Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dabbe’tül Arz! (Arzın İsyAnı)
Dabbe, Kuran’ı kerim de 14 yerde tekil olarak geçen bir kavramdır. Kelime anlamı; hafif yürümektir. Daha çok; hayvanları temsilen kullanılır. Arap örfüne göre atlara uygun düşer, fakat Kuran’da sürüngenler için dahi kullanıldığı görülmüştür.
Dabbe, Kuran genelinde bazı ayetlerde ‘’canlıların tümü’’, bazı ayetlerde ‘’sadece hayvanlar’’ ve sadece Sebe Suresi 14. ayette ; ağaç kurdu olarak kullanılır.
Kuran’ın genel semantiğinden kopuk olarak incelenmediği sürece; geleneksel hurafenin ürettiği ‘’Dabbe’’ tasavvuruna ulaşmak imkansızdır. Çünkü Dabbe kavramı çok açık bir kavramdır.
Dabbe; yeryüzünün isyanıdır!
İnsan eliyle üretilen yıkım sonrası oluşacak doğal refleks, tabiatın tepkisi, ve insan neslinin yapıp ettiklerini yüzüne vuracak kıyımdır.
Dabbe, doğal bir reflekstir. Aslında; insanı gerçekleri ile yüzleştiren etkiye dayalı tepkidir…
Sebe Suresinin 14. ayetinde bu durum şöyle anlatılır;
Sonunda, Süleyman için ölüm hükmünü verdiğimizde, onun ölümünü, değneğini yiyen dâbbetül arzdan/ağaç kurtçuğundan başkası onlara göstermedi. Süleyman yere yığılınca, açıkça anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap içinde bekleyip durmazlardı. (Sebe Suresi 14. ayet)
Ayette geçen ‘’cinler’’, yine hurafe dinciliğinin ürettiği tasavvurla ilişkisizdir. Bu cinler, yapı ustalarıdır.
Ancak bu yapı ustaları, kimliklerini gizleyen; kehanet ve benzeri iddialarda bulunan kimselerdir…
(Cin konusunu daha iyi analiz edebilmek için bkz. ‘’Gayya Karanlığından Kuran Aydınlığına – Eren Erdem’’ )
Demekki Süleyman’ın ölümü üzerine çeşitli spekülasyonlar üreten, hatta bunu toplumsal bir mesele haline getiren birileri mevcuttur.
Öylesine güçlü spekülasyonlar ki; tüm halkın bu noktaya odaklandığından dahi bahsedebiliriz. Bugün kapitalizmin pazarlamacısı konumundaki televizyon programlarının ürettiği şizofreniye benzer bir şizofreniden bahsetmek gerekir.
Ancak bu süreçte ‘’ansızın’’ vefat eden Süleyman’ın bastonunu kemiren bir ağaç kurdu; ‘’istemsizce’’ gerçekleri gün ışığına çıkartır. Kemirildiğinden zayıflayan baston kırılır ve kısmen ağırlığı bastona dayanan Süleyman yere devrilir. Ansızın öldüğünden olay bu şekilde gelişir…
Peki ne olmuştur ?
Kahinlerin, madrabazların, sihirbazların, büyücülerin, aracı tanrıların hegemonyası yıkılır!
Halk vicdanında ‘’ağaç kurdundan’’ daha basiretsiz ve aşağılık bir duruma düşerler…
Yani dabbe, halka ‘’gerçekleri gösterir’’…
Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve o söz gerçekleştiğinde! Arzdan mamül/ topraktan mamül bir dabbe çıkartırız. Ve onlara ayetleri yalanladıklarını gösterir. (Neml Suresi 82. ayet)
Geleneksel İslam tasavvuruna göre dabbe; Kıyamete yakın yerden çıkacak heybetli bir hayvandır. Ve kafirlerin alnına cehennemlik, müminlerin alnına ise cennetlik mührü basacaktır.
Ancak bu inanç, ne Kuran’ın ne de yaşayan toplumun pratiğine uygun olmamak ile beraber; Kuran’dışı bir hurafedir.
Kuran’a göre dabbenin faaliyee geçmesi için ‘’vakaal kavlu/sözün yerine gelmesi’’ ön koşuldur.
Bu ifade Kuran’da başka nerelerde geçer dilerseniz bakalım ;
Ve vakaal kavlu aleyhim bimâ zalemû fe hum lâ yentıkûn(yentıkûne).
İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler. (Neml Suresi 85. ayet)
Yine aynı surenin 85. ayetinde; ‘’kavlu’’nun gerçekliği gözler önüne serilir. İnsanlığın işlediği zulümler yüzünden kendi hazırladığı yıkımdan bahseden ayet; kendi elleri ile yapıp ettiklerinden dolayı hiçbirşeyi savunamaz hale gelen insanlıktan dem vurmaktadır.
Yine bu sözü ‘’kavlu’’ çok net biçimde gözler önüne seren ayetlerden biri de Musa ve Firavun dialoğunu vurgulayan Araf Suresinde geçmektedir.
Büyücülerin oyunlarını bozan Musa için;
Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz hale geldi. (Araf Suresi 118. ayet) Biçiminde bir ifade kullanılır.
Yani esası itibari ile o söz; insanlığın zulmünün yadsınamaz boyutlarda ‘’insanlığın yüzüne vurulduğu’’ gündür.
Oyunların bozulduğu, baldırların çıplak kaldığı, sistemin çöktüğü, palavraların, düzenbazlığın deşifre edildiği, sahtekarlığın ve kirli çamaşırların meydana döküldüğü, batılın toplum vicdanında sorgulandığı ‘’süreç’’tir.
Her sayfasında ‘’Lehul Mülk’’ diye haykıran Kuran; çelişkilerin ve toplumsal ayrılıkların özünde yatan ‘’sahte meta’’ algısını; hoş vakit geçirme aracı olarak görmektedir.
Yani bu bir ‘’sefa’’ unsurudur. Dabbe ise; cefa sürecindeki ana unsurdur.
Dabbe; dialektiğin en önemli kısmıdır!
Çünkü; varlık alemindeki doğal döngünün de tabiatına aykırılık teşkil eden eylemlerin, bizzat şirk kulelerinde imar edildiği belirtilir. Yani; şirk/zulüm tabiatı bizzat tehtid eden bir olgudur.
Neden mi ?
Çünkü Kapitalizm; meta algısını her şeyin üstünde tutar. Bugün yok edilen doğal güzellikler. Bombalanan beldeler, delinen ozon tabakası, katledilen hayvanlar, afyon din etkisiyle kıyılan canlılar, savaşlar, nükleer denemeler, petrol ve karbon salınımı ile oluşan küresel ısınma ve tamamı, mülkiyetçi sistemin eseri ve ürünüdür.
Tüketim toplumu üretebilme adına tüketilen tabiat, feryad’u figan; can çekişmektedir.
Dabbe, kendisini fark ettirme gayesi taşımaz!
Tıpkı ağaç kurdu gibi. Emin olun ki; ağaç kurdu bastonu kemirdiğinde; kimse ağaç kurduna itibar etmez; oluşan sonucu gözlemlerdi.
Dolayısı ile, tabiat; tek toplumu katleden ayrılığın temellerini oluşturan ‘’bireyci, kapitalist sistemin’’ ürettiği çılgın tüketim toplumunun etkisine bugün yüksek bir tepki göstermektedir.
Fakat insanlık sonuca dahi yeterince ilgi göstermemektedir. Ancak durum yıkıcı bir boyuta ulaştığında; tek kelime dahi edemeyecektir.
Bu Dabbe’nin birinci misyonudur.
İkinci misyonu ise; Musa misyonudur. Yani Musa’nın ürettiği insani isyan!
Kainatın toplu kıyamı dediğimiz bu isyan dalgası; tabiatın tepkisine paralel biçimde, insan vicdanının tepkisinin etkiye dönüşmesi sürecidir.
Bu süreçte; sistemin pisliklerini meydana döken ve insanlık vicdanını aydınlaran her aydın birey ‘’Kuran’da bahsedilen Dabbe’tül Arz’’dır.
İsyan, kötü bir şey değildir. İsyan, yıkmak, parçalamak, zarar vermek manasına da gelmez. İsyan; daha evvel de izah ettiğim gibi; pislikleri gün ışığına kavuşturarak, ilmi bir yol tutarak halk vicdanını aydınlatmaktır.
Yani zamanımızın isyancıları, aydınlar, yazarlar, araştırmacılar, muallimler, uzmanlar ve bunların ürettiği gerçekliği halk vicdanına duyuran kitlelerdir.
İnsanlık vicdanının harabe bir binaya çevrildiği zamanımızda; yıkımın faturasını birilerine yüklemek yerine, toplum bir değişim ve gelişim yolunu seçmektir isyan.
Fakirin, yetimin, miskinin daha da kötü biçimde hallenmesine neden olan ‘’mülk algısının’’ karşısında durmaktır.
Mülk arttırma yarışında daha fazla başarı elde etmek için savaşlar çıkartan, kan döken, darbe yaptıran, can alan, katleden, tabiatı tahrif eden, zarar veren ve tüketen algının karşısında;
Üreten, paylaşan, seven ve aşkın hakikatine eren gönüller inşa edebilmektir isyan…
Ve gerçeklerin izini sürmektir…
Aşk ve esenlik ağacının altında gölgelenen, hayret ve haşyet içinde bir varlık türküsü mırıldanan o güzel gözlü çocuğun gülüşündeki gerçekliğe kadar…Eren ERDEM'e Teşekkürler..
|