Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Mümin
Sevgili Dostum, senin konuyla ilgili açıklamalarına ek olarak ben de kurandakidin isimli siteden bu konuyla alakalı bölümü arkadaşlarımızın istifadelerine sunmak istiyorum.
Saygılar
ABDEST VE BOY ABDESTİ (GUSÜL)
Kuran'da abdest, sadece ve sadece namazın bir şartı olarak anlatılır. Ayrıca camiye girerken, Kuran okurken, namaz dışındaki her hangi bir ibadet için abdestin, ve de boy abdestinin (gusül) alınmasına ihtiyaç yoktur. Kuran'da abdest ve boy abdesti birazdan vereceğimiz iki ayette geçer. Bu iki ayet dışında Kuran'da abdest ve boy abdesti ile ilgili hiçbir ayet yoktur. Yani abdest ve boy abdestinin ne yapmamız için gerektiği, ne zaman gerektiği, su olmazsa ne yapılacağı sadece bu iki ayetten anlaşılacaktır.
Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda; Yıkayınız: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi. Sıvazlayınız: başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan geldi ise, ya da kadınlara dokunduysanız, ve de su bulamamışsanız: Temiz bir toprakla yüzünüzü ve ellerinizi sıvazlayın. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki; şükredersiniz.
5 Maide Suresi 6
Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de yolculuk hali müstesna yıkanıncaya (gusül edinceye, boy abdesti alıncaya) kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız, biriniz ayak yolundan gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah affedici, bağışlayıcıdır.
4 Nisa Suresi 43
Şimdi sorularımızı sorup bu iki ayete göre cevap verelim:
1) Abdest ve Boy Abdesti Niçin Lazımdır?
Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki; abdest de, boy abdesti de bir tek namaz için lazımdır. 5 Maide Suresi 6. ayetin başında abdestin namaz için alınması gerektiği söylenir. 4 Nisa Suresi 43 ayette de cünüp olanın yıkanmadan namaz kılamayacağı anlatılır.
2) Abdest Ne Zaman Alınır?
İki ayetin de son kısımlarına dikkat ederseniz, bize suyun gerekli olup da suyu bulamadığımız hallerde ne yapmamız gerektiği açıklanır. Suyun bize gerekli olduğunun açıklandığı hal ile, abdesti neyin bozduğu da açıklanmıştır. Burada "ayak yolundan geldiğinizde" diye çevirdiğimiz ifade bize abdestin ayak yolundan gelince alınması gerektiğini göstermektedir. "Ayak yolu" diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça'sı “gait”tir. Arapça bu kelime “çukur yer” anlamında olup, "ayak yolu, tuvalet" kelimelerine karşılık gelmektedir.(Kelimeyi "tuvalet" diye çevirmedik çünkü; "tuvalet" günümüzde küçük ve büyük tuvalet dışında başka amaçlarla da kullanılan bir yerdir. Oysa “ayak yolu” ile kastedilen yer, sırf bu iş için kullanılır.) Yani abdestin çukur yerlere yapılanlardan sonra alınması gerekmektedir. Bunun dışında tarif edilen hiçbir şeyle, ne kanın akması, ne deve eti yenmesi abdesti bozmaz. Ayetten abdesti neyin bozduğu açıktır. Kişiler "ayak yolunda", çukur olan yere ne yapıyorsa abdesti o bozar.
3) Boy Abdesti (Gusül) Ne Zaman Alınır?
"Abdest" ve "boy abdesti" Farsça'dan Türkçe'ye geçen kelimelerdir. Kuran'da geçmezler. "Boy abdesti" diye kastettiğimiz Kuran’da geçen cünüp olunca gerekli olan yıkanmadır. "Gusül" zaten Arapça "yıkanma" demek olduğu için "boy abdesti" yerine Türkçe "gusül" veya "gusül abdesti" diyenler olmuştur. Suyun gerekli olduğu diğer halin iki ayette de "kadınlara dokunma" olduğu söylenir.(Arapça'da da Türkçe gibi deyimler vardır. Türkçe'de de "kadınlarla beraber olma" "aynı odada yalnız kalma” anlamında değil "cinsel ilişkiye girme” anlamında kullanılır. "Kadınlara dokunma" ifadesi de Arapça'daki aynı manaya gelen bir deyimdir.) Yani boy abdesti kadınlarla cinsel beraberlikten sonra alınır. Zaten cünüp olunduğunda boy abdesti alındığını söylemiştik. Cünüplük, "cenb" kökünden türemiştir. Bu kelimenin kökünde "yakında olma, beraberlik” manaları vardır. Buna göre "cenabet" terimi beraberliğin en ileri seviyesi olan birleşmenin sonucuna ad olmuştur. Ayetin içinden boy abdestinin ne zaman alınması gerektiğine dair vardığımız sonucu "cünüp" kelimesinin manası da doğrulamaktadır. Cinsel bir birleşme dışında, şu şu hallerde boy abdesti almanın vacip (farzla sünnet arası, farza yakın uygulama) veya sünnet olması da Kuran'da yoktur. İsteyen istediği zaman, rahat ettiği zaman boy abdesti alır, fakat Kuran’dan çıkmayan bir hüküm ne farz, ne vacip, ne sünnet, ne de her hangi başka bir başlıkla kimseye yüklenemez. 5Maide Suresi 101. ayetinde açıklanmayan her şeyin affedildiği söylenmektedir. Bu yüzden Kuran’da açıklanmayan her hususta serbest olduğumuz dışında hiç kimse bu açıklanmayanlara ilave bir cevap aramasın.
4) Abdest Nasıl Alınır?
5Maide Suresi 6. ayetin başında abdesti nasıl almamız gerektiği anlatılır. Bu anlatımda "yıkayın" fiilinin ardından "yüz ve dirseklere kadar elleri" ifadesi geçer, "sıvazlayın" fiilinin ardından da "baş ve topuklara kadar ayakları" ifadesi geçer. Biri size "yıkayın banyoyu ve mutfağı, silin salonu ve antreyi" derse ne anlarsınız, antrenin yıkanması gerektiğini mi yoksa silinmesi gerektiğini mi? Herkes antrenin silinmesi gerektiğini anlar. Fakat Sünni mezhepten olanların hepsi ne hikmetse "sıvazlayın" fiilinden sonra geçen "ayakların” sıvanması yerine “yıkanması" gerektiğini savunmuşlardır. O zaman ayetteki bu ifade neden "yıkayın" fiilinden sonra geçmiyor? Ayette yukarıdan aşağı yapılacağının söylendiğini, sıvazlamanın ara izah olduğunu ve bir tek başın sıvazlanması gerektiğini söylemek de mümkün değildir. çünkü ayette önce yüz ve ellerden bahsediliyor, sonra başa çıkılıp, sonra aşağı ayaklara iniliyor. Bu yüzden ayakları topuklara kadar sıvazlamayı "yıkayın" fiiline göndermenin hiçbir mantığı yoktur. Bu düşünce uydurma Sünni hadislerinden türemiştir. Oysa Şiiler'deki bir çok hadise göre ayaklar elle sıvazlanır. Amacımız hadisleri hadislerle çürütmek değil, fakat Kuran'ı yeterli görmeyenlerin hadiste bile keyfi davrandıklarını göstermektir. Süleyman Ateş birçok sahabenin de ayaklarını sıvazlamayla yetindiğini belirttikten sonra ayetin Arapça'sından anlaşılanı şöyle açıklar: "Yüce Allah abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki; bunlar yüz ve kollardır. İki uç uzvun da sıvazlanmasını emretmiştir ki; bunlar da baş ve ayaklardır. Yıkayınız fiilinden sonra iki tümleç getirmiştir. Bunlar yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller yıkanacaktır. Sıvazlayınız fiilinden sonra da iki tümleç getirmiştir, bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da sıvazlanacak uzuvlardır. Ayette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kuranı Kerim'de her kelime birbiriyle son derece uyumlu ve mütenasiptir. Şimdi "yıkayınız" fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl tek bir uzvu, ikincisi iki uzvu (yani iki eli) gösteriyorsa, "sıvazlayınız" fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu, ikincisi iki uzvu (iki ayağı) göstermektedir." (Süleyman Ateş, Kuran Ansiklopedisi, 1. cilt, Abdest bahsi).
Kısacası abdestte yüz ve dirseklere kadar eller yıkanır, baş ve topuklara kadar ayaklar sıvazlanır, ayrıca da bir şey gerekmez. İsteyen ağzını ve burnunu çalkalar, üç parmakla ensesini sıvazlar, serçe parmağı ile kulağını hilaller, ayaklarını topuklarıyla birlikte yıkar, her uzvunu yıkayışta Arapça dualar okur. Fakat bunları yapan bilsin ki bunların abdestle alakası yoktur. Abdesti Allah, Kuran’da açıklamıştır ve bunlar o açıklamada yoktur.
5) Boy Abdesti Nasıl Alınır?
Boy abdestinin cünüp iken alınması gerektiğini daha önce söylemiştik. Cünüpken ne yapmamız gerektiği iki kelime ile anlatılır. 5Maide Suresi'nde "tahare" kelimesi "temizlenmek", 4Nisa Suresi'ndeki "gasâle" kelimesi "yıkanmak" demektir. Boy abdesti için şuradan şuraya kadar yıkanın, ağzınızı, burnunuzu üçer kez çalkalayın, toplu iğne başı kadar kuru yer bırakmayın, sağ omzunuzdan başlayarak üçer kez su dökün ifadeleri geçmez. Böyle sınırlamalar olmadığından "gasâle" kelimesinden sadece "yıkanmak" anlaşılır.
"Tahare" kelimesi ile de bu yıkanma işleminde kirlerden arınmanın önemi anlaşılır. Bunu yerine getiren boy abdesti almış olur. Bir anne beş yaşındaki çocuğuna "Yıkan" dese, o çocuk bunu anlayıp yıkanır. Oysa koskoca adamlara "Yıkan" deniyor, fakat onlar "Nasıl yıkanıcam? Toplu iğne başı kadar kuru yer kalırsa ne olur? önce hangi omuzuma su dökücem?" diye sorup Allah'ın ayetini anlamıyorlar. üstelik bu anlamamanın kendi anlayışsızlıklarından kaynaklandığını da anlamıyorlar. Bir de Allah'ın kitabını eksik ilan edip, bu garip soruların açıklandığı kitapları dinin tam ve eksiksiz kaynağıymış gibi rehber ediniyorlar.
6) Su Bulunamazsa Ne Yapılır?
Normalde bir insanın su bulamama ihtimali çok azdır. Kuran'ın bu durumu açıklaması Kuran'ın gereğinde nasıl tüm detayları verdiğinin bir delilidir. Tüm bu durumlarda kişi suyun eksikliğini temiz bir toprağa teyemmüm ederek giderir. Temiz toprağa eller sürülerek yıkanamayan yüz ve eller sıvazlanır. Böylece namaza hazırlık suyun olmadığı zaman da sağlanmış olur.
Her iki ayetin de sonunda geçen Allah'ın bize güçlük çıkarmak istemediğine, bağışlayıcılığına, affediciliğine dair ifadeleri abdesti ve boy abdestini bir sürü gereksiz detaylar ve zorluklara boğanlar lütfen tekrar okusunlar.
http://www.kurandakidin.net/bolumler/36inanckonularinamaz.ht m
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Meâl-i Şerifi
6 - Ey iman
edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar
ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı
yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz,
yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su
da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi
ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor,
fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak
istiyor.
7- Allah'ın,
üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı
ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah
göğüslerin özünü çok iyi bilir.
6- Bu âyete,
teyemmüm âyeti denilmiştir ki, Buhari ve Müslim'de Hz. Aişe'den rivayet edildiği
üzere, adı geçenin gerdanlığının düştüğü seferde geceleyin susuz bir yerde
kalınıp abdest almak mümkün olmadığından dolayı nazil olmuş ve bu gibi durumlarda
abdest yerine teyemmümü emretmiştir. Gerçi bu âyet, ilk önce abdestin farzlarını
tesbit etmekte ve böylece aynı zamanda bir "abdest âyeti" olduğu muhakkak
bulunmakta ise de, abdest başlangıçta bu âyet ile meşru kılınmış olmayıp,
ta Mekke'de namazla beraber farz kılınmış ve hatta İslâm'da hiçbir zaman abdestsiz
namaz kılınmamış olduğu bilindiğinden, bununla abdestin farz oluşu doğrudan
doğruya değil, taharet (temizlik) hükümlerini çıkarmada esas alınmak üzere,
takrir yoluyla tesbit edilmiş ve bunun ismi abdestten çok teyemmüme dayandırılmıştı.
Sahabeden Alkame b. el-Feğra (r.a.) demiştir ki: "Bu âyeti ininceye kadar
Resullullah su dökmüş (küçük abdestini yapmış) olursa, abdest almadıkça ne
konuşur, ne de selam alırdı. Biz söyleriz, o söylemez, biz selam veririz,
o vermez ve almazdı." Yani Ebu Hayyan'ın da naklettiği üzere Resullulllah,
bu âyetten önce abdestsiz bir iş yapmak şöyle dursun, söz bile söylemezdi.
Şu halde bunun inişi abdestin her işi için değil, namaz için farzolduğunu
açıklamakla Resulullah'a bir ruhsat ifade etmiştir. Anılan sefer, ifk (iftira)
kıssasının ortaya çıktığı Benî Mustalik Gazvesi olduğuna, bunun da hicrî altıncı
sene şaban ayında Hudeybiye seferinden önce vuku bulunduğuna göre bu âyet,
Mâide sûresinin ilk inen âyetlerinden ve hatta bu sûrenin Hudeybiye'den sonra
inmiş olduğu söylendiğine göre inişinin başlangıcı olan ilk âyeti demek olur.
Fakat unutmamak gerekir ki, Nisâ sûresinde "Ey iman edenler, siz sarhoş olduğunuz
halde namaza yaklaşmayın" (Nisa", 4/43) âyetinde de geçmişti.
KIRÂET: İbnü
Kesir, Ebu Amr, Asım'dan Ebu Bekir Şu'be, Hamze, Ebu Cafer, Halefü'l-Âşir
kırâetlerinde ( = lâm) cer ile esre şeklinde; geri kalanlarda yani Nâfi, İbnü
Âmir, Âsım'dan Hafs, Kisai, Yakub kırâetlerinde nasb ile üstün şeklinde okunur.
Nasb (üstün), ayaklarını, yüz ve el gibi "yıkayın" emrine bağlanmasında, cerr
(esre) de "meshedin" hükmüne bağlanmasında açıktır. Ve bu iki kırâetin birbirine
uyumu açısından bir mezheb ihtilafı ortaya çıkmıştır. Zira birine göre ayaklar
yıkanacak, diğerine göre de mesh ile yetinilebilecek görünüyor. Bunun en güzel
en doğru çözüm şekli, çıplak ayakların yıkanması, meşhur sünnet ile sabit
olduğu üzere abdestle giyilmiş mest ve fotin üzerine de meshedilmesidir. Ehl-i
sünnetin çoğunluğunun mezhebi budur. "Kaffâl Tefsiri"nde, sahabeden yalnız
İbnü Abbas ve Enes b. Malik, tabiinden İkrime ve Şa'bi ve Ebu Cafer Muhammed
b. Aliyyi'l-Bâkır'dan, "ayaklarda abdestin farzı, mesh" olduğu nakledilmiştir
ki, Şia'dan İmamiyye'nin mezhebi budur. Bütün fakihlerin çoğunluğu ve tefsirciler
ise, "ayaklarda abdestin farzı, yıkamak" olduğunu beyan etmişlerdir. Zahiriye'nin
başkanı olan Davud-ı İsfahanî de: "Her ikisinin cem'i (toplanması) vacib"
olduğunu söylemiştir ki, bu da Zeydiye imamlarından Nasır Lilhakk'ın görüşüdür.
Hasenü'l-Basrî ile Muhammed b. Cerir et-Taberi de mükellefin, meshetme ile
yıkama arasında serbest olduğunu söylemişlerdir. Bunların tartışması fıkıh
kitaplarında genişçe yapılmıştır. Burada ancak şu kadar söyleye-lim ki, çıplak
ayaklara meshetmeyi caiz görmek âyetin sonunda "sizi temizlemek istiyor" diye
açıklanan temizlik hikmetine kesin olarak aykırı bulunduğu ve hele yıkanmamış
kirli ayaklarla camilere girmenin, temizlik şöyle dursun, normal temizlik
ile bile uyuşmasının mümkün olmadığı ortadadır. Nitekim ayaklarını güzelce
yıkamamış ve ökçelerinde biraz kuruluk kalmış olanlar hakkında Resulullah
"Vay şu ökçelerin ateşten haline" buyurmuş ve tekrar yıkanmasını emretmiştir.
Bir de maksat mesh olsaydı gibi sadece demek yeterli olur. "Topuklara kadar"
kaydına hiç de gerek kalmazdı. Bu da farzın esasının yıkamak olduğuna ve meshin
buna dayanması lazım geldiğine işaret eder. Kısaca ayaklar hakkında yıkamak
emri muhkem, mesh emri mücmeldir ve yüksek sünnet ile açıklanmıştır. tıpkı
Nisâ sûresindeki gibi de okunmuştur. (Nisâ, 4/43 âyetine bkz.)
Ey iman edenler!
Malum ya, imandan sonra ilk vazife namazdır. Siz namaza kalktığınız, yani
namaza kalkmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi
yıkayınız ve başlarınıza meshediniz, iki topuğa kadar ayaklarınızı da. Yani
ayaklarınızı da yıkayınız, yahut mesli ise meshediniz. Bu temizlikler yapılmadan
namaz, namaz olmaz. "Allah, taharetsiz hiçbir namazı kabul etmez". Buna "tuhûr:
temizlik" ve "vudu: abdest" denilir ve işte abdestin farzı bunlardır. Ve görülüyor
ki, bu da dört şeyden, ibarettir: Üç yıkama, bir mesh. İmam Şafii, bunların
tertibi de dahil olmak ve bir de niyetsiz ibadet olamayacağı düşüncesiyle
niyet de hesaba katılmak üzere altı; Ahmed b. Hanbel hazretleri de yüzde ağız
ve burun içlerinin de dahil olduğu düşüncesiyle mazmaza (ağıza su verme) ve
istinşak (buruna su vermey)i de katıp sekiz saymıştır. Hanefilerde ise niyet,
tertip, ağız ve buruna su vermek sünnettir. Ve abdestin daha birtakım sünnetleri
ve edebleri vardır ki, bunları tamamlayıcıdır. Hepsinin başında besmele vardır.
Âyetin zahirine bakınca, her namaza kalkarken ayrıca bir abdest almak gerekir
gibi görünür. Bunun için Zâhirîler, her namaz için ayrıca bir abdestin farz
olduğunu söylemişlerdir. Çoğunlukla Peygamberimizin ve Raşid Halifelerin böyle
yaptıkları da muhakkaktır. Fakat bunlar farz değil, sünnettirler. Çünkü Mekke'nin
fethi günü Peygamberimiz, beş vakit namazı bir abdest ile kılmış, Hz. Ömer
de: "Ey Allah'ın Resulü, bundan önce yapmadığın bir şey yaptın" demiş, cevabında
"Bilerek yaptım ey Ömer" buyurulmuş olduğu da rivayet olarak sabittir ki,
bu isteyerek yapma ile cevaz (izin) gösterilmiştir. Sonra âyetin tamamiyle
zahirine bakılacak olursa, abdestin ancak namaza kalkıldığı zaman alınabilmesi
gerekecek ve dolayısıyle otururken abdest alıp da, namaza kalkmak da yeterli
olmayacaktır. Bunu ise Zâhiriyye de söylememiştir. Demek olur ki, bu noktada
âyetin zahiri kastedilmediği ittifakla sabit olduğundan gerek halin delaleti
ve gerek teyemmüm fıkralarında hades (küçük veya büyük abdessizlik)in açıklanması
karineleriyle âyetin mutlak oluşu ya hitabın abdesti olmayanlara tahsis edilmesi
veya yani "abdestiniz olmadığı halde namaza kalktığınız zaman" mânâsıyla kayıtlanarak
tefsir edilmesi gerekir. Ve o halde abdestin vücubunun sebebi, mutlak namazı
irade etmek değil, abdestsizlik şartıyla namazı irade etme demek olur ki,
çoğunluğun görüşü de budur. Sonra dikkate şayandır ki, "başlarınızı meshediniz"
değil, "ba" ile buyurulmuştur. Bu ise "başınızla meshediniz" demek gibidir.
Nasıl ki "mendile sildim" demekle "mendil ile sildim" demek arasında fark
vardır. Burada meshin başa yapılacağı ve başın mesh aleti olamayacağı açık
olduğu halde, ( = ba)'nın getirilmesi bir alet mânâsına işaret, bu ise örf
bakımından bir elden ibaret olmakla, bu ifade şeklinden ve bir de "nasıye"
hadisinden Hanefi imamları, "Elinizi ölçü tutarak elinizle başınıza meshediniz"
mânâsı anlaşıldığını göstermişler ve meshin farzı, "cüz'î bir harekette tam
bir el mikdarı, diğer deyimle nasıye mikdarı, diğer deyişle dörtte biri" olduğunu
ve tamamını meshin sünnet olduğunu beyan etmişlerdir. Fakat İmam Malik ve
Ahmed b. Hanbel tamamına meshin farz olduğunu, İmam Şafiî de bir parmak dokunmanın
yeterli bulunduğunu söylemiştir.
YIKAMANIN
MAHİYETİ: Suyu âzânın üzerinden tamamen akıtmaktır. Oğmak şart değildir. Şu
halde su damlamadıkça yıkama denmez. Abdest, hadesten taharet yani itibarî
ve görülmeyen bir kirlilikten temizlik olduğu için bununla necaset (maddî
pislik)ten temizlenmek için olan yıkamayı birbirine karıştırmamalıdır. Necasetten
temizlenmede, pislik iyice kayboluncaya kadar yıkamak ve gereğine göre oğmak
veya silmek gerekli ise de abdestte bu gibi temizliğe engel olan kir ve pislikler
daha önce kaldırılmış olacağından görünmeyen hadesi kaldırmak için bir defa
yıkamak yeterli olabilir, farzı bu kadardır. Çünkü emir, tekrarı gerektirmez,
fakat iki defa daha iyi olur. Ve üç defa tekrar sünnettir, oğmak da sünnettir.
Ancak İmam Malik, oğmak farzdır demiştir.
MESH: Esasen
bir şeye dokunmak ve örfte el sürmektir. Dînen de farzı, dokunmaktır. Şu halde
başa meshetmek, taze, kullanılmamış bir yaşlığın istenen mikdara isabet etmesi
demektir. Bundan tekrar sünnet değildir. Fakat hafifçe bir saç düzeltmesi
olabilir.
İşte namazın
şartlarından biri böyle abdesttir. fakat bunun yeterli olması, cünüp olmadığı
takdirdedir. Ve eğer cünüp iseniz, yani rüyada veya uyanıkken fışkırarak meninin
inzal (inme)i ve inzal olmasa (inmese) bile iltikai hitaneyn (erkek ve kadının
sünnette kesilen yerleri, yani tenasül uzuvlarının birleşmesi) olmuş ise iyice
temizleniniz kendinizi baştan tırnağa tamamen yıkayıp temizleyiniz, guslediniz
ki Nisâ sûresinde "gusledinceye kadar" (Nisa', 4/43) diye "iğtisal" (gusletme)
ile tabir edilmişti. Burada tekellüf (zahmet verici, zorlayıcı) sigasiyle
"tetahhür" denilmiş ve gusletmede mübalağa edilmesinin gereği gösterilmiştir.
Bunun için zorluğa varmamak üzere mümkün olan her taraf yıkanmalı ve hatta
ağız burun içleri bile yıkanmalıdır. Abdestte sünnet olan ağzı çalkalama ve
buruna su çekme gusülde farzdır.
Fakat bu gusül
ve o abdest mazeret bulunmadığı takdirdedir. ve eğer hasta olur, veya seferde
bulunur, veya herhangi biriniz helâdan gelir, veya kadına dokunursunuz da
bir su bulamazsanız, yani ya gerekli araştırmadan sonra gerçekten bulamaz
veya hastalık veya sefer aramaya engel veya kullanmaya engel olduğundan dolayı
arama veya kullanmaya güç ve çare bulamazsanız, o zaman abdest veya gusül
yerine hoş ve temiz bir toprakla teyemmüm ediniz. Niyet ediniz de o topraktan
yüzlerinize ve kollarınıza meshediniz. Hastalık ve yolculuk kayıtları, suyu
bulmaya veya kullanmaya engel olan özürleri; heladan gelmek veya kadına dokunmak
da abdesti veya guslü gerektiren sebepleri; suyu bulamamak da bunların yerine
teyemmümün sıhhatinin şartını göstermektedir. Açıktır ki, heladan gelmek,
bedenden bir necasetin çıkmasından kinayedir ki, dilimizde abdest bozmak denilir.
Hanefilerce durum böyledir. Fakat İmam Şafiî sebileyn (idrar ve dışkı yolların)
dan çıkması demiş, İmam Malik de iki yol (idrar ve dışkı yolların)dan çıkması
alışılmış olan pislikten demiştir.
(Nisâ 4/43.
âyetinde teyemmümün, saîdin mânâları ve daha bazı izahlar geçmiş olduğundan
oraya bakınız.)
Burada fazla olarak kaydı zikredilmiş ve bu şekilde teyemmümde yalnız kasd
ve niyet ile mesh yeterli olmayıp temiz toprağa dokunmak da gerektiği işaret
edilmiştir. 'in ibtida veya teb'îz olması ihtimali vardır. İbtida olduğuna
göre elin temiz toprağa dokunması yeterlidir. Teb'îz olduğuna göre de muhakkak
elden yüze ve kollara da biraz bir şey sürülmesi lazım gelir. Birincisi Hanefi
mezhebinin, ikincisi de Şafiî mezhebinin görüşüdür. Taşa, mermere ve madene
teyemmüm caiz olup olmayacağı hakkındaki ihtilafın kaynağı budur. İbtida olması
ruhsat, teb'îz olması ihtiyattır.
Şimdi sakın
"bu külfetler, zahmetler nedir?" demeyiniz. Bu taharet (temizlik) veya teyemmüm
emirleriyle Allah'ın isteği size bir baskı yapmak sıkıntı ve zahmete koşmak
değil, fakat o sizi tathir etmek, maddî manevî, görünür görünmez pisliklerden
ve günahlardan temizlemek ve size nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz,
dışınız ve içiniz temizlenip nimetin zevkini tadasınız, nimet vereni ve nimet
verenin hakkını göresiniz. Şu halde dinde güçlük çıkarma yoktur. Dine ait
teklifleri külfet ve zahmet değil, bir nimet tanımalıdır. Abdestin, guslün,
teyemmümün hikmeti, maddî paklık ve manevî temizliktir. Güzel ve temiz şeyler,
temiz kişiler için olduğundan temizlik, nimet ve saadetin tamamlanmasına sebeptir.
Bu da şükretmeye sebeptir. Şükür de: "Andolsun şükrederseniz elbette size
nimetimi artırırım". (İbrahim, 14/7) âyeti gereğince nimet ve saadetin artmasına
sebeptir. Bu şekilde tamamın üstünde nimet ve saadet sonsuz bir artma ile
cereyan edip gidecek demektir. Yukarda "size nimetimi tamamladım" buyurulduğu
halde, ondan sonra burada "size olan nimetini tamamlamak için" buyurulması,
daha doğrusu inişte önceliği bulunan bu âyetin, bu vechile tertipte geriye
bırakılmayı gösterir ki, orada nimeti tamamlamak, izafî ve dünyaya ait bir
tamamlamadır. Burada daha tamamlanması vaad olunan nimet de ebedî ve sonsuz
olan ahirete ait nimettir. Bu sebeple bunda "Kıyamet günü ecirleriniz size
eksiksiz olarak verilecektir" (Al-i İmran, 3/185), "O günden sakının ki, o
gün hepiniz Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı tastaman verilecek
ve onlara hiç haksızlık edilmiyecektir" (Bakara, 2/281) kavramlarına işaret
vardır. Nihayet burada şu da anlaşılıyor ki, nimet ve saadetin en büyüğü şükran
(teşekkür etme, iyilik bilme) dir. Ve en mesut kimseler teşekkür hissi ile
dolu olanlardır. Ve Allah'ın rızasına erme zevki bunun içindedir. (Fatiha
sûresinde ye bkz.)
elmalılı
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|