Yunus
peygamberin Kur’an dışı hikâyesindeki akıl dışı olayları mucize kabul
ederek, Allah’ın kudretinin bunları yapmaya yeteceğini ileri sürmek,
bize göre yanlıştır.
Çünkü
Yusuf peygamber kıssası gibi kıssaların Kur’an’da yer alma sebebi,
Rabbimizin bir güç gösterisi veya muktedir olduğu mucizelerin beyanı
değildir.
Ayrıca,
bu olaylar bir mucize de değildir. Mucize olabilmesi için olayların;
bir peygamber tarafından, getirdiği mesajın doğruluğunu ispat etmek
üzere ve herkesin gözleri önünde yapılmış olması gerekir.
Şüphesiz
ki Yüce Allah her şeye kadirdir. Fakat buradaki konu Rabbimizin kudreti
değil, Yunus peygamber hakkında anlatılanların gerçekten meydana gelip
gelmediğidir.
Yani,
burada şu soruya cevap aranmalıdır: Acaba, Saffat 143, 144. ayetlerde
sözü edilen olay, sözcüklerin hakikat manaları doğrultusunda gerçekten
meydana gelmiş midir, yoksa bu sözcükler ayetlerde mecaz anlamda mı
kullanılmıştır?
Kur’an’ın
anlatım özellikleri ve ayet çeşitleri dikkate alındığında, bazı
sözcüklerin mecaz anlamlarda kullanıldığı, dolayısıyla da Yunus
peygamber ile ilgili ifadelerin müteşabih olduğu görülmektedir:
1) Kalem suresinin 48. ayetindeki “makzum” sözcüğü aslında; “boğazın tıkanması, sıkıntıdan nefes alamamak” demektir.
Sözcüğün bu anlamı Türkçeye “nefes nefese”, “soluk soluğa”, “havasızlıktan boğulacak hâlde” deyimleriyle çevrilebilir.
Ancak,
bu nefes darlığı, içinde bulunulan dertten, sıkıntıdan, ıstıraptan da
kaynaklanabilir. Nitekim Yunus peygamberle ilgili diğer ayetler göz
önüne alındığında bu nefes darlığının, sözcüğün hakikat anlamına uygun
olarak havasızlıktan değil, sıkıntıdan kaynaklandığı görülmektedir.
2)
Enbiya suresinin 87. ayetinde Yunus peygamberin “karanlıklar içinde”
olduğu bildirilmiştir. Buradaki karanlık da yine sözcüğün hakikat
anlamına uygun olan “ışıksızlık” değil, zihinsel bunalımdır. Bunu
anlamak için Bakara suresinin 257. ayetine bakmak gerekir:
Bakara;
257: Allah, iman sahiplerinin Veliy’sidir (yol gösteren, yardım eden,
koruyan yakınıdır); onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre
sapanlara gelince, onların Yakın Kimseleri tağuttur ki, kendilerini
nurdan karanlığa çıkarır. Bunlar cehennem halkıdır. Orada sürekli
kalacaklar onlar.
Görüldüğü
gibi Yüce Allah karanlıkta kalanları kurtarmak için onlara ışık
tutacağını söylememekte, tağut da saptırdıklarını ışıklarını söndürmek
suretiyle karanlığa sürüklememektedir.
Dolayısıyla nur; “manevî aydınlık, mutluluk”, karanlık da; “zihinsel karanlık, bunalım” anlamına gelmektedir.
3) Enbiya suresinin 88. ayetinde Rabbimiz, Yunus peygamberi “ğamm”dan kurtardığını bildirmektedir.
“Ğamm” sözcüğü ve türevleri hakikat manasında “bulut” demektir.
Ama sözcük mecazen; “keder, üzüntü, sıkıntı, bunalım, karanlık” anlamlarında da kullanılır.
Nitekim
Türkçeye de bu anlamıyla geçmiştir. Dolayısıyla “ğamm” sözcüğü bu
ayette, Yunus peygamberin buluttan kurtarıldığını değil, üzüntüden
sıkıntıdan kurtarıldığını ifade etmektedir.
4)
Saffat suresinin 142. ayetindeki “onu balık yutmuştu” ifadesi, Yunus
peygamberle ilgili diğer ayetler göz önüne alındığında; Yunus
peygamberin üzüntüye boğulduğu, sıkıntıya düştüğü, bunalıma girdiği
anlamına gelmektedir.
Yunus
peygamberin dopdolu (yükünü tam tamına almış) gemiye doğru kaçtığı
(gittiği) hatırlanacak olursa, geminin dopdolu olması sebebiyle
binememesi onu üzmüş, bunalıma düşürmüş olmalıdır.
Çünkü
Yunus peygamber, gemiye binmek isteyen birçok yolcu arasında, kimin
gemiye bineceğini belirlemek için çekilen kur’ada kaybetmiş, gemiye
binip kaçamamış, bu yüzden de üzülmüş, sıkılmış ve bunalmıştır.
Yunus
peygamberin -eğer tesbih edenlerden olmasaydı- diriliş gününe kadar
balığın karnında kalacak olduğunun bildirilmesi ise, Yunus peygamberin
sıkıntısının, bunalımının uzun süreceğinden kinayedir.
Yunus
peygamber ile ilgili olan ayetlerdeki “hut” sözcüklerinin “balık”
anlamında kullanılmadığı böylece anlaşıldığına göre denilebilir ki,
“hut” sözcüğünün Musa peygamber ile ilgili ayetlerinde geçen (Kehf
suresinin 61. ve 63. ayetleri) “hut” sözcükleri de, yani Musa
peygamberin “hut”u da, Yunus peygamberin “hut”u gibi; balık değil,
düşmüş olduğu bunalımdır, karamsarlıktır.
Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. En doğrusunu bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |