Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Düşünceler'inin özetini vermek zor olmasa gerek kardeşim...
Biz her yazılan çizilen'i okumaya kalkarsak inan altından çıkamayız.senin vaktin vardır sen okuyabilirsin...
Ayrıca okuduğum kitap ve makale sayısını ben bile bilmiyorum...okumayı ve soru sormayı çok seven birisi olarak eleştirini yerinde bulmadığımı söylersem saygısızlık etmiş olmam umarım...
Salat,kıble,hac,beyt ve daha nice kavramlar'ı bu sitede ayrıntılı bir şekilde sunuma sağlayan ve değerli bir kişiyi buraya kazandırıp tartışmayı verimli hale getiren birisi olarak eleştiriyi haketmediğimi düşünüyorum.o başlıkta belirtilenler şu anda 300 sayfaya yaklaşmış...zaten bir çok şey biliniyor senin link'ini verdiğin çalışman buradakinde pek farklı olmasa gerek teslimiyet anlamında söylüyorum..eline yüreğine sağlık sende bunu mutlaka dahada özgünleştirmiş olabilirsin..neyse..
Bunlar'ı yazarken bir şeyi hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum...
Şahsımın asla hiçbir ideolojik düşünce ile yakından ve uzaktan bir alakası yoktur.
Rabb'in rızasını murad eden ve o minvalde erdemli yaşamı kendisine şiar edinen bir kişiyim.
Sistemi irdelerken sistemi savunduğum asla düşünülmemelidir.sadece alternatif düşünen kişiler'in savlar'ını dinlemek ve beraberce bir ortak çözüm bulabilmek adına konu paylaşıma sunulmuştur.
Şunu çok iyi biliyorumki;Bizde laiklik özgürlükçü değil, yasakçı bir yöntem olarak kullanılmış, din ve vicdan özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün güvencesi olmak bir yana, en büyük engeli, sınırlayıcısı ve yasakçısı olmuştur.
Laiklik dinin devlete müdahale edemediği gibi, devletin de dine müdahale edememesi, baskı yapamamasıdır. Fakat bizde ''devlet dine müdahale edebilir, din devlete müdahale edemez'' anlayışı hakim kılınmak istenmektedir.
laiklik dinin sosyal hayata etkisine ve görünürlülüğüne karışamaz. Laiklik sosyal hayata da karışır ve yasaklar getirir dersek, din ve vicdan hürriyeti ile düşünce ve sair hürriyetler tanınmamış olur. Özgürlükler sosyal hayat içinde varolabilmektir. Yoksa ne laik devlet, ne de bir başkası kimsenin aklından geçirdiğine, vicdanen kani olduğuna hatta, evinde ve ailesindeki yaşantısına zaten karışamaz, çünkü bunları bilemez, öğrenemez.
Düşünce hürriyeti serbestçe düşünebilmek değil, düşünceyi serbestçe ifade etmek, başkalarıyla paylaşabilmektir. Din ve vicdan hürriyeti de aynen böyledir. Dini örgütlenme, dini eğitim, dini sosyal tezahürleri de kapsar. Aksi halde kendi kendine düşünmekte serbestsin, vicdanen istediğin dini kabul edebilirsin demek abesle iştigaldir.
Laiklik ideoloji ve din değildir, bir yöntem ve usuldür, dinin yerine ikame olunmuş da değildir. Batıya baktığımızda durum böyledir. Devlet bir dini (Hıristiyanlık), bir mezhebi (Katoliklik), esas alıp, diğerlerine dayatıp baskı yapmaktayken, buna son verilerek din, mezhep, ideoloji ve felsefi anlayışlar arasında tarafsız konuma getirilmiştir.
Allah adına yönetme iddiasında olan ruhban sınıfının iktidarına son verilmiştir. Bizde ise ruhban sınıfı hiç olmadığından, din adamlarının ruhani iktidarı da hiçbir zaman olmamıştır.
Kimse Müslüman olmaya zorlanmamış, Hanefilik şart koşulmamıştır. Türkiye’de ise laiklik özellikle 1930’larda ve kısmen günümüzde, alternatif bir din veya ideoloji olarak dayatılmak istenmektedir
Haliyle bir çok şey birbirine karıştırılmaktadır.
Laiklik dinsizlik demek değildir.
Avrupa’nın tarihine özellikle de bu gününe baktığımızda böyle olduğu görülür. Türkiye için ise; özellikle 1930’larda, kısmen de günümüzde, dinsizlik olarak anlayanlar ve uygulayanlar olmuştur. Fakat bu fiili durum açıkça savunulamamış, en fazla da dinsizlik olarak anlayan ve uygulayanlar “laiklik dinsizlik demek değildir” deme ihtiyacı duymuş, yarası olan gocunmuştur. Eğer Türkiye’de böyle bir sorun olmasa, herkes sıklıkla “laiklik dinsizlik demek değildir” deme ihtiyacı duymayacaktı.
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
Eğer bir yerde Adalet ve emniiyet'i ehliyetli kişiler sağlıyorsa onlar'a itaat edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Adalet, insan bilincinin ürettiği en üstün değerlerden biridir. Adalet, toplumsal düzen, barış ve güvenliğin temel koşuludur...topluluk yaşamı, ancak adalet ile mümkündür.
Adalet bilinci olmadığında, suç ve suçlu kavramları da olmayacak, halka karşı işlenen suçlar meşrulaşacaktır. Adalet bilinci olmayan bir halkın, mücadele etmek için gerekçesi de olmayacaktır. Açlığa, yoksulluğa, baskılara ve zulme karşı tutarlı bir mücadele yürütebilmesi de söz konusu olmayacaktır.
Adalet bir halkın yaşam damarıdır, adaletsizliğe mahkum etmek, adalet için mücadeleyi bitirmek bir halkı öldürmek demektir.
Zalim yöneticiler'in halkın acılarına saygısı yoktur. Onlar, katlederken de, katliamın üzerini örterken de, kendileri karar almak ve bu kararı halka dayatmak isterler.Hukuksuzluklarını, adaletsizliklerini zorla kabul ettirebileceklerini sanarlar..
Tekrar ediyorum bir yerde Adalet,Emniyet ve Ehliyet varsa orada Allah'ın yasaları çiğnenmemiş ve barış yurdu imar edilmiş olur...
Ben çıktım...
yarın kaldığımız yerden devam ederiz...
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
çok verimli gidiyor münzara, inþallah güzel çýkarýmlarda bulunuruz sonunda.
bu noktada bir önerim var:
yorumlarýmýzý yaparken, kuran'dan uzaklaþmayalým. Yani kuran'daki kýssalar ile özdeþleþtirelim, güncel çýkarýmlarýmýzý.
ikinci olarak, þu kýsým hakkýnda küçük bir düzeltme yapmak istiyorum. Çünkü atalarýný tam tanýmayan, bugünü de doðru yorumlayamaz. Dikkat edilirse, Yusuf peygamber de, atalarým, Ýbrahim, Ýshak ve Yakubun dinini benimsedim diyor. Bu konuyu daha önceleri haluktuga arkadaþýmýzýn bir baþlýðýnda deðerlendirmeye açmýþ ve fakat müþrik atalar dini savunucu yaftasýný yemiþtim. Halbuki orada demeye çalýþtýðým, HER ATALAR DÝNÝ YANLIÞ DEÐÝLDÝR. Ebukeremin dediði gibi, vahyin tarihteki baðýný koparmamak gerekir. Eðer öyle yapar isek, günümüzde sanki, SIFIRDAN TERTEMÝZ bir KAVÝM oluþturma çabasýna giriyor oluruz ve ELÝMÝZDE SIFIRLA kalýrýz. Kullanýlýp dururuz, bir o tarafa bir bu tarafa savruluruz.
Sasha yazdý:16.yuzyilda ilk Arapca kitaplar, Avrupalilar tarafindan basilmistir.Onlar 1450 yilinda matbaayi kesf etmelerine ragmen, matbaa 1729'da Osmanli'ya girmistir.Cunku bu gecen surecte matbaa seyhulislam'a gore seytan icadidir.
Hayýr efendim. Sebep BU DEÐÝLDÝR. sebep gayet Rabbanidir. Çünkü o dönemde anadoluda hat sanatý, el yazma iþçiliði önemli bir MESLEKTÝ ve ciddi bir ÝSTÝHDAM vardý. Matbanýn gelmesi demek, önemli bir kýsýmýn iþsiz kalmasý demekti. Ayrýca tarým ve hayvancýlýk ile geçinen bir toplum, gazete kitap yiyemezdi.
ve matbaa gelince ne oldu? Kitap basýlmasý HIZLANDI. peki okuma oraný ayný oranda HIZLANDI MI?
Ama biz bugünden geri bakarak, ince eleyip sýk dokunmuþ bir karara direk basit bir KARALAMA yorum getirmekten geri durmuyoruz. Ayný yýllarda, 1453 yýlýnda Fatih sultan mehmet istanbulu feth ederken, haber salýyor, bilmem ne kadar cerrah , þu kadar memur atadým. Bütün haneleri dolaþacaklar ve kimin neye ihtiyacý var ise giderilecek.
Yusuf peygamber Allah'ýn sistemini uyguladý, kraldan bütün yetkiyi aldý yorumuna katýlmýyorum. kendi görüþüm.
Çünkü, bana hazine bakanlýðýný verin demek baþka, bütün yetkileri bana verin demek baþka. Kaldý ki, hazine bakaný iken, kardeþi bünyamini yanýnda alýkoymasý, kralýn kanunlarýna göre imkansýzdý. Bu vurgu var ilgili ayetlerde.
konuya daðýtmaktan ziyade, farklý bir bakýþ açýsý kazandýrmak adýna : Davud peygamber de, Süleyman peygamber de Rahmanýn dinine göre yaþýyorlardý. Fakat tarla ve koyun sahiplerinin davasýnda Süleyman peygamber, davud peygambere göre DAHA DOÐRU HÜKÜM veriyor. Demek istediðim, TEK RABBANÝ SÝSTEMDE, ÝKÝ RABBANÝ PEYGAMBER, ÝKÝ FARKLI hüküm veriyorlar ise, hüküm Rabbani midir, beþer midir?
devam edelim inþallah...
selamun ala muminun...
Sevgili hayrullahmeral,
Tesbitime dair;
Gecmisimizi bilirsek, gelecege iliskin daha dogru cikarimlar yapariz sebebiyle verdim Osmanli ornegini..
Maksadim karalamak degildir, kendi kokenimi karalamak bana birsey kazandirmaz, ama dogruydu yanlisti bazinda elestirmek, daha etrafli dusunmeye goturur insani..
Hat sanati ve bahsettiginiz sanatlar bugun gunumuzde hala mevcuttur.
Matbaa o tarihte gelmis olsaydi sayet, insanlarin kitap gazete yemesi gerekmez, o zamanki varolan dunya ile daha cabuk iletisime gecmeleri saglanirdi en azindan..
Ve Osmanli icindeki nufusa gore, Avrupa'ya dair bilgiler, dunyanin gelisimi, gidisati, sadece elit ve varlikli kesimin tekelinde olmazdi.Orn; Fransiz kulturune hayranlik duyan kesim..
Bunu bu sekilde degerlendirmeye kalkarsaniz, 600 yillik kultur icinden cikan, dusunur, filozof, bugunku adiyla bilimadami vb. kisilikleri yok saymaniz gerekir.
Piri Reis'in hat sanatiyla bir ilgisi yoktu. Ama matbaa olsaydi onun zamaninda, bugun bile hayrete dusuren haritalari, kolayca elden ele ulasabilirdi varolan dunya bazinda..
Hazerfan Ahmet Celebi'nin de hat sanatiyla ilgisi yoktu. Ve pekala ilk basit anlamda ucagi insa edebilirdi.. Dusunun ki, Osmanli doneminde acilan bir ucak fabrikasi kac aileye destek saglardi ve ekonomik anlamda biz nerelere gelmis olabilirdik diger devletlerden daha once..
Ibn-i Sina, El Buruni, Ali Kuscu VB. ornekleri cogaltmak mumkun.. Sirf bir Aksemseddin bundan 500 yil evvel mikrobun varligindan haberdardi..
Takdir edersiniz ki bu kisilerin tumu, hat sanati meslegini icra etmiyorlardi.
Buyrun matbaanin yararini ve saglayacagi istihdami yukarda ornekledigim sadece birkac Osmanli ilim ve bilimadamiyla siz hesaplayin.
Bunun benzerini bugune de uygulamak mumkun anlayabilmek acisindan, elimizin altinda internet var. Gitmedigimiz halde, baska bir ulkede olan bitenden haberdariz degil mi?
Oysa bizim, pullanan mektuplarimiz vardi, internetten once. Ne oldu onlara? Hala varlar. Tipki hat sanatinin da hala varoldugu gibi..
Kaldi ki matbaa cok basit bir ornekti. Size bir sorum olacak;
Kuran isigiyla(rabbani oldugu dusunulen sistemle) yonetilen bir imparatorlukta, Harem agalarini hadim etmek neye gore veya Allah'in hangi ayetine gore yapilmistir sevgili hayrullahmeral?
Kuran'da bir insanin, yapacagi meslegine iliskin,zorunlu olarak Allah tarafindan, fiziki yaratilisini degistirme emri var midir?
Bana buna iliskin bir Allah ayeti gosterebilir misiniz?
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
Osmanlýyý TEK BÝR DÖNEM, TEK BÝR ÝNSAN gibi deðerlendiremeyiz.
Zaten, haremler, saraylar, mabedler çöküþünün temelini hazýrlamýþtýr Osmanlýnýn. Yani matbanýn girdiði dönemlerdir, sizin eleþtirdiðiniz dönemler.
Benim dediðim ise, matbaya deðil, insana deðer verilen dönemleridir.
örneðin Kanuni sultan süleyman dönemi. Dünyanýn ilk standartlarý, hem de tarým ürünlerinde getiriliyor.
Bir yazýyý deðerli kýlan matbaada ve çok hýzlý basýlmasý deðil. Bakýn, günümüzdeki kitaplarý saymaya kalkasanýz sayamazsýnýz.
Fatih sultan mehmetin hocasý AKÞEMSEDDÝN dir ve matbaya þeytan iþidir, o sebeple getirmeyelim demiyecek kadar ÝLÝM sahibidir.
bu konuyu mümkünse, kapatalým. bu da benim bir tesbitimdi, sizinkinin üstüne. daha fazlasý tartýþmaya sebep olur.
çünkü konumuz farklý, eksen sapmasý yaþamayalým. (güncel bir kelime)
selamun ala muminun...
Selam, sevgili hayrullahmeral, Zaten verilen orneklemede Aksemseddin seytan isidir demistir denmedi.
Dolayisiyla Osmanli da tek bir insan olarak degerlendirilemez. Ama hatiri sayilir bir donemdir, bunu kimse inkar etmez.
Osmanli veya baska bir sistemde ne oldugu onemli degil, insana deger veriliyorsa, ortada zumre, sinif vb. tanimlamalar olmamalidir.
Buna padisahin varligi da dahildir. Iste verdigimiz ornekleme de, anlatmak istedigim, rabbani sisteme uydurulmaya calisan bir toplulukta, yapilan eylem beseri sistem tarafindan icra edildiginden;
sizin dahi Kuran'da bulamayacaginiz hadim etme ayeti, zinayi onlemek icin, Allah varligina ve inancina ragmen kabul edilmis ve orneklenen toplulukta bu amacla uygulanmistir.
Benim dikkat cekmeye calistigim kisim budur, konu baglaminda.. (Beseri sistemin Allah sistemine uydurulma cabasi ve konuyla birebir baglantilidir aslinda)
Yoksa tabi ki genelleme yapmak yanlistir. Dogrular oldugu kadar, yanlislar da yapilmistir. Tabi konuyu bu baglamda kapatabiliriz ama Allah 'a inaniyorsak yanlis olani da dile getirmeliyiz diye dusunuyorum.
Cunku Allah sisteminde, Allah adina yapilan yanlisin, tolere edilmesi diye birsey soz konusu degildir.
Yani nedir beseri sistem defo almis ve Allah sistemi ile cakismistir.
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
"Yusuf peygamber Allah'ın sistemini uyguladı, kraldan bütün yetkiyi aldı yorumuna katılmıyorum. kendi görüşüm........"""""""
görüşüne saygı duyuyorum.ama ile başlayan cümleme ise devam ediyorum..
musa aleyhisselam zamanında yaşayan mısır kralına ALLAH firavun derken,yusuf aleyhisselam ın muhatap olduğu mısır krlaına sadecne kral(melik)demekdedir.onu firavun lakabıyla isimlendirmemişdir.bütün peygamberler küfrün önderleriyle ilahlık taslayan liderleriyle ve onlara uyan kavimleriyle mücadele etmiş ve bu mücadele de kıssalar şeklinde anlatılmışdır.mısır karlı nı ALLAH firavun olarak isimlendirmiş ve musa aleyhisselamın kıssasını bize anlatmış.peki yusuf aleyhisselamın melikle giriştiği böyle bir mücadele var mı?melikin yusuf aleyhisselama zulmü hiç işlenmiş mi?ysusf aleyhisselamın melikle giriştiği bir mücadele var mı?kur'an da melikden bahsederken hep olumlu cümleler kurulmuş....peki yine mısır kralı olan firavundan bahsederken?
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Sistemi analiz etme adına geçmişten beğendiğim aşoka kanunlar'ını burada paylaşmak istiyorum..
Evvela aşoka kimdir onu bir tanıyalım...
AŞOKA, Hindistan’ın en büyük hükümdarlarından biri (Maurya hanedanı), Çandragupta’nın torunu, Bindnsara’nın oğlu. En yeni teorilere göre M.ö. 264′ten 227-226′ya kadar hüküm sürdü. 260 (?)’ta, başkent Pataliputra’da, Aşoka kutsal sayılırdı. 250-248 arasında akrabalarından bazılarıyle beraber Budizmi benimsedi ve o tarihten itibaren bu dinin yayılmasını (Seylana kadar) destekledi. Eski tapınakları güzelleştirdi, yenilerini kurarak buddha sanatının gelişmesi için...
M.Ö 250 AŞOKA KANUNLARI
MADDE-1 İnancı, ırkı ne olursa olsun bütün insanlar eşittir, aralarında ayrım yoktur. İnsan öldürmek yasaktır MADDE-2 Bir insan suçluluğu ispat edilene kadar ceza alamaz, hapis edilemez, işkenceye maruz bırakılamaz MADDE-3 Suçu ne olursa olsun bir insan idam edilemez MADDE-4 İzinsiz ağaç kesmek yasaktır MADDE-5 Avlanmak, hayvan öldürmek yasaktır MADDE-6 Her evlat anne babasına bakmakla görevlidir MADDE-7 İnancı, ırkı ne olursa olsun seyahat halinde olan herkesin canı ve malı Aşoka korumasındadır. Seyyahlar Aşoka tarafından inşa edilen kervansaraylarda ücretsiz konaklayabilir. Yol kenarına seyyahlar için dikilen meyve ağaçlarından yararlanabilirler. MADDE-8 Tutuklu bulunanlar senede bir gün serbest kalacaklardır MADDE-9 Yaralı olan her insan gibi her hayvanda hastanelerde bakım görmek zorundadır. MADDE-10 Bütün dinlere ve din adamlarına saygı gösterilmesi Aşoka’ nın emridir.
Aklıma Musanın on emiri geldi:)))
Ben buradan yola çıkarak yusuf'un kral'ın sistemindeki yerini anlama adına bize ipuçları verebileceğini zannediyorum...
Musanın firavun ile olan ilişkisi ile yusuf'un kral ile olan ilişkiler'i tamamen farklıdır..
Şöyle düşünmeden edemiyorum..eğer kral zalim bir yönetici olmuş olsaydı yusuf orada görev almayı kabul edecekmiydi?
sevgi ile..
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
"Yusuf peygamber Allah'ın sistemini uyguladı, kraldan bütün yetkiyi aldı yorumuna katılmıyorum. kendi görüşüm........"""""""
görüşüne saygı duyuyorum.ama ile başlayan cümleme ise devam ediyorum..
musa aleyhisselam zamanında yaşayan mısır kralına ALLAH firavun derken,yusuf aleyhisselam ın muhatap olduğu mısır krlaına sadecne kral(melik)demekdedir.onu firavun lakabıyla isimlendirmemişdir.bütün peygamberler küfrün önderleriyle ilahlık taslayan liderleriyle ve onlara uyan kavimleriyle mücadele etmiş ve bu mücadele de kıssalar şeklinde anlatılmışdır.mısır karlı nı ALLAH firavun olarak isimlendirmiş ve musa aleyhisselamın kıssasını bize anlatmış.peki yusuf aleyhisselamın melikle giriştiği böyle bir mücadele var mı?melikin yusuf aleyhisselama zulmü hiç işlenmiş mi?ysusf aleyhisselamın melikle giriştiği bir mücadele var mı?kur'an da melikden bahsederken hep olumlu cümleler kurulmuş....peki yine mısır kralı olan firavundan bahsederken?
"Ve Kral: "Onu bana getirin," dedi, "ki, kendime dost edineyim". Ve o'nunla konuşunca, (Kral:) "Bundan böyle yanımızda kendisine güven duyulan biri olarak" dedi, "yüksek bir yerin olacaktır!""""
bir peygamber,ülkenin kralıyla görüşecek ve ona vahyi tebliğ etmeyecek?sadecene kralın ona yaptığı teklifi hemen kabul edecek?aklınız alıyor mu?
yusuf aleyhisselamın krala tebliğ ettiği kesindir.ve anlaşılıyor ki kralda bu tebliği kabul etmiş ve yusuf aleyhisselama tabii olmuşdur.ancak inananlar bir birinin dostudur.demek ki kral yusufa inanmış ve ona tabii olmuş ki ALLAH dost kelimesi kullanılmış.başka ayetlerde de inannlar birbirlerinin dostudur denir.başkalarını dost tutmayın denir.bir yönetim savaşmadan el değiştirmişdir.kral yine kraldır.ama yönetim tamamen yusuf aleyhisselamın elindedir.böylecene halk içinde doğabilecek huzursuluklarda önlenmiş olur.halk kralını karal bilir yönetimi de yönetim.aynen bugün ki ingislterede olduğı gibi.kraliyet vardır ama sembolikdir.diğer avrupa ülkelerinde olduğu gibi.....melikde sembolik olarak kalmışdır.
hazineler demek,o zamanlarda herşey demekdir.hazine nin gücü krallığın gücünü temsil ederdi.krallarda bu hazinelerin üzerinde otururdu.işte yusuf aleyhisselam hazineyi yani gücü eline geçirmişdir.yoksa küfrün yanına bir taht koyup oturmamışdır...hazinenin,gücün,iktidarın üzerine oturmuşdur.
malumdur ki,ozamanlar sağlık bakanı,enerji bakanı,aileden sorumlu bakan,ulaştırma bakanı.....gibi bakanlar yokdu..hazine demek ülkenin herşeyi,gücü,itibarı..demekdi...
peygamber sallahu aleyhi vesellem ede "gel seni başımıza kral yapalım" denilmişdir.ama o asla bunu kabul etmemişdir.yusuf aleyhisselamında küfrün bir parçası olmayı kabul etmesi düşünülemez.asla.onlar bu teklifi yaparken "yönetimimize dokunma"ama başımızda sen ol.demişlerdir.bir peygamber yönetimi ele geçirmeden başa geçmez.asıl olan yönetimdir.yusuf aleyhisselamda yönetimi ele geçirmişdir.belkide melikin rüyasının tevili buydu...
"İşte böyle emin bir yer sağladık Yusuf'a (o) ülkede; öyle ki, dilediği yerde konaklayabilir/dilediği şeyi yapabilirdi. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz, ama iyilik yapanların hak ettiği karşılığı vermekten de geri durmayız."
"Ve ana-babasını en yüksek onur katına çıkardı............"
"
Kitab-ı Mukaddes'e baktığımızda şunları okuyoruz: "Ve Firavun Yusuf'a dedi: "Evimi mekânın bileceksin ve halkın senin emrinle yönetilecek. Ben yalnız tahtta senden büyük olacağım. Bak, tüm Mısır ülkesini yönetmeye seni tayin ediyorum. Senden habersiz Mısır ülkesinde hiç kimse ne parmağını kıpırdatabilecek ne de adım atabilecektir. Ve Yusuf'a Zaphnath-paaneah (Dünya Koruyucusu) adını verdi." (Tekvin, 4l: 40-45). Talmud'a göre ise olay şöyledir: Ağabeyleri Mısır'dan babaları Hz. Yakub'a (a.s.) döndüğünde Hz. Yusuf (a.s.) hakkında kendisine şunları söylediler: "Mısır meliki, halkı üzerinde öylesine egemen ki ondan üstünü yok. Herkes onun emriyle giriyor, onun emriyle çıkıyor ülkeye. Yöneten onun emirleri... Efendisi Firavun'un nefesini harcamasına gerek bile yok."
Talmud'a göre "Yusuf babasının, yolda olduğunu öğrenince dostlarını, subaylarını ve göz alıcı elbiselerle donatılmış ülke askerlerini bir araya topladı... Yakub peygamberi yolda karşılamak ve Mısır'a kadar eşlik etmek için büyük bir topluluk teşekkül ettirdi. Müzik ve mutluluk her yanı kaplamıştı; herkes, kadınlar ve çocuklar bu muhteşem gösteriyi izlemek üzere evlerin çatılarına çıkmıştı." (H. Polano, sh. lll). (4)
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma