Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Batır Allah’ım Batır!
www.satirbasi.com dan alıntıdır
Bir
gün bir topluluk gemiyle yola çıkmışlar. Tam da bizim toplumun küçük bir
prototipi. Neyse, denizin ortasında bunlar şiddetli bir fırtınaya
tutulmuşlar. Gemi bir oyana bir bu yana sallanıp duruyor. Rüzgarın sesi
neredeyse kulakları sağır edecek cinsten. (Olaya biraz drama katalım).
Gözler dört dönmüş vaziyette. Herkes korkudan kırım iti gibi tir tir
titriyor.
O esnada
i-pod'dan kısık bir ses duyuluyor. O da ne..! İbrahim Tatlıses’in “yetiş ya ali
yetiş ya Muhammed” parçası. Bunu duyan vatandaş.. Başlıyor bağırmaya “yetiş ya
ali yetiş ya Muhammed”, öbürü bağırıyor “yetiş ya geylani”, bir diğeri “yetiş
ya seydaaa” bir başkası “yetiş ya hamza”, bir diğeri “yetiş ya buddha”, “yetiş
ya huseyn”, “yetiş ya gavs”.. “yetiş ya buhari”…
Her biri
bir başkasını yardıma çağırıyor. Çağırıyor ki gelsin kurtarsın onları
batmaktan.
Geminin
kıç tarafında oturan gariban köylü de ellerini açmış kısık bir sesle: “BATIR
ALLAH’IM BATIR… BATIR GEMİYİ. NASIL OLSA BU GEMİDE SANA TAPAN YOK”. diyor.
Tabi gemi
batmıyor. Çünkü aralarında bu mümin kul varken, Allah o gemiyi batıracak değil.
Gemi sağ selamet karaya ulaştığı vakit, herkes kurtuluşu yardıma çağırdığı
şahısların gücüne nisbediyor.
Biri
diyor: -bizi Ali kurtardı, öbürü diyor Gavs olmasaydı işimiz yaştı. Bir diğeri
“gözünü sevdiğimin seydaaaası okyanusun ortasında bile bizi gözetliyor”, bir
başkası “hamza olmasaydı zor yırtardık paçayı” v.s. her kafadan bir ses
çıkıyor.
Tabi bu
bir mizansen. Ama gerçek hayata uyan bir mizansen. Çoğunluğun maalesef
“Allah’ın berisinden seslendiği amcaları-dayıları, yiğidoları var.”
Bir
“yetiş” mutlaka bulunuyor. Tekne batmayıp karaya sağsalim varınca da
bütün maharet bu “yetiş”lerde sayılıyor. Dolayısıyla Kerameti kendinden
menkul zaatlar türemeye başlıyor. Bu da toplumun
azgınlığını/sapıtmışlığını iyice artırıyor. Katmerleştiriyor.
Aslında
dünyadayken azaptan her kurtuluş bir şans demektir. Ta ki sadece ve
sadece tek olan Allah’ı yardıma çağırana kadar. Bu tip şansları iyi
değerlendirmek gerekiyor. Yoksa bir gün gemiye binemeyenlerden olabiliriz.
Suyun ortasında dımdızlak kalabiliriz.
Bir de
yukarıdaki tiplemelerin değişik versiyonu vardır. Bunlar da
gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a has kılarlar. İhlas ve samimiyetle
Allah’a yalvarırlar. Fakat karaya ayak basar bakmaz bir de bakmışsın ki şirk
koşmaya başlamışlardır. Tatlı su balıklarıdır bunlar. İyi gün
dostları. Allah’ın tekliğini kavramaları için illaki başlarına bir
musibet gelecek.
Hastalıkta
ve darlıkta, iflasın eşiğinde, hatalı sollama esnasında, eşekten düşeceği zaman
Rabbine halis bir şekilde bağlanası tutar. Ama başından musibet kalkınca “oh
be yırttık anasını satim” demeyi ihmal etmez ve çoğunluğa karışır gider.
Düşünün
bir kere. Şu dakika itibariyle kıyamet kopsa, Yer-gök yarılsa, güneş ve ay
dürülse, kaçacak biryer kalmasa, “herkesin aklına “Allah’tan” başka bir
varlık gelir mi acaba!! Ayağımız tökezlese “Allah” diyoruz. Kaldı ki
böyle bir sahnede “Allah Allah” dememiz içten bile değil.. değil mi?
Peki bu
rahatlık niçin? Bunca bahane niçin? 6 bin küsürlük ayet barındıran
kitab’a boyun eğmemek, ona isyan etmek niçin? Allah’a ortak koşmak
niçin? Neden “Allah tek başına anıldığı zaman rahatsız olur insanoğlu”.
Rabbiyle olan problemi nedir?
O’nun
yanında başka varlıkların adı geçtiğinde kalpleri ferahlar. Oysa kalpler ancak
Allah’ı anmakla ferah bulmuyor muydu? Allah’ın yanında birilerinin adı
geçmeden pek çok kalp mutmain olamıyor? Bunda bir terslik bir sakatlık
yok mu?
Yoksa
Allah yetmiyor mu? Hani dost olarak Allah yetiyordu? Bu işte bir
terslik var. Terslik insanoğlunda. Çünkü insanların çoğu şirk koşmadan
iman etmiyor.
Kıyametin
kopuş saatini de bilmediğimize göre, şu an kopmayacağının bir garantisi yok.
Madem kıyametin o dehşetli sahnesinde aklımızda kalan tek varlık “Allah”, her
an kıyamet kopacakmış gibi yaşamak daha hayırlı değil mi?
İşte o
bir anlık kıyamet tasviri, tevhidin ta kendisidir. Ne gavslar, ne
cavslar, ne aliler, ne hamzalar hiçbir aracı kurum ve kuruluş ortada
yok.
Hani can
kemiğe dayanır “bunu kim tedavi edecek” denir ya. Can çekişen ise bunun artık
ayrılık vakti olduğunu bilir. Bacak bacağa dolaşır… İşte o gün sevk, ancak
Rabbinedir. O gün Allah’ın berisinden çağırdığı hiçbir kimse aklının
ucundan bile geçmez. Rabbiyle baş başadır. Sıkıysa girsinler o gün araya.
Sevdikleri,
sevmedikleri, nefret ettikleri/etmedikleri, borçlusu/alacaklısı, annesi/babası,
eşi/çocukları, malı/mülkü, şeyhi/mürşidi, arkadaşları/dostları.. İşte o an sevk
başladığı zaman bunlardan eser kalmaz. Hiçbiri akla dahi gelmez. Geride
kalır hepsi.
Madem
böyle, madem dünya hayatı oyun ve eylence, madem yukarda saydıklarımız bir
sınav, o zaman oyunu kuralına göre oynamak gerekir. Kuralına göre oynayan
kazanır ve batmaktan kurtulur. Mızıkçılık yapan ise batar ve boğulur.
O halde
şu dakika itibariyle yeni bir başlangıç yapmalı, ölçmeli, biçmeli ve doğru bir
şekilde karar vermeli. Pislikten arınmalı, temizlenmeli. O'nu yüceltmeli ve
O'na boyun eğmeli, sabrederek uyarmalı ve uymalı.
Şimdi o Kur'ân'dan yüz
çevirirlerken ne mazeretleri var? Sanki onlar ürkmüş yaban eşekleri. Arslandan
kaçmaktalar. Hayır, onlardan her kişi kendisine açılmış
sayfalar verilmesini istiyor. Yok, yok onlar ahiretten korkmuyorlar.
Hayır, hayır, O Kur'ân kuşkusuz bir öğüttür. Dileyen onu düşünür. Bununla
beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Koruyacak da O'dur,
bağışlayacak da. (74/49-56)…
Uğur ERZİNCAN
http://www.satirbasi.com/?a=280
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|