Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 05 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
"sevgili Hakgelenek,ne kadar da emin konuşuyorsunuz... "kuranın parça parça inmeside safsata"demişsiniz.Oradamıydınız? yekpare olarak indiğinde? Delilin nedir?"
Sevgili Metehan,ben Kuran'ın gerçekliğine oradaymışım gibi iman edenlerdenim.Resulün elinde sadece bir kaç ayet olsaydı (öyle diyorlar)neye bakarak tertil eylemini gerçekleştirecekti bu bir.İkincisi dayandıkları furkan 32 tamamen yanlış çevir,üçüncüsü Bakara suresinde Kuran'ın ramazan ayında indiğini söylerken Yüce Allah,inişin parça parça olduğundan kesin olarak söz etmez,aksine orada (2/185)parçaların değil Kuran'ın yani bütünün indiğine vurgu yapar.
__________________ Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Kanımca çok sorulu / sorunlu bir sav ileri sürdünüz.
Kuran'ın niçin tertil üzerine / aşama aşama indirildiğinin gerekçesi, Furkan,33'de açıklanmaya devam ediyor.
Buna göre, müşriklerin yahut diğer muhatapların olası itiraz ve sorularına karşı en güzel cevabın verilmesi için böyle yapılmış...
Bir an için, sizin dediğiniz doğru kabul edildiğinde, Kuran'da ki onlarca ayetle ilgili onlarca soruyla karşılaşırsınız.
Mesela, müşriklerin harp halindeki vaziyetlerini aktaran ayetler ne zaman nüzul oldu ?
Ashabı kehfin kaç kişi olduğu hususundaki müzakere ile ilgili ayetler ne zaman nüzul oldu ?
Hz. Peygamber ve beraberindekilerin "nereden çıkarlarsa çıksınlar" , "nerede olurlarsa olsunlar" Mescid-i Haram'a yönelmelerini emreden ayet ne zaman nüzul oldu ?
Zeyd hakkındaki ayet ne zaman nüzul oldu ?
Ve onlarca soru sorabilirim.
Vereceğiniz cevapların çoğu eninde sonunda cebriye mezhebine bir yolculuğu gerekli kılacaktır diye düşünüyorum.
Ve ben bütün bu anlamaların, Kuran her "siz" dediğinde "biz" diye anlama alışkanlığından kaynaklandığını zannediyorum.
Bu zorunluluk sizin için, Kuran'ı asrın idrakine sunacak bir resulü de zorunlu kılıyor.
Buyrun, delillerinizi ileri sürün, bu hususu tartışalım.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Pek değerli kardeşim,ben senin Kuranın gerçekliğine
oradaymış gibi iman ettiğine iman edenlerdenim.
Dilersen önce Furkan 32 yi çevirenler hata yapmışmı ona
bakalım;
Elmalılı-orijinal 25:32 Yine o küfredenler dediler ki: o
Kur'an ona cümlesi birden indirilseydi ya! Biz onu
gönlüne iyi tesbit edelim diye böyle ındirdik ve
fevkal'âde bir tertil ile tertil eyledik
Elmalılı 25:32 - Yine o inkâr edenler dediler ki: "O
Kur'ân ona, hepsi birden indirilseydi ya"! Biz onu senin
kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça
indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
DiyanetMeali 25:32 İnkar edenler: "Kuran ona bir defada
indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin
kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır
ağır okuruz.
DiyanetVakfı 25:32 İnkâr edenler: Kur'an ona bir defada
topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin
kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça
parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
Ömer.N.Bilmen 25:32 Ve kâfir olanlar dedi ki: «Kur'an
O'nun üzerine toplu bir halde indirilmiş olmalı değil mi
idi?» Onunla kalbini takviye etmek için böyle
müteferrikan indirdik. Ve onu âyet âyet beyan ettik.
SuatYıldırım 25:32 – Bir de o kâfirler dediler ki: “Bu
Kur’ân ona toptan, bir defada indirilmeli değil miydi?”
Halbuki Biz vahiyle senin kalbini pekiştirmek için böyle
ara ara indirdik ve onu parça parça okuduk. [17,106]
İbni Kesir 25:32 O küfredenler dediler ki: Kur'an
ona bir kerede topluca indirilmeli değil miydi? Halbuki
Biz; onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle
azar azar indirir ve ağır ağır okuruz.
Bu çevirilerden hangisine itirazın varsa belirleyelim.
Sonrasında belki sayende bende yeni birşey
öğrenirimde,teşekkür ederim.
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sanırım Aliaksoy kardeşimle aynı anda yazmaya
başlamışız:)
Onun yazısının bir benzerinide farkında olmadan ben
yazıyordum ki uyandım:)
Gerek bile kalmadı...sadece şunu eklemek istiyorum.
Eğer bu savını ispatlayabilseydin,Mekki,Medeni
meselesinede kökten bir çözüm bulmuş olurdun.
Ama sanırım baltayı Granite vurdun:)
sevgiyle selam
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Kulakları çınlasın Feridun "cümleten merhaba"ya karşılık "kelimeten merheba demişti. :))
25/32'deki "cümleten", kurduğumuz cümle değil. Kuran cümle ve kelimeyi bildiğimiz tümce ve sözcük anlamında kullanmamış kanaatındayım.
Cümleten: Tamamen, hep beraber,, hep birlikte...
Cümleten vahideten: Hep birden, bir anda...
Taciru-l'cümleti: Toptancı. Si'ru-l'cümleti: Toptan fiyatı. Cümletu-l'kâinât: Her şey, kainattaki her şey.
Cümletu-'l-kavli enne.. veya, Cümletu-l'emri enne.. :Hasılı kelam, yani kısacası, sözün özü.. Detaylı olarak anlatırsınız, sonunda da konuşmanızı kısaca özetlemek için. "hasıl-ı kelam", "özetle" dersiniz ya, onun gibi "cümletü-l'kavl enne" de bu anlamda kullanılıyor. Her halde HAKgelenek kardeşim buna dayanarak böyle bir fikir beyen etmiş olacak.
Benim 25/32'den anladığım; kafirler diyorlar ki, doğru dediği olsaydı, ona Kuran yek pare, bir bütün halinde, yani yazılı bir kitap halinde indirilirdi.
Resulün görevlendirildiği andan itibaren kesintisiz vahyi aldığı merkezle hiç bir zaman bağlantısı kopmuyor, beyni devamlı Rabbiyle bağlantı halindedir. Kanaatımca Resul mota mot yazdırmış olduğu elimizde mevcut bu Kuran'ı müşriklere okuyor değildi. Beyninde bir sistem oluşmuş; Allah'ın tek ilah, tek rab oluşu, adalet, eşitlik.. zulum , şirk...fısk, fücur.. Resul insanlara anlatırken anlatııkları ile beraber karşı tutum ve davranışlar.. bunlara Allah'ın dolayısıyla Resulün tepkileri, verdiği cevaplar, va'd ve veidler yeri geldikçe söyleniyor ve sistematik olarak Kurandaki yerini alıyor. Kıssala, temsiller vs. Anlatamıyorum, anlatılması zor, yani anlatılan Kuranla yazılan kuran bir olmadığı düşüncesindeyim. Tıpkı bir filim gibi; Kuran hem sözleri hem de görüntüyü kaydediyor. Kuran oluştuktan sonra o yaşanan sahne ona göre oluşmuyor. Sahne yaşandıktan sonra o sahne Kuran'daki yerini alıyor. Resul nerede ne zaman, neyi nasıl söyleyeceği ve nasıl bir tavır takınacağı yeri ve zamanı gelince biliyor ve ne gerekiyorsa onu söylüyor, ona göre davranıyor. Mazur görün beni kelimelerle anlatamıyorum, Resul adeta yaşadığı/görevde olduğu sürece Rabbinin yerde yaşayan bir parçası gibi düşünün! Yeri ve zamanı gelince ne yapacağını, nasıl davranacağını o an biliyor. Doğru zamanda doğru yerde oluyor ve doğru söylüyor, doğru yapıyor. İşte Kuran bu doğruları içinde cümle eden kitaptır.
İfadelerimden Resul'ü ilahlaştırdığım, yerde yürüyen Allah yaptığım algılanabilir, ancak ben bunu demek istemedim haşa. Resul'ün farkını ifade etmeye çalıştım. Resullerin birer ölümlü beşer olduklarından şüphem yoktur. Oluşacak yanlış anlaşılmalar düşüncemi kelimelere dökemeyişimden olacak. Ben diyorum ki, Resul, misal veriyorum, Alak suresini okuyarak, Müddessir suresini okuyarak tebliğde bulunmadı.
Çok zor bir konu, belki meramımı net ifade edmedim. Onun için yanlış anlşılabilirim. Bu nedenle Rabbimin merhametine sığınıyorum.
Resulün görevlendirildiği andan itibaren kesintisiz vahyi aldığı
merkezle hiç bir zaman bağlantısı kopmuyor, beyni devamlı Rabbiyle
bağlantı halindedir. Resul nerede ne zaman, neyi nasıl söyleyeceği ve nasıl bir tavır
takınacağı yeri ve zamanı gelince biliyor ve ne gerekiyorsa onu
söylüyor, ona göre davranıyor.
Allah seni affetsin (ey Peygamber)! Daha kimin doğru söylediği senin için (iyice) ortaya çıkmadan ve sen (kimler) yalancı (iyice) tanımadan, niçin (evde kalmaları yolunda) onlara izin verdin?Tevbe 43.
Kanaatımca Resul mota mot yazdırmış olduğu elimizde mevcut bu Kuran'ı müşriklere okuyor değildi.
Bence ilk olarak onu okuyor ve sonrasında onu yorumluyordu,sizin bizim yaptığımız gibi,ayeti okuyor ve ayetin açılımını getiriyordu,bu kuranın açık kitap oluşuna aykırı değildir zaten,çünkü verilen anahtar geriye sadece o anahtarla doğru kapıyı açmak kalıyor.
Kuran oluştuktan sonra o yaşanan sahne ona göre oluşmuyor. Sahne yaşandıktan sonra o sahne Kuran'daki yerini alıyor.
ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Rabbinin sınırsız şanını yücelt, O'na hamdet ve O'ndan mağfiret dile çünkü O, her zaman tevbeleri kabul edendir.
abdurrahman hocam suruşla alakalı görüşleri takip ettiyseniz daha iyi anlarsınız...
sizi okurken onları tekrar hatırladım...
sizin ifadelerinizi başka bir şekilde o da söylüyor...
düşüncelerini tam olarak ifade edememekten ve yanlış anlaşılmaktan o da şikayetci oluyordu...
hakikaten zor bir konu bahsettiğiniz...
şöyle bir benzetme yapsak oturur mu acaba...
mesela siz uzun düşünceler uykusuz geceler soğuk soğuk terler içinde bir gün salat hakkında farklı bir açılım sahibi oldunuz...
ve bir anda her şeye bakışınız değişti...
o andan*sizin kadir geceniz diyelim* itibaren sahip olduğunuz bu bakış açısıyla her şeye yeni bir yorum getirdiniz...
sorulan sorulara o bakış açısıyla cevap verdiniz...
işlerinizi hep ona göre düzenlediniz...
peygamber de buna benzer bir şey yaşamış olabilir mi...
uzun tefekkürler tezekkürler sonucu vicdanının kalbinin ilahi sesini kuvvetlice işitmiş ve hep o sesin doğrultusunda yaşamaya başlamış...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
peygamber de buna benzer bir şey yaşamış olabilir mi...
uzun
tefekkürler tezekkürler sonucu vicdanının kalbinin ilahi sesini
kuvvetlice işitmiş ve hep o sesin doğrultusunda yaşamaya başlamış...
peygamber olmadan evvel yaşamışmı dersek elbet yaşamıştır. Peygamber olduktan sonra Allahın ona buyurduğu sistem üzerine bina etmiştir tüm varlığını ve burada Allahın ona sahip çıkışı her yönden oluşmuştur,basiret sahibi olmuştur ve görüşü netleşmiştir.Bu durumda yaşayışını tamamen vicdani akli olmasına ek olarak gerçek ilahiye göre düzenlemiştir. Ancak yeri geldiğinde gerçek ilahinin yanında yer almış ve akli vicdani melekelerini 2.sıraya koymuştur. Bu halde, gidişatı beğenmeyen tamamen iyi yürekli şevkatli adaletli akıllı bir bireyin kendi uydurmasıdır bu kuran diyebilir miyiz? O zaman tekrar başa dönüyoruz,
uzun
tefekkürler tezekkürler sonucu vicdanının kalbinin ilahi sesini
kuvvetlice işitmiş ve hep o sesin doğrultusunda yaşamaya başlamış...
peygamber olmadan evvel mi yoksa olduktan sonra mı? Sen iman kitap nedir bilmezdin,haberiyle bunun tamamının peygamber olmadan evvel ve bir kısmınında peygamber olduktan sonra gerçek ilahi denetiminde ve klavuzluğunda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zeminler kimi zaman kaygan olur,özelliklede kış geceleri ve günlerinde,dikkat etmek lazım.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Hak Gelenek yazdi;
Merhaba Kadir bey,
"Cumbur cemaat" ifadenizde doğru değil.Örneklik noktasında hiç birini diğerlerinden ayırmamak Allah'ın emri.Bu konuda forumda hassas davrananların sayısı oldukça az.
Diğer konuya gelince dediğim gibi yazınızda çok açık çelişki var.Sıralamayı "Allah'ın yardımıyla Muhammed"in nasıl yaptığını izah ederseniz sanırım sorun kalmaz.
Tekrar merhaba sayin hak gelenek,
Sayin arkadasim sizin Resuller hakkinda ki sozum ona hassasiyetiniz benim icin hic bir anlam ifade etmiyor. Bu konu cok farkli
Gordugum kadari ile Kuran'i yanlis anlamakta kararli bir durumdasiniz. Celiskili oldugunu soylediginiz ifadelerime karsin yazdiklariniz incelendiginde, asil celiskide olanlarin kim olduklari acikca gorulmektedir.
Kuran'in vahiy surecini kavramaktan yoksun bir anlayis ortaya atiyorsunuz. Tek yaptiginiz bilinenlerin tersini soylemekten ibaret. Kuran vahyi tahrifata ugramis olan kitaplarin ehliyle dahi bu tarz bir iliskiye girmemistir. Hep detaylara bogulmadan temel konularda ittifak saglanmaya calisilmistir. Siz bunun tam tersini yapmaktasiniz.
Kulakları çınlasın Feridun "cümleten merhaba"ya karşılık "kelimeten merheba demişti. :))
25/32'deki "cümleten", kurduğumuz cümle değil. Kuran cümle ve kelimeyi bildiğimiz tümce ve sözcük anlamında kullanmamış kanaatındayım.
Cümleten: Tamamen, hep beraber,, hep birlikte...
Cümleten vahideten: Hep birden, bir anda...
Taciru-l'cümleti: Toptancı. Si'ru-l'cümleti: Toptan fiyatı. Cümletu-l'kâinât: Her şey, kainattaki her şey.
Cümletu-'l-kavli enne.. veya, Cümletu-l'emri enne.. :Hasılı kelam, yani kısacası, sözün özü.. Detaylı olarak anlatırsınız, sonunda da konuşmanızı kısaca özetlemek için. "hasıl-ı kelam", "özetle" dersiniz ya, onun gibi "cümletü-l'kavl enne" de bu anlamda kullanılıyor. Her halde HAKgelenek kardeşim buna dayanarak böyle bir fikir beyen etmiş olacak.
Benim 25/32'den anladığım; kafirler diyorlar ki, doğru dediği olsaydı, ona Kuran yek pare, bir bütün halinde, yani yazılı bir kitap halinde indirilirdi.
Resulün görevlendirildiği andan itibaren kesintisiz vahyi aldığı merkezle hiç bir zaman bağlantısı kopmuyor, beyni devamlı Rabbiyle bağlantı halindedir. Kanaatımca Resul mota mot yazdırmış olduğu elimizde mevcut bu Kuran'ı müşriklere okuyor değildi. Beyninde bir sistem oluşmuş; Allah'ın tek ilah, tek rab oluşu, adalet, eşitlik.. zulum , şirk...fısk, fücur.. Resul insanlara anlatırken anlatııkları ile beraber karşı tutum ve davranışlar.. bunlara Allah'ın dolayısıyla Resulün tepkileri, verdiği cevaplar, va'd ve veidler yeri geldikçe söyleniyor ve sistematik olarak Kurandaki yerini alıyor. Kıssala, temsiller vs. Anlatamıyorum, anlatılması zor, yani anlatılan Kuranla yazılan kuran bir olmadığı düşüncesindeyim. Tıpkı bir filim gibi; Kuran hem sözleri hem de görüntüyü kaydediyor. Kuran oluştuktan sonra o yaşanan sahne ona göre oluşmuyor. Sahne yaşandıktan sonra o sahne Kuran'daki yerini alıyor. Resul nerede ne zaman, neyi nasıl söyleyeceği ve nasıl bir tavır takınacağı yeri ve zamanı gelince biliyor ve ne gerekiyorsa onu söylüyor, ona göre davranıyor. Mazur görün beni kelimelerle anlatamıyorum, Resul adeta yaşadığı/görevde olduğu sürece Rabbinin yerde yaşayan bir parçası gibi düşünün! Yeri ve zamanı gelince ne yapacağını, nasıl davranacağını o an biliyor. Doğru zamanda doğru yerde oluyor ve doğru söylüyor, doğru yapıyor. İşte Kuran bu doğruları içinde cümle eden kitaptır.
İfadelerimden Resul'ü ilahlaştırdığım, yerde yürüyen Allah yaptığım algılanabilir, ancak ben bunu demek istemedim haşa. Resul'ün farkını ifade etmeye çalıştım. Resullerin birer ölümlü beşer olduklarından şüphem yoktur. Oluşacak yanlış anlaşılmalar düşüncemi kelimelere dökemeyişimden olacak. Ben diyorum ki, Resul, misal veriyorum, Alak suresini okuyarak, Müddessir suresini okuyarak tebliğde bulunmadı.
Çok zor bir konu, belki meramımı net ifade edmedim. Onun için yanlış anlşılabilirim. Bu nedenle Rabbimin merhametine sığınıyorum.
Allah bizleri salih kullarından eylesin.
Selam sevgili Haktansapmaz;
Kelamı Muhammed düşüncesi ciddi arızalar içeren bir düşüncedir.
Sözü uzatmadan hemen bir iki soru sorayım:
Meryem hakkında çekişme yapılırken, Musa'ya vahyedilirken, Yakub ölüm döşeğinde oğullarına vasiyet ederken, Samiri bir buzağı uydurup düzerken Muhammed orada mıydı ?
Vahiyden önce kitap nedir, iman nedir bilmeyen Hz. Peygamber, Nuh'un oğlunun ve karısının kafir olarak öldüğünü ne bilsin ?
Hem Firavun'un sarayındaki kadının duasını nasıl işitsin ?
Dili acemi olan birinden de öğrenemeyeceğine göre, ona bunu öğreten kimdir ?
Bu işin sadece bir boyutu... Daha o kadar çok boyutu / arızası varki...
Varsa bir cevabınız önce bunları dinleyelim, sonra devam edelim Allah izin verirse...
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma