Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 06 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 148
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
"2. (Kur'an) rahmân ve rahîm olan Allah katindan indirilmistir.
3. (Bu,) BİLEN bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açiklanmis bir kitaptir. &nb sp; &nb sp; &nb sp; &nb sp; &nb sp; &nb sp; FUSSİLET SURESİ
Bilen?
" Eger biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı sekilde açıklanmalı degil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? .................................FUSSİLET 44
Türke ,ingilize, persliye, japona, afrikalıya vb. vb. yabancı dilden olur mu?
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Mehaba degerli dostum Ali , herbirimiz muhataplarimizca asiri davranmaya tesvik edilmekteyiz, yalniz sunu biliyoruz ki bu sekilde hic bir fayda sunmamiz mumkun degildir. Her turlu provekelere karsi ihtiyatli olalim. Degerli dusunceler uslub hatasi yuzunden kiymetini kaybetmesin. Bembeyaz beyin serinkanliligini takdir ediyorum. Yalniz kisileri tahkir yerine ilmini konusturmasi gerekmektedir.
Bence bembeyaz beyin dedigi gibi ilahiyatci olmak cozum degildir, zira surusune bereket ilim adamlarimiz var halkin gelisimine bile ayak uydurmakta gucluk cekmektedirler. Ben coklarini sahsentanimaktayim. Bizim ihtiyac duydugumuz hem klasik bilgileri kavrayabilmis, hemde zihni Kuran'in iletilerine acik, aydin bir oncu olusumdur. Bunun zarureti inkar edilemez. Bu tarz bir projenin dusunulmesi dahi , hem Internetin maskesini kullanarak ulema gecinen kopyaci kimselerin isine, hemde klasik cevrelere rahatsizlik vermektedir.
Artik bir surec baslamistir, Kuran'a yonelis sureci. Bundan hisselenmek isteyenlerin olmasi bizi sasirtmamali. Daha dune kadar Kuran'i ocu gibi tanitanlar dahi ellerindeki gencligi idare etmek icin Kuranci kesildiler. Tefsir dersleri kisvesi altindaeski prestijlerini muhafaza etmeye calisan cemaatlerin sayisi hic de az degildir.
Ote yandan yogunlasan Kuran yonelisi, cok daginik bir yapi arzetmektedir. Bunlarin fikirsel gelisim ve organize acisindan henuz buyuk bir mesafe katetmedigi ortadadir. Bu kargasadan istifade eden, yapay nitelikteki fanatik, kabadayi sloganulemasi, Kuran yonelisinin belli bir tecrubesini yasamis akli selim kimselerin usanip koselerine cekilmesini ve sadece kendi aralarinda sinirli bir faliyet sergilemelerini saglamaktadir.
Bu yonelisin kotu bir ornek olmamasi hepimizin elinde. Cok buyuk bir sorumluluk bu. Bu kitlenin icinde akli basinda gorunenlerin, onde giden zincirliler oldugu tanimina dusmemeleri gerekir. Bilgi dusmanlari gibi taninmalarina sebeb verecek tuzaklara karsi dikkatli olunmalidir.
Gordugum kendilerini henuz yetistirmemis bir cok kimse bilmedigi apacik olan hususlari kesinlikle biliyormus gibi numara yaparak ortaya atiyor. Bir ornek verecek olursam, bizim bir arkadasimiz hic kitap okumayi sevmez ama, bilmem hangi Kuran sitesinde resmi asili bir ulemadir. Formal bir arapca tahsil etmedigi halde kopyayla arapdili uzmanligi taslar. Bunun bir kisiye mahsus olmadigini biliyoruz. Bu halde ne kadar mesafe katedilebilirki. Insan her saplantiya itiraz etmek sureti ile kotu adam olmak istemiyor. Ama oyle seyler bilmeden kendinden emin bir sekilde ortaya konuyorki, insan sasirip kaliyor..
Ortaya attiklari fikirlerin medari iftihar vesilesi olmasini uman kimselere farkli bir yaklasim sergilendigindeelinden oyuncagi alinmis cocuklar gibi davranmasikendilerinin nasil bir niyet tasidiklari hususunda soru isaretleri olusturmakta.
Bir cok kimsenin bazilarinin her hareketinden gicik kaparken, bazi kimselerle karsilikli olarak birbirlerine goz yumup ,iltimas gecmeside hic hos degil. Art niyetlerini sakladiklarini sananlar yanildiklarini bilmelidirler. Bence butun bu kaprislerin hic bir anlamida yok.
Yanilma payi her zaman acik tutularak, delillerimiz beraberinde teknik konulara girismeye hic bir itirazim yok. Ama hem katki bekleyip ardindan itiraz gorunce bozulmanin iyi bir niyetten kaynaklanmasi bence pek mumkun degil.
Gercekten Allah rizasini gozetenlerin bu tarz bos islerden yuz cevirmesi gerekir.
Fikir alisverislerinin sihhatli yapilabilmesi icin, insani vasiflarin terkedilmemesi ve gittikce daha da gelistirilmesi gerekir.
Bu yazdiklarimi bu sitedeki hic bir kimseyi sahsi olarak dusunerek yazmis degilim.
Tek gayretim birbirimizin enerjisini bosa tuketip yormak ve usandirmak yerine, her turlu art niyetten arinarak samimi bir sekilde diyalog kurabilmemizdir.
Takvanin sergilendigi ornek bir iliski gelistirebilmemizdir, sanal ortamin da imtihanimizin alanlarina dahil oldugunu bilerek davranmaliyiz.
Peygamber bir amaya surat asmaz diye ver yansin ederken, karsimizdaki kimselere her turlu hakaretleri sayarsak bu celiskilerden kurtulamayiz.
Allah’a emanet.
Yarindan itibaren yolculuga cikiyorum bir kac hafta sonra yazismak umuduyla, Hepiniz Allah’a emanet olun.
bir iki tesbit yaparak katkıda bulunmak istiyorum.
1. Abdurrahman bey şunu yazdı:
"Şimdi biraz düşünün! Siz Resul’ün zamanında yaşıyorsunuz ve Resul’ün şu çağrısına muhatapsınız: “Allah’ın indirdiğine ve Resul’e gelin!”... Nereye ve kime gidersiniz? Gideceğiniz tek yer var, o da Allah’ın Resulü. Çünkü Allah’ın indirdiğinin bulunduğu tek yer ve kişi Resul’den başkası değildir."
Abdurrahman bey'in bu satırlarına bende (izniyle) imzamı atıyorum. Yukarıdaki "cümlenin" ıskalanmaması gerektiğinin tekrar altını çiziyorum.
2. Kur'an'ı Kerim "akademisyenlerin kitabı değildir". Bu mubarek Kitab bidayetten bu yana "tüm müslümanların" kitabıdır. "Anlaşılması ve yorumlanması" meselesi başka bir tartışmanın konusu ve/veya başlığın konusu olabilir.
3. Ayetlerin "kullanımı" "yeni bir şey değildir". İlk farklılaşmadan bu yana "Kur'an'ı Kerim metni" muhaliflere karşı "kullanılmıştır".
4. Bidayetten bu yana var olan bir tartışmanın "bizler" tarafından sonlandırıla bileceğine ihtimal vermiyorum. Gelecek kuşaklarada bu tartışma sirayet edecektir.
5. Gürültüyü sevmeyen bir yapım olduğu için "bu gürültüde" fazla bir verim alamayacağım/verimli olamayacağım için "gürültü" bitene kadar susmayı tercih ediyorum.
bu vesile ile;
"soru(n)larımızı" yok sayan anlayışın bu "olguyu" nasıl izah ettiği beni çok meraklandırmaktadır.
Hepinizi Allah(a.c) emanet ediyorum,
Selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
muhliskul yazdı:
"Bence bembeyaz beyin dedigi gibi ilahiyatci olmak cozum degildir, zira surusune bereket ilim adamlarimiz var halkin gelisimine bile ayak uydurmakta gucluk cekmektedirler. Ben coklarini sahsentanimaktayim. Bizim ihtiyac duydugumuz hem klasik bilgileri kavrayabilmis, hemde zihni Kuran'in iletilerine acik, aydin bir oncu olusumdur. Bunun zarureti inkar edilemez. Bu tarz bir projenin dusunulmesi dahi , hem Internetin maskesini kullanarak ulema gecinen kopyaci kimselerin isine, hemde klasik cevrelere rahatsizlik vermektedir"
ben de böyle ilim adamı ve ilahiyatçıları sevmiyorum... Allah'a şükür onlardan değilim.. olmadım.. olmam da...
bu arada yapıştıran kopyacıları da sevmiyorum,..
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanları da....
uzman olmadığı sahada söz söyleyenleri değil, ahkam kesenleri de sevmiyorum... aradaki farka dikkaaaaaat.... (mümeyyiz olunuz.. ahkam kesenleri diyorum...)
evet herkes bildiği sahada konuşsun....
ben öyle yapıyorum....
muhabbetle... :):)
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Keşke Allah beni de Kuran'ın anlaşılması, ayetleri hususunda iyiden iyiye düşünülmesi için indirildiği "müşrikler" kadar "uzman" kılsa idi...
Belki o zaman bu "uzmanlığım" sayesinde Kuran beyanını (ne dediğini) anlayabilirdim.
Zaten esasen bu "uzmanlık" karşısında Kuran'ın neden / ne gerekçe ile "mübin" olduğunu da anlayamadım ama bu "anlayamayışım" da muhtemelen "uzman" olmadığımdandır.
"Uzman" olmadığım için Bembeyaz'ın imzamda yazılı ayetten (Enam,156) Kuran'ın evrensel olduğunu nasıl anlayabildiğini de anlayamadım.
Bu; muhtemelen bu kardeşimizle "aynı dili" konuşuyor olmamamdan kaynaklanıyordur.
Hani Bembeyaz'a sorsak, aynı dili konuşmamak birbirimizi anlamamızın önünde bir engel teşkil etmez. Ama biz yine de anlaşamıyoruz. Ben bunu da anlayamadım. Cahilliğime verin gitsin.
Yalnız merakım şu ki, bu "dil" meselesi bu kadar değersiz ve önemsiz ise Allah neden Kuran'ı İbranice indirmedi ?
Halbu ki, ne güzel İbranice'nin uzmanları Araplara bir meal yazıverir, onlar da anlarlardı...
Hani şu kıssa varya, Peygamber'in ders aldığı iddia edilen kişi ile ilgili... Allah diyor ki, "Görmüyor musunuz, ders aldı dediğiniz kişinin dili acemidir / yabancıdır"...
Yani nasıl ders almış olabilir ???
Allah var, ben bunu da anlayamadım. Yani bu "ders veren" kişi konusunda "uzman" ise ne sorun olabilir ki ?
Hani komplo teorisi üretecek olsam, Kuran bu dil meselesine hiç değinmedi de onu mealciler uydurdular diyeceğim...
Yok böyle bir sünnet... Her topluma kendi dillerini konuşan resuller göndermek falan...
Yok öyle tedricen indiriş... Bir kerede, topluca indirilebilir. Bu nedenle, bir kimseye Kuran beyanının yazılı olduğu metni derli toplu olarak verdinizmiydi... Ha... Kuran ona ulaşmıştır.
O, artık bundan mesul olmuştur.
Örneğin, çok sonra farz kılınan "oruç", bu kişiye de -kitap ona verilir verilmez- "farz" olmuştur. Hiç kimse sormaz; yahu arkadaş; bu ibadet / sakınma eğer bidayetten itibaren farz olacak idi ise neden Kuran'ın nüzul olunması ile birlikte farz kılınmadı ?
Neyse biz "uzman" değiliz, uzman olan açıklar...
Hem uzmanlıktan dem vurup, hem de "Ruhbanlık" sınıfını eleştirenler yok mu !!!
Hani Allah, yahudileri ve hıristiyanları; din adamlarını Rabbler edinmeleri sebebiyle kınıyordu ya... Çok yanlış yapmış...
Uzmana tabi olanlar kınanır mı hiç ?
Neyse, uzmanların işine akıl sır ermez...
Ben daha fazla cahillik etmeyeyim.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Bu konuya katkısı olması açısından senden bir ricam olacak...
Sen, bir yazışmamızda şöyle söylemiştin...
"Ben uzun zamandır kimseye Kuran meali vermiyorum, tavsiye de etmiyorum"
Bu sözün arada kaynadı gitti.
Ben neden böyle söylediğini çok iyi anladım da, sen gel şu konuyu bir aç...
Faydası olacağını düşünüyorum.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
"ben göz doktoruna da kalp ameliyatı olurum" diyenin aklından şüphe ederim... ya siz?? ya sen???? :)
herkes bildiği sahada konuşsun.. bilmiyorsa sussun...
(haaaa bu soru sormasın demek değildir.... soru sorsun ama hakaret etmeden dinlemesini de bilsin... öfkesine hakim olsun... ne o bembeyaza kapkara ifadeler... neyse ben bunlara takılmıyorum.. affettim bile...)
bazıları kavrayamadığını bir daha sorsun ama toptancı olmasın...
yani genellemeci olmasın.... yani;
hemen red etmesin.. seçici olsun..
şimdi uydurma hadisler var diye bütün bir hadis külliyatına "söylenti kültürü" demek iyi niyetle bağdaştırılamaz... ve kabul edilemez...
elbette uydurma hadisler söylentidir ve yanlıştır.. bunu uyduranlar kendilerine yazık etmişlerdir...
ama toptancı bir mantıkla tamamını silme cesareti gösteren alim geçinen cahiller de kendilerine yazık etmişlerdir..
anlayamadığını silmek ve yok saymak cesur cahillerin işidir....
dönüp kendine bakmayan özeleştiri yapmayan nasıl arınacak ki..
böyle biri çıkar zaman içinde der ki...
"kur'an'dan sorumlu değiliz... o bize bizim dilimzile ulaşmadı.. anlayamadık... zira o bizim dilimizle indirilmedi... dilimizi konuşan bir elçi de gelmedi.. o zaman biz de yırttık.. yani; sorumlu değiliz.""
zira bu bakış açısının varacağı yer burasıdır... :)
öyleyse samimi, akıllı, başarılı ve kavramsal düşünebilen uzmanlara kulak vermek iyidir... herkese değil....
aksi takdirde kuranın ifadesiyle böyle düşünenlerin kalbinde hastalıklar başlar... kendi sonunu kendisi hazırlayan böyle tipler şeytanın elinde oyun ve eğlence aracı olabilirler...
bizden hatırlatması.. herkes kendi bilir...
dolayısıyla iyi niyet çok önemlidir... haddini bilmek çok iyidir... emaneti ehline vermek güzeldir...
bunları düşünmelisin kardeşim... zamanla anlayacaksın..
ama önce öfkeni yen...
selametle....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Sana türlü türlü temsiller getiriyorum da hala daha anlamıyorsun.
Önceki yazımda elbette sırf seni kırmak için yazmadım. Ancak bazen söz öyle söylenmeli ki, şok etkisi yaratsın, dikkatleri celbetsin.
Ancak ben ne misal getirdimse sen bunları arkaya attın.
Halen daha göz doktorundan, diş doktorundan bahsediyor, bizleri uzmanlara soru sormaya çağırıyor ve fakat sana yöneltilmiş hiç bir soruyu yanıtlamıyorsun.
Sahi sen nasıl bir uzmansın ki, sorulara cevap vermiyorsun ?
Senin getirdiğin "doktor" temsiline gelince;
Bu, hatalı bir temsildir. Allah insanlara göz ameliyatı yapmalarını emretmemiştir ki, yaşayan her kimse bu hususta bir başarı sergilesin yahut zaten başarı sergilemiş olanların izince yürüsün...
Allah, insanlara akıl ve vicdanlarını birlikte işletmelerini emretmiştir.
Şimdi; akıl ve vicdan işletmek için "uzman" mı arayacağız ?
Sonradan ortaya çıkarttığınız bir ucubeyi önce "din" diye dayattınız sonra da bu işi hakikaten uzmanlık gerektirecek derecede detaylara boğdunuz.
Sizin misaliniz, Kuran'da "dinlerini karmakarışık ettiler" diye eleştirilenler gibi olmasın sakın !!!
Allah'ın dilediği kolaylık sizin ellerinizde "göz ameliyatından" dahi zor hale geldi...
Hakikaten, yer yüzünde hangi göz doktoruna gitseniz üç aşağı beş yukarı bilinen şeyler üzerinde ortak - bilimsel bir dil ve usul kullanırlar.
Üstelik, onların her önermesi sınanmaya / doğrulanmaya / yanlışlanmaya açıktır.
Onlardan birinin usulünü eleştirdiğinizde sizi tekfir etmez.
Bütün işleri objektif ve sınanabilir verilere dayanır.
Bu yönü ile onların milleti (işlerindeki tutumları), siz "din uzmanlarının" milletinden daha çelişkisiz ve sağlamdır.
Senin önceki yazının içinde, bu işin sonu şuraya varır dediğin şeyi ben zaten söylüyorum.
İyice belleyesin diye sana tekrar söyleyeyim...
Her topluma kendi içlerinden kendi dillerini konuşan resuller göndermek Allah'ın sünnetidir.
Tarihte hiç bir kavim yoktur ki, Yaratıcı onlara bir uyarıcı göndersin de bu uyarıcı onların bilip anlamadığı bir dili konuşsun.
Çünkü Rahmanın kanununda zulüm yoktur. Allah hiç bir beşeri bilip anlayamadığı bir şeyden mesul tutmaz.
O öyle bir ilahtır ki; ne söylediği iyiden iyiye anlaşılsın diye doğrudan doğruya (aynı dil üzerinden) ama ne demek istendiği şeksiz ve şüphesiz ortaya çıksın, insanlar da derin derin düşünsünler diye dolaylı olarak yani temsiller getirerek konuşur / vahyeder.
Yani aynı dili konuşmak ama bu dil içerisinde meseller irad ederek insanların akli melekelerini harekete geçirmek O'nun kanunudur.
O, bu sırada o toplumun zaten bilmekte olduğu olguları / malzemeleri kullanır.
Yani, öğüdü / mesajı / hatırlattığı şey iyiye anlaşılsın diye, o toplumca pek iyi bilinen kelimeleri, mecazları, deyimleri, kıssaları, temsilleri kullanarak zaten bilinmekte olan vakıalar hususunda insanları aydınlatır.
Kullandığı dil pürüzsüz yani "güncel" bir dildir.
Bilinenler üzerinden bilinmeyeni açıklar / öğretir.
İşte böyle bir ortamda "dil" başta olmak üzere bu "zaten bilinen" olgular çok önemlidir. Çünkü beyan bunlar üzerine kurulmuştur.
Bu açıdan Kuran, indirildiği "diri" muhatapları için mutlak anlamda mübin yani apaçıktır.
Onu (ne dediğini) anlamak için hiç bir uzmanlığa gerek yoktur.
Ama ne denilmek istendiğini kavrayıp, bu gerçeği görebilmek ona iman etmeyi gerektirir.
Çünkü insanlar "önceki inkarları" sebebiyle taş kesilmiş kavrayışlarını aşıp mesaja kendilerini adapte etmezler.
Atalarından gördükleri doğrular yerine yepyeni bilgilere direnirler. Bunu, önceki halleri ile tutarlı görünmek yahut mevcut avantajlı statülerini korumak gibi gerekçelerle yaparlar...
Yine Allah'ın kanunu, mesajını muhakkak ve muhakkak bir resul vasıtası ile iletmektir. O'nun Peygambersiz olarak gönderdiği hiç bir vahiy yoktur.
İşte bu sebepledir ki, insanlar hacc için bir yere değil, Resule çağırılırlar.
İşte bu sebepledir ki, hüküm vermesi için Resule gidilir. Ve o Resul de Allah'ın indirdiği ile hükmeder. Çünkü çok iyi bilir ki, eğer kendisine gelen bunca ilimden sonra diğerlerinin heva ve hevesine uyacak olursa yardımsız bırakılır da Allah'a karşı kendisini hiç bir şeyle müdafaa edemez.
O çok iyi bilir ki, eğer Rabbine isyan ederse büyük bir günde hesaba çekilecektir.
Şu halde Resul, kavminin arasında Allah'ın kendisine indirdiği şey ile hükmedecektir.
Bu sırada Kuran'ı reddetmekle birlikte başka bir kitaba bağlı olduğunu beyan edenlerden bir güruh kendi kitaplarında işlerine gelmeyen / beğenmedikleri bir hüküm sebebiyle Resule gelirlerse O onları "tutarlı olmaya", yanlarında bulunana tabi olmaya çağıracaktır.
Kuran'ın konusu indirildiği dönemdir. Bütün hitabı, Muhammed'in "diri" muhataplarınadır. Kuran'ın "korunan zikir / eskimez din" dışındaki gündemi o toplumun "güncel gündemi"dir.
Arızalı gördüğü yönlere değinir, bu hususta irade ortaya koyar ve bu irade; bu iradenin ne anlama geldiğini çok iyi bilen çağdaşları için TAM BİR HÜKÜM dür.
Yine Allah, getirdiği hükümlerin "sebebini" açıklayarak, akıl yürütmeyi devreye alır. Balık vermez, balık tutmayı öğretir.
Kuran, hükümlerinin sebebini açıklamakla bu hükümlerden yola çıkarak toplumsal meselelerin hüküm altına alınmamış kısımlarında ne şekilde hareket edilebileceğini açıklamış olur. İşte bu yönü ile Kuran'ın toplumsal meselelere getirdiği hükümler artık bir EMSAL olmuştur.
Dosdoğru bir yol edinmek isteyenler, hükmün nüzul sebebini, erişmek istediği gayeyi, getirildiği ortamın koşullarını sağlam bir bilgi ile (Şahitlik ederek yahut buna denk sayılabilecek bir eminlik ile) bilebilirlerse, aynı gayeye götürecek yeni çözümler üretebilirler.
Şu kadar ki, "yorum" sonucu ortaya çıkan bu çözümler asla birer ayet, birer HÜKÜM olmaz.
İşte bu sebeplerle Kuran, indirildiği toplum için yani Kuran'ın pürüzsüz dilini zaten bilmekte olan, değindiği tüm meselleri, kullanılan mecazları, deyimleri, kıssaları zaten bilen bir toplum için Mübin bir HÜKÜM ve EMSAL dir.
Bu toplumun önünde zaten canlı ve sorulan sorulara cevap vermekte olan bir RESUL vardır.
Birisi o resul hakkında bir şey uydurduğu zaman bizzat kendisinin şahitliğine başvurulabilir.
O insanların hiç bir raviye ihtiyaçları yoktur.
İşte bu toplum için Kuran bir şeref, bir zikir / hatırlatma bir öğüttür ve onlar Kuran'dan sorguya çekileceklerdir.
Anlayamadıkları, şüpheli kalmış hiç bir husus yoktur. Kendilerine 100 kelime söylenecek ise bu 100 kelime tamamıyla söylenmiş, karanlıklardan aydınlıklara erişmek isteyen bir topluluk olmak istiyorlarsa gerekli olan tüm malzeme onlara verilmiştir.
Onlara Allah dünya hayatında her neyi vaad etti ise, O'nun vaadini / kelimelerini değiştirebilecek hiç bir kuvvet bulunmadığını görmüşler, ahir yaşama yönelik vaatler hususunda da hiç bir şüpheleri kalmamıştır.
Yeri gelmişken değinmek gerekir ki, uzmanı olduğunuzu beyan ettiğiniz disiplinin verilerine göre bu insanların hangi sebeple birbirlerini kırıp geçirdikleri hususu, işte bu husus gerçekten bir "UZMANLIK" gerektirir.
Çünkü bu insanların "taht kavgası" gibi absürt bir sebeple din kardeşlerinin canlarına kıydıkları mavalına beni inandırabilmeniz için dünya üzerindeki gelmiş geçmiş tüm uzmanları dahi bir araya getirmeniz bile kifayet etmez.
Kuran ahlakından benim öğrendiğim şu ki, onlar ancak bir din savaşı yapmış olabilirler. Sözde yazılı tarihin beyanları kimlerin galip geldiği hususunu haykıradursun, uydurulan din ile Kuran beyanı arasındaki başkalaşım "benim" ihtiyacım olan bilgiyi bana "mübin"olarak sunmaktadır.
Bu "ara konuyu" bir tarafa bırakırsak; Kuran'ın indirildiği toplumun bilimum verilerine "sahih" olarak sahip olmayan kimseler için Kuran "mübin" değildir. Kuran'ın mübin oluşu indirildiği topluma özgüdür.
Zaten Kuran, müşriklerin ve hatta Muhammed'in önceden gönderilmiş kitaplar hususundaki bilgisizlğini hatta alakasızlığını hoş görmüş, onların bu beyanlardan mesul olacaklarını andıran hiç bir değinme yapmamıştır.
Bilakis, sorumluluğu şu kıstaslara dayandırmıştır:
1) Biz size kendi içinizden bir Resul gönderdik.
2) Bu resul sizinle aynı dili konuşuyor. İçinizde dolaşıyor, çarşılarda geziyor, sizin gibi yemek yiyor.
3) Size sizin dilinizde pürüzsüz bir dil ve anlatımla bir kitap / beyan indirdik.
4) Eğer bu kitabı / beyanı başka bir dilde yapsa idik elbette buna itiraz ederdiniz. Size bu kitabı indirdik ki, yarın nezdimizde daha önceki kitapları anlayamadığınız için doğru yola erişemediğiniz gibi bir gerekçe getirmeyin.
5) Size indirdiğimiz beyan, yerlerin ve gökerin sırrını bilen, her şeyden haberdar olan, üstün kuvvet sahibinin dosdoğru sözüdür. Onda hiç bir şüphe ve çelişki yoktur. Siz hepiniz bir araya gelseniz onun bir benzerini bile söyleyemezsiniz ki, karşınızda size okunan şey bir beşer ürünü olsun...
6) Size apaçık ayetler / deliller / misaller irad ettik. Mesajı / gerçeği / hakkı türlü türlü açıkladık ki iyiden iyiye düşünesiniz.
7) Kuran'ın topluca indirilmesini isteseniz de biz onu ayet ayet ayırdık, zamana yaydık. Taki, bu beyan başta Resul olmak üzere hepinizin kalbine iyice yerleşsin. Emirlerini tatbik hususunda azim kazanın. Üstelik biz böyle yaptık ki, bize karşı sonradan getireceğiniz itirazlara, ileri süreceğiniz misallere karşı size en güzel tefsiri / açıklamayı / cevabı sunalım.
8) Eğer Kuran indiriliren sorarsanız size bütün hükümler açıklanır. Ancak, hükmü açıklandığı zaman üstünüze farz olacak hususları biz onları açıklamazdan önce sormayın.
9) Size sunduğumuz öğütler öncekilerin kitaplarında da vardır. Biz, size gönderdiğimiz gibi sizden önce de nice nesillere uyarıcılar gönderdik. Eğer bunu bilmiyor iseniz şu kendilerine daha önce uyarıcılar gönderdiğimiz, hatırlatmamıza muhatap olmuş kişilere bir soruverin. Onlara da doğruyu ve yanlışı apaçık olarak anlattık. İşte bu doğrular ve yanlış olarak değerlendirilen şeyler Allah'ın insanlar için beğenip seçtiği hükümlerdir. Bu hükümler / öğütler; yoldan çıkmış her azgın topluluğa gönderdiğimiz resuller vasıtası ile hatırlatılmıştır. Bu (size indirilen) hatırlatmayı da yine biz indirdik. Bu hatırlatmayı koruyacak olan da biziz. Bizim sünnetimizde hiç bir değişiklik olmaz. Şu karşınızda Allah'ın ayetlerini okuyan Peygamber de göndermekte olduğumuz peygamberlerin en son gönderilmiş olanıdır.
10) Evlere kapılarından girin. Konulara tersinden / kastetmediğimiz maksatlarla bakmayın. Size indirilen öğüdü "bile bile" inkar etmeyin. Sonra, görüp bilmediğiniz, bizzat şahitlik etmediğiniz şeylere sırf atalarınızdan gördünüz / duydunuz diye körü körüne inanmayın. İnancınızı muhakkak bir delile / kitaba dayandırın. Allah'ın ayetlerini bölük bölük / parça parça etmeyin / anlamlandırmayın. (Hicr 91-92-93) Bir iş hususunda ihtilaf ettiğinizde onu Allah'a ve Resulüne getirin. O'nun vereceği hükme tam bir teslimiyetle sadakat gösterin. Yalan dolan haberlerle ortalığı karıştırmaya çalışanlara karşı uyanık olun. İşte Allah'ın resulü aranızda... Bir fasık size haber getirdiğinde de onu iyice tetkik edin. Zanna dayanarak harekete geçip hüküm vermeyin. Çünkü zan hakikat namına hiç bir şey ifade etmez...
İşte bu ve benzeri apaçık öğütlerin muhatapları için mükellefiyet tam olarak doğmuştur.
O sırada dünyanın bambaşka yörelerinde yaşayan ve Kuran beyanına aynı o toplum gibi vakıf olmayanların sorumluluğu aynı olur mu hiç ?
O sorumluluk Kuran beyanı kime ulaşırsa / kim tarafından anlaşılırsa ancak onun için ve anlayabildiği oranda mümkün olacaktır.
Yunus'un kıssası eskilerin masallarından bir masal değildir. Allah'ın insanlar için getirdiği bir temsildir ki, o bu kıssa ile ilgililerine bir çok dersler irad eder.
Sonra gelenlerin durumu, vahyi ne derecede anlayabildikleri ile sıkı sıkıya bağlıdır. Allah'ın anlaşılamamış bir beyanı sebebi ile beşeri sorumlu kılması olacak iş değildir. Sizler kendilerinize bile yakıştıramayacağınız bu zulmü Allah'a mı yakıştırırsınız ?
Demek size kalsa Allah, bal arısına bile Arapça vahyetmiştir.
İnsanın kendi şeytanı bile ona kendi dilinde vahyederken siz Allah hakkında nasıl bir hüküm kuruyorsunuz ?
Size Kuran'ı alın da çöpe atın diyen mi oldu ?
Ancak siz, Kuran'ın hükümlerindeki maksadı koruyup gündem edeceğinize, o toplumun o gün itibariyle ihtiyaç duyduğu, o topluma özgü hükümleri gündem ettiniz. Onu kutsallaştırıp, put yaptınız.
Sonra kiminiz, bunu bile arkaya atıp devre dışı bıraktı. Onun yerine, Allah'ın müşrikleri kınadığı tevatürü din edinme davranışını din edindiniz.
Allah'ın Yahudi ve Hıristiyanları kınadığı, din adamlarını rabler edinme davranışını kendinize bir yol, bir mezhep kıldınız.
Müslümanım diyenlerin çoğu, aynı kalperinde bir hastalık olan müşrikler gibi önlerindeki hazır / indirilmiş / muhkem delilleri bırakıp, henüz tevili ortaya çıkmamış / gerçekleşmemiş / müteşabih beyanlara itibar ettiler. Halbu ki, bu müteşabih sözün tevilini / ne zaman gerçekleşeceğini ancak ve ancak Allah bilir. İlim / vahiy sahipleri de; "Biz onların hepsine iman ettik" derler.
Onların çağdaşları da aynı... Her gün bir yaratışta olan Rabbin indirmekte olduğu nice nice ayetleri görmezler. Sabah akşam bu delillerin yanından geçerler de hiç birine itibar etmezler.
Hiç görmezmisiniz ki, yer yüzünde her bir yerde yaşayan, her dili konuşan her insan topluluğunun, yaratışlarından gelen ortak ahlaki değerleri vardır. Ve hiç görmez misiniz ki, Allah bu mübin ayetleri de korumaktadır.
Yine bu insan topluluklarının hiç birinin örfü çirkin değildir.
Örf ile / örfe uygun emir, ilahi maksada da uygundur. Tartışmasız / kutsal ilan etmemek şartıyla, kendi içinizde müşavere ile vereceğiniz kararlar da...
Eğer Allah'ın indirdiğinin dışında hiç bir şeyi kutsal / tartışmasız ilan etmeyerek tevhit eder, Allah'ı birlerseniz; onlar hususunda aklınızı ve vicdanınızı hür olarak işletirseniz İbrahim gibi dosdoğru olana erişirsiniz.
Eğer, Yaratıcı'nın şu alemleri boşu boşuna yaratmadığına inanır, hesaba çekileceğiniz endişesi ve müjdesi ile hareketlerinize çeki düzen verir, (ahirete iman eder) ve iyi ve güzel, insanlara ve kendinize yarayışlı, adil davranışlar sergilerseniz elbette Rabbin ikramı pek büyüktür.
Sevgili Bembeyaz;
Sevgili kardeşlerim;
Dikkat edin de Kuran'ı anlama çabası, Kuran'ı anladığımız zaman yapacak olduğumuz şeylerin önüne geçmesin.
Çünkü, sizden evvelkilerin yapıp ettiği / söylediği şeyler hususundaki uzmanlığınız önünüzdeki hazır delillerin / ayetlerin hükmünü ortadan kaldırmaz. Ve siz, elbette sadece ve sadece size verilmiş olan şeyden ve ancak gücünüzün yettiğince mesul tutulacaksınız.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma