Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Forumumuzda "pascalos" ismi ile yazan Ahmet Günaydın beyin, bana çok
ilgi çekici ve aydınlatıcı gelen "İNSAN NEDEN ZALİM VE CAHİL OLSUN
Kİ?" başlıklı yazısını paylaşmak istedim. Esen kalın.
İNSAN NEDEN ZALİM VE CAHİL OLSUN
Kİ?
|
AHZAP: 72 DEKİ MEAL CİNAYETİ:
Mevcut çeviri:
"Kuşkusuz biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk. Onlar onu taşımaktan
kaçındılar ve ondan ürktüler. Ama insan onu yüklendi. Şüphesiz O çok zalim ve
çok cahildir"
Bu ayeti okuduğumda ilk aklıma gelen soru şu:
İnsan, hiç bir varlığın yüklenemediği bir sorumluluğu yüklendi diye neden zalim
ve cahil olsun ki? Aslında takdir edilesi bir iş yapan insan neden zalim ya da
cahil olsun ki?
Ayette geçen kelimelerin kullanımına baktığımızda Cahil yerine Cehuul, zalim
yerine de Zaluum geçtiğini görüyoruz. Ayrıca da hali hazırda bulunduğu durumdan
çok �kane� (idi) denilmektedir. Buna göre son kısmın
çevirisi şöyle olmalıdır:
"Halbuki O(insan) gölgede olan/karanlıkta olan (zaluum-zulümatta olan)
bilinmeyen (Cehuul-mechuul) birisi idi"
İnsanın emaneti yüklenmeden önce kıyıda köşede kalmış sıradan bir varlık olduğu
emaneti yüklendikten sonra karizmasının arttığı vurgulanır.
Cehuul kelimesi bir ismi fail değil ismi meful veznidir. Mechul demektir.
Zaluum da aynı şekildedir ve zulumatta olan, karanlıkta olan anlamındadır.
Kane ise geçmişte idi anlamında bir fiidir.
"İnnehu kane zalumen cehuula"
Zaten insanın, bu tanınmayan belirsiz karakteri melekutu tedirgin etmiş ve
tanrıya: "sen ne yapıyorsun bunun altından kalkması mümkün değildir"
demek zorunda kalmıştır.
Eğer insan bu emaneti gasbetmiş olsaydı o zaman zalim diyebilirdik. Bu gasbı
kabul etmek durumunda tanrının insanın halife yapma planından da söz edemememiz
gerekir. İnsanın halife yapılması planı Tanrıya aittir.
Not Bu notu face de yayınladım. Altına yazdığım veya bazı arkadaşlarımın
yazdığı bir iki yorumu da buraya aktarmak istiyorum. Kopukluk için özür
dilerim.
�Kıyıda köşede olan, bilinmeyen insan ile
dağlar, yer ve gökler başlangıçta aynı kategoridedirler. Dağlar yer ve gökler
büyük olmaları dolayısıyla öne çıkarılmışlardır. Kıyıda köşede kalmış mechul
bir organizma olan insana, evrenin anahtarları/ kullanım hakkı ve de
sorumluluk/ ruh verildikten, yani emaneti yüklendikten sonra secde edilmeğe
değer bir halife olmuştur.
Hicr süresinde insanın yaratılması, önce beşer yaratacağım şeklinde anlatılır.
Onu düzenledikten ve de ruhumdan üfledikten sonra ona secde ediniz der.
Aslında bu konu değişik argümanlarla çeşitli yerlerde anlatılmıştır. hepsi de
simgesel anlatımdır.
Emin beyin dediği gibi anlatılmak istenene odaklanmak gerek.
Kesin bir şey varki Allah, zalim de demiyor cahil de demiyor. �dir�de demiyor. zaluuum cehuuul ve de idi diyor.
Mealciler ve de kör kılavuz müfessirler bu ayeti çözememişlerdir. Emaneti
Tanrıya rağmen mi gasbetti ki ona zalim diyorsunuz .veya cahilce haşa aptalca
bir şey mi yaptı bunu yüklenerek te Allah onu tahfif ediyor?
Sonra neden hürmete şayan görüp meleklere secde ettiriyor?? Bunların cevabı
yok.� (Ahmet günaydın)
�Sunulanın emanet diye adlandırılması aslında
halifelik/kalfalık pozisyonunda malikiyyet olmayacağındandır. emaneti kim
yüklenirse yüklensin asla evrenin maliki olmayacaktır. emanetçisi olacaktır.
mülk Allahındır.
Emin bey, parçacı yaklaştığınızda, sorumluluk yüklenen insanın hor görülmesine
varırsınız. Bütüncül bakarsak ki bakmalıyız, kuranın insanın yeryüzündeki
pozisyonunun halifelik olduğunu, meleküütun/tüm varlıkların ona secde
ettiğini/ona hizmet ettiğini, onun evrendeki diğer varlıklardan onurlu ve üstün
olduğunu söylediğini görürsünüz.
Ben sadece bir yorum denemesi yapıyorum, bu konuda her türlü yorum ve de
düşünceye açığım.� (Ahmet günaydın)
�Murat hocam, ahlaklı olan bir tanrının
elemanı ile dalga geçen bir usta gibi dalga geçmesi veya onu başka ayetlerde
yapmakla görevlendirdiği şeyi yapmaya kalktı diye tahkir etmesi düşünülemez.
Star yaratmaya gelince aslında ortada star olmuş insanın star olmayı nasıl
başardığının arka planı veriliyor gibi algılayabiliriz. O zaten isimlerin/
tanımların bilgisine sahip olmakla vb. stardır.
Soru şu: star olmada onun seçme özgürlüğü var mı?
Ya da emaneti yüklenmek aynı zamanda cennetten kovulmak mıdır?
Ve insan cennetten emaneti yüklenmek için bir anlamda kaçtı mı?
Değilse insan emaneti yüklenmekle aslında onurlu olmayı hak etmiştir...�A.G.
�Kur'anın çok alışık olduğumuz tiyatral
üslubundan yola çıkarsak; emaneti göklere, yere ve dağlara teklif etmediğini
ama bu emanetin ya çok ağır, ya çok kıymetli ya da her ikisini birden ihtiva
eden bir şey olduğunu anlamamız için bu cesamet...li varlıkları nazara
verdiğini söyleyebiliriz.
Yine meleklerine "yeryüzünde bir halife yapacağım" demesinden de daha
önceden dünyayı bir kahyaya emanet etme planı olduğunu anlıyoruz. Hatta
meleklerin taacüp etmelerinden de anlaşılıyor ki; onlara önceki bir zamanda
insandan övgüyle bahsetmiş. Ama onlar yeryüzünde fitne ve fesat çıkaran, kan
dökmekten başka bir şey yapmayan bu "tür"ün nasıl halife (kalfa,
kahya) olabileceği konusunu çözemediklerini görüyoruz.
Ahzab 72'de geçen emanet; Rabb'in ruhundan üflediği (kodladığı) şeydir. İnsanı
diğer varlıklardan ayıran özelliklerin bütünüdür. Onu zaten bu iş için
yaratmıştır. Bu iş; en cüsseli varlıkların bile taşımaktan aciz kalacağı kadar
ağır, kıymetli ve önemlidir; özünü, yaradılışını bozmadan insan olabilmek...
Ademin bu kodlanma süreci(alleme'l esma)nin sonunda da tüm varlılara ona secde
etmeleri yani onun hizmetine girmeleri emrolunmuştur.
Bu emaneti yüklenmesiyle birlikte o silik sönük, kimsenin dönüp yüzüne bile
bakmadığı, adı bile konulmamış (mechûl) son derece aciz olan beşerin
"insan" olmasına kapı aralamış ve birden onu bütün sosyetenin ilgi
odağı haline getirmiştir. İşte Allah burada insana ne kadar kıymetli bir
mücevher emanet ederek onu şereflendirdiğini, insanın bu mücevheri taşımaya
aday olmakla çok iyi ve aferinlik bir iş yaptığını ama daha önemlisi de insana
bunu hediye eden biri olduğunu vurguluyor bence...�(Erhan Özdemir)
�Son bir anekdot; siz bir emanetinizi yüklenen
birini tahkir veya tezyif mi edersiniz yoksa tebcil mi?... Ayette iki temel
noktayı gözden kaçırmamak lazım:
1- Ortada olur olmaz herkese emanet edilemeyecek kadar kıymetli bir şey var.
Bir devlet kuşu... Kimin başına konsa onu âbâd edecek, onu herşeyden farklı ve
yüksek bir konuma taşıyacak bir kavram... Bunun ve her şeyin sahibi izzetli bir
kral var ve bunu emanet etmeye değer birini arıyor.
2- Bunu ancak bir kişi taşıyabilecek... O kişi bununla fark edilecek ve bu
görev onu zirveye taşıyacak. Kimsenin görmediği (atf-ı nazar etmediği)
bilmediği (milyonlarca tür arasında sıradan olan, diğer türlerden hiçbir farkı
olmayan) bu kişi birdenbire bütün türlerin yöneticisi ve komutanı olacak.�(Erhan Özdemir)
�Ayetin devamındaki kişilikler için şunu
diyebiliriz:
1.bu emanette güvenilirliğini koruyan (iman ) lar
2.bu konuda maskeli tavır alanlar/ sosyal baskıya göre tavır alanlar(münafık)
3. bir de emaneti emanetin sahibinin talimatının dışında başka talimatlara göre
de kullananlar(müşrik)
ayrıca bu karakterlerin erkek vekadınlarından da sözediyor. yani insan derken
kadını da sayıyor.�(A.G)
Saygılar.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|