Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Ramazanı ister kavurucu dolunay olarak yorumlayın ister iki dolunay arasındaki periot olarak yorumlayın, dünyanın uzaydaki hareketleri nedir nasıldır; takvimlerin özellikleri nedir bunları bilip anlamadan orucu güneş takvimine endekslemeye kalkarsanız , kuran adına, ilim adına cinayet işlemiş olursunuz.
Allah hiçbir takvim indirmemiştir ve onun katında hiçbir takvim diğerine göre ayrıcalıklı değildir.Sadece beşerin yararlandığı , kabul ettiği ve kuranın indiği dönemde kullandığı kameri takvime göre ( onların anlayabilmesi için) ramazan ve haram ayları tanzim etmiştir.Eğer böyle yapmayıpta onların anlayamayacakları referanslarla bu tanzimi yapmış olsa idi ‘’Arab’a anlamadığı dilde’’ hitap etmiş olurdu.
Takvim geliştirecek kadar ilerlemiş toplumlar tarih boyunca değişik gök cisimlerinin hareketlerinden faydalanmışlardır.Güneş, Ay, Venüs gezegeni, Sirus yıldızı takvim oluşturmada kullanıldığı en fazla bilinen gök cisimleridir.Kimi takvimler 12 yıllık(hayvanlı eski türk takvimi), kimisi 4 yıllık( yunanlıların kullandığı ve olimpiyat oyunlarını da tanzim ettikleri Venüs takvimi), kimisi 365 günlük (güneş ve Sirius takvimi), kimisi 354 günlük ( kameri takvim), kimisi 20 şer günden oluşan 400 günlük ( Mayaların kullandıkları takvim) dönüşüm periotları ihtiva eder.
Kuran’ ın indirildiği dönemde arap yarım adasında ağırlılı olarak kameri takvim kullanılmaktaydı.. Takvimlerin sıfır noktası ise Araplarca önemli olan bazı olaylardır. Örneğin fil hadisesi bir dönem takvim başlangıcı olarak kullanılmıştır.Ömer zamanında da, hicret başlangıç yılı (sıfır yılı)olarak kabul edilip, kullanılan kameri takvim yani ay takvimi HİCRİ takvim olarak adlandırılmıştır.Yani hicri takvim Ömer zamanında keşfedilen yeni bir takvim değil, insanların binlerce yıldır kullandıkları Kameri(ay) takviminin o dönemde isimlendirilmiş şeklidir.
Araplar ticari ilişkileri, kültürel etkileşimler ve savaş gibi nedenlerden ötürü çevrelerindeki toplumların takvim sistemlerinden haberdar olmalarına ve belki de bu diğer takvimleri sınırlı olarak kullanmalarına rağmen uygulamada ağırlıklı olarak KAMERİ TAKVİMİ (ay takvimi) kullanmışlardır.Kameri takvimi kullanmışlardır çünkü ; yazılı kayıt geleneği olmayan, çıplak gözle yapılan gözlemlerin daha ön planda ve basit olduğu bir toplumda KAMERİ TAKVİMİ kullanmak diğer takvimleri kullanmaya nazaran her açıdan daha pratik ve üstündür. Ağırlıklı olarak yarı konar göçer durumda yaşayan , okur yazar oranının son derece düşük olduğu , matbuu takvimler hazırlayıp yaygınlaştırmanın mümkün olmadığı bir ortamda , güneş takvimi gibi , ay takvimine nazaran daha ince hesaplamalar ve çıplak gözle gözlem yapmanın dışında araç ve gereçlere ihtiyaç duyulan takvimleri kullanmanın daha üstün olduğunu iddia etmek akıl dışılıktan başka bir şey değildir, ENTELLEKTÜEL CİNNET dir.Çöl ortamında yaşayan alışkın bir göz çok az bir eğitimle ayın evrelerini gözlemleyerek takvim ihtiyacını karşılayabilir. Bu son derece basittir.
Güneş takvimi olıuşturmak ta basittir. Elinize bir çubuk alın dikin yere sadece bir yıl gözlemleyin.Gölgenin en uzun olduğu dönem( kuzey yarımkürede) 21 aralığı, en kısa olduğu dönem 21 haziranı, iki mesafenin aritmetik ortalamasıda ekinoksları, yani 21 mart ve 23 eylül tarihlerini gösterecektir. Sonrada aralarını 12 ve 365 parça ( dört yılda birde 366 parça)olarak dilimlersiniz, oldu size GÜNEŞ TAKVİMİ.. Tarihte bu dilimleme işlemi genel olarak 30 ve 31 günlük dönemler şeklinde olmakla beraber 45 günlük dönemler Halinde dilimlendiği de olmuştur.
Araplar şüphesiz bunu bilemeyecek kadar aptal bir toplum değildi, hatta benim tarihsel ve sosyal antropolojik verilerden elde ettiğim kanaatime göre ortalama zeka seviyeleri bu günkü zeka seviyelerinden çok daha üstündü..Neyse…
Ama elde ettiğiniz bu basit güneş takvimini kullanabilmeniz için çoğaltıp kayıt altına almanız ve yaygınlaştırmanız gerekir.Aksi halde hiçbir işlevselliği olmayacaktır.Hele çöl ortamında hiçbir işinize yaramaz , elinizde hazır takvim çizelgesi olmadan da sadece güneşi gözlemleyerek günleri tespit etmeniz asla mümkün değildir.Araplarında o dönemde güneş takvimi çizelgelerini yazıp , basıp ,çoğaltıp çölün her yerindeki bedevilere ulaştırma imkanları da elbette yoktu.
Aslında güneş takvimi geçmiş toplumların hiç birinde tek başına kullanılmamıştır. Güneş takvimi Mısır’ da tapınak rahiplerinin kullandığı gibi belirli entelektüel çevrelerde kullanılmıştır fakat halk arasında gündelik ihtiyaçlar KAMERİ takvimle karşılanmıştır.Mısırda da halk kameri takvim kullanıyordu, güneş takviminden anlayıp Nil nehrinin taşma dönemlerini haber vermek rahipler gibi tanrısal!:) yeteneklere sahip seçkin bir azınlığa mahsustu.(Mısırlılar yılı 30 ar günlük 12 eşit parçaya bölmüşlerdi, 12 aylık 360 gün dolduktan sonra da geri kalan 5 günde hiçbir iş yapmadan ibadetle geçirip 365 günü tamamlayarak yeni bir yıla başlarlardı. Doğrusunu Allah bilir ama uygulanan bu 5 günlük ibadet döneminin, güneş ve kameri takvimler arasındaki 10 günlük farka ve bu farkın kuran’ da üzerine yemin edilen sayılı günlere ilham ve işaret olabileceği yönünde kuşkularım var ama teferruata girmeyeyim kafanız karışmasın)
Tarihte bu gerçekler duruken günümüzde her nedense çok matah , kameri takvimden çok üstün bir şeymiş gibi bir güneş takvimi hayranlığı ve güneş takvimini kuarn’ın resmi takvimi gibi sunma gayreti var.Aslında mevsimsel sabitlik ihtiva etmesinin dışında güneş takviminin diğer takvimlere herhangi bir üstünlüğü yoktur ve bazılarının zannettiği gibi Allah katında makbul olan takvimde değildir.( hiçbir takvim Allah katında ayrıcalıklı değildir)Diğer takvimlerinde üstün olduğu yönleri vardır.Güneşin kozmolojik belirleyiciliğinin Aya hiçte zannedildiği kadar bir üstünlüğü yoktur , hatta tam tersine bilimsel veriler Ayın insan üzerindeki kozmolojik etkisinin güneşle kıyaslanmayacak kadar çok ve üstün olduğu , insan fıtratı ile uyumlu olduğunu göstermektedir.Şöyle ki Ayın evrelerinin , yeni ay , ilk dördün, dolunay, son dördün dönemlerinin , farklı derecelerde gel_git olaylarına sebep olması , sularda başlayan hayatın karalara geçişinde 7 şer günlük ve katları şeklinde yaşamsal periotlara neden olduğu , sünnetullahın bu şekilde tecelli ettiğine dair işaretler vardır.İnsanda ilk bakışta göze çarpan uterinal siklus (28 günde bir gerçekleşen , kadın rahminin endometriumunda görülen kanama ve epitelyum yenilenmesi dönemleri), insan cildinde ve mukaza yüzeylerinde bulunan epitelyum hücrelerinin 28 günlük dönemlerde yenilenmesi, insanın gebelik süresinin 280 gün ( 7 nin katı) olması ve bunlar dışında pek çok hayvanın yaşamsal siklusunun 7 ve katları şeklinde ortaya çıkmasında , örneğin ilk akla gelen tavukların kuluçka süresinin 21 gün olması gibi insan ve hayvanlarda görülen pek çok periotun oluşumunda Ayın kozmolojik etkileri vardır.İnsan bedenin milyonlarca yıllık süreçlerde biyolojik saatinin oluşumuna güneşten çok daha fazla etki etmiş olan Ayın oruç gibi bir ibadetin tanzim edilmesinde belirleyici rol oynamasının hiçbir sakıncası olmadığı gibi bazı kimselerin hiçbir bilimsel ve Kuran’ i veriye dayanmayan hezeyanlarına konu olduğu şekliyle güneşe nazaran hiçbir dezavantajı da yoktur.(Bunları söylerken güneşin insanın biyolojik ve ruhsal yapısı üzerindeki etkilerini yadsıdığım zannedilmesin)
Burada şöyle bir yanılgıya da kısaca değinmek isterim ,yaygın olarak zannedilirki mevsimleri oluşturan dünyanın güneşin etrafında dönmesidir.Oysa ay olmasaydı mevsimler oluşmayacaktı. Mevsimlerin oluşmasında belirleyici baş aktör , ayın çekim gücünün dünyanın kendi etrafındaki dönüş eksenini 23 derece eğmesidir.Yani dünyanın kendi etrafındaki dönme açısı ile güneş etrafındaki yörünge düzlemi arasında 90 derecelik bir açı olmuş olsa idi ne mevsimler oluşacaktı nede gece ve gündüzler uzayıp kısalacaktı. Dünyanın her yerinde, yılın her gününde gece ve gündüz saatleri 12 şer saat olup , mevsimlerde oluşmayacaktı.
Gelelim Ramazan ayının yada Ramazan kavurucu dolunayının ve bunlarla ilişkili olduğu için beraber ele alınması gerekli olan haram ayların güneş takvimine endekslenme gayretinin antibilimsel, anti Kuran’i bir uğraş oluşuna.
Türkiye’ de tefsir dünyasında en fazla istismar edilen , prestijinin ırzına en fazla tecavüz edilen müfessirlerin başında Hamdi YAZIR gelir.Çeşitli vesilelerle Yazırdan alıntı yapılır ama genelde bu alıntılar kişilerin işlerine geldiği doğrultuda olup işlerine gelmeyenler yok farzedilip gözlerden uzak tutulur.
Güneş takvimini Allah’ın resmi takvimi zanneden zihniyette kelimenin tam anlamı ile bu metodu uygulamaktadır.
Ramazan kelimesinin etimolojik kökeni araştırılırken Elmalı’dan alıntı yapılır ama bu alıntı Emalı’nın tefsirinde zikrettiği bütün anlamları ile verilmez . Aşağıya Elmalılı tefsirinde ramazan ve şehr in kelime manası ile ilgili yazılanları kopyalıyorum.
185-ŞEHR: Esasen şöhret kökünden masdar olup bir şeyi açığa çıkarmak mânâsınadır. denir ki, kılıcı kınından çıkarıp gösterdi, demektir. Nitekim dilimizde de "silah teşhir etmek" denir. Bu mânâdan alınarak:
1- Gökte görülen aya,
2- Bu ayın görünüp, ışık verir bir hale gelmesi ve nihayet kaybolup, tekrar doğması suretiyle bir devrinden ibaret olan zaman süresine şehr denmiştir ki, yirmi dokuzla otuz gün arasında dönüp dolaşır. Gök bilimcileri bunu, "ayın güneş ile iki kavuşumu arasında geçen süre" diye tarif ederler. Fakat bu tarif, ilimde ileri gelenlere mahsus olup, halk için şehr kelimesine uygun olan meşhur mânâ, hilalin iki görünüşü arasındaki süredir. Lügatın yapısı da budur.
3- Hilal nazar-ı itibara alınmayarak sırf gün hesabıyla otuz günlük süreye de adet olarak şehr denir. Güneş yılının bölümlerinden her birine ay, şehr, mâh denmesi de bu mânâdan alınmıştır.
Ramazan kelimesinde iki görüş vardır:
1- Mücahid'den rivayet edildiği üzere Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Ramazan ayı demek "Allah'ın ayı" demektir. Bir hadis-i Nebevî olmak üzere şöyle rivayet edilmiştir: "Ramazan geldi, Ramazan gitti, demeyiniz. Ramazan ayı geldi, Ramazan ayı gitti, deyiniz. Çünkü Ramazan Allah'ın isimlerinden bir isimdir." Bununla beraber Beyhakî, bu hadise zayıf demiştir.
2- Receb, Şaban gibi belirli bir ayın ismidir.
Birincisine göre "şehr" dahil olmak üzere: "Ramazan ayı" terkibinin tamamı bir özel isimdir. İkincisine göre isim yalnız Ramazan olup, "Şehrü Ramazan" genel olanın, özel olana izafeti cinsinden bir izafet-i beyâniyedir.
Gerçekten Kamerî aylardan üçü: Şehr-i Ramazan (Ramazan ayı), Şehr-i Rebiu'l-evvel (Rebîu'l-evvel ayı), Şehr-i Rebîü'l-âhir (Rebîü'l-âhir ayı) şehr kelimesiyle beraber özel isimdir. Şu kadar ki, kolaylık için "şehr" kelimesinin söylenmediği zamanlar da vardır.
Ramazan'dan şehr kelimesinin hazfedilmesinin tenzîhen mekruh olduğu İmam Muhammed'den rivayet edilmiş ise de, kötü bir vehme sebep ve karışıklık olmayacak yerlerde kolaylık için sadece Ramazan demek mekruh değildir. Nitekim Hadis-i Nebevî'de de: "Her kim inanarak ve mükafatını Allah'tan bekleyerek Ramazan'da oruç tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır." buyurulmuştur. Geri kalan dokuz ayın isimleri: Muharrem, Safer, Cumadelûlâ, Cumadelâhire, Receb, Şaban, Şevval, Zilkade, Zilhıcce, Şehr'siz olarak özel isimdir. Yalnız Receb ayının, Ramazan gibi olduğu da söylenmiştir.
Ramazan isminin türetilmesine gelince, bunda da dört yol zikredilmiştir.
1- İmam Halil'den nakledildiği üzere yaz sonunda güz mevsiminin başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur mânâsına 'den alınmıştır. Bu yağmurun yeryüzünü yıkadığı gibi Ramazan ayı da iman edenleri günahlardan yıkayıp kalblerini temizlediği için bu adla anılmıştır.
2- Çoğunluğun görüşüne göre Ramazan 'dan alınmıştır. Ramaz; güneşin hararetinin şiddetinden taşların son derece kızmasıdır ki, böyle pek kızgın yere de Ramdâ denir. Bu bakımdan Ramazan, "Ramdâ"dan yanmak mânâsına fiilinin masdarıdır. Yani kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak demektir. Bu mânâda "Kızgın yerde ayağı yandı." denir.
Baş tarafına "şehr" kelimesi eklenerek "şehrü Ramazan" bu mübarek aya özel isim yapılmıştır. Çünkü bu ayda açlık, susuzluk hararetinden ıztırab çekilir. Yahut orucun harareti ile günahlar yakılır.
Bir de deniyor ki, Araplar ayların isimlerini, eski dillerinden değiştirdikleri zaman, her ayı rastladığı mevsime göre isimlendirmişlerdi. Eski dilde, "Nâtik" ismiyle anılan bu ay da o sene şiddetli bir sıcağa rastladığından buna "şehrü Ramazan" adını verdiler.
3- Ezherî'den nakledilen görüştür ki, Ramazan, fiilinden alınmıştır ki, kılıcın namlusunu veya ok demirini inceltip keskinletmek için iki kaygan taş arasına koyup döğmektir. Bu aya bu ismin verilmesi de Araplar'ın bu ayda silahlarını bileyip hazırladıklarından dolayıdır.
4- Ramazan isminin esmâ-i hüsnâ (Allah'ın güzel isimlerin)'dan olduğu sahih ise Ramazan ayı bizzat bununla isimlendirilmiş ve bunda özellikle Allah'ın rahmeti ile günahların yanması dikkat nazarına alınmıştır. Bu mânâ ile oruç ayı, "Allah'ın ayı" olmuştur.
Kısaca Ramazan'ın sözlük mânâsında temizlik, yanmak, keskinlik mânâları bulunduğu gibi, dinî bakımdan günahların yanması, Allah'a izafe mânâları etken olmuştur.
Bu çalışmasında Elmalılı ilim adamı olmanın verdiği sorumlulukla belki katılmasa da ŞEHR VE RAMAZAN kelimelerine verilen , bulabildiği anlamlarını kitabına almıştır.Görüldüğü gibi GEREK ŞEHR KELİMESİNİN GEREKSE RAMAZAN KELİMESİNİN BİRDEN FAZLA ANLAMI VARDIR.Araştırıcı çalışmasında , bilgisi , yeteneği, yetkinliği ölçüsünde bu muhtemel manaların herhangi birini benimseyip kullanabilir. Hatta kelimelerin başka anlamlarını da bulup çıkartabilirsiniz , neticede Elmalı’ nın yada herhengi bir başka insanın görüşleri Allah kelam ve eleştirilmez değildir.Ama bunu yaparken Elmalılı böyle demiş diyerek değil, Elmalılı şunları şunları söylemiştir benim benimsediğim mana şudur diye belirterek yapmanız lazımdır.İlim adamı olmanın haysiyeti bunu gerektiririr, cambazlık yapmayı değil.
Güneş takvimini İlahi takvim olarak görenlerin düşüncesi şu: şehr kelimesi apaçık görünen parlak dolunay manasına , ramazan kelimeside yakıcı, kavurucu manasına gelmektedir.Öyleyse şehr-i ramazan kavurucu dolunay demektir.E peki güzel kardeşim bu kavurucu dolunay ne zaman görülür? EL CEVAP: yılın kuzey yarım küreye en dik geldiği 21 haziran en sıcak dönem olduğu için, kavurucu sıcaklara gelen ondan sonraki görünen ilk dolunaydır.( motomot , kelimesi kelimesine değil ama mealen iddia budur)
Şehr-i ramazanın ıstılahi , örfi manasını kavramadan, anlayamadan kelime canbazlıkları ile anlam yüklemeye kalkarsanız bu şekilde saçmalarsınız.Aynı mantıkla ramazan kelimesine YAĞMUR anlamını yükleyelim, bu durumda görünen mana apaçık görünen yağmur anlamına dönüşür.Sonrada gider yağmur ormanlarında yaşayanlara yılda 300 gün oruç tutturursunuz.
Çelişki ve yanlış halkası bununlada sınırlı değil, domino taşı gibi devrilip peş peşe gider.
Gelelim coğrafi ve takvimsel yanlışlara
21 haziran tarihi güneş ışınlarının kuzey yarımküreye değil sadece kuzey yarım kürede YENGEÇ DÖNENCESİNE DİK GELDİĞİ TARİHTİR. Güneş yıl içinde 23 derece 27 dakika kuzey enlemi ( yengeç döenecesi) ile 23 derece 27 dakika güney enlemi ( oğlak dönencesi ) arasındaki 5200 km lik alanda gidip gelir. Bu şu şekilde gerçekleşir.21 haziranda ( bu her yıl 21 haziranda değildir bazen 20 hazirana tekabül eder) Güneş yengeç dönencesinden güneye doğru kaymaya başlar 21 aralığa kadar tüm ekvataor kuşağı boyunca kayarak oğlak dönencesine girer, sonra tekrar gerisin geriye hareketini ertesi yılki 21 hazirana kadar yengeç dönencesine kayarak tamamlar.Böylece bir yıllık süreç tamamlanmış olur.Bu dönenceler arasındaki hareketi esnasında , güneş, iki dönence arasındaki ekvator kuşağındaki her bir noktaya , bir yılda 2 kez dik düşer.Her iki yarım kürede dönenceler dışında kalan kuzey ve güney enlemlerinde ise asla güneş ışınları dik gelmez.Örneğin Türkiye 23. kuzey enleminin üstünde olduğu için asla güneş ışınları dik gelmez , en dik halinde bile güneş hafifçe güneye denk düşer.
Şimdi siz güneşin en dik geldiği dönemleri baz alırsanız 21 haziran sadece yengeç dönencesi ve üzerinde kalan ülkeler için geçerli olur( kuzey yarım kürede) ve bu en dik geliş sadece yılda bir kez olur, bu şekilde bir tane Ramazan ayı veya Ramazan kavurucu dolunayı bulursunuz.Arkasına da 4 tane haram ayı sıralayabilirsiniz.Ama güneşin kozmolojik gerçekleri dünyanın heryeri için bu şekilde gerçekleşmişyıor.
Ekvator kuşağında,yani yengeç ve oğlak dönenceleri arasında kalan alanda, her noktaya güneş yılda 2 (İKİ) kez dik gelmektedir. Örneğin 22. kuzey enleminin altında kalan Mekke şehrinde güneş bir yıl içinde tam 2 (iki) kez dik düşmektedir.Dolayısı ile Mekke şehri için , BİR YIL İÇİNDE iki ayrı ramazan ayı veya ramazan kavurucu dolunayı icad etmiş olursunuz ve bunların ardından da aynı beldede aynı yıl içinde 8 ayrı haram ay icad edersiniz .Yani?
Yanisi şu NESİ DENEN İLLETİN AĞA BABASINI YAPARSINIZ.
1400 yıl öncesi müşrik arap zihniyetinin yapmış olduğu nesinin değişik bir şeklini modernlik ve bilimsellik kisvesi altında yutturmaya kalkarsınız.
Ayrıca kavurucu sıcaklar sadece güneşin dünyaya dik gelmesi ile ilgili değildir . Yani 21 haziran dönemi kuzey yarımkürede en sıcak gün olmadığı gibi en sıcak günleri falanda başlatmaz .Bu şu demektir iklim koşulları güneşin dik gelip gelmemesine bağlı olmakla birlikte bunun dışında pek çok faktörlerden etkilenir.Arazinin yapısı , yükseltiler , rakım farklılıkları, dünyanın dönüş yönü, rüzgarların yönü, sıcak su akıntılarının yönü, nem oranı gibi pek çok etkene de bağlıdır. Bakarsınız 21 haziran sonrasında yağmurlu ve serin bir döenem yaşarken , ağustos sonunda sıcaktan kavrulabilirsiniz.
Ramazanı kavurucu dolunay olarak yorumlayıp güneş takvimine endeksleyenlerin mantığı ile hareket ederseniz ekvator hattında ayrı bir komediyle karşılaşırsınız.Birazda onu anlatayım
Ekvator hattında yılın her günü 12 saat gündüz 12 saatte gecedir ve güneş ışınları hemen her zaman dik veya dike yakın düştüğü için mevsimsel farklılıklar yaşanmaz.Ortalama yıllık sıcaklık 25 derecenin üzerinde olmakla beraber yıllık ısı değişimi 1-2 dereceden fazla değildir. Dolayısı ile ekvator hattında yılın 12 ayıda kavurucu dolunaydır .12 Ay oruç tutturursanız yamyamların anasını ağlatırsınız.
Şimdilik bu kadar yetişir fırsat bulursam inşallah bir ara şu haram aylara ve ayların adedine ve iddetinede değinirim.
Selamlar.
|