Yazanlarda |
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam eren kardeşim,
Bende merak ettim yukarıdakileri buldum,
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam saffet kardeşim,
Aşağıdaki şiir ziya gökalp'e (1876-1924) ait;
Vatan
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duânın... Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur. Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın. Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok, Her ferdinde mefkure bir lisan âdet, din birdir. Meb'üsânı temiz, orda Boşolar'ın sözü yok, Hududunda evlatları seve seve can verir; Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye, San'atına yol gösteren ilimle fen Türk'ündür; Hirfetleri birbirini daim eder himaye; Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk'ündür, Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın! (1918).
Tamamlanmış haliyle neşredilen ilk Türkçe Kur'an Çevirisi
1841-1842 Kahire, Debbağzade Ayîntâbi Muhammed et-tefsiri, tercüme-i tefsir-i tibyan 4.cilt
1865 İsmail Ferruh, tefsir-i mevâkib-tercüme-i tefsir mevâahib 2.cilt, istanbul
1875-1877 2.cilt İstanbul Ahmed salih,
1877 Muhammed hayruddin 4.cilt Kahire
Parça parça, cüz cüz çevirilerde var ve gazetelerde yayınlanmış.
dikkatinizi çekmek istedim,
selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam saffet kardeşim,
Aşağıdaki şiir ziya gökalp'e (1876-1924) ait;
Vatan
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan
okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duânın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur.
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkure bir lisan âdet, din birdir.
Meb'üsânı temiz, orda Boşolar'ın sözü yok,
Hududunda evlatları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
San'atına yol gösteren ilimle fen Türk'ündür;
Hirfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk'ündür,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın! (1918).
Tamamlanmış haliyle neşredilen ilk Türkçe Kur'an
Çevirisi
1841-1842 Kahire, Debbağzade Ayîntâbi Muhammed
et-tefsiri, tercüme-i tefsir-i tibyan 4.cilt
1865 İsmail Ferruh, tefsir-i mevâkib-tercüme-i
tefsir mevâahib 2.cilt, istanbul
1875-1877 2.cilt İstanbul Ahmed salih,
1877 Muhammed hayruddin 4.cilt Kahire
Parça parça, cüz cüz çevirilerde var ve
gazetelerde yayınlanmış.
dikkatinizi çekmek istedim,
selam ve dua ile,
rıdvan
[/QUOTE]
Selam Baybora kardeşim,
İşte bu şiir neyin kanıtı . Dinle ilgili konuların İttihat ve
Terakki tarafından tartışıldığının , bir takım şeylerin yapılması
gerektiğininin anlaşıldığının kanıtı.
MK. nın da bunlardan etkilendiğinin, iktidara gelince bu
konuda bir şeyler yaptığı açık. Bu yaptıkları da maalesef hala halkımız tarafından CHP ye günah olarak
fatura edilmiş durumda. Geleneksel dinciler, Vay ezan nasıl Türkçe okunur diye hala hoplamakla.
O şiirde belirtilen şeylerin çoğu bugün gerçeğe yakın. Çünkü
100 milyar dolar ihracatın var. Bunun % 90 a yakını endüstriyel ihracat. Vapur
da, tren de, gemi de, yapıyorsun. Hatta uçak bile yapabilirsin, ama şimdilik
yüzde yüz yerlisi ticari olmaz. Yani çok mesafe kaydettik. Bu az şey değildir.
Türkçe ibadet veya milli dinde ibadet konusu bugün bile geleneksel kesimde tepki
çekiyor. 1920-1930 şartlarında külliyen kafirlik.
Bugün bile insanlara ne diyoruz. Kur�an oku. Nasıl
okuyacaksın. Anladığın dilden oku. Biz Türkler için Türkçe oku. Kur�anda ne var
ne yok bil. Çünkü Din Kur�andır. Bu anlayışlara 1990 larda ancak geldik. Ondan evvel
tek tük vardı ama cılızdı. Bugün epey var, ama yeterli değil.Bunlar hep laik demokratik ortam ve Türkçe Kur'an mealleri sayesinde. Bunlar Afganistanda, pakistanda veya başka bir İslam ülkesinde olamıyor.
Onun için MK. Din ile ilgili güzel şeyler yapmak istemiş.
Ama zamanın şartları, anlayışları buna engel olmuş. Yaptıkları da tepki çekmiş.
Hatta dinciler onu dinsiz, din düşmanı
gibi yaftalamakta.
MK. Dinsiz değildir. Dindar
da değildir. Dine saygılıdır. Tarihçi Mete Tunçay onun Deist olduğunu
söylemiştir. http://w9.gazetevatan.com/Lutfen_hakkinda_ilginc_iddia/2320 91/1/Manset
Yani Allaha inanan
ama dine mesafeli duran. Neden. Bu o zamanın , hatta şimdiki zamanın
aydınlarında çok rastlanan bir durum. Çünkü din de hurafe var. Bu Yahudilik, Hristiyanlık
ve İslam için de geçerli. Din de hurafe olduğunu Diyanet te kabul ediyor. Dini
hurafelerden temizleme çalışmaları yapıyor. Bunlar gizli ve uzun zamana yayılı
yapıldığı için de pek ortalıkta gözükmüyor.
Bizi hanif yapan da dindeki hurafelere karşı olmamız. Biz
enazından şöyle şanslıyız ki, kendi hesabıma konuşuyorum. Prof. Yaşar Nuri
Öztürk ve Prof. Süleyman Ateş hurafenin
nerede olduğunu gösterdi. Hurafe hadislerde, kör geleneklerde. Kur�an da değil.
Kur�anın dışındaki şeyler, İslam gibi gözükse de İslam değil. Turan Dursun kalktı. DİN BU kitapları yazdı. Zayıf hadisleri dinin gerçeği olarak gösterdi
ve dine saldırdı. Aslında istemeyerek te olsa dine büyük hizmet etti. Nasıl.
İşte hurafe burada dedi. İşte insanları dinden soğutan, hatta dinden çıkaran
saçmalıklar burada dedi. Hele ki Kulleteyn de falan anlattıkları .
Hani hastalığa karşı,
o hastalığın mikroplarını şırınga edersin ya korunmak için. Bunun gibi. Ben de
onları okuduğum zaman hemen etkilendim, çünkü hadislere dinin kutsalı olarak
inanırdım. Ya acaba bu ateistler haklı mı diye bunaldığım, bocaladığım senelerim oldu. Ama
Yaşar hoca, Süleyman hoca dine bakışımı düzeltti. Allah onlardan razı olsun. İşte
MK. Nın şansızlığı buradaydı. Eğer yanında geleneksel anlayışta değil de Hanif
anlayışta din adamları olsa idi onu dinle ilgili şahsi ve siyasi konularda
doğru yönlendirebilirlerdi. Ama yinede diyorum ki siyaseten de yanlış şey yapmamış, Osmanlı Şeyhülislamlığının Din hizmetlerinden sorumlu Meşihat teşkilatı, Diyanet işleri başkanlığı olarak aynen halkımızın hizmetindedir. Adam daha ne yapsın.
Bizim hanif
Müslümanlar olarak MK. İle ilgili bir sorunumuz olamaz. Bizim varlığımız da
bile tarihi arka plan olarak önemli bir kilometre taşıdır.
MK. Yı bir kesim
putlaştırmakta, bir kesim de yerin dibine batırmakta. Her ikisi de tepki
çekmekte. Putlaştırırken onu çok insanüstü (übermensch) göstermekte , sanki ondan evvel hiçbir şey yokmuş gibi
davranılmakta, onun fikirlerinde ki , icraatlarındaki tarihi arka plan sanki kasten gösterilmemektedir.
Osmanlı modernleşmesinin de, A.Türk devrimlerinin de tarihi arka planı
Aydınlanma ve Fransız devrimidir. Tarih kitaplarında Rönesans, reform dan
bahsedilir. Aydınlanmadan hiç bahsedilmez. Fransız devriminden de gereği gibi
bahsedilip kavratılmaz. Ben Fransız devriminin ne olduğunu Hukuk fakültesinde
kavradım.
M.K. yı anlamanın arka planı Fransız devrimidir. Özellikle
devrimin Cumhuriyetçi dönemidir. Fransız devriminin tek Cumhuriyetçi düşünürü
Jan Jack Rousseau nun eserleridir.
(Volter ve Monteskiyö meşruti
monarşicidir, ama Rousseau Cumhuriyetçidir. Örneğin TBMM de �Hakimiyet kayıtsız
şartsız Milletindir. � lafı, Rousseau
nun dur. Fransada Cumhuriyet döneminde Konvansiyon meclisinin kürsüsüne
yazılmıştır. Cumhuriyetçilik ve Laiklikle ilgili görüşleri Rousseau dan
alınmıştır. Rousseau Konvansiyon meclisinde Montanyarlar veya Jakobenler de denilen grubun fikir babasıdır.
Fransada 1789 da devrim oldu. 14.temmuz.1789. Kral yerinde
kaldı. Devrimciler isteklerini kral ve asilsadelere dokunmadan yapmaya
çalıştılar. Ama Kral da, asilzadeler de buna direndi. Baktılar olmuyor. 1792 de
kralı devirdiler , Cumhuriyet ilan ettiler. Yönetimde Jirondenler denilen
ılımlı bir burjuva (şehirli tacir) grup
vardı. Bunlar Mecliste sağ tarafta oturduğu için sağcılar denirdi. Bunların
yönetimi başarısız oldu. Kral kaçtı. Avusturya ve Prusya Fransaya savaş
açtı. Bu arada Fransadaki 80 ilden 60 ı
yönetime isyan etti. Yönetime Jakobenler
bir adı da Montanyarlar denilen
daha çok Fakir halkın temsilcisi bir grup el koydu. Bunlar parlamentoda solda
otururdu. Onun için solcular denirdi. Siyasette sağcı , solcu kavramı Fransız
ihtilalindeki bu gruplardan çıkmıştır.
Jakobenler çok sert tedbirler aldılar. Yirmi yaşındaki her
genci askere alıp büyük ordular teşekkül ettiler. Fransız milli marşı
La Marseillaise - Alons Enfant de la Patrie �
Yürüyün vatan evlatları - bu dönemde bu
uygulama ile doğdu. Bu ordular la hem
isyanları bastırdılar. Hem de Avusturya ve Prusyalıları kovdular. O zamana kadar ordular 60-70 bin kişilik
falan olurdu. Fransa 20 yaşındaki gençlere zorunlu askerlik uygulamasını
başlatınca bir anda 250 bin kişilik üç
dört tane ordu kurdu. Napoleon orduları böyle ordular. Napoleon Rusyaya 1812 de
600 bin kişilik ordu ile saldırdı ki zamanının en büyük ordusu idi.
Bu dönemde Giyotin denilen idam aleti sürekli çalıştı. Kral,
kraliçe, bir çok asilzade, bürokrat, isyancı, muhalif , düşman askeri ne ararsan 40 bin kişi giyotinde can verdi.
Düzen ancak böyle sağlandı. Hatta artık
asacak adam bulamadılar. Birbirlerine bulaşmaya başladılar. Jakobenlerin en
ünlüleri DAnton, Marat falan asıldı.
Marat �Devrim kendi çocuklarını yiyor demiştir. Dantonun bir lafı vardır ki Köy
enstitüleri nin ve Halkevleri
uygulamasının temelidir. �Halkın ekmekten sonra en büyük ihtiyacı
eğitimdir � der. Latin harflerine geçme, halkın eğitim
düzeyinin yükselmesi için yapıldı.
Maalesef burada yeterli başarı sağlanamamıştır. Bu eksiklik çok kanallı
Tv dizileri ile giderilmeye çalışılmaktadır.
En sonunda Jakobenlerin başı Robespierre de giyotine gitti.
1793-1795 arası bu döneme terör dönemi denmekte. Jakoben dönemi kapandı. Ama
Fransız ihtilalinin oturmasını ve Fransanın sonra çok güçlü ve ileri bir devlet
olmasını sağlamıştır. Fransa artık 19. yüzyılın
ileri ve güçlü bir devleti olacaktır.
Fransız devrimi tüm avrupayı etkiledi. En azından her ülke
mutlak monarşiden, meşruti monarşiye
geçti.Anayasa hukuku doğdu. Heryerde parlamento oldu. Laiklik ve milliyetçilik yayıldı. Geleneksel
hukuk bırakıldı, yazılı kanunlara geçildi.
Bu etkiler Osmanlıya Nizam-ı cedid, Tanzimat, Yeni Osmanlılar, İttihat
ve Terakki yoluyla geldi.
İşte diyeceğim şudur ki, eğer Fransız devrimi ve İttihat ve
Terakki saklanırsa MK. Anlaşılamaz. Rousseau bilinmezse MK. Hiç bilinemez. Kur�an
mealleri saklanır da sadece ilmihallere, hadislere, cüppeli hocalara gidilirse
Din anlaşılamaz. Ondan sonra bu iki güç birbirine ötekileştirilip yıllarca memlekete
karın ağrısı çektirilir. Bir kesim dininden korkar, öbür kesim
politikasını beğenmese de,
bağımsızlığını borçlu olduğu adama ahlaksızca sövüp sayar. En azından büyük kul
hakkına girer. Biz haniflerin, bu büyük insanla bir sorunumuz olmasını çok saçma bulurum kendi adıma. Geleneksel dincilerin sorunu olabilir. Onların hurafe dolu din anlayışı ile böyle bir sonuca varmaları doğaldır.
Herkese selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam saffet kardeşim,
Şuana kadar yazdıklarımı doğru anlamışsınız (örnek vermeye devam etmenin gerekli olmadığını düşünüyorum)
"Kemalist Devrimler" orjinal değildir, Osmanlı-Türk modernleşmesinin sonucudur.
1926 ramazan ayı itibariyle "Türkçe Ezan ve Türkçe namaz" uygulamaları -veya uygulama denemeleri- yapılmıştır.
(1913'te Şereffeddin Yaltkaya, "Türkçe namazla" ilgili makalesinden söz edilebilir).
Bugün "Hutbeler Türkçe'dir" bu tartışmalardan kalan.
Şimdi "sevr haritasını" buraya asarsak "Kurtuluş Savaşı"nın anti-emperyalist olup olmadığını tartışa biliriz (Kimler nereler işgal etti vb. sorularına cevab bulmak için).
Değerli kardeşim "Şeklin" değil "Zemin"in tartışılmasını önemsiyorum,
yani tasavvurun, paradigmanın,
selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
[QUOTE=baybora]
Selam saffet kardeşim,
Şuana kadar yazdıklarımı doğru anlamışsınız (örnek vermeye devam etmenin gerekli olmadığını düşünüyorum)
"Kemalist Devrimler" orjinal değildir, Osmanlı-Türk modernleşmesinin sonucudur.
1926 ramazan ayı itibariyle "Türkçe Ezan ve Türkçe namaz" uygulamaları -veya uygulama denemeleri- yapılmıştır.
(1913'te Şereffeddin Yaltkaya, "Türkçe namazla" ilgili makalesinden söz edilebilir).
Bugün "Hutbeler Türkçe'dir" bu tartışmalardan kalan.
Şimdi "sevr haritasını" buraya asarsak "Kurtuluş Savaşı"nın anti-emperyalist olup olmadığını tartışa biliriz (Kimler nereler işgal etti vb. sorularına cevab bulmak için).
Değerli kardeşim "Şeklin" değil "Zemin"in tartışılmasını önemsiyorum,
yani tasavvurun, paradigmanın,
selam ve dua ile,
rıdvan[/QUOTE
Merhaba baybora kardeşim,
Dediğiniz doğrudur. Kemalist devrimler Osmanlı Modernleşmesinin son noktasıdır. Osmanlı modernleşmesi de 18 yüzyıl sonlarına doğru Avrupada olan iki büyük olay olan Fransız devrimi ve Endüstri devrimine Osmanlı imparatorluğunun verdiği veya vermek zorunda kaldığı tepkidir.
Böyle anlaşıldığı zaman hem M.K , hem de Osmanlı çok daha yerine oturmakta ve daha çok sevilmektedir. Enazından ben kendi tecrübelerimle, doğru şeyler anlatarak MK. hakkında bir çok kişiye doğru bir bakış açısı kazandırdım çevremde.
Onu insanüstü yapan veya yerin dibine batıran anlatımların ne kadar temelsiz, yanlış, zararlı olduklarını gördüm. İnsanüstü anlatım yaptığın zaman da adam diyorki, yok abi ya olmaz öyle bir şey inanmıyorum veya O inkilap tarihi dersleri. Tarih ezberle, anlaşma maddesi ezberle. Sonuç elde sıfır. Öğrenciye gına geliyor.
Yani bu şöyle üç saatte, hiç insanı sıkmayacak, tamamen mantıklı şekilde anlatılabilir. ÇÜnkü ben çocuğuma anlattım. Dediki , baba şimdi bütün inkilap tarihi bu mu yani. Evet. Sadece bununla gitti sınavdan iyi not aldı. Sonra o sıkıcı ders kitabını büyük bir zevkle okudu.
Şİmdi Türkiyede bu Kemalist devrimin amacı çağdaş uygarlık düzeyine erişmek değil mi. Evet. İşte buna nasıl bir yolla erişeceksin.
M.K. döneminde uygulanan serbest piyasa ile birlikte Keynesyen Devletçilik. Asla bir Sosyalist ülke devletçiliği değil. Problem Ondan sonraki kuşaklara kaldı.
Sosyalist şekilde ulaşalım diyenler oldu. Devrim yarım kaldı diyenler oldu. M.K nın işaret ettiği Çağdaş Uygarlık Sovyet Rusyadır. Gerçek devrim Rusyanın modeline ulaşmakla olur diyenler oldu. BUnun için Feodal Ağaları, Şeyhleri, Kapitalist patronları yok edelim diyenler oldu. 1970-1980 arası dönem gerçekten Türkiye için kayıp, çekişmeli, bunalımlı , yazık olmuş bir dönemdir. Bu dönem iyi geçirilseydi herhalde Türkiye bugün G20 de değil G10 da falan olurdu.ÇÜnkü Korenin, Singapurun, Yaiwanın şansı bu dönemi ne yaptığını bilerek geçirmek.
M.K Ömründe iki başbakanla çalıştı. İsmet İnönü ve Celal Bayar. İsmet İnönü devletçi, Celal Bayar liberal zihniyetli bir adamdı. Türkiye Turgut Özal dönemine kadar kesinlikle olayı biraz ondan, biraz bundan şeklinde götürdü. Özel sektöre de izin verdi. Kit tipi fabrikalar da kurdu.
Ama Özalla birlikte tercih özel sektörden yana kullanıldı ve daha iyi sonuçlar elde edildi. Bu Aslında Friedmanın Chicago Ekolünün Şili, İngiltere ve Amerikadan hemen sonra Türkiyede uygulamaya geçmesi gibi tarihi bir fırsattı. Türkiye bu fırsatı radikal biçimde olmasa da kullanmaya çalıştı. Yine de bu işe 1989 dan sonra başlayan sosyalist ülkelere göre 1983 de başlamak bir avantajdır.
NEyse , Sosyalist değil kapitalist yolu seçtik. Bu yol da bizi G20 nin içine attı. Ancak şunu söylemeliyim. Sosyal gelişmemiz, maddi gelişmemizin yanında yavaş. Memlekette öyle örnekler var ki, bazıları değil Avrupa, Amerikayı kıskandırır. Bazıları da Pakistanı, Afganistanı andırır.
SEvr konusuna gelince, sevr idam sehpasıdır. Sen sonuçta canını kurtardın. TAmam Emperyalistin ağa babası ile çarpışmadın. Adam belki yorgunluktan, yıpranmışlıktan, isteksizlikten kendi yerine Batıda Yunanı , Doğuda Ermeniyi gönderdi. Bir Güneydoğu ve Adana da FRansızla çarpıştın.
Ama adamlar başarılı olsaydı var ya, düşünmek bile istemiyorum.
Onun için Kurtuluş Savaşı Anti Emperyalist bir savaştır. Bir Nefsi müdafadır. İngilize, İtalyana falan özellikle dokunulmamıştır. Güçleri dağıtmamak için. Onlar da seyretmeyi tercih etmiştir. Ama sana saldıranı sen defetmişsindir.
Yunanı yenmen senin bu toprakları yönetmeye ehil olduğunu göstermiştir. Onlar da Komünist Rusyaya karşı, batı müttefiki daha sağlam bir devlet bırakmak için, seninle uğraşmamış, anlaşma yolunu seçmiştir. İngiltere ile savaşmaman , savaşın değerini düşürmez. Çünkü ipten döndün. CAnını zor kurtardın. Büyük taarruz başarılı olmasaydı görürdüm ben seni.
Herkese Selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
Eren Erdem Uzman Uye
Katılma Tarihi: 30 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 484
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Soru ;
Bu modernleşme dediğimiz olgu, ''bağımsız'' olarak mı gelişmiştir ?
OSmanlı modernleşmesinin temelini oluşturan etkenler nelerdir ?
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SAyın Eren,
Osmanlı modernleşmesinde üç şey etkili
a. Askeri yenilgilerden kurtulmak, daha güçlü bir orduya kavuşma ihtiyacı. 3. Selim, 2. Mahmut Reformları.
b. Dış devletlerin Özellikle 1839 dan itibaren İngilterenin yapılmasını istediği şeyler. Tanzimat ve Islahat fermanları. Kısmi laikleşme. Çünkü dini hukukun uygulama kapsamı daraltıldı. Ceza, ticaret hukuku laikleşti.
c. Batı tipi eğitim almış Yeni Osmanlılar ve İttihat ve Terakkinin memleket meselelerine çözüm arayışları. 1.Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet gibi.
Modernleşme dıştan gelen etkilere, içten tepkiler şeklinde oluyor.
İttihat ve Terakki 2. Meşrutiyet te Rum, Bulgar ve Ermeni unsurlardan hayalkırıklığına uğruyor. Balkan Savaşı yenilgisinden sonra politikasını değiştiriyor. Artık tümüyle Türkçü bir politika izlemeye başlıyor. 1913 ten sonra en büyük hedefi ekonomideki Rum ve Ermeni ağırlığına son vermek. Sanayii ve Ticarete Türkleri hakim kılmak. Bu dönemde bir çok banka kuruluyor. Milli Aydın Bankası (Tarişbank oldu.), Kocaeli bankası (Yürk ekonomi bankası oldu), Adapazarı bankası (Türk Ticaret BAnkası idi.Kapandı.) Bunlar 1913 lerde ittihat ve Terakkinin ekonomiyi Türkleştirme hamleleri.
İttihat ve terakki , MK döneminde yapılan her işle ilgili tartışmalar yapmış. Alfabeyi değiştirme, kadın hakları, milli ekonomi, sanayileşme , cumhuriyet vb. her konu tartışılmış. Tabii parti içinde bunlara taraftar olan var, karşı olan var. Ama ilk olarak Cumhuriyet döneminde gündeme gelen bir konu değil.
herkese selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
ebukerem Ayrıldı
Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
Dünya hayatı sadece ve sadece İMTİHANDIR.
Yaratılan her insan hangi zamanda, hangi mekanda, hangi durumda yaratılırsa yaratılsın İMTİHAN adildir. İmtihanın sahibi EL-ADL dir.
Koordinatlar, zalimlerin münafıkların zulümlerine günahlarına örtüleridir, mazeretleridir.
Muhlis Hanif Müminler için koordinatlar hiç bir şey ifade etmez. Bir kral olarak da yaratılsalar bir köle olarak da hiç bir şey değişmez onlar için. Dosdoğru birer insan olabilmenin, dosdoğru yolda yaşayabilmenin derdindedirler ve ahiretteki hesaptan derileri ürpererek yaşarlar.
Dünya hayatının METALARI, cahiller için sadece birer süs, birer oyalanma, övünme ve yığıp biriktirmekte yarışmadır, Müminler için ise basit dünya hayatının birer geçimlik ARAÇLARIDIR, amaçlaştırılırlarsa PUT edinilmiş olurlar.
Kim ya da hangi düzen insanları FUHŞA, GÜNAHLARA, ZALİMLİKLERE, İNSANLARI RABLER EDİNMEYE, ASABİYETLERE, çağırıyor ve bunları meşrulaştırıyorsa REDDEDERİZ ve İTAAT ETMEYİZ,
ADALETE, BARIŞA, HAYRA, İYİLİKLERE, MERHAMETE ve TEVHİDE yani İSLAM'A çağırıyorsa icabet eder bunları emredenlere itaat ederiz.
Onlar Allah'a itaat ederlerse biz de onlara itaat ederiz, onlar Allah'ın sınırlarını ihlal eder çiğnerlerse ONLARA İTAAT ETMEYİZ REDDEDERİZ.
Dünya hayatının mutlu sonu, gerçek kurtuluş ve zafer ancak MUTTAKİLER içindir.
Rabbim bizi onlardan eylesin.
selam ile.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
|
Yukarı dön |
|
|
Saffet Metin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ebukerem Yazdı:
selam,
Dünya hayatı sadece ve sadece İMTİHANDIR.
Yaratılan her insan hangi zamanda, hangi mekanda, hangi durumda yaratılırsa
yaratılsın İMTİHAN adildir. İmtihanın sahibi EL-ADL dir.
Koordinatlar, zalimlerin münafıkların zulümlerine günahlarına örtüleridir,
mazeretleridir.
Muhlis Hanif Müminler için koordinatlar hiç bir şey ifade etmez. Bir kral
olarak da yaratılsalar bir köle olarak da hiç bir şey değişmez onlar için.
Dosdoğru birer insan olabilmenin, dosdoğru yolda yaşayabilmenin derdindedirler
ve ahiretteki hesaptan derileri ürpererek yaşarlar.
Dünya hayatının METALARI, cahiller için sadece birer süs, birer oyalanma,
övünme ve yığıp biriktirmekte yarışmadır, Müminler için ise basit dünya
hayatının birer geçimlik ARAÇLARIDIR, amaçlaştırılırlarsa PUT edinilmiş
olurlar.
Kim ya da hangi düzen insanları FUHŞA, GÜNAHLARA, ZALİMLİKLERE, İNSANLARI
RABLER EDİNMEYE, ASABİYETLERE, çağırıyor ve bunları meşrulaştırıyorsa
REDDEDERİZ ve İTAAT ETMEYİZ,
ADALETE, BARIŞA, HAYRA, İYİLİKLERE, MERHAMETE ve TEVHİDE yani İSLAM'A
çağırıyorsa icabet eder bunları emredenlere itaat ederiz.
Onlar Allah'a itaat ederlerse biz de onlara itaat ederiz, onlar Allah'ın
sınırlarını ihlal eder çiğnerlerse ONLARA İTAAT ETMEYİZ REDDEDERİZ.
Dünya hayatının mutlu sonu, gerçek kurtuluş ve zafer ancak MUTTAKİLER
içindir.
Rabbim bizi onlardan eylesin.
selam ile.
|
|
|
Sayın Ebukerem ,
Bu yazdıklarınıza katılırım. Ama bu kavramların yorumu için tarihi ve ekonomik bir
perspektifle bakılmayınca bazı yanlışlara varıyor.
Hayat bir imtihandır diyorsunuz. Doğrudur. Mülk Suresi nin ilk üç ayeti bunu
belirtir. Hatta cenazelerde işte ölüyü toprağa verirken hocalar bu sureyi
okurlar. Hatta neden diye araştırdığımda bu surenin ana fikri bana çok mantıklı
geldi. İnsan hayatının temel amacının Allahın imtihanını geçmek olduğunu ben
de, Kur'an kültürü olan herkes gibi kabul ederim. Bunda hiçbir sorun yok.
Dünya hayatının metaları amaçlaştırılırsa PUT dur. Amenna. Din k helal bir servet'e karşı değildir. Mal da bize Allahın bir ikramı , nasibidir. Biz onun sahibi değil emanetçisiyiz. Onu İslami ilkelere uygun kullanmakla mükellefiz.
FUHŞA, GÜNAHLARA, ZALİMLİKLERE, İNSANLARI RABLER EDİNMEYE, ASABİYETLERE,
çağırıyor ve bunları meşrulaştırıyorsa REDDEDERİZ ve İTAAT ETMEYİZ, - Şimdi
burada insanları bu dediğiniz şeylere çağıran düzen kimdir. Osmanlıda fuhuş ,
içki, yokmu idi. Bunların olmadığı bir tane dünya ülkesi varmıdır. Yok gibi gözükse
de yeraltında vardır. İnanın insanlar ihtiyaç hissetmese de meraktan bunları
dener, Özellikle gençlik döneminde. Bunların zararından yasakla değil bilinçle korunulur.
Amerika yasakla içkiyi kaldırmak istemiş ama başarılı olamamış, içki tüketimi
arttığı gibi Dünyaya nurtopu gibi mafia haydutluğu hediye edilmiş. (1920-1933 arası)
Ayrıca Türkiyede Alevi
yurttaşlarımız var. Bunlar Sunniler gibi İçki karşıtı değiller. İslam eşittir
anti içki gibi yorumlamıyorlar olayı. Onun için de baskıcı, yasakçı olamayız.
Olursak ta yanlıştır. Bu konudaki sakınmasını herkes kendi kanaatince yapsın,
kimse kimseye baskı yapmasın. Ama maalesef oy için bazı bölgelerin yobaz
insanları bu konuda kışkırtılıyor.
Zalimlikler çok çeşitlidir.
(Haydutluk, mafia, ırkçılık, terör,diktatörlük vb. ) Dünyanın her yerinde
çeşitli şekilde vardır. Zalimliğin olmadığı bir tane dünya ülkesi varmıdır.
Yoktur.
İnsanları Rab edinmekten kastınız nedir. Mesela ben Yaşar Nuri Öztürkü ve
Süleyman Ateşi çok seviyorum. Onların eserlerini okuyor, Fikirlerinden
etkileniyorum. Şimdi onları Rab mı edinmiş oluyorum. Birisinin uzmanlığından,
aklından fikrinden faydalanmak onu Rab edinmekmidir. Siyasette, edebiyatta,
hukukta, felsefe, psikolojide vb. bir çok konuda yetkinliğini ispatlamış,
ekolleşmiş insanlar vardır. Bu insanların görüşlerinden faydalanmak onları rab
edinmekmidir.
Tamam siyasette dine karşı sürülmüş
görüşler var. marksizm gibi. Ama bunlar bile bir etkiye tepki. Fransız
ihtilalinden önceki feodalist yapıda, Katolik kilisesinin feodallerle bir olup,
(hatta Fansanın en büyük toprak sahibi yani feodali Katolik Kilisesidir.) halkı
ezmesine tepkidir. Batıdaki felsefi izmlerdeki din karşıtlığının tarihi arka
planı buradan geliyor.
Şİmdi ben MK. nın dine karşı gösterilmesini çok kötüniyetli bir yaklaşım olarak
görüyorum.
Şimdi sorarım, Ezanı
Türkçeye çevirdi diye MK. yı neredeyse dinsiz ilan eden zihniyet daha örneği
daha dün Habertürk TV . de Osman Pamukoğlu ile söyleşi de Altan Tanın fikirleri.
Vay niye ezan Türkçe olmuş. Ezanın Türkçe olması (1931-1950) tutmamış tepki vermiş, ama Cuma
hutbelerinin Türkçe olması (1932) tutmuş. İnsanlar bunun MK. nın Türkiyedeki İslama
bir katkısı olduğunu kaç kişi bilir. Sanırlar ki Tarih boyunca bu
böyleydi. Sadece bu bile M.K nın İslam dinine olan büyük hizmetini , dine karşı
olan iyi niyetini belgeler.
Cumhuriyet öncesi ilk Türkçe
hutbe, 22 Kasım 1922 tarihinde İstanbul Fatih Camii�nde Kırşehir Milletvekili
Müfit Kurutluoğlu tarafından okunmuştur. Bu hutbede Allah�a övgü,
Peygambere de dua kısımları hariç hepsi Türkçe okunmuştur. Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim, Zağnos Paşa
Camii�nde Türkçe hutbe vermiş, 21 Şubat 1925 tarihinde de TBMM�de Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülürken, hutbelerin Türkçe okunması konusunda
konuşmalar yapılmıştır. 1927 yılında hutbelerin Türkçe okunması emrini M. Rıfat
Börekçizade vermiş, 1932 yılından itibaren de Türkiye�de tüm camilerde hutbeler
Türkçe okutulmuştur. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında yaygın din eğitimi
konusunda, eğitimde benimsenen millîlik ilkesinin ve dinde aydınlanma
girişimlerinin de bir sonucu olarak hutbelerin halkın anlayabileceği bir dilde
ve çağın gereklerine uygun bir şekilde hazırlanması istenmektedir.
Din başkadır,Dinin yerine
MK. Yı koymak başkadır. bir büyük insana saygı göstermek ve onunla ilgili doğru
bilgileri insanlarla paylaşmak , hele ki onun din karşıtı gösterilmesine karşı, dine yaptığı hizmetleri hatırlatarak onu
savunmak, MK. Yı Rab edinmek demek değildir.
Asabiyete gelince �
Milliyetçilik, kavmiyetçilik � diyorsun. Türkiye toplumu karışık bir toplumdur.
Senin yaşadığın Kocaeli de 70 civarında etnik grubun köyü vardır. Adapazarı,
Düzce, Bursa falan da böyledir. İstanbul zaten dünya metropolüdür. Ama hiç
etnik bir sıkıntı, mücadele, kavga yoktur. BU konular arkadaşlıkta falan hiç
sıkıntı olmaz. En fazla kız alıp vermede eskiden daha çok sıkıntı olurdu. Bir
etnik grup başkasına kız vermek falan istemez, gerekçe de onlar bizim
adetlerimize uyamaz falandı. Gürcünün adeti muhacire uymaz, muhacir manava
uymaz, manav laza , laz çerkese uymaz vb. gibi gerekçeler olurdu. Şimdi modernleşme,
tahsil düzeyinin artması, insanların şehirlerde yaşaması hem toplumları
birbirine yaklaştırdı. Bu tip evlilikleri arttırdı. Ben Balkan Türküyüm. Benim
sülalemde Arnavut ve Pomak asıllı gelinler var. Eşim Türk. Ama kayınpederim der
ki biz Sultan hamid devrinde Tunustan Türkiyeye geldik. Türkiyede de çeşitli
vilayetlerde dolaştık. Demekki o nun da asabiyetinde Araplık, Berberilik var.
Benim çocuğumda demekki Türk, Arnavut, Pomak (müslüman Bulgar yani slav) ,
Arap, Berberi genleri var demek ki. Türkiye de insanlar böylesine bir harman
işte. Bir arkadaşım var, kendi Kırım Türkü asıllı, hanımı çerkes. Ana Türk,
baba Kürt sıhri (evlenme ile olan)
akrabalarım var. Bu Osmanlıda da böyleydi. Türkiye de de böyle. Aynen
Amerika gibi. Türkiye de bu özellikle müslüman ırkların bir harmanı yani. Halkı
böyle karışık olan bir ülkede ırkçı
düşünce tutar mı. Tutmaz.
Halkımız bir Rus gibi, Fransız gibi, Alman gibi bazen
ırkçılığa varacak seviyede milliyetçi değildir.Biz Yunan, Bulgar, Sırp gibi
kuru kuru da öğünmeyiz. Lüzumsuz ezikliğimiz yoktur. Bizim milliyetçiliğimiz
Türkiyeyi sevmek ve ona sadık olmaktan, onu korumaktan, onu çağdaş uygarlık
seviyesine ulaştırmak için kendi gücümüzün yettiğince çaba harcamaktan öte bir
şey değildir. Bizim milliyetçiliğimiz Vatan sevgisidir ve o vatan üzerindeki insanları sevmektir. Bunda mantıksız , ters olan nedir. Dine, Kur�ana ters olan şey
nedir. Anlamıyorum. Türkler 1913 e kadar
milliyetçi olamadı. Türk tarihinde 1877 93 harbi, 1912 Balkan savaşı büyük
travmadır. Balkan savaşından önce İttihad ve Terakkinin politikası İttihad
(birleşelim) ve Terakki (ilerleyelim ) idi. Ama
maalesef Hristiyanlar ittihad
etmedi. Ondan sonra politika Türkleri
ilerletelim e döndü. Özellikle ekonomide Türkleri ilerletelim. Normal . Bunca dayaktan sonra nasıl bir noktaya
gelebilirsin ki.
ADALETE, BARIŞA, HAYRA, İYİLİKLERE,
MERHAMETE ve TEVHİDE yani İSLAM'A çağırıyorsa icabet eder bunları emredenlere
itaat ederiz. Tamam da kardeşim, İslam ve
Tevhid dışındaki şeylere Marksistler de çağırıyordu. Çağırdıkları neredeyse bir
dünya cenneti hayali idi. Yaptıklarında güzel şeyler de vardı. Bazen Azeri Tv
sinden edindiğim izlenimlerle , Azerileri ve bizi karşılaştırıyorum ve
Sosyalist rejimin onlara kazandırdığı güzel şeyleri görüyorum. Bunca mücadele
oldu. Onca insan öldü. Sonuç sosyalist rejim insanların tembelliği ,
verimsizliği yüzünden yıkıldı. Vahyin bir tespiti gerçekleşti. İnsanoğlu için
çalıştığının karşılığı vardır. (necm 39) Kapitalist rejimde insanoğlunun
verimli çalışması var.
Mesela Araplar hiçbir zaman
kapitalist olamadı. (çünkü çalışmadı, çünkü feodal, çünkü o iklim birazda adamı tembel yapıyor.) Onların rejimleri de İslami sosyalist
minvalde gitti. Ne oldu. Çalışma olmayınca yok bir şey.
Onlar Allah'a itaat ederlerse biz de
onlara itaat ederiz, onlar Allah'ın sınırlarını ihlal eder çiğnerlerse ONLARA
İTAAT ETMEYİZ REDDEDERİZ.
Abi kusura bakma, Türkiye,
Amerika, Almanya Fransa falan Allahın sınırlarını mı çiğniyor. Köylü iken
mücahid olanların , Şehirliyken müteahhit olması kapitalizmin İslama aykırı
olmamasından kaynaklanıyor. Din helal bir ticarete ve meşru servete karşı
değildir. İnfak sadece şahısların değil devletin de görevidir. Sosyal devlet
ilkesi Kur�anın infak ilkesinin bir boyutudur.
Esasen ekonomisi gelişmiş bir ülkede , örneğin Almanyanın Kur�ani
kavramlara uygunluğu (ör.infak) , herhangi bir İslam ülkesine göre çok çok daha
yakındır.
Çünkü Ali Akın a göre tüm
müslüman ülkelerin üretim toplamı bir İtalya üretimi değildir. Kur�ana göre
İnsanoğlu için çalıştığının karşılığı olduğuna göre (necm 39) İtalyan
çalıştığının karşılığını alıyor. Müslümanlar da çalıştığının karşılığını
alıyor. İtalyan üretimini halkına bölüştürdüğü zaman (bölüşüm, infak) , elbette
ki bir müslümandan daha ileride oluyor. Bunu anlamalıyız artık.
Bakın bugünkü Modern Dünya , Sanayii devrimi ve Fransız ihtilali ile
kuruldu. Fransız ihtilali parlamentoyu, demokrasiyi, laik hukuku getirdi.
Sanayii devrimi kapitalizmi getirdi. Müteşebbis sanayici bir sınıf ortaya
çıkardı. İslam ülkelerinin sorunu ne
Fransız devrimini, ne de Sanayii devrimini anlamamış olması ve gereğini
yapmamış olmasıdır. Türkiye Fransız devrimini
de, Sanayii devrimini de anlamıştır. Beğenelim beğenmiyelim bir demokrasisi, ve
epey kuvvetli bir müteşebbis sınıfı vardır. Eleştirilerimiz de , sıkıntılarımız
da, huzursuzluklarımız da aslında on nesillik bir mücadeleyi üç dört nesilde
becermiş olmamızdan kaynaklanmaktadır herkese selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|
Yukarı dön |
|
|
ebukerem Ayrıldı
Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın Saffet Metin abi, aşağıdaki görüşlerinize kırmızı ile cevap veriyorum,
Saffet Metin Yazdı:
Sayın Ebukerem ,
Bu yazdıklarınıza katılırım. Ama bu kavramların yorumu için tarihi ve ekonomik bir perspektifle bakılmayınca bazı yanlışlara varıyor.
Hayat bir imtihandır diyorsunuz. Doğrudur. Mülk Suresi nin ilk üç ayeti bunu belirtir. Hatta cenazelerde işte ölüyü toprağa verirken hocalar bu sureyi okurlar. Hatta neden diye araştırdığımda bu surenin ana fikri bana çok mantıklı geldi. İnsan hayatının temel amacının Allahın imtihanını geçmek olduğunu ben de, Kur'an kültürü olan herkes gibi kabul ederim. Bunda hiçbir sorun yok.
bunda sorun yoksa temel paradigma düzelir, insanın koyduğu ANA HEDEF ve ANLAM tüm davranışlarını, tepkilerini, eylemlerini ve söylemlerini belirler. ve bizler de bu dünyanın ANLAMINI İMTİHAN ve ANA HEDEFİMİZİ de İMTİHANI BAŞARMAK olarak koyarız. geriye kalan her şey bunun araçlarıdır ve artık amaç olamazlar.
Dünya hayatının metaları amaçlaştırılırsa PUT dur. Amenna. Din k helal bir servet'e karşı değildir. Mal da bize Allahın bir ikramı , nasibidir. Biz onun sahibi değil emanetçisiyiz. Onu İslami ilkelere uygun kullanmakla mükellefiz. FUHŞA, GÜNAHLARA, ZALİMLİKLERE, İNSANLARI RABLER EDİNMEYE, ASABİYETLERE, çağırıyor ve bunları meşrulaştırıyorsa REDDEDERİZ ve İTAAT ETMEYİZ,
- Şimdi burada insanları bu dediğiniz şeylere çağıran düzen kimdir. Osmanlıda fuhuş , içki, yokmu idi. Bunların olmadığı bir tane dünya ülkesi varmıdır. Yok gibi gözükse de yeraltında vardır. İnanın insanlar ihtiyaç hissetmese de meraktan bunları dener, Özellikle gençlik döneminde. Bunların zararından yasakla değil bilinçle korunulur. Amerika yasakla içkiyi kaldırmak istemiş ama başarılı olamamış, içki tüketimi arttığı gibi Dünyaya nurtopu gibi mafia haydutluğu hediye edilmiş. (1920-1933 arası )
dikkat edersen " kim ya da hangi düzen" dedim abi. yani osmanlı emevi ABD, TALİBAN, SUUDİ ARABİSTAN, MISIR ya da babamız patronumuz eşimiz hiç biri fark etmez. kaldı ki ben siyasi düzen olarak emevi-abbasi-selçuklu-osmanlı yı İslami bulmuyorum ve " islam devleti" söylemine yüklenen anlamları da kabul etmiyorum. illa bir model olacaksa Allah'ın sınırlarını gözeten ADALET DEVLETİ tercihimdir.
Ayrıca Türkiyede Alevi yurttaşlarımız var. Bunlar Sunniler gibi İçki karşıtı değiller. İslam eşittir anti içki gibi yorumlamıyorlar olayı. Onun için de baskıcı, yasakçı olamayız. Olursak ta yanlıştır. Bu konudaki sakınmasını herkes kendi kanaatince yapsın, kimse kimseye baskı yapmasın. Ama maalesef oy için bazı bölgelerin yobaz insanları bu konuda kışkırtılıyor.
Zalimlikler çok çeşitlidir. (Haydutluk, mafia, ırkçılık, terör,diktatörlük vb. ) Dünyanın her yerinde çeşitli şekilde vardır. Zalimliğin olmadığı bir tane dünya ülkesi varmıdır. Yoktur.
çok haklısın ZULÜME karşı alınacak duruş imtihanın en önemli sorularından biridir ve Kuran'da en çok üzerinde durulan konulardandır.
"ZALİMLERE MEYLETMEYİN YOKSA SİZE ATEŞ DOKUNUR" hud 113
İnsanları Rab edinmekten kastınız nedir. Mesela ben Yaşar Nuri Öztürkü ve Süleyman Ateşi çok seviyorum. Onların eserlerini okuyor, Fikirlerinden etkileniyorum. Şimdi onları Rab mı edinmiş oluyorum. Birisinin uzmanlığından, aklından fikrinden faydalanmak onu Rab edinmekmidir. Siyasette, edebiyatta, hukukta, felsefe, psikolojide vb. bir çok konuda yetkinliğini ispatlamış, ekolleşmiş insanlar vardır. Bu insanların görüşlerinden faydalanmak onları rab edinmekmidir.
Bu konuda da Kuran bize oldukça doyurucu açıklamayı yapmıştır. Bir kişi ya da kurum, Allah'ın herhangi bir sınırını ( hududullah, hükümullah ) değiştiriyorsa, arttırıyor azaltıyorsa, haramı helal, helali haram yapıyorsa şirk koşmuş oluyor, bunu güçle dayatıyorsa tağutlaşıyor ve onun bu Allah'ın emir ve hükümlerine muhalif hükümlerini KABUL EDEN, TASDİK EDEN, DOĞRULAYAN kişiler o kişi ya da kurumu ( Allah ile beraber ) RAB/İLAH edinmiş oluyorlar. çok basit benim çocuklara ( 9 ve 11 yaş ) anlattım örnekleri ile onlar bile anladılar.
insanların tüm görüşleri dinlenir bunlardan ALLAH'IN DİNİNE UYGUN OLANLARI tabiki alınır. incelik, UYMAYANLARI TASDİK ETMEMEK VE KABUL ETMEMEKTİR.
Tamam siyasette dine karşı sürülmüş görüşler var. marksizm gibi. Ama bunlar bile bir etkiye tepki. Fransız ihtilalinden önceki feodalist yapıda, Katolik kilisesinin feodallerle bir olup, (hatta Fansanın en büyük toprak sahibi yani feodali Katolik Kilisesidir.) halkı ezmesine tepkidir. Batıdaki felsefi izmlerdeki din karşıtlığının tarihi arka planı buradan geliyor.
Şİmdi ben MK. nın dine karşı gösterilmesini çok kötüniyetli bir yaklaşım olarak görüyorum.
MKA da diğer insanlar gibi yaşamış imtihanını vermiş ve Rabbine dönmüştür. hesabı kendisinindir. dinciler bu konuda yanlış yapmaktadırlar. ben politik kişilerin inancından ziyade siyasi uygulamalarını tartışırım ve ya teyid eder ya da reddederim.
Şimdi sorarım, Ezanı Türkçeye çevirdi diye MK. yı neredeyse dinsiz ilan eden zihniyet daha örneği daha dün Habertürk TV . de Osman Pamukoğlu ile söyleşi de Altan Tanın fikirleri. Vay niye ezan Türkçe olmuş. Ezanın Türkçe olması (1931-1950) tutmamış tepki vermiş, ama Cuma hutbelerinin Türkçe olması (1932) tutmuş. İnsanlar bunun MK. nın Türkiyedeki İslama bir katkısı olduğunu kaç kişi bilir. Sanırlar ki Tarih boyunca bu böyleydi. Sadece bu bile M.K nın İslam dinine olan büyük hizmetini , dine karşı olan iyi niyetini belgeler.
Cumhuriyet öncesi ilk Türkçe hutbe, 22 Kasım 1922 tarihinde İstanbul Fatih Camii�nde Kırşehir Milletvekili Müfit Kurutluoğlu tarafından okunmuştur. Bu hutbede Allah�a övgü, Peygambere de dua kısımları hariç hepsi Türkçe okunmuştur. Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim, Zağnos Paşa Camii�nde Türkçe hutbe vermiş, 21 Şubat 1925 tarihinde de TBMM�de Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülürken, hutbelerin Türkçe okunması konusunda konuşmalar yapılmıştır. 1927 yılında hutbelerin Türkçe okunması emrini M. Rıfat Börekçizade vermiş, 1932 yılından itibaren de Türkiye�de tüm camilerde hutbeler Türkçe okutulmuştur. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında yaygın din eğitimi konusunda, eğitimde benimsenen millîlik ilkesinin ve dinde aydınlanma girişimlerinin de bir sonucu olarak hutbelerin halkın anlayabileceği bir dilde ve çağın gereklerine uygun bir şekilde hazırlanması istenmektedir.
Din başkadır,Dinin yerine MK. Yı koymak başkadır. bir büyük insana saygı göstermek ve onunla ilgili doğru bilgileri insanlarla paylaşmak , hele ki onun din karşıtı gösterilmesine karşı, dine yaptığı hizmetleri hatırlatarak onu savunmak, MK. Yı Rab edinmek demek değildir.
hayat akıp giden bir tesbihtir, kimse İSLAM'A hizmet edemez ya da ona kötülük yapamaz. İSLAM Allah'ın insanlara gösterdiği doğru yoldur ve Allah'ın koruması altındadır. imtihan olan insanlar dinle olan hadiselerde koordinatlardan etkilenmezler. MKA'nın 1923-1936 arasındaki icraatları içerisinde yer alan uygulamalar sizin de çok detaylı ve doğru olarak belirttiğiniz gibi bir ülkeyi MODERNİZM'e adapte edip batı medeniyetleri benzerine ulaştırma çabasıdır. yani DİN'e özel dinin ıslahına ya da Kurani temele oturtulmasına yöenlik değildir. kaldı ki MKA bir asker ve siyasetçidir uzmanlık beklenemez ki paradigması da bu değildir zaten. yaptıklarını DİN ADINA yaptığını söyleseydi o zaman tartışılabilirdi. zaten anlaşamadığımız nokta burası, ben DİN=HAYAT olarak görüyorum ve hayatın hiç bir alanı Allah'tan bağımsız değildir diyorum. DESCART-LAİSİZM-SEKÜLARİZM de hayır diyor iki alan vardır, biri Allah'ın yetkisindedir ( din-vicdan-nusuk işleri ) diğeri İNSANIN ( kamu-dünya-siyaset-ekonomi ). Bu nemrud un da firavunun da ebu leheb in de teziydi. değişen bir şey yok.
Asabiyete gelince � Milliyetçilik, kavmiyetçilik � diyorsun. Türkiye toplumu karışık bir toplumdur. Senin yaşadığın Kocaeli de 70 civarında etnik grubun köyü vardır. Adapazarı, Düzce, Bursa falan da böyledir. İstanbul zaten dünya metropolüdür. Ama hiç etnik bir sıkıntı, mücadele, kavga yoktur. BU konular arkadaşlıkta falan hiç sıkıntı olmaz. En fazla kız alıp vermede eskiden daha çok sıkıntı olurdu. Bir etnik grup başkasına kız vermek falan istemez, gerekçe de onlar bizim adetlerimize uyamaz falandı. Gürcünün adeti muhacire uymaz, muhacir manava uymaz, manav laza , laz çerkese uymaz vb. gibi gerekçeler olurdu. Şimdi modernleşme, tahsil düzeyinin artması, insanların şehirlerde yaşaması hem toplumları birbirine yaklaştırdı. Bu tip evlilikleri arttırdı.
Ben Balkan Türküyüm. Benim sülalemde Arnavut ve Pomak asıllı gelinler var. Eşim Türk. Ama kayınpederim der ki biz Sultan hamid devrinde Tunustan Türkiyeye geldik. Türkiyede de çeşitli vilayetlerde dolaştık. Demekki o nun da asabiyetinde Araplık, Berberilik var. Benim çocuğumda demekki Türk, Arnavut, Pomak (müslüman Bulgar yani slav) , Arap, Berberi genleri var demek ki. Türkiye de insanlar böylesine bir harman işte. Bir arkadaşım var, kendi Kırım Türkü asıllı, hanımı çerkes. Ana Türk, baba Kürt sıhri (evlenme ile olan) akrabalarım var. Bu Osmanlıda da böyleydi. Türkiye de de böyle. Aynen Amerika gibi. Türkiye de bu özellikle müslüman ırkların bir harmanı yani. Halkı böyle karışık olan bir ülkede ırkçı düşünce tutar mı. Tutmaz.
Halkımız bir Rus gibi, Fransız gibi, Alman gibi bazen ırkçılığa varacak seviyede milliyetçi değildir.Biz Yunan, Bulgar, Sırp gibi kuru kuru da öğünmeyiz. Lüzumsuz ezikliğimiz yoktur. Bizim milliyetçiliğimiz Türkiyeyi sevmek ve ona sadık olmaktan, onu korumaktan, onu çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak için kendi gücümüzün yettiğince çaba harcamaktan öte bir şey değildir. Bizim milliyetçiliğimiz Vatan sevgisidir ve o vatan üzerindeki insanları sevmektir. Bunda mantıksız , ters olan nedir. Dine, Kur�ana ters olan şey nedir. Anlamıyorum.
Türkler 1913 e kadar milliyetçi olamadı. Türk tarihinde 1877 93 harbi, 1912 Balkan savaşı büyük travmadır. Balkan savaşından önce İttihad ve Terakkinin politikası İttihad (birleşelim) ve Terakki (ilerleyelim ) idi. Ama maalesef Hristiyanlar ittihad etmedi. Ondan sonra politika Türkleri ilerletelim e döndü. Özellikle ekonomide Türkleri ilerletelim. Normal . Bunca dayaktan sonra nasıl bir noktaya gelebilirsin ki.
sevgili abi, ASABİYET derken kastım sadece IRKCILIK değildi, her türlü asabiyetten bahsediyorum. mezhepçilikten sınıfçılığa kadar. ayrıca ULUS DEVLET formunda bir ülkede yaşayanlar ve bu modeli kabul edenler doğal olarak o kimliği ( kıbleyi ) savunurlar. bu bir kimliklenme meselesidir.
ADALETE, BARIŞA, HAYRA, İYİLİKLERE, MERHAMETE ve TEVHİDE yani İSLAM'A çağırıyorsa icabet eder bunları emredenlere itaat ederiz.
Tamam da kardeşim, İslam ve Tevhid dışındaki şeylere Marksistler de çağırıyordu. Çağırdıkları neredeyse bir dünya cenneti hayali idi. Yaptıklarında güzel şeyler de vardı. Bazen Azeri Tv sinden edindiğim izlenimlerle , Azerileri ve bizi karşılaştırıyorum ve Sosyalist rejimin onlara kazandırdığı güzel şeyleri görüyorum. Bunca mücadele oldu. Onca insan öldü. Sonuç sosyalist rejim insanların tembelliği , verimsizliği yüzünden yıkıldı. Vahyin bir tespiti gerçekleşti. İnsanoğlu için çalıştığının karşılığı vardır. (necm 39) Kapitalist rejimde insanoğlunun verimli çalışması var.
Mesela Araplar hiçbir zaman kapitalist olamadı. (çünkü çalışmadı, çünkü feodal, çünkü o iklim birazda adamı tembel yapıyor.) Onların rejimleri de İslami sosyalist minvalde gitti. Ne oldu. Çalışma olmayınca yok bir şey.
sayın abim işte bunu diyorum, bizler hanif müminler olarak 40 katıra da 40 satıra da rıza göstermeyiz, elimizde ve yüreklerimizde HAKKIN ÖLÇÜSÜ durmakta ve Rabbimizin lutfu keremi ile FARUKLAR olarak ayırt edebilmekteyiz elhamdülillah.
Onlar Allah'a itaat ederlerse biz de onlara itaat ederiz, onlar Allah'ın sınırlarını ihlal eder çiğnerlerse ONLARA İTAAT ETMEYİZ REDDEDERİZ.
Abi kusura bakma, Türkiye, Amerika, Almanya Fransa falan Allahın sınırlarını mı çiğniyor. Köylü iken mücahid olanların , Şehirliyken müteahhit olması kapitalizmin İslama aykırı olmamasından kaynaklanıyor. Din helal bir ticarete ve meşru servete karşı değildir. İnfak sadece şahısların değil devletin de görevidir. Sosyal devlet ilkesi Kur�anın infak ilkesinin bir boyutudur. Esasen ekonomisi gelişmiş bir ülkede , örneğin Almanyanın Kur�ani kavramlara uygunluğu (ör.infak) , herhangi bir İslam ülkesine göre çok çok daha yakındır.
Çünkü Ali Akın a göre tüm müslüman ülkelerin üretim toplamı bir İtalya üretimi değildir. Kur�ana göre İnsanoğlu için çalıştığının karşılığı olduğuna göre (necm 39) İtalyan çalıştığının karşılığını alıyor. Müslümanlar da çalıştığının karşılığını alıyor. İtalyan üretimini halkına bölüştürdüğü zaman (bölüşüm, infak) , elbette ki bir müslümandan daha ileride oluyor. Bunu anlamalıyız artık.
Bakın bugünkü Modern Dünya , Sanayii devrimi ve Fransız ihtilali ile kuruldu. Fransız ihtilali parlamentoyu, demokrasiyi, laik hukuku getirdi. Sanayii devrimi kapitalizmi getirdi. Müteşebbis sanayici bir sınıf ortaya çıkardı.
İslam ülkelerinin sorunu ne Fransız devrimini, ne de Sanayii devrimini anlamamış olması ve gereğini yapmamış olmasıdır.
Türkiye Fransız devrimini de, Sanayii devrimini de anlamıştır. Beğenelim beğenmiyelim bir demokrasisi, ve epey kuvvetli bir müteşebbis sınıfı vardır. Eleştirilerimiz de , sıkıntılarımız da, huzursuzluklarımız da aslında on nesillik bir mücadeleyi üç dört nesilde becermiş olmamızdan kaynaklanmaktadır
ALLAH'IN SINIRLARI ( HUDUDULLAH ) ... Kuran'da çok detaylı olarak açıklanmıştır. oradan bakılarak kimin çiğnediği değiştirdiği anlaşılabiliyor.
herkese selamlar.
sana da selam esenlik barış olsun abi. |
|
|
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
|
Yukarı dön |
|
|
|
|