Yazanlarda |
|
şeyma Uzman Uye
Katılma Tarihi: 03 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 179
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Faik bey,siz tüp bebek nedir?Ve nasıl uygulanır?konusunda yanlış fikirlere sahipsiniz sanırım.O iş sizin sandığınız gibi başka kişilerden alınan yumurta ve spermler ile olmuyor.Ayrıca tüp bebek yaptıranların nikahsız oldukları sonucuna nasıl ulaştınız?Size bu konu ile ilgili bir link vereyimde tüp bebek neye denir ve nasıl uygulanırı öğrenin önce,daha sonra dilerseniz kaldığımız yerden dileyen dostlarla devam ederiz:)
http://www.populermedikal.com/sorcevtup.asp
__________________ FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Taşıyıcı anne nedemek?
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Soruyu şöyle düzenliyeyim. Taşıyıcı anne ne demek? dinimize göre caiz mi?Katkılarınızı bekliyorum...
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
bir internet taraması yapınca rahatlıkla bulabileceğiniz bu soruları ortaya sormak yerine biraz ön bilgi verip daha sonra kafanıza takılan yerleri tartışmaya açsanız daha makul olmaz mı?
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili adalet
Al sana gerçek bir söyleşi
Son günlerin en çok konuşulan konusu taşıyıcı annelik ve konunun gizli kahramanları "taşıyıcı anneler"! Türkiye’de ilk kez bir taşıyıcı anne Elele’ye konuştu ve 9 ay bir bebeği emaneten içinde taşıyıp, doğurup, emzirdikten sonra onunla nasıl vedalaştığını anlattı.
Viktorya, İstanbul’da yaşayan 37 yaşında bir taşıyıcı anne. Yani başka bir ailenin bebeğini emaneten 9 ay karnında taşıyan bir kadın. 10 yıl önce Rusya’dan gelmiş Türkiye’ye. 2005’in sonlarına doğru ise taşıyıcı annelik yapacağı aileyle tanışmış. Beş ay önce doğum yapmış ve bebeği biyolojik ailesine teslim etmiş. Şu aralar ise kendi kafesini işletiyor. Taşıyıcı annelik kavramıyla çoğumuz Özgü Namal ve Dolunay Soysert’in başrollerini paylaştıkları "Bebeğim" dizisi sayesinde tanıştık. Viktorya, bu diziyi seyretmemiş hiç. Geçirdiği 9 ayı ve doğumdan sonraki günlerini Elele okurlarıyla paylaşırken anlattıkları, bir dizi filmden çok daha öte...
n Taşıyıcı anne olmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl başladı her şey?
- Bir arkadaşım çocuğu olmayan bir ailenin taşıyıcı anne aradığını anlattı. Ortak tanıdıklar vasıtasıyla aileye beni önermişler.
n Sizden bebeği taşımanızı isteyen aile neden bir taşıyıcı anneye ihtiyaç duymuştu?
- Aile Almanya’da yaşıyordu. 20 yıldır çocuk özlemi çekiyorlarmış. Transfer 7-0! Yani 7 kere tüp bebek denemişler, tutmamış. Embriyo transferini yaptıktan sonra ben üç aylık hamileyken anne buraya geldi, bebek doğana kadar burada kaldı.
n Siz ilk çocuğunuzu kaç yaşında doğurdunuz?
- 19 yaşında anne oldum.
n Taşıyıcı anne olmak size neler kazandırdı?
- Bu bana kalsın, anlatmak istemem bunu.
n İlk görüşmeden hemen sonra embriyo transfer işlemi yapıldı mı?
- İlk görüşmeden sonra taşıyıcı anne olmaktan vazgeçtim. Sonra üç ay düşündüm. Anne, beni ikna etti.
n Kabul ettikten sonra olaylar nasıl gelişti?
- Anneden alınan yumurta, babadan alınan spermle döllendikten 3 gün sonra bana transfer edildi.
n Sonuçta bir canlı büyümeye başladı içinizde, ’bu benim’ diye düşündüğünüz an olmadı mı hiç?
- Yok, öyle hissetmedim hiç. Biliyordum annesi, babası olduğunu. Annesi çok sık yanımdaydı. Tekmelediği zaman o da tanık oluyordu, elini karnıma koyuyordu, hissediyordu; onunla konuşuyordu. Çok üzülüyordu bunları yaşayamadığı için. Hamileliğim süresince yemeklerime çok dikkat ediyordum. Sigara içmiyordum. Hayatta portakal yemezdim, kilolarca portakal yedim.
n Bu hikayede babadan fazla söz etmiyorsunuz, baba durumdan rahatsız mıydı?
- Baba yurtdışında çalıştığı için burada bizimle beraber değildi. Yoksa karısını yalnız bıraktığı için değil. O da kaç sene geçerse geçsin dostluğumuzun devam etmesini istiyor. Zaten bebeğin teyzesi oldum ben. Beni teyze olarak kabul ettiler.
n Sonuç olarak bebek onların bebeği...
- Hem teknik olarak, hem duygusal olarak, hem biyolojik olarak bebek onların bebeği. Dediğim gibi bir bebeğe sahip olmak istesem, kendim yapardım. Zaten artık kendi bebeğimi yapmak istiyorum.
n Doğumun hemen ertesinde yapayalnız kaldınız, hiç mi üzülmediniz?
- Hamilelik duygusallığı yaşıyordum sanırım. Evet, televizyon seyrederken falan hemen gözlerim doluyordu. İlk hamileliğimde böyle olmadı elbette. Kızım doğunca yanımdaydı. Ama şimdi bebek gittiği için biraz tabii ki üzüldüm. O gün eve gitmek istemedim. Arkadaşlarımda kaldım. Televizyonu açınca her yerde reklamlar, bebek bezleri, mamalar; onları görünce kötü oldum. Ta ki iki hafta sonra bebeği görene kadar.
n Sonra ne sıklıkta gördünüz bebeği?
- Çok sık görmedim tabii. Giderken teşekkür etmek, vedalaşmak için geldiler. Ama konuşuyoruz arada bir. Dün aradılar. Almanya’dan İstanbul’a 47 dakika konuştuk. Bebeğin kulağına dayadı annesi telefonu. O da bir şeyler mırıldanıyor oradan. Beş aylık şimdi.
Yaptığımdan pişman değilim
n Doğumdan bu yana geçen beş ayın sonunda düşünceleriniz nedir?
- Pişman değilim. Çok iyi bir şey yaptığımı düşünüyorum. O kadını tanıdıktan sonra içim çok rahat, gönlüm rahat yaptım taşıyıcı anneliği.
n Çocuğu olmayan kadınlara bu yöntemi tavsiye eder misiniz?
- Elbette, ama aile taşıyıcı anneyi çok iyi seçmeli. İçki içmemesi gerekir, iyi beslenmesi gerekir, sigara kullanmaması gerekir. Güven çok önemli...
Son günlerin en çok konuşulan konusu taşıyıcı annelik ve konunun gizli kahramanları "taşıyıcı anneler"! Türkiye’de ilk kez bir taşıyıcı anne Elele’ye konuştu ve 9 ay bir bebeği emaneten içinde taşıyıp, doğurup, emzirdikten sonra onunla nasıl vedalaştığını anlattı.
Viktorya, İstanbul’da yaşayan 37 yaşında bir taşıyıcı anne. Yani başka bir ailenin bebeğini emaneten 9 ay karnında taşıyan bir kadın. 10 yıl önce Rusya’dan gelmiş Türkiye’ye. 2005’in sonlarına doğru ise taşıyıcı annelik yapacağı aileyle tanışmış. Beş ay önce doğum yapmış ve bebeği biyolojik ailesine teslim etmiş. Şu aralar ise kendi kafesini işletiyor. Taşıyıcı annelik kavramıyla çoğumuz Özgü Namal ve Dolunay Soysert’in başrollerini paylaştıkları "Bebeğim" dizisi sayesinde tanıştık. Viktorya, bu diziyi seyretmemiş hiç. Geçirdiği 9 ayı ve doğumdan sonraki günlerini Elele okurlarıyla paylaşırken anlattıkları, bir dizi filmden çok daha öte...
n Taşıyıcı anne olmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl başladı her şey?
- Bir arkadaşım çocuğu olmayan bir ailenin taşıyıcı anne aradığını anlattı. Ortak tanıdıklar vasıtasıyla aileye beni önermişler.
n Sizden bebeği taşımanızı isteyen aile neden bir taşıyıcı anneye ihtiyaç duymuştu?
- Aile Almanya’da yaşıyordu. 20 yıldır çocuk özlemi çekiyorlarmış. Transfer 7-0! Yani 7 kere tüp bebek denemişler, tutmamış. Embriyo transferini yaptıktan sonra ben üç aylık hamileyken anne buraya geldi, bebek doğana kadar burada kaldı.
n Siz ilk çocuğunuzu kaç yaşında doğurdunuz?
- 19 yaşında anne oldum.
n Taşıyıcı anne olmak size neler kazandırdı?
- Bu bana kalsın, anlatmak istemem bunu.
n İlk görüşmeden hemen sonra embriyo transfer işlemi yapıldı mı?
- İlk görüşmeden sonra taşıyıcı anne olmaktan vazgeçtim. Sonra üç ay düşündüm. Anne, beni ikna etti.
n Kabul ettikten sonra olaylar nasıl gelişti?
- Anneden alınan yumurta, babadan alınan spermle döllendikten 3 gün sonra bana transfer edildi.
n Sonuçta bir canlı büyümeye başladı içinizde, ’bu benim’ diye düşündüğünüz an olmadı mı hiç?
- Yok, öyle hissetmedim hiç. Biliyordum annesi, babası olduğunu. Annesi çok sık yanımdaydı. Tekmelediği zaman o da tanık oluyordu, elini karnıma koyuyordu, hissediyordu; onunla konuşuyordu. Çok üzülüyordu bunları yaşayamadığı için. Hamileliğim süresince yemeklerime çok dikkat ediyordum. Sigara içmiyordum. Hayatta portakal yemezdim, kilolarca portakal yedim.
n Bu hikayede babadan fazla söz etmiyorsunuz, baba durumdan rahatsız mıydı?
- Baba yurtdışında çalıştığı için burada bizimle beraber değildi. Yoksa karısını yalnız bıraktığı için değil. O da kaç sene geçerse geçsin dostluğumuzun devam etmesini istiyor. Zaten bebeğin teyzesi oldum ben. Beni teyze olarak kabul ettiler.
n Sonuç olarak bebek onların bebeği...
- Hem teknik olarak, hem duygusal olarak, hem biyolojik olarak bebek onların bebeği. Dediğim gibi bir bebeğe sahip olmak istesem, kendim yapardım. Zaten artık kendi bebeğimi yapmak istiyorum.
n Doğumun hemen ertesinde yapayalnız kaldınız, hiç mi üzülmediniz?
- Hamilelik duygusallığı yaşıyordum sanırım. Evet, televizyon seyrederken falan hemen gözlerim doluyordu. İlk hamileliğimde böyle olmadı elbette. Kızım doğunca yanımdaydı. Ama şimdi bebek gittiği için biraz tabii ki üzüldüm. O gün eve gitmek istemedim. Arkadaşlarımda kaldım. Televizyonu açınca her yerde reklamlar, bebek bezleri, mamalar; onları görünce kötü oldum. Ta ki iki hafta sonra bebeği görene kadar.
n Sonra ne sıklıkta gördünüz bebeği?
- Çok sık görmedim tabii. Giderken teşekkür etmek, vedalaşmak için geldiler. Ama konuşuyoruz arada bir. Dün aradılar. Almanya’dan İstanbul’a 47 dakika konuştuk. Bebeğin kulağına dayadı annesi telefonu. O da bir şeyler mırıldanıyor oradan. Beş aylık şimdi.
Yaptığımdan pişman değilim
n Doğumdan bu yana geçen beş ayın sonunda düşünceleriniz nedir?
- Pişman değilim. Çok iyi bir şey yaptığımı düşünüyorum. O kadını tanıdıktan sonra içim çok rahat, gönlüm rahat yaptım taşıyıcı anneliği.
n Çocuğu olmayan kadınlara bu yöntemi tavsiye eder misiniz?
- Elbette, ama aile taşıyıcı anneyi çok iyi seçmeli. İçki içmemesi gerekir, iyi beslenmesi gerekir, sigara kullanmaması gerekir. Güven çok önemli...
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
aşağıya kendimce yazdığım bir makalemsiyi :) ekliyorum. bu konudaki görüşüm, ÇOCUĞU olmayan ÇİFTLERİN, anna-babası olmayan ve DEVLETE terkedilmiş YETİMLERİN bakımını üstlenmekten öteye OLMAMASI yönündedir.
"
Ne için İstemek, Dünya içinse, Neden ?
Zekeriyya peygamber, Kuran’da bize bildirildiği kadarı ile, ihtiyarlamış olmasına ve karısının da kısır olmasına rağmen, Allah’ın geniş lutfu sayesinde, bir çocuk sahibi olabilmiştir. Öncelikle, Meryem Suresi, 3.-11. ayetlerde geçen bu kıssayı ve duaları okuyalım:
3. Hani o, Rabbine gizli bir sesle seslenmişti de, 4. Şöyle demişti: “Rabbim, işte karşındayım. Kemik gevşedi bende. İhtiyarlıktan başım beyaz alevle tutuştu. Sana yakarma konusunda ise Rabbim, hiç bedbaht (bahtı kara, talihsiz, mahrum, mutsuz) olmadım.” 5. “Ben, arkamdan gelecek yakınlarımdan endişe ediyorum. Karımsa kısır. O halde, katından bana bir dost bağışla; 6. Ki hem bana mirasçı olsun hem de Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ve onu hoşnutluğunu kazanmış bir kul eyle, Rabbim.” 7. Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeliyoruz; adı Yahya, daha önce ona hiç kimseyi adaş yapmadık. 8. Dedi: “Rabbim, benim için oğul nasıl söz konusu olur? Karım doğurganlığını yitirmiştir, bense yaşlılığın gerçekten en ileri basamağına ulaştım.” 9. “Bu budur.” dedi. Rabbin şöyle buyurdu: “Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım.” 10. Dedi: “Rabbim, bana bir işaret ver.” Cevap verdi: “İşaretin, sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşmamandır.” 11. Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara, “sabah-akşam tespih edin” diye işaret verdi.
Burada üzerinde durduğum konu, Zekeriyya peygamberin, yaşamı boyunca Allah’a dua etmekten hiçbir zaman mutsuz, umutsuz olmadığıdır. Ancak, arkasında bir mirasçı bırakmak istemesi, sadece Allah’ın ayetlerini yaşamaya ve yaşarken yakınlarına örnek olacak birisini arzu etmesidir. Yani, burada Allah’tan talep ettiği evlat, kendisi ile övüneceği, malına mülküne kendisinden sonra sahip çıkacağı, “elin oğlu var da benim niye yok” gibi nefsani bir talep değildir. Aksine, Allah’ın yolunda yürümeye devam edecek bir nesil arzuluyor ve sonuçta talep yine sadece Allah’ın rızasını kazanmak. Bu noktadan hareketle, biz dünyalık bir istekte bulunsak bile, esas amacımızın her zaman Allah rızasını kazanmak ve bu yolda kullandığımız dünyalıkların da sadece birer ARAÇ olduğunu unutmamak olmalıdır.
Ayrıca yine Kuran’da başka geçen ayetlerde gördüğümüz üzere, Zekeriyya, Meryem’in bakımını, koruyuculuğunu üstlenmişti. Hem de, kendi çocuğu yokken. Buradaki ayrıntı önemlidir, zira çevremize baktığımızda, birçok yetim çocuk olduğu gibi, çocukları olmayan evli çiftler de vardır. Ancak, Allah’ın yaşayan bir ayeti olan bu durumda, insanoğlu yine sınırları zorlamakta ve tüp-bebek yapmaktadır. Bu durumda da, yetimler, sosyal kurumlarda, ana-baba şefkatinden uzak yaşamaktadırlar. Halbuki, ana-babalık illa ki kan bağı ile çocuğa sahiplenmek değil, yetim çocukları da, gözetebilmektir aynı zamanda. Bir şekilde çocuğu olamayan evli çiftler, yetim çocukları himayeleri altına alıp, onları kendi öz çocukları gibi büyütseler, belki de sokaklarda, sosyal kurumlarda yetim çocuk kalmayacak. Yakın çevremde duyduğum bir olay, yukarıdaki kıssanın bir benzerinin Allah’ın ayetlerinin hiç değişmeden yaşandığının bir kanıtıdır. Kısır olan bir kadın ve kocası, yıllarca birkaç yetim çocuğun bakımını üstlendiler ve onları topluma birer evlat olarak kazandırdılar. Kadın kısır olduğu halde, kırk yaş civarındayken, Rabbim onlara bir lutufta bulundu ve onlara bir de öz çocuk ihsan etti. Hatta doktorların, aldırma önerilerine rağmen, o kadın Allah’ın izni ile çocuğunu dünyaya getirdi ve şu anda çok sağlıklı. Öyleyse, bizler yüce Allah’tan talep ederken, kendi üzerimize düşen bireysel ve sosyal görevlerimizi de yerine getireceğiz, malımızdan, rızkımızdan yoksullara ve yetimlere infak edeceğiz ki, Rabbim bizlere bu dünyada da, ahirette de lutfetsin, ihsanda bulunsun. Yoksa, hep bana, hep bana, Rabbena anlayışı, doğru yol değildir. Allah’ın bizlere kelamında bildirdiği ve bildirmediği, bütün peygamberlere, elçilere, Allah dostlarına selam olsun!"
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili hayrullah 41
Bir şekilde çocuğu olamayan evli çiftler, yetim çocukları himayeleri altına alıp, onları kendi öz çocukları gibi büyütseler, belki de sokaklarda, sosyal kurumlarda yetim çocuk kalmayacak. Demişsiniz..
.Biliyorsunuz,evlat edinme islam önesi arap toplumlarında çok önemli bir kurum halindeydi ve herkesin evlat edinmesi söz konusuydu.Dolayısıyla peygamberimizinde ZEYD isminde evlatlığı vardı.Allah, bu kökleşmiş evlat edinme kurumunu ortadan kaldırmak için peygamberimizi seçti.Peygamberimiz,halasının kızı Zeynep'i Zeyd ile evlendirmişti.Geçinemediler boşandılar. Allah, Azhab suresi göndererek Zeynep ile evlenmesini peygamberimizden istedi ve evlendiler.
Arap kavminin bu çok önemli ve öz çocuklarıyla aynı hukuka sahip bir kurum olan 'evlatlık kurumu' ortadan kalkmış oldu.
'Peki kardeşim, sokağa bırkılan üç günlük bebeğin suçu ne? o bebek, ana baba şefkatinden eksik mi büyüyecek' diye sorabilirsiniz
Sorun o cevabı da veririm.
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
gondolcu Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 450
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar,
şuna çok şaşırıyorum uzun yıllar çocuğu olmayanlar evlatlık aldıktan sonra hemde tedavi olmazken çocuk sahibi oluyorlar.
bu nasıl tesadüf?
__________________ saygılarımla
Aaydın
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aynı tür konular birarada olsun diye,sperm bankacılığı konusundaki ilginç bir yazıyı alıntılıyorum.bakalım Efraim neler söyleyecek?
Nihal Bengisu Karaca
Sperm bankacılığı
TÜRK medyasının ve entelijansiyasının "dindarlıkla ilişkisi sahiden
problemli. Beklenti şu: Bütün toplumsal kurumlar, ilişkiler düzenlenme
safhasında dinden alabildiğine bağımsız olsun, ama iş kritik noktaya
geldiğinde, bir "trend" belirdiğinde, din de bir şey söylesin, bizi
rahatlatsın. Oraya gelindiğinde soruluyor: Caiz mi ?
Caiz değil denilirse, "ama"lar başlıyor, hatta mevzuu "işte bu yüzden
ilerleyemiyoruz, geri kalıyoruz"a kadar geliyor. Bu türden "işte bu
yüzden geri kaldık"ları dine, ve dahi dinle ilgili bir sahayı seçmiş
olmalarından dolayı "kendilerine de" yapılmış bir hakaret olarak gören
din bilginleri ise cevaz yolunu açmaya meylediyor.
Çevre dostu, hayvan dostu, bilim dostu terakkiperver bir din şablonu
ortaya koyma gayreti içinde, bir bakıyorsunuz modern felsefenin,
seküler ahlak üzerinde kafa yoran filozofların bile "hayır" dediği
işler, bizim ilahiyatçılardan cevaz almış...
Bu işin öncesi 19. yüzyılda Ernest Renan'ın Mısır'da verdiği "İslam
gelişmeye mani midir?" konulu konferansa kadar gider. Renan, sözkonusu
konferansta öyle bir tablo ortaya koymuştur ve bu İslam dünyasını öyle
derin bir kompleksin içine yuvarlamıştır ki, "İslam gelişmeye mani
değildir" hükmü çıksın diye, kendimizi yırtarız. Oysa "ilerleme"
başlıbaşına sorgulanması gereken bir kavramdır, bakalım sana ilerleme
görünen bana öyle görünmekte midir, vs.
Nitekim oyuncu Leyla Bilginel'in ardından tiyatrocu Güner Özkul'un da
aynı yöntemle hamile kalmayı seçmesi, "sperm bankasından sperm alma
yoluyla hamile kalmak caiz mi?" sorusunun sorulmasına yol açıyor. Bu
soruya muhatap kalan Prof.Dr. Beyza Bilgin'in verdiği cevap ise "ezber
bozan tavır" ifadesiyle taltif ediliyor. (showhaber 13.05.2009) Oysa
"din" ve "ezber bozmak" ifadelerini yan yana kullanırken bile biraz
düşünmek lüzum eder. "Ezber bozmak" siyasette bilimde ve kültürde
makul, revize edici, tazeleyici bir tutum olabilir ama dini konular
sözkonusu olduğunda iltifat görmesi mümkün bir tutum değildir.
Düşünsenize "ezberlediğimiz" ayetlerin bir bir "bozulduğunu"... Ama bu
medyanın ve medyatize dilin umrunda mı? Elbette değil.
Nitekim "Sperm bankasından sperm almak caiz mi?" sorusuna muhatap kalan
Prof. Dr. Beyza Bilgin, Polyanna iyimserliği içinde şu cevabı vermiş:
"Bu böbrek nakli gibi bir şey. Allah buna izin vermek istemeseydi, bu
yolu kapalı tutardı." Sonra eklemiş: "Kayıtlar belli. Çocuk büyüdüğü
zaman tahkik edebilir."
Beyza Bilgin "yapabiliyor" olmakla "yapma ehliyetine sahip olmak"
arasında önemli bir fark olduğunu bilmiyor olamaz. Nefret ettiğimiz bir
adamı kenara çekip gebertme gücüne sahip olmamız, onun hayatına son
verme yetkimiz, ehliyetimiz olduğunu göstermiyor. Allah'a madem bu
adamı boğmamı istemiyordun, neden kollarımı bu kadar uzun yarattın?
diyebilir miyiz?
Bilgin "Kur'an'da buna dair bir yasak bulunmadığını" kastediyor ise,
"Pardon ama daha ne olacak?" diye sormak gerekir. Nesep meselesinin
önemi daha ne kadar vurgulanabilirdi? "Zina" sözgelimi, sadece "ihanet"
nedeniyle yasaklanmış değil ki.
Ben din bilimci değilim, ama bu kısıtlı bilgimle bile, zina ile sperm
bankasından hamile kalma arasında kapı gibi bir benzerlik bulunduğunu
görebiliyorum. İkisinde de baba belirsiz. İkisinde de eyleminin
sonuçlarını önemseyen bir adamdan neş'et edecek diğer veledlerin bir
araya gelip ilişkiye girmesi, onlardan da çocuk meydana gelmesi gibi
durumlar var. Binde bir, onbinde bir, yüzbinde bir, ama o "bir" her
kimse, hayatı kayıyor.
Bunu nasıl tahkik edecek mişiz, sperm alınan kişinin daha başka kaç
kişiye sperm verdiğini nasıl takip edecek mişiz? Dahası çocuk büyüyüp
tahkikat yaptı diyelim, para karşılığı spermini satan o adamı tanıması
ihtimali de en az tanımaması ihtimali kadar sarsıcı değil midir?
'KİM OLDUĞUNU BİLMEK' EN TEMEL İNSAN HAKKIDIR
Bu yolla hamile kalmış kadınların moralini
bozmak istemem, yeterince güç bir işe soyunmuş durumdalar, babasız
çocuk büyütmek kuşkusuz cesaret işi; ama insan "hangi cesaretle?" ya da
"cahil cesaretiyle" gibi ifadeler kullanmamak için de kendisini zor
tutuyor. Yok, sanmayın ki okul taksitlerinden servis ücretlerinden
filan bahsediyorum. Bu annelerin, ayna karşısında durup, burnunun neden
böyle kemerli olduğunu, gözlerinin rengini nereden aldığını bir türlü
anlayamayan çocuğun yaşayacağı boşluğa hiçbir cevap vermeyecek
olmalarından bahsediyorum. "Ben kimim?" "Gözlerimi aldığım kişi kim?"
sorusunun giderek bir kimlik sorununa, bir aidiyet sorununa dönüşmesi
ihtimalinden ve bu ihtimal karşısında yaşanacak çaresizlikten
bahsediyorum.
Kadınlara anne olma imkanı veren sözkonusu bankacılık faaliyeti,
çocukları en temel haklarından mahrum bırakıyor. "Kim olduğunu bilme
hakkı" temel bir haktır, çocuğa "Senin baban bir köpüktü yavrum" demek
büyük haksızlıktır. Velev ki "Şam babası" olsun, velev ki "yalı
kazığı"; her çocuğun bir babaya ihtiyacı vardır.
nbkaraca@haberturk.com.tr
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili adalet
İsmimi belirterek gönderdiğiniz yazıyı okudum.Teşekkür ederim.
bakalım Efraim neler söyleyecek? demişsiniz.
Diyeceğim şu ki,Allah'ın ne dediğini anlayabilirsek,birçok sorunu çözebiliriz ve doğru bilinen birçok yanlışı ortadan kadırabiliriz.
Bence, bu sorunları çözebilecek irade, gençlerde fazlasıyla var.Gençlere güvenmek ve yetkileri ele almaları yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
|
|