Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Önce yazımızın başında İbrahim peygambere hac yerini, kabeyi ne maksatla yaptırdığını ve çevresinde bakın nasıl namaz kılmamızı istediğini ayetinde bizlere anlatıyor onu inceleyelim.
Hac 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.
Bakara 125: Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku-secde edenler için evimi temizleyin.
Ayeti okuduğunuzda Allah İbrahim peygambere şu anda kıldığımız namazın olmazsa olmazını ne kadar güzel anlatıyor. O evi benim için kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. Demek ki Allah huzurunda saygıyla durulmasını, onun önünde saygıyla eğilmesini ve yine ona saygıyla secde edilmesini istiyor. İşte namazın nasıl kılınacağının şekli izahı, o günde aynı günümüzde de aynı,
"Allah ... huzurunda durmak" ne demekse! "Allah huzurunda olmak ve olmamak" ayırımı ne derece doğru olabilir?
Diyelim ki, Allah İbrahim'e Beyt'in yerini gösterdi (buna göre; geçmiş zaman bir ev varmış, sonra ortalıktan kayb olmuş...) İbrahim de o yere gerçekten bir ev yaptı "tâifîn, qâimîn, rukke'an succeden için. Ve yine diyelim ki, "Qâimîn, rukke'an succeden" tabirlerinin anlamları "ayakta duranlar, eğilenler, yere kapananlar" dır ve bunlar bildiğimiz gibi öğrettikleri namazın tarifidir. Sorum şu: Cümlede namaz kelimesini karşılayacak kelime hangisi, hani nerede bu namaz denen kelime? Dahası, o durumda bu ev bu namaz için yapılmış olmuyor mu? Bu durumda namazın ancak bu evde kılınabileceği, bunun dışında kılınamayacağı anlamı da çokmıyor mu?
Acaba çevirdikleri gibi "Qâîm (ç: Qâimîn, râki' (ç: rukke'/râki'în), sâcid (ç: succed/sâcidîn) kelimeleri gerçekten çevirilere yansıtıldığı gibi, "ayakta duranlar, eğilenler, yere kapananlar" anlamında mı kullanılmış! Kuran'a bakalım:
QÂİM: 9/7, 11/100, 13/33. Bu ayetlerde kelime "QÂİMUN".
9/7'de "qâimun yusalli" şeklindedir. Bu da "yuqîmûssaléte"ye denk gelir. Anlamı: Salatı ikâme ediyor. Yani "namazı ayakya kılıyor" demek değildir.
11/100'de "qâimun ve hasîd". Bu iki kelimenin bu şekilde birlikte ifade edilişleri deyimsel bir ifade oluyor ve anlamı: "İstisnasız her şey" demektir. Yani "istisnasız bütün bunların hepsini sana biz anlatıyoruz.".
13/33'te "Qâîmun 'alé" şekliyledir. Bu da "Allah'ın her kesi; yaptığı, ettiği, karşılaştığı, kazandığı, yediği içtiği, eceli vs her hususta gözettiği" anlamınadır.
3/18, 75, 10/12, 39/9, 62/11. Bu ayetlrde kelime QÂİMEN".
3/18'de "Qâimen bil-qist": Adaleti yerine getirerek/uygulayarak...Allah!tan başka ilahın olmadığına şahitlik ederler."
3/75'te "illé mé dumte 'aleyhi qâimen": Ona devamlı isyan etmedikçe/ ona durmadan saldırmadıkça/ona aman vermedikçe..."
10/12'de "ev qâimen": Burada "ayakta" anlamını veriyor. Ancak, "yatarak, oturarak, ayakta olarak" üçlü ifade birlikte her zaman/durmadan" anlamını veriyorlar. Yani insana bir bela musallat olunca da insan "durmada Allah'a yalvarır durur".
39/9'da "emmen huve qânitun énéelleyli séciden ve qâimen...": Yoksa o, gece saatlerinde boyun eğip Allah'ın buyruğunu yerine getirerek /Allah'n mesajına uyarak, içten inanmış olan (inanmayıp karşı durup engelleyen) bir midir?" Burada "qâim", "yerine getiren/uygulayan" anlamınadır. "Sâciden"nin "qâimen"den önce zikredildiği gözden kaçmamalıdır. Yani, sıralama, çevirilerde olduğu gibi, "ayağa kalkıp secde eden" şeklinde olmadığına dikkat çekmek istedim. Örnek olarak Elmalılı ve Y. N. Ö. meallaellerine bakılabilir.
62/11'de "ve terakuke qâimen": Seni olduğun yerde bıraktılar". Burada "qâim", bir yerde olmak, bulunmak anlamınadır. Kılasik çevirilerden anlaşıldığına göre, Allah'ın Resulü cuma namazı kıldırırken, inananlar her eğlence veya alışverişi gördüklerinde O'nu ayakta bırakıp o eğlence ve alışverişe koşuyorlarmış. Halbuki, Allah'ın Resulü toplantıda ders yapıyor, münafıklar bir bahana görmeyiversin O'nu dinlemeyip dağılıyorlardı.
Bir de "qâim" kelimesinin çoğulunun geçtiği ayetlere bakalım: 70/33, 22/26.
70/33'te "Vellezîne hum bi şehédétihim qâimûn": Onlar ki şehadetlerini/tasdik ettiklerini/inandıklarını kimliklerinin gereklerini YERİNE GETİRİRLER.
22/26: "Biz ibrahim'i Beyt'in mekanına şöyle yerleştirdik: Bana hiç bir şeyi ortak etmeyecek; beytimi Tâifîn, QÂİMÎN, ve rukke'an succeden için temiz tut!"
Bu "tâifîn" ile başlayan dört terim Bakara 125'te bir farkla tekrarlanıyor. Orada "Qâimîn" yerine "'ÂKİFÎN" var. Âkif; tutkun, tiryakî, düşkün demek. Qâimîn ve 'âkifîn ayette "inançlarında tutucu olanlar" dır. Rukke'an succeden de bu meyanda bir anlama sahiptir. "Can u gönülden boyun eğenler/iman edenler/itaat edenler"dir. Yani bu tabirler, ayrı ayrı hareketlerden oluşan ve adına "namaz" dedikleri bir eylemi tarif etmiyorlar. Halbuki bu tabirler, inananların ayrılmaz özelleklerini tanımlayan birer isim-sıfattırlar. Bunlar namazcıların iddia ettiği gibi namazın "kıyam, ruku, ve secde"sini anlatan birer tabir değildirler.
"Rukke'an succeden" kelimeleri ile "râki', râki'ûn- râkiîn" ve "sâcid, sâcidûn- sâcidîn" kelimelerinin de geçtiği ayetleri inceleyip bakınız, bu kelimeler gerçekten "belden eğilenler"i ve "yere kpaklananlar"ı mı ifade ediyorlar.
|