Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SİYASAL SİMGE
Başörtüsü gündemi belirlemeye devam ediyor. 20 yıldır başörtüsü hakkında yazılmamış, tartışılmamış hemen hemen hiçbir şey kalmadı. Başörtüsü eylemi yapılmayan şehir de herhalde kalmadı. Bu yazımızda konuya biraz değişik bir pencereden bakmaya çalışacağız.
Ön kabulümüze göre bu hayat, dönemleri, şartları, zamanı ve mekanı ile bir imtihan dünyasıdır. Yaratılış amacımızı gerçekleştirmek imtihanının. Allah’a verdiğimiz sözü gerçekleştirme imtihanımızın.
Lafı dolandırmadan sadede geleceğim. 20 yıldır bu ülkede yaşayan dindarlar, başörtüsü uğuruna bu kadar sözü, yazıyı, eylemi mücadeleyi acaba başka bir konuda yapsalardı ne olurdu. Başörtüsü takarak yaşamak ya da yaşayamamak da imtihanın bir parçası değil mi bu günkü toplumda ve bu şartlarda. İş döndü dolaştı siyasal simge mi, değil mi haline geldi.
Bilmiyorum, bilerek mi bilmeyerek mi, bir planın bir parçası olarak mı ama sonunda siyasal simge oldu. İş siyasete girince tabiî ki bize de söyleyecek bir söz düştü.
Birileri dindarların “siyasal simge” olarak başörtüsünü kullanmasını keyifle izliyorlar. Bireysel bir kulluk aracının, koskoca bir hayat nizamı olan, hayatın her alanına ve her anına söyleyecek bir sözü olan İslam’ın “siyasal simgesi” olarak görülmesi ve kabul edilmesi birilerinin ekmeğine yağ sürüyor ve bana göre saf birçok dindar Müslüman da bu oyuna bilerek ya da bilmeyerek alet oluyor.
Siz başörtüsüne, sakala, namaz kılmaya, giyim kuşamınıza, fikirlerinize özgürlük isteyebilirsiniz. Hatta bunlar uğuruna mücadele de edebilirsiniz. Ama bu kişisel özgürlük söylemlerini İslam’ın “siyasal simgesi” haline getirirseniz bu dine büyük haksızlık etmiş olursunuz.
Ne yani başörtüsü takmak serbest olduğunda, hadi daha ileri gidelim tüm kadınların gönülden ve isteyerek başörtüsü taktığında, ya da erkekler sakallı çalışabildiğinde, her iş yerinde namaz kılınacak mescitler açıldığında “siyasal simge” misyonunu tamamlamış mı olacaktır? İslam’ın siyaseten söyleyeceği söz bu kadar mıdır?
Açlıktan ilaçsızlıktan ölen bebelere, modern köle düzeninde patronların bir kadeh içkileri parasına bir ay çalıştırdığı işçilere, mahsulünün yarısını faize veren çiftçilere, işgale uğrayan, kadınlarına kızlarına tecavüz edilen mazlum ülke halklarına, kimliğine ve inancına bakılmaksızın haksızlığa uğratılan mazlumlara, dayısı torpili olmadığı için işsiz gezenlere, etini satmak zorunda kalan onbinlerce zavallı kadına, tefecilerin ve faizin eline düşmüş insanlara, yavrusu alkolik ya da uyuşturucu bağımlısı olmuş analara-babalara, aç yatanlara, ana dilini konuştuğu (başka da dil öğretilmediği halde) için işkencelerden geçen insanlara, sırf 5.000 yıldır orada yaşadığı için bir gecede köyleri yakılıp sürgüne gönderilen insancıklara, dağlarda birbirini vuran gencecik çocuklara, hastanelerde parasızlıktan rehin kalan insanlara, inandığı dinin hukuku ile yaşayamayanlara, inandığı dinin eğitimini yapamayanlara, sokaklarda tiner çekip betonlarda yatanlara, yetiştirme yurtlarında iki öğün yemek beş öğün dayak yiyen yetimlere, nesli tükenen hayvanlara, ve daha aklınıza gelebilecek binlerce çeşit zulüm altında yaşayan canlılara İSLAM’ın siyaseten söyleyecek başka bir sözü yok mudur?
İSLAM’ın başka bir siyaset tezi yok mudur bu zulümlerin hiç birinin olmadığı? Yok mudur başka “bir siyasal simgesi”.
Eğer bizim siyasal bir tezimiz varsa :
Bir ülke işgal edilip sömürülmeye başlandığında ( isterse bu ateistlerin ülkesi olsun ) biz ilk tepki koyan olalım.
Tersanelerde ya da işyerlerinde patronların üç kuruş fazla kazanmak için insanları ölüme göndermesine karşılık, oraya gidip kendimizi kapılara zincirleyelim.
Her mahallede bizim bir derneğimiz olsun, yetimi, yoksulu, dulu ilk gözeten kendimiz aç kalmak pahasına yemeğimizi onlara veren biz olalım.
Herhangi bir insan, dini, dili, ırkı, giyimi, kuşamı yüzünden haksızlığa uğratıldığında meydanları ilk biz inletelim.
İnsanlar işkence gördüğünde bunun hesabı sorulana kadar o mahkeme kapılarından ayrılmayalım.
Bu ülkede resmi vesikalı 10.000, vesikasız 100.000 zavallı kadın etini satarak yaşıyor, bunların kurtuluşu için haftanın her günü eylem yapalım.
Uyuşturucu ve alkolizmden onlarca insan ölüyor, haydi buna karşı çıkalım.
Herkes anayasa taslağı hazırlıyor, öyle bir anayasa taslağı hazırlayalım ki, “Batı’nın efendileri” nin bile dudakları uçuklasın, uykuları kaçsın, halklarına izahta zorlansınlar.
Öyle güzel bir hukuk sistemi, öyle güzel bir seçim sistemi, öyle güzel bir eğitim sistemi, öyle güzel bir sosyal güvenlik sistemi, öyle güzel bir ticaret sistemi, öyle güzel bir vergi sistemi taslakları hazırlayalım ve bunları insanlığın hizmetine önerelim ki, dost düşman hayran kalsın.
Bırak insanları, hayvanlar, kuşlar, denizler, gökyüzü bile bu muhteşem siyasi açılımdan hayrete düşsün, işte bu adalettir desinler.
Zalim, babamız bile olsa ilk karşı gelen biz olalım, mazlum, düşmanımız bile olsa ilk elinden tutan biz olalım.
Havayı, denizi, toprağı her gün herkesin gözü önünde zehir saçarak kirleten o fabrikaların önünde eylemleri biz yapalım.
……………..
Bunlar benim fikirlerim değil. Bunlar İslam’a göre siyaseten yapılması gereken işlerden sadece bazıları. Siyasal bir simgesi olacaksa İslam’ın tüm bunların altında toplandığı “ADALET” kavramı olmalıdır.
Şimdi soruyorum, 20 yıldır başörtüsü için verdiğimiz mücadeleyi, yazıları, konuşmaları, eylemleri bunlar için yapsaydık ne olurdu?
Ne olurdu siyasetimizin dünyaya adalet verecek güçte olduğunu gösterseydik.
Siyasetimizin bir hak ve özgürlük dilenme değil, adalet, hak ve özgürlüğün tek kaynağı olduğunu ispat etseydik, sözümüzle eylemimizle.
Bırakın bu toprakları, bugün herkesin özendiği batının halklarını bile etkileyebilirdik.
“Tarihin sonu” dedikleri “ insanlıktan başka bir tez çıkamaz artık” dedikleri bu çağda, insanlığa saf ve derin bir tez sunabilirdik.
Hz. Musa’nın devrin büyücülerini, Hz. İsa’nın doktorlarını, Hz. Muhammed’in şairlerini kendi silahlarından daha güzel silahlarla vurması gibi, bu çağın sözde özgürlük, adalet, hukuk aşığı liberal demokratlarını ve sözleri ile büyüledikleri tüm dünya halklarını nasıl da şaşırtır ve “işte bu adaletin ve hukukun ta kendisidir” dedirtirdik.
Descartes (1596-1650), Batı Aydınlanmasının “babası” sayılır. Kartezyen felsefesinin mucididir. Bir bütünü parçalara ayırır. İndirger. Parçacılığı sever. Batının başına gelen ve insanlığın başına bela olan bir çok iş bu Kartezyen felsefenin eseridir.
Biz de bu tuzağa düşüyormuşuz gibi geliyor. Koskoca bir siyasetnameye sahip bir dini başörtüsüne özgürlük sloganına indirgemek ve daha da kötüsü bunu siyasal simge haline getirmek bu olsa gerek.
Artık yeter, başörtüsü hakkında çok şey yaptık. Gelin yeni siyasal simgemiz, bu adalet, hak ve özgürlük söylemlerimiz, pratik uygulamalarımız olsun. Bu ülkenin düşünen, üreten temiz akıl sahipleri artık bu siyasi şiarları yükseltsin. Lafta kalmasın. Yaşayarak gösterelim.
Ne olur artık hazinemizin kapılarını açalım.
Bizi oyuna getirenlere dur diyelim.
Ve gerçek siyasal simgemizi yükseltelim. Sözümüzü söyleyelim.
Mazlumlar koşa koşa bize gelsin.
Adalet arayan bize gelsin.
Özgürlük arayan bize gelsin.
Bilsinler ki bu insanlar adalet, hak ve özgürlük aşığıdırlar.
Onlarla aynı dinden, aynı dilden, aynı ırktan olmasak bile en adil onlar davranır bize desinler,
Onlar bunu bir hayat nizamı yapmışlardır,
Onlar bize ihanet etmez,
Onlar bizi sömürmez,
Onlar bizi kandırmaz,
Onlar bizi zalimlere vermez,
Onlar bir dilim ekmeğini tam ortadan böler öyle verir bize,
Onlar sözlerine ve ahidlerine riayet eder,
Onlar emanetimize hıyanet etmezler,
Onlar iyiliği bize getirir, kötülüğü bizden giderir,
Onlar satın alınamazlar,
Onlar haram yemezler,
Onlar kul hakkı yemezler,
Onlar yetimi sever, yoksulu doyururlar,
Onlar düşmanlarına bile kahpelik etmezler,
Onlar başta Allah olmak üzere, insanların, hayvanların, dağların, taşların bile hakkını korurlar,
Onlar gözleriyle gördükleri hiçbir şeyden korkmazlar,
Onlar bu uğurda hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmazlar,
Onlar yalnızca Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkarlar,
Ve onlar bütün bunları bizden bir karşılık beklemeden yaparlar,
Onlar yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu, sevgisini yani rızasını istemektedirler.
Desinler..
Ve kıyamet günü, toprakla, hayvanlarla, yıldızlarla, güneşle, ayla, meleklerle beraber bizim için şahitlik etsinler…
Selam üzerimize ve üzerinize olsun..
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” Nisa.58
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
|