Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Merhaba. Benim bu dört sorumun konusu Yûsuf'un kralın dinine takıyye yapması ya da yapmamasından çok Yûsuf'la kardeşleri arasında olup bitenlerdir. Öyküde anlatılanları doğru anlamak için dinî ön-kabullerimizi bir yana bırakıp öyküdeki ipuçlarını göz önüne almamız gerekir. Çünkü bu öyküde anlatılanlar bir din kavgası değil. Bu öyküde anlatılanlar tipik bir kardeş çekişmesi.
Yûsuf kafirlerle çatışmıyor öyküde, hepsi de aynı nebi-babanın tedrisinden geçmiş müminlerle çekişiyor. Ve Yakub, nebi değil tipik bir babadır öyküde.
Açıklaması:
-
İddia edilir ki Yûsuf Peygamber’in on ağabeyi kötü çocuklardı; kötülük yapmaya ve örneğin yalan söylemeye eğilimli idiler. (Bkz. Haluk Nurbaki, Sûre-i Yûsuf Yorumu*). Oysa kıssa bunun tam aksini söylüyor.
Öyküyü doğru anlayalım. Örneğin görülen düşün ve alınan vahyin on delikanlıdan saklanması, Yakub babanın oğulları arasında ayırım yapması, Yûsuf’un kuyuya atılması, "Yûsuf’u kurt yedi!" diye yalan söylenmesi ve Yûsuf'un Allah'ın elçisi olduğunu öğrendiklerinde on delikanlının buna tepkisi... Buyurun bunları kısaca ele alalım ve kimin ne olduğunu görelim.
Yûsuf, Allah tarafından seçilmişti; peygamberdi (Ayet 6). Bu, o on delikanlıdan saklandı. Ailenin başına gelen felaketlerin iki nedeni varsa birisi Yakub babanın oğulları arasında ayrım yapması, ikincisi işte bu.
Yûsuf, kuyuya atılışını kardeşilerinin başına kakarken buna değiniyor: Hani siz bilmiyorken… –iz entum cahilûn (Ayet 89).
Neyin cahiliydiler de sonra öğrendiler? O devrin ağırlıklı bilimi olduğu anlaşılan düş yormayı? Hayır! Onun hep cahiliydiler; yaşamlarının en başında ve sonunda. Hiç öğrenmediler.
Yûsuf Allah’ın elçisiydi. İşte bunu bilmiyorlardı. Onlardan bu saklandı.
Bu yüzden hatalar işlediler. Örneğin Yûsuf’u kuyuya attılar. Bilseler atarlar mıydı? Cevabın ipucu, gerçeği öğrenir öğrenmez hissettikleri amansız pişmanlıkta görülüyor (Ayet 91). Büyük pişmanlık içindeler çünkü rakipleri meğer yalnızca bir kardeş değil Allah’ın elçisi imiş.
Yûsuf'un kardeşleri, onun aslında Allah'ın elçisi olduğunu öğrendiklerinde, hissettikleri pişmanlık böylesine büyüktü. Elçinin temsil ettiği "Allah ile rekabet"in haddi aşmak olduğunu her içten inanır gibi onlar da biliyordu.
İtiraz: Ayet 91. O on kardeşin vezir Yûsuf karşısındaki utanç ve eziklik içindeki sözleri. En kötü insanlar dahi o pozisyonda bundan farklı davranmaz. En büyük kötülüğü yaptıktan sonra yöneticinin karşısında dilenci durumundalar.
Cevap: O ON çocuğun "en büyük kötülüğü" Yûsuf’u, birileri bulup götürsün diye, kuyuya atmak suretiyle ana babasından ayırmaktı. Böylece baba Yakub’u üzdüler…
İyi ama "kötü"lüğün ölçüsü eğer bu ise Yûsuf ta hileli bir tuzak kurup en küçük kardeşini ana babasından ayırdı. Yakub’u asıl bu üzdü; o kadar ki Yakub, Yûsuf’un yaptığı bu kötülük yüzünden ağlaya ağlaya kör oldu.
Kötülüğün ölçüsü bir çocuğu ana babasından ayırmaksa Yûsuf, ağabeylerinden daha "kötü"ydü.
O on gencin eziklik içinde olmalarına gelince. Hayır! Vezir olan Yûsuf’un önünde değil Allah’ın önünde ezildiler. "Seni bize Allah üstün kıldı!" demeleri bunu gösterir (ésareke’llahu aleyna).
Şimdi… Allah'ın anlattığı bu öyküyü aklımızı işleterek okuyalım. Allah’ın önünde bütün inananlar ezik durumdadır; inananlar kötü müdür?
*
Gerçeği bilmenizin yaşamsal önemi var. Özellikle ailenizin içinde. Bir bakıma aynı gemidesiniz ama içinizden biri gemi kaptanı olduğu ve tehlike anında gemiyi kurtarabileceği halde bunu sizden saklamışlar. O yüzden gerçeği bilmiyorsunuz ve sıradan bir itişme anında onu denize atıveriyorsunuz.
Soru: O ON GENCİN gerçeği bilmesini Allah ve Yakup neden istememiştir acaba? Haklı gerekçeleri olmalı. Yoksa Yakup, peygamber olduğu halde denetim dışı mı hareket etti?
Cevap: SİZ VE BEN ne kadar denetim dışında hareket ediyorsak Yakub da o kadar denetim dışında hareket etti. Çünkü Yakup burada peygamber olarak değil yalnızca baba olarak öne çıkıyor.
Bu KISSANIN KONUSU insanların insanlarla ilişkileridir, Allah’la ilişkileri değil. Bu kıssada Yakub o on çocuğa Allah’ın elçisi gibi davranmıyor; onlar için yalnızca bir BABA. Ve Yûsuf yalnızca bi KARDEŞ.
Öteki öykülerde Allah’ın elçileri kafirler ile çatışır; bu öyküde ise Yûsuf hepsi de Yakub Peygamber tarafından büyütülüp eğitilmiş iyi birer Müslüman olan kendi kardeşleriyle çekişiyor yani bu bir din kavgası değil "kardeş çekişmesi"dir.
Kralın tası Benyamin'in yükünde çıkıyor.
Bakın, o on delikanlının her biri Yûsuf’tan çok daha erdemli davranıyor. Örneğin Yûsuf, küçük kardeşini gözünü kırpmadan tutuklarken onların her biri "Onu bırak! Beni tutukla!" diye fedalarca kendisini ortaya atıyor.
Kaldı ki bu öykünün konusu eğer kardeş çekişmesi olmasaydı da cihad yani din kavgası olsaydı Yakub ve Yûsuf peygamberler kendilerine indirileni saklamaz, onu o on insana tebliğ ederlerdi.
Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Tebliğ etmezsen elçilik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur (Mâide 67).
Soru: Yakub peygamber çocuklarını yanlış mı yönlendirdi?
Cevap: Yakub Peygamber değil, Yakub baba. Ve yanlıştan da öte, o on oğluna iki büyük haksızlık etti. Onlardan (1)gerçeği sakladı, (2)baba sevgisini esirgedi.
Yûsuf'un nebi olduğunu Yakub babanın açıklamaması öteki oğullarına büyük bir haksızlıktı. Bunu yukarda açıklamaya çalıştık. İkinci haksızlık ise onları sevgisiz bırakmasıydı. Ayet 8 ve 9'da Yüce Allah bunu dile getiriyor:
Yakub'un on oğlu dediler ki
... اذ قالوا ليوسف واخوه احب الي ابينا منا Yûsuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir." اقتلوا يوسف او اطرحوه ارضا يخل لك وجه ابيكم "Yûsuf'u öldürün ya da uzak bir yere atın ki babanızın sevgisi size yönelsin.
Aileden dışlanmak ve sevgisiz bırakılmak zulümlerin en amansızıdır. Yakub babanın o on oğlu bu zulümden kurtulmak için Yûsuf'u uzaklaştırmak ihtiyacını duydular; kötü insanlar oldukları için değil.
_______________________
*Onk Dr Haluk Nurbaki yorumunu tamamen tasavvufî kavramlar üzerine kurgulamış. Özet olarak:
Sûre-i Yûsuf’taki şahısların her biri, tıpkı Ortaçağın kıssalı hisseli piyeslerindeki alegorik tipler gibi, bir hasleti temsil ediyor.
Hz Ya’kub: RUH Hz Yûsuf: GÖNÜL Züleyha: NEFS Kocası: DÜNYA Mısır hükümdarı: AKIL Bünyamin: İMAN Şarapçı: İLİM Hapishane arkadaşı: MANTIK Kervancı: MENFAAT
Ama Yûsuf’un on ağabeyi önce yüzde yüz kötü.
Kardeş .1: GURUR …………………. ihlas Kardeş .2: KİN ………………………. vefa Kardeş .3: HİSSET ……………….. seha Kardeş .4: MESKENET …………… gayret Kardeş .5: KUŞKU …………………. sıdk Kardeş .6: CEBANET (siliklik) … cesaret Kardeş .7: İHTİRAS ………………. vera Kardeş .8: ŞEHVET ……………….. hayâ Kardeş .9: SEYYALİYET ………… teslimiyet Kardeş 10: ZULÜM ………………… merhamet
Sonra birden islah oluyorlar ve bu kötü özellikler haslete dönüşüveriyor. Onları da yukarda nokta noktadan sonra gösterdim.
Bu açıdan bakılınca insanlar ya kara ya ak; ara renklere hiç bürünmüyorlar; ya yüzde yüz kötüler ya yüzde yüz iyi. Allah’ın kulları böyle midir sahiden? Adem yaratılıştan öyle miydi yani yüzde yüz şeytan ya da yüzde yüz melek miydi? İslamî mi bu yorum; sizi ikna ediyor mu?
Yakub peygamber Hz Yûsuf’un düşünü öteki oğullarından sakladı. Niye? Nurbaki’ye göre çünkü "Gönüle gelen mesajların saklanması gerekmektedir.Ve çünkü şeytan bu duyguların düşmanıdır, onları insandaki on kötü huy aracılığı ile gönlün imhasına sevkeder."
Ne kadar basit değil mi? O on kardeşin gerçeği öğrenme hakkı bu iddiayı öne sürenlerin umurunda değil. O on gariban, Yûsuf kardeşin peygamberliği kendilerinden saklandığı için, peygambere ve dolayısıyla Allah’a isyan ettiklerinin ayırdında değiller.
Büyük zulüm bu... da buna neden olan klardeş ve baba aklanıveriyor. Ne kadar basit değil mi? Kişiler böyle basitleşirse olaylar da basitleşir elbet.
Bir de o on gerçek Müslümanı yalancı gösterme kolaycılığı var. Kralın tasının küçük kardeş tarafından çalındığı kanıtlanınca "Bu çaldıysa daha önce kardeşi de çalmıştı," diyorlar ya, yalan söylüyorlarmış; öyle bir şey asla olmamış.
Oysa Yûsuf buna, hiç olmazsa içinden, "Yalan! Çalmadım!" demiyor. Her halde çok küçükken bir kardeşinin yemeğini izinsiz aldı. Kardeşler arasında olur böyle şeyler. Ama o kardeşi bunu çalmak olarak niteledi.
Nurbaki bu konuda şu bilgiyi veriyor:
O devrin İshak peygamberden beri süregelen Yahudi kanununa göre HIRSIZLIĞIN CEZASI çalanın köle olarak satılmasıydı. Nitekim Yûsuf küçükken halası Yûsuf’u alıkoymak için onun eşyaları arasına bir şey koyarak bu geleneği uygulamış onu iki yıl kadar yanında tutmuştu. Âyet 77′de geçen, kardeşlerin Yûsuf’u kastederek: "Onun kardeşi de çalmıştı" sözü, bilmedikleri bu olaydan gelmektedir.
Nurbaki’nin en başta söylediğini alıntılayıp bu değerlendirmeme son vereyim: "Sûre-i Yûsuf’un yorumunu arz ediyorum. Niyazımız Fahr-i Kâinat Efendimizin rızasıdır."
Hasan Akçay'ın, "işlettiği", Yakup ve Yusuf'a yönelttiği ağır suçlamaların asıl gerçek muhatabı, gerçek suçlu, onları seçmiş olan Allah'ın kendisidir! Hasan Akçay Allah'ı suçluyor da farkında mı değil mi bilemiyorum. O masum zavallı mazlum 10 çocuğun hiç bir olumsuz yanları yoktur. Her türlü şeytani dürtü baba olan Yakup ve kardeş olan Yusuf'ta, dolayısıyla bunları seçmiş olan Allah suçludur...!
Allah aşkına, değerlendirmeniz gereği, sonunda secde etmesi, özür dilemesi gerekenler masum ve mazlum olan kardeşler mi, zalim ve suçlu olan baba Ya'kup ve kardeş Yusuf mu olacaktı?
Madde madde tespitlerinizin üzerinde durup uzatacak değilim. Kıssanın başında yer alan Yusuf'un Allah taraf'ından seçilmesinin Yusuf ve peygamber baba Yakup tarafından gizlenme nedenini doğru anlamak yeterli olacaktır sanırım. Gerçekten haberin, kardeşlerden saklı tutulması gerekliliği Yakub'un babalık duygularıyla mı alakalıdır? Bunu doğru okur isek diğer hususların doğruluk derecesini de doğru dokuyabileceğiz.
Yusuf gördüğünü (uykuda mı uyanık mı belli değil) babasına anlattı. Peki neden annesine ve kardeşlerine de anlatmadı? Baba Yakup: "Yavrum, gördüğünü kardeşlerine anlatma, başına bir şey getirirler, çünkü şeytan insanın gerçek düşmanıdır." dedi. Yakup bu sözü babalığın koruma içgüdüsüyle mi söyledi acaba? Yakub peygamberliğini şapka çıkarır gibi çıkardı askıya mı astı? Baba Yakup nereden bilebilirdi oğullarının içindeki sinsi gerçek dişman olan şeytanı?
Diyelim ki dediğiniz, tespitiniz doğrudur. Bu durumda kesin olan, Yakub'un Hak'tan ayrıldığı, yanlış yaptığıdır. Yakup bir baba olarak da hata yapsa, Rabbi tarafından uyarılması gerekmez miydi? Veya hayatı boyunca Yakup bu hatasını görmeli değil miydi? Görünce de en azından Rabbinden bağışlanmasını dilemeli değil miydi? Halbuki aksine çocuklarının talebi üzere Yakup Rabbinden onların bağışlanmalarını isteyeceğini söylüyor. Allah da onları bağışlamış olacak ki hepsi Yusuf'a secde ediyor/boyun eğiyor.
Aynı şeyleri daha sonra Yusuf'un kardeşlerine ettiği zulümler için de söyleye biliriz. Bakıyoruz Yusuf hayatı boyunca kardeşlerine yaptığı haksızlıklardan dönmemiş, pişman olmamış, ne kardeşlerinden nede Rabbin'den özür dilememiş. Onu diğerlerine üstün kılan Rabbi de kendisini uyarmamış! Aksine yukarıda da belirttiğim gibi kardeşleri bağışlanma dilemiş, özür dilemiş, Yusuf'a secde etmişler.
Gerçekten tespit ettiğiniz, Yakup ve ve Yusuf'un işlediği zulumlerin gerçek faili kim? Allah mı, Baba oğul Yakup'la Yusuf mu?
Hasan Akçay'ın, "işlettiği", Yakup ve Yusuf'a yönelttiği ağır suçlamaların asıl gerçek muhatabı, gerçek suçlu, onları seçmiş olan Allah'ın kendisidir!
Merhaba. Keşke yazımı daha dikkatli okusaydınız. Bu itiraz yapılmış ve cevap vermişim:
Soru: O ON GENCİN gerçeği bilmesini Allah ve Yakup neden istememiştir acaba? Haklı gerekçeleri olmalı. Yoksa Yakup, PEYGAMBER olduğu halde denetim dışı mı hareket etti?
Cevap: SİZ VE BEN ne kadar denetim dışında hareket ediyorsak Yakub da o kadar denetim dışında hareket etti. Çünkü Yakup burada PEYGAMBER olarak değil yalnızca baba olarak öne çıkıyor.
Bu KISSANIN KONUSU insanların insanlarla ilişkileridir, Allah’la ilişkileri değil. Bu kıssada Yakub o on çocuğa Allah’ın elçisi gibi davranmıyor; onlar için yalnızca bir BABA. Ve Yûsuf yalnızca bi KARDEŞ.
Öteki öykülerde Allah’ın elçileri kafirler ile çatışır; bu öyküde ise Yûsuf hepsi de Yakub Peygamber tarafından büyütülüp eğitilmiş iyi birer Müslüman olan kendi kardeşleriyle çekişiyor yani bu bir din kavgası değil "kardeş çekişmesi"dir.
Abdurrahman hocam! Bu benim yorumumdur; beşerî görüşüm. Elbet şaşarım. Yanılmazlık gibi bir lüksüm de iddiam da yok. Ama özgür olma hakkım var. Allah'ı suçladığım iddiasından pısıkarak vaz geçmem o özgürlüğümden.
Forumdan atıldığınızda sizin görüşlerinizi özgürce açıklamak hakkınızı şiddetle savunmuştum. Çünkü özgürlük Allah'ın bütün kullarının hakkı; sizin hakkınız, benim hakkım...
*
Aşağıdaki dört kusuru hiç bir nebi işlemez ama babalar işler. Yûsuf'un her yaptığı Rabbinin onayını hak ediyor muydu? Örneğin
İki: Yakub babanın ağlaya ağlaya kör olacak kadar üzüleceğini kâle almaksızın o kardeşini hileyle alıkoyması "Ana babanıza öff bile deyip te üzmeyin!" buyuran Allah'ın onayını hak ediyor muydu?
Üç: ALLAH onu nebi tayin etmişti; Rabbinin ona indirdiği gerçekti bu. Yûsuf'un, Mâide 67'ye rağmen, bu gerçeği kardeşlerinden saklaması Allah'ın onayını hak ediyor muydu?
Dört: Hırsıza Allah'ın uygun gördüğü ceza hırsızı tutuklayıp alıkoymaktı ki Yûsuf'un o cezayı infaz etmesini sağlayacak şekilde Allah'ın kevnî bir müdahalesi oldu. Yoksa kralın dinine kalsa başka bir ceza verilecekti ve Yûsuf küçük kardeşini alıkoyamıyacaktı. Dikkat edilirse burada bir ima var: o müdahale her zaman yapılmıyordu ve Yûsuf o vakitlerde kralın dinindeki cezayı infaz ediyordu. Bu, Allah'ın onayını hak ediyor muydu?
özgürlüğünüze bir diyeceğim olamaz. Düşüncelerinizi dobra dobra en keskin ve kesin bir dille dillendirişiniz ayrıca takdir ettiğim bir husustur da.
Şu ayet, bu kıssanın sadece "insanlarla insanların ilişkisini"; baba-oğul- kardeş ilişkilerini anlatmadığının açık delili değil midir?
"Ve kezélike yectebike rabbuke ve yuallimuke min te'vîlil'ehâdîsi ve yutimme ni'metehû aleyke ve alé éli ya'qûbe kemé etemmehé alé ebeveyke min qablu ibrâhîme ve İshâqa inne rabbeke alîmun hakîm.":
"İşte böyle Rabbin (üstün vasıflarından dolayı) seni seçiyor, sana hadiselerin sonuçlarını belletiyor, sana ve Ya'qun ehline olan nimetini gerçekleştiriyor, daha önce babaların İbrahim ve İshak'a gerçekleştirdiği gibi. Gerçekten Rabbin derinlemesine bilendir, haberdar olandır."
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
ebukerem Yazdı:
"CHP ile başladığı siyasi hayatına kurduğu Halkın Yükselişi Partisi (HYP) ile devam eden Yaşar Nuri Öztürk, ''bilimsel çalışmalarının yoğunluğunu'' gerekçe göstererek parti başkanlığından ayrıldı.
Kendisinin kurduğu Halkın Yükselişi Partisi genel başkanlığından bugün itibariyle istifa eden Öztürk'ün bilimsel çalışmalara yoğunlaşacağı öğrenildi. Öztürk'ün genel başkanlığından ayrıldığı HYP'nin DP-Anavatan Partisi birleşmesinin ardından DP'ye katılacağı öne sürülüyor. (CİHAN) (Cihan Haber Ajansı)"
selam,
ben kendisine tebliğ etmiştim ya demek düşünmüş taşınmış doğruyu bulmuş :)
e artık herhalde güzelce bir de tevbe eder zalim düzenleri falan da övmekten vazgeçer ve insanları sadece Allah'a teslim olmaya çağırır inşAllah.
ne diyelim hayırlısı olsun.
NOT : bu arada, bak sevgili Metehan abi, sevgili Dermanbeg dost gördünüz mü hoca da nihayet anladı bu işlerin parti purti ile olmayacağını artık bana kızmazsınız herhalde dostlar. :))
selam ve muhabbetle
Sayın arkadaşlar,
Türkiye AB yolunda ilerlemektedir.
Mevzuatını ona uydurmaktadır.
Hiç kimsenin Kopenhag kriterlerine aykırı bir demokrasi, Mastrich kriterlerine aykırı bir ekonomi yürütme lüksü yoktur.
Imf nin dediklerine uymama lüksü kimsenin yok. Biraz pazarlık edersin. Bazı şeyleri ertelersin o kadar.
Dış politikada Amerika ile iyi olman senin yararına.
Bu şartlar altında zalim düzenler lafını anlamış değilim.
Kim gelse , yapabileceği bir şey yok.
Türkiyede ki siyaseti anlamak için partilerin kökenlerini bilmeniz gerekir.
Osmanlı Dönemi
İttihad ve Terakki : Genelde okumuş, memur kesiminin partisidir. Batılılaşmayı savunur. Milliyetçidir. Köylülerle pek iyi diyalog kuramamıştır. Yerine göre Jakoben tavırları vardır. Duruma göre devletçi ve özel sektörcüdür. Bugünkü takipçileri CHP ve MHP dir.
Hürriyet ve İtilaf : Genelde köylü kesiminin partisidir. Dincidir. Muhafazakardır. Osmanlı döneminde kadrosu zayıftı. Okumuşlar hep İttihat ve terakkide idi. Bazı ileri gelenleri bile İttihat ve terakkide anlaşamayıp ayrılmış veya atılmışlardan oluşur. Cumhuriyet Döneminde siyasi görüşlerinin benzerliği açısından a. Demokrat parti ve çizgisinden gidenler. b. Milli Görüş çizgisinden gidenler.
DEmokrat Parti Çizgisinden gidenler , Demokrat Parti (Celal Bayar, Menderes), Adalet Partisi (Süleyman Demirel), ANAP (Turgut Özal), Doğru Yol (Süleyman Demirel) dir. BUnlar köylü merkezli, kapitalist ekonomi gütmüşlerdir. Kemalist ilkelerle, Muhafazakar değerleri bağdaştırmışlardır. Çünkü Celal Bayar, M.K nın başbakanıdır. Ona çok bağlı bir insandır. Anıtkabir bile Celal bayarın şahsi gayreti ile yaptırılmıştır. Türkiye bugünkü gelişmişliğini bunların politikasına borçludur.
Mİlli Görüş Çizgisinden gidenler: NecMettin Erbakan partileri : Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Saadet Vb.
Ak Parti- Tayyip Erdoğan. : Milli görüşün aşırılığından uzaklaşmış, muhafazakar ANAP tipi bir politika uygulamaktadırlar. Siyasetleri Sultan Abdülhamit in siyasetine benzemektedir. Aynen bir Abdülhamit modernleşmesi yaşamaktayız. İkinci tanzimat hayırlı olsun.Tanzimattan kastım gelenekçilere dokunmadan maddi modernleşmedir. Zaten aydınlarının idolü Sultan Abdülhamittir. Bunu çok açık bağırmasalar da , dikkatli gözlerden kaçmamaktadır. Şansları konjöktürün Sultan Abdülhamit zamanına göre çok çok olumlu oluşudur.
Doğru metodu bulmuş ve doğru politikalar uyguluyorsan partinin ne olduğu önemli değildir. Hiçbirinin de başka bir siyaset izleme lüksleri yoktur. Ama biz osmanlı bankasıyız. Bizim ayrı bir kimliğimiz var çekmektedir.
Esesan iyi oturmuş demokrasilerde sağ ve sol partiler arasındaki fark Coca cola ile pepsi araındaki fark gibidir. İşte Amerika. Cunhuriyetçiler gelince sıkı para politikası uygularlar, Demokratlar gelince de biraz gevşetirler. Düzen bir tanteravalli gibi işler. Bazen Cumhuriyetçi, bazen demokrat politikalara ihtiyaç duyar. OLay böyle gider.
Din konusu teknik bir konudur. Bu konuda yapılacaklar aynen bir yol, köprü, tünel yapımı gibi yapılması gerekli teknik bir olaydır. Ama bu henüz halk tarafından talep edilen bir şey de değildir. Halkın talep etmediği bir şeyde yanlış yapman veya halka ters gelen bir şey yapman sana oy kaybettirir. Hatta bazen öyle kaybettirir ki, CHP hala kendini bir Türkçe ezan konusundan dolayı toplayamamaktadır. Halbuki Türkçe hutbe gibi çok doğru bir şey yapmasına rağmen. Bu yüzden Yaşar Nuri Öztürk partide çalıştırılmamıştır. Hatta CHP hatırlarsanız, ya biz dinle, dindarlarla problemimiz yok diye çarşaf açılımı yapmıştı.
Ak Partinin veya Orta sağ hükümetlerin Yaşar Nuri veya Süleyman Ateş gibi bir adama ihtiyacı yoktur. Bunlar faydadan ziyade zarar verir. Oy kaybettirir.
Yerleşik düzenin dışından bir partinin sıyrılıp iktidara gelmesi zordur. Yani sen iyi bir bilim adamısın, sen iyi bir askersin, sen iyi bir ekonomistsin falan mümkün değildir. Amerikanın desteği, konjonktürün uygun olması da gerekir. Örneğin Özal böyle bir çıkış yapmıştı. Halk ile diyalog kurmak, onun dilini konuşabilmek çok önemlidir. Onun için Yaşar Nuri hocanın politikada başarılı olması zordu.
Bir akademisyen olarak başarılıdır. Medya ve kitaplar vasıtası ile halkı aydınlatmaya devam etmesi gerekir. 1990 lı yıllarda bugün olduğundan daha etkili olduğunu düşünüyorum. Tespitleri Allah ile Aldatmak ve Akılcılık ve Ebu Hanife çok doğrudur. Halkın bu konulardan haberi yoktur. Olmak gibi bir dertleri de yoktur. Allah ona da, biz de yardım etsin. İşimiz zordur.
Herkese selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Muhterem Akçay,tuzak kuran ne Yusuf'tur ne de Allah'tır.Aslında siz titiz bir okuyucusunuz ama sanırım bu sefer dikkatinizden kaçtı.İsterseniz kıssayı kelime kelime yeniden okuyup değerlendirin.Değerli Haktansapmazın konuya ilişkin bakışaçısına tamamen katılıyorum.Selamlar..
Sayın Dermanbeg, lütfen hoş görün; ben sizden farklı düşünüyorum.
Asıl sorun şu kişi ya da bu kişi tarafından bir tuzak kurulması değil onun Yûsuf tarafından kötüye kullanılmasıdır. Yakub'un bir oğlu, "Ana babanıza 'öff'!' demeyin!" buyuran Allah'a inat, babasını ağlaya ağlaya kör edecek kadar üzen bir iş yapmıştır. Nebilerden beklenemez bu ama oğullardan beklenir.
Öyküde anlatılan "kardeş çekişmesi"dir; din kavgası değil. Bakın, bu söylediğimin lafzı dahi bir kanıt: "kardeş çekişmesi". Olay, kardeşler arasında geçiyor ve o kardeşlerin hepsi müslüman.
Konunun bu şekildeki müzakeresine son vermek zorundayım. Yoksa, her halde ileri yaşımdan gelen alınganlıkla, gönül kırabilirim. Ricam: YAKUB'UN 10 EZİK OĞLU arabaşlıklı yazımın lütfen biraz daha dikkatli okunması. http://www.hasanakcay.net/index.php?topic=21.0
Selamlar,şayet Hasan Akçay kardeşimin iddiaları doğru ise şu sonçlara veya kanaatlere varabilir miyiz? 1-Nebiler özel hayatlarında hata yapabilirler 2-Nebilerin bu hataları insanlara örnek değil,ders olur. 3-Allahü Teala onların bu hatalarını gizleme gereği duymamışken biz niye böyle bir gereksinim duyalımki?Hasan Akçay kardeşime katılıyorum ve bu aydınlatıcı bilgilerinden dolayı ona ve onun taraftarlarına teşekkür ediyorum.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma