Yazanlarda |
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba hanif06.
Isrâ 78’deki "kur’ânel fecr"e sabah namazi dedim cünkü sabah namazi Allah’in gercegi; o var (Nûr 58).
Tâ Hâ 130’daki
"etrâfen nehâr"a gelince o
gündüzün 2’den cok ucu
demek.
TARAF kelimesinin uc anlamina geldigini ana dili Arapca olanlar söylüyor. Ondan eminiz.
2’den cok uc 2’den cok yere ait uclar demek. Örnegin Bilecik, Istanbul, Balikesir… Buralara ait gündüzün bu sabahki uclari (26 Mayis 2012) sirasiyla
05 29,
05 30,
05 39.
Yerleri artirin uclar da artar. Yerküremizin üstünde ne kadar cok yer varsa gündüzün oralara ait o kadar cok sabahki ucu var. Elbet bir o kadar da aksamki ucu. Her yer o yüzden ayri bir namaz vaktine sahip.
Sizin kutup bölgelerindeki namazi sorgulamaniz buradan kaynaklaniyor. Islamin evrenselligi burda yok, size göre. Ama onun evrenselligi nasil gercek ise ilk muhataplari da gercek. Bize düsen, ipe un sermeyi birakip o iki gercegi birlikte görebilmek.
2’den cok yerde gündüzün 2’den cok ucu var ama belli 1 (bir) yerde yalnizca 2: sabahki uc, aksamki uc. Ben Istanbul’dayim. Burda öyle.
O yüzden Allah "Gündüzün 2 ucunda namaz kil -tarafeyin nehâr!" diyor (Hûd 114). Cünkü burda günes bir günde yalnizca 1 kere dogup 1 kere batiyor.
1 + 1 = 2. Allah Matematik biliyor.
Sevgi ile,
Hasan Akcay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
Kuranıanla Newbie
Katılma Tarihi: 16 nisan 2012 Yer: Turkiye Gönderilenler: 37
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hanifcan06 sen bize amacını söyle bizde sana öyle cevap
verelim kuyu kazarak ilerliyorsun.. Ne demek istiyorsun
Kuranda namaz yok mu ? Düşüncen buysa ona göre cevap
verelim sana tartışmayı oradan oraya taşıyıp duruyosun
mahalle kadınları gibi...
Nisa 103 ü açıkla bana bende senin açıklamana göre cevap
vereyim.
Kutuplara gidip orayı teftiş etmiş gibi burada ahkam
kesiyorsun onada cevabım olacak merak etme orada namaz
vakitleri oluşmuyor demek tam bir cehalet eseri tekrar
ediyorum bu sözümü 2 oldu bak :)
Hadi nisa 103 ü açıkla bana
__________________ “Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Ondan başka günahları istediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” (Nisa, 4/116)
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın kuranıanla,
Size cevap veremedim cünkü günde 3 vakit namazi nereden cikardiginizi bir türlü anlayamadim. Kusur elbet bende. Bir daha anlattiniz; yine anlamadim. O halde beklemem gerekiyor. Makalenizi tamamlayin. Onu okuyunca anlarim belki, Allah isterse.
Hûd 114’ten benim anladigim, zülefen minel leyl "gecenin gündüze yakin vakitleri"dir.
Aslinda, madem Allah ne diyorsa odur, cevirinin asli gibi oldugu hakkindaki iddiamizin geregini yapmali, gecenin yakinlarinda demekle yetinmeliyiz. Kastedilen,
gecenin
gün ortasina yakin vakitleri mi,
kusluga yakin vakitleri mi,
gündüzün ucuna yakin vakitleri mi
herkes kendi cikarsin.
"Gece karanligi"nin sabaha olan izdüsümü "sabahin ak ipinin kara ipinden secildigi an"dir. Ondan sonrasi aydinlik; benim bildigim, gündüzün sabahki ucuna yakin gece vakti.
Karanlik ile aydinlik arasindaki cizgiyi düsünelim.
O cizgi
sabahin "ak-kara ipi"dir
aksamin gece karanligi.
Buna göre...
Sabah namazi "ak ipin kara ipten secildigi an"dan "gündüzün sabahki ucu"na (Hûd 114) inen sürede kilinacak.
Ak-kara ip ölcütü Bakara 187'de belirtiliyor ve orucun o anda baslayacagi beliritlerek "gecenin gündüze yakin vakti"nin, dolayisiyla namaz icin vaktin de o anda basladigi belirtilmis oluyor.
Aksam namazi ise "gündüzün aksamki ucu"ndan (Hûd 114) "gecenin karanligi"na (Isrâ 87) cikan sürede kilinacak.
Isrâ 87'nin ilk bölümünde "Günesin sarkmasindan gecenin karanligina kadar namazi kil!" denilmekle aksam namazindan söz edildigine göre ikinci bölümünde "ve sabah okumasi..." denilmekle her halde sabah namazindan söz ediliyor.
Benim anladigim bu. Ama kisisel düsüncemdir; yanlis olabilir. Kaldi ki yanlis olsa da bir sey degismez. Sabah namazi Hûd 114'te zaten var.
Sevgi ile,
Hasan Akcay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhabalar,
Şöyle başlayayım... Herşey güllük gülistanlık iken ve o toplum bir şekilde inançlarıyla, ekonomisiyle, gelenekleri, görenekleriyle yani alışılmış, kanıksanmış yaşam şekilleriyle yaşarken (ateş çukurunun kenarında), günlerden bir gün, kendi içlerinden adı Muhammed olan biri çıktı ve onlara; kimi yerde açık, kimi yerde de gizlice gerçeği okumaya başladı.. Elbet toplumda, özellikle sistemden nemalanmayı doğal hakları olarak gören kesimler ve onu destekleyen saf imanlılarla imansızlarda bir yaygaradır koptu... Bunun içinde elbette yahudileri anmamak olmaz... Onlar seçilmiş(!) toplum ya, her neyse... Muhammed, tamamen sahipsiz ve kimsesiz değildi; çevresi, gücü ölçüsünde onu korumaya çalıştı ancak, Muhammed'in söylemleri neticesi, çevresinde onu ve bağlılarını koruyabilecek pek az kimse kaldı. Yani güçsüz ve bir nevi kimsesizlerdi artık. İşin ucu cana kastetmeye kadar vardı ve özellikle kimsesiz, güçsüz olanlardan işe başlandı. Bunun sonunun kötü olacağını gören peygamber, kendine inanmış olanlardan bir kısmının yurtlarını terketmeleri gerektiğini düşündü, hem halihazırda insan avına çıkmış ora toplumunun da baskısıyla, kimileri Habeşistan'a vesair yerlere göç etmek zorunda kaldılar, bırakıldılar.. Nihayetinde elçi de kendi çevresinin artık onu koruyamayacağını, işlerin sarpasaracağını anladığında çareyi Medine'ye göç etmekte buldu.. Olayların bu boyuta gelmesinin nedeni elbette çaresizlik, kimsesizlik olmalıydı? Yoksa, mevcut düzene onların iyiliği için baş kaldıran ve bunu tavsiye edenleri, düşman belleyen imansız imanlıların mı ya da emin olunmuş bir yaşam tarzı ve diniyle, düzeniyle, Allah ve yardımcılarına(!) duyulan güvenin bolluğundan mı böyle olmuştu da elçi Mekke'yi terk etmek zorunda kalmıştı? Elçi Medine'de okumalarına devam etti ve zaman içinde özellikle eşitlik kavramına sahip çıkan ezilmişlerden epey taraftar topladı, bazı savaşlar yaptı ve bunlardan elde edilen zenginliğin bir kısmını ordusuyla, çevresiyle paylaştı... Muhammed gitgide güçleniyor, ordusu iyice büyüyordu ve elçi okumalarına kesintisiz devam ediyordu, orada yeni düzenin adımları atılıyordu.. Onlara sabah akşam yani hemen hemen tüm gün, gelen vahiy hakkında bilgi veriliyor, anlatılıyor ve iyice anlaşılması için çaba harcanıyordu; O dönemin bağlıları elbette davalarına sahip çıkabilmeliydi ve bunun için davalarının ne olduğunu iyice bilmeleri, anlamaları gerekiyordu.. Yoğun anlatımlar, dersler sonucu yeter gücü kazanmış olan elçi, Mekke'nin üzerine gayet emin bir şekilde yürüdü ve nihayet yeni düzenin merkezi ele geçti.. Şimdi bu güçle çevre illerin de bu düzene itaat etmeleri istendi... Elçinin yeni düzenini kabul edenler gelip boyun eğdiklerini beyan ederken, eğmeyenlerle savaşıldı.. ardından halifeler dönemi ve onların savaşları başladı.. Tüm bu süreç (halifeler dönemi hariç) 23 yıl sürdü veya sürdüğü söylenir.. İşte böyle bir çıkışın, sürecin ve olaylar silsilesinin sonucu olarak elimize değil 23 yıl, anında her noktasına bakabileceğimiz Kuran geçti.. Vahiyde Allah, akledenleri, vicdanına uyanları, düşünenleri överken, aksini yapanları yerdi.. Bir nevi yarı vahşi olan toplumu, akıl ve vicdan düzeyine çekmek için ayetler birbiri ardınca sıralandı ve bu esnada önceki vahiylerin bozunuma uğramış kısımlarının düzeltmesi yapılarak o dönemin süper imanlıları da hizaya, insafa getirilmeye çalışıldı ayrıca Allah, kendi benliğini ve nasıl düşündüğünü, tarzını, yolunu yordamını onlara ilan etti.. Ve insanlar anladılar ki Allah, ne hıristiyanın, ne yahudinin ne de putperestin taptığı Allah değildi.. Allah, vicdanına aklıyla kulak veren, düşünen ve düşünerek adım atanların gönlündeki Allah'tı.. Ve bu Allah, doğru yolu önerirken aynı zamanda o yolun en büyük şaşmaz takipçisi olduğunu da onlara bildirdi.. Onları eğitirken, elbette onların dirliğini birliğini bozacak her tür akıl dışılık dışlandı, ve hatta insana, insan öğretilerek, birbirlerine karşı dikkatli ve uyanık olmaları öğütlendi.. Elbette insanların sualleri bitmek bilecek gibi değildi, insanın ve alemin yaradılışı anlatıldı, bazı metafizik varlıklardan söz edildi ve nihayet diğer, öte yaşamın sonsuz mutluluğu anlatıldı. Taraftar toplamada elbette öte yaşam ve mutluluğun yanında sonsuz azapların da haberlerinin verilmiş olması o toplum için motor güçlerden biriydi.. Şaraptan, kumardan, faizden, tefecilikten, haksızlıktan, sömürüden, aptallıktan men edilen bu bireyler, her ne kadar 23 yıl da sürse aslında mücadelenin ta kendisi olan o yıllarda, yani o kısa dönemde vahyi iyice kanıksamak, içlerinde bulundukları inanç düzleminden diğerlerine sapmamak, kaydırılmamak için sürekli olarak bir denetimden geçmek zorunda kaldılar.. Bu denetim, elbette elçi ve onun o kişilere sunduğu anlatımlar, dersler idi... Elçi, neyin kavgasını verdiklerinin sürekli bilincinde olmaları için onları hemen her dönemde denetlemiş ve okunanın amacını onaylatmıştır.. ''Savaş isteriz'' diye çığlık atanların, savaş emri gelince nasıl da tüymek için yollar aradıklarını görmüştük ve hatta yarı yoldan kaçıp dönenlerin, çeşitli mazeretler ortaya sürenlerin de... Elçi çoğu yerde ihanete ve onların sabit olamamasına elbette şahit oluyordu; çünkü bu toplum, islam kavramıyla doğuştan değil sonradan tanışmışlardı, atalardan dedelerden böyle bir söylemin içinde değillerdi ama baskın olan cahiliye tarafları da her an fırsat kollamak için beklemekteydi.. Savaş naralarının atıldığı ve artık çarpışmaya ramak kaldığı anlarda bile elçi, onların imanlarını kontrol etme gereği duyuyordu.. Onlara Allah'ın yüceliğinden, cennetlerden, derelerden, sahipsiz ve uçsuz bucaksız bahçelerden haberler veriyor ve Allah'ın onlarla beraber olduğunu bildiriyordu.. İşte verilen bu mücadeleler ve neticesinde elimizde Allah'ın kulu Muhammed'e indirdiği Kuran bulunmaktadır.. Verilen mücadeleler nelerdi? Neden Allah onlara bir elçi göndermişti? Daha sonrasında ne oldu? Elçi vefat eder etmez, toplu halde dinden çıkanları saymıyoruz.. Şimdi İslam alemi, elçinin verdiği mücadelenin nedenlerini nasıllarını bir kenara bırakarak, işi, Allah'ı sabah akşam yüceltmeye bağlamış görünüyor, ancak kendilerini alçaltan düzenin ne olduğu, geçerliliği hakkında en ufak fikredişleri yok veya olamıyor.. Vahiy okuması, sabah akşam namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek arada sadaka vermek olmamalıydı... Onun okunmuş olması demek, Kuran'da verilen mücadele ve ortaya çıkan ilkeleri anlayabilmek olmalıydı.. İşin özü bu iken, ipe un sermek, budur!.. Yaşadığımız çağa bakalım.. Tüm topraklar pay edilmiş, insanların büyük çoğunluğu, düşünmeye bile zaman ayıramadan yaşamak zorunda bırakılmış, kimsenin geleceğe dair pek bir beklentisi yok (gençler hariç, onlar dünyanın merkezinde, kavak yelleri tepelerinde) böyle bir ortamda bu düzene uydurulmuş ve bu şekilde kotarılmış islam ve müminleriyle, birileri diğerlerine sabah akşam cennetten bahsetmekteler.. Zenginin malı olan dinci sınıf, afyonlamaya ve onları hacla vaftiz ede dursunlar.. Elçinin verdiği mücadelenin, şimdi o çabanın doğduğu toprak ve vicdanlarda geldiği durum ortada.. İslam, cehil dinine çevrilerek islam diye yutturulduğu sürece, daha çok insan aç kalacak, çoğu zulme uğrayacak ve çoğu imanlı, cennet umuduyla yanarken cehennemi boylayacak.. alakalı alakasız yazdım, kusura kalmayın vesselam..
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhabalar!
Kuranelfecri'nin, sabah namazı ve bunun Allah'ın bir gerçeği olduğu sadece bir iddia. Nur 58'in konusu namaz değildir ve namazla yakından uzaktan alakası da yoktur. İnananların sabah akşam namaz kıldıklarına dair Kuran'da açık bir işaret/ayet de bulunmamaktadır. sandığınız gibi her gün sabah akşam adıyla bilinen bu iki namazı kılsalardı o gün müslümanlar, bu namazlardan adlarıyla, ilgisiz olduğu bu ayette değil de ilgili olduğu başka ayetlerde mutlaka söz edilirdi.
Nûr 55-58:
55-Allah,sizden iman eden ve doğru eylemde bulunanlara söz verdi: Kendilerinden öncekileri hakim kıldığı gibi kendilerini de yerde hakim kılacak. Ve kesinlikle kendileri için uygun gördüğü dinlerini/inançlarını sağlam oturtacak, korkularını güvene tebdil edecektir. (Öyleki) bana kulluk edecekler; bana bir şey ortak yapmayacaklardır. Bundan sonra da kim küfür ederse (asi olursa) işte onlar fasık olanlardır. 56-Öyleyse zikre tabi olmaya devam edin ve arınmayı sağlayın da Elçi'ye itaat edin ki merhamet olunasınız (doğru yoldan şaşmayasınız). 57-Kafirlerin Allah'a engel olabileceklerini de sanma! Onların barınağı ateştir ve o varılacak ne kötü yer! 58-Ey iman etmişler! Sahipleri bulunduğunuz kişilerle ergenlik çağına girmek üzere olan çocuklarınız, girmek için şu üç vakitte sizden izin istesinler: Sabahın aydınlığı (günün aydınlığı) ile birlikteliğinizden önce, üstünüzü çıkardığınız gün ortası (öğle) sıcağında ve gece ile birlikteliğinizden sonra. Bu üç vakit sizin avretlerinizdir (sizin koruluğunuzdur). Bunların dışında sizin ve onların bir birinizi dolaşmanızda bir sorun olmaz. İşte Allah böyle size ayetleri (kuralları) beyan ediyor. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm(leri) koyandır.
Sevgili Hasan Akçay, 58. ayet, namazların adlarını anmak için vazedilmedi. Salat burada asli anlamında kullanılmış. Kısaca, bu ayet şunu diyor: Bu (sözü edilen) şahıslar, siz yataktan kalkıp günün aydınlığı ile temas etmeden önce, üstünüzü çıkardığınız öğle sıcağında ve akşam/gece yattıktan sonra bulunduğunuz mekana girmesinler, girmeleri zorunlu ise mutlaka izin istesinler.
Sevgili Hasan, bırakın Kitabın evrenselliği, içinde bu namaz adlarını bulduğunuz bu ayet ve namaz vakitlerini tayin ettiğini söylediğiniz Hud 114. ayet evrensel olabilir mi? Bu ayetler, kışı, soğuğu olmayan ekvatora yakın memleketlerle alakalı mesajlar içeriyor. Bu ayetler soğuk, buz kesen bölge insanlarını kapsamıyor. Ramadan Orucu ile ilgili ayet de öyle. Sizin sıcak, sıcak dediğiniz şehru ramadan ayeti o buz kesen dünyanın kuzey ülkelerini kapsaya bilir mi? Güneş her gün, 365 gün oralarda doğup batıyor mu? İnsanlar oralarda buz ortamında hangi su ile abdest alacaklar ve güneşin her gün mutat doğup battığı hangi günlerin sabahında ve akşamında namaz kılacaklar? Hadi suyu ısıttılar diyelim, hangi toprakla yüzlerini ve ellerini mesh edecekler? Abdest ve teyemmüm de birer garabet değil mi? Bu ayetler de bu anlamlarıyla Kitapta arıza teşkil ediyorlar. Namaz ve namaz vakitleriyle ilişkilendirilen ayetler Kuran'da arıza meydana getiriyorlar.
Tarafın, uc anlamına olduğuna bir itirazım yok. Ancak Taha 130'daki "min ânâelleyl ve etrafenneher", gece gündüz satleri demektir, tıpkı güneşin doğuşundan önce ve batışından sonranın gece gündüz demek olduğu gibi. Etrafennehar, sandığınız gibi mardin, Konya, İzmir... şehirlerinde güneşin farklı zamanlarda doğup battığı gündüzün uclarının toplamı değildir. ÂNÂELLEYL VE ETRÂFENNEHÂR gece ve gündüzdür. Bunu da Arap dil ve tefsir bilginleri söylüyor. Arapça sözlük ve tefsir kitaplarını okuyabiliyorsanız baktığınızda görürsünüz. Elbette Allah matematik de biliyor. 1+1=2 ama, Allah dört işlemle namaz vakitlerini tayin etmiyor. Allah günü/zamanı, içinde meydana geldiği/geleceği eylemle ilişkilendiriyor. Kıyamet günü, ahiret günü, iki ordunun çarpıştığı gün, sebt (balık avı yasağı) günü, cuma (toplantı) günü gb. Kuranıanla ukalasının sandığı gibi cuma günü haftanın bir günü değildir. Sept de haftanın cumartesi günü değildir.
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Tesekkürler hanif06 kardesim. Aciklamalariniz derli toplu, her ne kadar bazi ifadeler cala kalem yazilmis gibi görünse de.
Örnegin su cümleniz:
Kuranelfecri'nin, sabah namazı ve Allah'ın gerçeği olduğu sadece bir iddia. Bakin bu biraz yanlis, biraz dogru.
Dogru: "Kurân el-fecr"in sabah namazi oldugu yalnizca bir iddia. Ta ilk yazimda belirttim "benim anladigim" diye. Benim kisisel anlayisim Allah'in gercegi olamaz ki.
Yanlis: Sabah namazinin Allah'in gercegi oldugu yalnizca bir iddia iddiasi...
Lütfen! "Namazi gündüzün iki ucunda ve gecenin yakinlarinda kil!" acik ve nettir. Allah "iki" diyor, "iki uc" diyor, "gecenin yakininda" diyor. Gecenin gün ortasina yakin vakitlerinde diye anlayabilir miyiz bunu? Akil var izan var.
Bir önceki yazimda anlatmaya calistim. Bir daha bir daha anlatip sizi rahatsiz etmek istemiyorum.
Gündüzün iki ucunda iki namaz. Onlardan birinin vakti gündüzün sabahki ucu ve gecenin yakinlari. Elbet sabah namazidir bu. Dört dörtlük bir vakit tanimi, ve ona dayanan dört dörtlük gercek. Bu, Allah'in gercegi nitelemesini elbet hak eder.
Nûr 58 namaz hakkinda degil. Tamam. Ama zaman belirlerken namaz vakitlerine yollama yapabiliriz. Orda bu yapiliyor. "Sabah namazindan sonra bulusalim! Aksam namazindan sonra bana telefon et!" gibi.
Islamin evrenselligine itirazlariniz yalnizca iddia. Ilk muhataplar gercegi göz ardi edilerek üretilmis. Ama yine de anlayisla karsilarim. Itiraz etmek sizin hakkiniz. Yakisir benim can dostuma.
1+1=2 ama, Allah dört işlemle namaz vakitlerini tayin etmiyor.
Ama bu yakismiyor. Cünkü tipik bir polemik. Allah tarafeyin nehâr diyor, gündüzün iki ucu diyor; matematik degerinde bir gercek var burada: Istanbul gibi belli bir yerde gündüzün 2'den cok ucu olamaz.
Saka olmadiginin sanilabilme olasiligini göze alarak saka bile yaptim: Istanbul'dayim; burda günes günde 1 kere doguyor, 1 kere batiyor.
Gündüzün sabahki ucu arti aksamki ucu esittir 2 uc. 1 + 1 = 2. Allah matematik biliyor. Dünyanin yuvarlak oldugunu ve ona bagli olarak dünyadaki belli 1 (bir) yere ait bir günde 2 uc bulundugunu elbet bilecek.
Sevgi ile.
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Teşekkürler Hasan Akçay dostum hoş görünüz ve nezaketiniz için, teşekkürler.
Dikkatinizden kaçmamıştır; "eqimissalâte" emri (tekil) her zaman elçiye yönelik yapılmış bir emir. Ve zaman ile ilişkilendirme sadece ilgili iki ayette var (11/114, 17/78). Her ikisinde de geceye vurgu yapılmış. Kast edilen zaman gece vaktidir, sabah ve akşam vakitleri değildir ve bunların kılınagelen namazlarla da bir alakası yoktur. İnanalara yönelik ikame-i salatlerde zaman mefhumu olmadığı gibi salat hep tekil kelimedir. Din, iman, bağlılık anlamında ikame ile birlikte salat kavramının çoğuluna raslayamazsınız. Halbuki namaz anlamına olsaydı ve enaz günde iki kere kılındığına göre, çoğul halde de zikredilecekti Kuran'da. Bakın şükürün, hamdin, sabrın, dinin, imanın, hakkın, ni'metin, zikrin, savmin, haccın, zekatın ve ve velerin çoğullarına yer verilmemiş. Şayet bunlar; namaz, oruç, hac, zekat gibi bilinen bir takım ritüeller olsalardı bunların Tükçede olduğu gibi namazlar, oruçlar, haclar, zekatlar... şeklinde çoğullarına da rastgelecektik Kitapta.
Ve enextertuke festemi' limâ yûhâ, innenî enellâhe lâ ilâhe illâ ene fe'budnî ve eqimussalâte li zikrî. (Tâhâ 13-14)
Ve ben seni seçtim, söylenenleri dinle! Kesinlikle benim ben Allah'ım, benden başka ilah yok, bana kulluk et/benim dediklerimi yap ve zikrimin salatını ikame et/Zikrimi izle!
Utlu mâ ûhiye ileyke minelkitâbi ve eqimissalâte, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmunker...(Ankebut 45)
Kitabı oku salatı iqame et! Çünkü salat her türlü kötü söz ve eylemden uzak tutar.
Eqimissalâte lidulûkişşemsi ilâ ğaseqilleyli ve Kurânelfecri, inne qurânelfecri kâne meşhûdâ. (İsrâ 78)
Güneşin batışından (sonra) gecenin koyu karanlığına dek salatı ikâme et! Bak Kuranın aydınlığına, Kuran'ın aydınlığı görünmüştür / engellenemez.
Ve eqimissalâte tarafeyinnehâri ve zulefen minelleyl, innelhasenâti yuzhibnesseyyiâti, zâlike zikrâ lizzâkirıîn. (11/114)
Ve günün iki ucunda ve/yani gece satlerinde salatı ikeme et! Zira hasenât seyyiâti izâle ederler. Uyarıya kulak asanlara bu bir uyarıdır.
Burada hasenâtın Elçinin inananlara okuduğu ayetler (öğütler) olduğunu, seyyiâtın da korku gibi, inananların teşıdığı kaygılar olduğunu düşünüyorum. Okunan ayetler onların imanını, cesaretini, şükrünü, sabrini artırıyordu. Elçi bu okumayı geceleri yapıyordu (Mekke). Bakın Müzzemmil 1-7 ve 20. ayetler.
Elçinin salâtı, kendisine vahiy edilenleri izlemesi ve bunu ilgililere iletmesi ve inananları arındırma çabasıdır. İnananların salatı, Elçinin okuduklarına tabi olmaları ve arınmalarıdır. Allah ve meleklerinin Elçiye ve inananlara salatı da inananları temizlemek/karanlıklardan ışığa çıkarmak için elçiye vahiy etmeleridir.
|
Yukarı dön |
|
|
Fers Uzman Uye
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam
hanif06 Yazdı:
Eqimissalâte lidulûkişşemsi ilâ ğaseqilleyli ve Kurânelfecri, inne qurânelfecri kâne meşhûdâ. (İsrâ 78) Ve eqimissalâte tarafeyinnehâri ve zulefen minelleyl, innelhasenâti yuzhibnesseyyiâti, zâlike zikrâ lizzâkirıîn. (11/114)
|
|
|
hasakcay Yazdı:
Lütfen! "Namazi gündüzün iki ucunda ve gecenin yakinlarinda kil!" acik ve nettir.
|
|
|
elçiyle beraber olan diğerlerinin ve günümüzün, bu ayetlerdeki emirlerin[ekımis salaate] muhatabı olduğunun delili hangi ifade/ifadeler dir...
hanif06 Yazdı:
Dikkatinizden kaçmamıştır; "eqimissalâte" emri (tekil) her zaman elçiye yönelik yapılmış bir emir.
|
|
|
"tarafeyin nehaari, zulefen minel leyl, duluukiş şemsi ilaa gasakıl leyli", bu ifadelerin günün belli vakitlerini işaret etmesi veya etmemesi neyi değiştirir, öncelerindeki emirler birinci tekili muhatab alıyor/ elçiye emrediyor...
ayetlerdeki salat ın ikamesi, alemlerin efendisine ait bilginin bildirisidir/iletimidir...o bildiriyi muhatablarına iletecek olan, ayetlerdeki o emirlere muhatab olan elçidir...
diğerlerini ve günümüzü ilgilendiren zikr/öğüt belli, "salat ı kaale al ve hayatına uygula, zikre uy/vahye itaat et"...
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
En’âm 71-72:
…Alemlerin rabbine teslim olmamiz buyuruldu bize.
Ve namazi kilip O'nu kâle almamiz…
وان اقيموا الصلاة واتقوه - Ve en ekîmûs salâte vettekûh
Güvene kavustugunuzda namazi kilin.
فاذا اطماننتم ف اقيموا الصلاة - fe izatma’nentum fe ekîmus salât (Nisâ 103)
Namazi gündüzün iki ucunda kilin.
واقم الصلاة طرفي النهار - Ve ekimis salâte tarafeyin nehâr (Hûd 114)
Merhaba.
Arabca bilen dostlardan rica. En'âm 72 ve Nisâ 103'teki "أَقِيمُو"yu cogul, Hûd 114'teki "أَقِمِ"yi ise tekil yapan nedir, ي ve و mi?
Tesekkür,
Hasan Akcay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
فاذا اطماننتم ف اقيموا الصلاة
واقم الصلاة طرفي النهار
Merhaba. Arabca bilen dostlardan rica. Nisâ 103'teki "أَقِيمُو"yu cogul, Hûd 114'teki "أَقِمِ"yi ise tekil yapan nedir, ي ve و mi? Bunlar harekesiz mushafta var mi?
Harekesiz mushaf ta varmıdır yok mudur bilemem. Harekesiz mushaftan kastın ne? Gördüğüm şekliyle sizin yukarıda verdiğiniz iki satır da harekesiz.
أقيموا yu çoğul yapan و dur ي değil. أقم de aslında أقيم" (eqiim) şeklinde yâ'li. Hem ي hem م sakin. Mim'in sonundaki esreye aldanmayın, o geçişi sağlamak için konmuş, mimin asıl harekesi sukûn. İki sakin harfin yan yana gelmiş olmasından yâ düşmüş. أقيموا da ise mim sakin olmadığından yâ yerinde kalmış.
Haa, أقيموا nun da tekil olabileceğini mi düşündünüz! Varsa böyle bir şüpheniz, yersizdir. Zira, اطمأننتم daki تم "siz" anlamına ikinci çoğul zamir.
Bak أقم وجهك للدين (Eqim vecheke liddîn) ve أقيموا وجوهكم عند كل مسجد (Eqîmû vucûhekum inde kulli mescidin)!
|
Yukarı dön |
|
|
|
|