Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yazı çok uzun bilgisayarınıza indirmek için download linki
http://rapidshare.de/files/36894363/ALLAH_TEK_SE___304_C__ 304_D__304_R.doc.html
iletişim için:oakgoz@gmail.com
ALLAH TEK
SEÇİCİDİR
Hamd
(övgü) alemlerin rabbi olan Allah’a aittir. Hiçbir zaman ve mekan istisnası
olmaksızın mülkü (egemenlik-hakimiyet) elinde bulunduran O’dur. Allah göklerde
yerde ve ikisi arasında bulunanları yaratan onlara tek başına sahip olandır.
Allah insanı ve insanın hizmetine sunduğu zaman ve mekanı, oyun ve eğlence
olsun diye yaratmamıştır. Allah insanı yaratmış ve insanı kendisinin de
üzerinde bulunduğu dosdoğru yola davet etmiştir. Allah’ın seçtiği insanlar bu
davete icabet edenlerdir. Göklerle yer, hayat ve ölüm Allah’ın insanlar
arasında seçim yapması için yaratılmışlardır.
İslam
mülkün tek sahibi olan Allah’a teslim olmak ve O’nun seçimlerine (hükümlerine)
rıza göstermektir. Müslüman, dünyada ve hesap gününde Allah’ın tek seçici
olmasına itiraz etmez. Yalnız Allah’a kulluk eder ve yalnız O’ndan yardım umar.
Şirk ise Allah’a inandığını ifade eden insanların Allah’ın
tek seçici olmasına itirazlarından doğar. Müşrikler Allah’ın tek seçici
olmasından rahatsız oldukları için Allah’ın dünyadaki ve hesap günündeki
seçimlerine etki edeceklerini umdukları ‘ortaklar’ icat ederek onlardan yardım
beklerler. Halbuki Allah dünyada ve hesap gününde tek seçicidir. Müşrikler
yalnızca kendilerin kandırırlar.
-Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onlara
ait değildir. Allah onların ortak koştukları şeylerden uzaktır yücedir. Rabbin
onların göğüslerinin neyi gizleyip neyi açığa vurduğunu bilir. O kendisinden
başka tanrı olmayan Allah’tır. İlkte de sonda da (dünyada da ahirette de) hamd
O’na mahsustur. Hükümde O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz. 28 / 68-70
Seçim ilk insan olan Hz. Adem’le başlamıştır ve
kıyamete kadar sürecektir. Allah’ın dünyadaki seçimi elçilik ve hidayet olarak
kendisini gösterir. Allah yarattığı kullardan kimini elçi olarak
görevlendirerek, kimini de hidayet ederek seçer ve kendisine yaklaştırır.
-Andolsun biz önceden Adem’e (o ağaçtan
yememesini) emretmiştik unuttu. Biz onda bir azim (ve sebat) bulamadık.
Meleklere :’ Adem’e secde edin demiştik secde ettiler yalnız İblis diretti.
Dedik ki : ‘Ey Adem bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten
çıkarmasın sonra yorulursun. ‘Şimdi burada acıkmayacaksın çıplak
kalmayacaksın.’ ‘Ve sen susamayacaksın kuşluk vakti güneşinden etkilenmeyeceksin.’. Nihayet şeytan ona fısıldayıp : ‘Ey Adem sana
ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?’ dedi.O
ağaçtan yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü. Üstlerini cennet
yaprağıyla örtmeye başladılar. Adem Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı. Sonra
Rabbi onu seçti tövbesini kabul etti doğru yola iletti. 20 / 115-122
Allah’ın dünyadaki seçimi hidayettir. O tek seçici
olarak dilediğini doğru yola iletir. O’na bu konuda kimse etki edemez.
-( Ey Muhammed) Sen sevdiğini doğru yola
iletemezsin fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. O yola gelecek olanları
daha iyi bilir.
28 / 56
Allah’ın tek seçici olmasından razı olmayan müşrikler
‘Allah’a yakınlaştırıcı veliler’ icat ederek hidayet konusunda onlara tabi
olmuşlardır.
-İyi bil ki halis din yalnız Allah’ındır.
O’ndan başka veliler edinerek ‘Biz bunlara sırf bizi Allah’a yaklaştırmaları
için tapıyoruz’ diyenler (e gelince) : şüphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa
düştükleri konuda hükmünü verecektir. Allah yalancı nankör insanı doğru yola
iletmez.
39 / 3
Allah’ a inandıklarını iddia eden müşrikler Allah’a
yakınlaşmak için O’nun kitabına değil de birtakım ‘velilere’ tabi olmayı tercih
ediyorlar. Allah’ın tek seçici olmasına itirazlarını ( belki de farkında
olmadan ) bu şekilde ifade ediyorlar. Çoğunluğu Allah’a ortak koştuğunun
farkında değildir. Bunlar Allah hakkında saçma sözler söyleyen ‘sefih
(beyinsiz) velilere’ itaat ederler ve Allah’a yakınlaştıklarını sanırlar.
Güvendikleri önderlerinin Allah hakkında yalan söylemeyeceğini yada
söyleyemeyeceğini zannediyorlar. Kur’an
bize bu durumu cinleri misal vererek anlatıyor.
-De ki : Cinlerden bir topluluğun Kur’an
dinleyip şöyle dedikleri bana vahyolundu : ‘ Biz harikulade güzel bir Kur’an
dinledik. Doğru yola iletiyor ona inandık. Artık Rabbimize hiç kimseyi ortak
koşmayacağız. Doğrusu Rabbimizin şanı yücedir. O eş ve çocuk edinmemiştir.
Meğer bizim beyinsiz Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş. Biz insanların ve
cinlerin Allah’a karşı yalan söylemeyeceklerini sanmıştık. 72/ 1-5
Evet elimizde harikulade güzel olan ve insanları doğru
yola ileten bir kitap var. Bu kitap, doğru yolu öğrenmek
amacıyla anlayarak okunmadığı için ‘Allah’a yaklaştırıcı velilere’ ihtiyaç
doğuyor.
-Kim
Rahman’ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytanı sardırırız artık o onun
arkadaşı olur. O (şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru
yolda olduklarını sanırlar. Nihayet bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki
: ‘Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ve batı) arası kadar uzaklık
olsaydı meğer ne kötü arkadaş (mışsın sen)!’(Böyle söylemeniz) Bugün size bir
yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz azap (çekme) de ortaksınız.
43/ 36-39
Ortak koştuklarından habersiz olan bu insanlar hesap
gününde dahi biz ortak koşmuyorduk diye yemin edeceklerdir.
-Hepsini topladığımız, sonra ortak koşanlara
: ‘Hani (Allah’a) ortak sandığınız şeyler nerede?’ dediğimiz gün ; sonra
onların: ‘Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz ortak koşanlar değildik.’
Demelerinden başka çarelerinin kalmadığı (gün) ; bak ki, nasıl kendilerine
karşı yalan söylediler ve uydurdukları şeyler kendilerinden sapıp gitti. 6/
22-24
Müşrikler Allah’ın tek seçici olmasını kabul
edemediklerinden, Allah’ın seçimlerini de beğenmezler. Hz. Muhammed dönemindeki
müşrikler, ‘içlerinden bir adam’ olan Hz. Muhammed’in peygamber olarak
seçilmesindeki ‘isabetsizliği’ açıkça ifade etmişlerdir.
-Doğrusu bunları da, babalarını da
kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım. Fakat
kendilerine gerçek gelince : ‘Bu büyüdür, biz onu tanımayız’ dediler.
Ve dediler ki : ‘Bu Kur’an iki kentten,
büyük bir adama indirilmeli değil miydi?’ Rabbinin Rahmetini onlar mı
bölüştürüyorlar?........ 43 / 29-32
Günümüz müşrik zihniyetinin bizim gibi bir insan olan
elçiyi olağanüstü hale getirme çabalarına ibretle şahit oluyoruz. Bu da yapılan
seçimi beğenmemenin bir ifadesi değil mi? Müşrikler ilk müslümanların seçimini
de beğenmemişler, peygamberden çevresindeki ilk müslümanları kovmasını dahi
istemişlerdir.
-İnkar edenler, inananlar için ‘(Muhammed’in
getirdiği) iyi bir şey olsaydı (şu zavallı kişiler) ona inanmada bizi
geçemezlerdi, (biz onlardan önce inanırdık) dediler. Onlar, onun gösterdiği
doğru yola eremediklerinden : ‘Bu eski bir yalandır,’ diyeceklerdir. 46/11
-Sabah
akşam Rablerinin rızasını isteyerek, O’na yalvaranları kovma. Onların
hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yok
ki, onları kovup da zalimlerden olasın!’ Böylece biz onların kimini kimi ile
denedik ki : ‘Allah, aramızdan şunlara mı lütfu layık gördü?’ desinler. Allah,
şükredenleri daha iyi bilmez mi? 6/52-53
Sonuç olarak müşrikler Allah’ın seçimlerini de, O’nun
tek seçici olmasını da beğenmezler. Müslümanlar ise bu durumdan razı
olanlardır. Allah, seçimlerini araya aracılar koymadan yaptığından dolayı, O’na
olan bağlılıkları artar. Müslümanlar yalnız (tek ve en büyük yardım edici olan)
Allah’tan yardım beklerken
Müşrikler kendilerini Allah’a
yakınlaştıracaklarını sandıkları ‘Gavs-ı azam’(en büyük yardım edici) lardan
medet umarlar.
-De
ki : “Hamd olsun Allah’a, selam O’nun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa
ortak koştukları şeyler mi?” 27/ 59
HESAP GÜNÜ
-Yoo,
kıyamet gününe and içerim,
Yoo, daima, kendini kınayan nefse and içerim.
İnsan kendisinin kemiklerini bir araya
toplayamayacağımızı mı sanıyor?
Evet, toplarız, onun parmak uçlarını
düzenlemeye gücümüz yeter.
Fakat insan devamlı suç işleyerek
ilerisini berbat etmek ister.
‘Kıyamet günü nerede?’ diye sorup durur.
Ama göz kamaştığı, Ay tutulduğu , Güneş
ve Ay bir araya toplandığı zaman!
(Evet) O gün insan : ‘Kaçacak yer
neresi?’ der.
Hayır, sığınacak yer yoktur.
O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbin
huzurudur. 75/ 1-12
-Allah’ı
gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet günü yer, tamamen O’nun avucu
içindedir, gökler de sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzak
ve yücedir. Sur’a üflenmiş, göklerde ve yerde olanlar (korkudan) bayılmışlar,
ancak Allah’ın dilediği sarsılmamıştır. Sonra ona bir daha üflenmiştir, birden
onlar kalmış, bakıyorlardır. Yer, Rabbinin nuru ile parlamış. Kitap (ortaya)
konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında adaletle
hükmedilmiştir. Onlara asla haksızlık edilmez. Herkese yaptığının karşılığı tam
verilmiştir. O, onların ne yaptıklarını en iyi bilendir. 39 / 67-70
Dünyada
Allah’a yakınlaşmak için Gavs-ı azamlara,
velilere ihtiyaç duyan müşrikler, hesap gününde de; Allah’ın seçimlerine
etki edeceklerini sandıkları ‘şefaatçi ortaklardan’ yardım beklerler.
-Allah’ı
bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve
“Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!” diyorlar. De ki : “Allah’ın
göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz?” O, onların
koştukları ortaklardan uzak ve yücedir. 10 / 18
Müslüman
Allah’ın merhametinden ve adaletinden emin olandır. Müslüman kendisine yarar
yada zarar verebilecek olanın Allah olduğunu bilir ve Allah’ı bırakıp
başkalarının şefaatine sığınmaz. Birtakım insanların Allah’ı bırakıp “şefaat ya
Resullullah” diyerek Allah’ın elçisine dua ettiklerini biliyoruz. Elçinin
kendilerine ‘yarar yahut zarar’ vermeye gücünün yeteceğini zannediyorlar.
Kur’an da ise ayetler açıktır, Peygamber sadece bir ‘beşer’ dir. Ne kendisine
ne de bizlere ne yapılacağını bilmez.
-Allah
kuluna kafi değil mi? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi
şaşırtırsa artık onu yola getiren olmaz. Allah kime de yol gösterirse; artık
onu şaşırtan olmaz. Allah galip ve öç alan değil midir? Andolsun onlara:
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette Allah derler. De ki : “O
halde Allah’tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü, şimdi Allah bana bir zarar
vermek istese, onlar O’nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Yahut (Allah )
bana bir rahmet (fayda) vermek dilese, onlar O’nun rahmetini durdurabilirler
mi? De ki : “Allah bana yeter.Tevekkül edenler O’na dayanırlar” 39 / 36-38
Peygamberin
bize ‘fayda yada zarar’ verebilme gücü yoktur.
-De
ki : “Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O’na ortak koşmam”
-De ki : “Ben size ne zarar nede (rüşd)
akıl verebilme gücüne sahip değilim”
-De ki : “Beni Allah’ (ın azabın) dan
hiç kimse kurtaramaz ve O’ndan başka sığınacak kimse bulamam” Benim
yapabileceğim, sadece Allah’tan (bana
vahyedilenleri) size duyurmak ve O’nun elçilik görevlerini yerine
getirmektir.Artık kim Allah’a ve elçisine başkaldırırsa, ona içinde sürekli
kalacağı cehennem azabı vardır. 72
/ 20-23
Peygamberin
örnekliğini yukarıdaki ayetlerin ışığında tekrar düşünelim.
-De
ki : “Ben kendime dahi, Allah’ın dilediğinden başka, ne zarar ne de yarar verme
gücüne sahip değilim. Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir an
geri kalırlar, ne de ileri giderler.” 10 / 49
-De
ki : “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda, ne de bir zarar
verme gücüne sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbette çok hayır elde
ederdim. Bana kötülük dokunmamıştır (beni cin çarpmamıştır). Ben sadece inanan
bir kavim için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” 7 / 188
-De
ki : “Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben
sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık uyarıcıdan başka bir şey
değilim.” 46 / 9
-De
ki : “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın bir tek tanrı olduğu
vahyediliyor. O’ na doğrulun (O’na yönelerek işlerinizi düzeltin) O’ndan
mağfiret dileyin. (O’na) Ortak koşanların vay haline!” 41 / 6
Peygamber dönemi Mekke müşrikleri Allah ile aralarına
‘ortak’ olarak putları koymuşlardı. Ortak koşan hıristiyanlar ve museviler ise
ellerindeki Allah kelamlarını tahrip edip; peygamberlerine Allah’ın vermediği
bir takım ‘rütbeler’ vererek, onları Allah’ın seçimlerinde güya ‘ortaklar’
yapmışlardır. Bizde durum biraz farklıdır. Allah’ın koruması altında olan
Kur’an-ı Kerim’e dokunulamadığı için; Kur’an dışındaki içinde ‘rayb’ (şüphe)
bulunan birtakım kaynaklar ‘kutsallaştırılarak’ Kur’an’la eşdeğer yapılmış
hatta Kur’an’ın önüne geçirilmiştir. İncil’de Hz.İsa nasıl Allah’ın oğlu
yapılmışsa, bu kaynaklar vasıtasıyla Hz.Muhammed Allah’ın ‘habibi’ (sevgilisi)
yapılmıştır. Yahudi ve hıristiyanlarda elçiler nasıl beşer olmaktan
çıkarıldıysa ; bizde de elçinin beşeri vasıfları, olağanüstülüklerle
gölgelenmiş elçinin bizim gibi bir beşer olduğu gerçeğinin üstü örtülmüştür.
Müşrik zihniyetin en belirgin özelliklerinden birisi, elçilerin beşer
oldukların kabul etmemektir. Kur’an’da ortak koşan yahudilerin Allah’ın beşer
olan birine bir şey indirmeyeceği iddiaları seslendirilir ve cevaplandırılır.
-Allah’ı şanına yaraşır biçimde tanıyamadılar, zira “Allah
insana bir şey indirmedi” dediler. De ki “Öyleyse Musa’nın insanlara nur ve yol
gösterici olarak getirdiği –ki siz onu parça parça ayetler haline getirip
gösteriyorsunuz, çoğunu da gizliyorsunuz- ve ne sizin, ne de babalarınızın
bilmediği şeylerin size öğretildiği kitabı kim indirdi?” “Allah” de, sonra
bırak onları, daldıkları bataklıkta oynayadursunlar. 6 / 91
Burada
yahudilerin itirazı, Musa’nın beşer olduğu gerçeğinedir. Bu konuda Tevrat,
İncil ve bizim Kur’an dışındaki ‘kutsallaştırılmış’ kaynaklarımızın birbirlerine
ne kadar da benzediklerine bakalım.
-Ve Rab Musa’ya
dedi : Bak seni Firavun’a Allah gibi yaptım ; ve kardeşin Harun senin
peygamberin olacak. Sana emrettiğim bütün şeyleri sen söyleyeceksin ve kardeşin
Harun Firavun’a söyleyecek, ta ki , İsrail oğullarını memleketinden
salıversin. Tevrat Çıkış
Bap 7 / 1-2
Musa Allah’ın mülküne ‘ortak’ yapılınca İsrail
oğulları da bundan nasiplerini alacaklardı.
-Siz Allah’ınız
Rabbin oğullarısınız, ölü için bedeninizde yara açmayacaksınız, ve gözlerinizin
arasını tüysüz kılmayacaksınız. Çünkü sen Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavimsin,
ve Rab, yer üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendisine has bir
kavim olmak üzere seni seçti.
Tevrat Tensiye Bap 14 / 1-2
İşte Musa’nın Allah’ın mülküne ve seçimlerine nasıl
‘ortak’ yapıldığını anlatan bir örnek daha.
-Ve Rab Musa’ya
dedi : Git aşağıya in ; çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin bozuldu ;
onlara emrettiğim yoldan çabuk saptılar ; kendileri için dökme bir buzağı
yaptılar, ve ona secde kıldılar, ve ona kurban kestiler, ve dediler; Ey İsrail,
senin Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Rab Musa’ya dedi : Bu
kavmi gördüm, ve işte, sert enseli bir kavimdir ; ve şimdi, beni bırak, onlara
karşı öfkem alevlensin ve onları telef edeyim ; ve seni büyük millet edeceğim.
Ve Musa Allah’ ı Rabbe yalvarıp dedi :
Ya Rab, Mısır diyarından büyük kuvvetle, ve kudretli elle çıkardığın kavmine karşı, niçin öfken
alevleniyor? Mısırlılar : Onları kötülük için, dağlarda öldürmek için, ve
onları yeryüzünden yok etmek için çıkardı ; diye niçin söylesinler? Kızgın
öfkenden dön, ve kavmine karşı bu kötülüğe nadim ol. Kulların İbrahim’i,
İshak’ı ve İsrail’i hatırla, onlara kendi üzerine and ettin ve onlara dedin :
Zürriyetinizi göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım ve hakkında söylediğin
diyarı sizin zürriyetinize vereceğim ve onu ebediyen miras alacaklar. Ve Rab
kavmine edeceğini söylediği kötülüğe nadim oldu. Tevrat Çıkış Bap 32 /
7-14
Müşrik zihniyetteki
Allah – elçi ilişkisi budur.
Allah’ın mülküne ‘ortak’ yarı insan yarı tanrı elçiler.
-Yahudiler : “Üzeyr, Allah’ın oğludur”
dediler.Hıristiyanlar da : “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların
ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini), Önceden inkar etmiş (olan
müşrik) lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasılda (haktan
batıla) çevriliyorlar.
Kur’an 9 / 30
Sözlerin önceki müşriklerin sözlerine benzetiyorlar
diyor Rabbimiz , demek ki bizim bilmediğimiz önceki ümmetlerde de elçiler
yarı-ilahlaştırılmışlar. İncil’deki Hz. İsa’da durum daha belirgindir.
-Başlangıçta
söz vardı, söz Tanrıyla birlikteydi ve söz Tanrıydı. Başlangıçta O, Tanrıyla
birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, varolan hiçbir şey O’nsuz olmadı.
Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar ve karanlık
onu alt edememiştir. Tanrının gönderdiği Yahya adlı bir adam ortaya çıktı. O
tanıklık için, ışığa tanıklık etsin ve herkes onun aracılığıyla iman etsin diye
geldi. Kendisi o ışık değildi, ama ışığa tanıklık etmeye geldi. Dünyaya gelen,
her insanı aydınlatan gerçek ışık vardı. O, dünyadaydı dünya O’nun aracılığıyla
varoldu, ama dünya O’nu tanımadı. Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O’nu
kabul etmedi. Ancak kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrının
çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden doğdular;
tersine, Tanrıdan doğdular. Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz de O’nun
yüceliğini , Baba’dan gelen lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul’un yüceliğini
gördük.
İncil
Yuhanna 1/ 1-14
Beşer olan Hz.İsa nerede? İsa beşer olarak kalsaydı ,
insanları Allah’ın azabından kurtaracak ‘ortak’ (şefaatçi) olamayacaktı.
-Tanrı, biricik
oğlunun aracılığıyla yaşayalım diye O’nu dünyaya gönderdi ve böylece bize olan
sevgisini gösterdi. Tanrıyı biz sevmiş değildik, ama O biz sevdi ve Oğlu’nu
günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur. İncil Yuhannanın birinci mektubu 4 / 9-10
-Kapı benim, bir kimse benim
aracılığımla ( şefaatimle ) içeri girerse kurtulur. Girer çıkar otlak bulur.
İncil Yuhanna 14 / 6
-“Kardeşlerim
Tanrının benim aracılığımla (şefaatimle) kendilerini kurtaracağını anlarlar”
diye düşünüyordu. Ama onlar bunu anlamadılar. İncil Elçilerin işleri 7 / 25
-Kim
suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş Mesih İsa Tanrının sağındadır ve bizim
için aracılık (şefaat) etmektedir. İncil
Romalılar 8 / 34
-Ama
İsa sonsuza dek yaşadığı için kahinliği süreklidir. Bu nedenle O’nun
aracılığıyla ( şefaatiyle) Tanrıya yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter.
Çünkü onlara aracılık (şefaat) etmek için hep yaşamaktadır.
İncil İbraniler 7 / 24-25
-Tanrı
Oğlunu dünyayı yargılamak için dünyaya göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla
(şefaatiyle) kurtulsun diye gönderdi. İncil Yuhanna
3 / 17
-Dolayısıyla
kardeşler şunu bilin ki, günahların bu
kişi aracılığıyla (şefaatiyle) bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle
ki, O’na inanan herkes Musa’nın yasasıyla aklanamadığımız her suçtan O’nun
aracılığıyla (şefaatiyle) aklanır. İncil Elçilerin işleri 13 / 38-39
İncil’de Hz.İsa
niçin Allah’ın oğlu yapılmışsa , Hz.Muhammed’de aynı nedenle Allah’ın habibi
yapılmıştır. “Habibim sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” ifadesi ; kainatın
‘Nur-u Muhammed’den yaratıldığı iddiası, önce Hz.Adem’den önce Hz.Muhammed’in ruhunun
yaratıldığı iddiaları İncil’deki Hz.İsa’yla ne kadar da örtüşüyor. Ayrıca İsra
suresinde geçen ‘Makam-ı Mahmut’ peygamberin şefaat makamıdır ; ya da hesap
gününde peygamberin Allah’ın kürsüsüne oturmasıdır şeklindeki cüretkar yorumlar
bize İncil’deki Hz.İsa’yı veya Tevrat’taki Hz.Musa’yı hatırlatıyor. Yalnızca
Kur’an’a bağlı kalsaydık bu noktaya elbette gelmezdik. Ama Kur’an dışındaki
kaynakları kutsallaştırdığımızda karşımıza çıkan (????) budur. Kur’an dışındaki
kaynakları kutsallaştırmanın tehlikesinin daha iyi anlaşılabilmesi için Lev
Nikolayeviç Tolstoy’dan bir alıntı yapalım. Rus yazarın Hıristiyanlık dininin
nasıl bozulduğunu işlediği Cehennemde Raks isimli hikayesinden bir bölüm :
“Velzevul (şeytanların
lideri) olanlara bir türlü inanamıyordu ;
- Peki ama, bu din öyle sade, öyle açık bir dindi
ki yorumlanmaya hiç ihtiyacı yoktu.
Mesela şu hüküm nasıl yorumlanabilir : ‘Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan
başkalarına öyle davran.’
Küçük pelerinli şeytan ona
şöyle cevap verdi :
-Bu iş için, benim öğrettiğim çeşitli usulleri
kullandılar. Bu meseleyi daha iyi anlatabilmek için önce size insanlar içinde
anlatıla gelen bir hikayeyi anlatayım : ‘Bir zamanlar bir iyi bir de kötü
büyücü varmış. İyi büyücü, bir insanı, kötü büyücünün şerrinden kurtarmak için,
buğday tanesine çevirmiş. Kötü büyücü, birden bir horoz olup, tam taneyi
yutacakmış ki iyi büyücü tanenin üzerine bir şinik buğday dökmüş. Böylece kötü
büyücü aradığı taneyi bulamamış.’ İşte onlarda benim öğütlerime uyarak,
Allah’ın kitabının özü niteliğinde olan ‘Kendine nasıl davranılmasını
istiyorsan, başkalarına öyle davran.’ Ayetini
o hale getirdiler. Hak kitap olduğunu iddia eden 49 kitabı kutsal
tanıdılar. Bu kitaplardaki her sözün Allah’a ait olduğunu söylediler. İşte bu
şekilde, kolayca anlaşılan biricik gerçeğin üstüne yığın yığın sözde kutsal
gerçekler serptiler. Bunların hepsini kabul etmek mümkün olmadığı gibi ;
bunların içinde, insanlara gerekli olan gerçeği bulmak da mümkün değildi.”
Tolstoy İçimizdeki Şeytan Sayfa 255
|