Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Rahmani Yazdı:
tamam imam safeti diyorki
hanefi fukahasının % 95 i ehli tariktir
|
|
|
Selam
Rahmani
Hanefiliğin lideri
sayılan Ebu Hanife hangi tarikattandı? Ya onun öğrencileri olan ve adına mezhep
oluşturulmasına neden olan öğrencileri?
Ne Şafii, ne Maliki ne de
Hanbeli tarikat üyesiydi. Sadece Sünni ileri gelenler değil diğer hiçbir mezhep
ekolülün önde gelenleri tarikatçı değildi.
Çünkü tarikat dinciliği
onlardan yüzlerce yıl sonra türedi. “Hanefi büyükler ehli tarikti” demek “Adem
Peygamber aslında Hıristiyandı” demekten farksızdır.
Üstelik tarikat dinciliği
Sünni ileri gelenler tarafından türetilmiş olsa bile bizi ancak Kur’andaki Din
bağlar.
Hz. Muhammed dahil hiçbir
Peygamberimiz tarikatların öne sürdüğü bir dinci modeli benimsememiş ve yaşamamıştır. Tasavvufçuların felsefi görüşlerini dillendirmemiş ve savunmamıştır.
Sünni Müslümanlar da
Tarikat ve Tasavvuf Dinciliğine karşı çıkmalıdır. Lütfen okuyunuz.
Rahmani Yazdı:
bu söze mukarim olarak
siz mezhepsiz oluyorsunuz
|
|
|
Mezhepsiz olmak değil
mezhepli olmak kabahat. Daha doğrusu mezhepleri Din edinmek. Sünni yada şii olmak zorunda değiliz. Yok böyle bir gereklilik Kur’anda.
Fakat Hanif Müslüman
(Dini Yalnız Allah’a Has Kılan Müslüman) olmak zorundayız. Çünkü açık emir var
Kur’anda. Yüce Allah “mezhepçi/mezhepli veya tarikatçı/tarikatlı olun” demiyor.
Bilakis parçalanıp fırkalaşalardan değil Dini yalnız Allah’a has kılan Müslümanlardan
olmamız emrediliyor.
Rahmani Yazdı:
mezhebi olmayanlar nedir
siz iyi buyurursunuz ...
|
|
|
Mezhebi olmayan nedir?
Kafir mi? Yada mezhepsizlik küfürle iman arasındaki köprü müdür? Mezhepleri Din
edinmiş bir insan için bu soruların yanıtı evettir.
Kur’an merkezli Düşünen
Müslüman ise bu soruya “elbette hayır” cevabını verir.
Rahmani Yazdı:
çünkü islam akidesinde
abeşei mübeşşereden olan ebu bekr sıddık ı kafirlikle itham ediyorsunuz haşa
|
|
|
Nakşiler silsilelerini
Ebu Bekir’e, Kadiriler ise Ali’ye dayandırır. Bu onların kuruntuları ve
yaptıklarını aklama çabaları. Silsileye adı yazılan diğer insanlardan halkanın
ikinci ve üçüncü büyüğü olarak lanse edilen Selman-Farisi ve Ebu Bekir’in
torunu olan Kasım’ın da tarikatlar ve tarikatçılıkla uzaktan yakından ilgisi
yoktur.
Ne Ebu Bekir Nakşiydi, ne
de Ali Kadiri. Silsilenin en başına yerleştirilen Son Peygamberimiz de öyle.
Tarikat Dinciliği onların ölümünden yüzlerce yıl sonra türedi.
Onlar rabıtayı ibadet
sayıp icra etmedi. Hatme-i Hacegan diye halka olup taş dağıtıp kelime
sayıklayıp zikir çekmedi. Cehri zikir deyip sallabaşlık yapıp bağırıp çağırarak
da zikir çekmedi.
Ne onlar ne de bizlere
Kur’anda örnek gösterilen diğer Resullerimiz tarikatçıların yaptıklarını
yapmadı. Kur’an apaçık ortada.
Ebu Bekir Son
Peygamberimizin arkadaşı, onun gibi yalnız vahye teslim olan kıymetli bir
Müslüman. Tarikatçılığa karşı çıkmak değil onu Tarikat dinciliğinin başı gibi göstermek asıl
ona saygısızlık etmektir.
Rahmani Yazdı:
ki allah dostlarına
gelmedik daha
|
|
|
Birileri
“Kur’ana rağmen Müslümanlık” diyor. Bunu allayıp pulluyor ve kendi güç
oyunculuğuna alet ediyor. Başka birileri de onları kılavuzlayıcı sayıyor. Ve
böylece Allah(!) Dostu bir Ruhban takımı doğuyor. Bir tarafta Allah(!) dostu
takım, diğer tarafta bu yüce(!) insanlara dost olan şanslı kesim.
Halbuki
yegane mürşid ve yegane kılavuzlayıcı Allah’tır. Bunu böyle bilmek yani ancak Hanif
Müslüman olmak kişiyle Allah arasında dostluğun kurulmasını sağlar. Çünkü
Rabbimizin Kur’anda “dostum” diyerek örnek verdiği Hz. İbrahim’in öne çıkan
karakteri bu. Hanif İbrahim Milletinden isek Allah’a dostuz.
Allah dostu olarak etiketlendirilen şahısların niteliklerini bir
kenara yazın. Sonra Kur’anı açıp bakın. Bakalım onlar kimin eviyası, Allah’ın
mı yoksa şeytanın mı?
Allah’a yakınlaşma adına aracılar edinmenin dindeki hükmü nedir?
Burada hiç kimse sizi suçlamıyor. Kur’ana göre biz ve siz ne kadar müslümanız?
İşte bu inceleniyor.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|