Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Muhliskul yazdı:
“Yazmak arzusunda degilken, insan yazilanlari okuyunca dayanamiyor.
Namaz, Oruc,hac veya benzeri ibadetlerin yapilmasi veya yapilmamasi beni fazla ilgilendirmiyor. Benim onemsedigim elimizdeki metnin kusa dondurulme gayretidir.
Namaz kilmayan,oruc tutmayan, hacca gitmemis ve gitmeyecek olan biriyken, bunlarin bilgisizce Kuran'dan dislanmasina ve ortamindan koparilip alakasizca anlamlara kavusturulmasina tahammul edemiyorum. Bunlarin gunumuze gore yorumlanmasi demek ilk orjinal ortamindaki hakikatlerin inkarini gerektirmemeli. Klasik anlamda bilinen orucun Kuran'da olmadigini soylemek cehalettir. Orucun degisik kullanimlarindan birini alarak hepsini ayni anlamda daraltmak cok yanlis olur. Namaz hakkinda yapildigi gibi.
Su iyi bilinmelidirki yontemin en sefilini yayginlastirmakla Kuran'i sorumluluklar yerine getirilemez. Klasik anlayisa karsi cikmanin yontemi cehaleti savunmak olmamalidir. Bu kisir dongu onlarin ekmegine yag surmekte ve Kuran yonelisini sanki kotu bir tecrube gibi gostermektedir. Kuran'i okumakla, onu iliskili oldugu butun hususlarda derinleserek kavramak cok farkli girisimlerdir.”
Merhaba ,
Allah aşkına doğru söyle sen ne söylemeye çalışıyorsun babacan hakem rolünde layüs’el tavrınla her kese devamlı öğütlerde bulunarak?
Yukarda yazdıklarını bir kere de sen okur musun! Bu seninki nasıl bir inanç anlayışıdır: Sen inancınla / kitabınla / rabbinle dalga mı geçiyor, O’na kafa mı tutuyorsun? Yoksa inandığın bu ameller, benim için değil de avam için gereklidir mi diyorsun ?
Lütfen yazdıklarımı şahsınıza hakaret saymayın, amacım size asla hakaret değildir. Ben inancınıza olan saygınızı ifade etmeğe çalıştım.
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
Sayin haktansapmaz once hakaret ediyorsun ardindan teselli veriyorsun. Ben senin ve benzerlerinin, alayciliginiza aliskinim, dert etmeyin hic umursamiyorum.
Benim yazdigim tavsiyelere destek vermis olmaniz gerekirken oyuncagi elinden alinmis cocuk gibi tepiniyorsunuz. Hangi tavsiyemden gocundunuz. Yaptigim bir tek tavsiyenin dahi kisisel fayda kaygisindan olmadigini,herbirinin Kuran davasinin selameti icin yapildigini cok iyi biliyorsunuz. Soylediklerinizin celiskilerini gormeniz gerekir, ayni zamanda hem layusel hem de babacan hakem nasil olabiliyorum. Benim hicbir nevisinden bir hakem olmam da zaten soz konusu degil. Ben bu diyalogta bir tarafi temsil ediyorum. Eften puften konularla ugrasmayi birakmayi ve acilen etkili ve faydali alanlara yonelmeyi temsil ediyorum. Bu nicin hosunuza gitmiyor. Allah dahi insanlarin rituellerini yasaklamazken neden ben veya siz boyle bir hakki kendimizde gorerek varsa namaz yoksa namaz tesbihi cekelim.
Ben Inancimi sizlerin tahmin edemiyecegi kadar ciddiye aliyorum. Rabbime karsi haddimi ve hududumu da hamdolsun cok iyi biliyorum. Izahlarimi anlayamamis olmaniz normal ,fakat altinda buzagi aramaniz art niyetinizden kaynaklansa gerek.
Soylediklerim siradan bir insanin anlayacagi kadar basit ve net.
Ben klasik Islamda mevcut olan Abdest,Namaz,Oruc ,Hac,Kurban vb rituellerin uc asagi,bes yukari Kuran metninde var oldugunu ve kasitli davranmanin haricinde bunlarin gorunmemesinin mumkun olamayacagini soyluyorum. Bu hususta sizin ve muttefiklerinizin yaptigi calismalarin cok siradan ve yuzeysel kaldigini iddia ediyorum. Oruc hakkinda yazilanlar ciddiye alinmayacak kadar basitken, duvardan bir tas daha eksildi diye alkis tutarak medhu senalarda bulunmaniz cok enteresan.
Benim kendimi fildisi kulesinde felan gordugum yok, ben aczimin farkindayim. Rabbim beni mustagni olmaktan ve davranmaktan uzak kilsin. benim izahlarim kendimi ibadetler ustu gibi gordugum seklinde anlasiliyorsa cok buyuk bir yanilgi sozkonusu. Ben ibadetlerin dinle olan iliskilerine dair kanaatimi ifade ediyorum. Ibadetlerin sekillerinin kutsallastirilmasina ve bu sekillerde bir hikmet aranmasina karsi cikiyorum. Sizce veya baskalarinca yanlis gorulebilir, saygi duyarim.
Tekrar ediyorum benim hassasiyetim metinler uzerindeki tahrifat ile ilgilidir. Metnin anlamlari saptirilmadan ortaya konulmali, cagdas bir yorum getirilecekse bu metni tahrif etmeden yapilmalidir. Benim yaptigim ve sizin hayretlere dustugunuz iste bundan ibarettir. Oruc ile ilgili bir yorum yapmak icin onu kusa cevirmeye hem gerek yok, hemde hakkimiz yok.
Umarim anlasilmisimdir.
Kadir
Sayin Haktan sapmaz .Asagiya bu konuya iliskin olarak yazdigim daha onceki bir yaziyi alintiliyorum.Bu yazida gorulecegi gibi inancimla alay etmis olmam soz konusu degildir,gerci eminim ki aslinda sizde bunu cok iyi biliyorsunuz sadece karsit fikirleri savunuyor olmamiz size bunlari soyletiyor.
Merhaba
Sekli icerige sahip ibadetlerden biri olan, oruc ibadeti, acik ve net bir sekilde Kuran'da mevcuttur. Orucun uygulanmasina mani durumlar haric mutlak bir sekilde yapilmasi istenmektedir.2/183,185,187 Oruc'u muteakip olarak hacc, kurban vb sekli ibadetler listenin devaminda yer almaktadirlar.
Ben 25 seneyi askin bir zamandir klasik bir ifadeyle Oruc tutmus degilim. Kendi yorumum beni boyle bir uygulamadan uzaklastirdi. Muhammed ve arkadaslarinin namazi,orucu,hacci, kurbani,tavafi ve daha nice sekli menasikleri uyguladiklarini kesin olarak bilmeme ve savunmama karsilik bunlarin tersine bir uygulamaya yonelisim bir tezat gibi gorulebilir.
Bu anlayisimi kisaca izah eden bazi yazilarim olmustu, fakat Kuran yonelisinin henuz baslangicini bile gerceklestirmekte muktedir olarak gorunmeyen bir haraketin, dikkatlerini dagitmak istemeyisim detaya inmeme engel olmaktaydi. Bilindigi uzere Kuran merkezli bir din anlayisi savunuldugunda, ilk gundeme gelen konular ibadetler olmaktadir. Tabiki en birinci sirada da Namaz vardir. Dar kafali bir yapiya sahip klasik Islam toplumuna bu konuyu anlatmanin ne kadar imkansiz oldugunu cogunuz bilirsiniz. Kuran yonelisimizin acemi gunlerinde yasadigimiz aci tecrubeler sonucu vardigimiz anlayis, Kuran'in ana mesajindan dikkatleri uzaklastiran bu konularin gundeme gelmelerini geciktirici bir yontemle insanlara ulasmak oldu. Samimi olarak itiraf edecek olursam bu tarz anlatimi henuz gercek manada basarabilmis degilim, belki bu sahsimin bir eksikligidir.
Benim sekli ibadetlere dair gorusum, bunlarin ilahi kaynakli olmayip insan icadi oldugu yonundedir. Kuran oncesindeki vahiylerde ve Kuran vahyinde , inancin ozune uygunluk sartiyla insanlar yapageldikleri tapinislarinda serbest birakilmislardir. Tapinislarin sirkten arindirilmis bir bicimde gerceklesmesi mecburiyetinin yanisira, bu uygulamalarin anlamli olmalari ve fayda getirmeleri geregi yonunde de mesajlar verilmistir. Tapinisin seklinin ehemmiyetsizligi bilinci olusturulmaya calisilmistir.
Resul Muhammed'in uygulamalarinda sekilperest olmayisinin sonucu olarak, ayni tapinisin farkli versiyonlari olustugunu gormekteyiz. Muhammed'in bu esnekligi daha sonraki siyasi kaos donemlerinde tutucu cevrelerin istismarina ugramistir. Farkli ekoller bu uygulamalarin degisiklik arzetmesine akil erdiremeyip, bir tek seklin dogruluguna karar verip ona gore secim yapmistir.
Muhammed ahlakina uygun olarak devam edebilmis bir Islami uygulama soz konusu olsaydi, kendisini daimi olarak duzenleyerek her caga isik tutabilecekti. Yani Muhammed'in gununun sartlarini yorumlamak sureti ile, Kuran'in degisen ortamlara mesajini tekrarlamasina zemin hazirlayacakti.
Kuran'a yonelisin ardindan gordugumuz reaksiyonlar cogumuzu, mutedil davranmaktan uzaklastirmistir . Ustumuze ayni tekerlemelerle gelmekten bikmayan kimselerin "Kuran yeterse namazi vesaireyi Kuran'dan detaylariyla bize gosterin" tarzi baskilari sonucu onlari tatmin edememenin yorgunlugundan " olmayan seyi nasil gostereyim" kolayciligina basvurulmustur. Boylelikle klasik Islam anlayisi Kuran mesajini anlamaktan kendisini perdeleyen bir Kuran cemaati dogmasini basarmis olmaktadir. Cunku Kuran'daki mevcut kesin hakikatleri,yok saymak icin olusan yorum tarzi ,asamali olarak Kuran'in butun konularina yansitilmak zorunda kalinacaktir. Boylelikle Teorilerin ispat edilmesi icin ilmi yontemler terkedilecek ve dogmatic bir kult anlayisi olusacaktir.
Klasik Islamin (Kuran'dan uzaklasmis sekli) ekmegine yag surecek,uc davranislardan uzak durup , Kuran mesajini Muhammed netliginde gunumuze tasimanin Kuran'i usullerini kesfetmemiz gerekmektedir. Bir cok konularda aydinlandigima inanmamla birlikte iste budur diyebilecegim dort basi mamur bir pakete sahip degilim, hic bir kimseninde sahip oldugunu sanmiyorum.Ancak kollektif gayretler sarfederek buyuk mesafeler katetmemiz mumkun olacaktir diye dusunuyorum.
Baslik konu oruca geri donecek olursak, orucun gunumuz sartlarinda Islamin ana ilkelerinin bir kismina ters dustugunu soylememiz mumkundur. Insan sagligina zararli oldugu kesin olan bu uygulamayi, guya bilimsel olarak savunanlar inanc baskisi altinda yapmaktadirlar. Hic bir bilim adami bu kadar zaman susuz ve gidasiz kalmanin faydasini savunamaz. Gunumuz biliminin kisa araliklarla beslenmenin insan sagligina en uygun oldugunu soyledigini bilmeyen yoktur. Hastaligi oruc tutmamaya mazaret olarak gosteren Kuran'in ,hastaliklara yol acan bu uygulamayi ebedi olarak mecbur kilmasi soz konusu olamaz. Saglikli yasamak icin, kisa araliklarla beslenmeye muhtac olarak yaratilmis bir bunyeye sahip oldugumuzu bilimsel olarak kesfeden muslumanin Islami sorumlulugu ulastigi bilgiye gore sekillenmelidir diye dusunuyorum.
Allah'a emanet olun.
Kadir
|
Yukarı dön |
|
|
Muhsin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 subat 2007 Gönderilenler: 401
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ORUCUN FARZ KILINMASI (ALINTI)
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Allah'ın selâmı, rahmeti,
bereketi, ihsânı, ikrâmı, her türlü lütfu dünyada, âhirette sizlerin
olsun, üzerinize olsun... Allah, sevdiklerinizle beraber iki cihanda
cümlenizi aziz ve bahtiyar eylesin... Kur'an-ı Kerim'in yolunda dâim
eylesin... Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılıp,
Efendimiz'in sevgisini, rızasını kazanmanızı nasib eylesin...
Bakara Sûresi'nin âyetlerini anlata anlata, nihayet 183. oruç âyetine
ulaşmış olduk. Bu sohbetimde 183 ve 184. âyetleri izah edeceğim. Daha
sonraki ayet de yine oruçla ilgili ama, onu bir dahaki haftaya
bırakacağım.
Önce ayet-i kerimelerin metnini okuyalım! Bismillâhir-rahmânir-rahim:
Yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümüs-sıyâmu kemâ kütibe alellezîne min kabliküm lealleküm tettekùn.) (Bakara: 183)
Eyyâmen ma'dûdât, femen kâne minküm marîdan ev alâ seferin fe'iddetün
min eyyâmin uhar, ve alellezine yutîkùnehû fidyetün taàmu miskîn, femen
tetavvaa hayran fehüve hayrun lehû ve en tesùmû hayrun leküm in küntüm
ta'lemûn.) (Bakara: 184) Sadakallàhul-azîm.
a. Orucun Farz Oluşu
Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki biz mü'min kullarına:
(Yâ eyyühellezîne âmenû) "Ey iman eden kullar, ey iman edenler! (Kütibe
aleyküm) Sizlerin üzerinize yazıldı." Bu ne demek?.. "Sizlerin boynuna,
omuzuna bir mükellefiyet olarak yüklenildi. Sizlerin yapması gerekli
bir ibadet oldu, kaydedildi, tayin edildi. Sizlere farz kılındı."
mânâsına.
Nedir farz kılınan?.. (Es-sıyâmu) "Oruç sizlerin üzerine de yazıldı,
farz kılındı." Sıyâm ve savm; Arapça'da insanın kendisini tutması
mânâsına gelen bir kelime. Tutmak, alıkoymak mânâsına. Tabii buradaki
mânâsı; ibadet maksadıyla belirli zamanda, yâni fecr-i sàdıkın
tulûundan, güneşin batışına kadar; sabahın vaktinin girdiği imsak
zamanından, imsak dakikalarından, güneşin battığı akşam vaktine kadar
yemekten, içmekten ve ailevî, cinsî ilişkiden insanın kendisini tutması
mânâsına geliyor. Zâten, imsak da yemekten, içmekten insanın kendisini
tutması mânâsına bir kelime.
Biz Türkçe'de savm kelimesini biliyoruz, ama sıyâm kelimesi daha nadir
kullanılıyor. Savm-ı Aşûre diye biliyoruz. Daha ziyade Farsça'dan geçme
oruç kelimesini kullanıyoruz.
Oruç kelimesi, Farsça bir kelimenin Türkçeleşmiş halidir. Farsça'daki
aslı rûze'dir. Farsça'da rûz, gün demek. Rûze; bir günde tutulan oruç,
yâni aç durma ibadeti mânâsına. Türkçede "r" ile başlayan Türkçe kelime
yoktur. "R" ile başlayan kelimeleri, Türkler komşu milletlerden çeşitli
sebeplerle almışlardır. Tabii her millet lisânına kelime alır.
Kelimeler hudutlardan başka milletlere geçer. Biz de bu gün bir çok
Latince, Yunanca, İngilizce, Almanca, Fransızca kelime kullanıyoruz.
Meselâ istasyon kelimesi, meselâ iskele kelimesi o dillerden geçme.
Eskiden de Arapça'dan, Farsça'dan kelimeler geçmiş.
Rûze kelimesi Türkçe'ye geçmiş ama, Türkçe'de r harfini kelimenin
başında kullanma yok. Dilin âdetinde, dilin yapısında, alışkanlığında
bu yok. L harfiyle, R harfiyle başlayan bir kelime yok. Böyle bir
kelime Türkçe'ye girerse, tabiî konuşmada bu kelimenin başına bir harf
ekliyerek r harfini telaffuz ediyor Türk zevki. Meselâ limon demez,
ilimon der; Receb demez, İreceb der. Daha uzuyor ama, bir harf
ekleyince telaffuzu kolay oluyor. Ramazan demez, Iramazan der, köylümüz
konuşurken. Yâni bu işleri bilmeden, tabiî olarak konuşurken böyle
yapar. Meselâ j harfi olmadığından Türkçe'de, jandarma yazılsa bile,
candarma der. Bunun gibi.
Bu rûze kelimesini de urûze olarak, başına u ekleyerek almış. Sonra o
urûze de, oruç haline gelmiş. Oruç; yâni bir günde yemekten, içmekten
uzak durarak yapılan mâlûm ibadet mânâsına.
Biz oruç kelimesini kullanıyoruz. Kökeni Farsça, rûze kelimesi.
Arapça'sı siyam ve savm. Siyam, savm, oruç sizin boynunuza farz kılındı
ey iman edenler!..
b. Orucun Eski Ümmetlere de Emredilmesi
Demek ki Peygamber Efendimiz'e bağlı ümmet-i Muhammed, bizler bu ayetle
beraber oruç tutmak vazifesine, şerefine mazhar olmuş oluyoruz. Bu oruç
tutmak, bir ibadet olarak bize emredilmiş oluyor.
(Kemâ kütibe alellezîne min kabliküm) "Sizden öncekilere; o kimseler ki
sizden önce idiler, onların üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de
yazıldı."
Demek ki bizden önceki milletlere, ümmetlere, İslâm'dan önceki,
Peygamber Efendimiz'den, ümmet-i Muhammed'den önceki ümmetlere de oruç
ibadeti yazılmış. Allah-u Teàlâ Hazretleri oruç ibadetini onlara da
emretmiş, onlar da tutmuşlar.
Bizden öncekiler kimler?.. Tefsir kitaplarında, Adem AS'dan beri
insanların oruç tuttuğu bildiriliyor. Bazı tefsir kitaplarında da, Nuh
AS'dan itibaren oruç tutulduğuna dair kayıtlar var. Tabii bunların
doğruluğunu, sıhhatinin ne kadar kuvvetli olduğunu Allah-u Teàlâ
Hazretleri bilir. Ama buradan biliyoruz ki, bizden önceki milletler de
bu oruç ibadetini emir olarak almışlar, tutmaları gerekmiş.
Mûsâ AS'ın kavmi, Aşûre orucu tutarlarmış. Tabii Aşûre orucunu ne
maksatla tutuyorlar?.. Firavun'un gözlerinin önünde helâk olduğunu
görüp, Firavun'dan kurtuldukları gün oluyor Aşûre günü. Ondan
tutmuşlar. Ama ondan önce de oruç ibadeti varmış. Hristiyanlarda da
oruç ibadeti varmış.
Ve bize de onlara yazıldığı gibi yazılmış. Onlara yazıldığı gibi... Bu
benzetme ne yönden? Acaba oruçlarımız aynı zamanda mıydı, aynı miktarda
mıydı, aynı sıfatta, aynı şekilde miydi?.. Bazı rivayetlerde geçiyor
ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri, daha önceki ümmetlere de farz kılmış.
Nitekim Abdullah ibn-i Ömer RA'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber
SAS buyurmuşlar ki:
Siyâmu ramadàn ketebehullàhu alel-ümemi kableküm) "Ramazan orucunu
Allah-u Teàlâ Hazretleri sizden önceki ümmetlere yazdı." diye bir uzun
hadis-i şerif. Kısa bir cümlesi bu. Böyle bir rivayetten bahsediliyor.
Bu Ramazan orucu hristiyanlara da yazılmış, farz kılınmış. Fakat bu
Ramazan döndüğü için, zamanla oruç tutulan mevsimler değişir. Çünkü ay
hesabıyla olan sene 354 gündür. Güneş yılı olan 365 günden, onbir gün
eksik. Bu her yıl onbir gün eksik ola ola, biraz daha çabuk başlıyor.
Ocak, şubat, mart, nisan... gidişine göre ters istikamete doğru gelir.
Meselâ, şimdi Ramazan kışlarda tutuluyor, gerileyecek son bahara doğru.
Ondan sonra 15 - 20 yıl geçince tam yazın çatır çatır sıcaklarında oruç
tutulacak. Çünkü her yıl onbir gün daha erken başlayacak ay takvimi.
Böylece 33 yılda, bir sene farkedecek, mevsimleri değişecek.
Orucun tutulduğu mevsimler değiştiği için, onların alimleri oturmuşlar,
"Mevsimin çok sıcak olmadığı, orucun zor tutulmadığı, çok soğuk
olmadığı, üşünülmeyen, terlenmeyen bir zamana nakledelim!" diye
ilkbahara nakletmişler. Bu değiştirmeden dolayı da, keffaret olsun diye
Ramazan orucunu kırk güne çıkartmışlar.
Sonra, hükümdarlarından bir tanesi rahatsızlanmış, ağzı yara olmuş. Orucu tutamayınca demiş ki:
"--Bu orucu ben tutamıyorum, ama iyileştikten sonra bir hafta fazlasıyla tutacağım!" demiş.
Böylece 47 gün olmuş. Ondan sonra bir başka hükümdar gelince demiş:
"--Bu yedi gün ne oluyor? Bunu ona tamamlayalım!" demiş.
Üç gün daha ilavesiyle 50 gün olmuş, hamsîn diyorlar. Sonra bu oruç
tutmayı da, perhize çevirmişler. Bilmem yumurta yemeyecekler, hamur
yemeyecekler vs. haline getirmişler, yâni değiştirmişler.
Eski ümmetlere de böyle emredilmiş olan bir ibadet. Zaman bakımından
aynıymış, miktar bakımından aynıymış demek oluyor bu rivayetlere göre.
Ama onlar değiştirmişler.
Onun için, bu Ramazan hilali göründü mü, görünmedi mi diye ilk gün tereddüt ediliyor, konuşuluyor.
"--E canım görünse de, görünmese de ihtiyaten bu tereddütlü günde oruç tutsak olmaz mı?.."
Olmaz! Yasaklamış Peygamber Efendimiz. Yevm-i şek orucu; "Ramazansa
Ramazana sayılsın, değilse ihtiyaten bir oruç tutmuş oluruz." gibi bir
şey olmaz! Çünkü eski ümmetler ibadetlere böyle ekleyerek, ibadetlerin
vasıflarını değiştirdiler, bozdular. Böyle bir şey yapılmasın diye,
âlimlerimiz kesin hadis-i şerifler rivayet ederek bu hususu beyan
etmişler. Yâni emredileni aynen yapmak, herhangi bir sebeple
değiştirmemek ve güzel bir şekilde edâ etmeye çalışmak lâzım!
(Lealleküm tettekùn.) "Tâ ki, ola ki sizler sakınırsınız; yâni
kendinizi vikàye edersiniz, korursunuz, müttekîlerden olursunuz,
korunabilirsiniz." Bu ne demek?.. Oruç tutarsanız, nefsinize hakim
olursunuz, iradeniz kuvvetlenir. Böylece günaha düşme tehlikelerinden
kendinizi korursunuz, sakınırsınız, Allah'ın en sevdiği müttakî kul
derecesine çıkarsınız.
Allah-u Teàlâ Hazretleri böyle nefsinin şehevâtına, hevesâtına hakim
olan, kendisini tutan; aklına göre, mantığına, vicdanına göre hareket
eden kullarını sevdiğinden, onu sağlar. Böyle yaparsanız, inşâallah siz
de o duruma gelirsiniz.
Oruç insanın nefsini zayıflatır, nefsânî arzularını zayıflatır. Böylece
kötülüklere meyli azalır. Nefis kuvvetlendikce, insanı çekip sürükler.
Ama zayıfladığı zaman da mecâli olmadığından yapmaz. Böylece onun en
çok sevdiği, istediği yemek, içmek gibi arzuları ona vermemek
suretiyle; yanlış şeyler istediği zaman, yapılmaması, istenmemesi
gereken şeyler istediği zaman tutma melekesini de insan elde etmiş
olur, kazanmış olur.
Yâni bu bir idmandır. İnsan bu idmanı yapa yapa, yapılmaması gereken
bir işle karşılaştığı zaman, düşünür; "Bu yapılmamalı, bu günah, bu
yanlış bu zararlı..." diye nefsine hakim olur.
Başkası hâkim olamıyor. "Kendime hâkim olamadım hâkim bey, suçu
işleyiverdim... Kendime hâkim olamadım, kızdım, öldürdüm." Hep suçlar
böyle hâkim olamamaktan oluyor.
"Oruç tutmak size farz kılındı; tâ ki böyle sakınıp korunabilen,
günahlardan uzak durabilen takvâ ehli insanlar olabilesiniz." diye
birinci ayet-i kerimede böyle bildiriliyor. Yâni oruç, takvâya götüren
bir çare olmuş oluyor.
Oruç farz kılındı. Oruç tarih olarak ne zaman farz kılındı?.. Medine-i
Münevvere'de farz kılındı. Hicretten birbuçuk sene kadar sonra, Şa'ban
ayında farz kılındı.
Peygamber SAS Efendimiz Mekke'de oruç tutmaz mıydı?.. Rivayetlere göre,
Hazret-i Aişe-i Sıddîka Vâlidemiz'in bildirdiğine göre, Mekke'de
Kureyş, Aşûre orucunu tutarlardı. Peygamber SAS Efendimiz de tutardı.
Medine-i Münevvere'ye gelindiği zaman da, daha oruç ayetleri --bu
okuduğumuz ayetler-- inmeden önce, eyyâm-ı biyz oruçları denilen, Arabî
ayların onüç, ondört ve onbeşinde oruç tutardı.
Arabî aylar, yâni Muharrem, Sefer, Rebiül-evvel, Rebîül-âhir,
Cumâdel-ûlâ, Cumâdel-âhire, Receb, Şa'ban, Ramazan, Şevval, Zilkàde,
Zilhicce... Bunlar kamerî aylardır. Ayın hilal olarak ilk doğuşundan,
kayboluşuna kadar geçen süre bir aydır. Tekrar yeni hilâl doğunca, yeni
ay başlamış oluyor. Bir yeni hilalden, ikinci yeni hilale kadar geçen
zamana bir ay deniyor.
Bu ayın süresi yirmidokuzbuçuk gündür. Küsüratlı olduğundan, bazen bu
küsürat yaşanılan aya eklenir, ay bir gün uzar. Onun için bazen
yirmidokuz olur, bazen otuz olur. Ama başlangıç için esas, hilalin
görünmesidir. İnşallah önümüzdeki hafta ayet-i kerimeyi okuyunca
hilalin görünmesiyle ilgili hususları da konuşacağız.
Bu ayın ondördü dolunay zamanıdır. Onbeşi dolunayın biraz eksildiği
zamandır. Onüçü de birazcık bu tarafından eksik olduğu zamandır.
Ondördünde tamamlanır. Gece içinde de yavaş yavaş büyümeye ve değişmeye
devam eder. Fakat biz o değişmeyi gözümüzle farkedemeyiz. Belki
fotoğraf makinesiyle tesbit edilse, resimler ince ölçeklerle incelense;
bir gece içindeki değişiklik, gecenin evveliyle sonrası arasındaki iki
resimden anlaşılabilir.
İşte bu onüç, ondört ve onbeşinci geceleri mehtaplı geceler. Yâni
mehtabın en büyük olduğu, ayın en yuvarlak olduğu zamanlar. Ondördü en
yuvarlak, onüçü biraz az, onbeşi biraz az... Bunların gündüzlerine
eyyam-ı biyz deniliyor. Biyz kelimesi ebyaz kelimesinin, veya beyzâ
kelimesinin çoğuludur. Ebyaz beyaz demek, erkek varlıklar için
kullanılan sıfat Arapça'da. Beyzâ da yine beyaz demek ama, dişi,
müennes olan kelimeler için kullanılan sıfat.
Arapça'da kelimelerin erkek ve dişi olması durumu vardır. Türkçe'de
olmayan bir şey. Türçe'de yok ama Almanca'da var. Meselâ dişi sayılan
kelimelerin başına di harf-i tarifi geliyor. Erkek olanların başına der
geliyor. Dişilik, erkeklik bahis konusu edilmeyen, nötr kelimelerde de
das geliyor. Fransızca'da da la ve le var. Bazı dillerde bu var.
Beyzâ beyaz demek ama, müennes kelime. Ebyaz da beyaz demek ama,
müzekker kelime. Bu ikisinin çoğulu biyz olur. Eyyâm-ı biyz; beyaz
günler... Beyazlığın mânâsı ne?.. Gecelerinin mehtaplı olması.
El-leyletül-beydàu; ak gece, yâni pırıl pırıl mehtabın olduğu gece.
Eyyâm-ı biyzde, gecelerin mehtaplı olduğu zamanda kalkacak, sahurunu
yiyecek; ondan sonra oruca niyetlenecek, ertesi gün oruç tutacak.
Bugünlerde oruç tutulurdu Ramazan orucu gelinceye kadar. Sonra Ramazan
orucu gelince, Ramazan orucu farz oldu. Ötekileri isterse tutar; çünkü
tutmak yasak diye bir şey yok, tutarsa sevap kazanır. Zâten bugün
okuyacağımız ayet-i kerimelerde de geçiyor:
(Femen tetavvaa hayran fehüve hayrun lehû) "Sevap kazanmak maksadıyla
insan bir şey yaparsa, Allah-u Teàlâ Hazretleri o gayretinden dolayı
onu mükâfatlandırır." Fazla yapılan şeylerin, yapılması yasaklanmamış,
ifrat olmayan iyi şeyleri fazla yapanlar, az yapanlara göre daha çok
sevap alır.
Ramazan orucu esas alındı. Eyyâm-ı biyz, yine tavsiye ediyoruz.
Büyüklerimiz, şeyhlerimiz, mürşidlerimiz tavsiye ediyorlar. Peygamber
Efendimiz o oruçları hiç bırakmamış.
Hatta, hadis kitaplarını okuyorsanız karşılaşmışsınızdır, her hafta
pazartesi-perşembe oruç tutmayı da, Ramazanın dışındaki zamanlarda
Peygamber Efendimiz tavsiye etmiş. Hatta benim vaazlarımda, bir
kardeşiniz olarak size zaman zaman hatırlattım: Meselâ, Kurban
bayramının arefesi orucu çok sevap... Meselâ Şevvalin altı gün oruçları
var... Meselâ Zilhicce ayının ilk on gününde oruç tutmak çok sevap...
Mesela Receb ayında oruç tutmak çok sevap...
c. Orucun Sayılı Günlerde Farz Olması
Bu oruç size farz kılındı. (Eyyâmen ma'dûdât) "Ama bütün sene değil,
sayılı günlerde. Farz kılındı ama belli günlerde, her zaman değil."
Burada tabii iki tane husus var dikkat etmemiz gereken:
Bir; bu oruç bizden önceki ümmetlere de farz kılınmış önemli bir
ibadet. İhmâl edilmemesi gereken bir ibadet. Çünkü insanın nefsinin
terbiyesi böyle olur. Oruç, nefis terbiyesinde çok önemli bir
ibadettir. Onun için, herkesin nefsini terbiye etmesi gerekli
olduğundan, bütün ümmetlere farz kılınmış.
(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hàbe men dessâhâ.) "Nefsini terbiye
eden kurtulacak; terbiye edemeyen, hevâ-yı nefsine uyan helâk olacak,
cezâ çekecek, mahvolacak, perişan olacak ahirette... O nefsinin hevâ ve
hevesâtına uymasından, haramlara, günahlara bulaşmasından, ne cezâlara
uğrayacak."
Bu önemli olduğundan, bütün ümmetlere oruç yazılmış. Demek ki olağan bir şey, bize de emrediliyor. Bu bir önemli husus.
Bir de, (eyyâmen ma'dûdât) yâni belirli günlerde... Bu da önemli bir
şey! Yâni "Bu oruc niye böyle oluyor, yapamıyoruz, zor geliyor. Niye
açlık bize emrediliyor?" denmesin diye, iki nokta beyan edilmiş: Eski
ümmetlere de vazifeydi bu, size de vazife... Binâen aleyh,
yapacaksınız. Sonra her zaman değil, her gün değil; (eyyâmen ma'dûdât)
belirli günlerde...
Şimdi bu (eyyâmen ma'dûdât) Ramazan ayıdır. O da işte yirmidokuz veya
otuz gündür ve bellidir. Şabandan sonra gelen, Şevvalden önce gelen şu
ayda tutulacak diye sayılı günlerdedir.
"Bu (eyyâmen ma'dûdât), Ramazan orucu farz kılınmadan önceki eyyâm-ı
biyz ve Aşûre gibi oruçlardır." diye de söyleyen tefsir alimleri olmuş
ama, umûmiyetle "Ramazan orucu, yirmidokuz veya otuz gün olan oruç
kasdediliyor." demişler.
(Femen kâne minküm marîdan ev alâ seferin feiddetün min eyyâmin uhar)
Burada da üçüncü bir kolaylık ve rahatlık var. Orucu hoş karşılamak ve
hoş kabul etmek için üç şey peşpeşe gelmiş oldu. Evvelkilere de farz
kılınmış; binâen aleyh, elle gelen düğün bayram. Bütün insanların
vazifesi demek ki... Ondan sonra eyyâm-ı ma'dûdât, belli günlerde,
iki...
Üçüncüsü de: (Femen kâne minküm marîdan) "Eğer sizden hasta olan varsa,
o kimse ki sizden hasta oldu o günde; (ev alâ seferin) veya seyahat
üzere oldu, sefer üzere oldu..." Yâni bunu Türkçe güzelce söyleyecek
olursak, bizim dil zevkimize göre: "Sizden hasta olan veyahut seyahatte
olan kimse için, (feiddetün min eyyâmin uhar) başka diğer günlerde,
yâni Ramazanın dışındaki bir zamanda, bu sayıları tamamlamak vazifesi
vardır. Ma'dûdâttır, sayılı günlerdir, belirli günlerdir, eksik de
olmaz."
--Ramazan orucunu yirmi gün tutsam olmaz mı?..
Olmaz. Tam, tamamı tutulacak, "On gün tutsam, beş gün tutsam..."
pazarlığı yok! Ama seyahatte ise, veya hasta ise; o zaman o tutamadığı
günler kadar bir zamanı, sonra sayarak ödeyecek.
(Ve alellezîne yutîkùnehû) "Ve o kimseler üzerine ki ona tàkat
getirirler, itàka ederler; (fidyetün taàmü miskîn) onlara bir miskinin
yedirilmesi fidyesi vazife olarak vardır."
Ne demek bu?.. Bunun üzerinde çeşitli sözler, ifadeler, açıklamalar
yapılmış. Oruç tutmaya tàkati yetmeyenler, güç yetiremeyenler, imkân
bulamayanlar için, fidye olarak bir fakirin yedirilmesi, doyurulması
vardır.
Şimdi bu yutîkùnehû, kelimesinde bir yutìkùn fiili var,
etàka-yutîku-itàkaten; bu kelime üzerinde açıklama yapmam lâzım! Bir de
hû zamiri var; bu hû zamiri üzerinde açıklama yapmam lâzım! Burda
(fidyetün taàmü miskîn) var, bir de fidye üzerinde açıklama yapmam
lâzım!..
Bu (yutîkùnehû) "Ona kim tàkat getirirse..." Bu etàka-yutîku iki mânâya
gelebilir. Bir; zor da olsa bu işe tàkat getirip yapabilmek mânâsına...
Fakat o mânâ olsa, Arapça'da daha ziyade istitâat kelimesi kullanılır;
öyle olsaydı yestatiùnehû, denilirdi diyor bazı müfessirler. Bir de;
çok zor olduğundan dermânı kesilmek yapamamak mânâsına, yânî tàkat
getirememek mânâsına gelme ihtimali var.
Elmalılı, Türkçe Elmalılı Hak Dini Kur'an Dili tefsirinde, uzun uzun
yutîkùne'nin tàkat getirememek mânâsına geldiğini açıklamış.
(Yutîkùnehû) "Ona tàkat getiremeyen..." Ona demekten maksad, oruca...
Yâni "Hasta olduğu için oruca takat getiremeyenler, veyahut başka
sebeplerden oruca takat getiremeyenler için (fidyetün) fidye vardır."
Bu nedir?.. (Taàmü miskîn) "Bir fakirin doyurulması keffareti vardır."
Keffaret tabii atmış gün mânâsına da kullanılan bir tâbir olduğundan
bunu ihtiyatlı kullanalım, ihtiyatlı anlayalım: "Fidye vermek vardır,
orucun fidyesi vardır."
Bu (fidyetün taàmü miskîn) kıraatinden ayrı, (fidyetü taâmi miskîn)
diye kıraatler de var. Miskin kelimesinin de, mesâkin diye kıraati var.
Bizim Kur'an-ı Kerim'lerimizdeki, (fidyetün taàmü miskîn) tabiridir.
Ama hepsi aşağı yukarı aynı mânâya varacaklar.
Bu orucu tutamayanlar sonuç itibariyle ne yapacaklar?.. Bir fakiri
doyuracaklar, fidye verecekler. Bu hususta hadis-i şerifler var,
onların açıklamalarını okuyalım:
Şimdi bir kere İbn-i Abbas RA'ın ve diğer alimlerin bir kısmının açıklamaları var, başka rivayetler var. Muaz RA diyor ki:
"--İşin başında isteyen orucu tutardı; isteyen de tutmazdı, onun yerine
fakiri doyururdu. Yâni kişinin önünde iki seçenek vardı, iki imkân
vardı. İsterse orucu kendisi tutardı; isterse orucu tutmaz, bir fakiri
doyururdu. İlk oruçla ilgili emir geldiği zaman, böyle bir uygulama
vardı."
İmam Buhàrî de Selemetübnül-Ekvâ'dan rivayet etmiş ki: "Bu ayet inince
isteyen, yâni (alellezîne yütîkùnehû) oruca tàkat getiremeyenler..."
Burdaki hû zamiri oruca gider, fidyeye gitmez. Çünkü fidyeye gitseydi
hâ diye müennes zamiri gelecekti." diye Elmalılı uzun uzun
açıklamalarda bulunmuş.
Oruca güç yetiremeyenler, gücü tàkati olmayanlar fakire yemek verir.
Veyahut da yine yütìkùne'nin iki mânâsından birisine göre gücü yeten,
elinde imkânı olan, oruç yerine fakire yemek yedirir. Yâni zenginin
zenginliğinden fakirin karnının doymasını sağlamak gibi olmuş oluyor.
Böylece, sonradan bu muhayyerlik, yâni "İstersen orucu kendin tut;
istersen tutma, bir miskinin karnını doyur!" tarzındaki muhayyerlik
kaldırılmıştır. Bundan sonraki 185. ayet-i kerime inince, herkese orucu
bizzat tutması gerekli olmuştur, diye açıklama yapanlar var.
Bazıları da diyorlar ki: "Hayır! Burada bir nesih bahis konusu
değildir." Meselâ İbn-i Abbas RA diyor ki: (Leyset mensûhaten) "Bu
hüküm kaldırılmış, mensuh bir hüküm değildir. Daha sonraki ayetle
değiştirilmiş bir hüküm değildir. Burada bahis konusu olan
(eş-şeyhül-kebîr), yâni ihtiyar kimsedir."
Arapçada şeyh, ihtiyar mânâsına; bizdeki gibi tarikat şeyhi mânâsına
denmiyor. "İhtiyar adam, tàkat getiremiyor, o zaman ne yapacak?..
Eskiden tàkat getirirdi, gençliğinde tutardı ama yaşlandı; o zaman ne
yapacak?.. Yine bir fakire yemek yedirecek. O da oruç tutamamasının
karşılığı olarak, aynı sevabı almasını sağlayacak. O mânâyadır." diye
İbn-i Abbas böyle tefsir eylemiş.
Buna göre, meselâ ihtiyar kadın, ihtiyar zât. Bu ikisi oruç
tutamıyorlar. Yemekleri yerler, onun yerine fakirlere yemek yedirirler.
Başka kimler olabilir böyle oruç tutamayan kimseler?.. Meselâ hanım,
kadıncağız bebek bekliyor. Eğer yemek yemezse, bebeğini besleyemeyecek.
Yâni daha doğmamış, bebek karnında, hamile... O zaman oruç tutarsa,
bebeği veya kendisi zarar görecek. Çünkü bebek beklemekten dolayı,
hamileliğin çeşitli sıkıntıları, zorlukları var. Vücuttaki bir takım
faaliyetlerde, doktorların, tabiplerin bildiği, söylediği bir takım
sıkıntılar oluşuyor. Zar zor oturuyor, kalkıyor, yaşıyor. Çeşitli
sıkıntılar çekiyor.
Onun için annelerin hakları ödenemez. Aylarca o sıkıntıları çekiyor o
bebeğe kavuşacağım diye, ondan sora bağrına basıyor... Bu hamile
hanımlar da, bu tutamayanların içine girerler.
Yine emzikli anneler olabilir. Çocuğu doğmuş, çocuğu besliyor. Oruç
tutarsa çocuk aç kalacak, süt olmayacak, çocuğunu besleyemeyecek. İşte
onlar içindir.
Tabii oruç tutamayanlar, bu durumda olanlar fidye verirler. Ama, (Femen
tetavvaa) "Kim sevap kazanmak için daha büyük bir gayret gösterirse,
(fehüve hayrun lehû) o onun için daha hayırlıdır."
Daha büyük gayret göstermek ne şekilde olabilir? Ya bir fakiri beslemez
de, birkaç fakiri birden besler. Enes RA yüz yaşına gelmiş, oruç
tutamıyor tabii kendisi. Kazanlarla yemek pişirtirmiş, yüz fakir
çağırır, onları doyururmuş. Bu tabii tatavvudur, sevap kazanmak
maksadıyla bir gayrettir.
Ya da bir fakirin ölçeğini söylemişlerdir, iki kilo, üç kilo buğday
veya beldenin mahsûlü neyse, arpa veyahut hurma, veyahut ona benzer
şey... Onların miktarları fıkıh kitaplarında yazılmıştır, o kadar
verir.
E o kadar vermiyor da, kendi cömertliğinden, iyilikseverliğinden daha
fazla veriyor... Bu da tatavvunun bir şekli olabilir. Yâni bir miskine
verceği asgarî miktarı vermiyor da, bol bol veriyor. Bu da öyle
olabilir.
Veyahut da tatavvu'dan maksad ne olur?.. Elinde böyle imkân var,
isterse oruç tutmaz, fukaraya yedirir ama, öyle yapmıyor; hem oruç
tutuyor, hem fukaraya yediriyor. İki taraftan da sevap kazanıyor.
Böyle sevaba çok düşkün insanlar da, her zaman her devirde görülüyor.
Bizim kardeşlerimizin arasında da, --Allah razı olsun-- böyle sevap
için nice fedâkârlıklar yapan insanları hep gördük, gene de görüyoruz.
Bu diyarda da görüyoruz, Allah razı olsun... Cami almak, daha başka
hayırları yapmak hususunda nice gayretler gösteriyorlar. Keselerinin
ağzını açıyorlar, sevapları kazanıyorlar. Allah sevdiği, razı olduğu
kul eylesin...
(Femen tetavvaa hayran) "Kim hayır olarak böyle bir ilâve gayret
gösterirse, bir iyilik yaparsa; (fehüve hayrun lehû) elbette mükâfatı
daha çok olur, böyle davranışı onun için daha hayırlı olur, daha çok
sevaplara nâil olur."
(Ve en tesùmû hayrun leküm) "Eğer gücünüz yetiyor da, yettiği halde,
'Ben oruç tutmayayım, fakiri doyurayım!' diyorsanız; (ve en tesùmû
hayrun leküm in küntüm ta'lemûn) eğer iyice idrak edecek, orucun
faziletini, maddî, manevî, sıhhî faydalarını iyice düşünecek olursanız,
oruç tutmanız sizin için daha hayırılıdır."
Tabii burada da yukarıdaki kelimeleri anlayıştaki, tefsir edişlerdeki
anlayışlara göre kim kasdediliyor diye de, anlayışlar yine burada
çeşitli ihtimallere bölünüyor. Yâni "Hem oruç tutmaya kàdir ama, önünde
seçenek olarak isterse oruç tutmaz da fakiri doyurur, ayet bu mânâya
geliyor." diyenler, ayetin bu kısmına, "Bunlar fakir doyuracaklarına,
orucu kendileri tutsalar daha hayırlıdır." diye mânâ veriyorlar.
Diğer şekilde anlayanlar: (Yâ eyyühellezîne âmenû!) "'Ey iman edenler!'
hitâbına muhatab olanların hepsi, ey sizler, ey müslümanlar! Oruç
tutmanız, evet meşakkatli bir ibadet, aç kalıyorsunuz, mahrumiyetlere
katlanıyorsunuz, akşama doğru benziniz sararıp soluyor ama, bunun çok
faydaları var. (Ve en tesùmû hayrun leküm) Sizin oruç tutmanız, sizin
için tutmamaktan çok daha hayırlıdır. Bu ibadeti sevin, bu ibadetin
kıymetini anlayın! Çünkü bunun bir sevabı var ahirette..." diye mânâ
veriyorlar.
Çünkü Allah-u Teàlâ Hazretleri buyurmuş ki bir hadis-i kudsîde: "Oruç
benimdir, onun mükâfatını ben vereceğim. Benim için yapılıyor,
mükâfatını çok vereceğim." Sabredenlerin mükâfatı bigayri hisâb
verildiği için, çok sevaba nâil olacaklar.
Mânevî sevap var, bir... Ondan sonra bedenî fayda var, sıhhî fayda var.
Çünkü yemek iyidir, insan gıda alıyor, besleniyor ama, bazen de fazla
yendiği zaman zararlı oluyor. O zaman da doktorlar perhiz koyuyorlar,
yasak koyuyorlar: "Şunları şunları yemeyeceksin veyahut az yiyeceksin,
şu miktardan fazla yemeyeceksin!.." diyorlar. Sıhhî faydası var.
Sonra ahlâkî faydası var, nefsi terbiye etmesi faydası var. Tasavvufî
faydası var, ictimâì faydası var, zihnî faydası var. Zihni
cilâlandırıyor, kalbi nurlandırıyor, duyguları hassaslaştırıyor...
Neticeleri itibariyle, çok önemli bir ibadet! Çok önemli bir ibadet
olduğundan da, bütün ümmetlere emredilmiş. "Onun için ey mü'minler,
oruç tutmanız, sizlerin hepiniz için çok hayırlıdır!" mânâsınadır bu.
(Hayrun leküm in küntüm ta'lemûn) "Eğer biliyor iseniz, bilen kimseler
iseniz; eğer bu orucun esrârını, faydalarını anlayabilen kimseler
iseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." mânâsına.
Bu ayet-i kerimeden sonra 185. ayet-i kerimede de, yine oruçla ilgili
hususlar devam edecek. O ayet-i kerimeden sonra, başka konuya
geçeceğiz. Ama o 185. ayet-i kerimenin açıklamasını, inşâallah
önümüzdeki sohbetimizde yapalım!
Allah hepinizden razı olsun... Hepinizi takvâ ehli, ibadetlerin
kıymetini, izzetini, faydalarını anlayan àrif müslümanlar eylesin...
Rızasına uygun yaşayıp, huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak
varmayı, Allah cümlenize nasib eylesin...
Hem dünyada aziz, bahtiyar olun, hem de ahirette Rabbimiz cennetiyle,
cemâliyle cümlenizi, sevdiklerinizle beraber müşerref eylesin...
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtuhû, aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!..
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Mehaba Muhliskul, ben Kuran'da salatın Kuran, Kuran'ı izlemek olduğunu, salatı ikame de Kuran'ı (kısaca) yaşamak ve yaşatmak olduğunu anlatmaya çalıştım. Salatın namaz olmadığını, salatı ikame de namazı kılmak olmadığını söylemeye çalıştım. Aslında sen de beni gayet iyi anladığın halde her nedense karşı durdun.
Sn. Muhliskul, yazdıklarınızda çelişkilerden kaçamıyorsunuz. Aynı makalede zıdları bir arada sunduğunuzun farkında mısınız? Buyurun iki paragraf:
"Benim sekli ibadetlere dair gorusum, bunlarin ilahi kaynakli olmayip insan icadi oldugu yonundedir. Kuran oncesindeki vahiylerde ve Kuran vahyinde , inancin ozune uygunluk sartiyla insanlar yapageldikleri tapinislarinda serbest birakilmislardir. Tapinislarin sirkten arindirilmis bir bicimde gerceklesmesi mecburiyetinin yanisira, bu uygulamalarin anlamli olmalari ve fayda getirmeleri geregi yonunde de mesajlar verilmistir. Tapinisin seklinin ehemmiyetsizligi bilinci olusturulmaya calisilmistir."
"Sekli icerige sahip ibadetlerden biri olan, oruc ibadeti, acik ve net bir sekilde Kuran'da mevcuttur. Orucun uygulanmasina mani durumlar haric mutlak bir sekilde yapilmasi istenmektedir.2/183,185,187 Oruc'u muteakip olarak hacc, kurban vb sekli ibadetler listenin devaminda yer almaktadirlar."
Sn. Muhliskul, Bu rituelleri peygamberin yaptığına inandığınız halde, siz ısrarla bunları yapmadığınızı söylüyorsunuz. Peki bu, inancınızda çelişki içinde olduğunuzu kendi ağzınızla söylemiş olmuyor musunuz?
Acaba siz peygamber olsaydınız, Muhammed gibi davranıp halkın yada İslam'ın bu kılasik ibadetlerini mi yapardınız yoksa bugünki Kadir gibi davranıp yapmaz mıydınız?
Sonuç, "bu ritueller avam için gereklidir" mi diyorsunuz?
|
Yukarı dön |
|
|
Muhsin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 subat 2007 Gönderilenler: 401
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dr. Muammer ULUTÜRK
12.31.07
Yazı kategorisi: Tarih-i Edyan (Dinler Tarihi mevzuları) 8:43 pm yazan: basogretmen
2007-09-16 17:17:00
Evvelen, dua ediyoruz ki oruç ve Ramazan-ı Şerif, bütün Müslümanların
hayırlarının tamam olmasını, niyazımızın Mevla’ya ulaşmasını temin
etsin. Yeryüzünün emin beldelerinden, kaosun eksik olmadığı Müslüman
coğrafyalara ramazan bereketi sel olup aksın. Tok karınlarımızla
şikayeti yanımızdan eksik etmeyen bizlere Rabbimiz, günlük rutinimizin
arasına digergamlığı katarak, görülmesi gerekeni göstersin. (amin)
Kadim tarihin türlü zamanlarında şekil, mahiyet ve amacı farklı
olmakla birlikte oruç ya da oruca benzer birtakım ibadetlerin mevcut
olduğu biliniyor. Asurluların, Keltlerin, Babilonyalıların, Aztek ve
İnkalıların, meçhul kalmış totemik kavimlerin, Hinduların, Çinlilerin
vb., kimi perhiz ve inziva ile iç içe geçmiş ibadetleri söz konusudur.
Yaratıcıya yakınlık vasıtalarından biri olarak addedilmiş orucun, bütün
din ve inançlarda görülüyor olması; insanlığa ötelerden mesaj ulaştıran
nebilerin bildirmesi ve insanın acziyetini bilme, şükretme ve kul
olmaya yaraşır isteğiyle birleştiğini gözler önüne seriyor.
Bakara suresinin 183. ayetini okuyarak, oruç ibadetinin sadece
Müslümanlara farz kılınmadığını, ayette geçen “sizden öncekilere farz
kılındığı gibi” cümlesinin, “Adem’den itibaren sizden öncekilere”
tarzında açık bir anlamaya yol açtığını görüyoruz. Ayeti tamamlayan son
cümlenin “korunmanız için” şeklinde izah edilişi ile, kadim din ve
inançların muhatabı olan insanın hangi gerekçeyle oruca önem verdiği
böylece ortaya çıkmış oluyor. Orucun şekil, amaç ve mahiyet
değiştirmesi ile nebilerin bildirdiği oruca dair orijinal mesajın
bizden önce tahrife uğratılmış olması arasında da yakın bir bağ
kurabiliyoruz.
Bizden öncekilerin orucuna örnek teşkil edecek birkaç hususu,
elimizde mevcut veriler doğrultusunda ve kısaca, aslında bunların
Cenab-ı Hakk’ın bidayette bildirdiği emrin -inancımıza göre- nasıl bir
değişime uğradığını da göz önüne alarak zikredelim:
Tibet Budistleri, 24 saat oruç tutar ve bu süre içinde tükrüklerini
bile yutmazlar. İftarları ise süre sonunda içtikleri bir bardak çaydır.
Geleneğe bağlı Brahmanlar, mahalli ayların on bir ve on ikinci
günlerinde 24 saat oruç tutar, hasta ve yaşlıların bile oruçtan
kalmalarına iyi gözle bakmazlar. Zahit olanları 10-15 gün oruçlu
kalırken, günlük gıdaları bir yudum su içmeyle sınırlı kalır.
Oruç konusunda en sıkı, en ağır eğilimleri bulunan Hindli Jainistler,
kesintisiz 40 gün oruç tutarlar. Vejeteryan olan ve sarhoşluğa yol açan
müskirattan uzak Dindar Jainistler açlıktan ölmeye büyük bir önem
verirler. Jaina doktrininin ahlaki düalizminde oruç yoluyla intihar
tavsiye edilmiştir. Jainizmin kurucusu Jaina böyle bir hal ile ölmüştür.
Taoistler, ölümü geciktirdiği ve sağlığı koruduğuna inanarak oruç
tutarlar. Buna ilaveten büyük bayram günleri ile fitne ve fesadın
ortalığı karıştırdığı zamanlarda da kendilerini musibetten korumak için
oruca başvururlar.
Manihaizim’de yılın değişik zamanlarına serpiştirilmiş birçok oruç
günlerine rastlanır. Seçkinler, 30 günü Bema adı verilen kutlamaları
öncesine denk düşen yılın son ayında ardı ardına olmak üzere 100 gün
oruç tutarlar.
Eski Mısır’da oruç, bazı yiyeceklerden uzak durmak, bununla nefis tezkiyesi yapmak şeklinde algılanmıştır.
Aztek-Tezcoco prenslerinden birinin adı, “oruç tutan Koyotl” anlamında
Nezahualcoyotl’dur. Bu adam hayatı boyunca tek bir tanrıya ibadeti
savunmuştur.
Sabiler, orucu yiyip içmeme olarak değil eli, dili, kalbi, kulağı ve diğer organları kötülükten korumak şeklinde görmüşlerdir.
Yahudilikte, tarihteki felaketi günlerin yıl dönümlerinde ve tövbe
gününde (Kippur) oruç (tanit) tutulur. Oruç, erkek çocuklarının 12
yaşını bir ay geçmesiyle mecburi hale gelir.
Fıkhi hükümleri hükümleri az olan Hıristiyanlıkta oruç konusunu
açıklamak kolay olmamakla birlikte, Hz. İsa’nın peygamberlikten önceki
devrede 40 gün oruç tuttuğu, Paulus ve ilk Hıristiyanların oruç
tuttukları kaynaklarda belirtilmektedir. Buna ilaveten, bazı
Hıristiyanlar tanrısal kurbandan sonraya isabet eden bazı günleri oruca
ayırırlar.
Görüldüğü gibi, orucun insanlık tarihine eş bir serüveni mevcuttur.
Hangi biçim ve amaç doğrultusunda tutulursa tutulsun yaratıcıya
yakınlık ve hayatı anlamlandırmak gibi hedefleri bulunmaktadır.
Bilvesile, Ramazan bereketiniz hiç eksik olmasın. Selam, oruclarda mi gercekden tahribe ugradi???ve Kuran ile düzeltildi ?
|
Yukarı dön |
|
|
hira Groupie
Katılma Tarihi: 22 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 85
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
cümleten herkese hayırlı ramazanlar
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Haktansapmaz hocam,çok özür dilerim dikkatimden kaçmış,bilginize sunuyorum.Allah'a emanet olun.
"Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah'a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur."Nisa 92
Burada sözü edilen orucun cinsellikle ilgisi yokmuş gibi görünse de aslında tam anlamıyla cinselliği ilgilendirmektedir.Kuran'ın muhteşem anlatım örgüsüne dikkatlerinizi çekerek olayı şu şekilde açıklayabiliriz:
Ölen kişi evlidir ve bir eşi vardır.Öldürme olayı geriye kalan eşi dul bırakarak onu "bekleme" dönemine itmiş ve cinsel hayatına da darbe indirmiştir.Bu yüzden öldürenin "oruç/cinsellik yasağı" cezasına çarptırılması çok adil bir sonuçtur.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
muhliskul
Ayrica benim yazdigimida yanlis anlamissiniz. Kuran muhatablarinin bildigi bir uygulamayi detayli tarife girmeksizin teklif ediyor, bilinen uygulamanin toplumda ikiyuzluluge sebeb verecek olan bazi kisimlarina dair duzenlemeler yapiyor. Uygulama kismi degisiklige ugratilmanin haricinde aynen devam ediyor.
Bizim anlamamiz gereken sudur. Allah Kuran'da yaptigi bazi teklifleri detaylica izah etmemistir.Bu uygulamalari kismi olarak degistirerek veya oldugu gibi birakarak konu etmistir. Kuran'in teklif ettigi uygulamalarin Kuranda bahsedilmedigi kisimlarida mevcuttur. Tarafsiz olarak kuran'i arastiran herkimseye bariz bu hususlar sartlanmis olarak bakildiginda gozlenemezler.
Sn.M.Kul,
Kuran bazı teklifleri detaylıca izah etmemiştir fikri Yüce Allah'ın Rab olma sıfatına isyandır.Rab,bildiğiniz gibi herşeyi yerli yerinde ve yeterince verendemektir.Allah Kuran'da gerekli tüm detayı en ince ayrıntısına kadar vermiştir.Blog sitede Sn.Sultan'ın Ketebe'nin muazzam açılımıisimli çalışmasını okumanızı tavsiye ederim.Lütfen biraz daha sakin olun.Ben asla son sözü söylüyorum demiyorum.Sadece gördüğüm bazı fotoğrafları sizlerle paylaşıyorum. Gelin tek tek bu fotoğrafları konuşalım.Karalayarak,popülist davranarak bir şey elde edilsede bu hak olmaz,değil mi?
Selamlar..
Allah'a emanet [/QUOTE Yazdı:
|
|
Yukarı dön |
|
|
muvahhit Ayrıldı
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar Ulu yol,
öncelikle adımdan başlayayım,muvahhit,kuranda var yada yok diye asla bakmadım ancak benimsediğim bir isim,illede kurandan olacak diye bir düşüncemin olduğu kanısına nereden vardın?
devamla..
Öldürülen, sizinle aralarında
antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine
tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini
hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan,
Allah'a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince
bilendir, hikmeti sonsuzdur."Nisa 92
Ölen
kişi evlidir ve bir eşi vardır.Öldürme olayı geriye kalan eşi dul
bırakarak onu "bekleme" dönemine itmiş ve cinsel hayatına da darbe
indirmiştir.Bu yüzden öldürenin "oruç/cinsellik yasağı" cezasına
çarptırılması çok adil bir sonuçtur.
alıntılamış ve demişsin, orucun yeme içme ve cinsel beraberlik kısmından neden salt cinselliği ayırıyorsun? psikoloji okudun mu? bende okumadım fakat ne var ki,şahsım adına insanların psikolojilerini anlamada tahlil etmede iyiyimdir..breh breh bende ne anlarmışım yav.. bak kardeşim ikide bir lafı cinselliğe bağlıyorsun..kardeşim amacımız burada gadr beslemek ve ona göre davranmak değil..ne var ki,insan psikolojisinden pek anlamadığın yada işine gelmediği anlaşılmakta,maddi gücü yetersiz olan bir müminin kaza ile bir mümini öldürmesi sonucu o kişiye verilen 60 gün oruç tesellisi,dikkat et!teselli diyorum..60 gün oruç tesellisi o fiili işleyen kişinin kendi kendisine yazık etmemesi,toplum önünde geçen süre sonunda aklanmış olmasını sağlar,sen hata ile bir cana kıydın farz et ki bu bir hayvan olsun..ne hissedersin mutluluk mu?kardeşim bahçemde bir kova vardır ve içi sürekli su doludur,ve az biraz da bahçe dışında sayılır..ben gördüm ki,kedilerde kuşlarda köpekler o suyu içmekte..km lerce su bulamayan hayvan benim kapımda onu bulmakta..sebebi nedir sence..kardeşim,bir insanın hata ile ölümüne sebep olmuş birini tanırım,adam namaz kılmaz vs vs ancak ne zaman aklına gelse hep bir üzüntüye dalıverir..ölü yakınlarıysa zaten onu dışlamıştır..keza akrabası olsa bile..burada o adamın cinselliği düşünecek hali kalmışmıdır?..insan psikolojisini az çok tahlil edersen ne demek istediğimi anlayacaksın...devamla, hata ile bir insanın ölümüne sebep olmuş olan insana bir bak bakalım,şu üzerinde yaşadığı dünya tüm genişliğine rağmen o kişiye ne kadar dar gelecektir,nereye gitse o ızdıraptan kurtulamayacaktır,ızdırapların en beteri toplum tarafından dışlanmak değildir,ızdırapların en beteri toplumun etkisiyle kişinin kendisini Allah tarafından terk edildiği zannına kaptırmasıdır,o zaten çekeceği cezayı vicnanen çekmekte,ama Allah müminlere karşı merhametlidir ve bir müminin bu hata sebebiyle kendini heder etmesine razı olmamaktadır,o fiili işleyen mümin kulunu dışta bırakmamış dikkate almış rahmetini ona sunmuştur ve demiştir ki,şu ve şunları yapacaksın,yok mu bir şeyin o halde 60 gün ardı ardına oruç tutacaksın, dikkat ettin mı Ulu yol ceza nerede,cinsellik cezası nerede..fiili işleyen kişi o altmış gün boyunca ruhen ve vicdanen tedavi olmakta ve Allahın kendisine bir çıkış yolu göstermesinden dolayıda gözyaşlarına boğulmaktadır..anlayacağın o bir ceza değil..Allahın inananları kollaması rahmetini yaymasıdır..kaldı ki insanın kendisine dahi sövmesine razı değildir..istersen birde bu taraftan bak..selametle.
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
|
Yukarı dön |
|
|
hira Groupie
Katılma Tarihi: 22 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 85
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
slm muvahhit kardeş nasılsınız sizle tanışmayı çok isterdim bilgilerinizden istifade ediyorum tşkler
|
Yukarı dön |
|
|
|
|