Yazanlarda |
|
imsak Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 12 ocak 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 10
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Birçok kelimede olduğu gibi “salat”ta Asurcadır. “Muhammed”, “Mekke”, “zekat”ta olduğu gibi. Asurcada salat; hakim olmak, hüküm altına almak, hükmetmektir. Salatla Allah’ın hükmüne, idaresine, yönetimine girilir. Yani Kuran buyrukları kabul edilir. Yani Allah’la yapılan antlaşmayla, Allah’ın hükmüne girilir. Şekil, söz ve mananın her üçünü de içerir. Bu antlaşmayla bütün gün ve gece Allahın hükümlerini uygularsın, Allahın hükmü dışına çıkamazsın.
İslam; Hz. İbrahim’den beri var olan bir dindir. İslam literatürü, Hz. Muhammed zamanında putperest Arapların diliyle oluşmamıştır. Akadca ve Asurcanın ilk yazılı dillerden olduğu unutulmamalıdır. Üstelik semitik dillerdendir. İslam literatüründeki birçok kelime Asurca kaynaklıdır. Mekke, Muhammed kelimeleri bile Arapça değil, Asurcadır.
Asur, Kuzey Mezopotamya’da kurulmuş, yaklaşık 1500 yıl yaşamış bir uygarlıktır. Yazı dili olarak Akatça ve Sümerceyi kullanmışlardır. Tanrı Asur’a taptıkları yazılmaktadır. Çivi yazısında yıldız şeklindeki işaret tanrı, ilah ( * şeklinde ifade edeceğim) anlamına gelir. Akatçası “ilum”dur. Tanrı anlamının yanında –il, –el son eklerini de verir. “*asur“ tanrı asur olarak çevrilmekte. Oysa asuril olarak da çevrilebilmekte ve tanrının Asur’u anlamına gelmektedir. Uydurma tanrılar yazmaya gerek yok. “asuril” Arapça ve İbranice harflerle yazıldığında “asrl” olarak yazılır (cümle başı dışında sesli harf kullanmıyorum. Sesli harf olarak da “a” kullanıyorum). “İsrailin”de yazılışı “asrl”dir. Yani Asuril ile İsrail’in yazılışında, gerek çivi yazısı olsun, gerek Arapça olsun fark yoktur(*asur = asuril, *isra = İsrail). Asur’da tanrının ismi yazılmıyor, işaretle ifade ediliyor. Tanrı anlamına gelen ilum söylenmiyor, sondaki –il eki ilum manasında söyleniyor. Yahudiliğe baktığımızda tanrının ismi söylenmiyor. Yezidilik dininde ise şeytanın ismi söylenmez.
Sar; kral demektir. Asuril’in, yani İsrailin anlamını, Tanrının Kralı ve/veya Tanrının Krallığı olduğunu düşünüyorum.
__________________ imsak
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
Sn Hasanoktem merhaba,
Dikkatlerden kaçan; orada kelime NEHER. Neher NEHİRden farklı anlama da gelir. النهر : السعة - ENNEHER: ESSE'AH. Sanırıım orada bu anlamda gelmiş. Seat: Genişlik, refah, bolluk zenginlik, güç, iktidar...
|
|
|
Selam Haktansapmaz,
fakat bu kelimeye sizin söylediğiniz anlamı yüklersek, bağlamı tutturup, yerli yerine oturtabilmek/ anlam bütünlüğünü sağlayabilmek için cümleyi meallendirmede- birazdan da fazla- zorlama yapmak zorunda kalınmayacak mı değerli kardeşim? Ayet in geri kalan diğer kelimeleri ile anlam bütünlüğü, anlam mutabakatı sağlanabilecek mi?( en azından benden böyle göründüğü için soruyorum...)
örneğin :
bu Ayet te :
1-el cunûdi= ordu veya askerler kelimesi,
2-bi en neherin= bir nehirle /bir ırmak la. veya sizin yüklediğiniz farklı anlamı yüklesek= bir Genişlik, bir refah, bir bolluk zenginlik, güç, iktidar...
3-men şeribe = kim içerse...
4-men igterafe= kim bir avuç alırsa...
5-ğurfeten= bir avuç
6=bi yedihi= elleriyle
7-şeribu minhu = ondan içtiler
8-ceveze hu= onu geçtiler...
9-la takate = takatimiz yoktur...
10-bi calute ve cunûdihi= calut a ve ordusuna
en sonunda da ='Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok,' dediler. ALLAH ile karşılaşacaklarına inananlar ise şöyle dediler: 'Sayıca az nice bölük, ALLAH'ın izniyle kalabalık bölükleri yenmiştir. ALLAH sabredenlerle beraberdir.'
yani şunu demek istiyorum ki sizin "bi en neherin" kelimesine yüklediğiniz farklı anlam ile bu Ayeti meallendirmek yukarıda söylediğim gibi bağlamı ile uyum gösterip, çakışacak mı?
lütfen, bu kelimeye yüklediğiniz farklı anlamı dercederek, yani bu anlamıyla bu Ayeti bize meallendirir misiniz.
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
HÜSEYİN-1975 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 01 haziran 2010 Gönderilenler: 197
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Teşekkürler sayın Haktansapmaz selam ve saygıyla..
__________________ Ancak bir cehennem öğretebilir insana
Kırık ayaklarla cennete girilemeyeceğini...
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasanoktem Yazdı:
Sayın Haktansapmaz,
Bakara 249'u nasıl çevirirsiniz? bu Ayet ile ilgili düşüncelerinizi okumak istiyorum mümkünse.
kim nasıl meallendirmiş, nasıl yorumlamış diye baktığımda şunu gördüm:
bu Ayet ile ilgili M.İslamoğlu yorumu :
1.uzun süre susuzluktan sonra aniden aşırı su tüketiminin, böbrek ve kalp yetmezliği sonucu ölüme kadar varan olumsuz sonuçlara yol açtığı bilinmektedir.
yapamayacağınıza inanırsanız, yapamazsınız.
R.İhsan Eliaçık yorumu :
yani: eğer bir savaşı kazanmak istiyorsanız, her şeyden önce zafere olan inancınızı yitirmemelisiniz. bu çok kuvvetli bir inanç olmalı ve yüksek derecede bir iç disiplin ile desteklenmeli. nafsine galip gelemeyenler, düşmana galip gelemezler. inanın, kendinize güvenin, tedbirlerinizi alın, vesilelere sarılın ve Allah'a dayanarak yürüyün; gerisi gelecektir...
Hakkı Yılmaz yorumu :
249. Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmazsa, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler onu [nehri] geçtiklerinde onlar [İsrâîloğulları], “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir” dediler.muhabbetle |
|
|
Değerli Hasan Öktem kardeşim,
Aceleye getirmek istemedim, uzun uzun tekrar düşündüm.
İslamoğlu'nun söylediklerinin hayatın gerçekleriyle ters düştüğünü biliyorum. Ben uzun yaz günlerinde güneşin altında gün boyu yürüdüm, ekinde tarlada vs işlerde çok çalıştım, çok susadım ve de doyasıya çok su içtim. Belgesellerde hayvanları izliyoruz nehre ulaşmak ve sudan içmek için günlerce yürüddükten sonra kana kana suyu içerler, böbrekleri iflas etmiyor, onlara bir şey olmuyor.
Hakkı Yılmaz meal harici bir yorum yapmamış. R. İ. Eliaçık nehir olarak almış ve ondan su içmemeyi nefsi terbiye ile açıklamış.
Ben bunlara katılamıyorum. Nehirle; su içmemekle imtihan bana pek mantıklı ve tutarlı gelmiyor. Su hayattır. Sussuzlukla imtihan olmaz. Asker susamış suya kavuşmuş ama su içmeyecek, susuzlutan bitap düşmüş haliyle nehri geçip düşmanla savaşacak, akıl almıyor!
Ayeti meallendirmeyeceğim. Neherin mal, servet, zenginlik, bolluk, güç iktidar anlmı üzerine yorum bina edeceğim. Ordu, millet fark etmez, bolluk içinde zevkü sefa içinde bir hayat yaşıyor. Kıral diyor ki, zevk ve sefaya dalmayın, rahatlığa alışmayın, maldan ihtiyacınız kadarını alın, millete devlete bağışta bulunun, geride zor günler sizi bekliyor, düşmanlarınız çok ve güçlüler, savaşa hazırlıklı olun vs.
Zevk ve sefa içerisinde bir hayata alışanlar savaş zamanı gelince savaşamazlar. Melik bunu çok iyi biliyor. Onun için halkını, askerlerini uyarıyor. Mala mülke, yemeye içmeye, zevke rahata düşkün bir halkla savaşlar kazanılmaz.
Sözü edilen ordu buzağıya tapan halkla aynı yada benzerdir. Hani onlara da buzağı tutkusu içirilmişti ya! Buzağı da bana göre servettir. Altın mücevher maldan kinaye. Buzağıya tapış mal düşkünlüğü... Kuran'da geçen diğer bir örneği de münafıklardır. Resul Allah yolunda malınızı verin dedi, onlar vermek istemedi. Savaş zamanı gelince de biz onlarla savaşamayız dediler.
Kuran'ın bu sözünde geçen terimleri bu doğrultuda yorumlamak gerek. Neher, zenginlik, bolluk, rahatlıkk vs. Savaş zamanı ordu halktan oluşturulur. Mala zevke düşkün bir halktan oluşan bir ordu yolda dökülür, çoğu cepheye gitmez savaştan kaçar. Ancak inanalarla zafer kazanılabilir.
... Halk bolluk içinde keyif çatarken savaş çıkıverdi. O neher süreci geçildi, yerine sıkıntıları, zorlukları, yoklukları beraberinde getiren savaş dönemi geldi "câveze). Nehirden kana kana içenler, savaşacak cesareti gücü, tükendi, yolda döküldüler. Geriye savaşabilecek olan meliklerinin uyarılarına kulak vermiş inananlar kaldı. Onlar nehirden bir avuçtan/ihtiyaçtan fazlasını içmeyenlerdi.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli Haktansapmaz kardeşim,
cevabın için teşekkür ederim, ancak sana katılmadığımı söylemek zorundayım. bence burda =
Hakkı Yılmaz yorumu :
249. Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmazsa, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler onu [nehri] geçtiklerinde onlar [İsrâîloğulları], “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir” dediler.
şeklindeki açıklamanın Ayet'in lafzına, manasına, maksadına, muhtevasına, bağlamına, bütünlüğüne uygun olduğunu düşünüyorum.
burdan-bu Ayet mealinden- çıkan -bana göre- bir başka sonuç da şudur ki :
içinde maide6(abdest...)inde bulunacağı bir takım ilahi emirlerdeki önemli esprinin =Yüce Allah'ın emirlerine şartsız/koşulsuz/kesintisiz ve elzem derecedeki itaatin sonucunda Yüce Allah'ın muradının gerçekleşeceği ve yardımının bu itaat ve bağlılığın/salatın sonucunda gelebileceği söylenmektedir, diye düşünüyorum. burada bir teslimiyet sınavı var...Yüce Allah'a teslimiyet sınanıyor yani... bu emirleri ( böyle bir emir yoktur demek farklı bir şey...)" neden böyle bir emir var?", " bu emrin bize ne faydası var? " böyle bir emrin bize ne katkısı olacak? " , " bizi hangi zarardan kurtaracak veya koruyacak?"yollu düşüncenin yanlış olacağını düşünüyorum sadece. ( semi'ne ve âta'ne= duyduk ve itaat ettik dememiz icab eder demek istiyorum...)yukarıda parantez içinde değindiğim= " bu Ayet'in anlamı bu değildir, bu Ayet bize şunu veya bunu emretmiyor, başka bir şeyi emrediyor" şeklindeki tartışmalı bir itirazı farklı bir noktada tutuyorum...bu elbetteki olağan bir tartışma konusu olabilir. şeklinde düşünmekteyim değerli kardeşim.
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
prangasiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 mart 2010 Gönderilenler: 288
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasanoktem Yazdı:
Değerli Haktansapmaz kardeşim,
cevabın için teşekkür ederim, ancak sana katılmadığımı söylemek zorundayım. bence burda =
Hakkı Yılmaz yorumu :
249. Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: �Şüphesiz Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, �ancak eliyle bir avuç alan başka� onu tatmazsa, işte o bendendir.� Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler onu [nehri] geçtiklerinde onlar [İsrâîloğulları], �Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok� dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, �Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir� dediler.
şeklindeki açıklamanın Ayet'in lafzına, manasına, maksadına, muhtevasına, bağlamına, bütünlüğüne uygun olduğunu düşünüyorum.
burdan-bu Ayet mealinden- çıkan -bana göre- bir başka sonuç da şudur ki :
içinde maide6(abdest...)inde bulunacağı bir takım ilahi emirlerdeki önemli esprinin =Yüce Allah'ın emirlerine şartsız/koşulsuz/kesintisiz ve elzem derecedeki itaatin sonucunda Yüce Allah'ın muradının gerçekleşeceği ve yardımının bu itaat ve bağlılığın/salatın sonucunda gelebileceği söylenmektedir, diye düşünüyorum. burada bir teslimiyet sınavı var...Yüce Allah'a teslimiyet sınanıyor yani... bu emirleri ( böyle bir emir yoktur demek farklı bir şey...)" neden böyle bir emir var?", " bu emrin bize ne faydası var? " böyle bir emrin bize ne katkısı olacak? " , " bizi hangi zarardan kurtaracak veya koruyacak?"yollu düşüncenin yanlış olacağını düşünüyorum sadece. ( semi'ne ve âta'ne= duyduk ve itaat ettik dememiz icab eder demek istiyorum...)yukarıda parantez içinde değindiğim= " bu Ayet'in anlamı bu değildir, bu Ayet bize şunu veya bunu emretmiyor, başka bir şeyi emrediyor" şeklindeki tartışmalı bir itirazı farklı bir noktada tutuyorum...bu elbetteki olağan bir tartışma konusu olabilir. şeklinde düşünmekteyim değerli kardeşim.
muhabbetle
|
|
|
Sevgili Hasan müsade ile fikrimi belirtmek isterim.. farzedelim, böyle bir emrin bize ne katkısı olacak? " , " bizi hangi zarardan kurtaracak veya koruyacak?"
diye düşündük.. olası en yüzeysel en sığ neden, zehirdir.. suyun zehirli oluşunu düşümektir..fersiz bırakan, korkaklaştıran, bıkkınlaştıran ve hatta sonunda öldüren.. hani şişkin karın ile savaşılmaz ya da çok susuzluğun ardından ani şekilde su depolama mazereti gibi.. hani ölüm orucunda olsalar eh belki..
velhasılı iki neden de çok sığ ve yüzeysel.. Vahiydeki anlatımların elbet gerçek ama çoğunluğun mecaz ile oluştuğunu düşünüyorum.. buna nüsuk diyebileceğimiz de dahil..
hani ikiden biri diğerine, benim kaybedecek hiçbir şeyim yok.. oysa senin var.. öyleyse benden kork.. dedi ya.. veya köleyi/eşyayı/hayvanı öyle bir sıkıştırdın ki, o nihayet kaçışı sana son ve en etkili atakla yaptı..
İşte buradaki neden.. kaybedecek şeyi çok olanlar.. korkarlar.. gibi..
işittik ve itaat ettik diyelim demesine de vahyin hangi söyleminde bir sebep belirtmeden şunu bunu yapın der? ben görmedim.. sadece şunu söyler, oda bizim ellerimizin ettikleri nedeniyle der ki, başınıza gelen şer sizden hayır bizden ve isteğinize dikkat edin..çünkü siz hayır dilerken BİLMEDEN şerri de çağırırsınız..
Rabdan bir acıma ile, musayla yola çıkanların geçimlikleri Hak katından İLK ELDEN veriliyorken, yani çaba emek keder gerektirmeden bir yaşam süreceklerken ve sürüyorlarken onlar soğan sarımsak mercimek istediler, yani zor olanı seçtiler, zor olan neydi, çaba emek ter dökerek elde etmek.. işte kendi elleriyle şerri çağırdılar, oysa SEÇİLMİŞ bir topluluktu kendileri..
Yaradanın hikmetini anlamak demek Ona şükür demektir.. ama yaradan insanın önüne bir sabır küpü koymaz ki.. şöyle çevireyim de beyazı beyaza alı ala karayı karaya denk getireyim.. yaradan direkt olarak beyan eder ve sebeplerini de elbet sıralar..
Hakkı Yılmazın bu görüşünü anlamıyorum.. Çünkü bana bir nevi kaderciliği anımsatıyor ve akla yatkın bulmuyorum ve bu arada Haktansapmaz hocanın görüşünü ise anlıyor ve değerli buluyorum, zira onun oldukça keskin ve derin bir bakış açısı var..
Saygılarımla
__________________ "Asılan hırsız değil, yakalanandır."
Çek Sözü
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Prangasız,
öncelikle görüş bildirmenden dolayı teşekkür ederim.
iletimin bütününde " bir meali açalım da içinde nasıl bir yorum yapılmışsa yapılsın- duyduk ve itaat ettik -diyelimin olmadığını tekrarlamama gerek olmadığını düşünüyorum. benim burada sözünü ettiğim husus, olayı ele alış şekli...bir ilahi emir var mı, yok mu...işte tartışılması gereken, irdelenmesi gereken budur...eğer ki bir emir varsa, artık o emre itaat icab eder...-doğru veya yanlış- yok eğer böyle bir emrin olmadığı veya yanlış anlaşıldığı düşünülüyorsa bu da tartışmaya açık bir gündemin konusunu teşkil eder...emir var mı yok mu nun dışında fayda-kâr-zarar bilanço hesaplamasının yanlış olacağını/ yanlışlığa da sürükleyeceğini / yalın ve objektif bakmayı da engelleyebileceğini söylüyorum öncelikle.hangi Ayet mealinin daha doğru ve tutarlı olduğu düşüncesi tabiki tartışılabilir bir konudur.işte mes'ele budur.
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam dostlar,
Kuran’da anlatılan bu tür kıssaların iç yüzünü bilmemiz bana göre şu an mümkün değil.
Bildiğiniz gibi Kuranda mecazlar çok fazla yer tutuyor. 2:249’da geçen mubtelikum (sizi imtihan edecek) ifadesinden yola çıkarak, kimin neyle imtihan olunduğuna dair Kurandan birkaç örnek;
Adem ve eşine ağaca yaklaşıp yaklaşmama imtihanı 2:35
Nuh Nebi ve Ona inananların gemiye binip binmeme imtihanı 23:28, 26:119-120, 29:15
Yine İsrailoğullarının deveyi kesme 7:73-77, 11:64, 17:59, 54:27, 91:14 … İnek kesme imtihanı, Bakara suresinin ilgili ayetleri..
İbrahim Nebinin oğlu ile ilgili rüya imtihanı 37:106
Ve daha onlarca “belâ” yani imtihan ayeti…
Her ne kadar, Sn Hakkı Yılmaz bu olayla ilgili birçok yerden tarih bilgisi alıntıları yapsa da dediğim gibi bu tür kıssaların iç yüzünü bilmemiz bana göre şu an mümkün değil. Yani mesela yukarıdaki ayetlerde geçen ağaç yasağı, gerçekten bildiğimiz ağaç mıydı, neydi? Nuh’un gemisi gerçekten bildiğimiz gemi miydi? Vs vs…
Dolayısıyla 2:249 ayetinde geçen nehir, bildiğimiz nehir mi, içmek/şeribe bildiğimiz içmek mi? vs...
Birçok defa yaptığı gibi Kuranın burada da mecazi anlam kullandığı görüşlerine (Abdurrahman hoca ve diğerleri) katılıyorum…
Selam ile…
|
Yukarı dön |
|
|
prangasiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 mart 2010 Gönderilenler: 288
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar,
Kuranda geçen nehir ifadelerine biraz bakabildim ve gördüğüm şu: nehir
ya da nehirler bir ödül bir rahmet, karşılıksız hesapsız olarak anılmış.. olumsuz tek ayete
rastlamadım..
Ben anladığımı yazayım..
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir
ırmakla imtihan edecektir.
Başlarına akil bir yönetici istediler ki feraha ereler ve onlara dendi ki, falan şehre girecek ve orayı, diğerlerinden alarak felaha ve rahata kavuşacaksınız.. ve karar verildiğinde Talut kendine bildirileni onlara bildirdi ve dedi ki, yolunuz üzerinde hesapsızca karşılıksızca felaha ulaşabileceğiniz korumasız korunaksız olan bir şehirden geçeceksiniz, ancak sizlere oranın malı mülkü orada ikamet Allah tarafından yasaklanmıştır, işte imtihan budur.. siz eğer o ilk geçtiğiniz şehrin felahına kapılırsanız, imtihanı kaybetmiş olursunuz.. kim ihtiyacı kadarının dışına çıkarsa çıkmış olursa, kayba uğrayacaktır.. bizden bir destek yardım dostluk görmeyecektir.. ve nihayetinde yurdu ve halkı barış içinde olan varlık şehrinden geçerlerken, birçoğu savaşarak elde edilecek bir yerdense kolaylık ve refahla dolu o yerde kalmayı düşündüler sıvışma yollarını aradılar.. dediler ki, bizim bugün hiç taakatimiz yok.. yani biz aslında sizin zorlamanız olmasa bu yoldan bu fikirden tamamen cayacağız.. bugünden ben, artık bu saatten sonrayı yani bu aşamayı anlıyorum.. artık öyle bir noktadayız ki, gereklilik aslında bizim için ortadan kalktı ..ve Taluta muhalif şekilde oradan geçip gitselerde akılları o geçtikleri felah yurdundaydı çünkü onlar gerçekten Allaha kavuşacaklarını pek umut etmiyorlardı. lakin Talut onların mazeretlerini dinlemedi ve orduda bulunan söz dinleyiciler savaş fikrinden caymadılar... imtihanı birçoğu kaybetti ve birazı kazandı.. ve savaşa nihayetinde girdiler.. felaha rahmete, o bozgun yurdundaki bozguncu iradeyi yıkarak girdiler..
Dikkat edersek ifade şu: Muhakkak
Allah'a kavuşacaklarını umanlar..
Kitapta dünyayı istemek geçer.. dünyayı istemek nasıldır? hile hurda sömürü öldürme fesat mülke düşkünlük ve mülk için her yola başvurmak..
Ahreti istemek ise yukarıda anılanların tam tersi..
Allah bilir..
__________________ "Asılan hırsız değil, yakalanandır."
Çek Sözü
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasanoktem Yazdı:
Değerli Haktansapmaz kardeşim,cevabın için teşekkür ederim, ancak sana katılmadığımı söylemek zorundayım. bence burda = Hakkı Yılmaz yorumu :
249. Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmazsa, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler onu [nehri] geçtiklerinde onlar [İsrâîloğulları], “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir” dediler.
şeklindeki açıklamanın Ayet'in lafzına, manasına, maksadına, muhtevasına, bağlamına, bütünlüğüne uygun olduğunu düşünüyorum.
burdan-bu Ayet mealinden- çıkan -bana göre- bir başka sonuç da şudur ki :
içinde maide6(abdest...)inde bulunacağı bir takım ilahi emirlerdeki önemli esprinin =Yüce Allah'ın emirlerine şartsız/koşulsuz/kesintisiz ve elzem derecedeki itaatin sonucunda Yüce Allah'ın muradının gerçekleşeceği ve yardımının bu itaat ve bağlılığın/salatın sonucunda gelebileceği söylenmektedir, diye düşünüyorum. burada bir teslimiyet sınavı var...Yüce Allah'a teslimiyet sınanıyor yani... bu emirleri ( böyle bir emir yoktur demek farklı bir şey...)" neden böyle bir emir var?", " bu emrin bize ne faydası var? " böyle bir emrin bize ne katkısı olacak? " , " bizi hangi zarardan kurtaracak veya koruyacak?"yollu düşüncenin yanlış olacağını düşünüyorum sadece. ( semi'ne ve âta'ne= duyduk ve itaat ettik dememiz icab eder demek istiyorum...)yukarıda parantez içinde değindiğim= " bu Ayet'in anlamı bu değildir, bu Ayet bize şunu veya bunu emretmiyor, başka bir şeyi emrediyor" şeklindeki tartışmalı bir itirazı farklı bir noktada tutuyorum...bu elbetteki olağan bir tartışma konusu olabilir. şeklinde düşünmekteyim değerli kardeşim. muhabbetle |
|
|
Değerli Hasan Öktem kardeşim, görüş ve anlayışınıza saygı duyuyorum. Ben de aşağıda bir iki şeye daha dikkatlerinizi çekmek istedim.
Maide 6'ı ile bağlantı kurmanız isabetli olmuş. ما يريد الله ليجعل عليكم من حرج ولكن يريد ليطهركم وليتم نعمته عليكم لعلكم تشكرون . واذكروا نعمة الله عليكم وميثاقه الذى واثقكم به اذ قلتم سمعنا واطعنا واتقوا الله ان الله علي 5; بذات الصدور . Dikkatinizi çekmek istediğim birincisi bu. İkincisi; "içmek": UŞRİBÛ fî qulûbihimul'icle bi kufrihim.
Üçüncüsü de; Muhterem Hakkı yılmaz NEHER kelimesini 2/249'da "bir nehir" anlamıyla ve tekil olarak çevirmişken, aynı kelimeyi 54/54'te "ırmaklar/aydınlıklar" anlamıyla çoğul olarak çevirmişler. (...Fî cennétin ve neher: ...cennetlerdedir, ırmamaklardadır /aydınlıklardadır;). Sanırım Hakkı bey, nehârın "gündüz" anlamından hareketle neher kelimesinin orada "aydınlıklar" anlamına olabileceğini düşünmüş olacak ki bu manayı da eklemişler. Ben öyle inanıyorum ki, Hakkı bey neher kelimesinin "si'ah/vus'at" anlamına rastlamış olsaymış, hiç tereddüt etmeden şöyle mana verecekti: "...cennetlerdedir ve bolluk içindedir." Zira "cennetlerde ve ırmaklarda" anlamından daha çok, "cennetlerde ve bolluk içerisinde" anlamının uygun düştüğünü/düşeceğini bilecekti.
Muhabbetlerimle.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|