HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: ŞAÇIN ÖRTÜLMESİ ALLAH EMRİ OLSAYDI....... Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
halukgta
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 25 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 425
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı halukgta

    Günümüzde başörtüsü konusu topluma bazı çevreler tarafından istedikleri doğrultuda o kadar dikta ettirilmiş ki özellikle kadınlarımıza, ya başörtüsü Allah emriyse kuşkusu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu konu üzerinde değişik bir bakış açısından bakmak istiyorum bu sefer.

    Kuranı anlayarak okuyan bir insan kuranın hiçbir yerinde Allah kadın saçını örtmelidir diye tek bir söz bulamaz. Ne yazık ki başörtüsünün Allah emri olduğunu söyleyenler kurandan delil bulabilmek için Nur suresi 31. ayette geçen hımar yani örtü sözcüğüne başörtüsü anlamını vererek delil bulma çabasına girmişlerdir. Bir kısım meal tefsirinde (Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.) (Başörtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar.) Bazılarında ise, (Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.) diye çevirmektedirler. Doğrusu Allah herkesin kendisinden sorumlu olduğunu söylüyor da, bizleri düşünmeye akıl yürütmeye davet ediyorsa bizlerde kimsenin etkisinde kalmadan bunu yapmalıyız. Aradığımız cevap, ya gerçekten Allah kadının başını örtmesini istiyorsa sorusuna cevap olduğuna göre, düşüncemizi ve araştırmalarımızı en kötü ihtimalden yola çıkarak yapmayı deneyelim. Aslında kuranda hımar sözcüğü ve ondan türetilen tüm kelimeler mecaz anlamları dâhil, örtü anlamında kullanılmasına rağmen biz korktuğumuz sorunun doğruluğundan yola çıkarak gerçek doğruyu bulmaya çalışalım.

   Önce şöyle düşünelim acaba peygamberimiz bu ayetten ne anlamış ve bu ayeti nasıl tebliğ etmiş olabilir onu düşünelim. Güzel huylu, akıllı ve bizlere örnek olan peygamberimiz acaba kadınları toplayıp bu ayeti tebliğ ederken, Ey iman eden kadınlar, başörtülerinizin alt kısımlarını göğüs yırtmaçlarının üzerine salınız ki göğüs dekolteniz görünmesin bu Allahın sizlere bir ayeti bir emridir mi demiş olabilir sizce? Bir an, evet aynen böyle tebliğ etmiştir çünkü birçok mealde başörtülerinizle diye başlıyor ayet diyebiliriz. Önce şunu hatırlatmak isterim kuran ın anlatım biçimi, izahı ve kullandığı kelimeler o kadar özel ve özenle seçilmiştir ki, emri alan hiç kimse kendisine konuyu anlamakta zorlanmaz ve başka anlamlar asla çıkaramaz yeter ki insanlar kendisine öğretilenleri kurandan aramak adına sözcüklerin anlamları ile oynamasın. Şimdi yukarıda peygamberimizin kadınlarımıza özellikle tebliğ ettiğini kabul ettiğimiz şekli ile ayeti hatırlayalım. Eğer bu din özgür insan, köle ya da cariye diye ayırt etmeden tüm iman edenlere inmiş ise ki kuran böyle olduğunu söylüyor, bu ayeti peygamberimiz iman eden özgür, köle, cariye tüm iman edenlere bu şekliyle tebliğ ettiğini kabul etmemiz gerekir, ayrıca eğer böyle tebliğ etmiş ise, peygamberimizde bu ayetten başörtüsünün Allah emri olduğunu anlamış olmalı diye de düşünmeliyiz biran. Bu tebliği eğer bu şekilde yapmış olsaydı bakın cariyeler nasıl bir soru soracaktı o zaman peygamberimize? Ey Allahın resulü, siz başörtülerinizi göğüs yırtmaçlarının üzerine salınız diyor ve bunun Allah emri olduğunu söylüyorsunuz, ama biz köle ve cariyelere başın örtülmesi yasaktır bildiğiniz gibi. Özgür ve cariye kadınların ayırt edilebilmesi için bizlerin başını örtmemiz yasaklanmıştır, bu durumda bizler nasıl örtelim göğüs dekoltesini, bizim başörtümüz yok diyeceklerdi. Şimdi düşünmeye devam edelim. Sizce peygamberimiz bu ayetten kadın saçını örtmelidir emrini anlamış olup bu ayeti bu şekliyle iman edenlere tebliğ etmiş ise, cariyelerin hala başının açık gezmelerine izin verir miydi dersiniz? Bunu hatırlattığım bazı arkadaşlar yine beşerin öğretisini savunmak adına kuranı delil almaktan uzak, cariyelerin ve kölelerin hakları, kanunları ayrıdır deme yanlışlığını, hatasını gösterebiliyorlar. Hâlbuki Allah her şeyden nice örnekler verdim dediği kuranda, onların lehine elbette bazı ayrı kuralların uygulanmasını açıklamıştır. Örneğin aynı suçu işlemiş köle ya da cariyeye cezanın yarısını verin emrini vermiştir. Onların da evlendirilmesi, özgürleştirilmesi için kurallar koymuştur. Ama ne hikmetse başörtüsünden hiç ama hiç söz etmemiştir. Eğer peygamberimiz bu ayetten başın örtülmesi Allah emridir anlamını çıkarsaydı, asla ayrım yapmadan cariye, köle herkesin başının örtülmesini emrederdi. Bunun tersini düşünmek hem ayetin anlamını kendi düşüncene göre saptırmak, hem peygamberimize, İslam dinine saygısızlıktır. Allah eğer bu ayette kadın başının örtülmesini emretseydi bunu ayrım yapmadan emrederdi. Ayrıca Allah nice örnekleri değişik ifadelerle açıkladım anlayasınız ayrılığa düşmeyesiniz ayetlerine de uymaz. Allah kadının saçını örtmesini emretmiş olsaydı, açıkça kadın saçını örtmelidir derdi.

   Bizler kuranı anlayarak okumadığımız ve Allahın emrettiği gibi özgür irademizle düşünmediğimiz sürece, bize öğretilenlerin etkisinden kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Peygamberimiz devrini düşünün, o devirden gelen hadislerde bile, kadın erkek birlikte abdest aldıkları örnekleri verilir. Birlikte abdest alan kadın başını mesh ettiğinde saçını açacaktır, kadının erkeğe saçını göstermesi haram olsa bunu nasıl yapar lütfen düşünün. Yine o devri hatırlayın, kadınlar saçını uzatıp örgü yaparlar ve arkalarına atarlardı yani açıkta kalırdı saçlar. Eğer kadın saçının günümüzde söylendiği gibi bir telini göstermesi haram olsa peygamberimiz nasıl müsaade ederdi tüm bunlara, bunları hiç mi düşünen yok?

  

 Peygamberimiz eğer Nur suresi 31. ayette geçen hımar sözcüğünden başörtüsü anlasa ve bu ayetten kadının saçını örtmesi Allah emri olduğunu çıkarmış olsa, bunu tüm iman edenlere uygulatırdı. Allah ta kadının saçını örtmesini isteseydi açıkça kadın saçını örtmelidir derdi, çünkü Allah ayetlerini bakın nasıl gönderdiğini söylüyor?

Kehf Sur54. ayet; Yemin olsun, biz, bu Kuran'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.

İsra suresi 89. ayet; Yemin olsun, biz bu Kuran'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.

   Sizlere sormak istiyorum bırakın onlarca ayeti, yukarıdaki iki ayet ede uyuyor mu? Nur suresi 31. ayette geçen sözlerden kadın başını örtmelidir emrini nasıl çıkarabiliriz? Hani Rabbim insan için her türlü örneği değişik ifadelerle vermişti? Hani her benzetmeden nice örnekleri sıraladım diyordu? Doğrusu rahman da böyle yapacaklarını bildiğinden bakın bu sözlerin sonunda ne diyor? Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler. Evet Rabbim senin asla söylemediğin sözleri senin sözün diye ortaya sürdüler, elbette bunun hesabı çetin olacaktır. Doğruyu gerçek doğruyu Rabbim bilir, bizlere düşen peygamberimizin bizlere tebliğ ettiği kuranı, bir insan olarak diğer canlılardan farklı oluşumuzun tek özelliği olan, Rahmanın bizlere bahşettiği aklımızı kullanmaktır. Onu kullanmıyorsak bakın onlar için neler söylüyor Rabbim?

Enfal sur.22. Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.

   Kuran kadının saçını örtmesini emretmez, ama örtmek isteyene e kimse aç diyemez. Başın örtülmesi tıpkı Araplarda olduğu gibi bir gelenektir ve iklimin gerekliliğidir. Bakın bu konuda sorduğum bir soruya Diyanetin cevabından bir alıntı vermek istiyorum. (İslâm dini tesettüre böyle önem vermekle birlikte, örtünmenin şekli konusunda ayrıntıya girmemiş, bunu örf ve âdete bırakmıştır. Böylece her çağda ve her bölgede bu emrin yerine getirilmesine imkân verilmiştir. Sonuç olarak tesettür evrensel, sürekli bir hüküm; örtünmenin şekli ise yereldir.) Allah örtünmeyi emreder hatta açıklamaya çalıştığımız ayette dikkat edin göğüs kısmının bile örtülmesi ayrıntısına girer kuran. Namus ve iffetli yaşamamızı emreder erkek ya da kadın olarak. Dikkat edin Diyanetin açıklamasında olduğu gibi örtünme hem örf ve adet, hem de bölgeye iklime göre değişen bir olgudur. Amaç iffetli ve namuslu yaşamaktır. Namus ve iffet kuranın bahsetmediği saçta değil, cinsel organlarımızı ve özellikle kuranın zikrettiği göğüs dekoltesini korumak ve kollamakla cinsel cazibeli dolaşmamakla namusumuzu koruyabileceğimizi ve Allahın emrettiği iffetli insanın bu şekilde olacağını bilmeliyiz. Başı örtenin iffetli sayıldığı zihniyetin tezahürünü günümüzde çok iyi görmekteyiz. Başını örtüp tüm cazibelerini sergileyenler yanlış zihniyetin bir ürünüdür. Daha 20 sene öncesine kadar analarımızın ve nenelerimizin başını nasıl örttüklerini hatırlayınız lütfen. Birde şimdiki halini düşünün, ne oldu da bir tek saç telinin görünmesi cehennemlik yaptı insanları, yoksa hâşâ birisine vahiy mi indi dersiniz? İşte güzel Kuran, işte güzel İslam dini. Onu anlayarak okursan sana rehber ve bir güneş olur. Eğer anlamadan okursan, rahmanın ne söylediğini ilk elden almıyorsan, beşerin sözlerine kanıyorsan, asla doğru yolda olduğunu bilemez ve kuranın rehberliğinden ve ışığından faydalanamazsın. Allah onun rehberliğinde ruhumuzu teslim eden kulları arasına alması dileklerimle.

  SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
Yukarı dön Göster halukgta's Profil Diğer Mesajlarını Ara: halukgta
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

TÜRBAN VE ASUR YASALARI...

10.2.2008


“Fahişe örtülü değil, başı açıktır”

(Eski Asur Yasaları)


 

“Mü'min kadınlara da söyle;

gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar:

Görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini

açmasınlar ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar;

 zinetlerini, kocalarından veya babalarından yahut

 kayın babalarından yahut oğullarından yahut

 üvey oğullarından yahut kardeşlerinden yahut

kardeş oğullarından yahut kız kardeş oğullarından yahut

kendi kadınlarından yahut sahibi bulundukları cariyelerden

veya uyuntu (şehvetten yoksun) erkek hizmetçilerden veya

 henüz kadınların şehvet uyarıcı taraflarından

habersiz çocuklardan başkasına göstermesinler;

 gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. ”
(Kuran-Nur Suresi)

 

 

 

 

Şimdi sadece “folklorik değer” kabul edilen eski toplum giyim-kuşam biçimleri, tarihte bireyin, konumuz bakımından kadının, “hangi toplum birim aidi ve sosyal konumunun ne olduğu” sorularına doğrudan yanıt sunan belirlenim araçları olarak kullanılmıştır. Saç, sakal, bıyık biçimleri; boyun, kol ve ayak takıları; giysi renkleri ve giyiniş tarzları vb. eski toplumda, bir bakıma günümüzün modern kimlik kartları anlamı taşımaktadır. Hızma, küpe, alındaki döğme, kolye, bilezik, alınlık, şapka, yaşmak, madeni takılar, el, tırnak, yanak, göz boya ve kınaları vb. sonraki bozulmuş halleriyle ‘süs ve ziynet’ araçları haline gelmeden önce, eski toplumun her bireyi bakımından, kullanımı zorunlu ve bu bakımdan kader ve belirleme sembolleriydi.

 

Geçen yüzyılın sosyoloji araştırmaları, henüz bir örtünme duygusu ve olanağı bulunmayan Amazon, Avusturalya ve Afrika yerli topluluklarının birbirlerini bu tür belirleme araçları üzerinden tanıdıklarını doğrulamıştır.

 

Bu belirleme sembolleri, hem bireyin hangi toplum birimine ait olduğunu ve hem de o toplum birim iç yapısı bakımından bireyin sosyal hak ve yükümlülüklerini anlatıyordu. Şimdiki (torun) bireyler, kuş tüyü, hayvan kemikleri veya ulusal özellik taşıyan renklerde manevi, metafizik anlamlar bulsalar da, bu araçların hepsi geçmişte, her bir (gerçek) topluluğu ve onun erkek ve kadınlarını belirleyen sembollerdi. Daha gelişmiş hallerde ise genç kız ve delikanlıyı, ‘yurttaş’ (o toplum birimin aidi) erkek ve kadından; dul ile kaynanayı öteki kadınlardan vb. ayıran, sınıflayan ayraçlardı.

 

Kimi Afrika kabilelerinde, bir kadının kaç kez dul kaldığını kesilmiş parmak sayısından anlamak mümkündür; çünkü her dul kalışı, bir parmağını adamasını gerektiriyordu. Sonradan birer ceza yaptırımı halini alacak olan el, parmak, burun ve kulak kesmek, göz oymak (bunlara erkek ve kadın sünneti ve bekaret zarının korunması da dahil olacaktır); toplum birime geçiş (iniciation*) törenlerinin başlangıçtaki kutsal adak eylemleri olarak, bireyin sosyal konumunun belirlenmesini sağlayan unsurlardı.

 

Toplum birimlerin bu tür belirleme araçları, eski insanın karşılıklı ilişkisinde kullanılmaları zorunlu araçlardır da... Çünkü bu belirlenimlerden yoksun birey, hiçtir. Günümüzün bazı modern topluluklarında, sokağa çıkmadan önce kadının ‘süslenmesi’, takıp takıştırmadan evden çıkmama alışkanlığı, geçmişin, uygulaması zorunlu bu tür geleneklerinden güç alır.

 

Turuva’lı Paris’in kaçırdığı Hellen, evlendiği gün tanrıça Afrodit’in verdiği altın işlemeli yaşmağı başına geçirmişti; tarihte kadının evlenmesi ile ‘başının bağlanması’ arasında bir ilişki vardı. Bu tür araç-semboller, ya kadının aidi olduğu eski birimin belirlenme göstergelerini (örneğin saç biçimini) gizlemek için veya artık şimdi aidi olduğu yeni birimi vurgulamak için kullanılıyordu. Aynı zamanda da, o kadının, üzerinde diğer erkeklerin cinsel ilişki hakkı olan bir genç kız değil de, artık bir erkekle evli bir kadın olduğunu da anlatıyordu. Anglosakson cermenik boylarda da şapkanın ve değişik şapka biçimlerinin (veya üzerindeki farklı sembollerin) kadının aidi olduğu birimin ve toplumsal konumunun belirleyicilerinden biri olarak kullanıldığına pek şüphe yok. Törenlere neredeyse şapkasız çıkmayan şimdiki İngiliz kıraliyet kadınlarının ünlü şapka çeşitleri, eski cermenik toplum kadınlarının aidiyet belirleyicisi olarak kullanmış oldukları şapkaların devamı olmalıdır. Latin Amerika kimi yerlileri arasında da, şapkasız bir kadın, neredeyse çıplak bir kadınla eş tutulur.

Dinsel hüviyetin bir çok farklı toplum birimini toparlamaya başladığı noktada, eskiden açıkça gösterilmesi zorunlu olan geçmiş toplumun bu tür belirlenim araçları artık “gizlenilmesi” gereken bir “ağırlık” halini almaya başlar. Başlangıçta farklılıkları vurgulamayı gerektiren ve taşınması, takılması zorunlu semboller, şimdi artık birleştirici değil, ayrımcıdır ve dini semboller, eski toplum birim ifadelerini, ya takıp-takıştırmayarak ya da gizleyerek, ortadan kaldırmalıydı.

 

Yalnızca kadınlar bakımından değil, erkekler için de geçerli bu “kapanma süreci” (İslam’da takva giysisi), “tanrıların tekleşme süreci”ne koşut olarak gelişmiştir ve yazılı veya sözlü kurallarla da yönetim tarafından da toplum buna zorlanmıştır.  Dolayısıyla, örtünme anlamıyla ‘kapanma’, bu tarihsel dönem bakımdan, özünde sadece, toplum birimin ve bireyin “farklılık sembolleri”nin gizlemesinden başka bir anlam taşımaz. Bu işlemin doğrudan “erkek şehvetini artırma” veya “cinsel iştiha” bağıntısı, (aydınlarımız , kadında ‘ziynet ve süs’ün gizlenmesinin ne anlama geldiğini de sorgulamamışlardır genellikle!) farklılık sembollerinin, kabileler arası eski ilişkilerden kaynaklanan, kadın ve erkek arası evlilik-cinsel ilişki hak ve yükümlülüklerini anımsatması bakımındandı ve Muhammed, kendi döneminde bu bağlantıyı son derece net ifade etmiştir:

 

“Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle; dış elbiselerinden (cilbablarından) üzerlerini sıkıca örtsünler!

(Görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini açmasınlar...)

Bu, onların tanınma(ma)larına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. “ (Ahzab ve Nur Sureleri)

 

Kadının kapanması ile ‘erkek şehveti’ arasındaki ilişkinin yanlış gerekçelendirildiği, eski tapınak erkek giysisi kukuletalı pelerinlerin de “kutsal giysi” olarak kullanıldığı dikkate alınırsa, çok açıktır. “Kapalı” olan kutsal dini erkek giysileri, geçmişi “Sümer-Akkad” dönemine dayanan ve Hıristiyan  kilise ve manastırlarında da kullanılan bir giyim tarzıydı ve erkeğin, eski toplum birim nişanelerini gizleme giysisi olarak öne çıkmış olmalıdır.

 

Hıristiyan Hacı’sı olmak, Fıransızca’da  “pelerine bürünmek” anlamına gelen ‘pélérinage’dır; İslam’da da hacı olunduğu sırada bütün erkek ve kadınlar ortak ak kutsal giysilere (ihram) bürünerek farklılık belirleyen bütün araç-sembollerden arındırılmaya çalışılırlar.

 

Hacı olmak, eski dar toplum birim aidiyetinden kurtulmanın ve yeni bir “din aidiyet birliği” içinde (Müslüman, Hıristiyan, Budist olmak gibi) yer almanın sembolik ifadesidir. Mason localarının, şimdi bile kullandıkları, ‘ceketleri çıkaralım’ deyişi, “oturup anlaşalım, kardeşleşelim; aidi olduğumuz birimlerden, onun sembollerinden arınalım” çağrısının bulanık bir anlatımı olarak günümüze ulaşmıştır. Mason birliklerinin ‘dinsizlik’le itham kaynağı da budur.

 

Öte yandan, “Sümer tablet yazımları”ndan (onların doğru yorumu ile) öğreniyoruz ki, eski toplum birimler arası, tipik biçimi ile ‘kardeşleşme’ süreci, bir toplum birimin kendi kadınlarını kendi erkeklerine yasaklayarak, öteki toplum birimin erkeklerine ayırması (ve tersi) üzerinden tam barışçı zemine oturtulabilmişti. Hiç olmazsa, “kendi toplum biriminden kız alma yasağı” bulunan  bazı “Sümer-Babil” toplumlarında bu böyle olmuş olmalıydı. Bunun izlerini, pirenseslerini  ‘yabancı’dan seçerek onlarla ittifak kurup ‘dost’ olan yakınçağ kıral-pirens evliliklerinde bile izleriz. Fakat bu ilişkiler, eski toplumda sanıldığı kadar kolaylıkla ‘töre’ler haline getirilemez.

 

Uruk tanrıçası İnanna, geçmişte oluşturduğu çözümle, bütün “Sümer ve Babil toplulukları”nın gönlünü fethetmiş ve binlerce yıl boyunca değişik isimler altında tapılan tanrıça haline, süreç içinde gelmiştir. (Dini kitapların  “Havva anası” da, bu  Tanrıça İnanna’lardan birisiydi). İnanna, büyük olasılıkla, Eridu’nun (Ki-Enki, Dingir-ra, Tanrı Şehri) “Balık” totemli toplum birimi erkekleri için Uruk’ta bir “aşk evi” inşa ederek, onların ölüm korkusu duymadan, oraya gelişlerini (“yabancı toprağa ayak basma”) bir savaş nedenine çevirmeden, Uruk’a girebilmelerini sağlamıştı. Sümer İnanna’sı, Babil’in İştar’ı, Balık  totemli erkeklerinin “gündüz geçip de gece gelince, ay ışığında” Uruk’lu kadınlarla buluşabilmeleri için, korkusuzca ve güven içinde bu “aşk evi”ne gelebilmelerine olanak yaratmıştı. Eski “Sümer” tabletleri bu nedenle, Uruk’tan sürekli olarak “gönül okşayan güzel kız ve fahişeler şehri” olarak bahseder.

 

Bu basit “aşk evi”, giderek kutsal tapınakların içine girecek, hatta bizzat kutsal tapınakların bizzat kendisi olacaktır. İnanna ile Uruk tapınak modeli; aşk, evlilik, üreme tanrıçaları ve kutsal tapınaklar çoğalacak, önce “Sümer” sonra da Babil’de, kadın ve erkek arasındaki  evlilik-cinsel ilişki, dokunulmazlığı olan bu kutsal tapınaklarda gerçekleştirilmeye başlanacaktır. Avrupalı uzmanlarımızın,  MÖ.  2500-2000’li yıllarda “Sümer ve Babil” topraklarında keşfettikleri, sahipleri kadın olan ‘Taverna’lar ile eski yasaların özel bir kategori olarak bahsettiği ‘meyhaneci kadın’ kurumları, bu kez tapınakların, artık  “aşk evleri” olma özelliğini kendisinden ayrıştırmaya başladığı süreci yansıtmaktadır.

 

Toplum birim yöneticilerinin, “kutsal fahişe” olmayacak olan kızlarını evlilik tercihlerinde özgür kılabilmek için, bir bölümünü “kutsal fahişe” olarak tanrı ve tanrıçalar adına tapınaklara adamaları; ‘yabancı’ erkeklerin, bütün kadınları üzerinde olan  eski cinsel ilişki haklarını, sadece bu adanmış ‘kutsal fahişeler’ üzerinden kullanmaları sonucunu doğurmuş olmalıydı.

 

“Sümer ve Babil” döneminde topluma iyice yerleşen ve başlangıçta yalnızca, “yabancı erkek”lere sunulmuş bu ‘kutsal fahişeler’, kutsal fahişe olmayan öteki kadınları yeni tür evlilik ilişki biçiminde bir bakıma özgürleştiren güçlerinden ötürü, başlangıçta toplumdan büyük destek görmüşlerdi. Süreç içinde de, kendi arasında çeşitli kademelere sahip olan yasal hiyerarşilerini yaratmışlardı. Eski yasalarda ve özellikle Hammurabi yasalarında, farklı tapınaklara adanmış ve daha o zamandan farklı düzeylere çoktan ayrışmış bir dizi kutsal fahişelik kurumuna (‘tanımına’) rastlıyoruz.

 

Sümer’ce Nin. dingir. ra (baş rahibe)-  Akkadca Entum; Ga. gi. a (Rahibe), Lu. kur, Nu.nig, Entum, Naditum, Sal.Zikrum, Kadiştum, Kulmaşitum gibi farklı sıfatlar altında, bir bölümünün evlenme hakkı da bulunan, fakat henüz yasal olarak evlenmemişlerse, bu bakımdan ‘kız’ sayılmaya devam edilen, farklı tapınaklara adanmış bu ‘kutsal fahişeler’ tapınaklara veya baba evine ait olan (evlenilen kocaya verilmeyen) (‘tanrısal’) çocuklar da doğurabiliyorlardı.

Günümüzde, henüz yasal olarak evlenmemiş oldukları için 70 yaşında bile  olsalar, hukuken ‘kız’ (mademoiselle) sayılan Fıransız bayanların ‘bakire’ olmaları nasıl mutlaka gerekli değilse, eski Tapınak görevlisi kutsal fahişelerin çocuk sahibi olmaları da 'kız’ sayılmalarına engel çıkarmaz. “Akkad ve Sümer kıralı” Sargon, (Sar-u-kanu, Yasal Sar) kutsal Tapınak görevlisi bir anadan olduğunu, üstelik  bir üstünlük belirtisi olarak açıklamıştı. Zeus da, babalarının kendisi olduğu, yani Zeus adına açılmış tapınaklardaki kutsal rahibe-fahişe’ler tarafından doğurulmuş ve sonra ünlü olmuş, ölümlü ve ölümsüz bir çok çocuğu olduğunu açıklamıştı. Örneğin, Tanrılara denk bilici-danışman Peirithos'un babası Zeus'tu ve anası daha sonra İksion'la evlenmişti; Danae isimli kadından da üstün yiğit Perseus doğmuştu; Semele , Dionysos'u; Thebai'de oturan Alkemene de üstün yürekli Herakles'i hep Zeus'tan doğurmuşlardı.

 

Musa ve İsa’nın annelerinin de kutsal Tapınak görevlileri olduğu anlaşılmaktadır. Meryem’in bakireliği, kutsal fahişelerin evlenmedikleri sürece ‘kız’ olarak değerlendirilmesine bağlı bir ‘bakire’lik; ’kız’ olmak ile, ‘bakire’ kavramının süreç içinde eşitlenmesinden kaynaklanmış olmalıdır.

 

“Sümer-Babil toplumları”nda ödevi ‘yabancı’ erkekle yatmak olan Tapınak görevlisi fahişe kadınlar, başlangıçta, kendi toplum birimlerinde aşağılanmak şöyle dursun, kutsaldırlar ve örneğin miras hakkından yoksun ‘tapınak fahişesi olmayan’ kız kardeşlerinin tersine, evlenmedikleri sürece (veya doğurduğu erkek çocukları üzerinden) erkek kardeşiyle birlikte baba mirasından pay alabilme hak üstünlüğü taşımaktadırlar. Tapınak fahişeleri, evlenmedikleri sürece, kendilerini o tapınağa adayan toplum birimin parçası olarak kabul ediliyordu.

 

Bu süreçte ‘kutsal fahişe’lerin bir bölümü, tapınaklar içinde kutsallaşıp, giderek “tanrı(sı)yla evli”lik yolunda fahişe olmaktan çıkarken, ötekiler, sahipleri o dönemde ancak kadın olabilen, Avrupalı uzmanlarımızın ‘kabare’, ’taverna’ dedikleri buluşma ve aşk yuvalarının ‘sokak kadını’ haline dönüşmeye ve aşağılanmaya başlarlar.

 

İşte “Assur yasaları” devreye, tarihsel sürecin tam bu noktasında girmiştir. Ve Türban’a veya daha anlamlı haliyle, kadınların İslami giyiniş tarzlarının temellerine ilişkin tarihteki ilk yazılı kaynakları bu Asur toplumunda buluyoruz.

 

Orada çok net bir şekilde,

Fahişe örtülü değildir, başı açık (olmalıdır)

diye yazan Assur yasalarının 40 ve 41. maddelerinde, ‘(tanrılara adanmış) fahişe’ olmayan kadınların kapanması kuralı yasal zorunluluk noktasına çıkarılır.

 

Demek ki, fahişelerin örtünmemesi ve fahişe olmayanların kapanması kuralı böyle bir tarihsel sürecin ifadesiydi ve Sümer-Babil topluluklarında, kadının, ‘kutsal fahişe’ ve ‘kutsal fahişe olmayan’ biçimindeki ayrışma sürecine bağlı olarak şekillenmiş bir konuydu. O toplumlarda bir kadının ‘kutsal fahişe’ olup olmadığının, ‘açık’ veya ‘örtülü’ olmasıyla anlaşılması için Assur yasaları bu belirtiyi zorlamakta; eski dönemin kutsal varlığı tapınak fahişelerinin, öteki kadınlardan belirgin kılınması için çaba harcamaktadır. Anadolu’da başörtüsüz, başı açık kadının,  kötü kadın’ olarak damgalanması eğilimi, anlaşılıyor ki, temelleri günümüzden hiç olmazsa 32-35 asır öncesine uzanan, bu tür eski toplum değerlerine dayanmaktadır.

 

Assur yasalarının ilgili maddeleri şöyleydi:

“§ 40) - İster evli kadınlar, ister dul kadınlar, veya Assur'lu kadınlar olsun sokağa çıkarlarken başlarını açmayacaklardır. Adamın kızları… ya bir şal, ya bir ... veya bir Gulinu ile örtüneceklerdir.

Sahibi ile sokağa giden esirtu 'lar (cariye, esire) örtülüdürler.
Kocaya varan Kadiştu'lar, (bir ‘kutsal fahişe’ kategorisi) sokakta örtünmelidirler.


 

Kocaya varmamış Kadiştu'ların sokakta başları açıktır, örtünmemelidir.

 

Fahişe örtülü değildir, başı açıktır. Örtülü bir fahişeyi gören olursa, onu tutuklayacak, şahitler bulacak; onu saray mahkemesine götürecek, ziynetlerini almayacaklar, onu yakalayan (sadece) elbisesini alacaktır. (Örtülü fahişeye) elli sopa vuracaklar, başına zift dökecekler.

 

Eğer bir adam örtülü bir fahişeyi görür, onu serbest bırakır (yakalamaz) ve saray mahkemesine götürmezse o adama elli sopa atılacaktır. (Adamı) ihbar eden elbisesini alacak, (Adamın) kulaklarını delecekler, iplik geçirecekler, arkasına bağlıyacaklar. Bir ay süreyle kıralın hizmetini yapacaktır.

 

Esire’ler örtünmeyecekler, örtülü esire’yi gören yakalayacak ve onu saray mahkemesine götürecektir. Kulaklarını kesecekler. Onu yakalayan elbisesini alacaktır.

 

Eğer bir adam, örtülü bir esire görür ve onu serbest bırakır (da) o, yakalanmaz ve saray mahkemesine götürülmezse, onu (adamı) suçlayıp, ispat ettikten sonra, ona(adama) elli sopa atacaklar. Kulaklarını kesecekler, iplik geçirecekler, ensesine bağlayacaklar. Onu ihbar eden elbisesini alacak, o adam bir ay süreyle kıralın hizmetini yapacaktır.

§ 41)- Eğer bir adam esire'sini(esirtu) örtmek isterse, beş veya altı arkadaşını oturtup, onların önünde onu örtecek ''O benim karımdır'' diyecek, O, onun karısı olacaktır. (Başka) adamların önünde örtülmeyen ve kocası ''bu karımdır'' denmiyen esire, eş değildir. esirtu'dur.

Eğer adam ölürse, örtülü karısının evlatları yoksa, esire'lerin evlatları, (öz) evlattırlar ve (mirastan) hisselerini alacaklardır.” (Kadriye YALVAÇ-Mebrure TOSUN. Sümer, Babil, Assur Kanunları. TDK. Ankara)

 

Burada, eski toplumun işleyiş ve yapılanmasına ilişkin bir dizi önemli nokta bulunuyor.

 

Fakat Assur yasalarında dikkat çeken en önemli yan, bütün kadınların örtünmesi doğrultusunda değil, bir bölüm kadının örtünmesi ve fakat bir bölüm kadının da (fahişe ve esire’lerin) özellikle “açık” olması için çabalamasıdır; “örtünen” fahişeler yasalarda şiddetle cezalandırmaktadır. Demek ki, örtünme fahişelerin (ve esire’lerin) tanınmasını önleyen, gizleyici bir unsur olmuş ve tam da bu nokta, eski toplumun fahişe olmayan kadınlarının örtünmesini istemesinin temel gerekçesini oluşturmuştur.

 

Assur yasaları, kesin bir şekilde, eski kutsallıklarını artık giderek tartışmalı hale getirdiği ‘fahişe’leri, öteki kadınlardan giyim-kuşam tarzıyla tam olarak ayırmaya, onları belirgin kılmaya çalışmaktadır. 

Fahişe’lerin veya esire’lerin evlenmesi, onların şahitler huzurunda örtünmesiyle eşitlenmekte; örtülü kadın, kocası dışındaki erkeklerden korunmaya çalışılmaktadır.

 

Alındaki dövme, burundaki hızma, koldaki künye, boyundaki kolye, o kadının hangi kabile ve boya ait olduğunu gösteren bir belirlenim aracıydı. Çarşaf burada gizleyici ve dolayısıyla koruyucu olarak ortaya çıkar; herhangi bir erkeğin, yalnızca kadının ait olduğu toplum birimini öğrenmesiyle, o kadınla cinsel ilişki hak talebinde bulunabilmesini önler. ‘Ziynet ve süs’ler, bir kabile mensubu erkeğe, o kadın (veya erkek) üzerinde cinsel ilişki hakkı olup olmadığının habercileriydi. Bu tür  toplum birim göstergelerinden yola çıkan bir erkek, eski cinsel ilişki haklarını kullanmak isteyebilirdi ve bu bakımdan, ‘ziynet ve süs’ler bu noktada kadınların erkekler tarafından “tanınıp da eziyet edilmelerine” yol açabilirdi. Hızma kullanan ve döğme yaptıran Arap topluluklarında tüm yüzü örten bir peçe ile tam “kapanma” zorunluluğu da buradan kaynaklanır.

 

İslam, ortaya çıkış döneminde, kadınları genel olarak kapanmaya zorlayarak (‘ziynet ve süslerini’ de kapsayacak şekilde) eski toplumda, örneğimizde Asur toplumunda, binlerce yıl önce başlayan bir süreci devam ettirmektedir ve  erkek ve kadınlar arasında eski geleneksel “evlilik” haklarının (cinsel ilişkinin) kullanılmasına set çekmeye çalışmaktadır.

 

Muhammed’in “kutsal uydurma”ları olmayan bu gerçek toplumsal olgu, bize aynı zamanda, toplumsal değer ve uygulama dönüşümlerinin, nasıl derinden ve zamana yaygın olarak ilerlediğini de, gösteriyor.

 

18.12.2003

safakacmaz@yahoo. com


(*Iniciation; Bireyin bir sosyal durumdan ötekine geçiş hali... Eski toplumda, doğum öncesinden ölüme değin birey, içinde yer aldığı toplum birim ile ilişkişinde farklı nitelikte bağlantılar kurma dönemlerinden geçer. Bu bakımdan Iniciation, tek bir geçiş hali değil, genel olarak farklı geçiş hallerinin ortak paydası anlamında kullanılmaktadır.)

 

 

TÜRBAN VE ASUR YASALARI...

Kuran'da 'Süs' Kavramının Yorumu..

Türban ve Halhal…

 

Erkek Başörtüsü 'Keyfiye'

 

'Saç-sakal' Ve Erkek-Kadın Türbanı  


 Eski Toplumda 'Saç Kesme'..


  "Ey anamın oğlu, saçımdan sakalımdan tutma!”
  İncil'de Kutsal Baş Tıraşı Ritüeli

  Kuran’da Saç Tıraşı

İslamda Kurban'da Baş Tıraşı Yasağı ve Nedenleri...


  Saç Kesim Biçimleri Ve ‘Alın-kader yazısı’...

  Eski Toplumda Alın Saçı Kesim Biçimi
  “elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti”
 : «Kel Oğlan» Motifleri Üzerine



  saç-şapka-takı
 Eski toplumda saç-şapka biçimleri
  Hitit şapka biçimleri...
 Saç Biçiminde Totem Etkileri...
  Eski Toplumda Boynuzlu-Kulaklı Tanrılar..


Kıl Kültünün Kökenleri
Kıl Kültünün Kökenleri-2
Kıl Kültünün Kökenleri -3

Kıl Kültü ve Peygamber'in Sakal-ı Şerifleri..

 

 

  'Saç-sakal' Ve Erkek-Kadın Türbanı
  Bir Yas İşareti Olarak Saç-Sakal Kesme
 Bir Yas İşareti Olarak Saç-Sakal Kesme-(Yorumlar)
 Saç Tıraşı Ve Kâhin Giysisi Olarak ‘Başlık’-Takke..

Kızılbaş kavramı ve Erkek Başörtüsü 'Keyfiye'

 

'Saç-sakal' Ve Erkek-Kadın Türbanı

Muazzez İlmiye Çığ'ın Yargılanması

Muazzez İlmiye Çığ Yargılanmasın

 

“Başörtüsü İslam’dan önce de vardı”

ESKİ YAZILI YASALAR

"Kuran'da Başörtüsü Farz Değil"




__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
ebu turab
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 529
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu turab

selam,

nur suresi 31.ayetten hiçbir şekilde saç kılının örtülmesi manasının çıkmadığı asıl farz olanın göğüsler olduğu,abdest uzuvlarının örtülmesinin sözkonusu olmadığı, o dönemim yaşayışını anlatan siyer kitaplarında(hadis ve siyer arasındaki farkı anlatmama gerek yok sanırım)kadınlarla erkeklerin aynı ortamda serbestçe abdest aldıkları gibi verilerden yola çıkarak ilgili ayetleri şii ve sunni ulemanın tamamen arap toplum geleneğinin etkisiyle yorumladıkları apaçık ortadadır.bundan gayrısı siyasi politik mülahazalardan başka birşey değil vesselam. 



__________________
"sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Yukarı dön Göster ebu turab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu turab
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

eğer şöyle bir toplumda yaşıyor olsaydık...

bu toplumda çarşaf giymek çok ahlak dışı görülüyor ve herkes onları rahatsız edebiliyor olsaydı...

sırf bu giyisiyi giydiği için özellikle eziyet ediliyor olsaydı insanlar...

öte yandan açık giyinmek özellikle iffet belirtisi ve saygınlığı ve dokunmazlığı ifade ediyor olsaydı...

acaba allah bu topluma giyimleri konusunda nasıl bir tavsiyede bulunurdu...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

selam,
Asım bey yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum.
Allahın size verdiği zekanın yanısıra,kimblir başka
imkanlarda verseydi,imam hatip mezunu bir dişci değil belkide meşhur bir üniversitede Felsefe Anabilim dalı
Prof.Asım bey olacaktınız kimbilir:))
Umarım yukarıda ki sözlerimi yanlış
anlamazsınız...kıvrak zakanızı takdir etmek amacı ile
sarfedilmiştir.
Şu bir gerçek ki ilgili ayetler indiğinde tam da
bahsettiğiniz şartların tersi mevcuttu o günün ARAP
toplumunda.Oysa Turk toplumunda Kadının konumu çok daha
üstündü.
Yeni ufuklar kzandıran yazılarınızın devamını dilerim.
selametle...

__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

askeriyede bir kural vardır...

ikinci bir emre kadar diye...

çok üst düzey  bir komutan bir sandalyeyi bakımsız görür bunu boyayın bir de başına bir er nöbetçi koyun yirmidört saat nöbet tutsun   bilmeden oturup üzerlerini boyamasınlar der...


o sandalye boyanır ve başına bir er nöbetci dikilir...

artık o sandalye bir nöbet yeridir...

kimse oraya oturtulmaz ve yirmidört saat başında nöbet değişimi yapılmaya devam eder....

bu yıllarca devam eder...

emreden komutan bile ölmüş gitmiştir...

ama hala her gelen o emri devam ettirir...

niye burada nöbet tutuluyor diye sorulamaz...

askerde mantık aranmaz derler...

vardır bir hikmeti emredilmiş yapılacak...

emri veren çok üst düzey bir komutan olduğu için onun altındaki hiç bir komutanda bu emri değiştiremez...








__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
inzar
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 14 ocak 2009
Gönderilenler: 1
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı inzar

forumdan çekildiğim için
Yukarı dön Göster inzar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: inzar
 
halukgta
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 25 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 425
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı halukgta

  Sayın İnzar kardeşim siz eminim çok değerli, inançlı bir kardeşimizsiniz ama size öğretilenlerin o kadar etkisinde siniz ki, adeta transa geçen ve çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan durumu yaşıyorsunuz çok üzgünüm lütfen bu sözümden alınmayınız. Değerli kardeşim bakın ne yazmışsınız? (Sizler Allah'ın size öfkeli olup olmadığını biliyor musunuz? O, kesinlikle sizin yolunuzda mı? Sizin yanınızda mı? Emin misiniz? Hayır. Bu besbelli bir sapıklık. ) Siz sorunuzu sormuş ve cevabını kendiniz vermişsiniz. Bende size soruyorum acaba siz Allahın size öfkeli olup olmadığını biliyor musunuz? Bu soruya ben sizin gibi cesaretle cevap veremem, çünkü Allah ayetinde ne diyordu hatırlayalım. ( Kalem sur. 7: Senin Rabbin, evet O'dur kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilen. Ve O'dur kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını en iyi bilen.) Bakın kardeşim Allah kimin yoldan saptığını, kimin doğru yolda olduğunu en iyi ben bilirim diyor, ama siz sizin gibi düşünmeyenleri sapıklıkla suçlayabiliyorsunuz.

   

   Sayın arkadaşım Allah kuranda her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız, doğru yolu bulasınız diyor da Kuranın ipine sarılın diyorsa, demek ki her şey kuranda açıkça emredilmiş ve açıklanmıştır. Eğer kuranda açıklanmayan bir konu hakkında sorumlusunuz diyenlere de kurandaki bu tür yüzlerce ayetleri örnek vererek inanmamamız gerektiğini rahman söylüyor ve sakın onların ardına düşmeyin diyor. Daha güzeli açık ve net sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim yani sorumlu tutacağım diye de açıklıyor. Siz ise tüm bu ayetleri görmezden gelerek kuranın hiç bahsetmediği birçok emrin kuran dışından peygamberimiz tarafından verildiğine inanıyor ve bunları söyleyenlerin yolundan gidiyorsunuz. Size sormak isterim eğer bizlere kuran yetmeyecek olsaydı O güzel peygamberimiz tıpkı kuran gibi onları da bizlere yazılı olarak ulaştırmaz mıydı? Birileri yüz küsur yıl son bunu fark etti de, yani hâşâ peygamberimizin eksiğini tamamlamak ve kuranı anlamak için mi tüm bu sözleri topladı dersiniz? Peki, hangi mezhebin kiler daha güvenli dersiniz? Çünkü birinin söylediğini diğeri tam tersini söylüyor. Sizin garantiniz nedir bu sözlerin doğruluğuna dair? Allah kuranı ben koruyorum garantisi benim diyor, sizin inandığınız bilgilerin yani bir rivayete göre diye başlayan ve dine ilaveler yaparak hükümler koyan sözlerin garantisini kim ya da kimler veriyor, siz de hiç düşünmeden doğruluğuna iman edebiliyorsunuz? Bakın Allah ne diyordu kuranda, bizi nasıl uyarıyordu? (İsra suresi 36. ayet: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.) Yüceler yücesi rabbim ne kadar güzel uyarıyor bakın kardeşim hakkında bilgin olmayan sözlerin ardına düşme, yoksa sorumlu tutarım seni diyor. Şimdi sizin iman ettiğiniz ve çok güvendiğiniz, dine ilaveler yapan ve kuranda hiç olmayan bahsedilmeyen sözleri kimler koruyor ya da hangisi doğrudur dersiniz? Kuranın hükümlerinin açık ayetlerinin hiç mi hükmü yok sizce kardeşim. Allah neden kuranda bireye, bizzat şahsa hitap ederek ayetlerin sonunda bizleri düşünmeye, aklımızı kullanmaya davet etmiştir dersiniz, bunu hiç düşündünüz mü? Sizin bir rivayete göre diye başlayan ve neredeyse hâşâ kuran hükmünde gördüğünüz sözleri Diyanet İşleri başkanlığı bir bir hurafe diye iptal ediyor. Şuanda da yeni bir çalışma içinde acaba sizin hiç düşünmeden iman ettiğiniz hangi hadisleri iptal edecek dersiniz? Daha sonra hangilerinin iptal edileceğini bilen var mı? Ülkemizde ki hurafe diye iptal edilen hadislere, diğer Müslüman ülkeler hiç düşünmeden iman etmeye devam ediyor, sizce bu yol İslam dininde kargaşa yaratmıyor mu? Allah neden kuranın ipine sarılanı doğru yoluna iletecektir demişken, bizler beşerin kitaplarına sarılmaya devam ediyoruz düşündünüz mü hiç? Burada çok büyük bir yemin ettiniz sırf size öğretilenlerin doğruluğunu kanıtlamak adına, bu garantiyi Allah yalnız kuran için veriyor, ama sizin yemin ettiğiniz ve iman ettiğiniz kuranda hiç bahsedilmeyen, açıklanmayan sözler için size kimler garanti verdi kardeşim söyler misiniz bana lütfen? Bence bir daha böyle yeminler etmeyiniz ve Allah a tövbe ediniz, çünkü Allah sinirle ettiğiniz yeminlerden bizleri sorumlu tutmaz ama doğruya dönmemiz şartıyla ve af dilersek tabii ki affedecektir eminim, doğruyu yalnız rabbim bilir biz aciz kulları onun çizdiği yoldan en az hatayla gitmeye çalışıyoruz Allah şaşırtmasın.

 

   Değerli kardeşim hiç kimse Allah ın elçisini görmezden gelemez, Hz. Muhammet bizlerin rehberi ve başöğretmenidir. Rahman dan aldığı kuran ile bizleri uyarma görevini almış ve bu görevi de başarıyla tamamlamıştır. Onun örnek hayatı bizler için bir ibrettir, onun yaşamı, davranışları ve olaylar karşısında verdiği kararlarda bizlere birer nasihat tır. Bunları öğrenmeli ve onun gibi dosdoğru bir insan olmanın çabası içinde her zaman olmalıyız. Bu doğrultuda gelen hadisleri yani kurana uyan, onun süzgecinden geçen her sözü kabul eder ve baş tacı yaparız bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama hiç kimse onun sözüdür diyerek bizleri asla aldatamaz, çünkü peygamberimiz yürüyen bir kurandı. Hayatı, davranışları ve yaşantısı kuranın dışında asla olamazdı. Bizlere göstereceği yolda kuranın yoluydu. Onun yasakladığını yasakladı, serbest bıraktıklarını asla yasaklamadı çünkü böyle bir yetki ona zaten verilmemişti. Bakın Allah gönderdiği resullere nasıl bir görev vermiş, daha nasıl açıkça yazsın sizce anlaşılmıyor mu?

 (Yasin sur.17: "Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler)

(Enam sur. 48. ayet: Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz…) (Kehf Suresi 56. ayet; Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz…)

 

   Değerli kardeşim bakın Allah elçilerin görev tanımını ne güzel yapıyor ve ayrıca sizin gibi yanlış anlamış olanlara da ne söylemesini istiyor lütfen dikkat edin acaba kuranın bahsetmediği konular hakkında peygamberimiz hüküm verebilir miymiş onu açıklıyor. (Enam suresi 57. ayet: De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur.) Bakın kardeşim Allah özellikle bunu söyle diyor peygamberimize, hüküm yalnız Allahın dır hakkı o anlatır ve ayırt edip çözüm getiren Allah tır diyor, ama size bunun tam tersini öğrettiler lütfen bunu da düşünün, Allah bunu söyleyip bir başka ayetinde bunun tersini söyler mi hiç? Bunu söylemek bile kuranda çelişki yaratmaktır bununda cezası çetin olsa gerek Allah korusun.

  

  Size şu ayeti de hatırlatmak isterim bakın sizin bir rivayete göre diye başlayan sözlere iman edişinize ve bu sözleri münakaşa konusu yapmanıza, bakın Rahman ne diyor. (Mümin sur.56: Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın. Kuşkusuz O, işiten ve görendir.) Değerli kardeşim Allah kesin kanıt olarak yalnız kuranı muhatap almamızı istiyor ve onu ben koruyorum diyor, ya sizin kanıt olarak gösterdiğiniz sözleri söyleyip, bunlarda Allah katındandır diye münakaşa ettiklerinizi kimler koruyor bu konuda kanıtınız nedir bunu söyleyebilir misiniz? Allah yalnız ve yalnız kuranın ipine sarılın demesine rağmen bunlar yapılıyor. Sizin sarıldığınız kitapların sizi doğruya ulaştıracağından nasıl emin oluyorsunuz, size Allah tan başka kim garanti verdi?

 

  Sayın arkadaşım ettiğiniz yemin gerçekten üzücü onun için lütfen Yüce rabbim den af dileyin, o bağışlayıcı ve affedicidir yeter ki doğruya, kurana yönelerek onun ipine sarılın yeter. Hepimiz bir beşeriz şaşabilir yanlış yapabiliriz, ama hiçbir zaman beşerin sözleriyle değil Rahman ın sözleriyle doğruya ulaşacağımızı aklımızdan çıkarmamalı ve dostlarımızı Kuran ile uyarmalıyız, çünkü KURAN bizler için BİR REHBER, BİR GÜNEŞ ve BİZLERİN GÖNÜL GÖZÜDÜR. Eğer kuranın güneşinden ve rehberliğinden faydalanmayıp, beşerin kitaplarına sarılır onun rehberliğinden faydalanırsak asla doğruyu bulamayız. Çünkü Kuranın ışığı gözlerdeki perdeyi, kulalardaki ve gönüllerdeki mührü kaldırır gerçekleri görmemizi sağlar. Kuranı sen anlamazsın diyenlere kanarak beşerin kitaplarına sarılanlar, bu ışığı asla alamazlar onlar ne yazık ki doğruyu eğri, eğriyi doğru gördüklerinden asla rahman ın yolunu bulamazlar bunu Rabbim söylüyor.

  

  Allah gözlerinde perde olmayan, gönül gözü açık kullarından eylesin cümlemizi yoksa asla doğrunun ve güzelin yolunu bulamayız. SAYGILARIMLA   Haluk GÜMÜŞTABAK

Yukarı dön Göster halukgta's Profil Diğer Mesajlarını Ara: halukgta
 
akarkadir
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 13 mart 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 36
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı akarkadir

Merhaba,

Sevgili kardeşlerim, öncelikle yazıya nasıl başlasam diye düşünüyordum. Sonradan farkettim ki başka bir forumda tespit ettiğim noktalar bu forumda da mevcut. Aramızda bir öfke duvarı örülmüş durumda. Ali taraftarları ve Muaviye taraftarlarının, mızrakların ucuna Kuran ayetlerini takıp savaşmalarının bir benzerini görüyorum.

Birbirinize Kuran ayetleri ile saldırmayı lütfen bir kenara bırakınız. Bu savaşlar yapıldı ve insanlar paramparça oldular. Haçlı seferlerinin yapılış gayesinin farklı olduğunu mu düşünüyoruz? Her iki taraf ta Yüce yaratıcının kendilerinin yanında olduğunu düşünüyorlardı. Sizce kim haklıydı?

Acizane diyorum ki: Bu tarzda yaklaşımlar ile aramızdaki uçurumu büyütmek, öfke duvarını yükseltmek yerine makul tartışma ortamlarında buluşalım. Birbirimizi suçlamak yerine delillerimizi ortaya koyalım. Yanlış düşünmek insana özgüdür. Kendini düzeltmek yine aynı varlığa has bir davranıştır. Bakış açınıza göre yanlışlar ve doğrular yer değiştirir. Size göre yanlış olduğunu düşündüğünüz insanları da lütfen dinleyin ve onlara güzel sözlerle karşılık verin.

Rabbim diyor ki:

Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. Isra 53

Sevgiyle

Yukarı dön Göster akarkadir's Profil Diğer Mesajlarını Ara: akarkadir
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

inzar Yazdı:
Selamun Aleyküm

Sizler Allah'ın size öfkeli olup olmadığını biliyor
musunuz? O, kesinlikle sizin yolunuzda mı? Sizin
yanınızda mı? Emin misiniz?
Hayır. Bu besbelli bir sapıklık.
Allah, rasulünü sevmiştir. Allah'ın O'na olan sevgisi
sizin tahmin edemeyeceğiniz düzeydedir. İşte bu yüzden
Allah O'na "Ahmed" = "En övülen" adını vermiştir.O
yaratılanların en hayırlısıdır. O makam-ı mahmudun
sahibidir. O sizin liderinizdir, eğer O'na ümmet
olacaksanız. Lakin ben sizi peygamberine eziyet eden
Musa'nın kavminden farklı görmüyorum.Eğer Allah,
rasulünün sünnetine uyulmasını istiyorsa
ve siz de bu hususta yanılıyorsanız haliniz nice olacak?
Ben Allah'ı şahit tutuyorum ve yemin ediyorum ki;
ALLAH, RASULÜNÜN SÜNNETİNE UYMAMIZI BİZDEN
BEKLEMEKTEDİR. EĞER BEN YALANCILARDAN İSEM ALLAH'IN
LANETİ BENİM ÜZERİME OLSUN.
Haydi siz de şahitliklerinizi ve yeminlerinizi dökün,
eğer sadıklardansanız.
Selametle...



selam,
sayın inzar,Allah kendi sünnetine uymamızı bizden
beklemektedir ve Resulude Allahın sünnetine tabii ki
uymuştur.Ve bize Kuranı bırakmıştır. Sizi böyle büyük
Yeminler etmeye iten nedir? Bildiklerinizi bizimle
paylaşın lütfen. Muhabbetle...


__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats