Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
İbrahimizm!!! Yazdı:
şimdi sizler bazı noktaları kafanızda canlandıramıyorsunuz..yok hak mış yok harammış..yapmayın yav..haram mı şimdi bunlar..
komunizmi özlemişiz...Allah Allah ben asla özlemedim ki zaten tam ortasındadım..bu öyle böyle bir komunizmde değil..o biraz insaflı..bizdeki tam saf komunizm..emperyal komunizm..adı bu..
yusuf kardeşim, Aslında çok da üzerine gitmek istemiyorum ama canalıcı bir noktayı gözden kaçırıyorsun.
apaçık Harama Helal diyemeyiz.
üstelik inatla sana yönelik iyi niyetli uyarılara direniyorsun.
Üstelik yazılanlarıda tam anlamıyla okuduğunu sanmıyorum.
Ben Sosyalizm den bahsettim, sen Komunizm gibi bir takım şeyler yazmışsın.
Gel sen en iyisi ilkelerin nedir onu yaz.
yaklaşık 6 aydır bu sitede yazışıyoruz;
"İzm yada ist mi istiyorsunuz?Buyrun o zaman;İBRAHİMİZM "
İBRAHİMİZM in ilkelerini yazda ne savunuyorsun anlayayım.
Bizahmet varsa öyle bir birikimin PAYLAŞ
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
orada yapılanın yağma olduğunu asla düşünmüyorum. onların tamamına masum demedim..gözü aç olanları başta ayırdım..karnı aç olanları konuştum durdum ben hep.. karnı aç olanlardan bahsediyorum..sildiğim ilk yazımdada bunu söyledim..genellemeyi siz yapıyorsunuz..
karnı aç olan,taşıyabileceği taşır taşıyamayanda kendini öldürür olur biter..
zulm sarmış her yanınızı hala üç fukaranın sudan topladığına yanıp duruyorsunuz..
yağma nedir biliyor musunuz?
yağma zulme boyun eğmektir..
salakça yasalar çıkarıp milleti ona uymaya zorlamaktır yağma.. yoksulu dahada yoksullaştıran tüm sistemlerin ortak noktası yağmadır.. kıyyak emeklilik..nedir? helal mi? haram mı? alınan vergiler haram mı helal mi..yav yoksa zekat mıydı? katili beslemek helal mi haram mı? üç beş kodomanın sistem sakşakçısının sözde yaptığı kanunlara uymak helal mi?haram mı? siz neyin hesabındasınız..ben neyin.. bugün yine kapıştım iki kapıkuluyla..tanımıyorum el yazma kitabınızı sözde adalet dağıtıcılarınızı..
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
bugün yine kapıştım iki kapıkuluyla..tanımıyorum el yazma
kitabınızı sözde adalet dağıtıcılarınızı..
?????????????????????????????????????????????
kapıkulu kim ? Tanımadığın Kitap?
__________________
İzm yada ist mi istiyorsunuz?Buyrun o zaman;İBRAHİMİZM
Buyurdum lakin İBRAHİMİZM^i anlatamadın.
Bana Güncel Siyaset değil İBRAHİMİZM^in varsa İLKELERİ
Lazım.
Görüyorum ki Slogandan öteye gidemiyorsun.
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
6:115 – Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın etini
haram kıldı.
Ama kim çaresiz kalırsa zaruret miktarını aşmayarak ve,
başkasının hakkına da tecavüz etmeyerek haram kılınan şeyden yerse bunda günah
yoktur.
Şüphesiz Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.
“Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça” gibi…
Bunların her biri aslında birer ayettir.
Hele “Kul hakkıyla karşıma gelme” sözü, tümüyle Kur’an’ın ruhunu yansıtır.
Burada şu denmek istenir; “Sakın kul hakkı yeme çünkü Allah kul hakkı yemeyi affetmez.”
Kimi dinî cemaat ortamlarında ise şu ayet popülerdir;
“Allah şirk dışında bütün günahları affeder.”Peki, Allah’ın “Affetmem” dediği suç ve günah hangisidir?
Acaba Allah, kendine karşı işlenen günaha mı (şirk),yoksa insanların birbirine karşı işlediği günaha mı (kul
hakkı) “Affetmem” demektedir?
***
Bu, şunun için önemli…
Mesela, devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor da
insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, tecavüz gibi suçları
affedebiliyor.
“Devlete karşı suç (şirk!) affedilmez, gerisi önemli değil” diyen siyasi anlayışla, “Allah’a karşı şirk
affedilmez, gerisi önemli değil” diyen dinî anlayış arasında bir paralellik ve mantık birliği var.
Böylesi bir siyasî anlayışın aslında dinî anlayıştan yani Tanrı ve devlet tasavvurundan türediğini
(kaynaklandığını) düşünüyorum.
Çünkü Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı ve T.C devlet tasavvurları tek bir tarihsel zaman süreci içinde
“görüngü” değişikliğine uğramış ve fakat Tanrı ve devlet anlayışları hiç değişmemiş…
Asıl “derin devlet” de budur.
Bunun değişmesi için “derine” inilmesi; Tanrı ve devlet tasavvurlarının sorgulanması gerekmektedir.
***
Şimdi, işin köklerine inelim bakalım durum gerçekten öyle mi?
Kur’an’da 324 yerde “zulüm”, 174 yerde de “şirk” kavramı geçer.
Zulüm “ötekine haksızlık yapmak”, şirk de “Allah’a ortak koşmak” demek…
Kur’an’da bu iki kavramın nerede ve nasıl kullanıldığına baktığımızda, ikisi hakkında da “affetmez” dendiğini
görüyoruz.
Mesela; “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.
” (Nisa; 4/168) ve “Allah ortak koşanları affetmez, bundan başka dilediğini (layık gördüğünü) affeder.”
(Nisa; 4/48).
Bununla ne kastedildiğini anlamak için Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine gittiğimizde ötekine karşı “zulüm” ile
ilgili bir affın olabildiğine dair başkaca bir açıklama göremezken, Allah’a karşı “şirk” ile ilgili affın
olabildiğine dair şu ayeti görüyoruz;
“Kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve
Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik.” (Nisa; 4/53)
Keza Kur’an’da zulmün üç anlamda kullanıldığını görüyoruz; Allah’a karşı haksızlık, kendi nefsine karşı
haksızlık ve öteki (insanlara) karşı haksızlık…
Buradan ilk ikisi için tek yanlı af ve mağfiret yolunun açık, ancak üçüncüsü için hakkını yediği kişiden daha
dünyadayken helallik dilemedi ve bunu sonraki davranışları ile de ispat etmedi ise tek yanlı af ve
mağfiret yolunun kapalı olduğunu görüyoruz.
Yani tabiri caizse “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları affedebilirim, ama kul hakkı ile
karşıma gelmişseniz sizi ben bile kurtaramam.
Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil; kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin
katımdaki değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor.
Bunu şu tür ayetlerden çıkarıyoruz;
“İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde zorbalık yapanlara
yol yoktur. Onlara elem dolu azap vardır.” (Şura; 42/42)
“Senin Rabbin, halkı birbirine iyilik, güzellik,
doğrulukla muamele ettikçe bir beldeyi zulüm (şirk)
sebebiyle helak etmez, olacak şey değil!” (Hud; 11/117)
Yani: Allah, birbirlerine dürüst davrandıkları, aralarındaki muameleleri düzgün yaptıkları sürece yani
birbirlerine zulmetmedikleri sürece bir beldenin halkını,örneğin sırf inkar etmeleri veya şirk koşmaları yüzünden
helak etmez…
Razi, ayette geçen “zulüm”ün şirk anlamında kullanıldığını söyler ve buna şu ayeti örnek gösterir;
“Şirk en büyük zulümdür; kuşku yok” (Lokman; 13). Ve ekler: Çünkü Allah’ın hakları (hukukullah) hoşgörü ve
kolaylığa dayanır.
Fakat insanların hakları (hukuku’l-ibad) inceden inceye elemeye ve sıkı tutmaya dayanır.
Nitekim bir hadiste “Hâkimiyet küfürle devam eder ama zulümle devam etmez” buyurulmuştur (Razi).
Razi’nin dediği gibi aksi halde ayette çelişki ortaya çıkıyor. Çünkü iyilik, güzellik, doğruluk üzere olanlar
(muslihun) zaten zulümden kaçınmış olanlardır. Demek ki bu ayetteki zulüm şirk anlamındadır. Burada Allah’ a
karşı işlenen suç (şirk) ile insanların birbirine karşı işledikleri suçlar karşılaştırılmakta ve
“Siz asıl birbirinize karşı davranışlarınıza bakın, Bana karşı davranışınız Bana kalmış.” denmek istemektedir.
Keza şu ayetler de bunu teyid ediyor; “Zulmedenlerin mazeret beyan edip yola gelmeleri için o gün artık çok
geç!”
(Rum; 57), “O, dilediği kimseyi sevgi ve merhametine alır zalimlere ise elem dolu bir azap
hazırlamıştır.” (İnsan; 77/31).
Yine Kur’an’da insanlara önderlik etmenin ölçüsünün soysop değil; adalet-zulüm ölçütü olduğunu görüyoruz;
“Bir zamanlar, Rabbi İbrahim’i bir takım olaylarla sınamış, kendini ispat edince ‘Ben seni insanlara önder
yapacağım.’ demişti. ‘Soyumdan da önderler yap.’ deyince
Yani: Ey “Tanrı ile yürüyen”in (İsrail) torunları olduklarını iddia edenler! Keza Ey “Allah’a kulak
veren”in (İsmail) torunları olduklarını iddia edenler!
Ey“Sevgi ve merhametin babası”nı (Ebrahim) ataları olarak kabul edenler! Dinleyin: Allah İbrahim’i sizden iki bin
yıl önce tıpkı bu yetim Muhammed (s.a.v) gibi doğruluk ve dürüstlük (el-emin) üzere buldu. Onun Allah’ın yani
vicdanın ve merhametin evrensel sesi olabileceğini gördü.
Buna lâyık olduğunu gösterdi. İbrahim’le birlikte büyük bir yürüyüş başlattı. Onu iyilik ve adalet timsali olarak
insanlığa önder yapacağına söz verdi. İbrahim soyumu da önder yap diye talepte bulununca ona, iyilik ve adalet
yolundan ayrılanlar, zalimler önder olamaz dedi. Bu nedenle yeryüzünde seçilmiş bir soy yoktur. Kim iyilik ve
adaleti ayağa dikerse, kim vicdan merhametin sesi olursa, kim doğruluk, dürüstlük yolunda yürürse ancak onlar
insanlığa öncülük etmeye lâyıktır. Soyunuzla övünmeyi bırakın. İsrail oğulları veya İsmail oğulları olmak sizi
kurtarmaz. Nitekim siz İsrail oğulları “Allah ile yürüyüşü” terk ettiniz; kuruntularınızla, vehimlerinzle
yürüyorsunuz. Siz İsmail oğulları da “Allah’a kulak vermeyi” bıraktınız; Kâbe’yi putlarla doldurup Lat’a,
Menat’a, Hubel’e kulak veriyorsunuz. Şu halde sevgi ve merhametin babası İbrahim’in yolunu sürdüren, küllenmiş o
köze yeniden üfleyen işte şu aranızdaki yetim Muhammed (s.a.v) dir. Artık sevgi ve merhametin yeni sesi budur.
Kuruntularınızı bir kenara bırakıp söylediklerine kulak verin, onun yürüyüşüne katılın…
Yine zulmedenlerden başkasına düşmanlık beslenemeyeceğini, dahası “savaşın” yegane sebebinin inkar, şirk veya
başka dine mensup olma değil; baskı, zulüm ve zorbalık olduğunu okuyoruz;
“Hiçbir fitne (zulüm ve zorbalık) kalmayıncaya ve din
(adalet) Allah için sağlanıncaya kadar onlarla savaşın.
Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık
yoktur.” (Bakara; 2/193)
Yani: Halka eziyet eden, insanları baskı ve zulüm altında inleten, bundan vazgeçmeye niyetli olmadığını da her
defasında ispat eden zorbalara anladığı dilden cevap vermeniz gerekiyor. Barış için gerekirse savaşmaktan
çekinmemelisiniz. Unutmayın, savaşın bir tek sebebi vardır; baskı, zulüm ve zorbalık… Bunun dışında kimseye
durduk yere saldırmayın…
Bu ayet bu şekilde yorumlanmazsa “Dinde zorlama yoktur”
(Bakara; 2/256) ilkesi ile çelişilmiş olur. Zira fitnenin
(zulüm ve zorbalık) zıddı adalettir.
***
Görülüyor ki Kur’an “zulüm” kavramına olağanüstü bir vurgu yapıyor. “Şirk en büyük zulümdür” demesinden de
anlaşılacağı gibi, zulmü şirkten daha büyük bir suç ve günah olarak görüyor. Yeryüzün önderliğini (devlet,
siyaset) ve savaşın yegane meşru sebebini buna bağlıyor. Ve nihayet ahirette affedilmeyecek yegane suç ve günahın
da “zulüm” olduğunu söylüyor.
Zulüm kavramına kısaca “bir hakkı yerinden oynatmak; kul (insan) hakkı yemek” diyoruz. Adalet de yenen hakkın
iadesi, yerine konması oluyor. Onun için tarih boyunca vahyolunan şeriatlar (hukuk) insanların canlarını,
mallarını, akıllarını, nesillerini, dinlerini, ırz ve namuslarını koruma altına alıcı hükümler vazediyor.
Dünyanın bununla ayakta durabileceğini, insanlığın, bu sayede, insanlıktan çıkmadan yoluna devam edebileceğini
hatırlatıyor.
Demek ki Allah, kendine karşı işlenen suçlar dahil tüm günahları layık gördüğüne (dilediğine) affedeceğini
söylüyor. O’nun merhametinden başka bir şey bu hususta kurtarıcı değildir.
Fakat kul hakkı yemeyi (zulmü), hakkı yenene sormadan affetmeyeceğini ısrarla hatırlatıyor. Bu hususta hakkı
yenene (mazluma, mağdura) hem dünyada hem ahirette yetki (insiyatif) verdiğini, çünkü hak sahibinin o olduğunu
söylüyor.
Bunun için de “Kul hakkıyla karşıma gelme” diyor.
Demek ki “Mazluma dini sorulmaz”, “Mazlumun ahından arş çatlar”, “Mazlumun bedduasından sakının, Onun ile Allah
arasında perde yoktur”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” diye boşuna denmemiş. Tabiri caizse Kitap’ın
“ciğerinden” konuşan sözler bunlar…
Demek ki “Kul hakkıyla karşıma gelme” diyen vatandaş acayip derinden konuşuyor. Gerçi “Ben bir ceviz ağacıyım
Gülhane parkında/ Ne sen bunun farkındasın ne polis
farkında” vaziyetlerinde, ama olsun o kadar…
İşlediği zulüm ayyuka çıkanların vay haline!
Yazan: İhsan Eliaçık | MAKALE |
Ömrü kul hakkı yemekle geçenlerin vay
haline!
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma