Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam
Aşağıdaki ayette bir kelimeye iki farklı anlam yüklemişler ama ikiside birbirinden çok uzak anlamlar şimdi bunlardan hangisi doğru.? işin tuhaf tarafı kimi müfessirler benim gibi :) kopyala yapıştır yapmış diye düşünüyorum, ama en ilginç olanı Y.N.Öztürk'ün çevirisi; ne şiş yansın ne kebap yani her iki görüşüde harmanlamış :) kelimenin asıl manası nedir.? birde hasenat programında tarattım aynı yapıda kelime bulamadı sadece burada geçen bir kavram mı.?
TEVBE : 112 Okunuş: Ettaibunel abidunel hamidunes saihuner rakiunes sacidunel amirune bil ma'rufi ven nahune anil mumkeri vel hafizune li hududillah, ve beşşiril mu'minîn.
Diyanet: Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar , rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.
Elmalılı Orj.: O tevbekârlar, o abidler, o hâmidler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o ma'rufu emredib münkerden nehyeyleyenler ve Allâhın hududunu muhafaza eyliyenler, müjdele hem o bütün mü'minleri
M. Esed :(Bu, ne zaman bir günah işleseler, hemen) tevbe ve pişmanlık içinde Rablerine yönelen kimselerin (bahtiyarlığıdır); O'na (yürekten) kulluk edenlerin; O'nu (coşkuyla) övenlerin; ve (O'nun hoşnutluğunu) aramaya durmaksızın devam edenlerin; ve (O'nun önünde) eğilen, O'nun önünde hürmet ve tazimle yere kapananların; doğru ve güzel olanın yapılmasını önerip, eğri ve kötü olanın yapılmasına engel olanların; ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerin (bahtiyarlığı). Öyleyse, (ey Peygamber, Allah'ın bu vaadiyle) müjdele, bütün o müminleri.
A. Bulaç :Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.
Y.N. Öztürk :Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahet ederken oruç tutanlar, rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliğe özendirip kötülükten sakındıranlar, Allah'ın sınırlarını koruyanlar... Müjdele o müminleri!
Elmalılı S2 :(Bunlar), O tevbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirenler, Allah'ın hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarının ölçülerine riayet edenler)dır. Müjde ver o müminlere, müjde!
TefhimulKuran :Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.
F. Kuran :Allah ile bu alışverişi yapanlar, tevbe edenler, sırf Allah'a kulluk edenler, hamd edenler, Allah yolunda geziye çıkanlar, rükua varanlar, secde edenler, iyiyi emrederek kötülükten sakındıranlar, Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!
A. Gölpınarlı :Tövbe edenler, ibâdette bulunanlar, hamd eyleyenler, oruç tutanlar (savaş veya bilgi elde etmek için yurttan yurda gezenler), rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliği emredenler, kötülüğü nehyeyleyenler ve Allah sınırlarını koruyanlar. İşte bu inanmış kişileri de müjdele.
S. Ateş :Tevbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten men'edenler ve Allâh'ın sınırlarını koruyanlar... İşte o mü'minleri müjdele (ne mutlu onlara)!
|
Yukarı dön |
|
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
akarapir Yazdı:
birde hasenat program�nda tarattım aynı yapıda kelime bulamadı sadece burada geçen bir kavram m�.?
|
|
|
Selam
Bildiğim kadarıyla aynı kökten gelen sâ-ihâtin kelimesi Tahrim 5 te geçmekte.
Tevbe 112 nin dipnotunda M Esed şöyle diyor:
Müfessirlerin çoğu sâihûn (lafzen,
“gezginler/seyyahlar”) tabirine sâimûn yani, “oruç tutanlar” anlamını
vermişlerdir; bu görüşü ileri sürerken, oruç tutan kimsenin de, tıpkı
gezginler gibi kendisini geçici olarak dünya nimetlerinden,
dünyevî tadımlardan geri tuttuğu düşüncesinden hareket etmişlerdir
(Râzî'nin, Süfyân b. ‘Uyeyne'den aktardığına göre). Bu müfessirlerin
siyâha (“gezginlik/seyyahlık”) terimiyle siyâm (“oruç”) arasında
kurdukları bu mecazî özdeşliği sâihûn teriminin, yukarıdaki anlam
örgüsü içinde, muhtelif Sahâbîler ve onların bazı erken ardılları
tarafından da böylece tefsir edilmiş olmasına dayandırdıklarını
belirtmeliyiz (bkz. Taberî). Diğer bazı otoriteler ise (ör. Râzî'nin
kaydettiği kadarıyla Ebû Müslim), terimin orijinal anlamını (lugat
anlamını) tercih ederek onu az çok “muhâcirûn” (“zulüm ve kötülüğün
egemen olduğu diyarı terk edenler”) teriminin eşanlamlısı olarak tefsir
etmişlerdir. Bize kalırsa, sâihûn ifadesi için kullanılabilecek en iyi
karşılık “[Allah'ın hoşnutluğunu aramaya] durmaksızın devam edenler”
şeklinde olanıdır; ki böylece siyâha teriminin hem lugat hem de mecazî
çağrışımları oldukça geniş bir anlam alanı içinde birleştirilmiş de
oluyor.
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|
Yukarı dön |
|
|
feridun_45 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 mart 2008 Gönderilenler: 166
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam sizlere..
bence zamanın behrinde bir alim saihunu saimun olarak algıladı vede bunu oruç diye çevirdi...ve kimsede ya bunun farkına varmadı (kopyala -yapıştırdan dolayı)yada değiştirmeye cesaret edemedi ....bunun içinde kılıf uydurdular.aksi taktirde aynı hatayı yapanların hata yaptığını kabul etmiş olacaklardıki buda onlara göre alim hatamı yaparmış yada bunca yıldır kimse ses çıkarmadıysa vardır bir bildikleri görüşleri çürüyecekti..
bu konuyu diyanet işlerine yazdım ve meallerindeki bu hatayı sordum ..traji komik bir cevap geldi..işte cevapları:
Başkanlığımızın yayınları arasında bulunan "Kur'an Yolu" isimli tefsirde ilgili ayetin meal ve yorumu aşağıdaki şekildedir: "O tövbekârlar, ibadet edenler, hamdedenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûya varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın sınırlarını gözetenler(dir o bahtiyarlar); müjdele o müminleri!" (et-Tevbe 9/112) “Dünyada yolcu gibi yaşayanlar” şeklinde tercüme ettiğimiz “es-sâihûn” kelimesinin sözlük anlamı “seyahat edenler”dir. Birçok sahâbî, Hz. Peygamber’in “ümmetimin seyahati oruçtur” meâlindeki bir hadisine dayanarak âyetteki bu kelimeyi “oruç tutanlar” şeklinde yorumlamışlardır (Taberî, XI, 28). Seyahat ve oruç arasındaki benzerlik daha çok şu şekilde açıklanmıştır: Her ikisinde kişi birtakım zorluklara ve mahrumiyetlere katlanır; seyahatte kişi görmediği bilmediği yerleri ve durumları görüp gözlemleyebilir, oruç tutan mümin de ruhen yücelerek melekût âleminin birtakım özel hallerine muttali olabilir. Bazı ilk dönem müfessirleri bir başka hadise dayanarak aynı kelimeyi “cihad edenler” biçiminde açıklamışlardır. Kelimeyi sözlük anlamına göre yorumlayanlar, “yer yüzünde seyahat edenler”, “Mekke’den Medine’ye göç edenler”, “ilim öğrenmek için yolculuğa çıkanlar”, “Allah’ın birlik ve kudretini gösteren delilleri gözlemlemek ve onlardan sonuçlar çıkarmak için yollara düşenler” gibi açıklamalar yapmışlardır (İbn Atıyye, III, 89; Elmalılı, IV, 2625; Kur’an’ın dersler çıkarma amacıyla yeryüzünde gezip dolaşmayı özendirmesi hakkında bk. Âl-i İmrân 3/137). Tercümemize esas olan düşünceyi de şöyle özetlemek mümkündür: Bu dünyanın fâni olduğunu unutmayanlar, ömür sermayelerini olabildiğince ebedî mutluluğa yatıranlar, dünya hayatlarını hep bir yolcunun şuuru içinde yaşarlar; bu ebediyet yolcuları, kelimenin yorumunda zikredilen güzel davranışlar içinde bulunurlar....
selametle kalınız
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Feridun ve Akarapir kardeşim,
Takıldığınız hususla ilgili gerekli açıklamaları bi güzel yazdım, göndermek için tıkladım sahife bulunamadı ve yazdıklarım da yoklara karıştı. Şimdi sıkkın canla tekrar yazmak zorunda kaldım.
Tevbe 112’de sıralanan 8 maddenin her biri, mü’minlerin bir birinden farklı birer eylemlerini ifade eden maddeler değildirler. Bunların her biri aşağı yukarı aynı şeyi anlatıyor. Bunlar, her zaman ve mekanda yaşadıkları müddetçe kendilerinden ayrılmaması icap eden sfatları/özellikleri/alamet-i fârikaleridir inananların. Bunların hiç biri belli bir eylemi anlatmıyor. Yani ayette bunlar, bilinen anlamda sınırlı bir zaman ve mekan diliminde tevbeyi, ibadeti, hamdi, seyahatı (veya orucu), rukuyu, secdeyi… anlatmıyor. Aksini savunanlara, namazın da neden zikredilmediğini sorarız. Bunlar müminlerin her zaman ve mekanda kendilerinde devanlı olması gereken özelliğidir. Bu özellikler farklı ifadelerle (10 kavramla) Ahzab 35’te de sıralanmış.
Bunlar biri diğerinin açılımı ve devamıdırlar. Mesela, tevbe şirkten küfürden tam dönüştür; İlahlara kulluktan yalınız Allah’a kul olmaya dönüş. O halde inananlar téibûn ve tevbelerinin gereği olarak âbidûnlar. Tevbe etmiş olan Allah’a kul olmuştur. Allah’ kul olmuş olan O’na hamd edendir (hamdine/ buyruğuna) uyandır. Buyruğuna uyan, O’na secde ruku edendir ( O’na itiraz etmeyen, asi davranmayan, boyun eğendir)…. Böylesi inanan da, münkeri def’ ile ma’rûfu âmir olur ve de kırmızı çizgileri daim gözeterek hayatını sürdürür.
Arada “Esséihûne”yi atladım, (güya) anlama sorununu onda yaşadığınız için!
Esséihûn da, “seyahat edenler” veya “(bildiğimiz) orucu tutanlar” değildir.
Esséihûn essâimûn ve hatta essâbirûn ile müteradif olup aynı anlamı verir. Esséihûn = Essâimûn = Elmulézimûn lilmesécid. : Kural ve ilkelere bağlılıkta ve uymada devamlı olanlar.
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
bir katkı:
9:2'de aynı kökten kelime "fe SîHû fî'l-erdi" şeklinde kullanılmış
kelimenin kökünün "S-Y-H" olarak veriliyor.
"akmak, erimek, seyahat etmek, yolculuk yapmak, dolaşmak kelimenin anlamları"
9:112'de eril 66:5 dişil.
selam ve dua ile,
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
...
Arada �Esséihûne�yi atladım, (güya) anlama sorununu onda yaşadığınız için!
Esséihûn da, �seyahat edenler� veya �(bildiğimiz) orucu tutanlar� değildir.
Esséihûn essâimûn ve hatta essâbirûn ile müteradif olup aynı anlamı verir. Esséihûn = Essâimûn = Elmulézimûn lilmesécid. : Kural ve ilkelere bağlılıkta ve uymada devamlı olanlar. |
|
|
merhaba Abdurrahman ağabey...
öncelikle senin ve diğer arkadaşların açıklamalarına teşekkür ederim. Her ne kadar senin açıklamaların konu bütünlüğü açısından çok tutarlıda olsa, mesele kelimenin dilimize karşılık gelen manasını bilmemiz açısından oruç tutanlar olmadığı açık. Hele ki, Diyanet dip notunda tutarsız ve anlamsız biçimde savunmaya çalışmış ki bu özrü kabahatinden büyük cinsinden bir şey olmuş.
Latifene latife gerek diyerek; Bu Kuran fukarası ve Arap dili cahili adamın da gayretini aymazlıkla suçlama be abi... senin o kelimeyi(kırmızı renkli olanı) gülerek ve ince bir latife düşünerek yazdığına eminim, sen hep diyorsun ya mimiksiz kelimelerin kurbanı oluyorum... Benim için olmadın bilakis baya bir güldüm :))
selamet dilerim
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Belki de séihûn ve Séihât sıfatı, inananlara, yerde açıkta akan akarsuyun kir tutmamasından, daima temiz ve tazeliğini koruduğundan kinaye olarak verilmiştir! İnanmış her kadın ve erkek iffetlidir...
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
öğrenci98 Ayrıldı
Katılma Tarihi: 21 kasim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 432
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhabalar
Saygıdeğer Abdurrahman abi ne oldu? Aynı isimde başlıklar! Yoksa nazire mi yapıyorsun? :)
Bir sualde ben gündeme getireyim;
2/57; 7/160; ve 20/80 de geçen ve Rabbimizin İsrailoğullarına inzal ettiğini beyan ettiği "...el menne vesselva..." ifadesi, bütün Kur'an çevirmenleri tarafından yapılan "...kudret helvası ve bıldırcın eti..." çevirisinden başka bir şekilde çevrilebilir mi?
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Tamamen acemiliğimden kaynaklanmış. Yönetici arkadaşlardan özür dilerim. Aynı başlık altında birleştirirlerse daha uygun olur.
"Ve zallelné aleykum'ul-ğaméme ve enzelné aleykum'ul-menne vesselvé" yı kısaca meél olarak şöyle anlıyorum:
"Sizi himaye edip yedirdik ve içirdik..."
Allahu e'lem bimuradihî/Muradını Allah'tan başkası daha iyi bilemez.
|
Yukarı dön |
|
|
öğrenci98 Ayrıldı
Katılma Tarihi: 21 kasim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 432
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba abi;
Bende zaten kasıt olmadığını tahmin ederek şaka yapayım dedim.
Sorduğum suale gelince, elbette kasdettiği muradını kimse Allah'tan daha iyi bilemez.
Şahsi kanaatim ise;
"...ve enzelna aleykumul menne vesselva...: ...size esselva/teselli ve elmenne/ihsanda bulunup/karşılıksız verip..." 2/57 (diğer ayetler ise 7/160; 20/80)
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|