Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SAyın Eren Erdem,
Kurtuluş savaşında bizim Milli Burjuvazimiz yoktu. Bizim küçük burjuvazimiz vardı. (Şevket Süreyya Aydemirin lafı. ) Küçük burjuvazi , şehirlerde oturur, Asker ve sivil bürokrat aydınlardan oluşur. Yani nedir. Subaylar, astsubaylar gibi ordu mensupları, Öğretmenler, Doktor, Mühendis, Eczacı ve bunların dışındaki devlet memurları. Biraz da küçük veya büyük esnaf. Ticaret erbabının büyüğü zaten Rumların , Ermenilerin elinde. Hatta teknik adamlar, sanatkarlar falan hep Rum ve Ermeni. Yani usta, Andon usta, Dimitri usta falan. Türklerden var mı. Yok denecek kadar az.
Selamlar, Değerli Saffet Metin;
1.Kurtuluş Savaşı, kabul ettiğim, onur duyduğum bir mücadeledir. Hatta, 1. olarak niteleyişim, olağan bir ''anti-kapitalist'' müdahalenin varlığına olan inancımdan ileri gelir. Şunu ifade etmek gerekir ki; ''Küçük Burjuvazi dediğimiz, dönem koşulları dahilinde MİLLİ burjuvazi olarak nitelenmekteydi''. ,
Meseleye ''doktrin'' noktasında baktığımızda, ''Kemalizm'' olgusunun ideolojik bir altyapı sunmadığını görürüz. Çünkü, ''Halk devrimi'' niteliği taşıması gereken bir ''devrimci'' anlayışın, halkın reel gerçeklerinden kopuk olması düşünülemez. Bu, lutfen'in tavır ve tutumu değil, Kemaliz izahına yönelik bir eleştiridir.
Komprador(İşbirlikçi) Sermaye, Küresel sermaye ile ilişkili bir iktisadi altyapı kurduğunuz an itibari ile üreyecek tabii bir olgudur. Bunu ''Marksist'' bir söylem olarak değil, evrensel bir gerçek olarak görmek gerekir...
Doğu, devrimci dinamikleri ile öne çıkar. Dikkat ederseniz, İslam'ın ürettiği taban, ''devrimci bir tabandır''.
Sermaye sınıfının karşısında, bu doğallaştırılmış sınıfın doğal çıkışı olan sömürüyü reddeden, sınıfsallığın karşısında yer alan ''devrimci'' tutum, Kuranidir.
Bakınız, bir iktisadi altyapı kurguluyorsunuz;
bunu, sanayinizin konum ve koşulunu bahane ederek ''Küresel elitlerin serbest ticaret düzmecesine'' dayalı bir temelde yürütürseniz, Küçük burjuvaziniz dahi '' Doğal işbirlikçiler'' konumunda koşullanır. Çünkü, Kapitalizmin temel çelişkisi olan ''Emek-Sermaye'' çelişkisinin toplumu sürüklediği nokta budur.
1933 sonrası oluşan iktisadi temel, bu yöndedir.
Komprador burjuvazi tabirini yadırgıyorum. Sosyalist bir dil. 1970 lerin dili. Sosyalistlerin ekonomiden, ticaretten hiç anlamadıkları bir dönem. Büyük sermayeye böyle diyorlardı.
Bugünlerde pek kullanılmıyor. Nostaljik geldi.
KOmprador burjuvazi yi şu manada kullanıyorlardı. Sermaye kötüdür. Batı sermayesi çok kötüdür. Batı sermayesi sömürür. Her ülkede bu sermayeyle işbirliği yapan işbirlikçi , aracı adamlar vardır. Bunlar da kötüdür.
Geçiniz bunları kardeşim, geçiniz.
Selamlar Değerli Saffet Metin,
Batı Sermayesini ''AKLAMA'' gibi bir koku alıyorum. Boşverin, kara para aklamak bize düşmez! Sanıyorum, Firavun'u/Küresel Sistemi yeterince analiz edememişsiniz. Bu sistem, kız çocuklarının diri diri gömülmesine neden olmuş olan ''yığıcılığın'', 21.yy'da evrimini tamamlamış halidir.
Bu sistemde, sermaye/kapital merkezdedir. Olaylar bu merkez etrafında gelişir. Sermaye, küçük ya da büyük, muhakkak ''yığıcı merkezde toplanır''.
Oluşturulan konjonktürel durumlar ile, ulusların tüm ana dinamiklerine müdahale edilir, pazar ve üretim araçlarını temin noktasında, her türlü müdahale mübah görülür.
Bu müdahaleler, kimi zaman ''zayıf toplulukların imhası'' biçiminde de karşımıza çıkabilmektedir. Peki, vahyin önerileri nelerdir ?
Açık ve net biçimde, ''İNFAK'' ibaresi ile tanımlanan bu dağılım, kesin surette bu sömürü mekaniğinin karşıtıdır.
Aksini düşünemiyorum, ve bu sömürü mekaniğinin yayılmacı politikalarından olan ''Liberalizm'' ile ilintili hertürlü doneyi içeren bir sistematiğin ''antiemperyalist'' (dolayısı ile antikapitalist) olabileceğini düşünmüyorum.
Vahyin sunduğu ''Sınıfsızlaşma'' eğilimi ile, Milli burjuvazi hedefini bir araya oturtmak imkansızdır. Bu çelişkilidir.
Çünkü hali hazırda ''liberal'' bir temel üzerinde herhangi bir sermaye grubu üretme çabası, sadece ''merkezi sermayeye işbirlikçi valiler atama mücadelesi olacaktır''...
Ekonomiden biraz anlayan adam böyle laf etmez. Ekonomik faktörler Doğa, Sermaye, Emek ve Müteşebbis tir. Senin komprador burjuvazi dediğin adam müteşebbistir. Müteşebbis adam Doğal kaynağa, Sermayeye, Emeğe dirsek temas aralığı hizaya gel diyen adamdır. Yani ekonominin subayıdır.
Hangi literatür bağlamında bu kategorileri ortaya attınız ? Bunlar, bizim kabul ettiğimiz kategoriler değil. İktisadi temelleri, emek ve emekle eşit oranlı meta, yoğun kontrol ve denetim mekanizması(devlet-müteşebbis), ve dağıtım bağlamında incelerim. Bunların tamamını VAHYİ verilere bağlı olarak düşünürüm.
Cumhuriyetin en büyük başarılarından biri , hatta bana göre en büyük başarısı diğer İslam ülkeleriyle karşılaştırılamayacak büyüklükte ve güçte bir müteşebbis sınıf yaratmış olmasıdır.
Bunun karşı devrimle falan alakası yoktur. Bu aklın yoludur.
Bahsettiğiniz müteşebbis sınıf, 1945 sonrası ; Batı Kapitalizmi ile kol kola girerek ''Millilik'' adı altında ''İşbirlikçilik'' yapmamışmıdır ?
Bugün, STK'cılık adı altında yürütülen bu tavır, Cumhuriyet tarihinin kara lekesi değilmidir ?
Küresel Sermayenin bekçiliğini yapan bu milli sermaye güruhu, Batıda patlayan toplar sonrası oluşan krizlerde ''sermayesini'' uluslararası normlarda saklayıp, vahiyle birebir çelişik ''yığıcılığı'' mübah kılmış, emeği, meta karşısında değersiz biçimde konumlamıştır. Bugün ''işsizlikten beslenen'' vahşi kapitalizm, bu sermaye güruhlarınca kan ile beslenmiştir.
Elinizi vicdanınıza koyun, bu bahsettiğiniz yapının temsilcileri olanlara bakın; Uzanlar, Sabancılar, Albayraklar, Koçlar...vs. Kısacası TÜSİAD.
Ne kadar milli ? Ne kadar toplumcudurlar ?
Küresel Sermayenin pazar arayışlarına aracılık edip, IMF fonlarının Türkiye hudutlarında fink atmasının ardında, bu sermaye baronları yokmudur ?
Biraz ekonomi bilen ve sistemi analiz eden insan, bu bahsinize gülüp geçer...
MK. kapitalizme karşıydı sözü yanlıştır. 1923 İzmir iktisat kongresinde Ekonominin Özel sektör eliyle yürütülmesi kararı alınmıştır. DEvletçiliğe kayış 1928 iktisadi buhranından sonra 1930 lardadır.
Devletçilik liberalizm ile kol kola olmaz!
Devletçilik, özel teşebbüsü kısmi olarak reddeder. Ancak denetimli serbestlik tanır, aksi düşünülemez. Çünkü, hiçbir ulusun çıkarına uymayan bir hal oluşur bu durumda. Bahsettiğiniz ekonomik model, İzmir İktisat Kongresi sonrası ile Günümüz arasında ''EGEMEN'' model olarak uygulanmış, Türkiye günümüzde 500 Milyar Dolar borcu olan, SATILMIŞ bir ülke konumuna getirilmiştir. bu başarımıdır ??
O Avrupa daki , Amerikada ki büyük sermayedarlara, büyük işletmelere hayranlık duyuyordu. Sultan Vahdettinin şehzadeliğinde onun yaveri idi. Onunla Almanyaya gittiler. Orada Krupp fabrikalarını gezdiler. Öyle fabrikaların , öyle sermayedar ailelerin Türkiyede de olmasını arzu ederdi. Kendisi de Gazi Orman çiftliği diye örnek bir tarım işletmesi kurdu ve işlettirdi.
Çok yüzeysel bir yorum. Hayranlık duyulan nedir ? Fabrikaların ihtişamımıdır ? yoksa o fabrikaları yükselten sistemin ''bireyci tutumlarımıdır''. ? Kapitalizm/Küresel Sömürü ve buna dayalı yayılmacılık, ''Tröst ve Tekel'' üreterek, belirli iş kollarında egemenleşmeyi ve girdiği ülkelerde sermaye döngüsüne bu yönde bir atılım ile müdahale etmeyi arzu eder. İÇeride dönmesi gereken meblağın sürekli dışarı akışı, kriz ve enflasyonun oluşması noktasında önemlidir.
Bu sistem, insan için değil, insanın karşısında insansı mahluklar için dir.
Vietnam-Irak-2.Dünya savaşı...vs.
Hatta ve hatta İRAN DEVRİMİ,
Bütün olarak, sömürüye dayalı yayılmacılığın ''Pazar ve hammadde arayışlarına'' yönelik hamlelerdir.
Dikkat edelim, Savaş sanayiinde, silahı satanları inceleyin. Küresel sermayenin belli yerinde konumlanmış olan bu bezirganlar, savaşın her iki cephesine de silah satmaktadırlar.
Birbirini kıran halkların sürüklendiği bu duruma ise, Kuran ''ŞİRK'' demektedir. Tevhidi toplum ise, metanın araç olduğu, amacın ''insanı'' değerler etrafında yükseldiği ''Adalet ve Esenlik'' diyarını şiar edinmemizi öngörür. Bu insani bakışın da desteklediği bir formattır.
İsmet inönü demiştir ki, kapitalizm bize uymaz çünkü bizim halkımız birbaşkasının yanında çalışmaktan hoşlanmamaktadır. Tabii bu zamanları kısmen ben de yaşadım. Mk. ve İnönü zamandaki kaynaklar o zamanki nufusa yetiyordu. İnsanlar devlette, bankalarda çok rahat iş buluyorlardı. 1970 lere kadar böyleydi. Ondan sonra zorlaştı.
Bakın hiçbir doğu ülkesinde kimse oranın diktatöründen daha zengin olamaz. Irakta Saddam dan, Libya da Kaddafi den zengin olamazsın kardeşim. Müsaade etmezler. Ama Türkiye de MK. dan ve İsmet İnönü den daha zengin Vehbi KOç ve Has ailesi vardı.
İslam dünyasının en büyük üreten , en büyük müteşebbis güce sahip ülkesi Türkiye. Diğerleri onun yanıda Malezya hariç lafı edilmez.
Bakınız, anlayamadığınız nokta şudur; Türkiye, toplumu üzerinde en çok ''toplum mühendisliği çalışmaları yürütülen ülkedir''. Öyledir ki STK'cılığın tavanda gezindiği, TESEV'lerin, Fetullahların üretilip beslendiği bu ülkede, sermayenin ''DEVLET''i aşması doğaldır.
Üreten halktır, ancak bu üretimin neticesinde oluşan ''Değer''den istifade edemeyen yine halktır. Bu formatı mübah göstermeye çalışmanız yadırganır.
Çünkü, Kurani ölçüler gereği, vahyin reddettiği hertürlü sömürü organizasyonu bugün ayyuka çıkmıştır, bunun altında ise, sizin müteşebbis saydığınız ''Firavun işbirlikçisi (komprador) sermaye atmaktadır''.
Bur bir komplo teorisi değildir. Dikkatli incelerseniz göreceğinizi umuyorum. Bir toplumda sınıflar arası uçurum büyütülüyor ve toplum belirli zihinsel evrimlere tabi tutuluyorsa, burada ''sermaye artık sömürü mekanizması'' halini almış demektir.
Batı'nın ürettiği politikaların ardında olduğunu hiçbirzaman reddetmeyen TÜSİAD gibi ''sahte müteşebbislerin'', meta yığınları, ne hikmetse ''Yabancı sermayenin önünü alamıyor''. Ancak, İsviçre bankalarında yatan bu metayı da kimse sormuyor.
Birşeyleri güzel gösterme adına çarpıtma bize yakışmaz. Selam ile.
Herkese selamlar.
|