halukgta Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Geçen gün Sayın Hakkı Yılmazın SALÂT, yani günümüzde namaz, dua anlamındaki kur’an da geçen sözcükten ne anladığını anlattığı, yazısını okudum. Önce Sayın Yılmazın kur’an da ki salât kelimesinden ne anladığını, yazısından alıntı yaparak sizlere nakletmek istiyorum. Çünkü Sayın Yılmaz salât sözcüğünden, günümüzde kıldığımız namazı anlamadığını, çok daha farklı bir anlam vererek, anlatmaya çalışmış. Bizler eğer birbirimize saygılı olmayı öğrenirde, karşı düşünceleri de dinlemesini bilirsek, inanıyorum ki, İslam ın içindeki başıbozukluğu, fitne ve fesat karıştıranları içimizden ayıklamakta, hiçte zorluk çekmeyeceğimize inanıyorum. Eğer kendi düşüncelerimizi, inançlarımızı karşımızdaki tüm insanların dinlemesini ve saygı göstermesini istiyorsak, bizlerinde onların düşüncelerini dinleyerek, saygı göstermemiz gerektiğini unutmamalıyız. Böyle yaparsak birlik ve beraberliğe daha yakın oluruz.
Gelelim Sayın Hakkı Yılmazın Kur’an daki SALÂT sözcüğünden ne anladığına. Düşüncesini iyi anlayalım ki, kur’an bütünlüğünde tüm ayetleri birleştirip, doğru bir sonuca varabilelim. Çünkü her insan bizzat kendisinden ve yaptıklarından sorumludur. Bakın Sayın Yılmaz ne anlamış kur’an da ki salât sözcüğünden.
(Sonuç olarak [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür.
Dolayısıyla [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir.
Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “malî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır.
• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Malî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.
Kur’ân’daki, “salât’ın ikamesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.
Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın ikamesi”;
• Zihnî yönü ile eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Malî yönü ile iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir. )
Yukarıdaki sözlere, açıklamalara baktığımızda günümüzde anladığımız salât, yani Allaha dua etmek, onun huzuruna durmak, günümüz ifadesi ile namaz kılmak anlamının olmadığını söylüyor yazar. Her fikri ve düşünceyi sabırla dinleyip, onu anlamaya çalışıp, kur’an süzgecinden geçirebiliyorsak, en az hatayla doğruya ulaşacağımızı Rabbim söylüyor. Önce yukarıdaki düşünceyi daha iyi anlamaya çalışalım. Ben yazılanlardan anladığım kadarıyla, salât sözcüğünden anladığını özellikle düşünürsek, salâtın ikamesinin Allaha değil, beşere yönelik yapılmasını emrediyor Allah diye anladım. Çünkü bakın ne diyor Sayın Hakkı Yılmaz? (destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak.) Yani Allahın rızasını kazanmak isteyen, yardıma muhtaç olana yardım etmeli, sorunları varsa onlara yardımcı olmalı, çözüm getirmelidir manasındadır diyor. Önce SALÂT sözcüğüne verdiği manayı anlayalım ki, gerçekten Rabbim bu sözcüğü, bahsedildiği anlam damı kullanmış doğru anlayabilelim. Çünkü Sayın Yılmaz diğer açıklamaların da, detaya girdiğinde SALÂTI ikiye ayırıp, ZİHNİ ve MALİ olarak tespit etmiş.
Bu yazımda verdiğim ayet örnekleri, bizzat Sayın Hakkı Yılmazın yazılarından alınmıştır, önce onu belirtmek isterim. Gerçekten Rabbim SALÂT sözcüğüyle verdiği emri bu anlamda mı kullanmıştır, gelin kur’an ayetlerine bakarak anlamaya çalışalım, tabi hiçbir etki altında kalmadan, kur’an bütünlüğünde tüm ayetleri düşünerek, bu kelime ile Rabbim ne anlatmak istiyor onu anlamaya çalışalım. Allah kur’an da bu sözcükle bizlere bir şey emrediyorsa, mutlaka bunun detaylı açıklamasını da yapmıştır. Çünkü ben sizleri sorumlu tuttuğum her konuda, nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyor. Burada geçen salât sözcüğüne namaz kelimesini, anlamını vermeden anlamaya çalışalım, bakalım Rabbim burada ne söylemek istiyor?
Ankebut 45:Sana kitaptan vah yedileni oku ve salâtı ikame et. Muhakkak ki salât fahşâ’dan ve kötülükten alıkoyar. Ve Allah’ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah ürettiğiniz [yaptığınız] şeyleri bilir.
Yukarıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Sayın Yılmaz, salât kelimesinden [zihnî ve malî desteği oluşturup ayakta tutan] anlamını vermişti. Bakalım sözcükler bu anlam ile bütünleşecek mi? Allah elçisine sana gönderdiğim kur’anı oku ve salâtı ikame et diyor. Peki, kur’anın okunması ile zihni ve mali yardımın yan yana gelişi ve daha sonraki cümlelerle bağdaşıyor mu ona bakalım. Kur’anı okuyan ve salâtı ikame eden fuhuştan ve kötülükten kurtulur diyor Allah. Hemen düşünelim bir başkasına yardım bizi fuhuştan yalnız kurtarabilir mi? Salata birçok anlam verirsek hangisini nerede kullanacağımıza nasıl karar vereceğiz? Dikkat ederseniz tüm emirler ferdi ve kişisel emirler kur’an da. Ayetin devamına bakın, Allahın anılması elbette daha büyüktür diyor. Sonunda da Allahın bizlerin yaptığını bileceğini söylüyor. Dikkat ederseniz ayette mana ve anlam kopukluğu oldu, bahsedildiği anlamı verirsek.
Gelin birde salata dua etmek Rabbim i anmak, ondan yardım dilemek anlamını verelim bakalım ne olacak? Sana kur’an dan vah yedileni oku, Allaha dua et, şükret. Muhakkak i Allah ı anmak, ona saygıda bulunmak, onun emirlerini hayatına geçirmek, seni fuhuştan ve kötülükten alıkoyar ve Allahın anılması elbette daha büyüktür. Bakın Allah tüm bunları salâtla yani namazla, diğer ayetlerinde de açıklama yaparak, huzuruma durarak yap diyor. Eğer salât sözcüğüne farklı anlam verirsek, ayette bütünlük bozuluyor.
Başka örneklere bakalım.
Tâ-Hâ -132:Ve ehline salâtı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni Biz rızıklandırıyoruz. Akıbet takvâ içindir.
Şimdide SALÂT sözcüğüne verilen anlamı hatırlayınız. Neydi, zihni ve mali destekte bulunmak. Bakalım bu anlam, ayetin bütünlüğüne uyacak mı? Allah elçisine salâtı emret ve kendinde ona sabırla devam et diyor. Demek ki ferdi yapılacak bir şey ki, sen onlara söyle yapsınlar, sende sabırla devam et diyor. Eğer topluca beraber toplanıp, fikri ve maddi yardım toplantıları olsaydı, sen ayrıca yap onlarda ayrı ayrı yapsın demez, birlikte yapın derdi. Şimdi söyleyeceklerimi lütfen çok iyi düşünelim. Allah zengin, fakir hiçbir ayrım yapmadan herkese salâtı emrediyor. Peki, bu durumda mali imkânı olmayan, zihni yardımda da kimseye bulunamayacak insanlar ne olacak? Çünkü ayrım yapılmadan salât emri var. Bu emir her insanın yapabileceği bir şey olmalı ki, ayrım yapılmadan emredilsin. Bakın salata bu manayı da verdiğimizde ayette kopukluk oluyor. Ayetin son kısmında Rabbim biz senden rızık istemiyoruz, sizlere ben rızık veriyorum diyor. Demek ki kimseye verecek bir şey yok burada. Herkesin bireysel yapılmasının sabırla istendiği bir şeyler var. Ayeti anlamaya çalışalım. Allah elçisine, ümmetine sana inananlara, Allaha bağlı olmayı, onu zikretmeyi, her an anmayı onun huzurunda ona söz vermeyi, yardım istemeyi emret diyor. Kendinde bunu sabırla devam ettir diyor. Senden ne rızık istiyorum nede başka bir şey, beni an, zikret diyor. Peki, bu salâtın özel bir konumu da var mı acaba? Şekilsel ve detaylardan bahsediyor mu? Onu da ileride örnekle göreceğiz, o kısma girmeyelim. Biz Sayın Hakkı Yılmazın örneklerine bakmaya devam edelim, tabi onun mealinden.
Tâ-Hâ 14:Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et.
Yukarıdaki ayete bakalım şimdide. Bakın Allah ne diyor bizlere? (O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et.) Allah bana kulluk et ve beni anmak için salâtı yerine getir diyor. Eğer Sayın Yılmazın dediği gibi salât burada, zihnî ve malî desteği oluşturup ayakta tutan, yardım eden anlamı olduğunu kabul edersek, Allahın anmak emri ile yan yana geldiğinde bahse konu anlam uyuşmuyor. Allah ı anmak için illaki yardımda bulunulması gerekiyorsa, böyle imkânı olmayanlar çok büyük zorda kalmış olmaz mı bu durumda? Dikkat edin salâtın beraberinde verilen emirler, mutlak ve kesin itaat edilmesi yerine getirilmesi gereken emirler. Eğer salât yardım etmek, mali destek anlamında olsaydı böylemi olurdu emir? Allah açıkça SALÂT İLE BENİ AN diye belirtiyor. Zekât, infak, sadaka ayetlerine bakınız, orada mali durumu yerinde olanlar, kendi ihtiyacından artanların verilmesi açıklamaları yapılmaktadır kur’an da. Eğer SALÂT bahsedilen zihni ve mali yardım olsaydı, Allah zekât, infak konularını aynı başlıkta anlatırdı, fakat dikkat edin Allah salât sözcüğünü kullandığı her ayetinde neredeyse, zekât yani yardımı da ayrı bir konu olarak zikrediyor. Demek ki birbirinden çok farklı bir emir. Devam edelim, bir başka ayette geçen salât kelimesinin ne anlama geldiğine.
Enbiya–73: Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı ikame etmeyi, zekâtı vermeyi vah yettik. Ve onlar, sadece Bize kulluk yapanlar idiler.
Yukarıdaki ayette aslında salâtın Sayın hakkı Yılmazın anlam verdiğinden çok farklı olduğu çıkıyor ortaya. Bakın Rabbim çok açık nasıl yazmış ayrı ayrı istediklerini kullarından.
1.Hayırlar işlemeyi,
2.Salâtı ikame etmeyi,
3. Zekâtı vermeyi vah yettik.
Hâlbuki Sayın Hakkı Yılmaz salet kelimesine zihni ve mali desteğin oluşturulması anlamını vermişti. Ama Allah hepsini burada ayrı ayrı zikrediyor. Zaten hayır yapmak, başlı başına olmayana vermek, mali yardımda bulunmaktır. Zekât da aynı yardımlaşmanın bir başka boyutu. Peki, burada yine ayrı zikrettiği salât ne anlama geliyor o zaman? Demek ki burada bahsedilen salâtın anlamı çok farklı. Örneklere devam edelim.
Hûd-87:Onlar dediler ki: “Ey Şu‘ayb! Atalarımızın taptıklarını veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı terk etmeyi sana senin salâtın mı emrediyor? Şüphesiz sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.”
Ayete lütfen dikkatle bakalım. Halk bakın ne diyor elçiye, atalarımızın taptıklarını veya mallarımızı istediğimiz gibi harcayamayacağımızı sana senin salâtın mı emrediyor diyor. Demek ki salata Sayın Yılmazın verdiği anlamı verirsek, bu ayette yerine oturmaz. Demek ki eski inançlarda bir değişiklikler var, oda kitaplarla bildirilmiş Allah tarafından ve diyor ki senin ibadetin, inandıkların, yalvarıp yardım istediğin mi emrediyor bunu senden diyor. Bakın bu anlamı verdiğimizde ayet çok daha iyi anlaşılıyor. Konuyu anlamaya devam edelim.
Nûr–56:Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin [zihnî ve mâlî desteği oluşturun ve ayakta tutun[, zekâtı verin ve o Elçi’ye itaat edin.
Yukarıdaki ayete bakalım, salâtı ikame edin, yani yerine getirin diyor. Zaten yazar salâttan anladığını parantez içine yazmış. Ama Allah eğer salât kelimesine yardım anlamını verseydi, daha sonra ikinci emir olarak zekâtı verin der miydi? Kur’an da geçen salât sözcüğünden sonra dikkat edin, ikinci bir emir olarak hep zekâtı da verin diye özellikle üstüne basa basa söyler. Demek ki salâtın buradaki anlamı çok daha farklı olmalı. Ayetin başındaki kelime üzerinde lütfen dikkatlice düşünelim. Allahın rahmetine nail olmamız için salâtı ikame edin diyor rabbim. Burada bizzat ayrım yapmadan, kişiye bir hitap var. Eğer salât maddi ve fikri yardım ise, bunu yapamayanlar elinden gelmeyenlerin vay hallerine. Onların ellerinde böyle bir meziyet, imkân yoksa Allahın rahmetini nasıl isteyecekler? Hatırlayalım Allah kur’an da sizlerin duanıza ben karşılık veririm diyordu. Demek ki salâtın özü dua olmalı. Allah ben sizlere bu dini bu kitabı kolaylaştırdım diyerek birde yemin ediyorsa, bizlere zor bir din asla göndermeyecektir. Ayetlere bakmaya devam edelim.
Mâide–55: Sizin veliniz [size yakın olan] Allah’tır, O’nun Resulü’dür, bir de rükû eder bir halde [hanif olarak] salâtı ikâme eden, zekâtı veren iman eden kimselerdir.
Yukarıdaki ayeti okuduğunuzda sanırım bazı şeylerin daha netleştiğini anladınız. Bakın Rabbim bizlere yakın olabilecekleri sayıyor ve neler söylüyor. Bizlerin yakını Allah tır, onun resulüdür, birde rükû eder bir halde, salâtı ikame edenlerdir diyor. Bakın bazı şeyler netleşmeye başladı, salâtın ne olduğu hatta şekilsel boyutu da ortaya çıkmaya başladı. Demek ki salâtı yapanlar, rükû eder halde oluyorlar. Peki, rükû nasıl oluyor? Saygıyla öne doğru eğilme. Yavaş yavaş salât, netleşmeye, anlaşılmaya başladı.
Nisâ–103:Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikame edin. Hiç şüphesiz ki salât, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.
Yukarıdaki ayette zor bir anımızdaki salâtta ne yapacağımızı söylüyor Rabbim. Dikkat ederseniz burada ne zihni ve mali destek anlamında tek bir açıklama olmadığı gibi, zor bir anımızda Allah ı anmamızı söylüyor. Zor bir durumda ne başkasına maddi yardım düşünülür, nede fikri dersler verilir. Tekrar rahata kavuştuğumuzda yine salâtı tam olarak tamamlamanın yollarından bahsediyor. Allah bakın ne diyor? Allah ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Demek ki salât sözcüğünün, hem Allah ı anmak, hem de şekilsel bir boyutu var. Ayetin sonunda ise salâtın anlamı, çok daha net anlaşılmaya başladı. Eğer salât sözcüğünden zihni ve mali desteği oluşturmak olarak kabul edersek, bu işin vakti belirlenmiş bir yazgı olduğunu da kabul etmeliyiz. Peki, bu yardımı yapmanın zamanı, vakti olur mu? Zor durumdaki bir insana her an her zaman yardım edilmeyi Allah emretmiyor mu? Bakın bu ayete bu anlam uymuyor. Demek ki salât kur’an da açıkça belirlenmiş bir ibadet ki, belirlenmiş zamanda yapılacağını söylüyor.
Nisâ 101–102:Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâtan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar. Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikame ettiğin zaman [eğitim, öğretim verdiğin zaman], içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında], arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim, öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. ……
Yukarıdaki ayeti yine Sayın hakkı Yılmazın anladığı şekliyle bakalım. Bu ayette ki salâttan daha önce örnek verdiği gibi, zihni, yani fikirsel eğitim salâtı olarak anladığını söylüyor ki, salât sözcüğü gördüğü yere, eğitime katılsınlar diye yazmış. Tüm bunları yani anlam ve manalarını kendi nefsimizce verirsek, Allahın onlarca ayetine ters düşmüş oluruz. Hâlbuki Rabbim ne diyordu, ben ayetlerimi açık seçik gönderip, her konudan nice örnekleri veririm. Bu ayet sefer yani savaş halinde, tedirgin olunan tehlikenin olduğu bir zamandan bahsediyor. Acaba bu tehlikenin olduğu vakitte, eğitim öğretim yapılır mı?
Biz yinede bu ayeti yazıldığı gibi anlamaya devam edelim. Zor bir anımızda salâtı kısaltmamızda bir sakınca yoktur diyor Allah. Elçisini örnek verip konuyu anlatıyor. Peygamberimiz onlarla birlikteyken onlar için salât ikame ettiğin zaman diyor. Bu cümleye dikkat edelim. Hâlbuki kur’an da geçen salât sözcüğüne baktığımız zaman, bizzat bireysel emirlerle salâtı kendimizin ikame etmemizi, yani yerine getirmemizi emrediyordu Allah. Burada salât sözcüğü ile askerlerin bir kısmına ders verdiğini söylüyor Sayın Hakkı Yılmaz. Şimdi şu cümleye bakınız, peygamberimizi bir kısmına ders verdiğini söylediği kişilerle nasıl bir konuma giriyor. (içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar.) Madem peygamberimiz burada bir kısım askere ders veriyor, neden birlikte ayakta dikiliyorlar? Ayakta neden dikilerek ders yapsınlar? Ayetin devamında ise; (Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında], arka tarafınıza geçsinler.) Bu cümle, baktığım bütün meallerde secde ettiklerinde diye meal edilmiş. Fakat nedense yalnız bu mealde boyun eğdiklerinde, yani ikna olduklarında diye yazılmış. Biz yine iyi niyetle bakalım ve düşünelim. Madem peygamberimize iman etmiş askerlerin bir kısmına ders veriyor ve onlar bir müddet sonra yan tarafa geçiyor, acaba içlerinde boyun eğmeyecek, ikna olmayacak birisi var mıdır? Allah adına elçisiyle canını ortaya koyan, savaşa gelenler, acaba gerçekten imanından şüphesi mi varda, peygamberimizin ders verdiği konuda şüpheleri olsun. Bakın hiçbir mantık bağı kurulamıyor.
Bir başka ayete bakalım şimdide.
Hûd–114:Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikame et [zihnî ve malî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
Yukarıdaki ayeti, yine salata verilen anlam dam yola çıkarak, anlamaya çalışalım. Salât Sayın Hakkı Yılmazın anladığına göre, zihni ve mali destek anlamında düşünelim ayeti anlamaya çalışırken. Daha önce Allah, salât vakti belirlenmiş bir yazgıdır demiştik. Burada da bu vakitlerin neler olduğunu açıklıyor. Ayete baktığımızda vakti belirlenmiş, Sayın Yılmazın deyimiyle zihni ve mali destek oluşturmak, zaman olarak herkesin yaşadığı gündüz zamanına nedense hiç denk gelmemiş bu ayette. İnsanların ihtiyaçlarının olduğu, çalıştığı zaman gündüz vakti ama Allahın bahsettiği salâtın yapılacağı vakitle her nedense ya çok erken zaman, ya da akşam olduğu vakit. Sizce Allahın bahsettiği bu zamanlarda insanlara zihni ve mali yardım mı yapılır, yoksa o sakin vakitlerde iş ve telâşe nin olmadığı zamanlarda, hem dinlenip istirahat edip, Allaha şükredip onu yüceltip, ondan yardım isteyip, ona ibadet mi yapılır? Bakın salata verilen anlam, ayette bir bütünlük ve mana birliği sağlıyor mu? Birisi çıkıp şunu savunabilir. Gündüz çalışılıp para kazanılır, diğer boş zamanlarda fakire yardım planları, çalışmaları yapılır diyebilir. Bahsedilen saatler tüm insanların dinlenme ve istirahat saatleridir, burası önemli. Günümüzde hatırlayınız topluma karşı yapılan tüm hayır ve hasenat çalışmaları, kermesler, toplantılar gündüz insanların faal yaşadığı zaman içinde gerçekleştirilir. Bakın tüm bunlar ayette anlam bütünlüğünü bozuyor. Ayetlere bakmaya devam edelim.
Bakara 45-46 :Bir de sabırla, salâtla [eğitimle, öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla] yardım isteyin. Şüphesiz bu [salât ve sabırla yardım isteme], saygılı olanlardan; gerçekten Rab’lerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O’na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir.
Yukarıdaki ayete baktığımızda salâtla Allah benden yardım dileyin diyor. Demek ki salât Allahtan yardım isteme, dilekte bulunmanın bir yolu, yöntemi. Fakat salât sözcüğüne eğitimle öğretim ve sosyal faaliyetler dersek bakın yine anlam bütünlüğü bozuluyor. Burada yapılmasını istenen bir hareket var. Sabırla salât etmek ve Allahtan yardım dilemek. Bir kişiden yardım istemek niyetimiz olduğunu düşünelim, ona nasıl yaklaşırız. Onunla nasıl bir diyalog içinde bulunuruz ki bize yardım etsin? İşte bizlere düşen, sözcüklere değişik anlamlar vermek değil, kur’an bütünlüğünde bu sözcüğün, emrin ne anlama geldiğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Dikkat ederseniz aynı kelime bazen eğitim, öğretim sosyal faaliyetler oluyor, bazen zihni ya da mali yardım oluyor. Bu durumda herkes istediği anlamı verip, kur’ana uymak yerine, kur’anı kendisine uydurmuş olmuyor mu? Devam edelim
Nisa–142:Şüphesiz ki münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah’ı ancak, pek az olarak anarlar.
Yukarıdaki ayete geçen şu cümleye bakalım.( Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar) Demek ki salata bazen erken vakitte bazen işi olduğunda da kalkıyor yani niyet ediyor ki, tembel insanların, gönülsüz insanların kalkışı örneğini veriyor. Hani rabbim salât vakti olarak gündüzün yakın vakitleri, erken bir vakitten bahsetmişti hatırlayalım. Herhalde bu saatte ne birisine zihni, ya da mali yardım yapacaktır, nede birisine ders verecektir bu insan. Zaten hitap bizzat bireye yapılıyor ve onların durumları tasvir ediliyor. Peki, tembel tembel kalkan ne yapacak bu kalkışında? Tek başına yanında da kimse yok. Eğer onu gören bir insan olsa, hareketlerine dikkat eder, çeki düzen verir ama bu durumda kendisi yalnız ki davranışları, gönlü hareketlerine yansıyor. İşte demek ki salât çok daha farklı bir anlama geliyor ki, Allah bunu yapanların bir kısmının gönülsüz yaptığını söylüyor ve dikkatlerini de çekiyor aynı zamanda. Tekrar hatırlatmam gerekirse, yazdığım mealler Sayın hakkı Yılmaz a aittir.
Bakara–43:Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz/ayakta tutun, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin!
Allah salâtı ayakta tutun diyor yani koruyun, bırakmayın. Daha öncede söylediğim gibi Allah ayetinde salâtı ayrı zikrediyor, yanın dada zekâtı verin diye belirtiyor. Eğer salât sosyal yardım anlamında olsaydı, devamında ayrıca yine sosyal yardım anlamında, zekâttan ayrıca niçin bahsetsin. Ayetin son kısmında bir cümle var, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin! . Peki, bu rükû sözüyle ne anlatmak istiyor Allah? Daha öncede bir ayette geçmişti hatırlarsanız, salât tanda bahsediyordu ve rükû edenlerle rükû edin diyor yine. Bu saygı ile eğilmeyi kime, niçin ne zaman yapacağız? Bakın salât kelimesine farklı bir anlam yüklediğimiz zaman nasılda soru işaretleri çıkıyor ortaya.
Aşağıda vereceğim örnek ayette salât sözcüğünün aslında ne anlama geldiği çok açık anlaşılıyor.
Cum‘a 9–10: Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah'ın anılmasına hemen koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için en hayırlıdır. Sonra da salât gerçekleştirildiğinde yeryüzünde dağılın ve Allah'ın lütfundan arayın. Ve felah bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için Allah’ı çok anın.
Demek ki salât burada Allah ı anmak onu zikretmek, ona şükranlarımızı sunmak anlamına geldiği anlaşılıyor. Zaten namaz da bu anlamda değil mi? Namaz kılan Allah ı anıp, ondan istekte bulunup onu zikretmiyor mu? Devamında ise doğru yolu bulmanız içinde Allah ı çok anın diyor, yani burada yaptığınız yetmez. Evlerinize gittiğinizde de burada yaptığınız gibi yapmaya devam edin ki, doğruya eresiniz diyor. Yani salâtı evinizde de devam ettirin. Demek ki salât bir başka kişiye ne maddi olarak yardım etmek, nede bir başka insana fikri yardımda bulunmak olmadığı çıkıyor ortaya.
Sayın Hakkı Yılmaz salât kelimesine mali yardım anlamını vermesini bakın şöyle anlatıyor.
“Kur’ân’da, Salâtı ikame edin, Salâtı ikame ettiler ve Salâtı ikame ederler ifadeleri ile birlikte Zekâtı da verin, Zekâtı da verdiler ve Zekâtı da versinler ifadelerinin de yer almasının nedeni, malî destek olmadan salâtın ikame edilemeyeceğidir, yani sosyal destek ve eğitim-öğretim kurumlarının parasız, malî yardımsız oluşturulamayacağı ve yaşatılamayacağı gerçeğidir.”
Şimdide bu düşüncenin doğru olup olamayacağını düşünelim kur’an bütünlüğünde. Dikkat ederseniz hitapların hepsi neredeyse bireyseldir kur’an da. Yani Allah yarattığı direk kuluna hitap eder. Ayrıca sizlerin kaldıramayacağı bir yükte yüklemem der bizlere. Eğer salâtı Gerçekleştirmek için maddi bir şey, yani para gerekmiş olsaydı, bu salâttan yalnız zenginler istifade etmez miydi? Yani madem Allah bu kadar övdüğü salâtı yerine getirmenin, bizlere çok büyük faydaları var, durumu iyi olmayan bundan istifade edemeyecek demektir.
Şimdi de Sayın Yılmaz, Salât ile zekâtı Allahın yan yana kullanmasından çıkardığı anlama tekrar dönelim. Allah tüm ayetlerinde ikisini de ayrı zikretmiş. Bu durumda aynı anlamın çıkartılması asla mümkün olamaz. Çünkü zekât, infak ve hayırda bulunma konusunu kur’an içinde çok daha detaylı anlatılmıştır, ayrıca teşvik etmiştir. Örneğin zekât vermeyi kendisine borç verme olarak anlatır ve huzura geldiğinizde sizin yaptığınız bir hayır ve iyiliğin karşılığı on kat veririm der. Daha da ileri gider başak örneğini verir, hayrınızın karşılığı yüzlerce misli olacağı müjdesini verir. Buradan da anlaşılıyor ki salât ve insanlara yardımda bulunmak, kur’an da iki ayrı ibadet ve ikisi de ayrı açıklanıyor, örnekler veriliyor. Kur’anı çok iyi okuyan bir insan, ibadetlerin kişiye has olduğu ve ayetlerin şahıslara hitap ettiğini anlayacaktır. Bu durumda bizlerin imtihanından bahseden Allah, bireysel olarak yaptığımız her şeyden sorumlu olacağımızı bilmeliyiz.
Şimdide artık salât sözcüğünden Allah şekilsel olarak neler emrediyor onu anlamaya çalışalım. Tabi yine Sayın Yılmazın mealinden alıntılar yaparak.
Bakara 125: Ve Biz bir zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma/dönüş yeri ve bir güven yeri kılmıştık. –Siz de İbrahim’in makamından bir musallâ [salât gerçekleştirilecek yer] edinin.– Ve Biz İbrâhîm ile İsmâîl'e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve secde edenler, rükû edenler için tertemiz tutunuz” diye ahit almıştık.
Ayete baktığımızda Allah İbrahim peygamberimizin hazırladığı evden bahsederek, bakın ne diyor. Sevap kazanma yeri olarak, İbrahim’in makamından salât gerçekleştirme yeri edinin diyor. Bahsedilen yerin günümüzdeki HAC mekânı olduğunu unutmayalım. Burada sevap kazanmak için bakın neler yapın diyor salât ile. Burasını dolaşanlar gezenler, ziyaret edenler ibadet e kapananlar, secde edenler, rükû edenlerle için burasını temiz tutunuz. İşte salât için hazırlanan yerde yapılması gerekenler ne kadar güzel anlatılıyor. İbadete kapanan rükû ve secde etmekle yapıldığının da açıklamasını yapıyor, detay veriyor bizlere. Eğer hayır bunlar başka şeylerdir dersek, ayette bir bütünlük sağlamamış olacağımız gibi, bahsedilen detaylarında üstünü örtmüş oluruz. Yani kur’ana uymak yerine, kur’anı kendimize uydurmuş oluruz.
Salât konusunda kur’anın açıklamalarını, anlamaya devam edelim yine aynı mealden.
Hac 26:Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler [zulme baş kaldıranlar], rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et.
Yukarıdaki ayette rabbim yine İbrahim peygamberin yaptığı Allah ı anarak, toplanılacak evde yapılması gereken salât ibadetini tarif etmeye devam ediyor. Çünkü Bakara 125. ayette salâtı gerçekleştirecek yer olarak zikrediyordu. Orada kıyam edin sözünden meali yazan zulme baş kaldıranlar diye nakletmiş. Ama devamında rükû ve secde edenlerin yaptığı şeklin ne olduğunu yazmamış. Bizler kıyam sözcüğünden anlıyoruz ki saygıyla ayakta durmaktır. Eğer bir bütünden parçalar çıkartırda başka anlamlar verirsek, ayetin bütünlüğünden koparmış oluruz. Bu evde çok açık Allah, benim huzurumda saygıyla ayakta durunuz, rükû ve secde ediniz diyor, yani burada beni anınız, benden yardım isteyiniz bana bağlılığınızı gösteriniz yani namaz kılınız diyor. İşte salâtın özü, yapılması gereken şekilsel boyutu bu kadar açık anlatılıyor.
Bir başka ayete daha bakalım ve salâtın şekilsel boyutunu anlamaya çalışalım, tabi yine Sayın Yılmazın mealinden.
Hac 77: Ey iman etmiş kimseler! Felâh bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin.
Allah iman edenlere sesleniyor ve ey iman edenler, felah bulmanız kurtulup huzura kavuşabilmeniz için, rükû edin, secde edin yani Rabbinize kulluk edin, ona dua edip ondan yardım isteyin diyor. Devamında ise yine aynı tavsiyede bulunuyor, iyilikler yapın Allah için her zorluğa baş koyun, gerekirse savaşın. Ayette felah bulmanız için rükû ve secde edin diyor, yazar ise felah sözcüğünü parantez içinde zafer kazanmak, durumunuzu korumanız olarak anlıyor. Bana göre konu ile hiçbir ilgisi yok. Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, salât sözcüğü ile Allah kendisine bir ibadet şeklinden bahsediyor ve onu da tarif ediyor bizlere. Bakın yine bir başka salâtın şekilsel boyutu.
Furkan 64: Onlar (Rahman’ın kulları), Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek gecelerler.
Demek ki Allahın sevgili kulları, bizzat ferdi olarak rabbine yalvarırken, ona ibadet edip ona şükrederken, kıyam ve secde ederek ona saygısını belirtiyorlar. İşte salâtın şekilsel olarak anlatımına bir başka örnek.
Fetih 29:…. Sen onları, Allah'ın fazlından ve bir hoşnutluk isteyerek rükû edenler, secde edenler olarak görürsün. Onların secde izinden [Allah'a teslimiyetlerinden] nişanları, yüzlerindedir [tüm varlıklarındadır]…..
Yukarıdaki ayet de konuya açıklık getiriyor. İman eden müminleri sen rükû ve secde edenler olarak görürsün diyor. Onların secde izinden bahsediyor Allah. Peki, secde ettiğimizde nerede iz kalabilir? Tabiî ki alnımızda, çünkü yalnız orası yere değiyor. Fakat meali çeviren yazar nedense secde izi konusuna açıklık getirmek için, Allaha teslimiyetlerinden açıklamasını yapmış. Hâlbuki Allah açıklamayı netleştirircesine, bu izin yüzlerinde olduğunu, söylediği ve açıklık getirdiği halde, yine yazar bu kelimeye de bir başka anlam verip, tüm varlıklarındadır demiş. Bu parantez içindeki anlamlara baktığımızda ayetin akışını bozduğunu, anlam bütünlüğünden saptırdığını görüyoruz. Allah her şeyi açık ve net söylerim dediği halde, açık olan sözlerin, anlam saptırıldığı anlaşılıyor. Ayette açıkça Allah için secde edenlerin izleri yüzlerindedir diyor. Bu cümle çok açık değil mi sizce? Bu cümlenin parantez içinde açıklamaya ihtiyacımı var?
Mücâdele–13: Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz mu? İşte, yapmadınız. Ve Allah, sizin tövbenizi kabul etti. Artık salâtı ikame edin, zekâtı verin, Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan en çok haberi olandır.
Bu ayette anlatılan, Allah peygamberimizle özel konuşmak isteyen bir kişi, bir fakire önce sadaka versin, daha sonra görüşün diye ayet indiriyor. Lütfen bu konu üzerinde dikkatle düşünelim. İşin içine para ya da maddiyat girdiği için insanların birçoğu, hayır yapmaktan kaçınarak peygamberimizle bile belki de görüşmekten kaçıyorlar. Sizi affettim bağışladım diyerek, bu kuralını kaldırıyor. Peki, Allah insanların bunu yapmayacağını para ve maddiyata tamah edeceklerini daha önceden bilmiyor mu? Elbette biliyor, ama buradan alınacak dersi, eğer göremezsek almamız gereken ibreti de alamayız. İnsanoğlu çok zayıf karakter de yaratıldığını söyler Rabbim. Elindeki malın mülkün gerçek sahibi olduğunu zannederek, adeta paraya taparcasına onun için her şeyi yapar. İşte Yüce Rabbim ayetinde her salât sözcüğüyle zikrettiği, zekât verin hayırda bulunun sözlerini çok iyi değerlendirmeliyiz. Eğer salata Rabbin vermediği bir anlam verirsek, kur’an dan tamamen kopmuş oluruz. Allah salâtı çok fazla zikreder, onun yanında da zekât verilmesini emreder. Peki neden? Salâtla Allahın huzuruna bolca duran, onu anan ondan yardım dileyen, ona sözler veren bir insan, daha kolay bonkörce zekât verirde ondan.
Şimdi tekrar konuyu pekiştirmek için düşünelim. Allah elçisi ile görüşme şerefine nail olacak insanların bile mala, paraya tamah ederek bu emri yerine getirmediğine göre, salât sözünü, her zekât verin sözünden önce söylediğine göre Rabbim, bu kelimenin bu isteğin çok özel bireysel Allah ile bağın kurulduğu bir anlamı olmalı ki, salâtı yapan, takip eden, Allah ile gerekli bağını kurmayı başaran bir insan, zekâtı da gönülden verebilsin. Allah salât sözcüğüyle, salâtın vaktinin de belirlenmiş olduğunu söyledikten sonra, şekilsel açıklamalarını da yaparak, kendisi ile sürekli ilişkide bulunacak, bir bağ oluşturmuştur kulu arasında. İşte bu bağ salâttır, yani namazdır. Günümüze kadar namazın şekline birçok ilaveler yapılmıştır, ama bu ayrı bir konudur, ayrı konuşulmasında yarar var. İlaveler farzlaştırılmadan, ibadetin özünden uzaklaştırmıyorsa hiçbir sorun olacağını düşünmüyorum. Biz insanlar her güzel şeyi, kendimizce süslemeyi çok severiz.
İnsanoğlu, namaz ile yaratıcı arasında iletişim halindedir. Her gün ona bazı sözler verir, ondan istekte bulunuruz. Bu insanların adeta meditasyonudur. Onunla huzur bulur, onunla doğruya yönelir, yanlıştan korunuruz. Daha açıkçası bu yolu takip eden, meşgul olan bir insan, şeytandan uzak kalır. Her an takipte olduğunun, imtihanının bilincine vardığı için, kötü şeylerden uzaklaşır. Salât sözcüğünün devamında zekâtın verilmesi, hayırlarda bulunulmasını emretmesinin nedeni, Allah madem bana salât ile sözler veriyorsun, benden istekte bulunuyorsun, sende benim istediklerimi yap, benim ihtiyacı olan kuluma yardım et ki, bende sana yardım edeyim. İşte salât ve zekâtın neredeyse her ayette birlikte anılmasının, emredilmesinin nedeni budur.
Sizlere son olarak bir ayeti daha hatırlatmak istiyorum, tabi yine Sayın Hakkı Yılmazın mealinden. Sayın Yılmaz kur’an da geçen salât sözcüğünden, eğitim sosyal faaliyet ve maddi yardımlaşma olarak kabul etmişti. Aşağıdaki ayete bakalım.
Maide 6: Ey iman etmiş kişiler! Salâta [eğitime-öğretime, sosyal yardım çalışmasına] doğru kalktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin.
Maide 6. ayette Allah iman edenlere seslenerek, salata niyetlenip kalktığınız zaman, önce yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar da ayaklarınızı silin, ya da mesh edin diyor. Lütfen dikkatle düşünelim. Sayın Yılmaz salât için eğitim öğretim, ya da mali destek demişti. Tüm bunlara başlarken yüzün, kolların yıkanmasının, başı ve ayakları mesh etmemizin mantığı nedir? İnsanlara mali destek yapacağım, ya da onlara fikri dersler vereceğim, bundan önce bahsedilen yerleri yıkamanın ne alakası nasıl bir bağlantısı olabilir? Bunu kimse sormuyor mu? Eğer bugün bizler birilerine sormaz isek, yarın Rahman hesap günü bizlere soracaktır. Buradan da anlaşılıyor ki SALÂT, RAHMANLA KULUNUN BİR OLDUĞU ANDIR. SALÂT KULUNUN YARATICISI İLE EN ÖNEMLİ BAĞIDIR. Huzura durmadan öncede, yaptığımız bir ön temizlikten bahsediyor ayet. Bağından kopanın nerelerde duracağını kimse bilemez. Hesap günü yüzlerimizin kapkara olmasını istemiyorsak, Allahın ne söylediğini, doğru anlamaya çalışmalıyız. Daha doğrusu Allah ile bağımızı koparmayıp, SALÂTI doğru yerine getirmeliyiz.
Dilerim Rabbim, gönül gözlerimiz parıl parıl parlayan, gözleri ile yalnız bakmayıp, gerçekleri görebilen, beşerin değil, Rabbin kulu olanlardan eylesin.
SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
|