Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Kur’an’ı Kerim’in indiği tarihsel bağlamda “İlk anlayan öznelerin” gündemine hiç gelmemiş “meselelerin”, “Peyamber(a.s)’ın vefatıyla ve vahyin Mushaflaşması” ile gündeme gelmesi ve bundan dolayı bazı ilimlerin ve disiplinlerin ortaya çıkmasına, “Kur’an’ı Kerim’den bakmak ve yine Kur’an’ı Kerim’den ayet getirmek” ne derece doğrudur?
“Dolaylı ve modern Muhatabların” meselesi olan bu ilimlere ve disiplinlere bakış elbette ki, tartışılmalıdır. Fakat ayetlerim “hem metinsel ve hem de tarihsel bağlamından kopartılarak” “kullanılması” bizi düşündürmeli midir? Kur’an’ı Kerim’den bir ayet getirerek bak “hadise” Kur’an’ı Kerim ne diyor demek, Kur’an’ı Kerim’ ve ayet-i Kerimeleri istismar etmek midir? veya Peyamber(a.s)'a "uyma" bağlamında zikredilen ayetler "sünneti" temellendirmek için mi inmiştir? Ve "ehl-i kur'an"a karşı "kullanılması" için mi? Buda bir başka şekilde istismar değil mi?
Kur’an ve Sünnet kelimelerini birbirinin karşıtıymış gibi ayırmak veya “Kur’an” ve “sahih sünnet” ayrımları da yapay ayrımlar mıdır? Sahih olmayan sünnet var mıdır? Kime aittir? Burada sahihliği belirleyen nedir? Neden “Sünnet” denince akla “hadis metinleri” gelmektedir?
İlk muhatabların “Kur’an-Sünnet” veya “Kur’an-‘sahih’ Sünnet” gibi “kaynak” meselesi olmuş mudur?
Bu ve buna benzer meseleleri duygusal yoğunluktan çıkarıp tartışabilir miyiz?
Kırmadan, dökmeden
Selam dua ile,
Allah(a.c) hepimizin ayaklarını sabit kılsın ve bize zorluklara direnme gücü versin.
rıdvan
Selam Baybora;
Birinci paragrafınız aslında "sonra" ortaya çıkan meselelerin ve bu meselelere getirilen bilimum çözümlerin "beşeri" olduğunu da söylüyor.
Böyle bir durumda da özü veya çerçevesi "beşeri" olan bir şeyin, diğer beşeri "din" adına ne kadar bağlayabileceği sorusu sorulacaktır.
Burada sonraki mesele ve hükümlerin (sizin değiminizle disiplinlerin), Kuran ölçeğine vurulmasının altında / temelinde yatan sebep Kuran'ın "EVRENSEL" bir beyan olduğu iddiası / düşüncesi / inancıdır.
Bir adama "Kuran kendisinden sonraki tüm zamanları ve tüm mekanları (buralarda / bu zamanlarda yaşayan insanları) da muhatap alan bir beyandır" derseniz, o kişi doğal olarak sonraki mesele ve hükümleri de vahiy indirmeyi neticelendirmiş Allah'a ve hayatta bulunmayan Resule havale edeceklerdir.
Halbu ki bu "havale" sonucunda ne Allah ne de resulü konuşmayacak, cevap vermeyecektir.
Önceden konuşulmuş şeyler üzerinden yapılan çıkarsamalar (yorumlar / kıyaslar) ise hiç susmayacak hep konuşacaktır.
Hele hele bu "önceden konuşulmuş" şeyler;
a) Kelimeleri, mecazları, deyimleri, meselleri, nüzul sebepleri tam olarak bilinemeyen ve belli bir tarihte belirli bir yörede belirli bir dili konuşan bir topluluğa indirilmiş bir metin;
b) Eğri ile doğrunun iç içe girdiği "dediki - demiş ki" şeklinde beliren "söylenti" kültürü ise aynı metinden (malzemeden), binbir türlü çıkarsama (yorum / kıyas) yapılabilir.
O halde, en önce Kuran'ın kendisinden sonraki meseleleri ve kişileri muhatap alıp almadığı konusu irdelenmelidir.
Kuran'dan mesul tutulanlar, Peygamber'in "diri" muhatapları mıdır, yoksa o sırada veya daha sonra dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her kişi midir ?
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Nolur kanıt getirelim; sözlerimizi havada bırakmayalım. Örneğin sayın Bembeyaz, nolur bir tanecik evet çok değil yalnızca bir tane dinden hüküm örneği verir misiniz ki onun kaynağı "sünnet"tir, Kuranî vahiy değil?
Hadi ben de, bu ricamı sırf havada bırakmamak için, örnek vereyim. Devlet başkanı Muhammed, konusu kamusal işler olan, o toplantılardan birinde şu kararı vermiş olsun:
Bir Müslüman İÇKİLİ İÇKİLİ deve sürerken kazayla bir yayayı yaralarsa beş yıl hapis cezasına çarpılır.
Kuran'da yok bu yaptırım; "sahih sünnet"te de yok; örnek olsun diye zorunlu olarak şimdi ben uydurdum. Ama siz zorunlu değilsiniz. Boşuna konuşmuyorsunuz. Madem "dinden hüküm"lerin ikinci kaynağı size göre "sahih sünnet"tir biliyorsunuz da konuşuyorsunuz. O halde örneğinizi uydurmak zorunda değilsiniz.
Bunun gibi ama sahiden "sahih sünnet"e dayanan dinî bir hüküm lütfen?
“Sünnet” yada “Sahih Sünnet” dedikleri nedir? Sorusuna hiçbir uzman tatmin edici cevabı verebilmiş değiller. Sahih sünnetin mantıklı bir tanımını da yapabilmiş değiller. Her zaman hep ilgisiz mekanlarda dolaşmış, hariçten uzun gazeller okumuşlar uzmanım diyenler. Kitap dendiğinde, her kes Fatiha ile başlayıp Nas ile son bulan Kuran'ı anlıyor. Sünnet yada sahih sünnetten kim net olarak neyi anlayabiliyor? Varmıdır bir yiğit, "işte Sahih sünnet de şu şu arasıdır" diyecek?
Bay uzmanların delil olarak ileri sürdükleri aşağıdaki iki ayeti doğru okuyup doğru anlar isek şayet, bir çok ayetin anlamını çarpıttıkları gibi, bu iki ayetin de anlamını çarpıttıklarını göreceğiz Allah'ın izniyle. Bu iki ayet 33/36 ve 24/51’dir. 33/36’yı kendim çevireceğim. 24/50-51-52’yi de Mustafa İslamoğlu’ndan aynen aktaracağım. Nedeni de; bu çevirisini aynen benimsediğim ve birilerine de önemli bir gönderme yapmak istediğim için.
33/Ahzâb:36- Allah ve /dolayısıyla Elçisi, bir karara hükmettiği (bir karar aldığı) zaman, inanmış bir erkek yada kadının kendi kararlarını tercih etmeleri mümkün değildir.Ve kim Allah’a, dolayısıyla O’nun Elçisi’ne karşı olursa, o, dönüşü olmayan kesin bir sapma ile sapmıştır.
Mustafa İslamoğlu: 24/Nur:50-51-52:
50: (Şimdi sen söyle ey bu hitabın muhatabı!) Bunların kalplerinde mi bir hastalık var, yoksa kuşkuya mı kapılıyorlar!? Yahut da Allah’ın, dolayısıyla O’nun Resulü’nün kendilerine haksızlık yapmasından mı korkuyorlar!? Hayır, aksine asıl kendileri haksızlık yapmaktadırlar.
51: Aralarında hüküm vermesi için Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulü’ne çağrıldıkları zaman mü’minlere düşen söz, sadece “inandık ve itaat ettik” demekten ibaret olmalıdır; zira böyleleri gerçek kurtuluşa eren kimseler olacaklar.
52: Ve kim Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulü’ne itaat eder, Allah’tan korkar ve Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederse, işte onlar gerçek başarıya eren kimseler olacaktır.
Ahzâb 36’dan, bir konuda Allah ve Elçisinin ayrı birer karar vermiş olmaları mümkün müdür? Allah ve Elçisi’nin kararının aynı olması gerekmez mi? Allah’ın kararına (hükmüne) rağmen O’nun Elçisi’nin de kararı olabilir mi? Eğer hüküm koyma yetkisi Allah’la beraber Elçisi’nin de olursa, elçi Allah’ın ortağı olmuş olmaz mı? Bu ayeti, bırakın uzmanları, akıl sahibi hiç kimsenin böyle anlaması mümkün değildir. Allah’a O’nun Elçisini, Kitabı’na da Sünneti ortak yapıyorlar.
Nur 51’de, Aralarında hüküm vermek üzere Allah’a/Kitabı’na nasıl gidecekler Resulü’ne gitmeden Resul’ün çağdaşları? Allah veya O’nun kitabı nerdedir? Şayet Resulü de Allah gibi otorite; hüküm koyucu olsaydı, 52’de Allah’la beraber ondan da korkmaları ve ona karşı da sorumlu olmaları gerekmeyecek miydi?
2/91: Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine inanın” dendiğinde, biz, bize indirilmiş olana inanırız” derler.
2/170: Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde, “hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız” derler.
Soru şu: Niçin, Allah’ın indirdiğinin yanı başında O’nun Elçisi’nin Sahih sünnetine de yer verilmemiş, şayet ona da iman ve ittiba gerekli idiyse?
5/104: Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve / yani Elçi’ye gelin” dendiğinde, “babalarımızı üzerinde bulduğumuz bize yeterli” derler.
Şimdi biraz düşünün! Siz Resul’ün zamanında yaşıyorsunuz ve Resul’ün şu çağrısına muhatapsınız: “Allah’ın indirdiğine ve Resul’e gelin!”... Nereye ve kime gidersiniz? Gideceğiniz tek yer var, o da Allah’ın Resulü. Çünkü Allah’ın indirdiğinin bulunduğu tek yer ve kişi Resul’den başkası değildir.
İşte bu hususta, “Allah’ın Kitabı’nın yanında sünneti de Din’in kaynağı sayan uzmanların ve bütün sünnetçilerin hiç hoşlanmadığı, bütün delillerini yerle bir eden karşı durulamayan ayet şu ayet: 42/10.
42/10: Hakkında ihtilaf ettiğiniz her şeyde hüküm Allah’a aittir.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
ALI AKSOY'DAN ALINTI.
Selam İslamcı;
"Her topluluğa kendi dillerini konuşan resuller göndermek" Allah'ın sünnetidir.
Size sizin dilinizi konuşan bir elçi ve kitap gönderilmiş / indirilmiş midir ?
İkinci olarak siz, Resul olmaksızın Kuran'ı anlayabilecek ve tam olarak tatbik edebilecek iseniz resule ne gerek var ?
Allah gökten "mübin" bir kitap indirse ve insanların tümü de bunu okuyarak amel ediverse olmaz mıydı ?
*****************************
O halde, en önce Kuran'ın kendisinden sonraki meseleleri ve kişileri muhatap alıp almadığı konusu irdelenmelidir.
Kuran'dan mesul tutulanlar, Peygamber'in "diri" muhatapları mıdır, yoksa o sırada veya daha sonra dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her kişi midir ?
**********************
Merhaba Ali, yeniden yazmaya baslamana sevindim. Umarim hersey yolundadir. Sayin arkadasim kusura bakmazsaniz sizin soru olarak ortaya koydugunuzu ben size yoneltmek istiyorum. Sizce Kuran Muhammedin vefatiyla kismi olarak veya butunsel bir bicimde hukmunu yitirmismidir? Eger boyleyse bu sonuca nasil variyorsunuz?
Ben kuran'in sundugu mesajin surekliligine inaniyorum. Kuran'in mesajini kavramada elimizde bulunan metin ve onun dogru anlamlandirilmasini saglayacak yeterince malzeme mevcuttur. Akademik acidan bunun tersini ispat edebilmis bir kimse yoktur ve benim inancim kesinlikle olamayacagi yonundedir. Ellerinde ki verilere hiyanet etmeyen Kuran karsiti bilim adamlari, dahi sonunda itiraf etmekten baska alternatif bulamamislardir.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayin bembeyaz Nur suresi 47 den, surenin sonuna kadar islenen kisimlarin, dinin hukumlerinin belirlenmesiyle uzaktan yakindan iliskisi yoktur. Tamamiyla yonetim ile ilgili hususlar gundeme gelmektedir. Bu kisimda, Resul'un dinin degismez ahkamina dair, katkilarda bulundugunu nereden cikartabiliriz, ben anlayabilmis degilim. Benim sizden istedigim, klasik anlayisin iddialarina mesned teskil edebilecek sarih aciklamalardir. Kuran'in anlasilmasi ve yasanmasina yonelik olarak, Resulden ibret almak ile Allah'in koymadigi bir hukmu resul soyledigi icin dinin degismez hukmu olarak kabul etmek cok ayri seylerdir. Iste bu sekilde, Resul'un Allah'in hukumlerine ilaveten, degismez hukumler koyabilecegi, hangi ayetlerde gecmektedir. Resul icinde bulundugu ortama, uygun bir sekilde Kuran'i hayata intikal ettirmistir. Kuran hukumlerinin direk olarak kapsamadigi konularda kararlar almis ve uygulamistir, buna bir itirazim yok. Resulun, Kuran'in hayata aktarilmasi esnasindaki uslubunun, guzel bir ornek olmasida benim kabulumdur. Hatta Kuran'in dogru anlasilmasinda bu ortamin cok iyi bilinmesi bence bir zarurettir. Yalniz Muhammed veya baska birisi Kuran'a ilaveten hukmu baki, ikinci bir tesri kaynagi olamaz. Kuran'in mesajini anlamak ve onu uygulamak icin, ortama uygun yorumlar gelistirmek ayri bir husus, bunun ebedi olarak degismez bir kural olmasi ise apayri ayri bir husustur.
Birde sizin surekli olarak bu konulari uzmanlara birakmak iddianiz var. Bence de her alanda oldugu gibi Kuran'i anlamak icin gerekli calismalarin yapilmasi uzmanlik konusudur. En azindan kuran'in orjinal dilindeki ifadesini yansitmak icin, gunumuzde henuz yetismis ilm adamlarinin cok daha ustunde yetismesi gereken uzman kadrolara ihtiyac vardir. Mevcutlarin bu isi layikiyla yapamadiklari ortada. Mevcut egitim tarzinin boyle kadrolari olusturmak gibi bir kaygisinin oldugunuda soyleyemeyiz. Ilahiyatcilarin cogunlugu aktualiteyi takip etmekten baska bir is yapmamaktadirlar . Bizim Ilahiyatcilarin bir kismindan istifade etmis olsak bile mustesriklerin Islami aydinlanmaya yaptiklari katkinin yaninda onlarin ki sonuk kalmaktadir. Son bir kac yuzyilin aydinlanmasina katki bulunan ilim adamlari batili ilahiyatcilarin emeklerinin urununden gecinmektedir. Halen bu alanda buyuk bir mesafe katedilmis degildir. Tamamen belli bir cevre veya otoritenin kontrolunu asabilmis bagimsiz ilim adamlarimiz yok denecek kadar azdir. Bunlarda bireyselligi secerek degisik ulkelerde kendi meraklarini tatminle gecirmektedir. Dediginiz gibi kendini kuran'a adamis, bu konuda derinligini eserleriyle gosteren birilerini gosterinde biz bosuna ugrasmayalim, onlarin urettiklerini tuketelim. Herkesi sakat birakmis doktarlardan umidi keserek kendi yaramiza merhem olmaya calismamizin sucu acaba kimlerindir? Insallah Kuran yonelisi aklini basina toplar ve bu ilmi gelismenin zaruretini gorur. Tamamen bagimsiz olarak Kuran'i anlamak icin gerekli alt yapiyi olusturmaya yonelir.
Dinin kaynagini-kaynaklarini belirlemede su ana kadar getirdiklerinizden ben mutmain olabilmis degilim.
Katılma Tarihi: 03 haziran 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 292
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
aliaksoy Yazdı:
islamci Yazdı:
kuran ana kaynak değil tek kaynaktır. kurandan başka güvenilir kaynak yoktur. ondan sorumlu tutulacağız. sorumlu tutulacağımız bir kitap var ve biz bu kitabı anlayamıyoruz yada anlamak için velilere ihtiyaç var öyle mi? yanılıyorsunuz din sadece velilerin değil herkesin dini? anlaşılmayan birşeyide Allah(c.c.) bize göndermez. haşa o zalim midir? kurana anlaşılmaz diyerek ona zalim mi demek istiyorsunuz?
Selam İslamcı;
"Her topluluğa kendi dillerini konuşan resuller göndermek" Allah'ın sünnetidir.
Size sizin dilinizi konuşan bir elçi ve kitap gönderilmiş / indirilmiş midir ?
İkinci olarak siz, Resul olmaksızın Kuran'ı anlayabilecek ve tam olarak tatbik edebilecek iseniz resule ne gerek var ?
Allah gökten "mübin" bir kitap indirse ve insanların tümü de bunu okuyarak amel ediverse olmaz mıydı ?
Esenlik dileklerimle...
bize resul göndermediğine göre biz uyarılmayan topluluğuz yani bunu mu demek istiyorsun?
sen doğduğunda peygamber hayatta değildi ve sen hala dünyadasın ama peygamber yok. nasıl peygamber göndermeden uyarıyor o zaman? elinde kuran kitabı var. kıyamete kadar zarar gelmeyecek bir kitap. sence zarar gelmeyen ve hükmü değişmeyen bir kitap mı uyarıcıdır. yoksa sürekli elek gibi elenen bir kitap serileri mi uyarı kitabıdır?
__________________ ne kadar hatırlanmak istiyorsan o kadar hatırla.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
ali aksoy yazdı:
"O halde, en önce Kuran'ın kendisinden sonraki meseleleri ve kişileri muhatap alıp almadığı konusu irdelenmelidir.
Kuran'dan mesul tutulanlar, Peygamber'in "diri" muhatapları mıdır, yoksa o sırada veya daha sonra dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her kişi midir ?"
kur'an'ı hiç iyi bilmediğinizi biliyordum.. sağolun siz de ispatladınız.. beni şaşırtmadınız... muhliskul ve islamcı da zaten bunu fark edip itiraz etmişler....
bakınız şu ayeti hiç okumamışsınız...
ya da okumuş anlamamışsınız...
ya da gözden kaçırmışsınız...
ya da niyetiniz çok kötü....
okuyucu bunlardan dilediğini tercih edebilir...
ben ayetle konuşayım....
işte ayet.... En'am, 19...
"De ki: “Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?” De ki: “Allah benim ile sizin aranızda şahittir; ve bu Kur’an bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim”.
yani; kur'an'ın evrenselliği ve hükmünün kıyamete kadar geçerli olduğu, onun ulaştığı herkesin sorumlu olduğunu söylüyor ayet....
işte bu ayeti gözden kaçırırsanız böyle tutarsız, seviyesiz islam'dan uzak, Allah'ın muradını yansıtmayan sonuçlara ulaşırsınız..
ancak ahkam kesmeyin.... haddinizi aşmayın... ayet oradayken Allah'a iftira atmayın.... ne yani son dini gönderen Allah, kur'an'ın kıyamete kadar geçerli olacağını söylerken (Allah katında hak din islamdır) bu yaşanacakları bilmiyor mıuydu yoksa..???
siz en iyisi hukukçu olarak avukatlığınızı yapın da, bu işlere bulaşarak milleti sakat bırakmayın....
onlar (bazı din alimleri) ameliyat ederken sakat bıraktı diye eleştirinlerden daha kötüsünü yapmayın.. yani milleti öldürmeyin... milletin islam inancının temellerini dinamitlemeyin... gençliği zehirlemeyin... Allah'tan korkun....
özetle;
Kuran'dan mesul tutulanlar, hem Peygamber'in "diri" muhataplarıdır..
hem de o sırada veya daha sonra dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her kişidir.....
muhabbbetle....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Bay uzmanların delil olarak ileri sürdükleri aşağıdaki iki ayeti doğru okuyup doğru anlar isek şayet, bir çok ayetin anlamını çarpıttıkları gibi, bu iki ayetin de anlamını çarpıttıklarını göreceğiz Allah'ın izniyle. Bu iki ayet 33/36 ve 24/51’dir. 33/36’yı kendim çevireceğim. 24/50-51-52’yi de Mustafa İslamoğlu’ndan aynen aktaracağım. Nedeni de; bu çevirisini aynen benimsediğim ve birilerine de önemli bir gönderme yapmak istediğim için.
33/Ahzâb:36- Allah ve /dolayısıyla Elçisi, bir karara hükmettiği (bir karar aldığı) zaman, inanmış bir erkek yada kadının kendi kararlarını tercih etmeleri mümkün değildir.Ve kim Allah’a, dolayısıyla O’nun Elçisi’ne karşı olursa, o, dönüşü olmayan kesin bir sapma ile sapmıştır.
Mustafa İslamoğlu: 24/Nur:50-51-52:
50: (Şimdi sen söyle ey bu hitabın muhatabı!) Bunların kalplerinde mi bir hastalık var, yoksa kuşkuya mı kapılıyorlar!? Yahut da Allah’ın, dolayısıyla O’nun Resulü’nün kendilerine haksızlık yapmasından mı korkuyorlar!? Hayır, aksine asıl kendileri haksızlık yapmaktadırlar.
51: Aralarında hüküm vermesi için Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulü’ne çağrıldıkları zaman mü’minlere düşen söz, sadece “inandık ve itaat ettik” demekten ibaret olmalıdır; zira böyleleri gerçek kurtuluşa eren kimseler olacaklar.
52: Ve kim Allah’a, dolayısıyla O’nun Resulü’ne itaat eder, Allah’tan korkar ve Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederse, işte onlar gerçek başarıya eren kimseler olacaktır.
Ahzâb 36’dan, bir konuda Allah ve Elçisinin ayrı birer karar vermiş olmaları mümkün müdür? Allah ve Elçisi’nin kararının aynı olması gerekmez mi? Allah’ın kararına (hükmüne) rağmen O’nun Elçisi’nin de kararı olabilir mi? Eğer hüküm koyma yetkisi Allah’la beraber Elçisi’nin de olursa, elçi Allah’ın ortağı olmuş olmaz mı? Bu ayeti, bırakın uzmanları, akıl sahibi hiç kimsenin böyle anlaması mümkün değildir. Allah’a O’nun Elçisini, Kitabı’na da Sünneti ortak yapıyorlar.
Allah'in Kitabi Buharinin, Muslimin yazdiklari ile karsilartirildiginda onalarin yazdiklari Kuran ile esit degerde diyebildikden sonra hersey mesrudur. Gorunmeyen Allah a inanmada zorluk cekenler kimi zaman Tanrilarini put seklinde kimi zamanda elcilerin vucudunda canladirarak inanma yolunu tercih etmislerdir.
Gorunmeyen Allah ya inanmak zordur, onun icin elcilerin kednilerinde Allah yansitilarak inanmaya calisanlar sirk konusunu tekrar tekrar okumalidir.
haktansapmaz Yazdı:
Nur 51’de, Aralarında hüküm vermek üzere Allah’a/Kitabı’na nasıl gidecekler Resulü’ne gitmeden Resul’ün çağdaşları? Allah veya O’nun kitabı nerdedir? Şayet Resulü de Allah gibi otorite; hüküm koyucu olsaydı, 52’de Allah’la beraber ondan da korkmaları ve ona karşı da sorumlu omları gerekmeyecek miydi?
2/91: Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine inanın” dendiğinde, biz, bize indirilmiş olana inanırız” derler.
2/170: Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde, “hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız” derler.
Allah'in resulu kitabi getirdi ve en guzel sekilde yasadi. Resule hadis adi altinda attiklari iftiralar ile dini Allah ile Pergamberin ortak yapimi haline getiriyorlar. Din Allah ile Peygamberin ortak yapimi degildir. Din Allahin Peygamberi araciligi ile bize ulastirdigidir.
haktansapmaz Yazdı:
Soru şu: Niçin, Allah’ın indirdiğinin yanı başında O’nun Elçisi’nin Sahih sünnetine de yer verilmemiş, şayet ona da iman ve ittiba gerekli idiyse?
5/104: Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve / yani Elçi’ye gelin” dendiğinde, “babalarımızı üzerinde bulduğumuz bize yeterli” derler.
Şimdi biraz düşünün! Siz Resul’ün zamanında yaşıyorsunuz ve Resul’ün şu çağrısına muhatapsınız: “Allah’ın indirdiğine ve Resul’e gelin!”... Nereye ve kime gidersiniz? Gideceğiniz tek yer var, o da Allah’ın Resulü. Çünkü Allah’ın indirdiğinin bulunduğu tek yer ve kişi Resul’den başkası değildir.
İşte bu hususta, “Allah’ın Kitabı’nın yanında sünneti de Din’in kaynağı sayan uzmanların ve bütün sünnetçilerin hiç hoşlanmadığı, bütün delillerini yerle bir eden karşı durulamayan ayet şu ayet: 42/10.
42/10: Hakkında ihtilaf ettiğiniz her şeyde hüküm Allah’a aittir.
Soruyorum, nerde Resul’ün hükmü?
Resulun hukmu Buhari ile Muslimim ona attigi iftiralarda. Atalarindan duyduklari hikayelerde. Iyiki Ebu Hureyre yasamis yoksa din diye birsey kalmayacakdi.
__________________ Müslümanim diye hic utanmiyorum.... Mevsim Bahar..Ben artık özgur bir müslümanım. Bir elimde KURAN, Bir elimde bahar çiçekleri ve arkamda 1400 yıllık hurafe, hadis, mezhep ve şeyhlerın enkazı.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma