Abdullah16 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 21 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 727
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aşağıdaki yazıyı Erbil Tuşalp yazdı.Aslında gönlüm bu yazıyı bir hanif müslümanın yazması idi,ama şimdilik böyle idare edeceğiz işte.
Ne olduğu ortada, mürteci mi çağdaş mı diye tartışmanın anlaşılır bir nedeni yok. "Yemeden içmeden yaşayabilen, cezaevinde yatarken camide namaz kılabilen" bir pir-i faninin ardılı o. "Kırk dakikada kitap yazan,kapalı kapılardan geçen,dilerse yağmur, isterse kar yağdıran" pir-i faninin izleyicisi o. Bu "zavallı piri faninin" adı Said-i Nursi. İngilizler adına çalıştığı söylendi yıllarca. Onun takipçisi de şeyhi gibi müthiş bir adam."dört yaşında Kuran hatmediyor, düşünde Rusça sayıklıyor, bir bakışta sigarayı, alkolü, kumarı bıraktırıyor, usta bir cambaz" Bu "zat-ı muhteremin" adı Fethullah Gülen. Amerikalılar adına çalıştığı biliniyor. Kısaca yukarıda adı geçen "zevat" kuruluştan kurtuluşa uzanan süreçte Anadolu yarımadasında çağdaşlığın önüne engel çıkaran, göz boyacı ,bağımsızlık pazarlamacısı, işbirlikçi "İslam sömürgenlerinden" sadece ikisi.
fevkalbeşer bu kişi
İlkinin evlere şenlik bir çok marifeti daha var. Müritlerine göre "İbni Sina'yı , İbni Rüştü'yü, Farabi'yi geride bırakan bizzat muannid filozofları hayrete garkeden ve hatta bir çoklarını imana getiren bir bilgin" aslında o. İnanması güç ama "fevkalbeşer" bu kişi, yemiyor içmiyor, günde kırk para ile geçiniyor. Aç karna dolaştığından olsa gerek Ulusal Kurtuluş Savaşını "garplılaşmak bahanesiyle şeair-i İslamiye aleyhine bir cereyan" sayıyor. Öncelikli görevi "Risale-i Nur'u bir program olarak neşir ve tatbik etmek" . Sonraki görevini "şeriatın icraatı ve tatbikatı"olarak sıralıyor. Kendi söylüyor. Kimbilir belki de yüce tanrı söyletiyor. Kaldıki eserlerini de kendi yazmıyor. "Bunları ben yazmıyorum yazdırılıyor" diyerek önce kendini "mehdi" ilan ediyor. Sonra da risalelerini "Kuran'ın en kutsi tefsiri" sayıyor. İyi bir pazarlamacı yani. Şimdi gelelim can alıcı sorulara. Böyle bir mürteciden el alıp onun yolundan yürüyen bir insan nasıl çağdaş olur? Ya da tam tersi Bediüzzaman Said-Nursi'nin günümüzdeki izleyicisi olduğunu söyleyen bir insan nasıl mürteci olmaz? Siz bu çağdışı adamı tanıyorsunuz. İslamı kurtarmak için Ulusal Kurtuluşu önce destekleyen , sonra İslamın karşısında bir hareket olduğunu açıklayan Said-i Nursi'nin peşinden koşan bir insan nasıl çağdaş olur? Veya tam tersi; Devletin resmi dini olmasını, devlet yönetiminin Müslüman din bilginlerine teslim edilmesini, hükümetin Şeriatı korumasını, Kuran'ın anayasa kabul edilmesini isteyen Said-i Nursi'nin takipcisi olan bir insan nasıl mürteci olmaz? Siz bu mürtecinin o çağdışı adam olduğunu biliyorsunuz.
kudretine ve hikmetine aykırı
İlkini iyi anlamadan ikincisinin ne olduğunu anlamak güç. Nereden bakarsanız bakın ilki de ikincisi de mürteci. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın ilki de ikincisi de çağdışı. İlki elektrik ve meteor gibi fizik ve astronomik olayların bilimsel açıklamasını dine aykırı buluyor. Bu ve benzeri olayları "fizik kanunlarına göre açıklamayı Kuran'ın kudretine ve hikmetine aykırı düşeceğini" savunuyor. Böyle bir insan nasıl çağdaş olur? Yaşamının en büyük amacı "Mısır'ın El Ezher'ine karşı Türkiye'de "Medreset'üz Zehra'yı" kurmak" oluyor. Burada " Lisani Arap vacip, Kürt caiz, Türk lazımdır" diyerek bilimsel öğretim yaptırmayı düşlüyor. Böyle bir insan nasıl mürteci olmaz? Ne olduğu belli. Adam hem kurnaz bir mürteci, hem de oyunbaz bir cambaz. Nefesinin kudretini, üfürüğünün gücünü anlatırken istediğinde "şöyle bir baktı mı insanlara sigarayı/alkolü/kumarı bıraktırdığını" söylüyor. Ama bunca şana şöhrete, güce kudrete rağmen, bugüne dek bir tek "üniversiteli kızını örtünmekten vazgeçirip" sahneye çıkaramıyor. Bir yandan "genç kızlarını tercihlerini örtünmekten yana değil, eğitimden yana yapmalarını" istiyor. Bir yandan kapananların, örtünenlerin koruyup kollayıcısı oluyor.. Sonra da aklınca şeriatcıların "başkalarından" farkını vurguluyor. "Başkaları bir araya geldiklerinde kan dökmekten, kamu malına zarar vermekten hoşlanıyor" derken "Sivas'ta diri diri yakılanları" unutuyor. Kendileri gibi düşünmeyenlerin kanını kandan, canını candan saymıyor. Kanlı Pazarı, Kayseri TÖS Kongresini, Sivas 76 ve 78'i, Gaziantep, Amasya, Tokat, Erzincan, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Çorum katliamlarını görmezden geliyor. Türkiye İslam Kurtuluş Ordusu'nu (İKO) Türkiye İslam Kurtuluş Cephesi'ni (TİKC), Türk Şeriat İntikam Komandoları'nı (TŞKO), Akıncılar'ı, Hizbullah'ı, İslami Hareket'i, İBDA-C'yi unutuyor. Bu güvercin görünümlü şahin inanması güç ama İslami teröre yeni boyutlar kazandıracak ve Hizbullah'a övgüler düzecekti: "Cihad ,bir mümin'in uğruna canını feda edebileceği en tatlı bir mefkure ve en yüksek bir idealdir. Zira mümin, kendi teri içinde boğulma ve kendi kanıyla abdest alma gibi bir payeyi ancak cihadla elde edebilir" O gözü yaşlı emekli vaiz bir yandan Hizbullah'a övgüler bir yandan da onlara yeni yöntemler öneriyordu. Ona göre "İnsanların kafasına sopayla vurup bayıltma yöntemi" yararlı olabilirdi: "Ve cihad sadece yağma, talan, ganimet arkasında koşan, basit anlayışı kısır bir cemaatin hareketi değildir. Bilakis cennete gitmek üzere İslam'a dahil olan toplulukların karşısına , engel ve mania olarak çıkan küfür yığınının başına darbeyi vurma, önünü alma, darbeyi vurup onu sarsınca, hemen onu teşrih masasına yatırma, kalbine ve kafasına iman enjekte etme, sopayı sadece onun içine imanı sokabilmek için tepesine vurup bayıltma. Budur İslam şuuru" Görüldüğü gibi o, "cihad yöntemleri" öneriyor; unutmakla/unutturmakla yetinmiyordu. Dahası elini siyasete daldırıp yandaşlar üretiyordu.Türkiye'yi kana bulayan dinci-ırkçı ittifakın yaptıklarını unutanlar arasına kendisini destekleyen "Turgut Özal'ı, Süleyman Demirel'i,Bülent Ecevit'i, Turgut Özal'ı, Mesut Yılmaz'ı,Tansu Çiller'i, Murat Karayalçın'ı, Hikmet Çetin'i" karşına alıp oy desteği vaat ediyordu. Said-i Nursi Menderes'le, Namık Gedik'le nasıl yakınsa o da Kenan Evren'le ,Turgut Özal'la yakın olmayı beceriyor. Kendi söylediğine göre ara sıra Çankaya 'ya "şunu şöyle yapın" haberleri gönderdiği bile oluyordu. En sonunda futbola da burnunu sokacaktı. Galatasaray'a el attı renklerini kirletti. Beşiktaş'a sızmaya kalkıştı.Beceremiyor.
minare şerefesinde parende
Hocaefendi'nin inanç dünyası da tıpkı Saidi Nursi gibi ilginç sapkınlıklarla dolu. Nuriye Akman 'a kendi anlatıyor. Anlattıkları kendi gazetelerinde ,kendi televizyonlarında yayınlanıyor: Örneğin yakın bir arkadaşının düşüne giren peygamber "Fethullah'a selam söyle sakın evlenmesin, eğer evlenirse cenazesine gelmem" diye haber yolluyor. O da mutluluğu bir arkadaş düşüne kurban edip yaşam boyu bekar kalıyor. "Sokak kadını, zevk kadını, ev ve hizmet kadını" diye üçe ayırdığı "kadınları yok sayıyor."Çamura düşmüş cevhere benzeyen sokak kadınlarından, göz bağcı iblisleri anımsatan zevk kadınlarından, her biri sonsuzluk soluyan cennet hurileri olan ev ve hizmet kadınlarından" uzak bir yaşamı yeğliyor. Yine kendi söylediğine göre "gençliğinde minarelerin şerefelerinde akrobatik gösteriler yapıp parendeler atıp" halkı heyecanlandırıyor. Yine kendi söylediğine göre "bir Hac ziyaretinde namaz kılarken ikinci kat mahfilde uğursuz şeytanı görüyor. Ama kendini aşağı at diyen şeytanı dinlemiyor" onu mat ediyor. Yine kendi söylşediğine göre, "bir başka Hac ziyaretinde tavuk yemek için lokantaya gidiyor.Ama burnuna hiç kimsenin duymadığı pis kokular geliyor. Lokmalar ağzında büyüyor, yutamıyor. Tavuğun "Hollandalı" olduğunu ve kesiminin İslami kurallara göre yapılmadığını sonradan öğreniyor.
goril gibi, ayı gibi Hocaefendiye göre "şeytan onunla onu olduğundan fazla gördüğü için" uğraşıyor. İnanması güç ama "meyhaneye şöyle bir girip çıksa insanların alkole olan teveccühlerini" yıkıyor. Her ne demekse "Nefis kırma meselelerinde de" üstün başarılar elde ediyor. "Tasavvuf büyüklerinin tesiriyle zaman zaman nefsini goril gibi, ayı gibi gördüğü" oluyor. Hocaefendi en büyük düşlerinden birinin Cumhurbaşkanlarının, Başbakanlarının, Genelkurmay Başkanlarının "hacca gitmeleri ve açık namaz kılmaları" olduğunu söylüyor. Başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri,valiler,kaymakamlar, generaller, albaylar, yargıçlar, polisler "tarikatı holding gibi , cemaati hipermarket gibi faaliyet gösteren" Hocaefendi'nin peşine boş yere takılmıyor. İstediğinde "darbe haberi" veren, dilediğinde " orduya okul bağışlatan" Fethullah Gülen ara sıra "façasını bozan" talihsizlikler de yaşıyordu. Unutanların daha çoğunlukta olduğu gerçek olsa da acaba anımsayan bir kaç kişi kaldı mı diye sormak gerek.
__________________ ''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
|