Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Sasha kardeşim, samiyetinizden, anlayış sahibi oluşunuzdan, doğrunun peşinde olduğunuzdan asla şüphem kuşkum yoktur.
Şirk Allah'ın buyruğunu dinlememektir. Benim görebildiğim kadarıyla Kuran zinayı şirk saymış. Ben Nur 3 ve Mümtehine 12'den zinanın şirkî bir fiil olduğunu anlıyorum. Mümtehine 12'den anladığım kadarıyla, şirk koşmaktan sonra sıralanmış fiiler şirkî fiillerdir. Ben bunları şirkin açılımı olarak algılıyorum. Kadınların biatı, ayette sayılanları yapmamaya ve "hiç bir ma'rufta Resul'e âsî olmamaya" bağlanmış. Bu sayılanları kabul edip uymaları şartıyla Allah'ın Resulü onlara biat veriyor. Biat verdikten sonra bunlar sözünde durmaz; bu hususlarda asi olurlarsa aldıkları biat bozulmuş oluyor. Bundan sonra bunlardan birini işlemeleri halinde Allah ve Resul'e âsi olmuş ve biatleri bozulmuş demektir. İman bir antlaşmadır. Her antlaşanın olduğu gidbi onun da şartları vardır. İman eden kişi bu şartlara uyacağını kabul etmiş olur. Bunlara uymaması halinde de antlaşmayı bozmuş sayılır. Tıpkı işe aldığınız kişiyi, çalıştığı fabrikanızda çalışma şartlarına uymaması, örneğin fabrikadan bir şey çalması, işten atılması için yeterli neden saymanız gibi.
Zina eden erkek ancak, zina eden ya da ortak koşan kadınla yatar. Zina eden kadın da zina eden ya da ortak koşan erkekle. Bu ilişki inananlara haramdır (Nûr 3).
Nûr 2’de zinanın yasal cezası açıklandıktan sonra 3’te ahlakî yanı ele alınıp "Zina sıradan bir suç mudur?"a cevap veriliyor.
Hayır! Zina ciddi bir suçtur. İmanı içten olan birinin, Allah’a ortak koşan imansız biriyle yatması gibi, iğrenç bir iştir -innehu kâne fahişe (17:32).
Sûrede bunu dile getiren ifade şu:
Ez zâni lâ yenkihu illa... müşrikeh (Nûr 3)
Zina yapan ancak, ortak koşanla NKH eder
Buradaki yenkihu, geleneksel iddianın aksine, evlenir anlamına gelmiyor. Yoksa Allah "Zina yapan bir inanır ancak, ortak koşan biriyle evlenir!" demiş olur ve çelişkiye düşer çünkü inananların ortak koşanlarla evlenmesini Bakara 221’de yasaklayan Kendisidir:
Ortak koşan kadınlar inanmadıkça onlarla evlenmeyin!
Ortak koşan erkekler inanmadıkça onlara kız vermeyin!
Hayır, Kuran çelişkiden arınmıştır (4:82). Allah’ın Kitabında çelişki, hata olamaz. Hata, gelenekçi yaklaşımın Nûr 3’teki "yenkihu"yu okuyuşunda.
Muhammed Esed’e göre, nikah Kuran’da genel olarak evlenmek anlamına gelirse de bunun kesin istisnaları var. Örneğin Nûr 3’teki yenkihu ve Nûr 60’taki nikahen.
"Konuşulan Arapçada nikah, karşı cinsten biriyle yatmak anlamına gelir," diyen Cevherî ve Ezherî gibi Arap filologları da bunu doğruluyor. (KUR’AN MESAJI, Nûr 3 ve Nûr 60’la ilgili dipnotlar)
Gerçek şudur: Zina yapan bir mümin yasal cezasını çeker, tövbe eder ve ortak koşan imansız biriyle değil, inanan biriyle evlenir.
Allah inananlara, "Siz zina yaptınız; o halde ortak koşan imansızlarla evlenin!"demiyor; tam aksine, "İmansız müşriklerle yatanların durumuna düşmeyin," deyip ahlakî bir uyarıda bulunuyor.
Zina şirk değildir. Zina yapan kişi müşrik değil, tek Allah'a inanan bir günahlıdır. Zina yapan bir inanırın ortak koşan biriyle evlenmesi haramdır.
Büyük hac günün Allah ve elçisi ihtar ederler ki Allah ve elçisinin ortak koşanlarla anlaşması söz konusu olamaz. O halde kendi iyiliğiniz için tövbe edin. Yok, yüz çevirirseniz bilin ki Allah'ı aciz düşüremezsiniz siz...
Bu neyi gösterir? Ateşkes anlaşmasını yapan, Allah ve O'nun elçisi değil devlettir. Onun neden eli mahkum? Çünkü kafirlerle inananlar orada iç içe; kimin ne olduğu bilinemiyor. İslam askerleri yükleniverse inanan erkekler ve kadınlar da ayaklar altında kalacak.
Fetih 25'in devamında açıklanıyor bu:
Eğer kendilerini tanımadan çiğneyeceğiniz için kınanıp üzülmenize yol açacak inanan erkekler ve kadınlar bulunmasaydı iþ elbet başka türlü olurdu.
Ateşkes anlaşması Mescid-i Haram'da yapıldı. Tevbe 7:
Allah ve O'nun elçisi katında müşriklerle anlaşma olamaz. Ama Mescid-i Harâm'da sizin anlaştıklarınız başka.
Tevbe 3'te "Allah ve elçisininortak koşanlarla anlaşması söz konusu olamaz" ifadesini karşılayacak bir ibare bulunmamaktadır. Bu cümle şayet, Ennellâhe berîun mielmüşrikîne ve rasûluh" nun karşılığı olarak çevrildiyse yanlış çevrilmiş.
..............................
Ateşkes anlaşması Mescidi Haram'da değil, yanıbaşındaki Hudeybiye'de yapılmıştır. Bu anlaşmanın bir tarafı da Allah elçisi ve inananlardır.
7. ayette; "Mescidi Haram'ın yanında yaptığınız sözleşmeden başka Allah ve Resulü müşriklere her hangi bir söz vermiş değildir. Onlar size dürüst kaldıkları sürece siz de onlara dürüst kalın...."
İnananlar bu sözleşmeyi Allah ve elçisinden bağımsız kendi başlarına yapmadılar. Bu sözleşme "Hudeybiye sözleşmesi" olarak bilinen sözleşmedir. Müşrikler sözleşmeyi bozmadığı müddetçe inananlar da ona sadık kaacaklardır. Ayetten bunu anlıyorum.
Allah'ın elçisinin yaptığı anlaşmaya bağlı kalmama gibi bir lüksü olamaz. Enfal 58'den böyle bir anlayışa varılmış olması ayetin yanlış anlaşılmış olmasından kaynaklanıyordur. Buradaki "Ve immé texâfenne xiyéneten min qavmin": Bir kavmin bir hiyanetini bilirsen/farkına varırsan, demektir. Buradaki xiyénetlerinden kasıt da ahdi bozmalarıdır. XÂFE fiili "bilmek" anlamını da içeriyor. Bunun Kuran'da başka da örnekleri vardır. Ayetin devamı "Fe enbiz ileyhim 'alé sevéin: Aynı şekilde sen de onlarla sözleşmeyi fesh et" tir.
Zina eden erkek ancak, zina eden ya da ortak koşan kadınla yatar. Zina eden kadın da zina eden ya da ortak koşan erkekle. Bu ilişki inananlara haramdır (Nûr 3).
Sevgili hocam bu çeviriye göre de değişen bir şey olmamış. Zina edenle müşrik aynı kategorideler. Artı, buradaki "ev" bağlacının "yani" anlamına olamayacağı kadar olabileceğı de ihtimal dahilindedir.
Ateşkes anlaşması Mescidi Haram'da değil, yanıbaşındaki Hudeybiye'de yapılmıştır.
Merhaba Abdurrahman hocam. Sevgili sasha kardeşimize söylediğimi size de söyliyeyim: Mescidi'l-Harâm ile Beyti'l Harâm aynı yer. Allah müşriklerin "Beyti'l-Harâm"ın ındinde salât ettiğini belirtirken (8:35) "Hudeybiye'de salât ederlerdi" mi demiş oluyor?
Sizin bunu söylerken Kuran'ın hangi ayetinedayandığınızı keşke bilseydim. Ben Allah'ın inananlara "Mescid-i Harâm'daanlaşmaya vardınız (عاهدتم)!" dediğini Tevbe 7'ye dayanarak söyledim. Allah aynı ayette şunu da söylüyor: "Ortak koşanların Allah'la ve elçisiyle ne anlaşması olabilir?" Yani mümkün değil:
Allah'ın elçisinin yaptığı anlaşmaya bağlı kalmama gibi bir lüksü olamaz. Elbet olamaz; ben olabilir demedim ki. Yeminlerini bozanlar (نكثواايمانهم) müşrikler (ayet 13).
Sevgili hocam bu çeviriye göre de değişen bir şey olmamış. Zina edenle müşrik aynı kategorideler.
Hocam, birisiyle yatmak başkadır evlenmek başka. Bu gerçeği dikkate alırsanız farkı görmeniz kolaylaşır, Allah ta isterse.
Deðerli sasha, biraz düþünerek yazar mýsýnýz. Lütfen.
Dort ay ile haram ay arasinda hicbir fark yok. Fark var kardeþim. DÖRT AY, süredir; HARAM AYLAR ise mevsim. Yer yüzünde dört ay dolaþýn, "Size dört ay süre veriyorum," demek.
HARAM AYLAR yasak mevsimidir. O mevsimin içinde iseniz, onun bir aylýk süresi dolmuþ olsa bile, haram aylar ifadesi doðrudur; "Savaþ haram aylar çýkýnca baþlar!" dersiniz ama "Savaþ dört ay sonra baþlar!" diyemezsiniz artýk. Çünkü savaþ üç ay sonra baþlayacak.
O aylarda savas yapilmaz. Yapýlýr kardeþim. Ýslam o geleneði geçersiz sayar: "O aylarda kendinize zulmetmeyin! Müþrikler sizinle nasýl savaþýyorsa siz de onlarla savaþýn!" (9:36). Ayrýca bkz 2:217.
Ayný anda benden baþkasýna da yazýyorsunuz. Korkarým düþünmeye vaktiniz yok; düþünmeden yazýyorsunuz. Aradan çekileyim.
Sevgi ile
Hasan Akçay
Sevgili hasakcay,
Ben elimden geldigince dusunerek yazmaya calisiyorum. Arapca bilgimin olmadigini daha once kac kez belirttim, kelime, fiil yapisindan anlamam. Ingilizce ceviriye bakiyorum arasira ve bilinen mealcilerin meallerine.. Bazen siz, bazen de sevgili haktansapmaz aciklama yaptiginda ogreniyorum, farkli anlamlarini..
Tevbe 9'da "ateþkes"ten söz edilmediðini öne sürüyorsunuz. Lütfen Ayet 7'ye bakar mýsýnýz. Orada bir ahid var. AHÝD anlaþma demek. Ve o "ahid"in sahnesi, Mescid-i Harâm.
Bu kisimdaki ahid kavraminida acalim. Akillarda soru isareti kalmasin.Bence;
Tevbe 7/ de bahsedilen Hudeybiye Anlasmasi'dir sevgili hasakcay.
(Musriklere son sans verilmistir. Cunku inanip iman edip Muhammed tarafina gecmek isteyenler olabilir. Anlasmanin son maddesine bakarsaniz, insanlarin istemeleri halinde Muhammed'in korumasi altina girecekleri sarti konulmus. Ayni sey karsi taraf icin de gecerli. Muhammed tarafina gececek insan demek, Islam Devleti'nin buyumesi demek.. Bu anlasma Islam devletini siyasi olarak tanimak demek.Ve tanimaya yonelik ilk resmi belge ozelligi tasiyor. )
Mescid-i Haram'in orta yerinde degil, yakininda yapilmistir. Zaten bu anlasmadan sonra da, Mekke musrikleri ile bir savas gerceklesmemistir. Peygamberin son musriklerle topyekun savasi 627'deki Hendek savasidir. Hudeybiye de, siradan ziyarete giden Muhammed ve ashabini savas etmeye geliyor zannedip, henuz ciktiklari Hendek savasinin magduriyeti ile korkan musriklerin, kendi teklifleri uzerine yapilmistir. Zaten Muhammed'in peygamber olusu sebebiyle, korkup, el aman diler halde baris teklif eden bir kavme, savas ilan etmesi dusunulemez. Hudeybiye'nin tarihi de 628'dir. Bu ziyarette de savas soz konusu olmamistir.
Savas olmadigi icin de ateskesten soz edilemez. Peygamberin savas tarihi bunu dogruluyor. tevbe 7'de Mescid-i Haram'a yakin bolgeyi icerdiginden, bu tarih bilgisi bu ayetle uyum icinde..
4 aylik sure'ye iliskin; Ben onu once sayim seklinde dusundum. Yanlis dusunmusum, makalenizi bir daha okudum.
Bence; Biraz mealleri karistirdim ve en mantiklisi olarak Muhammed Esed mealini sectim kendimce..Ki YNO'de bu sekilde yorumlamis ama detaya girmemis. Notu soyle Esed'in, kopyaliyorum;
Daha onceki sayfada yazmistim.Kisaca hatirlayalim. Mekke'de yapilan zulumlere dair(Muhammed ve ashabina) Muhammed Allah tarafindan da onay alip, Mekke'ye veda etmis, Medine'ye gidip kendi Islam devletini kurmustu. Senin yolun sana, benim ki bana seklinde..
Bence bu bir cesit tavir ve durustur. Illa yazili anlasma olmasi gerekmez diye dusunuyorum.O donem zulumden yilmis bir peygamberin ve kavminin anlasma teklif etmesi de beklenemez bu bir anlamda yenilgi sayilacaktir .. Cunku bu durusun sahiti once Allah, sonra ilk inananlar..Kaldi ki o taraftan bir saldiri olmadikca, Muhammed kendi kafasina gore bu durusu bozup, ilk inananlari tehlikeye atamaz.Bu en azindan onun peygamberlik sozudur bir nevi..
Ilk savasa(Bedir) degin aralarinda, bariz bir topyekun savas yasanmamis.Musrikler hala azili, Muhammed ve kavmi de tedirgin.
Fakat azili musrikler guclu olduklarindan, o devleti tanimiyor, aksine yok etmek istiyordu.
Muhammed oldurulme veya Medine'den surulme tehdidini aldi oncelikle Musriklerden.. Sam tarafina taktik olarak kervan gonderildigini de (musrikler tarafindan) ogrendi. Gecerli bir kaygisi veya sebebi var.
Enfal savas ayetleri iceriyor benim anladigim kadariyla..58 ise, savas adina genel anlamda konulmus, gerekceli bir soz bozma, savasa durma halini anlatiyor. Anladigim bu bozus, mertce olmak zorunda mantikli da Peygamberin kalles bir sekilde saldirmasi dusunulemez. Ancak savas sartlarinin olusmasi icin bir surec gerekir. Sebep olmalidir, hazirlik olmalidir. Ustelik bu ilk savasidir Islam devletinin..
Allah bunun icin 4 ay sure taniyor bence.. Tevbe etmesi ve inanmasi durumunda reddetmiyor. Zaten ayetin gidisinden de,Allah'in gozetiminden kacamayacaklarini, iman edilmemesi halinde, Allah'in utanc icinde birakacagini anliyoruz. Biraktigini degil. Gelecek zamana dair anlam cikiyor. Verilen sure de 4 ay.
ENFAL/58 beri yandan, eðer [kendisiyle andlaþma yapmýþ bulunduðun] bir
topluluðun ihanet etmesinden kaygý duyman için ortada makul sebepler
varsa, (61) sen de buna bir karþýlýk olarak onlarla yaptýðýn andlaþmayý
boz: (62) çünkü, Allah asla hainleri sevmez!
61 - "Ýhanet etmelerine dair kaygý verici sebepler ya da
deliller", þüphesiz sadece zanna dayanan sebepler/belirtiler deðil,
açýk ve nesnel deliller olmalýdýr (Taberî, Beðavî, Râzî; keza Menâr X,
58).
62 - Yani, "onlara misilleme olarak (‘alâ sevâin) sen de
andlaþmayý geçersiz say". Taberî bu cümleyi þöyle açýklýyor: "Onlarla
savaþa girmeden önce, ihanetlerini ortaya koyan açýk delillere
dayanarak onlarla senin aranda var olan muahedeyi geçersiz saydýðýný
kendilerine duyur ki, hem sen hem de onlar kendileriyle savaþ hali
içinde olduðunuzu bilesiniz". Beydâvî de bu ayetle ilgili kendi
yorumunda benzer bir açýklama yaparak þöyle ekliyor: "Böyle yap ki,
senin ancak savaþý baþlattýktan sonra mevcut andlaþmayý bozduðun
þeklinde yanlýþ bir kanaate kapýlmasýnlar". Bu durumda, ayetin "Allah
ihanet edenleri sevmez" þeklindeki bitiþ cümlesi hem inananlar için,
hem de onlarýn düþmanlarý için bir uyarý hükmündedir (Menâr X, 58 vd.).
Bu aciklama 4 ay verilen sure icin gayet mantikli geldi bana.. Cunku savas hazirligi yapilmasi gerekiyor. Allah ihaneti sevmez geregi, taraflarin savas'a acik halde olduklarini bilmeleri gerekiyor.
Ote yandan Islam Devleti'nin ilk savasi olacak bu ve cok zayif bir ordu var. Muhammed'in onlari cesaretlendirmesi gerekecek ki savas aninda kopma olusmasin.(korkup inanclarindan donmesinler) Cunku mekkeliler 1000 kisi, Medineliler 305 kisilik bir ordu..
Savas sebebi sayilacak kaygisi da mevcut Muhammed'in.. Sartlar olusmus yani kisacasi..
Demisim ki; Savasa yonelik Allah'in hukmu BAKARA/194 gelenegin devamidir o donemde.. O aylarda savas yapilmaz. Allah bile baris saglanabilir diye eski gelenegi bozmamis.
Siz aksini iddia ediyor, Islamin bu gelenegi yok saydigini soyluyorsunuz. Hic sanmiyorum Allah'in o gelenegi durup dururken gecersiz sayacagini sevgili hasakcay..
Bana, peygamberin durup dururken , ortada hicbir gerekce yokken bir topluluga saldirip 36. daki gibi topyekun savasa girdigini, oldurdugunu gosterebilir misiniz?
Bir saldiri olmasi halinde amenna, elbette karsilik verecek Muhammed ve ashabi, o kadar zulum gorduler onlardan.. Ama durup dururken ortada hicbir sey yokken,savas gerekcesi, sartlari yokken, peygamber hicbir donemde onlara saldirmamistir. Savas halinde de olmamistir. Bu yuzden Bakara/194 gecerlidir, ta ki musrikler ihlal edene kadar.
Dediginiz yok sayis(iki tarafa dair ,ortada hicbir gerekce yokken) zaten Allah'in adilligi ile celisir. Islam yok saymamistir yani, kistaslar dahilinde cignenmesine izin vermistir. 2:217 veya Tevbe 36. da bu kistaslari bulabilirsiniz. Durup dururken saldir, oldur demiyor. Saldiri varsa sana , savas o zaman, haram ay yasagini cigne diyor.
Ama siz hazir orada(ayette) haram ay mevsimi , ateskes filan diye dusunup gerekcesiz sekilde, Muhammed'i saldirtacaksaniz o sizin bileceginiz is.
Sonuc olarak; Bahsettiginiz gibi ateskes,savas alanindan ceset toplamaya ihtiyac suresi filan gibi seyler yoktur bence ayetlerde..
Bu savas da ilk savaslari olacagindan, onlar icin (Medinekiler) cok onemli.. Allah destegini, en azindan ilk inananlar olmesin, meydan musriklere kalmasin diye verecek, peygamberin duasina karsilik.Ki bu da mantikli diye dusunuyorum..
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
Merhaba sasha dost. Nasılsınız? Şimdilik yalnızca şu sözünüz: ANILAN ANDLAŞMA Mescid-i Haram'in orta yerinde degil, yakininda yapilmistir. Yanı şimdiki adı Hudeybiye olan yerde?
Özür dilerim ama bunu kabul edemem. Çünkü El-Beyti'l Harâm ile El-Mescidi'l-Harâm aynı yerdir ve müşrikler salâtını "El-Beyti'l-Harâm"ın ındinde yerine getiriyorlardı (8:35). Yani onlar Hudeybiye'de mi salât ediyordu?
Ben Kuran'dan kopuk beşerî hükümleri ciddiye almaktansa Mescid-i Harâm'ın mescid olduğunu ve onun ındinde yerine getirilen salâtın ve anlaşmanın Hudeybiye'de değil mescidde yapıldığını kabul etmekten yanayım. Mescid-i Harâm çok geniş bir alan. Buna müsait.
Şimdilerde Hudeybiye denen o yerin adı uydurulmuş bile olabilir. Tıpkı Mekke'nin yakınındaki Sevr mağarası gibi. Uydurulmuş. Gittim gördüm. Kitabına uydurulmuş.
"Kutsal topraklar"daki mevcut bir sürü yerin adı kitabına uydurulduğu için şimdiki adlarını taşıyor olabilir. En iyisi, Kuran'a sıkı sıkıya bağlı kalmak. Beşerî Hudeybiye mitlerine paçayı kaptırmamak. Allah ne diyorsa o.
Bu yazınızı uzun uzun ve daha dikkatli okumak için sonra vakit ayıracağım, Allah isterse. Şimdilik bu kadar.
Merhaba Abdurrahman hocam. Sevgili sasha kardeşimize söylediğimi size de söyliyeyim: Mescidi'l-Harâm ile Beyti'l Harâm aynı yer. Allah müşriklerin "Beyti'l-Harâm"ın ındinde salât ettiğini belirtirken (8:35) "Hudeybiye'de salât ederlerdi" mi demiş oluyor?
Sizin bunu söylerken Kuran'ın hangi ayetinedayandığınızı keşke bilseydim. Ben Allah'ın inananlara "Mescid-i Harâm'daanlaşmaya vardınız (عاهدتم)!" dediğini Tevbe 7'ye dayanarak söyledim. Allah aynı ayette şunu da söylüyor: "Ortak koşanların Allah'la ve elçisiyle ne anlaşması olabilir?" Yani mümkün değil:
"İbrahim'e gelince, İbrahim güneşe aya, yıdıza tapmıyordu ve bunlar benim rabbim demiyordu. İbrahim; karanlık çöktüğünde bir yıldız gördü, "bu imiş rabbim!" ..., ay çıkınca, "bu imiş rabbim!" ..., güneş çıkınca, " bu imiş rabbim"... derken, "Bunlar benim rabbim olamaz" demeye getiriyordu. Nitekim devamında; "Eğer rabbim beni hidayet etmemiş olsaydı ben de sapmış olurdum." diyor.Peygamberler kavimlrinin her hangi biri değil, ama onların en seçkinleridirler"
"İmiş" ironik ifadesinin metinde olduğunu düşünmüyorum.Buna binaen toplumların Ay ve Güneşi inançlarına alet ettikleri bugün için bile yadsınamaz bir gerçekliktir.İbrahim resulünde kendisini böyle bir toplumun içinde bulmasıda doğaldır.Bu hepimizin başından geçen bir süreçtir.Geçmişte yaşadığımız bir çok sürece bugün şirk olarak bakmamız gibi..Ancak burada mesafe kateden herkes kendi önüne çıkarılan daha doğruya inanarak önceki batılını batırma cesareti gösterenlerdir.
Musa resulün kavminden olanı koruma adına yaptığı yanlış muhataplarınca başına kakılmasına rağmen aynı tavır Allah tarafından eleştiri konusu edilmemiştir.İbrahim resulde önüne çıkan daha doğru adına önünde bulduğu batılı batıran en nadide kişiliktir.Önemli olan sürekli olarak Allahın en doğrusuna yönelik arayış çabası içerisinde olmaktır.Selamlar..
İmiş" ironik ifadesinin metinde olduğunu düşünmüyorum.Buna binaen toplumların Ay ve Güneşi inançlarına alet ettikleri bugün için bile yadsınamaz bir gerçekliktir.İbrahim resulünde kendisini böyle bir toplumun içinde bulmasıda doğaldır.Bu hepimizin başından geçen bir süreçtir.Geçmişte yaşadığımız bir çok sürece bugün şirk olarak bakmamız gibi..Ancak burada mesafe kateden herkes kendi önüne çıkarılan daha doğruya inanarak önceki batılını batırma cesareti gösterenlerdir.
Musa resulün kavminden olanı koruma adına yaptığı yanlış muhataplarınca başına kakılmasına rağmen aynı tavır Allah tarafından eleştiri konusu edilmemiştir.İbrahim resulde önüne çıkan daha doğru adına önünde bulduğu batılı batıran en nadide kişiliktir.Önemli olan sürekli olarak Allahın en doğrusuna yönelik arayış çabası içerisinde olmaktır.Selamlar..
Nedense Allah vahim yanlışları yapanları resullükle ödüllendirmiş! Bi İsa'ya diyecek bir şey bulamıyorlar!
Acaba İbrahim görünce kaç gün kaç ay kaç yıl yıldızı; çıkınca kaç gün kaç ay kaç yıl ayı; ve yine çıkınca kaç gün kaç ay kaç yıl güneşi rab edinmiş? Gerçekten merak etmiyorum.
Biraz düşünsenize! İbrahim ne zamandan ne zamana ne kadar süre ile yıldıza, aya, güneşe rabbim dedi? Karanlık çökünce yıldızı gördü; "aha bu rabbim!" dedi, batıp görünmez olunca ben batanları sevmem dedi! İbrahim ne kadar yıldızı rab bildi? Bilemedin bir gece! Sonra ayı çıkarken gördü, "aha bu benim rabbim" dedi. O da batıp kayp olunca "Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi yolu kayb edenlerden olurdum" dedi. Bilemedin bir gece de ayı rab edinmiş! Derken güneşi çıkarken gördü "aha budur benim rabbim, bu daha büyük" dedi. O da batınca: "Ey halkım ben sizin ortak koştuklarınızdan beriyim/ben onları tanımam" dedi. İbrahim toplam 1,5 (bir buçuk) gün yıldızı, ayı, güneşi rab tanımış! Ya hu, İbrahim kavminin aklı ile dalga geçiyor! Ayetlerin siyak sibakına ve tasvir tarzına dikkat etsenize; göstere göstere bunlardan ilah olmaz diyor İbrahim. İbrahim bunlara tapmıyor, bunlara tapmanın akılsızlık olduğunu anlatmaya, kavminin anlamasını sağlamaya çalışıyor. "Neden akletmiyorsunuz, bunlar ilah olamazlar... düşünseninize!" diyor, hem de göstere göstere.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma