Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
1. Kuran'ın devlet yönetimi konusunda getirdiği ilkeler nelerdir? Örneğin, 75 milyon nüfusa sahip, 780.000 km2 alana sahip bir ülke Kuran'a göre hangi sistemle yönetilmelidir?
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Sorunuzu Muhliskul kardeşimize sormuşunuz ancak kabul ederseniz benim de tuzum bulunsun bu soruda...
1. Kuran'ın devlet yönetimi konusunda getirdiği ilkeler nelerdir? Örneğin, 75 milyon nüfusa sahip, 780.000 km2 alana sahip bir ülke Kuran'a göre hangi sistemle yönetilmelidir?
Kuran-ı Kerim'in ana hedefi ,dünyadaki bütün insanların mutluluğudur.Bu hedefte devlet veya devletler söz konusu değildir.İnsan hak ve özgürlüğü ön plandadır.
Kuran'a göre hangi sistemle yönetilmelidir?
Peygamberimizin uygulamaya koyup başardığı MEDİNE SİTE DEVLETİ'nin ruhunu,özünü, mantığını, kavrayıp uygulayabilirsek, dünyayı bu sistem çerçevesinde yönetmek mümkündür.
Bazılarına ütopya gelen bu sistemi rahatlıkla uygulayabiliriz.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Cin 13 arkadasim yazdi; 1. Kuran'ın devlet yönetimi konusunda getirdiği ilkeler nelerdir? Örneğin, 75 milyon nüfusa sahip, 780.000 km2 alana sahip bir ülke Kuran'a göre hangi sistemle yönetilmelidir?
Degerli arkadasim, bu soruya verbilecegim en sade yanit sudur. Kuran 14 asir onceki teklifini muhatap aldigi her toplum icin yeniler.
Bir an icin Turkiye'nin alanini daraltip onu kucuk bir Mekke olarak dusunelim. Kuran'in izledigi yontemi takip edelim. Benim bu surecte gordugum, Kuran'in tamamiyle yeni bir yonetim sekli one surmedigidir. Kuran'in onlara bu alanda yonelttigi elestiriler genelde, kamu yapilanmasinda, toplumun idari kabullerinin ihlal edilmis olmasidir. Ticari topluma donusmenin akabinde ortaya cikan sosyal ihmalkarliklar, cok yogun bir sekilde elestirilmistir. Kuran vahyinin ilk donemleri inanc temellerini atmanin yanisira toplumsal konulara cok fazla onem vererek yonetim ile olan iliskisini acikca ortaya koymustur. Kuran kamusal bozukluklari, inanc ile birlikte islemek sureti ile, inancin yonetim alanina olan yansimasini da ortaya koymustur. Yoksullari,yetimleri,muhtaclari ihmal eden, onlari somuren zihniyetin suclarini , hesabi inkar sucuyla baglanti kurarak anlatmistir. Inanc ve yasam surekli bir butunluk icinde degerlendirilmistir.
Yukaridaki kisa aciklamalardan sonra ozetle belirtecek olursak, Kuran inancin yasam ile butunlesmesini mecbur gorur. Tabiki bu Kuran'in tarifine uygun olmak zorundadir. Kuran'in sundugu degismez sekli niteliklere sahip bir sistemi yoktur. Kuran surekli olarak, insanlari her konuda daha dogru olana yonelmeye tesvik eder. Temel degismez ilkeleri ihlal edilmeden insanlar hak ve adalet geregi gelisim sergilemelidirler. Bu gayret inanc ile yogruldugunda en buyuk ibadettir.
Sonuc olarak Din ve yonetimin ayrilmasi degil aksine Kuran'i bir formulle birlestirilmesi gerekmektedir. Bu iliski Kuran'dan sapmis istismarci kesimin, Allah adina mustekbirlik taslamasiyla karistirilmamalidir.
Ornek Muhammed ve arkadaslari tarafindan olusturulmus toplumsal yapidir.
Degerli arkadasim genelleme aliskanligim, ancak bu kadar dataya inmeme imkan taniyor. Umarim sorunu cevaplamisimdir.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Laiklik üzerine aslında eski yunandan beri var olan bir kavram olmakla birlikte özellikle 18 yüzyıldan sonra ön plana geldi. Bu dinlerin insanlara, toplumlara, bilime karışması baskı altında tutmasına bir reaksiyondur. 17 yüzyılda çok insan engizisyonda can verdi. çok kadın cadı diye yakıldı. Batıda dinin insanlara yaptığı müthiş bir vahşettir. 18 yüzyılda Fransız devriminden evvel Fransada , Almanyada ve İngilterede Aydınlanma diye bahsedilen bir dönem geçirildi. Fransada Siecle de Lumiere, Almanyada Aufklarung İngilterede Age of Reasoning denilen bir dönemdir bu. Yaklaşık olarak 1780 lere gelir. Sonucunda Fransız ihtilali olmuştur.
En temel düşüncesi İmmanuel Kant ın Aklını Kendin Kullanmak Cesaretini Kullan dır. Kant a göre Aydınlanma insanın kendi suçu ile düştüğü ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Aklını hep başkasının kılavuzluğunda ( Din,Aristo, Eflatun vb) kullanmıştır. Artık insanın kendi aklını rehber edinme zamanı gelmiştir.
Birde 1780 lerde İngilterede Buhar enerjisi bulundu. İngiltere ve Fransa Amerikadaki sömürgeler için birbirleri ile çekişiyorlardı. Bunun için çok gemiye sahip olmak gerekiyordu. O devirdeki gemiler ahşaptı. Fransanın geniş Ormanları vardı. İstediği kadar gemi yapabilirdi. İngilterenin Ormanları kendine kadardı. Yakacak olarak kullansa gemi yapamıyor. Gemi yapsa yakacağı olmuyor kışın üşüyordu. Dedilerki güneyde Manchester de Turp kömürü denilen bir kömür vardı. Ancak bunun üzerinde yirmi cm yüksekliğinde su tabakası vardı. Bunun çıkarılıp yakacak olarak kullanılması çok zahmetliydi. Bu konuda bir yarışma açtılar. James Watt bulduğu buhar makinasıyla bu kömürün üzerindeki suyu çekip kuruttu. Kömür kolaylıkla çıkarılabilir oldu. İngiltere Ormanlarını kullanıp gemi yaptı. Fransadan geri kalmadı. Ancak Buhar makinası yepyeni bir çağın başlangıcını yaptı. Demiryolu, Buharlı Gemi,Buharlı dokuma tezgahları, her konuda makineleşme, endüstrileşme. Dünya bambaşka bir çağa girdi.
Bunun neticesinde aydınlanma Fransada bir şehirli ideolojisi oldu. Hakim sınıflar Saray, Soylular (Lord,kont,marki,dük vb. feodal toprak ağaları ) ve Katolik kilisesi. Katolik kilisesi her zaman kraldan ve soylulardan yanaydı. Ayrıca engisisyon yoluyla çok baskıcı ve acımasızdı. Şehirli bir banker, tüccar çok zengindi. Yerine göre krala, soylulara borç para veriyordu. Ama bir soylunun kızıyla evlenmeye kalkarsa düşük sınıftan diye reddediliyordu. Ayrıca fakir halk ve köylü çok eziliyordu. Bu ve bunun gibi bir çok konu Aydınlanma ideolojisi içersinde tartışıldı. Fransada Voltaire, Montesqueue , Jean Jacques Rousso, Denise Diderot gibi Aydınlar Aydınlanmanın öncüleri oldular. İngilterede David Hume , Almanyada Kant, Schiller, Goethe bu dönemin aydınlanmacı yazarlarıdır. Sonuçta Fransız İhtilali çıktı. Kral devrildi. Kral Giyotine gönderildi. Bu o zamana kadar asla düşünülemeyecek bir şeydi. Buna ideolojik bir kılıf bulmak gerekiyordu. Sonuçta ihtilalin Fransız milleti adına yapıldığı ve kral Fransız milletine ihanet etmekle suçlandığı için ölümle cezalandırıldığı söylendi. Bu gerekçeden de milliyetçilik doğdu. Her halk kendi kaderini tayin etmeye kalktı. Biraz içerden, biraz dışardan kışkırtmalarla 19, 20 ve 21 yüzyıl boyunca insanlığı kemiren bir virüs olarak hala devam etmektedir.
Fransız ihtilali ile Fransada Laiklik prensibi geldi. İhtilalden önce kraldan ve soylulardan yana tavır koymuş olan katolik kilisesine haddi bildirildi. Hukuk dinin baskısından kurtulmaya başladı. Örneğin Dünyanın ilk Medeni Kanunu Code Civil 1804 tarihinde yapılıp yürürlüğe girdi. Artık tüm avrupada Hukuk ta Kodifikasyon denilen hareketler başladı. Almanya, Fransa ve İtalyada Hukuk Kodifiye edildi. Bunlar Aydınlanma ve Laik düşüncenin getirdiği şeylerdir. Laiklik fransada öyle şiddetli uygulandı ki pazar günü kiliseye giden devlet memurları bile işten atıldı.Geçiş döneminde bu konuda çok zalimce davranıldı. Bugün bile Sarkozy ile Papa görüşecekmiş, buna laiklik adına karşı milletvekilleri, basın vb kesimler var.
Osmanlıda ne oldu. Osmanlı 1839 dan (Tanzimat) tümüyle İslam hukuku içindeydi. Şeri Mahkemeler vardı. 1839 da Padişah İngilterenin Yardımını alabilmek için ( Yoksa Kütahyaya kadar gelmiş olan Kavalalı Mehmet Ali paşanın ordusu İstanbula girecek, Osmanlı hanedanı bitip, Kavalalı hanedanı başlayacaktı. ) İngilterenin dediklerine uygun bir Ferman çıkardı. Tanzimat fermanının en pratik sonuçlarından biri, o zamana kadar hırsızlık yapanın kolu kesilirdi. Bu tanzimatla kalktı. Recm seyrekte olsa uygulanmıştı. Bunlar kalktı. Osmanlı halifesi, Kurandan taviz vermişti. Bunlar bizim dinci yobazlar tarafından hiç bilinmez. Neyse. Osmanlıda da Laik kanunlar çıkmaya başladı. Ticaret kanunu, Ceza kanunu, Murabaha nizamnamesi vb. Hatta Tanzimat Paşalarında Ali Paşa Fransız Medeni Kanunu olan Code Civil i tercüme ettirip Osmanlıda Uygulamayı açık açık düşündü. Konu Tartışıldı. Ahmet Cevdet Paşa buna karşı çıktı. İlk İslam Medeni Hukuku Kodifikasyonu Mecelleyi yaptı. Sultan Abdülhamit Mecelleyi Yürürlüğe koydu. 1926 ya kadar böyle devam etti.
Tanzimat Osmanlıda Yarı Laik, yarı Dini bir dönemdir. Halkın yaşantısında önemli olan Evlenme, boşanma, miras vb şeylere dokunulmamış, bunun dışındaki her şey değişmiştir. Din adamlarının toplum üzerindeki frenleyici etkisi, her çeşit değişime direniş, zaten kültürel olarak Fransadan beslenen Osmanlı Aydınında da din adamlarına karşı düşünceyi arttırdı. Osmanlı Rönesans tan, reform dan etkilenmemişti ama aydınlanma dan etkilendi. Osmanlı aydınları bu konuda hızlı bir adaptasyon gösterdiler. Ancak Halk, ne Osmanlı ne de Cumhuriyet döneminde tam olarak ayak uydurabildi. Devrim değil, evrim oldu.
1908 de İttihat ve Terakki nin fikirleri batıcı, meşrutiyetçi, yenilikçi idi. İttihatçılar birleşelim ve ilerleyelim diyorlardı. (union and Progress) . Ama Trablusgarp ve Balkan savaşı büyük bir kırılma noktası oldu. İttihatçılar biraraya gelip ilerleyecek kimseyi bulamadılar. Sonunda milliyetçiliğe kaydılar. Cumhuriyeti kurdular. Mustafa Kemal Atatürk büyük bir lider olarak Tanzimatın yarı dinci geleneksel, yarı batıcı laik yapısına son verdi. Zaten Atatürkün yaptığı devrimleri isteyen bir elit aydın kesim vardı. Yoksa olmasa nasıl yapacaktı. Bize hala İnkilap tarihi adı altında sanki herşeyi Atatürk yapmış gibi anlatırlar. Toplumda bunun altyapısı olduğundan Tanzimat paşaları, Yeni Osmanlılar, Abdülhamit,İttihat ve Terakki den hiç bahsetmezler. Yönetimde prensiptir. Kimse dayandığı bir kadro, ekip olmadan hiç bir şeyi idare edemez. Başarısız olur. Yönetimden indirirler. Atatürkün yaptığı orkestrayı doğru tondan çaldırmaktır. Bir orkestra vardır ve şefine göre çalacaktır.
Atatürk Aydınlanmacıdır. Atatürk Padişah Vahdettinin Şehzadeliğinde onun yaveridir. Onunla bir Almanya Gezisi vardır. Krupp un demir çelik fabrikalarını gezerler. Krupp a hayran olur. İstediği Türkiyede de böyle bir özel sektör olmasıdır. Atatürk Özel sektörcüdür. Serbest teşebbüsten yanadır. Her zaman nutularında memlekette üç kuruş fazla parası olana haset etmeyin karşı çıkmayın der.
Atatürk batının ilerlemesindeki rönesans ve reformu yapmak ister. Ama buna ömrü yetmez. Atatürk ten sonraki İnönü devrinde biraz sosyalist fikirli kadrolar gelir. Halkın Kemalizm adına sinir olduğu işleri yapanlar bu İnönü devri kadrolarıdır. Etkileri bugün bile devam eden itişme, didişme o zamandan başlar.
Bunca lafın Kuran ve hanif din ile ilgisine gelince onu da daha sonraki bir yazımda yazacağım.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Sabah gazetesinde H.Bülent Kahraman,laiklik konusunda ilginç şeyler söylüyor.bakalım Hasan kardeş,bunu nasıl değerlendirecek?
Barbi bebeğin laikliği
Barbi bebeği yasaklayan hoca bana laiklik meselesini yeniden düşündürttü.
Laikliğin, birisi siyasal diğeri varlıkbilimsel (ontolojik) iki tanımı var. Din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak şeklinde ifade edilen siyasal tanımı artık ezberlediğimiz ve o yoldan da analitik anlamını yitirdiğimiz için ben önce geliştirdiğim ontolojik tanımını yapayım. Laiklik, esas olarak dünyayı dünyanın bilgisiyle açıklamaktır.
Tanrı farkı
Bu görüşümün kaynağı geniş ölçüde materyalizm kökenlidir ve tarihi
antik Yunan'a kadar gider. Çoktanrılı dinler düzeninde her şeyin bir
tanrısı vardı ama onlar da bizim gibi yer içer, kızar, güler,
eğlenirlerdi. Öte yanda ilkçağ materyalistleri dünyayı o tanrı çokluğuna rağmen materyal bir zeminde açıklamaktan vazgeçmemişti. İşler tektanrılı dinler döneminde değişti. Ötekiler bir yana Hz. Musa'ya inmiş On Emir belirli
bir toplum düzeni kuruyor onu da ahlaki bir temele oturtuyordu.
Çalmayacaksın, zina yapmayacaksın, komşunun karısına göz dikmeyeceksin,
vs. bunlar o günden sonra tüm dinlerin zeminini oluşturduğu gibi bugün
sivil ahlakın da öznesi sayılıyor. Oysa özünde dinseldir. O
bakımdan da bu kuralları benimseyen birisinin bugün ne derecede
'materyal laik' olacağını söylemek artık cevabı verenlerin meşrebine
kalmış bir şey. Kısacası, tektanrılı dinler sonrasında laik bir ortamı bulmak neredeyse olanaksız olduğundan iş iki noktada düğümleniyor.
Devlet mi birey mi?
Birincisi, mistik-dinsel dünyada
biçimlenmiş toplum-birey anlayışını kendisine kalkan edinen kilise ve
onu aşmak için 17. yüzyıldan başlayarak yeniden geliştirilen materyal-laik anlayış. Aydınlanma
felsefecilerinin bu yaklaşımı zamanla din-devlet işlerinin birbirinden
ayrılması gibi burjuvazinin politik emellerine hizmet eden bir siyasal
laiklik anlayışına dönüştü. Bugün hâlâ o muhakemeyi teneffüs ediyoruz.
İkincisi, bizde son dönemlerde sıklıkla tekrarlanan bir slogan: devlet laiktir, kişi laik olamaz.
Doğru! Hele yukarıda kurduğum tektanrılı dinler ve laiklik ilişkisinden
sonra bu tam bir gerçektir, sadece ifadesinde geç kalınmıştır. Siyaset
hâlâ devletle kaim olduğundan, onunla kurduğumuz ilişkide ister istemez
laik normları ve davranış kalıplarını (rızayla veya cebren) benimsemek
insan tekini laik yapmaya yetmez. İnsan ancak materyal bir dünya
muhakemesini kendi içinde billurlaştırdığı oranda laiktir. Dinle ilişki
kurmuş birisinin laikliği bana göre sorunludur. Şimdi gelelim işin üçüncü evresine: laiklik- demokrasi ilişkisine.
Demokrat laiklik
Gerçek anlamda mikro alanlara, varoluşlara, kimliklere saygılı, onların
mevcudiyetini öngören bir demokrasi anlayışında iki şey öne çıkar:
dinle devlet ayrılır ama, ikincisi bu, devlet bütün dinsel ifadelere,
tavırlara, örgütlenmelere eşit derecede ve nötr durur. Bu meyanda da
demokrasi ve laiklik ilişkisi kopmazdır.
Yeniden "bizde" diyerek başlamanın bir anlamı yok. Bizdekinin ne olduğu
iyi kötü biliniyor. Fakat buradan şu Barbici hocaya bakarsak durum
şaşırtıcı bazı çalımlar atıyor.
Birincisi, hoca kendi içinde haklıdır. Kendisine ait bir inancı var. O
inanca Barbi de ters düşebilir, ne bileyim, sakız çiğnemek de. O da
bunu kendi cemaatine tebliğ eder. Dünyaya kendi inancının açısından
yaklaşan birisinin gerçeğini ben kabul etmeyebilirim ama bu neyi
değiştirir? İşte o noktada şu yukarıda kurduğum demokrasi- laiklik
ilişkisi devreye giriyor: Barbici hoca belli bir cemaatle ilişki
içindeyse o cemaatin kendi doğruları yönünde yaşamak hakkı vardır. Bir
başkası da çocuklarına alkolü yasaklayabilir. Mesele beyanın "proselistik" olmamasıdır, yani başkasını bu çizgiye zorla çekmeye çalışmamasıdır. Devletle ilişkisinde laik ama kendi hayatında ve cemaatinde özgür.
Bilmeyenlere sözümüz yok!
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Katılma Tarihi: 22 mart 2009 Yer: United Kingdom Gönderilenler: 132
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
hayrullah41 Yazdı:
Merhaba,
Laiklik, iktidardaki insanların, DİN üzerinden insanları sömürmelerine engel olması açısından, GEREKLİDİR, ÖNEMLİDİR.
Laik devletlerde, diyanet, papalık, gibi kurumların bulunması aslında UYGULAMANIN, ÖZDE değil SÖZDE olduğunun göstergesidir.
Kuran hiç bir şekilde yönetim biçimlerine, şekillerine karışmaz. HİÇ BİR UYGULAMADA ŞEKİLE KARIŞMADIĞI gibi.
Musa A.S., firavuna gittiğinde, sen tanrı rolünü oynamayı bırak da, insanlara ZALİMLİK yapma, bütün alemlerin Rabbi olan Allah'tan kork demeye getirmiştir.
Yani, adına laiklik, cumhuriyet, teoksi, ne derseniz deyin. Hangi sistem olursa olsun, o sistemde yetkili olan kişiler, Allah'ın sınırlarını AŞMAYACAK, o sistemde yaşayan yetkisiz kişiler, halklar Allah'ın sınırlarını aşan, yetkililere Biat etmeyecekler, Kulluklarını SADECE Allah'a yapacaklar.
Selametle,
Cok guzel bir aciklama,Yureginize saglik,denildigi gibi Hz Musa buna cok iyi bir ornektir.
laiklik ne yazık ki kavram olarak sizlerin hayal ettiğiniz tanımla uyuşmuyor.
artı İslam toplumlarının laikliğe ihtiyacı falan da yoktur. dikkat edin İslam toplumunun dedim. yani Allah a teslim olmuşların toplumunun.
laiklik şirkin modernist zamanlardaki adıdır.
Allah ın dininde zaten devlet yöneticilerinin dincilikle teokrasi ile alakası olmaması bir emirdir. onlar Allah ın kullarına adaletle hükmedecekler ve tüm haklarını güvence altına alacaklardır. devletin sistemin ADALET üzere olması ve tüm yaşayanları Allah ın indirdiklerine uygun şekilde adaletle yönetmesi gerekir. ateist bir üye ile sofi bir üyenin ya da bir hanif üyenin devletle olan tüm ilişkileri aynı durumda olmalıdır.bu açık emirdir.
Allah ın indirdiklerini çirkin karşılayan, Allah ı hayatın dışına kovan adamların - mesela bu topraklardaki laiklik yorumu ve sahipleri son 100 yıldır - sistemlerini dincilerinkinden biraz daha hakka yakın diye övmeyin. batıl batıldır. hanif halis 0 şirk demektir.
sağ yandaki tağutlarından şirklerinden atüz zekat edenler sol yandakileri yüceltmeye devam ettikleri sürece ne yazık ki HANİF/2 ler olarak kalmaya devam edeceklerdir.
dini yalnız Allah a HALİS ( katışıksız - % 100 saf ) kılan TAM HANİF MÜMİNLER olmak duası ile.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
Sayin Hasan bey verdiginiz aldatis bicimleri diger aldatis sekillerine mesruluk kazandirmaz. Ben ne AK Partiyi nede KARA Partiyi savunuyorum. Ifadeleriniz cok isabetsiz olarak secilmis. Hasan bey bu uslub ile yazacaksiniz lutfen hic yazmayin daha iyi. Her konu illa ki magazinvari bir yapiya donusturulmek zorundami? Ben burda Allah adina aldatanlarin sozculugunu yapmiyorum. Turkiyede gunumuzde yasanilanlar hos seyler degil, muhafazakar Turkiye cogunlugunu temsil eden bir kesim hukumet oldu. Ben bu cevre tarafindan zulme ugramis bir kimseyim, kendilerini savunmam soz konusu bile degil. Yalniz suda bir gercek ki daha oncekileri cok mu daha iyiydiler de ulkeyi bu hale getirdiler. Perde arkasi kuvvetler cok mu Islama uygun kimseler? Hepside birbirinden beter.
Sahsiniz zaten klasik fikihcilarin benzeri yontemlerle, teokratik bir din anlayisini savunmaktasiniz. Miras dagitimi, aile hukuku, ve diger konulari Kuran'dan seklen tespite calisiyorsunuz. Bu yaptiklariniz ile hangi Laik anlayisla mutabakat icindesiniz. Ona kalirsa ben sizden cok daha Laik bir kimseyim, benim icin bu konular, Kuranda gectikleri detaylariyla bir onem arzetmemektedir.Benim anlayisima gore Kuran degismez temel ilkeleri vazeder, diger hususlar zamana ve ortama gore sekillenir. Ben miras dagitiminin matematik detaylariyla ugrasmam, satir altlarindaki ana maksati tespit edip onu yasadigim ortama uygularim.
Benim hassasiyetim sahsinizdan cok daha farkli alanlarda. Ben Allah'in kullanilmasiyla insanlarin aldatildigi sistemleride, yasama Allah'in karismasina musade etmeyen sistemleride kabullenmiyorum. Ben takva esasli olarak olusmus bir anlayisi savunuyorum. Kuran vahiy seyri takip edilirse bunun olusum sureci cok rahat gorulecektir. Allah yeryuzunde kendisini temsil etme yetkisine sahip elit bir tabakanin olusumuna kesinlikle izin vermemektedir.Allah resulu bile buna dahildir. Bunun yanisira Allah bilinciyle yasayan kimseler olunmasi emredilmektedir. Tamamlanmis olan ana baslik ISLAM'in gerektirdigi gibi yasanilmasi istenmektedir. Allah'i hesaba katmadan gerceklestirilmis hic bir olusum tasdik edilemez. Beseri kaynakli hic bir sistem Kuran'in cizgisine paralel olamaz. Kuran'i bir bilginin acilimi olan uretim ile, Kuran'i devre disi birakan bir uretim ayni gorulemez.
Sayin Hasan bey, Atalarinin dinini terk etmis Allah'in insana otorite degil sorumluluk verdigine inanan bir insana layik olmayan mesajiniz yerine ,konuya endeksli olarak izahatler getirmenizi umardim. Yazdiklarimda beser kaynakli fikirlerin dine dairmis gibi gosterilmesi elestirilirken, bu suclamayi haksiz yere bana nicin yoneltiyorsunuz? Konulari islerken yazilanlari iyi kavrayarak cevaplar yazmak cok daha dogru bir davranis olur.
Islam ne Laikligin nede din referansli bir anlayisin kontrolune sokularak ona hizmet etttirilemez. Her ikiside ayni tarz bir aldatmadir. Insanin Islam'a uygun olarak anlayislar sergilemesi ile , dogmatik beseri bir ideolojiyi olusturup savunmasi herhalde cok farkli olsa gerek.
Ben Kuran mesajinin geregi uzere olusmus olan bir toplum yapisini savunuyorum. Boyle bir toplumun olusmasi icin gayret edilmesine inaniyorum.
Allah'a emanet.
Merhaba
Beynine ve dobra dobra olduğuna inandığım yüreyine sağlık muhliskul kardeşim.
Ayrıca sevgili kızınızın sağlık sorunu ne durumda inşaallah düzelmiştir.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba Muvahhid kardesim, iltifatlariniz icin tesekkur ederim. Kizimin bahsettigim saglik sorunu cok sukur kalmadi iyilesti. Yalniz masallah cok aktif, gecen hafta dustu ve damagini zedeledi uc disi yerinden oynadi. Dislerden birinin yuzde elli cekilme ihtimali oldugunu soylediler. Onumuzdeki hafta kesin belli olacak.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma