Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
"Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti" (2/Bakara, 31). "İsimler"
nelerdir? İlk akla gelen ihtimal tabii ki "varlık bilgisi"dir. İsim,
bir nesnenin işaretlenmesi, dağlanması demektir.
Hayvanı dağlamak veya bir tepeye bayrak dikmek, hayvanın veya tepenin
kime ait olduğunu gösterir. Dolayısıyla isimlendirme aynı zamanda bir
temellük ilişkisidir. Ancak kök anlam bir yana, en kısa ifadesiyle isim
varlıklara ad olan kelimedir. Varlık aleminde olanlar, hakikatte
"Allah'ın isimleri"nin varlık alanına çıkması, varlık bulması demek
olduğundan, Adem'in bizzarure Allah'ın isimlerini de öğrenmiş olması
gerekmektedir. Eflatun'un terimlerini kullanmak gerekirse, Allah'ın
isimleri varlıkların arketipleri (a'yan-ı sabiteleri)dir. Kök, tohum,
potansiyel madde isimlerdir; bunların tezahürü, kuvveden fiile geçmesi,
varlık sahasına intikali varlığı ve varlık alemindeki her şeyi meydana
getirir. Adem'in üç ayrı bilgiye sahip olduğunu söyleyebiliriz:
a) Allah'ın isimlerinin (Esmau'l-hüsna) ve bu çerçevede sıfatların ve
fiillerin bilgisi. İnsan kendisine bahşedilen bu kabiliyet sayesinde
Allah'ın isimlerini bilir; b) İsimlerin varlık alanına çıkmış bulunan
formları olan maddi ve maddi olmayan bilumum nesneler, fenomenler ve
mertebeler; eşyanın sıfatları, özellikleri, fonksiyonu, değeri ve
mahiyetiyle ilgili bilgi; c) Bu iki bilgiye bağlı olarak (doğru veya
yanlış, yararlı veya zararlı, isabetli veya isabetsiz) varlıklara isim
koyma yeteneği. Dil, dil bilgisi, dili konuşma, oluşturma, kavramsal
modeller geliştirme, soyutlama yapma yeteneği vs..
Bazı bilginler Hakikat'in akılla, dilin ise öğrenme ile
bilinebileceğini söylemişlerdir ki, bu ayet "Ta'lim-i esma"dan
bahseder. İnsan dünyaya hem potansiyel bilgilerle, hem yeni bilgiler
edinme, bilgilerini geliştirme, biriktirme ve yeni bilgilere
dönüştürerek kendisinden sonraki nesillere intikal ettirme yeteneğiyle
gelir.
Bu çerçevede "isimlendirme"ye tanımlama, semantik yeniden inşa etme
çabası diyebiliriz. İnsan bunu yapar, yani isimlendirmek suretiyle
tanımlar, müdahale eder. Kelimenin kök anlamının işaret ettiği üzere
burada bir temellük söz konusudur. Yani siz bir hayvanı dağladığınız
zaman kendi logonuzu, bir tepeye bayrak diktiğiniz zaman kendinize ait
bir işareti koymuş olursunuz; böylece hayvan veya tepeyi temellük etmiş
olursunuz. Hayvan veya tepe sanki artık sizindir. Ancak bir hakikati
göz ardı ederek gaflete düşmemek gerekir: Size isimlendirme, tanımlama
yetisini veren Allah'tır; dağladığınız, bayrak diktiğiniz nesnelerin
hakiki sahibi/maliki siz değilsiniz. Sahip ve malik Allah'tır. Sizin
yapabileceğiniz şey, Ta'lim-i esma'nın size kazandırdığı imkanları
kullanarak doğru bir biçimde tanımlar, yani semantik bir müdahalede
bulunursunuz.
Biz isimleri ve bilgiyi elde etmiş değiliz, bunlar bize öğretilmiştir,
öğreten Allah'tır. Yunanlılar bilgiyi tanrılardan/Zeus'tan çalmak
zorunda kaldılar, bu yüzden her zaman tanrılarla çatıştılar. İslam'a
göre Allah bize bilgiyi öğretti, nihayetinde bütün varlık alemi ilahi
isimlerin varlık alanına çıkmasından ibarettir. İlahi isimleri
(Ma'rifetullahı) ve varlıkların isimlerini (Ma'rifetulhalk) öğrendik,
geride Marifetunnefs kaldı.
Bütün varlık aleminde, Allah'ın müdahil olmadığı topluiğne ucu kadar
özerk bir alan yoktur; yani "din-dışı alan"a karşılık olabilecek laik
veya seküler alan mevcut değildir, insan bunu sadece kendi zihninde bir
vehim olarak kurgulamıştır. Hakikat bu iken, kendimizi ve varlığı nasıl
isimlerden tecrit ederek özerkleştirebiliriz ki!
Bir başka açıdan beşeri kültürel hayatta mademki isimlendirme yetisine
sahibiz, o halde Ta'lim-i esma (öğretilmiş bilgi) ve Nübüvvet bilgisi
(indirilmiş bilgi)nin imkanlarından hareketle, yani vahyi kök
bilgi-kurucu fikir kabul ederek isimlendirebilir, dış dünyadan bize
gelen kavramları semantik müdahaleye tabi tutabiliriz. Bu, bizim
Müslümanlar olarak hiçbir yabancı kültürden korkup içimize kapanmamızı
gerektirecek bir durum olmadığını açıkça göstermektedir. Sadece sağ
ayağımız kendi asli mihverimiz üzerinde bulunsun, arza sapasağlam
bassın, yeter. ALİ BULAÇ-Zaman
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Katılma Tarihi: 04 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 78
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bütün varlık aleminde, Allah'ın müdahil olmadığı topluiğne ucu kadar özerk bir alan yoktur; yani "din-dışı alan"a karşılık olabilecek laik veya seküler alan mevcut değildir, insan bunu sadece kendi zihninde bir vehim olarak kurgulamıştır. Hakikat bu iken, kendimizi ve varlığı nasıl isimlerden tecrit ederek özerkleştirebiliriz ki!
O zaman Allah Ademi halife niye atadı?Bunun hikmeti nedir?Cüzi irade niye var neyi ifade eder?
sn adalet ali bulaçın yazısı ile alak suresi arasında bir bağ kurulabilirmi?
İkra' bismi Rabbikellezî halak:Yaratan Rabbinin tanımlamasıyla oku.
Bu yazı isim kelimesine getirilen açılımı bir başka açıdan irdelemiş.Ancak,"en güzel isimler(tanım ve tanımlamalar) Allahındır." ayeti gereği,özellikle Kur'anın kapsama alanına giren konularda isimlendirmeyi Allaha bırakmak ve biz de O'nun isimlendirmelerine teslim olmak zorundayız.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Katılma Tarihi: 30 mart 2008 Yer: Uganda Gönderilenler: 126
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sn adalet vermiş olduğunuz cevap için teşekkür ederim.
Allahın isimlendirdiklerine teslim olmak zorundayız demişsiniz,peki isimlendirdikleri varsa isimlendirmedikleride varmıdır? eğerki varsa bunlara örnek verebilirmiyiz,isimlendirdikleri ile isimlendirmediklerine hangilerinin ardında Allahın gücü vardır yada yoktur,hani diyorya kendi isimlendirdikleriniz. bu zaman dilimi için örnek verebilirmisiniz....
__________________ koymuş postasını,GÖRMÜŞ RESTİNİ!!! he canım sen getir üstünü!!!
Behr bı deva kuçka heram nabe!!!
hılas!!!
Allahın kitabında zikredilenlerin tamamı O'nun esmaül-hüsnasıdır ve arkasında sulta vardır.Modernitenin güç diye tanımladığı herşey ile ataların tanımlamalarında ise asla sulta yoktur.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Katılma Tarihi: 30 mart 2008 Yer: Uganda Gönderilenler: 126
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
adalet yazdı,
Allahın kitabında zikredilenlerin tamamı O'nun esmaül-hüsnasıdır ve arkasında sulta vardır.
sn adalet bu ardında sulta olanlara telim olmamız gerekli demiştiniz(bu konuda size katılmamak mümkün değil)bunlara örnekler verseydiniz çok daha iyi olurdu ama benim vereceğim örnek uygunmu bilmiyorum örnek ilk cesedi gömmeyi öğreten karga olabilirmi,ve bu dönemde kargaya teslim olma gibi bir durum nasıl olmalı yada başka ardında sulta olan bir varlığa teslim nasıl olunmalı.
adalet yazdı,
Modernitenin güç diye tanımladığı herşey ile ataların tanımlamalarında ise asla sulta yoktur.
sn adalet ardında sulta olmayan tanımlamaları bu zaman diliminde kullanmadan yada bunlara teslim olmadan yaşayabileceğimiz bir olanak varmıdır?
__________________ koymuş postasını,GÖRMÜŞ RESTİNİ!!! he canım sen getir üstünü!!!
Behr bı deva kuçka heram nabe!!!
hılas!!!
Teslimiyet,Allahın vahyinde yaptığı tanımlamalara uygun hareket etmektir.Karga örneğinde olduğu gibi,ölülerimizi toprağa defnetmektir,onları yakmak yada tabuta koymak doğru değildir.
Ardından sulta olmayan tanımlamalardan güç yettiğince kaçınmak gerekir,gücümüzün yetmediği durumlarda ise,en ehven olanını seçmeye çalışmalıyız.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Katılma Tarihi: 30 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Adem'e öğretilen isimlerden BAZILARI :
Allah : Yaratan, yapıp-eden, ezeli, ebedi olan, varlığında başkasına muhtaç olmayan, eşsiz, ortaksız kudret. Afüvv : Affeden, hataları, günahları bağışlayan.
Ahad : Zatında, varlığında tek olan
Âhir : Sonu olmayan.
A'lâ : En yüce
A'lem : En iyi bilen
Âlim : Tüm bilgilerin kaynağı olan, her şeyi gereğince bilen.
Alim : Her şeyi bilen, bilgi bakımından eşi benzeri olmayan.
Aliyy : Yüceliğin kaynağı ve sahibi. Ulu
Azim : Ululuğun kaynağı ve sahibi, çok yüce
Aziz : Kudret ve onurun kaynağı ve sahibi. Çok güçlü, çok onurlu
Bâri : Var eden, varoluşu kotarıp yöneten
Basir : Görme gücünün kaynağı, en iyi şekilde gören. Her şeyi gören.
Bâtın : Gözle görülemeyen, her şeyde kendinden bir güç bulunan.
Bedi' : Var eden, yarattıklarını ahenk ve güzellikle donatan.
Berr : İyilik ve lütfu sonsuz olan. Eşsiz cömert.
Câmi : Toplayan, bir araya getiren. Mahşer günü tüm insanları, hesap vermek üzere huzuruna toplayan.
Cabbâr : Yapılmasına karar verdiği şeyi, dilediğinde zorla yaptıran.
Ekrem : Cömertlerin cömerdi, cömertliği sonsuz.
Evvel : İlk. Başlangıcına zaman belirlemek söz konusu olmayan.
Fâlık : Yarıp parçalayarak ortaya yeni bir şey çıkaran; tohumun ve dânelerin içinden yeni bir şey çıkaran.
Fâtır (Fâlık) : Yaratan. Birtakım varlıkları yarıp parçalayarak yeni varlıklara ve oluşlara vücut veren.
Fettâh : Açan. Fetih ve zafer lütfeden. Kolaylık sağlayan.
Gaffâr : Dilediğinden, günahları beklenmedik şekilde affeden.
Gâfir : Bağışlayıcı, affedici.
Gafür : Sürekli bir biçimde günahları affeden.
Galib : Her hal ve şartta galip gelen.
Gani : Zengin. Zenginliği sınırsız olan. Yanında herkesin yoksul kaldığı kudret.
Haalik : Yaratan, var eden.
Habir : Her şeyden en iyi biçimde haberdar olan.
Hâdi : Hidayet veren. Doğruya, iyiye ve güzele kılavuzlamada en yüce kudret.
Hafiy : Lütufkâr.
Hâfız : Koruyan, her şeyi ezberinde tutan.
Hafiz : Koruyup gözeten. Her şeyi kontrol ve gözetimi altında tutan.
Hakim : Tüm hikmetlerin kaynağı. Her yaptığında mutlaka bir hikmet bulunan.
Hakk : Gerçeğin kaynağı ve belirleyicisi. Her yaptığı ve emri gerçeğe en uygun olan. Hakkın ve hukukun kaynağı kaynağı ve belirleyicisi.
Halim : Davranışlarında yumuşak ve şefkatli. Sertlik ve katılıktan uzak olan.
Hallâk : Yaratışı sürekli olan. Yarattıklarında sürekli yeni boyutlar ve türler oluşturan. Yaratışındaki yoğunluk ve çeşitliliği izlemek mümkün olmayan.
Hâmid : Her türlü övgünün sahibi ve muhatabı olan. Dilediğini, dilediği şekilde öven.
Hasib : En iyi ve en hassas biçimde hesap soran. Tüm yarattıklarını ince bir hesaba uygun olarak var eden.
Hayy : Sürekli diri. hayatın kaynağı. Kendisi için ölüm sözkonusu edilemeyen.
İlah : Tapılmaya layık tek kudret. Yüce, eşsiz.
Kaadir : Kudretin kaynağı ve sahibi.
Kaahir : Yarattıkları üzerinde hüküm ve egemenlik kuran. dilediğinde kahır ve baskıyla sindiren.
Kadir : Gücü her şeye ulaşan, her şeyde hissedilen.
Kâfi : Hem kendisine hem de yarattıklarına yeten. Kullarının her türlü istek ve ihtiyaçlarına, araya başkası girmeksizin cevap veren.
Kahhâr : Gerçeği örtüp, buyruklarına karşı çıkan inkarcıları kahrı altında ezen.
Karib : Çok yakında olan. Kullarına şah damarından daha yakın olan. Yakarış ve çağrıları duymada hiçbir aracıya, alete gerek bırakmayan.
Kavi : Gücü bizzat kendinden olan. Gücünü kullanmada hiçbir buyruğa ve yönlendirmeye muhtaç olmayan.
Kayyûm : Kudretin kaynağı. Kudretiyle her şeyi kıvamında tutan.
Kebir : Tüm büyüklük ölçülerinin kavrayamayacağı şekilde büyük olan.
Kerim : Lütfu hep işleyen, cömert. Kuddûs : Tüm kutsallıkların kutsadığı tüm varlığın tesbih edip yücelttiği. Tüm noksanlıklardan arınmış, tüm yüceliklerle donanmış olan. Lâtif : Gözle görülmeyen. Lütfu ve bağışı çok olan.
Malik : Sahip olan.
Mecid : Cömertlik ve ululuğun kaynağı, cömert ve ulu.
Melik : Güç, saltanat ve yönetimin en yüce sahibi.
Melîk : Mülk ve saltanatı dilediği gibi dağıtan.
Metin : Her hal ve tavır karşısında sebat ve dayanıklılığını koruyan. Güçlü, zorlu.
Mevlâ : Koruyup gözeten, destek veren. Sevdiklerinin her hal ve şartta yanında bulunan.
Mucîb : En iyi şekilde, en kısa zamanda cevap veren. Kullarının istek ve yakarışlarına aracısız cevap veren.
Muhît : Her şeyi çepeçevre kuşatan.
Muhyî : Yaratan, hayat veren. ölüleri dirilten.
Mukît : Yarattıklarının gıda sistemlerini, beslenme tarzlarını belirleyen ve her birinin gıdalanmasını yerli yerince düzenleyen.
Muktedir : Gücünü, kendisi tarafından belirlenen ölçüler ve planlar dahilinde görünür hale getiren. Gücünden, yarattıklarına belli oranlarda nasip veren.
Musavvir : Şekil, renk ve desen veren. Görünüş kazandıran, görünüşü ahenkli kılan.
Müheymin : Hükmü altında tutan. Yarattıklarının, kendisi tarafından belirlenen ölçülere uygunluğunu denetleyen.
Mümin : İnanan, güvenen. İnsana bir takım emanetler bırakan. Güven ve iman sunan. Kendisine iman edenlerle yakın ilişkiler içinde olan.
Müsteân : Darda ve zorda kalanın başvurduğu, yardım dilediği kudret. Kendisinden yardım ve destek istenen.
Müteâl : Aşkın, yüce. Akıl ve bakış ölçülerinin ulaşamayacağı boyutlarda olan.
Mütekebbir : Ululuk ve yüceliğin kaynağı olan. Kibre, böbürlenmeye sapanları hizaya getiren.
Nasir : Yardım eden. Yardım etmede yer, zaman ve sınırı kendisi belirleyen.
Nûr : Işık. Işığın aydınlığın, yol gösterişin, erdirişin kaynağı ve yöneticisi olan.
Rab : Besleyip, terbiye edip eğiten. Yarattıklarını belirlediği bir programa uygun olarak, birtakım hedeflere götüren. Tekâmülü programlayıp yöneten.
Râhim : Rahmet ve merhameti sınırsız olan. Dünya hayatını buyruklarına uygun biçimde yaşayanlara, ölüm sonrasında özel rahmet sunan.
Rahman : Rahmeti sonsuz olan. kendisine inanan-inanmayan herkese rahmet ve merhametinin tüm nimetlerini ayrım yapmaksızın sunan.
Rakîb : Kontrol eden, gözleyip gözetleyen.
Raûf : Acıma, şefkat ve esirgemesi sınırsız olan.
Refi' : Yüceliğin sahibi ve tüm yüceliklerin dağıtıcısı olan. Dilediğini, dilediği makam ve yüceliğe çıkaran.
Rezzâk : Yarattığı tüm varlıkların rızıklarını bol bol veren.
Samed : Tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği eşsiz kudret.
Selâm : Esenlik, barış ve mutluluğun kaynağı. Esenlik, barış ve mutluluğun nasıl sağlanacağını gösteren.
Semî' : En iyi şekilde işiten, duyan. Her şeyi işitip duyan.
Şâkir : Şükredenleri duyup ödüllendiren. Kendisine şükredenlere teşekkür eden.
Şehîd : En yüce tanık. Her şeyi görüp gözetleyen. İnsana, görüp gözetleme, tanıklık etme gücü veren.
Şekûr : Bütün şükürlerin yöneldiği kudret. Şükredenlere daha fazlasını veren. Şükredenlere teşekkür eden.
Tevvâb : Tövbeleri çok kabul eden. Tövbe nasip eden. Kendisine yönelenlerin, bu yönelişlerini karşılıksız bırakmayan.
Vehhâb : Bağışı sınırsız olan. sürekli ve sınırsız bir biçimde bağışta bulunan.
Vâhid : Sıfatlarında, özelliklerinde tek ve biricik olan. Kullarının, ibadet ve yönelişlerinde kendisine herhangi bir varlığı eş ve aracı tutmamalarını isteyen.
Vâris : Bütün mülk ve saltanatların, sonunda kendine teslim edildiği kudret. Dilediğini, dilediğine mirasçı kılan. barış severleri mülk ve yönetime sahip kılmayı esas alan.
Vâsi : Kudret ve belirişi süreçle açılıp saçılan. Varlığı sürekli genişleten. Yaratışı ve yarattıklarını dilediği şekilde artırıp genişleten.
Vedûd : Sevginin kaynağı olan. Seven. Sevdiren. Sevme-sevilme ilişkisini kotaran. Tüm sevgilerin en son ve en yüce gayesi olan.
Vekîl : Gücü ve yönetimi kullanan. Kendisine teslim olanlara vekalet eden. Son söz ve yetkiyi elinde bulunduran.
Velî : Dost, yardımcı, destek veren. Kendisine inananların dostluğunu kabul eden. Kendisine inananların en güvenilir dost olarak yalnız kendisini kabul etmelerini isteyen.
Zâhir : Her şeyde tecelli eden. Tüm yarattıklarında kendisinden görünebilir izler, işaretler bulunan.
Katılma Tarihi: 30 mart 2008 Yer: Uganda Gönderilenler: 126
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
adalet Yazdı:
Teslimiyet,Allahın vahyinde yaptığı tanımlamalara uygun hareket etmektir.Karga örneğinde olduğu gibi,ölülerimizi toprağa defnetmektir,onları yakmak yada tabuta koymak doğru değildir. Ardından sulta olmayan tanımlamalardan güç yettiğince kaçınmak gerekir,gücümüzün yetmediği durumlarda ise,en ehven olanını seçmeye çalışmalıyız.
sn adalet kendi düşüncemin daha üstünde tespitleriniz var,onun için yakalamış olduğum bu fırsatı kaçırmadan epey bir soru hazırladım umarım sıkmam sizi.
sorularım umarım sizi rahatsız etmez, ilk sorum.
sn adalet sanırım alak suresi ile sizin yorumunuza bakılırsa bu surenin şuanda dünya üzerinde bilmeden uygulayan tek bir topluluk var bu topluluk dışında hiç kimse bu ayeti sanırım yaşamıyordur.
moderniteden kasıtlı uzak duran tek topluluk.
amişler...
bunlar dışındaki ve kendine müslüman diyen hanifler bile alak suresini bırakın yaşamayı daha anlamamışlar umarım yanılıyorumdur....
__________________ koymuş postasını,GÖRMÜŞ RESTİNİ!!! he canım sen getir üstünü!!!
Behr bı deva kuçka heram nabe!!!
hılas!!!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma