HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Peygamberimiz neden “zengin” değildi? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Yazan: R.İhsan ELİAÇIK

Günümüz dünyasının kriterlerine göre bakacak olursak Hz. Muhammed (s.a.v) “başarısız” birisidir.

Çünkü 23 yıl süren “kariyer” hayatının sonunda “beş parasız” bir yoksuldur.

Bu mantığa göre o, hayattaki fırsatları iyi takip edememiş, “köşeyi dönmek” için önüne konan fırsatları değerlendirememiş, aklını iyi kullanıp durumunu düzeltememiştir. Çoluğuna çocuğuna zengin ve refah dolu bir hayat yaşatamamıştır. Eğer akıllı birisi olsaydı, toprak evde oturmaz, kapısına gelen süt annesi için bile karısından para isteyecek duruma düşmezdi.

Evet, günümüz kiriterlerine göre Hz. Muhammed “zengin” olamadığı için hayatta başarısız birisi olarak görülmek durumundadır! Öyle ya, toprak evde oturuyor, çardaklı evi (villası) yok, katı yok, yatı yok; bunun neresi özenilecek, örnek alınacak bir hayattır?

Öyle mi?

Zenginlik bu mu acaba?

Tam tersi, Hz. Peygamber çok zengin birisiydi!

Hem de akla hayale sığmayacak kadar büyük servetlerin sahibiydi.

Ama nasıl? Bu, zenginlikten ne anladığınıza bağlı.

Görüyoruz ki o, “bilinçli bir tercihle” mal mülk zenginliğini seçmedi. Elinde imkanı olmasına, fırsatlar önüne serilmesine rağmen böyle bir yolu tercih etmedi.

Neden?

Çünkü Kur’an’da, daha ilk Müddesir suresinde böylesi bir talimat almıştı.

Keza herkesin bir solukta okuyup geçtiği “inna ateyna” diye bilinen Kevser suresinde, mala mülke sahip olmadığı halde zaten “çok zengin” olduğu ve daha da olacağı beyan edilmişti.

Yurdum insanı, Kur’an’ı teberrüken okumayı, ölülerin arkasından okuyup üfürmeyi bırakıp, düşüne düşüne (tertil ile) bir okumaya başlasa, bunun böyle olduğunu görecek.

Bakın nasıl?

***

Sen ey yalnızlığa bürünen!

Kalk ve uyanışı başlat!

Haykır: Allahuekber!

Güzel ahlâkı kuşan!

Kötülüğe bulaşma!

Servet yığma hayallerine kapılma!

Daima Rabbinle birlikte ol ve güçlüklere göğüs ger!” (Müddesir; 74/1-7)

Ayette geçen ve “Servet yığma hayallerine kapılma” diye çevirdiğimiz “ve la temnun testeksir” ibaresine dikkat ediniz. La temnun, temenni etme, hayale kapılma (umniye) demektir. Testeksir de kevser veya tekasür ile aynı kökten olup zenginlik, çoğaltma, biriktirme, yığma demektir. Tekasür suresinde de bu anlamdadır;

Bir zenginlik yarışıdır oyalanıp duruyorsunuz.

Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş… “ (Tekasür; 102/1-2)

Tekâsür burada mal, makam ve şan-şöhret çokluğu ile övünmek demektir. Araplar karşılıklı zenginlik ve şan şöhret yarışını ifade için tekâsüra’l-qavmu tekâsüran derlerdi; tabir buradan gelmektedir (Razi).

Bu durumda daha ilk inen ayetlerden olan ve vahyin 11. talimatı manasına gelen Müddesir 7. ayette şunlar denmek istenmiş oluyor: “Çoğalma (istiksâr) temenni etme”

Yani: Yapacaklarını getiri beklentisiyle yapma. İyiliği yay ve yaşa ama iyilikten geçinen, onu para, makam, mevki elde etmenin aracı olarak görenlerden olma. Yaptığın peygamberlikten dolayı maddî karşılık bekleme. Senin ecrin Allah’tandır. Allah’ın peygamberi olmanın getireceği ayrıcalığı, zengin olmak için atlama tahtası olarak kullanma. Din baronları gibi ayet alıp ayet satma. Din istismarcılığından uzak dur! Sadece Allah rızası için, sırf iyilik için çalış. Peygamberliği kazanç temin edilen bir meslek olarak görme. Allah’ın dini üzerinde sektör oluşturulmasına asla izin verme. Şu Kâbe’deki tanrı ve kutsallık istismarına dayalı dini oligarşiyi yık! Bir zamanlar İsa da mabede girerek masaları sandalyeleri din adamlarının başına çalmış ve “Allah’ın evini ticarethaneye çevirdiniz, ey engerek soyu!” diye haykırmıştı… Çünkü Allah’ın evi kazanç kapısı değildir. Din sektör, vahiy meta, peygamber pazarlamacı, sana inananlar da müşterin değildir! Bunlar üzerine kurulmuş her örgütlü dini yapıyı dağıtmak senin en temel görevlerin arasındadır. Din yalnızca ve sadece Allah’a has kılınmalı, vicdanın ve merhametin “yalın sesi” olarak kalmalıdır…

Talimat, tabiî ki Hz. Peygamber yapacağından verilmiyor. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” mesajı var burada; ey din tacirleri, din baronları, ayet alıp ayet satanlar, din üzerinden, Allah, kitap, peygamber diye diye servet yığanlar!

İkra suresindeki beş ayetten sonra indiği sanılan ve nuzül sırasına göre peygambere inen vahyin 11. ayeti (talimatı) olan bu ayette ne deniyor, iyi okuyun. Eğer ayetleri teberrüken okuyup sağa solu üfürüp durmaktan vaktiniz varsa…

***

Bakın Kevser suresinde de ne deniyor.

Biz sana bol nimetler verdik.

Şu halde Rabbine yönel ve saldırılara göğüs ger.

Sana kin besleyendir asıl kökü kuruyacak olan; hiç kuşkusuz.” (Kevser; 108/1-3).

KEVSER: Sözlükte [KSR] kökü mastar olarak “Çok olmak, çoğalmak” demektir. Malı çok olmak, zengin olmak, maddî durumu iyi olmak (iksâr), çoğaltmak, teksir etmek, çokça yapmak, çoklaştırmak (teksîr), çoğalmak, artmak, üremek, türemek (tekâsür), çok olmasını istemek (istiksâr), daha çok, en çok (ekser), çoğunluk, galibiyet (ekseriye), çok (kesr, kesîr), çokluk, fazlalık, bolluk (kesret), çok konuşan, geveze (miksâr) kelimeleri bu köktendir…

NAHR: Sözlükte [NHR] kökü mastar olarak “Boğazına vurmak, boğazının altından kesmek, sağlam yapmak, tam zamanında yapmak, karşılamak, namazda elini boğaz (göğüs) hizasına götürmek” demektir. Dövüşmek, çekişmek (munâhara), intihar etmek, kendini öldürmek (intihâr), hayvan boğazlayıcısı, cömert (minhâr), hayvan kesim yeri, hayvanın boğazı altındaki kesilme yeri (menhâr), göğsün üst kısmı, göğüs ile boğaz arası yer (nahr), kurban bayramı günü (yevmu’n-nahr) kelimeleri bu köktendir…

Surede geçen “Nahr yap” ifadesinin “Namazda ellerini göğsüne kadar kaldır, göğsünü Kabe’ye yönelt” anlamına geldiği de savunulmuştur (Hz. Ali, Ferra, Esbağ, Ata, Dehhak, Süleyman et-Teymi). Keza ayette geçen “salât et ve nahr yap” ifadelerinin, sözlük anlamından hareketle “İçtenlikle yönel, (saldırılara) göğüs ger, göğüsle” anlamında olması da muhtemeldir. Ancak namazın ve kurbanın Mekkelilerce zaten biliniyor olması, burada salat ve nahr kelimelerinin sözlük anlamıyla değil daha çok Mekke ortamında kazandığı ıstılah anlamıyla kullanıldığını çağrıştırıyor. Bu durumda da ayetin takdiri “Mekkelilerin putlar için yaptığı o namaz ve kurbanı sen Allah için yap” şeklinde olur. İbare sözlük veya ıstılah anlamıyla her iki şekilde de anlaşılmaya müsaittir…

Ayette “Biz sana kevser (bolluk, zenginlik) verdik” ifadesinin, mal, mülk verdik; zengin yaptık anlamında olmadığı anlaşılıyor. Çünkü bu ayet indiğinde Hz. Peygamber öyle malı mülkü çok olan zengin birisi değildi.

Peki, nedir o halde verilen kevser?

Bunu anlamak için, bu kısa surenin, o dönemde neye cevap olarak indiğine bakılmalıdır.

O dönemde müşrikler Hz. Peygamber’in çıkışı ile birlikte şöyle laflar etmeye başlamışlardı:

“Muhammed bir maceranın peşine düştü. Tehlikeli sözler söylüyor. Etrafına üç beş genç, kadın, yoksul ve köle toplayarak Mekke’nin kurulu düzenine karşı geliyor. Putlara dil uzatıyor. Kendini tehlikeye atıyor. Böyle giderse yok olup gidecek. Bütün saygınlığını kaybedecek. “Bir baltaya sap olamadan”, boşu boşuna yaşamış olacak. Böyle yapmakla kendini harcıyor. Geleceğinden endişeliyiz, çok yazık olacak. Kendisi yokulup gittiği, söndüğü (ebter olduğu) gibi, etrafındakilere de çok yazık olacak…”

İşte bu tür iddialara karşı deniliyor ki: “Biz sana kevseri verdik. Sen onlara aldırış etme. Biz sana toplumda saygın bir yer verdik. “El-emin” olarak biliniyorsun. Muazzam bir ahlaka sahipsin. Doğruluk ve dürüstlük abidesi bir yaşantın var.Biz sana bunları zaten vermişiz. Asıl zenginlik budur. O sana karşı çıkanlar, böyle giderse bir yere gelemeyecek, sönüp gidecek diyenler var ya, işte onlardır asıl sönüp gidecek olanlar. Kin ve düşmanlıkla sana saldıranlardır asıl kökü kuruyacak olanlar. Şu halde sen bunlara aldırış etme. Allaha yönel (salat et) ve onların saldırılarına göğsünü siper et (nahr yap); bıkmadan, usanmadan ve asla yılmadan hak bildiğin yolda yürü…”

***

Demek ki ilk inen vahiylerde, önce “Çoğalma (tekasür) temenni etme” diye talimat veriliyor. Sonra “Biz “el-emin” olarak anılmanı sağlayarak sana zaten çokluk, bolluk, servet (Kevser) vermişiz ve vereceğiz. Göreceksin onlar yokulup gidecek, fakat senin adını milyonlar ağzından düşürmeyecek, insanlığın hayırla andığı bir makama geleceksin (makam-ı mahmud). Sonunda kazanan sen olacaksın, onlar değil.” denilmek suretiyle zenginlik ve çoğalmadan ne anlaşılması gerektiği açıklanıyor. Bütün insanlara yönelik olarak da “Bir zenginlik ve çoğalma yarışıdır (tekasür) oyalanıp duruyorsunuz. Mezarlarınıza girene kadar süren bir oyun ve oynaş…” denilerek, “Asıl zenginlik bu değil, bu ırgatlık, kölelik” demeye getiriliyor.

Her üç surede de kullanılan kelime aynı kökten geliyor (istiksâr, kevser, tekâsür).

Buralardan zenginlikten ne anlaşılması gerektiğini, Hz. Peygamber’in neden bizim anladığımız anlamda zengin bir hayat sürmediğini, buna hiç tevessül etmediğini anlıyoruz.

***

Türkçe’de zengin kelimesi Farsça kıymetli, süslü, pahalı, değerli anlamına gelen “seng”den geliyor. Bu anlamda zengin (sengin) kıymetli, pahalı eşyaları olan, malı çok olan demektir.

Hz. Peygamber’de bunların hiç birisi yoktu.

Ama onda sıhhat, sağlık, tertemiz bir vicdan (ruh’l-kuds), ruh dinginliği, erdemli ve dürüst bir hayat, güvenilirlik (el-emin), sağlam bir irade, muazzam bir ahlak (hulg-i azim), asalet ve cömertlik (kerim), vefa, sözü namus bilme (sıdk) vardı…

“Tebüssüm sadakadır” dedi. Hiçbir savaşta kaçtığı görülmedi. Kendisinden bir şey isteyene hayır dediği vaki olmadı. Arkadaşlarının (sahabe) arasına karıştı. Kendisine taht yaptırmadı, yüksekçe bir yere oturmadı, din adamı kisvesine bürünerek kasılmadı. Dışardan bakıldığında onu diğerlerinden ayıramazlardı. Arkasından, sağından solundan korumalar gibi yürünmesini istemedi. “Bizde efendi kavmine hizmet edendir” diyerek arkadaşlarına su dağıttı. Nereyi bulursa oraya, hatta kapının eşiğine bile oturdu. “Kuru hurma yiyen bir kadının oğluğum” dedi. “Bende sizin gibi bir insanım ancak bana vahyolunuyor” dedi. Yani bende sezin gibi insanım, eleştirilebilirim, yanlış yapabilirim, hata edebilirim dedi. Günde yetmiş kez tevbe ederdi. Birisine bir yanlışı olsa, bir nezaketsizlik yapsa hemen özür dilerdi, bağışlanma isterdi…

Ve fakat böyle birisi öldüğünde bugünkü tabirle “beş parasız”dı. Peygamberlere varis olunmaz” dedi. Maddi hiçbir şey bırakmadığını söyledi. Eşleri çardaklı ev, hizmetçi vs. isteyince vahyin 11. talimatını hatırlattı; Ben buyum ve hiç değişmeyeceğim. Yığmak, biriktirmek yok. Eğer istiyorsanız sizi donatayım ve boşanalım dedi. Hayır buna razıyız dediler ve maddi hiçbir birikimi olmadan vefat etti.

Bugün milyonlarca insan onun ismini anınca elini göğsüne götürerek adını anıyor, salavat getiriyor. İşte kevser budur.

Ebu Cehil ve Ebu Lehep gibi tefeci bezirganlar, mül mülk sahibi para babaları, ona kin ve düşmanlık besleyenler ise ya bilinmiyor ya da anıldığında lanetle anılıyor. İşte soyu kesilmek de budur.

Bakın, kervanlar, develer, katlar ve yatlar… Bunların hiç birisi mezara sığmadı, sığmayacak.

Hiç birisini götüremezler. Güç sahipleri, yığanlar, biriktirenler, paylaşmayanlar, bölüşmeyenler, şu an egemen görünseler de, kökleri kurumaktan kurtulamayacaklar. İçine girdikleri açgözlülük yarışının ve biriktirme hırsının, hayatı çekilmez hale getirdiğini, giderek bir kaos ortamına ve cehenneme doğru yuvarlanmakta olduklarını kendi gözleriyle görecekler. Çaresiz, yine ebter olmaya mahkumdurlar.

El-eminler, erdemliler, dürüstler, hak ve adalet aşıkları, paylaşanlar, bölüşenler, şu an zayıf ve güçsüz görünseler de, bu kafayla bir yere gelemezseniz, sönüp gideceksiniz dense de, büyümeye, çoğalmaya devam edecekler. Allah’ın sevgi ve merhameti kevser olup üzerlerine yağacak. Baki kalan şu kubbede kazanan yine onlar olacak; bundan hiç şüpheniz olmasın. Allah vaadinden dönmez. Geçmişte olanlar, gelecekte olanların teminatıdır.

Şurası unutulmamalı ki bütün maddi zenginlikler (istiksar, tekasür) ebterdir; soyu kesiktir, yok olucudur. Gönül, ruh ve ahlak zenginliği (kevser) ise ebedidir, kalıcıdır. Kur’an şöyle der: Baki olan iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmaktır. (Amelu’s-salihat).

Sonuç olarak istiksar, kevser ve tekasür kavramlarının birbirine bağlantılı bir şekilde ele alındığı bu surelerde, Hz. Pegambere yönelik “sana, sen” diye hitabedilen yerlere kendi ismimizi koyarak okuyalım. Aynı şeylerin bizim için de geçerli olduğunu göreceğiz. Çünkü bu sureler bütün canlılığı ile hayatın içinde yaşıyor.

“Yaşayan Kur’an” bu demektir…

Bilmiyorum belki çıkamam bir daha buraya

İşte sırtım; hakkı olan gelsin almaya

Hazırlan dedi Cibril, karardı mehtap

Geride birkaç kap ve bir Kitap

Hayır! Gidemezsin! Kim gitti derse vurun!

Hayyu la yemuttur yaşayan yerinize oturun!

Refik-i ala… Alemlere rahmetti, bu ahirdi dedik

Kara toprak bile anladı da

Bir insan anlamadı bizi.



__________________
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
Ramazan62
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 04 kasim 2006
Gönderilenler: 19
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Ramazan62

Hakkı YILMAZ (iŞTE KURAN) Alıntı

Ve muhakkak senin için minnete bulaşmamış çok mal var.(kalem suresi/3. ayet)

Bu ayet, surenin doğru anlaşılması bakımından kilit bir ayettir. O nedenle de öncelikle bu ayetin doğru anlaşılması lâzım gelmektedir.  Biz bu amaçla biraz tahlil yapalım istedik.

Ayetin orijinalinde geçen “اجرا  ecren” sözcüğü Türkçe`de de kullandığımız “ücret” sözcüğünün anlamdaşıdır. Yani “اجر  ecr” ile “ اجرة  ücret” sözcüklerinin anlam bakımından birbirlerinden hiç farkı olmayıp, iki sözcük de “Hizmet karşılığı verilen para ve mal” anlamına gelir. Bu mal ve para, terimler üzerinde büyük bir otorite olan Ragıb el-İsfehanî`ye göre maddî olabileceği gibi, manevî de olabilir. “اجرا  Ecren” sözcüğünün, ayette nekre olarak (belirsiz bir ifade ile) yer almasından, bu sözcükle kastedilenin, “mal varlığının çokluğu” olduğunu da söyleyebiliriz.
 
Yine ayetin orijinalinde geçen “ممنون  memnun” sözcüğü, “kesilmiş” anlamına geldiği gibi, “minnete bulanmış, minnet borcu altına girilmiş” anlamına da gelir. “غير Gayr” kelimesiyle tamlama yapıldığında ise, “kesilmemiş, kesintiye uğramamış” veya diğer anlamıyla “minnete bulanmamış, minnet borcu bulunmayan” demek olur.
 
Bazı meal ve tefsir yazarları bu ayette kastedileni “peygamberimize ahirette verilecek sınırsız, kesintisiz ücret” olarak anlamışlar ve kitaplarına da bu şekilde yansıtmışlardır.

Ancak bu anlayış yanlıştır. Öncelikle bu ayetin, “kasem ederim/ dikkatini çekerim/ kanıt gösteririm” sözleriyle biten ayetin devamı olduğu unutulmamalıdır. Yani, bir önceki ayette Allah, peygamberimize “dikkatini çekerim” dedikten sonra sözlerine devam ederek, bu ve takip eden iki ayette dikkat çektiği hususları açıklamıştır. Bu akış içinde, dikkat çekilen hususun “ahiretteki sınırsız, kesintisiz ücret” olduğunu düşünmek; Allah`ın, o an için var olmayan bir şeye, bir konuya dikkat çektiğini kabul etmek olur ki, bu anlamsızdır. Çünkü ancak mevcut olan, var olan bir şeye dikkat çekilebilir. O zaman ayeti şu şekilde anlamak en isabetlisi olacaktır: “Ve muhakkak senin için, minnete bulaşmamış (başına kakılmayacak) çok mal var.”

Büyük tefsircilerden(!) Mücahid, Mukatil ve Kelbî de bu anlamları tercih etmişlerdir.

Bu ayetten şunu anlıyoruz ki peygamberimiz sahip olduğu mal, mülk, para-pul nedeniyle kimseye minnet borçlusu değildir. Sahip olduklarına kimseden yardım, lütuf alarak sahip olmamış, her şeyi kendi elinin emeği, alnının teriyle kazanmıştır. Kısaca kimseye gebe değildir. O nedenle yüzünün aklığıyla, alnının açıklığıyla herkesin karşısına çıkabilir, tebliğde bulunabilir.

İşte Abdullah oğlu Muhammed`in peygamber seçilişinin gerekçelerinden birisi de bu özelliğidir.

Peygamberimiz, peygamberliği boyunca bu konuya çok önem vermiştir. Minnet borcu olanların, alacaklıları karşısında boynu bükük olacağından, kendisi ile beraber soyundan da hiç kimsenin sadaka ve zekât almaması konusunda duyarlılık göstermiştir.
 
Peygamberimizin zenginliği ve servetinin temizliği hem Kur`an’da hem de tarihte sabit olmasına rağmen Peygamberimizin fakirliği, fakirliği övdüğü ve fakirliğiyle övündüğü yolunda birçok söylenti çıkarılmıştır. Hatta borçlu yaşadığı ve borçlu öldüğü ileri sürülmüştür. Alacaklısının bir Yahudi olarak gösterilmesi bu söylentilerin düzülüş amacının ne olduğu yolunda bize ipucu olabilir. Bunlardan kayda değer olanlarını ibret-i alem için burada naklediyoruz:

1-Aişe anlattı: “Peygamber, Ebu Şahn adında bir Yahudiden veresiye yiyecek satın aldı ve demirden zırhını ona rehin verdi”(Buhari, İstikraz,1; Büyu,14)

2- Katade, Enes`ten rivayet etti: “Rasülüllah Medine`de bir Yahudinin yanına zırhını rehin bıraktı ve ondan aile fertleri için arpa satın aldı.” (el Cessas, Ahkam ül Kur`an, 11. 258)

3- Esma bint Yezid anlatıyor: “Rasülüllah, zırhını bir Yahudinin yanında bir miktar zahire mukabili rehine bırakılmış olarak vefat etti.”

4- Sabit bin Yezid anlatıyor: Rasülüllah vefat ettiği zaman, zırhı otuz sa` (bir ölçü birimi) arpa mukabili bir Yahudiye rehin bırakılmıştı.”(Kütübü Sitte, İbrahim Canan tercümesi cilt 17, sayfa 303)
            
Üç ve dördüncü rivayetler aslında birbirinin aynı olup birisini Yezidin oğlu diğerini de kızı piyasaya sürmüştür. Bu rivayetler hadis şârihlerince (açıklayanlar) eleştirilmiştir. 
 
Peygamberimizin Veda haccında YÜZ DEVE hedy (hacta hediye olarak kesilen hayvan) kesecek kadar zengin olduğunu da rivayet kitaplarında görebiliyoruz. Fedek`te bir hayli arazisinin varlığını ve bu arazinin Peygamberimizin vefatından sonra problem haline getirildiğini de tarihten öğreniyoruz.

Öyleyse, ne borcu? Ne arpası? Ne rehini (bir nevi ipotek)?  Ne fakirliği? Ne Yahudisi?

             İnsaf!

Yukarı dön Göster Ramazan62's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Ramazan62
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Ramazan62 Kardeşim!

Ramazan62 Yazdı:

1-Aişe anlattı: “Peygamber, Ebu Şahn adında bir Yahudiden veresiye yiyecek satın aldı ve demirden zırhını ona rehin verdi”(Buhari, İstikraz,1; Büyu,14)

2- Katade, Enes`ten rivayet etti: “Rasülüllah Medine`de bir Yahudinin yanına zırhını rehin bıraktı ve ondan aile fertleri için arpa satın aldı.” (el Cessas, Ahkam ül Kur`an, 11. 258)

3- Esma bint Yezid anlatıyor: “Rasülüllah, zırhını bir Yahudinin yanında bir miktar zahire mukabili rehine bırakılmış olarak vefat etti.”

4- Sabit bin Yezid anlatıyor: Rasülüllah vefat ettiği zaman, zırhı otuz sa` (bir ölçü birimi) arpa mukabili bir Yahudiye rehin bırakılmıştı.”(Kütübü Sitte, İbrahim Canan tercümesi cilt 17, sayfa 303)
            
Üç ve dördüncü rivayetler aslında birbirinin aynı olup birisini Yezidin oğlu diğerini de kızı piyasaya sürmüştür. Bu rivayetler hadis şârihlerince (açıklayanlar) eleştirilmiştir. 
 
Peygamberimizin Veda haccında YÜZ DEVE hedy (hacta hediye olarak kesilen hayvan) kesecek kadar zengin olduğunu da rivayet kitaplarında görebiliyoruz. Fedek`te bir hayli arazisinin varlığını ve bu arazinin Peygamberimizin vefatından sonra problem haline getirildiğini de tarihten öğreniyoruz.

Öyleyse, ne borcu? Ne arpası? Ne rehini (bir nevi ipotek)?  Ne fakirliği? Ne Yahudisi?

             İnsaf!

 
GERÇEKTEN DE İNSAF
 
Allah Razı olsun.
 
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
 
En doğrusunu bilen Allah'tır.
 
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
 
Allah'a emanet olunuz.
Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
özzalim
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 16 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 98
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı özzalim

selam,
''onlara girin cennete denildi,işte gerçek başarı budur''

dikkat!!gerçek başarı diyor..
dünyanın en zenginide olabilirsiniz bu başarıdır..ama bunun gerçek başarı olmadığını gerçek başarının cennete hak kazanma olduğu açıkça belirtilmiştir.....



__________________
düşmanlarından nefret etme,yargılarını etkiler..
Yukarı dön Göster özzalim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: özzalim
 
barış
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 13 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 339
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı barış

Selam,

Bu hayatta mallarımızın, bankada istiflediğimiz paralarımızın çokluğuyla övünmemiz, hem de bunu ahiret inancı olan insanlar olarak yapmamız, ne kadar gaflet ve dalalet içinde olduğumuzun en açık göstergelerinden biridir.

Kefenin cebi yok lafı pek meşhurdur. Ama bu laf genelde cimri olup da parasını istifleyene, zaten ölüp gideceksin, ye iç gez demek amacıyla söylenir. Yiyemeden gitti hesabı yani..

Oysa kişi daldığı uykudan bir uyansa, yahu ahiret var, hesap günü var, sonra sonsuz cennet cehennem var, bana esas burada rızık lazım,elim boş gitmemem lazım dese, bunun idrakine varsa,

Paralarını çeker dünya bankasından da infak eder biraz, hayır yapar,paylaşır. Depoladığının değil infak ettiğinin kendi malı olduğunu,  kefenin cebi olmasa da, önden gönderdiklerini ahirette bulacağını umar,buna göre yaşar.

Yukarı dön Göster barış's Profil Diğer Mesajlarını Ara: barış
 
barış
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 13 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 339
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı barış

Peygamberimiz servetini İslâm için harcamıştır

Soru: 1- Bugüne kadar bize ulaşan doğrulanmış bilgilere göre, zengin bir kadın olan Hazreti Hatice ile evlendikten sonra müreffeh bir hayat yaşadığı anlaşılan Peygamber Efendimiz, muhterem eşi irtihal ettikten sonra, geri kalan hayatını güç şartlar altında idame ettiği belirtilmektedir. Peygamberimiz, eşinin mirasına varis olmamış mıdır? Varis ise bu servet ne olmuştur? Varis olmamış ise sebebi nedir? 2- Prof. Dr. İbrahim Sarıçam'in "Hazreti Muhammed ve Evrensel Mesajı" isimli esrinde yazdığına göre, çok evliliği dört kadınla sınırlayan Allah'ın ayeti geldiği zaman Peygamberimizin nikâhı altında dokuz kadının olduğu belirtilmektedir. Peygamber zevcelerinin bir başkasıyla nikâhlanması haram olduğu için diğer sahabilerin dörtten fazla olan kadınlarını boşamalarını istemesine rağmen kendisinin bütün kadınlarını nikâhı altında tutması konusunda Allah tarafından bir ayet indirildiği beyan edilmektedir. Böyle bir ayet var mı? Varsa hangisidir? 3- Bugüne kadar yayınlamış olduğunuz eserlerinizi toplu olarak nereden temin edebilirim? (Mehmet Nafiz Özdemir)

Cevap: 1- Hz. Peygamber'in, eşinin mirasına varis olması hem geleneksel Arap hukukunun hem de İslâm hukukunun gereğidir. Peygamberimiz, servetini İslâm uğruna harcamıştır. Herhalde koskoca bir düşman güruhuna karşı verdiği mücadele, beş parasız olmazdı. Ayrıca Hz. Peygamber'in, geri kalan ömrünü çok dar ve sıkıntı içinde geçirdiği rivayetlerinde de abartı vardır. Peygamberimiz hicret esnasında Hz. Ebubekir'in hediye amacıyla getirdiği deveyi kabul etmemiş, Allah uğrunda yapacağı hicreti yardımla değil, kendi parasıyla yapmak istediğini belirtmiştir. Medine döneminde de bir devlet başkanı olarak ganimetlerin beşte biri kendisine verilmiş ve o, bu payını ailesi ve İslâm için harcamıştır. Vefatları sırasında zırhının, bir Yahudi'de rehin olduğu şeklindeki rivayetlerin ne kadar sakat olduğu açıktır. Çünkü o sırada Medine'de zaten Yahudi kalmamıştı. Bir devlet başkanının zırhı bir gayrimüslime rehin verilir mi? Ayrıca Yahudi kabilesinden savaşsız alınan Fedek arazisi kendi mülküydü. Bunun gelirini ailesine ve konuklarına harcardı.

Yukarı dön Göster barış's Profil Diğer Mesajlarını Ara: barış
 
ebuzer
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: Fiji
Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebuzer

selam

 

 Nahl 71" Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?"

 

 selam ve dua ile



__________________
HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
Yukarı dön Göster ebuzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebuzer
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats