Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
selam dostlar son zamanlarda çevremden sıkça kabir azabını duyar oldum. İnsanlar dünya ve ahireti bir kenara bırakmış kabir azabına merak salmaya başlamış.
İleri sürdükleri ayet ise
mümin/46- Onlar sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, `Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun' denir.
yukardaki mümin suresi 46. ayet. Bu ayette kabir azabının olduğunu hadislerden destek alarak savunanlar olmakla birlikte, aksini savunan görüş
Sûra üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerden çıkmış Rablerine doğru akın akın gitmektedirler Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.” yasin/51-52
ayetindeki "Peygamberler doğru söylemişler" kısmından yola çıkarak olmadığını savunur. (burada bir şaşkınlık görülmekte)
Kur'an bütünlüğünde dünya ve ahiret hayatına değinilirken kabir azabından bahsedilmemiş. Ancak yukardaki mümin/46 kabir azabına delil olabilirmi? Ve de bu ayetten ne anlamalıyız?
Katılma Tarihi: 24 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 95
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam Dostlar.
Molla arkadasim, Insana verilen Ruh'un Bedenden ayri bir Mahluk
olduguna inananlar malesef bu Kabir hayati/azabi mevzusuna da haliyle
inanacaktir. Cünkü insan ölünce beden kafesinden Ruh'u ayrilmis oluyor,
Kabirde Ruh'a iki Melek gelip sorgu sual soruyor, hatta bazi kitaplarda
Melekler Mezhepleri bile(!) soruyorlar, Mezhebin nedir :).
Bütün Kur'an in icinden tek bir Ayet'i örnek göstermeleri düsündürücü.
Buna ragmen, Kur'an da Kabir hayatina iliskin tek bir söz edilmemesi de
cok düsündürücü. Cünkü yok öyle birsey. Allah Ahiretten, Cehennemden
bahsedecekte, Azap veya Mükafatin muhtemel oldugu bir Kabir ortamindan
bahsetmeyecek Yaratan!?
mümin/46- Onlar sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, `Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun' denir.
Dostum, belki burada ki sabah-aksam kavramlari, adam'in araliksiz ceza
görecegini ifade ediyordur, belkide Firavun kiyametten önce Cehennemi
boyladi bile, belki burada öldü dogrudan Cehennemde tekrar dirildi,
suan ceza görüyordur, asiri azginliginin sebebiyle belki böylesini hak
etmistir, dogrusunu Allah bilir. Ama bunun Kabir hayatiyla hic bir
baglantisi yok. Üstelik Kur'an da ne zaman azap baglaminda
Ates kavrami gecse, ortam Ahiret ortami ve mevzu bahis olan Ates
Cehennem Atesidir.
Bazilarina göre, Melekler insana kabirde azap ediyorsa, ilk
temizlenme oluyormus, günahlara kefaret olup Mahser gününde zorluk
cekmeyecekmisiz
O zaman Mahser gününe ne gerek kaldi, herkes Kabirde azabi görüp temizlenip gitsin bari.
Kur'an i bütün olarak incelersek Kabir hayatinin varligina delil olabilecek saglam bir tane Ayet yok.
Birisi bana "Kabirden Mektup" adli bir kitap önermisti, bilmiyorum
ismini dogrumu yazdim, neyse, Kabir hayatinin olmadigini savundum, adam
ne dedi dersiniz? "Peki onca insan Kabrin basinda Kur'an i kimin icin
okuyor" demezmi :). Genelde Yasin Suresi okunur, ve Yaratan ne güzel
tasarlamis, Yasin'in sonlarina dogru Kur'an in diriler icin indigini
Ayet söyledigi halde ölülere okuyorlar.
Hanif'in Ruhla ilgili yazisi bu konuyla baglantili oldugu icin, henüz okumayanlara tavsiye ederim.
Sadece iki Hayat var, Dünya hayati ve Ahiret hayati, Kur'an da bir
ücüncü Hayat ortamindan söz edilmez. Buna ragmen birileri Berzah
hayatindan söz eder. Berzah kavrami var, o'da set, bir perde, bir
engeldir, ölen insanlarin tekrar dünyaya her ne sekilde olursa olsun
geleyemeyecegini ifade eder.
@Molla: "Peygamberler doğru söylemişler" kısmından yola çıkarak olmadığını savunur. (burada bir şaşkınlık görülmekte)
Cok dogru, Kabir aleminde yasamis azap görmüs bir Insan, tekrar
dirildigi sira "Vayy Peygamberler dogru söylemis demez ki, örnegin
Kafir insan zaten gerceklerle Kabirde yüzlesmis olmasi gerekirdi, esas
saskinligi Kabirde yasamis olmaliydi, halbuki Ayette saskinlik tekrar
can bulup suurlanip kabirden cikinca dile getiriliyor.
@Molla: selam dostlar son zamanlarda çevremden sıkça kabir azabını
duyar oldum. İnsanlar dünya ve ahireti bir kenara bırakmış kabir
azabına merak salmaya başlamış.
Gizemli ya, Kur'an da aciklamasida yok, Hadislerden kirintilar bolca
mevcut, sonra birde su Alim vardi Gazali mi neydi adi aklima gelmedi
simdi, ölümden kabirden ruh'dan bol bol bahseder, iman kimligine göre
kisinin ölümünü nereye gidecegini bilmis kitaplara dökmüs herifin oglu.
Son olarak, Kabir azabiyla ilgili bir website var, belki biliyorsundur, yinede link vereyim:
İnsan önce kabirde sorgulanıyor diyelim. Ve burada bir netice çıkıyor. Buna göre Cennet yada Cehennem hayatı yaşıyor diyelim.
Sonra haşrediliyor ve yeniden sorguya çekiliyor. Neden yeniden sorguya çekiliyor? Zaten durumunun ne olduğu belli değil mi? Neden bir daha ona “oku kitabını” deniliyor? Neden kitabını sağdan yada soldan alması çok önemli oluyor bir daha? Neden bir daha mizanda(?) sevapları tartılıyor? Neden daha sonra yine sınanıyor ve kıldan ince kılıçtan keskin(?) sırat köprüsü üzerine sürülüyor? Kişinin nereye gideceği zaten kabirdeyken belli ise bu sorgu ve sınanmaya neden ihtiyaç var bir daha?
Bunasıl iş böyle? Bir adam on kere sorgulanmazki. Bu nasıl bir sistem, bu nasıl bir adalet?
Mizan Terazisinde sevap ve günahların tartılması ve Sırat Köprüsü üzerinde akrobatik faaliyetlere zorlanmamız. Bunlar da çok acaip değil mi?
Sembolik dil, mecazi anlatım diye bir şey yok mu?
Mizan Terazisi ve Sırat Köprüsü hakkında görüşleri olan dostlar varsa bilgilerinden istifade etmek isterim.
Saygılar
Not: Mürşidler Mizan terazisinin başında beklerler ve çaktırmadan sevap kefesine elleriyle bastırırlar. Ayrıca Sırat Köprüsünün başında da dururlar gelen müritlerini karşıya transfer ederler. Cehennemin kapısında dikilirler ve müritlerinin oraya atılmasına izin vermezler. Cennetin kapısında dururlar ve gelen müritlerini içeriye transfer ederler. Kevser Havuzunun başında dururlar ve oradan müritlerine kase kase su verirler. Ama en önce bu mürşidler Kabirde müritlerine yardım ederler. Nasıl mı? Münker Nekir geldiğinde mürşit de müridin ayakucunda hazır bulunur. Münker nekir sorar ve Mürşid efendi çaktırmadan kopya verir. Aynen böyle. Rabıta-i Mevtte bu konu tahayyül edilir. Zira ben de az yapmadım bu rabıtayı. Hasılı kelam bu mürşidler Allah’a rağmen müritlerine yardım edebilirler. Sapkınlığın sınırı mı var?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Katılma Tarihi: 24 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 95
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam.
Alperen Yazdı:
Mizan
Terazisinde sevap ve günahların tartılması ve Sırat Köprüsü üzerinde
akrobatik faaliyetlere zorlanmamız. Bunlar da çok acaip değil mi?
Sembolik dil, mecazi anlatım diye bir şey yok mu?
Dostum düsüncelerini biraz acarmisin, yanlis anlamiyorsam düsündügüm
zaman bana tuhaf gelen bir konuya degindin, terazide amellerin
ölcülmesi, sevap ve günahlarin tartilmasi, insan diliyle izah edilmis
olabilir mi diyorum acaba?
Bu konu hakkında şu anda aklımda derli toplu, sunuma hazır halde bilgi malesef yok. Ama sırat, mizan gibi kavramların bize anlatılan şekilde olduğunu da düşünmüyorum. Şimdilik sadece aklıma yatmadığını belirtmek isterim. Kur'anımızdan bu kavramları teker teker incelemek lazım. Bu konu hakkında çalışması/araştırması olan dostumuz varsa öncelikle onun incelemesinden faydalanmak isterim. Ve bu sırat ve mizan konusu hakkındaki bakış açımı netleştirdiğimde/netleştirirsem sizlerle de paylaşırım elbette.
Saygılar
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Katılma Tarihi: 31 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam
"Sura üflendi, iste onlar Bahirlerden rablerine kosuyorlar. Dediler; Vah bize yattigimiz yerden kim kaldirdi, Iste Rahmanin va'dettigi sey budur. Demek peygamberler dogru söylemis."
(36/51-52)
"O gün Sur'a üflenir, ve o gün suçlulari gömgök süreriz. Kendi aralarinda gizli gizli konusurlar. 'Sadece on gün kaldiniz. Onlarin dediklerini biz daha iyi biliyoruz. En akillilari sadece bir gün kaldiniz' der." (20/ 102-104)
Gelenekçilerin iddiasına göre binlerce sene sabah akşam azab gören bu insanlar nasıl olurda on gün veya bir gün kaldık diyebilirler.Böyle bir şey mümkünmü
şimdide ayeti dil bilimi kurallarına göre ele alalım
Türkçe cümle dizilimi ile arapça birbirinden farklıdır
Maide 6 Ya eyyuhellezine amenu iza gumtum ilessalate.
Ey iman edenler namaza kalktığınızda
Fağsilu
vucuhekum ve eydiyekum ilel merafig
yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar
yıkayın
vemsehu
bi ruusikum ve erculikum ilel ka,beyn
başınızı ve ayaklarınızı mafsallara kadar
meshedin
Bu örnekte görüldüğü gibi fiiller arapçada başta gelirken, türkçede cümlenin sonunda yer alır
Bu cümle dizilimi farlılığı her dilde vardır
Eğer buna dikkat edilmezde kelime kelime çeviri yapılırsa çevirilen dilde abuk bir cümle dizilimi olmasının yanısıra anlam kaybına bile sebep olabilir
İşte gelenekçilerin Mümin 46 ile yapmaya çalıştıkları bundan başka bir şey değildir
Ennaru yu,radune aleyha uduvven ve aşiyyen
veyevme tekumussaatu.Edhilu ale fir,avne eşeddel azabi
Kıyamet saatinde de
,sabah akşam ateşe sunulurlar.Firavun ve ailesini en şiddetliazaba atın (denlir)
Ayetlerin üstlerindeki cim ve tı durakları onların tamamı sonradan konmuştur ve hiç bir bağlayıcılığı yoktur. 40/46 da ise kasıtlımıdır bilmem ancak
aşiyyen kelimesini üstüne cim durağı konarak cümlenin bittiği işaret edilmiş ki bu apaçık bir yanlış. Zira cümlenin siyak ve sibakına ters düşüyor. Aslında saat kelimesinin üstüne olması gerkirdi.
Birde sayı açısından meseleyi ele alalım
bir önceki ayet
45- Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı
.
Allah firavun hakkında iki türlü ayabtan bahsediyor.Birincisi dünya hayatında suda boğulma, ikincsi kıyametteki ateş
Eğer kabiride buna eklesek 3 olması gerekir. Bunu bildiren ayet hani ?
Sırat köprüsü Kur'an dışı tasvirleşmiş bir kavramdır.
Saffat Suresi'nin 23. ayetinde geçen "sıratıl cehiym " "Cehennem Yolu" kavramının ayet tefsirleriyle, mevzu hadislerle ve de allame'lerin avam'ın anlayacağı dilden anlatım tarzlarıyla günümüzdeki halini almıştır.
"Sırat Köprüsü" kavramını Kur'an'la delillendirmeye çalışanların tek dayanağı (Kur'anı delil göstermeye çalışan iddia sahiplerine göre) Saffat Suresi'nin 23. ayetidir.
Ve bu konuda bir çok mevzu hadis diye nitelendirilen hadisler mevcuttur. 2 hatta 3 bin yıllık yürüyüşler de bu mevzu hadislerde dile getirilmiştir.
Halk arasında yaygınlaştırılıp mitolojik bir hal kazanmasının en önemli sebebi ise, avam tarafından saygı gören allamelerin halkın anlayabileceği şekliyle anlatım tarzları ve halkı bir nebze de olsun korkutup ahiret için çalışmalarını sağlamalarından kaynaklanmaktadır.
Sırat köprüsünden geçerken cehenneme düşeceğini zanneden avam düşmemek için daha çok çaba sarfetme eğilimi gösterebilir. Bu da allamelerin bu metod için başlangıç noktası sayılmaktadır
Haliyle nasıl ki, "sırat-ı müstakim" (Dosdoğru yol) kavramı için ciltlerce kitaplar yazılmışsa, yığınla tasvirler geliştirilmişse, aynı şey "sıratıl cehiym" (cehennem yolu, kimine göre sırat köprüsü) içinde ciltlerce kitap yazılmıştır. Hatta osmanlıca yazılmış bir eserde, çizimsel bir şekilde sıratı cehiym'den (sırat köprüsü) detaylı bir şekilde bahsedilmektedir. Her bir peygamberin sancaklarının bu köprü üzerinde olduğu, o sancaklara erişenin o peygamber vasıtasıyla bu köprüden jet hızıyla geçeceği v.s. anlatılmaktadır.
Bu tür mitolojik tasvirleri marifatename adlı eserde de görmek mümkündür
İnsanların anladığı sırat köprüsü ile kuranda anlatılan cehennem yolunun hiç bir alakası yoktur. Zira kuranda anlatılan yol cehennemin üstünden geçilen köprü değil,cehenneme gidilecek yoldur.
İnsanların bu mitolojik köprü hakkındaki inançları o dereceye varmıştırki, kestikleri kurbanlık hayvanların üstüne binip bu köprüden rahat bir şekilde gecebileceklerine inanmakta ve böylece sadece Allah için olması gereken bir ibadette (ki oda hacda kesilen kurbanlardır) Allaha şirk koşmaktadırlar.Oysaki kuran onların bu inancını şu şekilde reddeder
Hac
36- Kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza verdik ki, şükredesiniz.
37- Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Sırat köprüsü,Allahtan daha çok mütedebbir kesilmeye çalışan alim müsveddelerinin, insanları korkutarak belki ahiret yurdu için çabalarlar düşüncesiyle tasvirleştirleştirdikleri hurafeden başka bir şey değildir
kabir azabı diye bişey yok da insanın yaptıklarını insanın itiraz edemeyeceği şekilde kendi önünde tartılması var tabi.
21:47Diriliş günü için adalet terazileri kurarız. Kimseye hiçbir haksızlık edilmez. Hardal tanesi kadar bir ağırlığı bile hesaba katacağız. Biz, hesapçı olarak yeteriz.
23:102 Tartıları ağır gelenler, işte onlar kazanacaklardır.
23:103 Tartıları hafif gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için cehennemde ebedi kalacak olanlardır.
23:104 Onlar orada perişan durumda iken, ateş de yüzlerini yalayacaktır.
"Sura üflendi, iste onlar Bahirlerden rablerine kosuyorlar. Dediler; Vah bize yattigimiz yerden kim kaldirdi, Iste Rahmanin va'dettigi sey budur. Demek peygamberler dogru söylemis."
(36/51-52)
Kardeşim zaten bu ayet bence kabir azabı olmadığının da bir göstergesidir. Zira "kim bizi kaldırdı" ve "demek peygamberler doğru söylemiş" gibi sözler, azap görüp sonlarının ne olacağını bilenlerin söyleyeceği sözler değildir
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Çevrenizdeki Bedevî Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler.(tevbe101)
bu ayet bazı meallerde iki kez azap dünyada ve kabirde azap büyük azap cehennem azabı alarak yorumlanmış
bu ayette anlatılan iki kez azaba uğramak ne olabilir?
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
bu konuda ayet olmadığını bakın bazı kaynaklar nasıl da güzel süsleyerek kapatıyorşar
lütfen her türlü dedikoduya kanmayalım,kuran okuyalım.
Kabir azabı.
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir. İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir: Dinin nedir?" diye sorarlar. İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir. Kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.).
Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede; "Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (el-Mümin, 40/46) buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber efendimiz; "Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder" (İbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır (Buhârî, Tefsîr, sure: 14).
Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir.
Bunlardan bir kaçı şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî, kıyamet, 26).
Başka bir hadiste de şöyle buyurur: "Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" O da şöyle cevap verir. "O, Allah'ın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O'nun kulu ve elçisidir. Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik", derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: " Yat ve uyu " derler. O da; "Aileme gidin de durumu haber verin" der. Melekler ona; "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et" derler. Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" Münâfık da şöyle cevap verir: "Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum. Melekler ona; "Böyle diyeceğini zaten biliyorduk" derler. Daha sonra yere "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder" (Tirmizi Cenâiz 70).
Kur'an'da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah yolunda öldürenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar" (Âlu İmrân, 3/169), "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz." (el-Bakara, 2/154).
Kabir azabının yalnız ruha mı, yoksa bedene mi, yahut da her ikisine mi yapılacağı konusu bilginler arasında tartışmalıdır. Bu azabın hem rûha, hem de bedene yapılacağı görüşü tercihe şayandır. ancak azabın niteliği hakkında fazla bilgi yoktur. Rûhun gerçeği üzerinde de görüş ayrılıkları vardır. Bir görüşe göre ruh lâtif (ince, şeffaf, nüfuz kabiliyeti olan) bir cisimdir. Yaş ağaca suyun nüfûzu gibi bedene nüfûz etmiştir. Allah, rûh cesette kaldığı sürece hayatı devam ettirmeyi âdet kılmıştır. Ruh cesetten çıkınca ölüm hayatı ortadan kaldırır. Başka bir görüşe göre de, ruh ceset için güneşin ışıkları gibidir. Mutasavvıflar bu görüşü benimsemişlerdir. Ehl-i Sünnete mensup bir topluluk, gülsuyunun güle sirâyet ettiği gibi, rûhun da bedene sirâyet eden bir cevher olduğunu söylemişlerdir (Aliyyu'l-Kâri, Fıkh-ı Ekber Şerhi, terc. Y. Vehbi Yavuz, İstanbul 1979, s. 259). Ayette şöyle buyurulur: "De ki ruh, Rabbimin bildiği bir iştir. Size bu konuda pek az bilgi verilmiştir" (İsrâ, 17/85).
Ebû Hanife'ye göre, peygamberler, çocuklar ve şehitler kabir sorusu ile karşılaşmazlar. Ancak Ebû Hanîfe kâfirlerin çocuklarına kabirde soru sorulması, Cennete girmeleri ve onlarla ilgili benzeri bazı soruları cevapsız bırakmıştır (Alliyü'l-Kâri, a.g.e, s. 252-253).
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma