Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
KANDİL GECELERİ Sünni bir Çizgide yayın yapan Süleymaniye Vakfı'nın sitesinden Yorumsuz...
Ülkemizde kandil
geceleri diye bilinen geceler; Rabiulevvel ayının on ikinci gecesi olan
Mevlid, Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaib, yine Recep ayının
yirmiyedinci gecesi olan Mirac, Şaban ayının on beşinci gecesi olan
Beraat ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olan Kadir Gecesidir.
Osmanlılar döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için "Kandil" olarak anılmaya başlamıştır.[1]
Bu
gecelerden Kadir gecesi ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de müstakil
bir sûre bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in doksan yedinci suresi olan bu
sûrede Allah-u Teala, Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı
olduğunu bildirmiştir. Fakat bunun da Ramazanın yirmiyedinci gecesi
olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Kadir gecesi ile ilgili hadislere
bakıldığında Peygamberimizin (sav) mü’minlere tavsiyesi, Kadir gecesini
Ramazanın son on gününün tek gecelerinde aramaları şeklinde
olmuştur. Buna göre Kadir gecesi Ramazanın yirmi bir, yirmi üç, yirmi
beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.
Yani Kadir gecesi, zamanımızda Müslümanlarca ihya edilmeye çalışıldığı
gibi herkesçe bilinen bir gece olmayıp, aksine gizlenmiştir. Resulullah
(sav) bile Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğunu bilmiyordu.
Kadir
gecesinin ihyası ile ilgili olarak Peygamber (sav)’den bir dua
haricinde herhangi ibadet tavsiye edilmemiştir. Fakat Âişe validemizin
bildirdiğine göre Peygamberimiz Ramazan ayında, diğer aylarda
görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha
şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceleri ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırır ve itikâfa girerdi.[2]
Bir
gün Âişe validemiz, Peygamberimiz (sav)'e: "Ey Allah’ın elçisi! Kadir
gecesinin hangi gece olduğunu anlarsam o gece nasıl dua edeyim?" diye
sormuş, Peygamberimiz (sav) de ona: "Şu duayı oku" buyurmuştur:
"Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet."[3]
Beraat
gecesinin fazileti ile ilgili olarak da Peygamberimizden nakledilen
birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah’ın
dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları
adedince (çokluk belirtmek için kullanılmış bir ifade) insanı
bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği
anlatılmaktadır.[4] Birçok alim, bu hadislerin isnadlarında problem
bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel
edilmeyeceğini belirtmişlerdir. Müfessirlerden Ebu Bekir
İbnu’l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin
bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye
dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir. [5]
Gerçekten de Peygamberimiz Muhammed (sav)’in ve sahabe-i kiramın
mescidlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar
ettikleri, bugün özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz
kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir. Bazıları Duhan
sûresinde geçen: “O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.”(Duhân,
44/4-5) ayetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi
olan Beraat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Buna dayanarak da Allah’ın
o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin
ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları
takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin
mutlaka kabul edileceğini iddia etmişlerdir. Böylece peygamberimiz ve
ashabının yapmadığı, bu geceye has bir takım ibadetler ortaya
çıkmıştır. Hâlbuki Allah-u Teala o sûrede şöyle buyurmaktadır:
“Hâ
Mîm. Andolsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik.
Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve
katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/1–5)
Görüldüğü
gibi Allah-u Teala, işlerin taksim edildiği gecenin Kur’an-ı Kerim’in
indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur’an’ın da Şaban ayının on
beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer
ayetlerden öğrenmekteyiz:
“Ramazan ayı ki o ayda insanlara
yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri
olarak Kur’an indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)
“Muhakkak ki biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir, 97/1)
Alimlerin büyük bir çoğunluğu Duhân suresinde geçen “mübarek gece”nin kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnu’l-Arabî bu konuda şöyle demektedir: “Bu
ayette geçen mübarek gecenin kadir gecesi değil de başka bir gece
olduğunu iddia edenler, Allah’a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar.”[6]
Bir de Beraat gecesi ile alakalı olarak halk arasında “Beraat gecesi namazı”
olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekât olan ve her rekâtında Fatiha
ve on defa İhlâs suresinin okunması gerektiği söylenen[7] bu namazın,
miladi 1010 (h. 400) veya 1056 (h. 448) yıllarında Kudüs’te ortaya
çıktığı da kaynaklarda belirtilmektedir.[8]
Recep ayında bulunan
Regaib ve Mirac kandilleri ve faziletleri hakkında da herhangi bir
delil bulunmamaktadır. Yalnız Recep ve Şa’bân ayları hakkında bir kaç
söz söylenmesi gerekmektedir: Recep ayı “dört haram ay”dan bir
tanesidir. Diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bu
aylarda savaşmak haram kılınmıştır. Dolayısıyla bu ayların diğer aylara
göre bir fazileti bulunmaktadır. Âlimler bu aylarda oruç tutmanın
müstehab olduğunu söylemişlerdir. Fakat Peygamber (sav)’den ve
ashab-ı kiram’dan özellikle bu ayda oruç tutmanın faziletine dair
herhangi bir sahih rivayet nakledilmemiştir. Bir de halk arasında
“üç aylar” olarak bilinen Recep, Şa’ban ve Ramazan ayları hakkında
rivayet edilen: “Recep Allah’ın ayıdır, Şa’ban benim ayım, Ramazan da
ümmetimin ayıdır.” Sözü hakkında âlimlerin çoğu “bu uydurmadır”
demiştir. Ayrıca yine Recep ayının fazileti hakkında: “Kim o ayda şu
kadar namaz kılarsa ona şu kadar sevap verilir, kim o ayda istiğfar
ederse ona şu kadar ecir verilir.” Şeklinde hadis diye rivayet edilen
sözlerin hepsi mübalağadır, hepsi âlimler tarafından tekzib
edilmiştir.[9] Özellikle Regaip gecesi ile ilgili olarak halk arasında
meşhur olan Regaip namazıyla ilgili rivayeti, 1023 (h. 414)
yılında vefat eden Ali b. Abdullah b. Cehdâm isimli Mekkeli sûfî bir
zatın ihdas ettiği / ortaya çıkardığı kaynaklarda belirtilmektedir.[10]
Şa’bân
ayına gelince: Sahih rivayetlere göre Peygamberimizin Ramazan ayından
sonra en çok oruç tuttuğu ay Şa’bân ayıdır.[11] Üsâme b. Zeyd (r.a)
şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Resulullah (s.a.v), Şa’bân ayında
tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmamıştır. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü!
Senin, Şa’bân ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tuttuğunu görmedim"
dedim. O da şöyle buyurdu: “Şaban, Receb ile Ramazan arasında
insanların gafil bulunduğu ve amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a
yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teala'ya) oruçlu olduğum halde
yükselmesini seviyorum.”[12] O halde bu ayda oruç tutmanın Peygamber (sav)’in güzel bir sünneti olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Peygamberimiz
(sav), Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir
kutlama örneğine rastlanmayan Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid
kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra
Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlamıştır.[13]
Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış olduğundan
Mevlid kutlamaları Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö.
629/1232) tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya
başlamıştır.[14] Muzafferuddin Kökböri’nin bu kutlamaları yeniden
başlatmasının ardında, Musullu sûfi Ömer b. Muhammed el-Mellâ’nın
bulunduğu belirtilmektedir.[15] Peygamber Efendimizin doğum günü olan
bu günün / gecenin faziletine dair de herhangi bir delil mevcut
değildir.
Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Kastallânî, İbn
Hacer el-Askalânî, Celâleddin es-Suyûti gibi bazı alimler
Peygamberimizin dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün
münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimize şiirler (mevlid
gibi) okumanın güzel birer amel olduğu söyleyerek, bu gibi Mevlid
kutlamalarının “bid’at-ı hasene” sayılması gerektiğini söylemişlerdir.
Mâlikî fakihi İbnu’l-Hâc el-Abderî, Ömer b. Ali el-Lahmî el-Fâkihânî,
İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, Abdulaziz İbn Bâz ve Hammûd b. Abdillah
et-Tuveycîrî gibi âlimler ise mevlid kutlamalarına “bid’at-i seyyie”
gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmışlardır.[16]
Dinde
sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi
durumlar hakkında Allah Resulu (sav) şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”[17]
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”[18]
“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.”[19]
Sonuç olarak şu söylenebilir ki; ne Kur’an’da ve ne de sünnette bugün
geniş halk kitleleri tarafından kutlanan kandil gecelerine işaret
vardır. Mübarek kabul edilen bu geceler, Peygamber Efendimiz ve
ashabından çok sonra Mısır ve Kudüs’te kutlanmaya başlamış, daha sonra
İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Bu kutlamalar
kesinlikle İslam’ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman
toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış ve gelenek haline gelmiştir.
Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren ‘kandil’ adını
alan bu geceler miraciye, regaibiye, mevlüt gibi çeşitli etkinliklerle
ihya edilmiştir. Kandil gecelerini kutlayan her toplum kendi
kültüründen bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler
gelenekselleşmiştir. Günümüzde de kandil geceleri halk camilere akın
etmekte, kandil simidi ve tebrikleşmelerle son derece yoğun bir şekilde
kutlanmaya devam etmektedir.
Araştırmalar, kandil gecelerinin sonraki dönemlerde ihdas edildiğini
ortaya koyuyor. Miladi IX. (H. III) yüzyılda yaşayan Fakihi, Mekke'de
halkın Berat Gecesini Mescid-i Haram'da namaz kılmak, Ka'be'yi tavaf
etmek ve Kur'an okumak suretiyle ihya ettiğini söyler. XI. yüzyıldan
itibaren Şam'da Emeviler Camii'nde Berat gecesinde kandiller yakılmış,
"bid'at" nitelendirilmesine rağmen bu adet devam ettirilmiştir. İbn
Kesir, "Halka Berat gecesinde ilk tatlı dağıtan kişi Selçuklu veziri
Fahrulmülk'tür" der. Osmanlılar'da II. Selim döneminde (1566-1574),
camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakıldığı için bu gecelere
(Mevlid, Regaib, Mi'rac, Berat, Kadir) "Kandil geceleri" denilmiştir.
(Nebi Bozkurt, Kandil Md.; Halit Ünal Berat Gecesi Md. DİA).
Bazı bilginlerin muhtemelen iyi niyetle zamanlarına ait bir maslahat
gözeterek, ancak yeterince tahkik etmeden adına "kandil geceleri" denen
gün ve gecelerle ilgili söyledikleri muhakkik alimler tarafından
eleştirilmiştir. Mesela İmam Gazali'nin "İhyau Ulumu'd-Din" adlı
değerli eserine aldığı rivayet ve nakiller bu türdendir. Gazali'nin "Bu
gece her rekatta Fatiha'dan sonra 11 ihlas okunmak suretiyle kılınacak
yüz rekat veya her rekatında Fatiha'dan sonra 100 ihlas okunan 10 rekat
namazın çok sevap olduğuna dair naklettiği rivayet" (İhya, I, 555 vd.)
Zeynuddin el Iraki ve İmam Nevevi gibi alimler tarafından uydurma
olarak nitelendirilmiştir. Mevzu hadisler konusunda çalışması olan
Aliyyu'l-Kari de, bu rivayetin uydurma olduğunu belirttikten sonra,
Berat Gecesi namazının miladi 1010 (H. 400) yılından sonra Kudüs'te
ortaya çıktığını söylemektedir.
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam,
850 yıl önce yaşamış olan ibn-i el kayyım cevziyye'nin zadul mead,isimli eserini okumuştum,
pınar yayınlarından çıkmıştı,çıkmış çıkmasına ama yayınevinin yanlı tutumu da kitapta gözümden kaçmamıştı,geleneksel dini bilenlerin zaten gözlerinden kaçması imkansız,ancak o günün şartlarında bir o yayın evinden bulabilmiştim,
yazarın daha ilk sayfalardaki sözleri namazın kılınış şeklini dahi bir eleştiriydi,caminin amacına hizmet etmediğinin bir eleştirisiydi,
kitapta ara ara yayın evi kendi fikirlerini sıkıştırsada yazarın akılcı ve keskin dili sebebiyle hemen ayırtedilebiliyordu,
gelelim sadede,o kitap 850 sene önce yazılmış ve o günün anlayışlarınıda eleştiriyordu,bunlardan biride kandil geceleriydi,yazar kandil gecelerinin bir bidat olduğu dinde yeri olmadığı peygamber tarafından gece kutlanmadığını beyan ediyordu,
bir bilgi babında,olsun diye yazdım...
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Kur'an'ın önermediği, peygamberimiz (sav)'in hayatında yer vermediği ve sahabe döneminden çok sonraki dönemlerde ihdas edildiği anlaşılan beş adet "uyduruk" gecemiz(!) var. "kandil geceleri" adı altında kutsanan ve kutlanan bu "mübarek"(!) geceler şunlardır: Rebiyülevvel ayının on ikinci günü "mevlid kandili"; Recep ayının ilk cuması "regaib kandili"; Receb'in yirmi yedinci günü "mirac kandili"; Şaban ayının on beşinci günü "berat kandili" ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi "kadir kandili".
Mevlid kandili: peygamber efendimizin, miladi 571 yılında, hicri aylardan Rebiyülevvel ayının on ikinci gecesinde doğmuş olmasına atfen icad edilmiş bir gecedir. Regaip kandili: Regaip, elde edilmesi arzu edilen değerler anlamına gelmektedir. Allah'ın kullarına bol bol rahmet ve bağışta bulunduğuna inanılan gece olarak Recep ayının ilk perşembesini cuma gününe bağlayan gece olarak icad edilmiştir. Miraç kandili: Recep ayının yirmi yedinci gecesinde peygamber efendimizin göğe yükselerek Allah'la buluşmasına(!) atfen icat edilmiştir; Şaban ayının on beşinci gecesi kutlanan "berat kandili" ise günahlardan, borçlardan ve her türlü cezadan kurtulma anlamına gelmektedir. Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olarak kutlanan "kadir kandili" ise Kur'an'ın indirildiği geceye atfen icat edilmiştir.
Din adına uydurulan bu türden kutsal gece ve günlerin, İslam aleminde büyük bir kabul görmüş olması ve müslümanların müslümanlığına, dolayısı ile İslam’a büyük yarar sağladığı konusundaki ittifak; din adına uydurulmuş şeylerin, gerçek dinin yerini nasıl almış olduğunun açık bir göstergesidir. Bu türden gün ve gecelerin kutlanmasından ve kutlanma şeklinden Kur'an'da bir tek kelime bile söz edilmemektedir. Keza, Allah rasulü ve sahabesinin hayatında da kutladıkları kutsal gün ve gece bulunmamaktadır. Buna rağmen daha sonraki dönemlerde müslümanların inancında ve hayatında bu kadar önemli yer alması, "cahiliyenin" yeniden İslam'a sızmış olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kuşatılmışlık öylesine baskın bir durumdadır ki: bunların bidat ve hurafe olduğuna inanan bir çok kimse dahi halkın levminden korktuğu ve itibar kaybetmemek için susmayı tercih etmektedir.
Ciltler dolusu kitaplarla bu türden gün ve gecelerin önemi anlatılmış olunsa da, yararları (!) saymakla bitirilemese de, eşi ve benzeri olmayan kutsal şeyler olarak görülseler de aslında bunların cahili düşüncenin uydurması olduğunu Kur'an'la akleden herkes anlamaktadır. Birazcık olsun gerçeği idrak etmiş olanlar şu gerçeği görmektedirler: müslümanların İslam’dan uzaklaşılmış olmalarının temel nedenlerinden biri de bu tür uyduruk gün ve gecelerdir. Zira, bunlar ve benzerleri uyduruk şeylerle İslam’ın içi boşaltılmıştır. İslam’ın hayata hakim olmasının, hayatın tamamını kapsamasının önüne geçilmiş; müslümanların Kur'an'la bağlantıları kesilmiştir. Farkında olunsun veya olunmasın, hangi niyetle yapılmış olunursa olunsun bu tür bir anlayış sonuç olarak Kur'an'dan uzaklaşma, onu terk etmeye neden olmuştur. Bu aslında küfre rucu etmenin değişik bir versiyonudur. Kur'an'ın hakimiyet alanın daraltılmasıdır. Diğer bir deyimle dinin ruhbanlaştırılmasına geçiş sağlamada önemli bir kırılma noktasıdır.
Kur'an'da süreklilik esastır. Kur'an zamanın ve hayatın tamamına hiçbir boşluk bırakmaksızın hakim olmak istemektedir. Zamanın ve mekanın tamamı Allah'ındır. Allah'ın yanında üstün zaman ve mekan yoktur. Hiçbir gün ve zaman bir başka gün ve zamandan üstün değildir. Günah ve sevap, hayır ve şer işlendiği zamana ve güne göre artıp eksilmez. Artma ve eksilme amele göre belirlenmektedir. Hangi zaman diliminde veya günde yapılmış olunursa olunsun o zamanın ve günün yapılan şeyin değerini arttırma ve eksiltme gibi bir özelliği yoktur. Haram olan bir şeyi yapan kimse bunu ne gün ve zamanda yaparsa yapsın haramlığın derecesine etkisi olmaz. Veya sevap olan bir şeyi yapan bir kimse bunu ne zaman ve gün yapmışsa yapsın, zaman ve gün o sevabın derecesini etkilemez.
Ne var ki gereğince akletmeyenler araçla amacı birbirine karıştırdığı için bu gerçeği kavrayamamaktadırlar. Elbetteki Kur'an, başta kadir gecesi olmak üzere Ramazan ayı, cuma günü, Kâbe, Arafat, Mescid-i Haram gibi birçok gün ve mekandan söz etmektedir. Ancak, Kur'an'ın bunlardan söz etmiş olması bizatihi o gün ve mekanların bir önemleri olmasından değildir. O günleri ve mekanları önemli kılan şey onlarda yapılması istenen ibadetlerdir. Yani kutsal olan, bizatihi Ramazan ayının kendisi değil, o ayda oruç tutulmasıdır. Kutsal olan kadir gecesinin kendisi değil, Kur'an'ın o gecede indirilmiş olmasıdır; önemli olan cuma gününün kendisi değil, cum'a namazıdır. Bu gün ve mekanların önemli oluşlarının nedeni bu gün ve mekanların kendileri değil, onlarda yapılan ibadetlerdir. Yoksa bütün yeryüzü ve bütün zamanlar Allah'ındır. Örneğin oruç Rama-zanda değil de Muharrem ayında olsaydı o zaman Muharrem ayı önemli olacaktı. Demek ki önemli olan ayın kendisi değil oruçtur. Diğer bir deyimle oruç Ramazan ayı için değil Ramazan ayı oruç için vardır. Cuma namazı cuma günü için istenme-miş, cuma günü cuma namazı için seçilmiştir. Eğer cuma gününde cuma namazı olmasaydı, cu-manın gün olarak diğer günlerden bir farkı olmayacaktı. Eğer oruç olmasaydı Ramazan’ın diğer aylardan bir farkı olmayacaktı. Eğer Kur'an kendisinde indirilmeseydi kadir gecesinin diğer gecelerden bir farkı olmayacaktı.
Şu husus çok önemlidir: Kur'an bizden devamlı müslüman olmayı mı yoksa belli gün ve gecelerde müslüman olmayı mı istiyor. Cennetin bedeli "devamlı müslümanlık" mıdır yoksa belli gün ve gecelerle yetinen müslümanlık mıdır? devamlı müslüman olmak mı daha doğrudur yoksa belli gün ve gecelerde müslüman olmak mı?.
Kur'an bizden, İslamı, hayatın ve zamanın tama-mına hakim kılmamızı istemektedir. Kur'an, müslümanın, müslümanlığının sürekli olmasını istemektedir. Kur'an, müslüman'ı İslam’ın tamamından sorumlu tutmaktadır. Sadece belli gün ve gecelerde ve belli ibadetlerle sınırlı bir islam anlayışı Kur'an da yoktur. Yalnızca belli gün ve gecelerde ve belli ibadetler ne Allah'ın, ne de peygamber(sav)'in kabul edebileceği tarz bir müslümanlık değildir. Allah ve rasulü müslümanları hayatın tamamında, İslam’ın tamamından sorumlu tutmaktadır. Müslümanlık yalnızca belli gün ve gecelerde yapılan şeylerden ibaret değildir. O hayatın tamamını kuşatmıştır. Ona inancı ve saygısı olan, onun belli bir kısmıyla yetinmez. Haftada bir gün namazla, belli gecelerde sabaha kadar ibadetle, bir ay oruç tutmakla müslüman olunmayacağını bilir. Kur'an, kendisine iman eden ve tâbî olanlardan, hükümlerinin tamamına uymasını istemektedir. Yalansız bir hayat, hilesiz bir ticaret, malıyla ve canıyla Allah yolunda cihat, Allah'ın verdiği nimetlerden infak, İslam’ın hayata hakim kılınması için mücadele, cömertlik, muhtaçlara yardıma koşma , dürüst olma kısacası insana ve hayata dair her konuda Kur'an'a tabi olmaktır müslümanlık. Kurtuluş Kur'an'ın tamamına tabi olmaktadır. Onun gösterdiği yoldan gitmektedir.
Yaşadığımız hayatta Kur'an'ın tanımladığı bir İslam yoksa, müslümanlar Kur'an'ın öngördüğü müslümanlar değillerse, bunda "araçla" "amacı" birbirine karıştıran çarpık düşüncenin çok büyük payı vardır. Güya masumiyet ve güzellik adına, güya iyilik ve hoşgörü adına İslam’ı zamana ve mekana göre bir din haline getirenler içinde bulunduğumuz durumun müsebbibleridir. Bu çarpık zihniyetin ürettiği anlayışta aslında İslam’ın hayatın tamamına hakim olma talebi pasifize edilmektedir. Bu çarpıklığın, yalnız Kur'an'la bağını koparmış, cahili düşüncenin rotasına girmiş olanlarda değil, ömrünün büyük bir kısmını Kur'an'la geçirmiş olanlarda da bulunması anlaşılır gibi değil. 2 Kasım 2005 tarihli zaman gazetesindeki köşesinde Ali Bulaç bu çarpık düşünceyi şu şekilde sergilemektedir. "Allah bize zaman zaman kurtuluş(felah) fırsatları vermektedir: Ramazan ayı, cuma günü, kadir gecesi, Mescid-i Haram (Ka'abe'nin tavafı, Arafat, Müzdelife, Mina ve diğer iki mescidin (Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa) bereketine iştirak etmek, bu kurtuluşun imkanlarıdır." Bu tespit ilk bakışta masum görülse de zihniyet olarak Kur'an'ı bir bütünlükten uzak, indirgemeci bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Aslında bütün inanç ve düşüncelerde kutsal gün ve geceler var. Bizdeki kutsal yer, gün ve geceleri uyduranlar, insanları inandırmak için yalanlarını peygamber efendimize söyletmişlerdir. Bu konudaki hadislerin tamamı uydurmadır. Zira Allah'ın rasulü Kur'an'a ters bir söz söylemez. Zaten hadis kritiği yapanlar da bu hadisleri sahih bulmamaktadırlar. Birazcık aklı olan bu hadislerin uydurma olduklarını hemen anlar. Örneğin kadir gecesi ile ilgili hadislere bakıldığında hadislerin birbirleriyle çeliştikleri, kendi içlerinde de tutarsız oldukları açıkça görülmektedir. Kadir gecesinin zamanı ile ilgili Kütüb-i Sitte'de bir çok hadis var: bu hadislerin kimine göre kadir gecesi Ramaza’nın ilk gecesi, kimine göre son on gecesinin tekli olanlarında, kimisine göre yirmi yedinci gecesi, kimisine göre tamamının her hangi bir gününde, kimisine göre on beşinci gecesindedir. şimdi bunların hangisi doğru. Peygamber (sav)'in her seferinde farklı tarih vermesi mümkün mü? Bir hadiste de Allah'ın bu geceyi önce bildirdiğini sonra da unutturduğu söylenmektedir. Güya bilinmesin ki müslümanlar bütün bir ay boyunca ibadet etsinlermiş. Biraz düşünecek olursak kadir gecesinin peygamberimiz tarafından çok net bir şekilde bilinmesi gerekir. Zira Kur'an o gecenin Ramazan ayında vahyin ilk indiği gece olduğunu söylüyor. (Bakara -185) peygamber efendimiz kendisine vahyin hangi gece geldiğini nasıl bilmez.
Kadir gecesi ile ilgili hadislere içerik olarak bakıldığında da uydurma oldukları açıkça belli olmaktadır. O gece ibadetle geçirenin bütün günahlarının af edileceği, annesinden yeni doğmuş çocuk gibi günahsız hale geleceği ifade edilmektedir. Böyle bir anlayışı Kur'an yüzlerce ayette yalanlamaktadır. Günah ve sevapla ilgili, amellerle ilgili ayetlere bakıldığında hayra ve şerre zerre kadar da olsa kim ne yapmışsa karşılığını görecektir. Ayrıca kadir gecesinden bir gün önce ölene, kadir gecesinden bir gün sonra günahları tamamen sıfırlanmış olarak ölene göre haksızlık yapılmış olmaz mı? Keza geçmiş toplumların kadir geceleri yoktu. Onların günahlarını sıfırlama şansları da yoktu. Allah'ın kulları arasında böyle bir ayırım yapması mümkün mü?
Kadir gecesinin gece olarak diğer gecelerden bir farkı yoktur. Onu kutsal kılan, onu şerefli ve mübarek yapan o gecede vahyin gelmiş olmasıdır. Onun bin aydan daha hayırlı olduğunun söylenmesi Kur'an'ın önemini vurgulamak içindir. Vahyin inmesi o kadar değerlidir ki inmeye başladığı geceye diğer gecelere göre bin aydan daha fazla değer katmıştır. Değer, gecenin kendisinde değil vahiy'dedir.
Kadir gecesi her yıl tekrar eden bir gece de değildir. Bütün zaman içinde bir kez olan bir gecedir. O da Kur'an'ın ilk kez vahyedilmeye başladığı gecedir. Bir başlangıçtır. Kaldı ki Ramazan ayı her yıl on gün ileri geldiğinden kadir gecesi ilk Ramazanda gelmiş olsa da Ramazan’la birlikte o da öne alınan bir tarih olamaz. Ancak otuz üç yılda bir aynı Ramazan’a denk gelebilir.
kaynak:İktibas Dergisi.Sayı:323.Kasım/2005
__________________ Kuranı tek rehber edinmek ve izinde yurumek dileğiyle
Burda saçma konulara cevap yazmaktan yoruldum al birisini vur ötekine. Bak abicim evella Kadir gecesinin varlığı Kur'an da sabittir ve Peygamberin (s.a.v) bilmesi mümkün değildir çünkü Allah peygambere sen o günün ne odluğunu nerden bileceksin diyor. Bu da demek oluyorki peygamber böyle bir günü bilmeyede biliyor.
Hadislerin çelişkisi;Bir konu ile birçok ravinin (ravininde kişiliği incelenir şerh yaparken) söylemiş olduğu sözler dikkate alınır. Çnükü onların söyledikleri peygamberin yaşantısından haber verir yazılı bir kaynak değildir.
Diğer bir husus kandiller. İlk mesajda yazıların bir çoğu dogru mübarek gün ve gecelerin isimlerini kandil ile genelleyerek bir grup haline getirmişlerdir.
Kadir gecesinnin bi kere olduğuna dair düşünce;
Tezinin bi tane cümlesi dogru gerisi hep yanlis. Kadir gecesi Kur'ani hkimin indirildiği gündür ama bununla birlikte o günün 1000 geceden hayırlı olduğu ayetle sabittir. Ama o günün bin günden hayırlı olduğunu bahsederken Allah o gün için bi kereye mahsus olarak hayırlı kıldığını da belirtmezmiydi? Burda bir eksiklik söz konusu değilmi? Bu soruyu sormam da saçma çünkü KuR'an eksik bir kitap değil. Tamdır.
Bu gibi kişisel düşüncelerinizi hükum şeklinde değilde soru şeklinde bir uslub kullanırsanız iyi olur.
kadir gecesine gelince; kısaca , Kuran vahyine muhatap olduğun ve bunun sorumluluk bilincine vardığın andır Kadir gecesi.Bunun günü saati ayı haftası yoktur.
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selamün Aleyküm! Ebuzer Kardeşim!
Doğru söze ne denir. Evet Kardeşim!
KADİR GECESİ:
BİZİM KUR’AN İLE TANIŞTIĞIMIZ, ONU HAYAT REÇETESİ, REHBERİMİZ, IŞIĞIMIZ, RUHUMUZ, ŞİFAMIZ, İBRET LEVHAMIZ, HAYAT DÜSTURUMUZ, HAYAT YÖNETMELİĞİMİZ YAPTIĞIMIZ GECEDİR, GÜNDÜZDÜR, SAATTİR, DAKİKADİR, SANİYEDİR.
Gerçekten de insanın Kur’an’a sarıldığı an, onun hayatının dönüm noktasıdır. O an, bin aydan, bir ömürden belki milyonlarca aydan bile daha hayırlıdır. Çünkü kurtuluş, Kur’an’ın tanınmasına, ona inanılmasına, içeriğinin anlaşılıp uygulanmasına, kısaca; Allah’a teslim olunmasına bağlıdır. Dinimizde faziletli zamanlar ve mekânlar asla yoktur ama faziletli ameller vardır. Faziletin dereceleri de, yapılan işin zahmeti ve emeğiyle doğru orantılıdır. Dolayısıyla keramet gecede değil, KUR’AN’DADIR.
Bu isim ilk defa Kur’an ile bildirilmiş ve bu tamlama ilk defa Kur’an ile Arap diline girmiştir. Bu sebeple “Kadir gecesi”ni doğrudan Kur’an’dan öğrenmemiz gerekmektedir:
Kadir; 1-5:
1- Muhakkak ki biz onu Kadir gecesinde indirdik.
2- Kadir gecesi nedir sana ne idrak ettirdi (bildirdi/ öğretti)?
3- Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4- Melekler (haberciler), içlerindeki ruh ile Rabblerinin izniyle iner dururlar; her bir işten.
5- Bir esenliktir o şafak sökene kadar/ aydınlığa kavuşuncaya kadar.
Kadir suresinin ışığı altında Kadir Gecesi’ne:
“Kadir” sözcüğünün “kader, takdir” anlamından yola çıkarak, “Kur’an’ın inişinin takdir edildiği yani, indirilmesinin belirlenip de indirildiği gece”anlamı verilebilir.
“Kadir” sözcüğünün “kadir, kıymet, haysiyet ve şeref” anlamları dikkate alınarak da “kıymet, şeref gecesi” anlamı verilebilir.
Böylece her iki anlamda da Kur’an’ın değeri şerefi belirtilmiş olur.
Kadir Gecesi, Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ilk gecedir. Peygamberimize elçilik görevi ilk bu gecede verilmiştir ve bu görev, âlemlere (tüm milletlere ve canlı-cansız tüm varlıklara) rahmet içindir. Öyleyse bu ilk gece âlemler için bir dönüm noktası olmuştur. Âlemlerin kurtuluşu da bu Kur’an’ın insanlığa gelişi ile olacağından, herkesin hayatını etkileyen özel anlar gibi, bu gecenin bin aydan daha yararlı olması tabiîdir.
Kadir gecesi ne zamandır ?
Bakara suresinin 185. ayeti Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiğini, Duhan ve Kadir sureleri de Kur’an’ın gece vakti indirildiğini bildirmektedir. Ama Kur’an’da, bu gecenin Ramazan ayının hangi gecesi olduğuna dair bir bilgi yer almamaktadır. Kadir suresinde, Kadir Gecesi’nin değerinin bildirilmiş olmasına karşılık tarihinin, zamanının bildirilmemiş olması, bize göre Kur’an’ın öneminin, o gecenin öneminden daha ön plânda tutulması gerektiğini anlatmaktadır. Çünkü o geceye, kadir suresinde bildirilen değeri kazandıran; Kur’an’dır. Yani önemli olan o gece değil, o geceyi özel bir gece hâline getiren “esas değer”dir; Kur’an’dır.
Resülüllah Efendimizin de hayatını değiştiren bu olayı biliyor olmaması mümkün değildir. Ancak, Resülüllah Efendimiz'in Allah’ın Kur’an’daki öğretisine sadık kalarak, bu geceyle ilgili Kur’an’dan başka hiçbir şeyin önemli olmadığı gerekçesiyle gece hakkında bilgi vermemesi düşüncesi akla daha yakın gelmektedir.
KADİR GECESİNİN;
BİZİM KUR’AN İLE TANIŞTIĞIMIZ, ONU HAYAT REÇETESİ, REHBERİMİZ, IŞIĞIMIZ, RUHUMUZ, ŞİFAMIZ, İBRET LEVHAMIZ, HAYAT DÜSTURUMUZ, HAYAT YÖNETMELİĞİMİZ YAPTIĞIMIZ GECENİN, GÜNDÜZÜN, SAATİN, DAKİKANIN, SANİYENİN OLMASI DİLEĞİYLE.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma