Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
NEFSİN YARATILIŞI
Allah insanın fizik vucudunu yarattıktan sonra ona nefs verdi. Ve Rabbimiz Secde suresi 9'uncu ayette "Sonra onu nefsle dizayn etti" buyuruyor. 32/ SECDE-9: sümme sevvâhü ve nefeha fiyhi min rûhihî ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsâre vel'ef'ideh, kaliylen mâ teşkürûn. Sonra (Allah) onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun ruhunun kalbine) sem'i (kalbin işitme hassası) basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz. Nefs, insanın üç vücudundan bir tanesidir. Secde suresinde bu üç vücuda ait işaretleri görebiliyoruz. Allah'u Teala; "sonra" sözüyle daha önce yarattığı fizik vücudu işaret ediyor. "dizayn etti" derken nefsten bahsediyor. (nefs dizayn edilerek yaratılmıştır. Şems 7 Ve Allah semi ve basar hassalarını nefs kalbin içine koyuyor. Bakara 7- Casiye 23 ) Onun içine ruhundan üfürdü derken üçüncü vücudumuz olan ruhun yaratılışını anlatıyor.Demekki insan yaratılışta 3 vücutla yaratılmıştır.
ÜÇ VÜCUDUMUZUN FARKLILIKLARI
1- Hepsi farklı özelliklerin sahibidir. Bak; nefsin özellikleri, ruhun özellikleri, fizik vücudun özellikleri. 2-Hepsinin yaratılışı farklıdır. (Fizik vücut halk edilerek, Nefs seva edilerek, Ruh üfürülerek yaratılmıştır.) Bak; yaratılış 3-Hepsinin madde oldukları alemler farklıdır. (Fizik vücut- zahiri alemde, Nefs -berzah aleminde, Ruh- Emr aleminde madde olurlar.) Bak; alemler 4-Allah'ın bu üç vucuttan aldığı yeminler farklıdır. (Fizik vücudun yemini-ahd, Nefs'in yemini-yemin, Ruh'un yemini- misak) Bak; yeminler 5-Üç vücudumuz da farklı şekilde yeminlerini yerine getirirler. (Fizik vücut- Şeytana değil Allah'a kul olarak, Nefs- tezkiye olarak, Ruh- Allah'a ulaşarak ) Bak; yeminler
ÜÇ VÜCUDUMUZUN BENZERLİĞİ
1-Üç vücudumuz için Allah zahiri dünyada farz emirler buyurmuştur. Her üç vucutta bu dünyada bu emirleri yerine getirmek mecburiyetindedir. 2-Üç vücudumuz için de bu dünya hayatında Allah'a teslim olmak asıldır. 3-Üç vücudumuzun da teslim olmaları birbirlerine bağlıdır. Bağımsız hareket edemezler. Nefs tezkiye olmadan, ruh teslim olamaz. Ruh teslim olmadan fizik vücut teslim olamaz, fizik vücut teslim olmadan nefs teslim olamaz.
NEFSİN İKİ YÖNLÜ YARATILMASI
Ve Allah'u Tealâ şems suresi 7inci ayetinde de; 91/ ŞEMS-7: ve nefsin ve mâ sevvâhâ Yemin ederim ki o nefs sevva edildi (7 kademede). Buyurmaktadır. Bu yedi kademe; 1- Nefs-i Emmare 2- Nefs-i Levvame 3- Nefs-i Mulhime 4- Nefs-i Mutmaine 5- Nefs-i Radiye 6- Nefs-i Mardiye 7- Nefs-i Tezkiye Yukarıda saydığımız nefsin kademeleridir. Nefs bu dünyada yaşarken bu kademeleri yaşaması ve 7inci kademeye ulaşarak tezkiye olması gerekmektedir. Bu kademeler insanın nefsiyle mücadelesini göstermektedir. İnsan neden nefsiyle mücadele etmelidir? Çünkü her insanın nefsinde 19 afet vardır. 74/ MÜDESSİR-30-: aleyhâ tis'ate aşer 19 üzerinizedir. 1- Cehalet 2- Cimrilik 3- Dedikodu, Gıybet 4- Fitne, Fesat 5- Gurur, Kibir 6- Haset ve Düşmanlık 7- Hırs, Şehvet 8- İsyan 9- İptila 10- Kin ve Nefret 11- Küfür 12- Mürailik 13- Nankörlük 14- Öfke, Gayz 15- Sabırsızlık 16- Vefasızlık 17- Yalan 18- Zulüm 19- Zan Nefste mevcut olan bu 19 afet sebebiyle Melekler Rabblerine karşı çöyle diyorlar; 2/ BAKARA -30: Ve iz kale rabbüke, lilmelaiketi inni ca'ılün fil ardı halifeh. Kalu etec'alü fiha men yüfsidu fiha ve yesfiküddimae, ve nahnü nüsebbihu bihamdike ve nukaddısü lek. Kale inni e'lemü ma lâ tâ'lemun. (Hani) o zaman Rabb'in meleklere: "Ben muhakkak ki yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler de): "Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz Seni hamdinle tesbih ve takdis ediyoruz" demişlerdi. (Rabb'in de) "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim…" buyurdu. Burada nefsimizin zulmâni yönüne işaret edilmektedir. Melekler nefsin iki yönlü yaratıldığını bilmemektedir. Meleklerde nefs yoktur. Nurdan yaratılmışlardır. Rabbimiz bize ihsan ettiği nefsi iki yönlü yarattığını, Tin Sûresinin 4. ve 5.Âyet-i Kerîmesinde şöyle açıklıyor. 95/ TİN-4: lekad halaknel' insâne fiy ahseni takviymin. Andolsunki, biz insanı (insanın nefsini) en güzele (ahsene) ulaşabilecek bir takvim içinde yarattık. 95/ TİN-5: sümme redednâhü esfele sâfiliyn. Sonra onu esfeli sâfiline reddettik. Âyet-i Kerîme'nin ikinci kısmında sözü edilen Esfel-i Sâfilîn, Ahiret hayatında, Cehennemle cezalandırılan nefsin bulunduğu yerdir. Nefs burada rehinedir. Yeryüzünde ikame edilen Adem oğlunun, nefsini, Rabbimize verdiği tezkiye yeminine uygun bir şekilde tezkiye, terbiye etmediği sürece iblise tâbî olup, Cehennem'in en alt katıyla cezalanacağını, Rabbimiz açıklıyor. İnsana verilen bu dünya hayatı, rehine olan nefsini kurtarmak içindir. Eğer rehine kurtulursa, insandaki emanet olarak bulunan ruh da Allah'a verdiği misakini yerine getirebilecek, Allah'a ulaşabilecektir. Âyet-i Kerîme'nin birinci kısmında ise, dünya hayatını yaşarken insanın Elestü Birabbiküm günü Rabbimize verdiği misaka uygun olarak nefsini evvela 7 kademede tezkiye, sonra terbiye ve tasfiye etmek suretiyle en güzel biçime dönüştürebilecek şekilde yaratıldığı beyan ediliyor. Demek ki, nefs başıboş bırakılıp, tezkiye, terbiye ve tasfiye için, dünya hayatını yaşarken bir şey yapılamazsa, şeytanın insan vücudundaki melcei (sığınağı) olan nefs, şeytanın negatif telkinleriyle, Cehennem'in en alt katı olan Esfel-i Safilin'e gidecektir. Eğer nefs tezkiye, terbiye ve tasfiye edilebilirse Ahsen-i Takvim'e dönüşerek, ruhun halleriyle hallenir, adeta vücut ülkesinde ikinci bir ruh olur. Buradan anlıyoruz ki, nefs iki yönlü bir mahlûktur. 7/ ARAF-172: ve iz ehaze rabbüke min beniy âdeme min zuhûrihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm alâ enfüsihim, elestü birabbiküm, kaâlû belâ, şehidnâ, en tekuûlû yevmelkıyâmeti innâ künnâ an hâzâ gaâfiliyn. Ve o zamanki (ezelde) Allah Adem oğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini çıkardı (aldı) ve onları nefsleri üzerine şahit tutarak dediki: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Dediler ki: "Evet (Sen bizim Rabbimizsin) Biz şahitleriz." Kıyamet günü: "Muhakkakki biz bundan gafilleriz." (bizim bundan haberimiz yoktu) demesinler diye. Nefsin yemini, dünya hayatında 7 tezkiye kademesinde tezkiye olmaktır. Ruhun misakı ise tezkiye olan nefsin her tezkiye kademesine paralel olarak 7 kat yükselerek, 7. kattan sonra 7 alemi aşarak, varlıklar aleminin son noktasından (Sidratülmüntehâ'dan) yokluğa geçerek, yoklukta (Adem'de) Allah'ın Zat'ına ulaşması, orada yok olması ve Rabbine teslim olmasıdır. Fizik vücudun yemini (ahd) ise Allah'a kul olmaktır. Vücut ülkesinde Allah'ın bir temsilcisi olan ruhun, verdiği misakı yerine getirmemesi düşünülemez. Fakat, Rabbimiz, ruhun misakını yerine getirebilmesini, nefsin tezkiye olması şartına, yani nefsin Rabbimize verdiği yemini yerine getirme şartına bağlamıştır. 91/ ŞEMS-9: kad efleha men zekkâhâ. Andolsunki nefsini tezkiye eden felâha erer (cennete girer). Bu da nefsimizin değişerek yarıdan daha fazla nurla dolması halidir.
NEFSİN DEĞİŞEBİLME ÖZELLİĞİ
Peygamber Efendimiz (SAV) in harpler tamamlandıktan sonra "artık küçük cihadlar bitti, şimdi büyük cihad başlıyor" sözündeki büyük cihat nefse karşı açılan savaştır. Allahû Tealâ ve Tekaddes Hz. Hz. Adem'e (AS) nefs verip de, diğer mahlûklara üstün kılınca, nefsi olmayan meleklerden Harut ve Marut isimli iki Melek: " ... Yüce Rabbimiz bize de nefs ihsan eyle ve ona nasıl hakim olacağımızı ispat edelim." demişlerdir. Allahû Tealâ bu talebi kabul ederek, bu iki meleği Babil şehrine indirmiş. Orada her ikisi de nefslerine yenilerek bir kadının ırzına geçerek ve kadının kocasını öldürerek, nefse hakîm olmanın ne kadar güç bir şey olduğunu anlamış ve Allah huzurunda mahcub olmuşlardır. İslâm'ın temel fonksiyonu, nefsimizin tezkiye, ve tasfiye edilmesidir. Varılması murad edilen ise nefsimizi başlangıçta 7 tezkiye kademesinde tezkiye etmek ve buna devamla 7 velâyet kademesinde de terbiye ve tasfiye ederek, ruhun halleriyle hallenmesini sağlamaktır. Yani nefsin, ruhun tüm hasletlerini muktesebatına almak suretiyle, ruhun hoşlandığı şeylerden zevk almasını ve bunlardan vazgeçemez hale gelmesini sağlamaktır. Nefs başlangıçta isyankârdır. Onu tezkiye etmek lâzımdır. Nefsin tezkiyesi ona istediklerini vermemekten geçer. Nefsine her istediği münkeri nehy edildigi halde, ikram eden, mâ 'ruf ile emr olunmasına rağmen bundan içtinap eden kul, nefsinin emrindedir Yani nefsi emmarededir. Nefs, bir azgın ata benzer ki, zaptı rabt altına, kontrol altına alıp da, kumanda edebilen kişinin ruhu, Rabbine vuslat olur ve Allah'ın Zat'ında fani olarak, O'na teslim olur. Fakat at, (Yani nefs) gemi azıyı alırsa, sahibini şeytana götürüp teslim eder. Müridin, sülûkunu tamamlıyabilmesi, nefsinin 7 tezkiye kademesinde tezkiye edilmesine, yani kontrol altına alınmasına sıkı sıkıya irtibatlıdır. Nefsin tezkiyezinde vasıta emirler pek çoktur. Namaz, oruç zekat, sadaka, hacc, zikir, dünya çalışmasının ibadet kılınması gibi yerine getirilmesi gereken pek çok emrin yanında, sakınılması gereken içki, kumar, puta tapmak, fal, dedikodu vb. birçok yasaklar da mevcuttur. Nefsin tezkiyesinde en önemli vasıta zikirdir. Fakat zikrin yanında orucun önemi azımsanamayacak derecededir. Nefs için başlangıçta, oruç bir azabdır. Bir işkencedir. Nefs, ruhun hüvviyetine sokulmak istendiği zaman önce isyan eder, fakat tezkiye ile kontrolü sağlanıp, ruhun hüvviyetine girince, ruhun hoşlandığı şeylerden zamana paralel olarak hoşlanmaya başlar ve oruçda nefs için bir zevk olmaya başlar.
NEFS KENDİSİNE ZULMEDER
Allahû Tealâ ve Tekaddes Hz.leri Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor. 10/YUNUS-44: İnnallahe lâ yazlimünnâse şey'en ve lâkinnennâse enfüsehüm yezlimûn. Şüphesiz Allah insanlara asla zulüm etmez. Lâkin insanlar kendi nefslerine zulmederler. Umumiyetle burada, nefsin talep ettiği şeyleri ona vermemek, ona yapılmış bir zulüm olarak tefsir edilip, izahta büyük güçlük çekilmektedir. Ruhun Rabbine vuslat olabilmesi, nefsin tezkiye edilmesiyle mümkündür. Nefsin tezkiyesi ise, ona istediklerini vermemek ve Rabbimizin emir buyurduğu Amilüssâlihat'ı ona yaptırmakla mümkündür. İnsanın dünya va ahiret saadetine erebilmesi kesin olarak, nefsin bu vasıta emirleri belirli bir ölçü ve zaman içinde yerine getirebilmesine bağlıdır. Fakat, başlangıçta cehaleti sebebiyle bunu fark edemiyen nefsimiz, dünya zevklerine meyyal olması ve hırs afeti sebebiyle Allah'ın yap dediklerini yapmaz, emre karşı gelir, isyan eder, Allah'ın yasak ettiği şeyleri de kendisinin hoşlanması, zevk duyması sebebiyle yapar. Bu ise sürekli Allah indinde, derecat kaybetmesine, yani kendisine zulmetmesine sebep olur. Zulüm, bir üzüntü kaynağı olduğuna göre dünya ve ahiret hayatında hep pişmankâr bir davranışla yaptıklarına pişman olmaktadır. Kimi kişiler, nefse istediklerini vermemeyi, nefse yapılan bir zulüm olarak mütalâ etmektedirler. Bu kesinlikle yanlıştır. Meselenin çözümü basittir. Allah'ın bir temsilcisi olan ruhun emirlerinin vücut ülkesinde tatbik edilmesi halinde, yani Amilüssalihat işlemek ve münkerden sakınmak halinde derecat kazanılır. Nefsimizi, zikirle tezkiye kademelerinde tezkiye edip, sonunda emanet olan ruhumuzu sahibi olan Allah'u zülcelâl Hz.lerine ulaştırmamız temel hedeftir. Nefsin bu emirleri yerine getirmemesi derecat kaybına sebep olur. Kaybedilen derecat sebebiyle, ruh, sahibi olan Allah'u zül-Celâl Hz. lerine yükselemez ve Rabbine kavuşma emri olan vuslatı gerçekleştiremez. Bu sebeple derecat kaybetmemiz, nefsimize zulmetmemiz anlamına gelmektedir. Kim şer işlerse o kişi derecat kaybeder. Her şer işlemede insan sıkıntı duyar. Her hayırı işlemede ise ferahlık ve huzur duyar. İşte nefse Allah'ın yasak ettiği şeyleri vermek şer işlemektir, kişinin nefsine zulmetmesidir. Allah'ın emrettiği şeyleri yapmamak ta aynı sonuca ulaştırır. Kişi şer işlemiş olur ve derecat kaybeder. Bir insanın Cehennem'e gitmesinin temel nedeni kaybettiği derecatın kazandığından fazla olmasıdır. Cehennem'de ise azab çekilir. Buna sebep olanda kişinin derecat kaybetmesi olduğuna göre derecat kaybeden kişi kendine zulmetmiş oluyor. Diğer taraftan nefsin her şer işlemesi sonunda, ruh mutlaka nefse işlenen günahla paralel bir azab tatbik eder. Bu azaba halk arasında vicdan azabı denir. 29/ ANKEBUT-40 : Feküllan eheznâ bizembih, feminhüm men erselnâ aleyhi hâsıbâ, ve minhüm men ehazethüssayhah, ve minhüm men hesefnâ bihîl-ard, ve minhüm men eğraknâ, ve mâ kânellâhü liyezlimehüm ve lâkin kânû enfüsehüm yezlimûn. Bunlardan herbirini kendi günahlarıyla muaheze ettik. Onlardan kimine taş fırtınası yağdırdık, kimini de korkunç bir ses aldı. Kimini yere geçirdik, kimini suda boğduk, Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar, nefslerine zulmettiler. 28/KASAS-16: Kale Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirli feğafera lehü. Rabbim ben nefsime zulmettim. Artık beni bağışla, dedi. Allah onu bağışladı. 16/NAHL-118: Ve alellezîne hâdû harramnâ mâ kasasnâ aleyke min kablü ve mâ zalemnâhüm ve lâkin kânû enfüsehüm yezlimûn. Yahudilere haram kıldığımızı daha evvel sana haber vermiştik. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar (bu yasaklara riayet etmemek suretiyle) nefslerine zulmettiler. Nefsin yaptığı bu zulümler, ruh tarafından nefse misliyle ödettirilmektedir. Ruhun, nefs üzerinde tatbik ettiği vicdan azabı, nefsin ruhun emirlerini tatbik etmeyip ruha zulüm yapmasından kaynaklanmaktadır. Eğer nefs, ruhdan gelen emir ve nehiylere, harfiyyen uysa zulüm olmaz. Zulmün olmadığı yerde ruhun nefs üzerine tatbik ettiği, mânevi vicdan azabından da bahsedilemez. Vicdan aklın bir fakültesidir. Eğer ruh aklı ikna ederek fizik vücudun hayır işlemesine sebeb olursa vicdan rahatlar, huzur duyar. Ama nefs aklı ikna ederek fizik vücuda şer işletirse, o takdirde ruh bu şerre ortak olmaz, vucuttan şer işlenirken ayrılır. Ama vicdan istemesede nefsin oyununa alet olacaktır. Daha sonra ruh tekrar dönerek insana azap eder. Tabii vicdanda nefsle birlikte bu azabı yaşar.
NEFSİN 19 AFETİ
Bilindiği gibi nefs 19 kötü afet taşımaktadır. Bu afetlerden herbiri şeytan için bir sığınaktır. Şeytan bu sığınaklara ulaşarak bizi idlâle düşürmek için tesirlerini yani telkinlerini gönderir. Bu nefsani telkinler bize hangi ölçüde tesir ederse, o ölçüde idlâle veya iğvaya düşeriz, nefsâni talep, ruhun talebiyle paralel olabilir. Bu noktada biz ihlastayız. Velâyetin 6. kademesindeyiz. Nefsani talebiniz, ruhun talebinden farklı olarak tezahür edebilir. Biz bu farklı tezahür eden talebe uyarak bir amel işlersek derecat kaybediyoruz. Derecat kaybetmemiz ise, bizim nefsimize ve ruhumuza yapılmış bir zulümdür. Allahû Tealâ Buyuruyor: 4/ NİSA-78: eyne mâ tekûnû yüdrikkümülmevtü ve lev küntüm fiy burûcin müşeyyedeh, ve in tüsıbhüm hasenetün yekuûlû hâzihi min indillâh, ve in tüsıbbüm seyyietün yekuûlû hâzihî min indik, kul küllün min indillâh, femâli hâulâilkavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadiysâ. Nerede olursanız olun ölümü idrak edersiniz, hatta sağlam kalelerde bulunsanız bile senden dolayı onlara bir iyilik isabet ederse; bu Allah'tandır derler. Bir kötülük isabet ederse; bu senin tarafındandır derler. De ki; hepsi Allah'ın katındandır. Bu topluluğa ne oluyorki söz anlamaya yanaşmıyorlar. Bir peygamberin kendisinden sadır olan davranışlarının hiç birisi nefsani değildir. Çünkü; Peygamber Allah'ın tasarrufundadır. 4/ NİSA-79: mâ esâbeke min hasenetin feminallahi ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi resûlâ, ve kefâ billâhi şehiydâ. Sana ne iyilik isabet ederse, Allah'tandır. Sana ne kötülük isabet ederse, kendi nefsindendir. (Eğer derecat kaybedecek bir şey yapmış olsaydın.) Ve seni insanlar için Resûl olarak gönderdik ve Allah şahid olarak yeter. Nefsimizde mevcut olan, 19 şer kaynak sebebiyle biz bir talebin sahibi isek bu talebin sonunda şer kazanmamız mutlaktır. Bu nedenledir ki bize isabet eden her kötülük nefsimizde mevcut olan bu 19 şer kaynağın, herhangi birisinin sebebiyledir.
1- CEHALET İnsanın Allah yolunda yükselmemesi cehaleti sebebiyledir.
33/Ahzap-72- İnnehû kâne zalûmen cehûlâ. - Şüphesiz insan zalimdir ve cahildir.
2/Bakara-80- Em tekûlûne alellâhi mâ lâ ta'melûn. - Yoksa, Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz.
2/Bakara-169- İnnemâ ye'müruküm bissûi velfahşâi ve en tekûlû alellâhi mâ lâ ta'lemûn. - Şeytan, muhakkak size kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.
2- CİMRİLİK Cimrilik Yüce Rabbimizin zekât, birr ve sadaka emirlerini yerine getirmeye en büyük engeldir.
17/İsra-100- Kul 1ev entüm temlikûne hazâine rahmeti Rabbî izen leemsektüm haşyetel-infâk, ve kânelinsânü katûrâ. - Rabbimizin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız , tükenir korkusuyla infâk etmezdiniz, zaten insan pek cimridir.
57/Hadid-24- Ellezîne yebhalune ve ye'mürûnennâse bil bahl, ve men yetevelle feinnellâhe hüvelğaniyyülhamîd. - Onlar ki, Hem cimrilik ederler, inananlara da cimrilik yapmayı söylerler. Şüphesiz Allah, Ganidir, Hamîd'dir.
47/Muhammed-38- Hâ entüm hâülâi tüd-avne litünfikû fî sebilillâhi feminküm men yebhal, ve men yebhal feinnemâ yebhalü an nefsih. - İşte sizler, Allah yolunda sarfetmeğe çağrılan kimselersiniz. Kiminiz cimrilik ediyor, cimrilik yapan kendisi için yapar.
3- DEDİKODU, GIYBET
Yüce Rabbimiz biraraya gelen kullarının Allah'tan bahsetmesini ve böylece zikir yaptıkları için Allah'ın salâvat nuru ile ferahlanmalarını ister. İnsanlar ise dedikodu ve gıybetle Allâh'dan değil, insanlardan bahsederek ve nefslerinden de birşeyler katarak derecat kaybetmektedirler.
49/Hucurat-12- Velâ tecessesû ve lâ yağteb ba'duküm ba'dâ, e yühıbbü ehadüküm en ye'küle lahme ehîhi meyten fekerihtümûh. - Gizli şeyleri merak edip araştırmayın, dedikodu yapmayın. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? İşte tiksindiniz.
68/Kalem-10,11,12- Ve lâ tütı'küllle hallâfin mehînin. Hemmâzin meşşâin biriemîmin Mennâın lilhayri mü'tedin esîm. - Yemin eden, ayıp araştıran, değersiz laf taşıyan, nâsı hayırdan alıkoyan, hukuka tecâvüz eyleyen, günaha dadanan kimselere itaat etme.
24/Nur-15,16- İz telekkavnehû bielsinetiküm ve tekûlûne biefvâhiküm mâ leyse leküm bihî ılmün ve tehsebûnehü heyyinen, ve hüçve indellâhi azîm. Ve lev li iz semi'tümûhü kultüm mâ yekûnû lena en netekelleme bihâzâ, sübhâneke haza bühtânün azîm. - Hani onu dilden dile dolaştırıp hiçbir bilğiniz olmadığı şeyleri ağzınıza alıyor, Allah yanında büyük bir günah olduğu halde onu kolay sanıyordunuz. Bunu istediğiniz vakit: "Böyle şeyi ağzımıza almak bize yaraşmaz. Aman Allah'ım! Sen bundan münezzehsin, bu büyük bir Bühtan'dır." demeliydiniz.
4/Nisa-112- Ve men yeksib hatîeten ev ismen sümme yermibihî berîen fekadihtemele bühtânen ismen mübîna. - Her kim bir suç işlerse veya bir günah kazanır sonra onu günahsıza atarsa bir iftirada bulunmuş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
4- FİTNE, FESAD
İnsanların tevhid akidesinin gereği olarak Sırât-ı Müstakîm üzerinde bulunmaları ve tek bir fırka oluşturmaları Allah'ın emridir. İnsanların arasına fit sokarak onları birbirine düşmân yapmak veya bu istikamette çalışmak fitne çıkarmaktır. Fesad da benzer anlamdadır.
5/Maide-64- Küllemâ evkadû nâran lilharbi etfahallâhü ve yes-avne fil-ardı fesâdâ, vallâhû yühıbbülmüfsidîn. - Onlar her ne zaman harp için ateş yaksalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde fesat için çabalarlar. Allah fesat çıkaranları sevmez.
2/Bakara-60- Ve lâ ta'sev fil-erdı müfsidîn. - Yer yüzünde fesad çıkararak haddi aşmayınız.
2/Bakara-191- Velfitnetü eşeddü minelkatl. - Fitne katilden şiddetlidir.
2/Bakara-217- Ve saddûnan sebîlilâhi ve küfrünbihî velmescidliharâmi ve ihrâcü ehlihî minhüekberu indellih, velfitnetu ekberu minelkatl. - İnsanları Allah yolundan alıkoymak Allah'ı tanımamak, insanları Mescid-i Haram'dan alıkoymak, ahalisini ondan çıkarmak ise, İnd-i İlâhi'de şer bakımından daha büyüktür. FİTNE KATİLDEN DAHA BÜYÜKTÜR.
2/Bakara-193- Ve Kâtilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûneddînu lillâh, feinintehev felâ udvâne illâ alezzâlimiyn. - Fitneden eser kalmayıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla kıtal edin (savaşın). Onlar vazgeçerlerse onlara el uzatmak yoktur. El uzatmak yalnız zalimleredir.
8/Enfal-39- Ve kâtilûhüm hattâ lâ teküne fitnetün ve yekûneddiynü küllühü lillâh, feinnintehev feinnnallâhe bimâ ya'melune basîr. - Hiçbir fitne kalmayınca bütün din Allah için oluncaya kadar onlarla kıtalde bulunun. Onlar küfürden vazgeçerlerse, onları salıverin. Çünkü Allah, işlediklerini görür.
8/Enfal-73- Vellezîne keferû ba'duhüm evliyâü ba'di, illâ tef-alûhü tekün fitnetün fil-ardı ve fesâdün kebîr. - Kâfîr olanlar birbirlerinin velileridir. Siz de bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve musibet, büyük bir fesat hasıl olur.
5- GURUR, KİBİR
İnsanların büyük bir kısmı gurur ve kibirleri yüzünden hem ahiret mükâfatını hem de dünya saadetini kaybederler, çünkü onlara gök kapıları açılmaz.
40/Mü'min-56 - İnnellezîne yücadilûne fî âyâtillâhi biğayri sültânin etâhüm, in fî sudûrihim illâ kibirun mâ hüm bibâliğîh, festeızbillâh.... - Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir sultan olmadan tartışanların gönüllerinde ulaşamayacakları bir kibir vardır. Allah'a sığın.
11/Hud-l0- Ve lein ezeknâhü na'mâe ba'de darrâe messethü leyekûlenne zehebesseyyiâtü annî, innehû leferihun fehûr. - Eğer ona bir zarardan sonra bir ni'met tattırsak, muhakkak ki, benden bütün sıkıntılar gitti diyecektir. Çünkü o şüphesiz şımarık ve böbürlenendir.
2/Bakara-206- Ve izâ kîle lehüttekillâhe ehazethül-ızzettü bil-ism. - Ona Allah'dan sakın deyince, gururu kendisine günah işletir.
7/Araf-40- İnnellezîne kezzebû biâyâtinâ vestekberû anhâ lâ tüfettehu lehüm ebvâbüçssemâi. - Âyetlerimizi tekzib edip (yalanlayıp, inkâr edip) tekebbür edenlere gök kapıları açılmaz.
6- HIRS, ŞEHVET Hırs ve şehvet insana Allah'ın yolunda çok derecat kaybettiren ve çok pişmanlık çektiren iki afettir.
70/Mearic-19- İnnel-insâne hulika helûâ. - İnsan, şüphesiz hırslı yaratılmıştır.
64/Tegabün-16- Ve men yüka şühha nefsihî feüllâike hümülmüflihûn. Nefsinin hırsından korunabilen felâha saadete erer.
7- HASED VE DÜŞMANLIK
İnsanların fırkalara ayrılması, birleşmemesi, tevhidi gerçekleştirmemesi hep hased ve düşmanlık sebebiyledir.
60/Mümtehine-4- Ve bedee beynenâ ve beynekümül-adâvetü velbağdâü ebeden hattâ tüminû billâhi vahdeh. - Sizinle aramızda bir tek Allah'a îmân edinceye kadar ebediyyen adâvet şiddetli bir nefret aşikar olmuştur.
4/Nisa-54- Em yehsüdûnennâse alâ mâ âtâhümüllâhü min fedlih - Yoksa Allah'ın bol ni'metinden verdiği kimseleri mi, çekmiyorlar hased ediyorlar.
2/Bakara-109- Vedde kesîrun min ehlilkitâbi lev yeruddûneküm min be'di îmaniküm küffârâ, haseden min ındi enfüsihim.Kitap ehlinin çoğu içlerindeki haset sebebiyle sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler.
8- İSYAN
İsyan Allah'ın emirlerine itaat etmemize mani olan afettir.
19/Meryem-44- Yâ ebeti lâ ta'büdişşeytân inneşeytâne kâne lirrahimani asiye. - Babacığım, şeytana tâbî olma, çünkü şeytan Rahmân'a asî olmuştur.
73/Müzemmil-15,16- İnnâ erselnâ ileykum resülen şâhiden aleyküm kemâ erselnâ ilâ fir avne resülen. Fe asâ firavnürresule. - Şüphesiz size şahidlik edecek bir Resûl gönderdik. Firavuna gönderdiğimiz gibi. Firavun Resûl'e âsi olmuştu.
19/Meryem- 14- Ve lem yekun cebbaren asiyye. - Âsi olan bir cebbar değildi.
49/Hucurat-7- Ve kerrehe ileykümüü küfre vel füsuka vel isyane. - Küfrü, fisk ve isyanı size kerih gösterdi.
9- İPTİLA
Allah'ın yasak ettiği şeylere olan aşırı ilgi ve bunun sonunda doğan vazgeçilmesi çok zor olan alışkanlıklar iptilâdır.
5/Maide-90,91- Yâ eyyühellezîne âmenû innemelhamru velmeysiru vel-ensâbü vel-ezlâmü ricsün min amelişşeytâni fectenibûhü lealleküm tüflihûn. İnnemâ yürîdüşşeytâânü en yûûka beynekümül-adââvete velbağdââe filhamri velmeysiri ve yesuddeküm an zikrillâhi ve anissalâh, fehel entüm müntehûn. - Ey imân edenler, şarap, kumar, puta tapmak, fal, şeytanın murdar amelleridir. Artık ondan kaçının ki, felâh bulasınız. Şeytan; şarap, kumar ile aranıza düşmanlık ve buğz (kin) bırakmak, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Daha vazgeçmiyecek misiniz?
10-KİN VE NEFRET Kin ve nefret nefsimizin yenilmesi güç afetlerindendir. Bu konuda Yüce Rabbimiz aşağıdaki Âyet-i Kerîmelerle açıklamalarda bulunuyor.
5/Maide-8- Ve lâ yecrimenneküm şeneânü kavmin alâ ellâ ta'dilû, i'dilû. - Bir kavme, topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.
5/Maide-62 - Ve terâ kesîran minhüm yüsâriûne fil-ismi vel-udvâni ve eklihimüssüht, lebi'se mâ kânû ya'melûn. - Onlardan çoğunun günaha, haksızlığa ve haram yemeğe koşuştuklarını görürsün, yaptıkları ne kötüdür.
5/Maide-64- Ve leyezîdenne kesîran minhüm mâ ünzile ileyke min Rabbike tuğyânen ve küfrâ, ve elkaynâ beynehümül-adâvete velbağdâe ilâ yevmilkıyâmeh. - Rabbinin tarafından inzal olunan, onlardan bir çoğunun azgınlığını küfrünü artırır. Onların arasında kıyamet gününe kadar düşmanlık, olanca kuvvetiyle sevmemezlik (buğz, kin, nefret ve haset) yapıştırdık.
5/Maide-14- Feeğraynâ beynehümül-adâvete velbeğdâe ilâ yevmilkiyâmeh. - Biz kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlığı olanca kuvvetiyle kin, nefreti yapıştırdık.
3/Al-i İmran-118- Kad bedetilbağdâü min etvâhihim, ve mâ tühfî sudûruhüm ekber. - Size olan kin, buğzları dillerinden dökülüyor. Halbuki sinelerinde sakladıkları buğz-nefret daha büyüktür.
Allah'ın yardımıyla nefsimiz başlangıçta tezkiye edilip kontrol altına alınarak, bu şer kaynağın nefsimizin tasfiyesiyle tamamen ortadan kaldırıldığını, Rabbimiz şu âyet-i kerîme'de en güzel biçimde açıklıyor.
9/Tevbe-15- Ve yüzhib ğayza kulûbihîm ve yetûbüllâhü alâ men yeşâ'. - Kalplerindeki kini gidersin ve Allah dilediği kişinin tevbesini kabul buyursun.
Tevbenin kabulü, ancak Tevbe-i Nasuh'a davet ile mümkündür. Çünkü tevbenin esası bir daha günah işlememek üzere Rabbimize verdiğimiz bir Ahd'dir. Fakat, şer kaynaklar nefsimizde durdukça bu mürnkün değildir. Ammâ bu 19 şer kaynak, ihlasla temizlenince Allah bizi tevbe-i Nasuh'a davet ediyor. Bu şekilde yukardaki âyet-i kerîme'de, Rabbimizin söz ettiği gibi tevbemizi kabul ediyor.
59/Haşr-10- Ve lâ tec-al fî kulubinâ ğıllan lillezîne âmenû. - Kalbimizde mü'minlere karşı kin bırakma.
11- KÜFÜR Küfür nefsin bünyesindeki afetlerden en korkuncudur.
18/Kehf-105- Ülâikellezîne keferu biayati rabbihim ve likâihi fe habitat a'malühüm fe lâ nukiymü lehüm yevmel kıyameti vez nan. - İşte onlar Rablerinin âyetlerini ve O'na (Dünya hayatında) kavuşmayı inkâr ettikleri için amelleri boşa gidenlerdir. Artık onlar için kıyamette bir terazi tutmayız.
14/İbrahim-34- İnnel-insâne lezalûmün keffâr. - Şüphesiz insan zalim çok kâfirdir.
3/Al-i İmran-176- Ve lâ yehzünkellezîne yüsâriûne filküfr. İnnehüm len yedürrullâhe şey-â, yüridüllâhü elli yec- ale lehüm hazzan fil-âhırah, ve lehüm azâbün azîm. - Küfürde yarışanlar seni ü'zmesin. Şüphesiz Allah'a bir zarar veremezler. Allah Ahirette onlara bir pay vermemek istiyor. Onlara büyük azab vardır.
76/Dehr-24- Ve lâ tüti' minhüm âsimen ev kefûrâ. - Onlardan kâfir ve günahkâr olanlara itaat etme.
50/Kaf-24- Elkıyâ fî cehenneme külle keffârin'anîd. - İnatçı ve kâfir olanların hepsini Cehennem'e atın.
2/Bakara-257- Vellezîne keferû evliyâühümüttâğût, yühricûnehüm minennûri ilezzulümât. - Kâfir olanlar Tagut'un (şeytanın) dostudurlar. Ve nurdan zulmete götürürler.
49/Hucurat-7- Ve kerrahe ileykümülküfr. - Size küfrü kerih gösterdi.
12- MÜRAİLİK Halk arasında iki yüzlülük olarak anılan mürailik insanın, kalbi ile yaptıklarının farklı olmasıdır. Allah ise kalbimiz ile davranışlarımızın eşit olmasını ister.
2/Bakara-264- Ya eyyühellezîne âmenû lâ tübtilû sadekâtiküm bilmenni vel-ezâ, kellezî yünfiku mâ lehû riâennâsi ve lâ yü'minü billâhi velyevmil-âhır. - Ey imân edenler Nâs'a gösteriş olsun diye malını harceden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan kimseler gibi sadakalarınızı, başa kakmak, eziyet vermek ile hükümsüz kılmayın.
4/Nisa-142- Ve izâ kâmû ilessalâti kâmû küsâlâ, yürâilnennâse ve lâ yezkürunellâhe illâ kalîlâ. - Onlar namaza kalkacak olsalar ağır davranırlar Nâs'a gösteriş yaparlar ve Allahı az zikrederler (münafıklar).
8/Enfal-47- Ve lâ tekûnû kellezîne haracû min diyârihim betaran ve riâennâsi yesuddûnean sebîlillâhi. - Yurtlarından böbürlenerek (şımararak) nâs'a gösteriş yaparak çıkanlar, Allah yolundan nâs'ı alıkoyanlar gibi olmayın.
4/Nisa-38- Vellezîne yünfikûne emvâlehüm riâennâsi ve lâ yü'minûne billâhi ve lâ bilyevmil-âhır, ve men yekünişeytânü lehû karînen fesâe kerînâ. - Mallarını halka gösteriş için harcedenler Allah'a ve Ahiret gününe inanmayanlar şeytanla arkadaş olmuş ise kötü arkadaşa tutulmuştur.
13- NANKÖRLÜK-
Allah'ın bize olan ihsanlarını görmezliğe gelmek veya hiçe saymak nankörlüktür.
11/Hud-9- Ve lein ezeknel-insane minnâ rahmeten sümme neze'nâhâ minhü, innehû leyeûsün kefûr. - Tarafımızdan insana bir rahmet tattırdıktan sonra onu geri alsak o pek ümitsiz, pek nankör olur.
22/Hac-66 - İnnel-insâne lekefûr. - İnsan hakikaten nankördür.
35/Fatır-36- Kezâlike neczî külle kefûr. - işte bütün nankörleri böyle cezalandırırız.
43/Zuhruf-15- İnnel-insâne lekefûrun mübîn. - Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.
17/İsra-67- Ve kânel-insânü kefûrâ. - İnsan nankör olmuştur.
14- ÖFKE, GAYZ Öfke ve gayz, her an yanlış adımlar atmaya sebep olan afetlerdir.
3/Al-i İmran-118,119,120- Mi anittüm, kad bedetilbağdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfiy sudûrühüm ekber, kad beyennâ lekümül'âyâti in küntüm ta'kılûn, hâ entüm uhlâi tühibbûnehüm velâ yühibbûneküm ve tü'minûne bilkitâbi küllih, ve izâ lekûküm kalü âmennâ, ve izâ halev addû aleykümül'enâmile minelgayz, kulmütü bigayziküm, innallahe aliymün bizâtissudûr, in temsesküm hasenetün tesü'hüm ve in tüsibküm şeyyietün yefrehû bihâ, ve in tasbirû ve tettekû lâ yedurrüküm keydühüm şey'a. - Sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. İdrak ediyorsanız âyetleri açıkladık. İşte siz, onlar sevmezken, onları seven ve kitabın bütününe inanan kimselersiniz. Size rastladıkları zaman: "İnandık derler!" yalnız kaldıklarında öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki, öfkenizle ölün. Allah kalplerde olanı bilir. Size bir iyilik gelse, onların fenasına gider başınıza bir kötülük gelse, buna sevinirler. Sabreder ve takva sahibi olursanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez.
15-SABIRSIZLIK Herşeyin vakti gelecektir. Sabırsızlık göstermeden hedefe doğru gayretle yürümek gerekir. Sabırsızlık nefsimizdeki önemli afetlerdendir.
21/Enbiya-37 - Hulikal insanu min acel seüriyküm âyâtiy felâ testa'cilun. - İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim. Benden acele istemeyin.
19/Meryem-84- Felâ ta'cel aleyhim, innemâ neuddü lehüm addâ. - Öyleyse onların acele, yok olmalarını isteme. Biz onların günlerini sayıyoruz.
20/Taha-114- Ve lâ ta'cel bilkur-âni min kabli en yükdâ ileyke vahyühü. - Kur'ân sana vahiy edilirken, vahiy bitmezden önce acele etme.
17/İsra-11- Ve yed-ul-insânü bişşerri duâehû bilhayri ve kânel-insânü acûlâ. - İnsan, hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan pek acelecidir.
16- VEFASIZLIK Bir söz veya bir yeminin islâmda mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Kim sözlerini veya yeminlerini yerine getirmiyorsa ahde vefa etmemiş oluyor. Vefasızlık ise nefsimizin ciddi bir afetidir.
17/İsra-34- Ve evfû bil-ahd, innel-ahde kâne mes-ûlâ. - Ahde vefa edin. Şüphesiz ahidlerinize karşı mesulsü'nüz.
6/En'âm-152- Ve biahdillâhi evfû. - Allah'ın Ahdine vefa edin.
16/Nahl-91- Ve evfû biahdillâhi izâ âhedtüm ve lâ tenkudul-eymâne ba'de tevkîdihâ. - Yemin ettiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil göstererek yaptığınız yeminleri bozmayın.
4/Nisa- 155 - Febimâ nekdıhim misakahüm. - Misaklarını bozmalarından.
13/Rad-20 - Ellezîne yûfûne biahdillâhi ve lâ yenkudûnelmîsâk. - Onlar Allah'ın ahdini yerine getirenler ve misaklarını bozmayanlardır.
2/Bakara-27- Ellezîne yyenkudûne ahdellâhi min ba'di mîsâkıh. - Onlar ki, Allah'ın Ahdini, Mîsâkdan sonra bozarlar.
36/Yasin-60,61,62- Elem e'had ileyküm ya benî âdeme en lâ ta'büdüyşşeytân, innehû leküm adüvvün mübîn. Ve eni'büdünî hâzâ sırâtın müstakîm.Ve lekad edalle minküm cibillen kesîrâ - Ademoğulları, Ben sizden şeytana kulluk etmeyeceksiniz, o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edeceksiniz. İşte Sırât-ı Müstakîm budur, diye ahd almadım mı? Ve andolsun sizden çoğunuz dalâlete düştü.
20/Taha-115- Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablü fenesiye ve lem necid lehû azma. - Andolsun ki, daha sonra Ademe ahd vermiştik. Fakat unuttu, onu azîmli bulmadık.
17- YALAN, TEKZİB Bu konudaki Âyet-i Kerîme'ler aşağıdadır.
43/Zuhruf-25- Fentekamnâ minhüm fenzur keyfe kâne âkibetülmükezzibîn. - Bunun üzerine biz onlardan öç aldık, yalancıların sonunun nasıl olduğuna bir bak..
61/Saf-2,3- Ya eyyühellezine âmenû lime tekûlûne mâ li tef-alûn. Kebüra melden indellâhi en tekûlû mâ lâ tef-alûn. - Ey imân edenler, yapmadığınz şeyi niçin yaptığınızı söylersiniz, yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah kat'ında büyük gazaba sebep olur.
4/Nisa-112- Ve men yeksib hatîeten ev ismen sümme yermi bihî berîen fekadihtemele bühtânen ve ismen mübinâ. - Kim yanılır veya suç işler de, sonra onu bir suçuzun üstüne atarsa, şüphesiz iftira etmiş ve günah işlemiş olur.
18- ZULÜM Zulüm zalime derecat kaybettirir mazluma ise derecat kazandırır.
4/Nisa-30 - Ve men yef'al zâlike udvânen ve zulmen fesevfe nuslîhi nârâ. - Bunu kim yapar düşmanlık ve zulüm ederse, onu ateşe sokarız.
33/Ahzab-72- İnnehû kâne zalûmen cehûlâ. - İnsan, pek zalim ve cahildir.
14/İbrahim-34- İnnel-insâne lezalûmün keftâr. - Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür.
19- ZAN Başkaları hakkında onların belkide yapmadıkları birşeyi onlar yapmış gibi düşünmek zandır. Ve bu düşüncemiz, o kişiyi görmediğimiz halde bir suç işliyormuş gibi bir hükme bizi sürüklerse o zaman bu zan büyük bir günahtır.
53/Necm-23- İn yettebiûne illezzanne ve mâ tehvel-enfüs. - Onlar yalnız zan ve tahmine, nefsimizin arzularına uyarlar.
49/Hucurat-12- Ya eyyühellezîne âmenüctenibu kesîran minezzan, inne ba'dazzanni ism. - Ey imân edenler zannın çoğundan sakının, şüphesiz bazı zanlar (su-i zan) günahtır.
53/Necm-28- Ye mâ lehüm bihî min ılm, in yettebi'ûne illezzan, ve innezzanne lâ yüğnî minelhakkı şeyâ. - Onların bu sözleri hakkında hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece zanna ittiba ederler. Zan ise insanı bir hakkı bilmek rnecburiyetinden vareste kılamaz (dışında tutamaz).
38/Sad-27- Ve mâ halaknassemâe vel-erda ve mâ beynehüma bâtılâ zâlike zannüllezîne keferû, feveylünlillezîne keferû minennâr. - Biz, yeri, göğü ve aralarındakileri boşuna (batıl) yaratmadık. Boşuna yaratmak sadece kâfirlerin zannıdır.
10/Yunus-66- İn yettebiûne illezzenne ve inhüm illâ yehrusûn. - Onlar, ancak o zanna tâbî olurlar. Ancak tahmin ederler. 10/Yunus-36- Ve mâ yettebiu ekserühüm illâ, zannâ, innezzanne lâ yüğni minelhakkı şeyâ. - Onların ekserisi ancak zanna tâbî olurlar, şüphesiz zan hiçbir zaman hakkın yerine geçmez.
7/Araf-30 - İnnehümüttehazû şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yehsebûne ennehüm mühtedûn. - Şüphesiz onlar Allah'ı bırakarak şeytanı dost edinmişlerdir ve hidayete erdiklerini zannediyorlardı.
6/En'âm-148- Kul hel ındeküm min ilmin fetühricûhülena, in tettebiûne illezanne ve in entüm illâ yahrusûn. - Onlara de ki; Eğer bir bilğiniz varsa onu bize çıkarırsanız siz zandan başka bir şeye tâbî olmazsınız, kuru kuru tahminde bulunursunuz.
6/En'âm- 116- Ve in tütı' eksera men fil-erdı yüdıllûke an sebılillâh, in yettebiûne illezzanne ve inhüm illâ yahrusûn. - Yeryüzünde olanın ekserisine itaat edersen onlar seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zandan başka birşeye tâbî olmazlar. Onlar kuru kuru tahminde bulunurlar.
NEFSİN TALEPLERİ
Nefs çok yönlüdür. Çünkü bir hedefi yoktur. Çok şeye karşı alâka duyabilir.Fakat bunlardan herhangi bir tanesi daima dominanttır, önde gelir. Bu arzusu tatmin edilinceye kadar nefsimiz sadece onun tatmini istikametinde uğraşır. Diğer konular onun için ikinci plandadır. Allahû zülcelâl Hz. her kulunu ayrı bir konuya düşkün yaratmıştır. İnsanın en şerefli mahlûk oluşundaki en büyük etkenlerden bir tanesi de, ona nefs verilmesidir. Peygamber Efendimiz (SAV)'in harpler tamamlandıktan sonra, "Artık küçük cihadlar bitti, şimdi buyük cihadlar başlıyor." sözündeki cihad nefse ve onun taleplerine karşı açılan savaştır. Bu savaşın temel hedefi, nefsimizin başlangıçta tezkiye, sonra terbiye ve tasfiye edilerek ruhumuzun emrine verilmesidir. Nefsimizdeki 19 afetin yerine ruhumuzun 19 hasletinin, faziletlerinin yerleşmesi, yani ruhumuzun halleriyle hallenip, onun hoşlandığı şeylerden zevk alması ve bunlardan vazgeçmez hale gelmesidir. Nefsimiz başlangıçta, Allah'ın emirlerine karşı isyankardır. Onu tezkiye etmek lâzımdır. Nefsin tezkiyesi ona istediklerini vermemekten geçer. Nefsin her istediği münkeri, nehy edildiği halde ikram eden kul nefsinin emrindedir.
30/Rum-7- Ya'lemûne zâhiran minelhayâtiddünyâ, ve hüm anil-âhırati hüçm gâfilûn. - Onlar dünya hayatının zahirini bilirler. Onlar Ahiretten habersizdirler.
28/Kasas-78- Kâle innemâ ûtitühû alâ ılmin ındî, evelem ya'lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minelkurûni men hüve eşteddü minhü kuvveten ve ekseru cem-â. - Kârun, bu servet ancak bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir.Allah'ın önceleri ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan nice zenginleri helâk ettiğini bilmez mi ?
2/Bakara-200- Feminennâsi men yekûlü Rabbenâ âtinâ fiddünya ve mâ lehû fil-âhirati min halâk. - Rabbimiz bize dünyada var diyen insanlar vardır. Öylesinin Ahirette payı yoktur.
11/Hud-15,16- Men kâne yürîdülhayâteddünyâ ve zînetehâ nüveffi ileyhim a'mâlehüm fîhâ ve hüm fîhâ lâ yübhasûn. Ülâikellezîne leyse lehüm fil-âhırati ilennâr. - Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere orada tastamam veririz. Onlar, orada bir eksikliğe de uğratılmaz. İşte Ahiret'te onlara ateşten başka bir şey yoktur.
Buradan da anlaşıldığı gibi tezkiye, terbiye ve tasfiye edilmemiş nefsin tüm talepleri dünyaya dönüktür. Nefsimizin bu talepleri bizi Allah yolundan ayırmaya, saptırmaya çalışan apaçık bir düşmanımız olan iblisin talepleriyle çakışmaktadır.
15/Hicr-39,40- Kâle Rabbi bimâ ağveytenî leüzeyyinenne lehüm fil-ardı ve leüğviyennehüm ecmeîn, illâ ıbâdeke minhümülmühlesîn. - Rabbim beni saptırdığın için and olsun ki, yeryüzünü onlara güzel göstereceğim. İhlas sahibi kulların müstesna, hepsini saptıracağım.
İşte, dünya zînetine düşen ve iblisin aldatmalarına kanan her nefs, kendisinde mevcut olan 19 afet sebebiyle ve iblisin tesiriyle daima şer talep sahibidir. İblis bu talepleri güçlendirmektedir.
DR.İSKENDER ALİ MİHR
|