Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Aşağıdaki özel günler takviminden anlaşılacağı gibi,
Yahudilerin de özel
günleri her sene 10 gün geriye
gidiyormuş. Yani, onlarda bizim kullandığımız hicri takvimin bir
benzerini kullanıyorlarmış.
Buradan
çıkan sonuç şu olabilir: Doğru takvim hicri takvim ya da benzeridir.
Gökyüzündeki kamer 12 kez eski aydan yeni aya dönüşür ve 13. oluşunca
yeni yıla
girilmiş demektir. Allah Yahudilere nasıl Ay takvimini kullanmayı
emretmişse, Müslümanlara da emretmiştir. Sonuç olarak Hicri takvimi
müslümanlar ilk kez kullanmamışlar çünkü Allah her topluma bu takvimi
kullanmayı emretmiştir.
Ancak karşı iddia da şudur: 'Takvim kızıl
dolunay ile başlar. Kızıl
dolunay 12 dolunayda bir görülür. Bir sonraki kızıl dolunayın
görülmesi ile bir sonraki yıla geçilir ve önceki yıl tamamlanmış olur.
(Eğer
13. dolunay kızıl değilse bir sonraki yıla geçilmez, 14. dolunay
kızıl dolunaydır ve o zaman bir sonraki yıla geçilir.) Kızıl olmayan 13. ay bir sonraki yıla ertelenmeyecek,fazlalık olarak yaşanacak. Yeni yıl
için kızıl dolunay beklenecek) Allah
Kuran'da Ayları ertelemeyin uyarısı
yapıyor. Bu çok önemli bir uyarı çünkü erteleyenler kafir oluyor. Biz
bu ertelemeyi genel olarak şöyle anlıyoruz: 'Geçen sene Recep ayı haram
aydı, gelin bu sene şaban ayını haram ay yapalım.'
Ertelemek
ancak inkârda bir artıştır. Bununla kâfirler şaşırtılıp
saptırılır. Allah'ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir
yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah'ın haram
kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine
'çekici ve süslü' gösterilmiştir. Allah, inkârcı bir topluluğa hidayet
vermez. 9-37
Bu ayet genel görüşteki ertelemeyi de
kastediyor da olabilir, bizim iddiamız olan yukarıda bahsettiğim
ertelemeyi de. '4 yılda bir oluşan 13. dolunay bir sonraki yıla ertelenmeyecek.'
Ertelemek
ancak inkârda bir artıştır. Bununla kâfirler
şaşırtılıp
saptırılır. Allah'ın haram kıldığına sayı
bakımından uymak için, onu bir
yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah'ın haram
kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine
'çekici ve süslü' gösterilmiştir. Allah, inkârcı bir topluluğa hidayet
vermez. 9-37
Dikkatlerinizi sayı bakımından uymak için
yazan yere çekmek istiyorum. Yani kafirler, kendi zevkleri ya da
istekleri doğrultusunda değil, SAYI
BAKIMINDAN UYMAK İÇİN erteleme yapıyorlar.Bu durumda bizim iddiamız daha
geçerli görünüyor. Sonuçta Yahudiler de, Ehli-sünnet de aynı hataya
düşmüş olabilir. En doğrusunu Allah bilir.
Araştırma sürüyor. Bizim iddamızı
destekleyen ya da çürüten bulabildiğim her delili sizinle paylaşacağım
inşallah..
__________________ Kim bundan (Kuran'dan) yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. Taha 100
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
O, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir aydınlık, ayı bir ışık yapan ve ona menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için âyetleri detaylandırır. 10-5 Bu, doğru bir çeviri olmamış.
[Yunus/5]: Güneşi bir ışık, ayı da bir aydınlık kılan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye ona duraklar ayarlayan O'dur. Allah, bunları ancak gerçek ile yaratmıştır. Bilen bir toplum için ayetleri detaylandırarak açıklar.
O, senelerin sayısını ve
hesabını bilesiniz diye güneşi bir
aydınlık, ayı bir ışık yapan ve ona menziller ayarlayandır. Allah bunu
ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için âyetleri
detaylandırır. 10-5 Bu, doğru bir çeviri
olmamış.
[Yunus/5]: Güneşi bir ışık, ayı da bir aydınlık
kılan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye ona
duraklar ayarlayan O'dur. Allah, bunları ancak gerçek ile
yaratmıştır. Bilen bir toplum için ayetleri detaylandırarak açıklar.
Selam
İsimsiz. Bu çeviri hasanakcay.net adresinde tartışıldı. Oradaki
tartışmanın sonucunda bu çevirinin daha doğru olduğu kararına varıldı.
Ben de oradaki sonuçtan giderek bu ayeti bu şekilde paylaştım.
Hasan
beyin ayetin meali hakkındaki açıklaması;
Huvellezî cealeş şemse
dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzileli
ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil
hakk(hakkı), yufassılul âyâti li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).
1. huve :
o ki 2. ellezî ceale : ki o kıldı (yarattı) 3. eş şemse :
güneş 4. dıyâen : bir ziya, bir ışık (olarak) 5. ve el kamere :
ve ay (kamer) 6. nûren : bir nur 7. ve kaddere-hu : ve ona takdir
etti 8. menâzile : menziller, yörüngeler 9. li ta'lemû : bilmeniz
için 10. adede es sinîne : senelerin adedini, sayısını 11. ve el
hisâbe : ve hesabını ... ..
Huvellezî
cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile O’dur
ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr yapıp ona gittikçe küçülen
dilimler ölçüp biçti…
li ta’lemû adede’s sinîne ve’l
hisâb.
li
ta’lemû: bilesiniz adede’s sinîne: yılların sayısını ve’l hisâb:
ve hesabı
ki yılların sayısını ve hesabı bilesiniz.
O’dur ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr
yapıp ona gittikçe küçülen
dilimler ölçüp biçti ki yılların
sayısını ve hesabı bilesiniz.
YILLARIN
SAYISINI VE HESABI BİLİN DİYE GÜNEŞİN BİR IŞIK VE AYIN BİR NÛR
OLMASINI SAĞLAYAN VE ONA GİTTİKÇE KÜÇÜLEN DİLİMLER ÖLÇÜP BİÇEN O’DUR.
Önce
YILLARIN SAYISI" Hasan Akçay
Yani yılların sayısını güneş,
yılların hesabını ayın şekilleri belirliyor. Bizim yorumumuz,
yaklaşımımız budur.
Sizin çeviriniz ayeti bölüyor. Şöyle ki;
ayette, güneş, ay ve ayın menzilleri birlikte, senelerin sayısı ve
hesabı da kendi içinde birlikte yani yanyana verilmiş. Ama siz güneşi ve
ayı bir önce çevirip, araya senelerin sayısını ve hesabını eklemiş ardından da ayın menzillerini
çevirmişsiniz. Neden 'ona duraklar ayarlayan O'dur.' kısmını ayırdınız?
Sizin mealiniz de bana doğru gelmedi.
Ancak eğer bir Arapça
yazım kuralından dolayı bu parçalamayı ve ayrımı yapıp, ayeti bu hale
getirdiyseniz onu da bilmek isterim. Sonuç olarak siz bir açıklama
yapasaya kadar bizim getirdiğimiz meal sizinkinden daha doğru görünüyor.
Vesselam.
__________________ Kim bundan (Kuran'dan) yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. Taha 100
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba ehli-ibrahim,
[Yunus/5]: Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzileli ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk(hakkı), yufassılul âyâti li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).
kadderehu menâzileli ta'lemû adedes sinîne vel hisâb cümlesi bir bütündür ve “ve” bağlacıyla Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren cümlesine bağlanmıştır.
kadderehu menâzileli ta'lemû adedes sinîne vel hisâb
Ona duraklar ayarladı. Neye ayarladı? Aya.
Neden ayarladı? Yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye.
Duraklar ayarlanan şey, aydır, güneş değil. Şayet çeviri sizin yaptığınız şekilde olursa, güneşe de duraklar ayarlandığını söylemeniz gerekir.
Ve sizin çevirinize göre “güneşin ışık kılınması”nın gerekçesi, “yılların sayısını” bilmemiz oluyor ki, bu mantıklı değildir.
Sizin yazınızdan alıntılıyorum:
O’dur ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr yapıp ona gittikçe küçülen dilimler ölçüp biçti ki yılların sayısını ve hesabı bilesiniz.Bu çeviri, benim yaptığım çeviriyle aynı şeyi söylüyor. “Ona” zamirinin öznesi “kamer”.
YILLARIN SAYISINI VE HESABI BİLİN DİYE GÜNEŞİN BİR IŞIK VE AYIN BİR NÛR OLMASINI SAĞLAYAN VE ONA GİTTİKÇE KÜÇÜLEN DİLİMLER ÖLÇÜP BİÇEN O’DUR. Ancak bu çeviri ile yukarıda yaptığınız çeviri birbirinden farklı. Zarf tümleci/gerekçe yer değiştirmiş. Dikkatli okuyun lütfen.
Ayrıca şu adresten başka çevirilere de bakabilirsiniz.
Sanırım anlaşamıyoruz. Siz de haklı olabilirsiniz
ben de. Ancak aklıma takılan birkaç şeyi açık bir şekilde sormak
istiyorum.
Öncelikle bir noktada aynı şeyleri söylüyoruz.
Güneşi
bir ışık kılan ve kameri bir nur kılan ve ona menziller ölçüp biçen (...). Elbette
meziller kamer için geçiyor. Ben asla 'ona' zamirini güneşe istinad
etmedim. Menziller kameri işaret eder.
Güneşi bir ışık kılan Ve kameri bir nur
kılan ve ona meziller belirleyen (...)
Dikkat edin bunlar
Kuran ayetlerinde arka arkaya. Ama siz bakın ne yapmışsınız..
Güneşi bir ışık Kameri de bir aydınlık kılan ve senelerin sayısını
ve hesabını bilesiniz
diye ona
duraklar ayarlayan O'dur.
Yani
siz gayet açık olarak ayetin içinde anlam kayması yaratacak şekilde
böl-parçala-karıştır yapıp, ayeti istediğiniz şekilde yazıyorsunuz.
Evet, ayet sizin yazdığınız gibi olsaydı o zaman yılların senesini ve
hesabını yalnızca kamerin mezillerine göre yapmamız gerekirdi ve güneşin
bir değeri olmazdı ama ayetin gelişi böyle değil. Sırayı bozmayın.
İkinci
olarak;
Kuranmeali.org adresini ben de uzun zamandır
kullanıyorum. Zaten verilerin bir kısmını da ordan aldım. Hanif bir
müslüman olarak biliyorum ki Türkçe'ye ilk meali Elmalılı Hamdi yazır
yapmıştır. Daha sonra başka mealler yazılmışsa da bunlar çoğunlukla
Elmalının kopyasıdır/benzeridir. Yani o sitede gördüğünüz bir çok meal
Elmalı'nın mealinin bir kopyasıdır. Çevirenler de bunu açık olarak
söylemişlerdir. Yalnışım yoksa Elmalılı meallerini Hanefi adlı adamın
oluşturduğu mezhebe göre oluşturmuştur. Oradaki bütün meallerle
sizin iddia ettiğiniz mealin benzeştiğini söylemeniz birşeyi
değiştirmez. Hanif bir Müslüman olarak herkesin yanılıyor olma
olasılığını göz önünde bulundurmalıyız. Ya da onların yanılmadığını ve
doğru olduklarını kanıtlamalıyız.
Üçüncü olarak; O’dur
ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr yapıp ona gittikçe küçülen
dilimler ölçüp biçtiki yılların sayısını ve hesabı
bilesiniz. Siz benim yazdığım bu mealin doğru
olduğunu yani sizin yaptığınız/kopyaladığınız çeviriyle aynı şeyi
söyledini kabul ediyorsunuz. Ancak yukarıdaki meal devrik bir
cümleden oluşuyor ve içindeki anlamı çıkarmak zor oluyor.
Onu
devrik olmayan şekliyle; yılların
sayısını ve hesabı bilesiniz
(diye) O’dur
ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr yapıp ona gittikçe küçülen
dilimler ölçüp biçti(biçen) olarak
yazılır.
Ama siz şu şekilde çeviriyorsunuz; O’dur
ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr yapıpyılların
sayısını ve hesabı bilesiniz
(diye) ona gittikçe
küçülen
dilimler ölçüp biçti Ben de doğal olarak bu çevirinin problemli
olduğunu düşünüyorum.
Dördüncü
olarak;
Sizin iddianızın doğru olma olasılığı şu taktirde
mümkündür.
Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren.
(Burada cümle biter. Konu kapanır.) Güneşi bir
ışık, ayı da bir aydınlık kıldı. (nokta)
ve kadderehu
menâzile li ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe) (Burada Allah başka
birşeyden bahseder.) Ve yılların
sayısını ve hesabı bilesiniz
(diye) ona gittikçe
küçülen
dilimler ölçüp biçti.
Eğer ayet içindeki
ilk kısmı sizin söylediğiniz gibi bölersek, sizin iddianız doğru olur.
Ben yanılmış olurum. Ve söylediğiniz gibi benim yazdığım mealde zarf
tümleci/gerekçe yer değiştirmiş olur. Ama neden parçalıyorsunuz?
Bilmiyorum. Ama parçalamak bana doğru görünmüyor. Belki de Kuran'ın bu
ayetinden iki anlamı da çıkarmak mümkündür.
Bence insanlar,
yalnızca ayın Allah'ın takvimi belirleriğini bildiklerinden, tümden
gelim yaparak bu ayeti iki
kısma bölüyorlar ve güneşi saf dışı bırakıyorlar. Bunu da bilinçli
olarak değil, sahip oldukları bilinçaltlarındaki ön yargılarıylarıyla
yapıyorlar. Benim fikrim ayetin ikiye bölünmemesi ve zarf
tümlecinin güneşi de kapsamasıdır.
Bana ayeti neden iki
kısıma ayırdığımızı açıklayabilirseniz sorun ortadan kalkar. Aksi halde
buradan ikimiz de bir sonuç elde edemeyiz.
'kadderehu
menâzileli
ta'lemû adedes sinîne vel hisâb cümlesi bir bütündür ve “ve” bağlacıyla Huvellezî cealeş şemse
dıyâen vel kamere nûren cümlesine bağlanmıştır.'
Neden?
__________________ Kim bundan (Kuran'dan) yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. Taha 100
Sıcak dolunay yasak dolunayların ilki midir? Kuran’da buna dair kanıt var mı?
yasak dolunaylar: eşhurul hurum (9:5)
yasak dolunay: şehril harâm (2:217)
sıcak dolunay: şehru ramazân (2:185)
dört yasaklar: erba’atun hurum (9:36)
dört dolunay: erba’ate eşhûr (9:2)
Kanıt elbet var. Bakara 185:
Sıcak dolunay odur ki onda indirilen kuran insanlara yol gösterir; yol gösterimden ve "ayıraç"tan apaçık kanıtlar ortaya koyar – Şehru ramazân ellezî ünzile fîhil kuran hüden lin nâsi ve beyyinatin minel hüdé vel furkan.
Şehru ramazânda indirilen kuran aslında bir sûredir. Ve sûrenin ayetleri müslümanları Allah için savaşmaya çağırır. Bunu Tevbe 86’dan anlıyoruz:
"Allah’a inanın ve O’nun elçisiyle birlikte savaşın!" diye bir sûre indirilince onların imkan sahibi olanları senden izin istediler; "Bizi bırak! Oturanlarla oturalım!" dediler.
Ama bununla da yetinmediler; inananlara "Bu sıcakta sefere çıkmayın!" deyip kendilerinin yanında yer açtılar – kâlû lâ tenfirû fil har.
Görüldüğü üzere Bakara 185’te iki anahtar kelime var:ayıraçve sıcak.
Anılan ayetler bir AYIRAÇ işlevi görmüştür çünkü içten iman edenleri iki yüzlülerden AYIRIRLAR. Şehid olmayı dahi göze alarak savaşa koşanlar içten inananlardır. Allah için savaşmak istemeyip sıvışanlar ise imanen iki yüzlü. O nedenledir ki iki yüzlüler bir ayet iner de kalplerindekini ortaya çıkarıverir diye sürekli korkmaktadır (9:64).
Sınavlar Mekke’nin fethi ve Tebuk seferidir.
Mekke’yi ele geçirmek için yola çıkan inananların ordusuna ensârdan bir sürü müslüman katılmıştı. Bunlar hurma bahçelerine sahiptiler. Harman zamanı ise Mayıs- Ekim arası idi. Hurmalar toplanıp "dört dolunay"da kurulan büyük Mekke pazarına yetişecek.
Ensarın iki yüzlü olanları orduya katılmamak suretiyle kendilerini ele verdiler (Feth 11):
Muhalif araplar sana diyecekler ki: "Bizi ailelerimiz ve mallarımız meşgul etti(şegaletna emvaluna ve ehluna). Bizim için bağışlanma dile."
Muhacirler ise Mekke’deki akrabaları ile sınandılar. Gavur, müslüman iç içe yaşıyordu orda. Bir müşriğe nişan alıp ok atsanız onu ıskalayıp kendi ana babanızı vurabilirdiniz.
Feth 24:
O odur ki sizi onlara üstün getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde (ببطن مكة) onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekti...
Feth 25:
O kafirler ki sizi Mescdi'l-Harâm'a sokmuyor, adadığınız hayvanların yerine ulaşmadan bekletilmesini dayatıyorlardı. Eğer kendilerini tanıyamayıp ezeceğiniz ve o yüzden kınanıp üzüleceğiniz inanan erkekler ve kadınlar bulunmasaydı iş elbet başka türlü olurdu.
Allah’ın elçisi de diken üstündeydi. Ordu Mekke’ye girince doğruca Mescidi Harâma gitti ve orada müşriklerle anlaşma yaptı: onlara dört dolunay süre tanıdı.
Şimdi o dönemdeki gelişmelere bakalım.
Hz Muhammed Mekke müşriklerine dört dolunay süre tanıdı. Tevbe 5’te belirtildiği üzere bunlar yasak dolunaylar anlamında EŞHURUL HURUM olup sıcak yaz mevsimine aittiler çünkü sıcak dolunay onlardan biridir ve sıcak yazın sıcak dolunayıdır.
Zaten kış ve ilkbahara ait olamazlar çünkü o iki mevsimde Kureyşliler ticaret için uzun yolculuklar yapıyor (Sûre 106). Mekke pazarı, hurma dahil, her türlü malın alım satımına kapalı.
Kureyşi kış ve ilkbahar yolculuklarına bu evin Rabbi alıştırdı. Kureyşin o Rabbe tapması gerekir. Açtılar, doyurdu onları; korkuyorlardı, güvene kavuşturdu. (Li ilafi kureyş. İlafihim rıhlateş şitâi ves sayf. Felya'budû rabbe hézel beyt. Ellezî at'amehum min cûin ve émenehum min havf.)
İnanırlar Mekke'ye girip hac ibadetlerini yerine getirdiler ki Yüce Allah buna Tevbe 3’te büyük hac diyor = HACCI EKBER. Yasak dolunayların ilkinde mi? Hayır. Buna dair kanıtlar:
(1)İnanan ordunun Mekke’ye girdiği o dolunay ana baba günüdür. Hac için ortam uygun değil.
(2)Artı, hac Arafat vakfesiyle başlar. Arafat, Kabe'nin 25 km güney doğusunda bir ova. İnananlar Mekke'nin denetimini henüz tam olarak ele geçirememiş iken deve sırtında ve yaya olarak ta 25 km uzaktaki o yere gidip gelemez.
(3)Arafat vakfesine yetişemeyenler haccı kaçırmıştır. Oysa müşriklere o dört dolunaylık süre inananlar Mekke'ye girdikten sonra tanınmıştır. Arafat vakfesinin daha önce yapılmış olması gerekirdi; artık hac yapılamaz.
(4)En önemlisi "sıcak dolunay"a tanık olanların oruç tutmasıyla ilgili hükümdür (2:185). Allah'ın o hükmü Bakara 196 ile birlikte okunduğunda görülür ki "sıcak dolunay"da hacca gitmek Allah'ın şu buyruğunu hükümden düşürür: "Hacda kim hayvan bağışlayamazsa toplam on gün oruç tutsun!" Zaten tutuyorlar! "... oruç tutsunlar" demenin lüzumu var mı?
HACCI EKBER ikinci yasak dolunayda yerine getirildi.
Bundan bir ya da iki dolunay sonra, hava hâlâ aşırı sıcak iken (9:81), Tebük seferine çıkıldı. İçten inananlar koşa koşa katıldılar o sefere; kalplerinde hastalık bulunanlar ise sıvıştılar.
Sonuç: Kimin içten inandığını, kimin ikiyüzlü olduğunu gösteren sûrenin "sıcak dolunay"da inmesi (2:185), hurmaların Mayıs-Ekim arasındaki sıcak aylarda toplanması, Tebuk seferine çıkıldığında da havanın cehennem gibi sıcak olması (9:81, 9:86)... gösteriyor ki
İnananlar sıcak dolunayda inen özel sûreden Allah için savaşmaya çağrıldıklarını ve savaşmanın içten imanı, sıvışmanın ise ikiyüzlülüğü ortaya çıkaracağını öğrendikten sonra Mekke’ye girdiler. Ardından, sıcak yaz mevsiminin sıcak "dört dolunaylar"ını yaşadılar.
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın ehli-ibrahim,
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, ben o adresi size yardımcı olması açısından verdim. Siz de zaten o siteden faydalanıyormuşsunuz. Yoksa ben çevirilerimi kendim yaparım. Kimin nasıl çevirdiği beni ilgilendirmez.
Bakın, Yunus/5 ayeti:
Güneşi bir ışık, ayı da bir aydınlık kılan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye ona duraklar ayarlayan O'dur… şeklinde de
O ki, güneşi bir ışık, ayı da bir aydınlık kıldı. Ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye ona duraklar ayarladı… şeklinde de çevrilebilir. İki çeviri de aynı şeyi anlatır. Ha "adam kel", ha "kel adam", ne fark eder?
Ama Yunus/5 ayeti:
O, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir aydınlık, ayı bir ışık yapan ve ona menziller ayarlayandır... şeklinde çevrilemez. Ayeti keyfe göre çevirmek budur. Tümlecin yerini kafanıza göre değiştiremezsiniz. Bu, dilbilgisi kurallarını görmemezlikten gelmek olur.
Buradaki tümleç/gerekçe “senelerin sayısını ve hesabını bilmek” tir. Siz ise tümleci ikiye bölüyor ve “senelerin sayısı” ve “hesap bilmeyi” iki gerekçe olarak sunuyorsunuz ve birini güneşe diğerini aya gönderiyorsunuz. Yani böl-parçala-karıştır işlemini siz yapıyorsunuz.
Gelin, yine sizin yaptığınız iki çeviriye dönelim.
O’dur ki güneşi bir ışık ve kameri bir nûr yapıp ona gittikçe küçülen dilimler ölçüp biçti ki yılların sayısını ve hesabı bilesiniz.
YILLARIN SAYISINI VE HESABI BİLİN DİYE GÜNEŞİN BİR IŞIK VE AYIN BİR NÛR OLMASINI SAĞLAYAN VE ONA GİTTİKÇE KÜÇÜLEN DİLİMLER ÖLÇÜP BİÇEN O’DUR.
Bakın, yaptığınız bu iki çeviri birbirinden farklıdır. Birinci çeviride “aya gittikçe küçülen dilimler ölçüp biçilmesinin” nedeni “yılların sayısının ve hesabının bilinmesi” iken, ikinci çeviri de “güneşin bir ışık, ayın bir nur olması ve ona gittikçe küçülen dilimler ölçüp biçilmesinin” nedeni “yılların sayısının ve hesabının bilinmesi” olmaktadır. Şimdi, bu iki çeviri birbirinin aynısı mıdır, siz karar verin. Ayrıca "güneşin bir ışık yapılmasının" nedeni nasıl olur da "yılların sayısını bilmek" olur. Bu, size akılcı geliyor mu?
Ve evet, birinci çeviri benim üstte yaptığım çevirilerle aynı şeyi söyler (Ben bu şekilde çevirmem, o ayrı). Aradaki bir "ve" bağlacını "fe" edatına çevirdiğiniz için (ki yapılmaması gerekir) kafanız karışıyor. Yani:
Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzileli ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe) cümlesini,
Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren fe kadderehu menâzileli ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe) şekline sokmuşsunuz.
Tamamdır. Şimdi ne demek istediğinizi anladım.
Sanırım siz haklısınız. Şimdi bu sitedeki ve diğer sitelerdeki delil
olarak gösterdiğim bu ayeti inşallah kaldıracağım çünkü yaptığınız
açıklama beni tatmin etti.
Bir şey var bilginizi almak istediğim.
Yine yanıtlarsanız sevinirim. Ancak problemi çözdük. Ben sizin haklı
olduğunuza ikna oldum.
XXXXXXXXXXXXXX
'Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere
nûren ve kadderehu menâzileli ta'lemû
adedes sinîne vel hisâb(hisâbe) cümlesini,
Huvellezî
cealeş şemse dıyâen vel kamere
nûren fe kadderehu menâzileli ta'lemû
adedes sinîne vel hisâb(hisâbe)şekline
sokmuşsunuz.' Ben böyle bir iş yapmadım. Yani VE
yerine FE koymadım. Burada tam olarak neyi kastettiniz. Yazılarımda 've'
yerine 'fe' bağlacı kullanmadığım açık. Bu ithamınıza anlam veremedim.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Bu
tam bir soru değil, durum değerlendirmesi.
Siz 'senelerin
sayısını ve hesabını bilmekbir
kalıptır. Ya aya ya da güneşe
istinad edilir, biri ona biri buna istinad edilemez, demişsiniz.
Benim
ve Hasan beyin daha önceki yaklaşımı şöyleydi: (Burada bizim tezimizi
kısaca anlatmam lazım ki, güneşin, oluşturduğumuz takvimdeki öneminden
bahsedeyim.)
Tezimiz: 'Takvim kızıl dolunay ile başlar. Kızıl
dolunay 12 dolunayda bir görülür. Bir sonraki kızıl dolunayın
görülmesi ile bir sonraki yıla geçilir ve önceki yıl tamamlanmış olur.
(Eğer
13. dolunay kızıl değilse bir sonraki yıla geçilmez, 14. dolunay
kızıl dolunaydır ve o zaman bir sonraki yıla geçilir. Bu durum 4 yılda
bir gerçekleşir)'
Yani, aslında
bizim de güneş ile işimiz yok. Sonuç
olarak bizim teorimizde de yılların
sayısını ve hesabını Ay ve ayın şekilleri belirliyor. Hasan bey
bu tez üzerinde çalışırken,iddiamızın
doğrultusunda oluşacak takvimin mevsimlere de uygun olacağından
bahşetmişti. Hasan bey doğru takvimin mevsim/güneş takvimine yakın olduğunu iddia etti. Ve ardından
bir eleştiri geldi.
Yunus suresi 5. ayet. Bu ayet, yılların
sayısı ve hesabının yalnız ayın mezilleri ile alakalı olduğunu söylüyor.
Ama siz güneş takviminin kullanılması gerektiğini iddia ediyorsunuz.Bunu açıklar mısınız?
Bunun
üzerine Hasan bey bu ayeti incelemiş ve benim yazmış olduğum
meal-çeviriyi yapmış. İnternet sitesinde eleştiriye sunmuştu. Buradan
görebilirsiniz.
http://www.hasanakcay.net/index.php?topic=9.msg169;topicse en #msg169. Kimse
de sizin gibi bu mealin yalnış olacağını iddia etmedi ve biz doğru
olarak kabul ettil.
Ancak şu an sizinle bu konu üzerinde
tartışırken fark ettim ki, biz de yani Hasan bey ve ben de oluşturulması
gereken takviminin yalnızca Ayın mevzillerinden yararlanılarak
oluşturulması gerektiğini iddia ediyoruz. Yaptığımız teoride güneşi kullanmıyoruz. Buna rağmen
gelen eleştiriye 'Bizim zaten güneş
ile işimiz yok, biz ayın mezillerine ve şehru ramazana yani kızıl
dolunaya bakarız' demek yerine güneşin de takvim oluşturmada
etkili olduğunu iddia etmişiz. Hasan
beyin yorumunu bilmiyorum ama sanırım bu bizim hatamızdır.
Ayetin
bizim düşündüğümüz gibi çevirip, güneş
de yılların sayısında etkilidir, yazmamıza rağmen biz bile
güneşi takvim belirlerken kullanımıyoruz. Yalnızca iddia ettiğimiz
Kuran'a göre olması gereken takvim, güneş ile belirlenen miladi takvime
çok yakın bir takvim olacak...
Ben,
beni aydınlattığınız için size çok teşekkür ederim. Benim amacım zaten
bu. Tezlerimi buraya yazıyorum ki, eleştirilsin ve doğruyu birlikte
bulalım. Allah sizden razı olsun.
Sonuç olarak bu ayetin
çevirisini; O ki, güneşi bir ışık, ayı da bir
aydınlık kıldı. Ve senelerin
sayısını ve hesabını bilesiniz diye ona duraklar ayarladı…
Olarak
kabul ediyorum. Ve senelerin sayısını ve hesabını yalnızca ayın
belirlediğini söylüyor ve önceki iddiamın çürütüldüğünü açıklıyorum.
Bununla
birlikte bizim genel tezimiz incelendiği taktirde görülecektir ki güneş
ile ilgilenilmemekte, yalnızca dolunay ile ilgilenmektedir. Biraz
karmaşık oldu ama olay budur. Bizim tezimiz halen geçerliliğini
sürdürmektedir.
__________________ Kim bundan (Kuran'dan) yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. Taha 100
Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehû menâzileli ta'lemû adedes sinîne vel hisâb.
İşaretlediğim hû zamirini kamer'e değil de hem kamerin hem de şemsin her ikisine veya ikisinin seyrine gönderme yapan görüşler de var. Menzillerin ve burçların oluşumu ayın mı güneşin mi, her ikisinin mi hareketine bağlı olarak oluşuyor, bilmiyorum. Dikkat ettiniz mi; "onu/ona menziller takdir/tayin etti/ve qadderahû menézile" denmiş, "onun için menziller tayin etti /ve qaddera lehû" denmemiş!
Buradaki hû zamiri hem aya hem de güneşe dönüşü Kuran diline ters düşmüyor. Bunun bir örneği de 9/62'de var: Ve-llahu ve rasûluhû ehaqqu en yurdûhu.
Müzakerelerinişzi kaliteli buluyor ve ilgi ile izliyorum. Bu yazdıklarımla katkıda bulunmak istedim.
Öncelikle bu müzakerenin faydayı ve kalitesi konusunda sevgili haktansapmaza katılıyor ve katkı sağlayanlara teşekkür etmek istiyorum. Ancak küçük bir eleştiri olarak biraz dağınık bir konu anlatımı olduğunu belirtmek isterim... Dilerseniz takib edenler/konuya ilgi gösterenler açısından bir özet yapabilirsiniz.Böylece konu hakkında daha derli-toplu bir görüş oluşur diye düşünüyorum;
Resul hayatta iken nasıl bir takvim işletiliyordu? Hicretten itibaren yılları sayarken Güneşmi yoksa Aymı esas alınıyordu?
Görünen o ki Haram Aylar konusunda ciddi bir anlayış farkı var;
Maide ve Hacc surelerinde ciddi bir "kargaşa" olduğunu düşünüyorum.
Buna dayanağım nedir?
Öncelikle "ihram" meselesi ciddi bir yanlış algılamadır.
Rabbimizin kimseye iki parça kumaştan söz etmediği ortada...
Sünnetullahı kurnazca değiştirmek isteyenler AV YASAĞINI sümen altı etmişlerdir.
Görünen o dur ki İslam dininde Canlıların Üreme dönemine gösterilen Saygı "güme gitmiştir"...
Peki bu Takvim müdehalesi ile başka neler yapılmıştır?
Bildiğiniz gibi sorulacak soru: Bu işten kimin ne çıkarı var? sorusudur.
İşin aslı Ekononmiktir...Panayırdır...Müşriklerin Mekkeye Hacı çekmesi hayati önem taşıyordu ve İlkbaharda sabit olması işlerine gelmiyordu...
Şimdi yukarıda ki ve geçmiş sayfalarda ki çıkarımlarda dikkatimi çeken,
bu takvimle Canlıların üreme mevsimine saygı gösterilmesi,hayatın devamı açısından çok ama çok önemlidir ve uygun örünüyor. Ancak bu Kuzey yarım küre açısından böyle... Güney yarım küre açısından soru işaretleri var??? Bu "gezen aylar" nedeni ile biliyorsunuz ki bazı yıllarda "Kurban bayramı" denilen ve ortalığı kan gölüne çeviren uygulama İlkbahara denk geliyordu ki bu maalesef Gebe Düvelerin hunharca katli ile sonuçlanıyor...Karnında yavrusu ile kesilen hayvanlar vicdanları yaralıyor. Bu beyinsiz bir toplumun Hayvancılığı yok etmesi ve Et fiyatlarında fırsatcılığı körüklüyor...Böylece fakir-fukara et alamaz ve yiyemez hale düşüyor...Protein eksikliği nedeni ile az gelişmiş nesiller yetişiyor...
Konuyu dağıtmak istemem ama işte bu Takvim meselesi nerelere kadar uzanıyor görülsün istedim.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma