HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Ahzab 50,bir tefsir ve düşündürdükleri Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
efrayim58
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 13 subat 2007
Gönderilenler: 1098
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı efrayim58

 

     Efrayim

     Sevgili dostlar

     Aşağıdaki ayet ve tefsiri hakkında fikri katkılarınızı beklerim.Sevgi ile,

    
Ahzâb  50  
 
(Medenî 90)

Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir

        Bu, Hz. Muhammed'in (s.a) başkalarına dört kadından fazlasını nikah altında tutmayı yasaklarken kendisinin beşinci kadınla evlendiğini söyleyerek itiraz edenlere bir cevap niteliğindedir. Böyle bir itiraz ortaya çıkmıştır, çünkü Hz. Peygamber (s.a) Hz. Zeyneb'le (r.a) evlendiğinde zaten dört tane eşi vardı.

1) Hicretten üç yıl önce evlendiği Sevde, 2) Hicretten üç yıl önce nikahladığı, fakat H. 1. Şevval ayında birlikte yaşamaya başladığı Hz. Aişe, 3) H. 3. yılın Şaban ayında nikahladığı Hz. Hafsa, 4) H. 4. yılın Şevval ayında nikahladığı Hz. Ümmü Seleme. Yani, Hz. Zeyneb beşinci hanımı oluyordu. Burada Allah, kâfir ve münafıkların itirazlarına şöyle cevap vermektedir: "Ey Peygamber, biz mehirlerini vererek nikahladığın bütün kadınları sana helal kıldık." Başka bir deyişle bu cevap şu anlama gelmektedir: "Diğer Müslümanlara mahsus olan dört hanım sınırlamasından istisna eden de yine biziz. Bir sınırlama getirdiğimize göre ona bir istisna getirmek de bizim hakkımızdır"

Bu cevabın kâfirleri ve münafıkları değil, İslâm düşmanlarının çirkin fikirlerle saptırmaya çalıştıkları Müslümanları tatmin etmek amacını güttüğüne dikkat edilmelidir. Onlar Kur'an'ın Allah kelamı ve bizzat Allah tarafından kendi kelamıyla gönderilmiş olduğuna inandıkları için, Allah, Peygamber'in (s.a) kendisini bu dört eş sınırlamasından muaf tutmadığını, bilakis bizzat Allah'ın onu bu sınırlamadan istisna ettiğini bildirmekle yetinmiştir.

88. Beşinci eşi Hz. Peygamber'e (s.a) helal kılmasının yanısıra Allah bu ayette onun birkaç şekilde daha eş almasına izin vermiştir.

1) Allah'ın ganimet olarak verdiği cariyelerden onun payına düşenler. Bu kurala göre Hz. Peygamber (s.a), Beni Kurayza gavzesinde alınan esirler arasından Hz. Reyhane'yi, Beni'l-Müstalık gavzesinde alınan esirlerden Hz. Cüveyriye'yi, Hayber'de ele geçirilen esirler arasından Hz. Safiyye'yi ve Mısır Mukavkısı'nın kendisine hediye olarak gönderdiği kıpti Mariye'yi almıştır. Bunlardan üçünü azat etmiş ve onlarla evlenmiş, Mariye'yi ise cariye olarak bırakmıştır. Hz. Peygamber'in (s.a) onu azat edip nikahladığına dair hiçbir haber yoktur.

2) Kendisiyle birlikte hicret eden amcasının, dayısının, hala ve teyzesinin kızları, "Seninle beraber hicret eder" sözlerinden onların bizzat hicret sırasında Peygamber'e (s.a) arkadaşlık etmiş olmaları değil, onların da İslâm uğrunda ve Allah yolunda hicret etmiş olmaları anlaşılır. Hz. Peygamber (s.a), H. 7. yılında Hz. Ümmü Habibe ile evlendi. (Bu vesile ile bu ayette bir Müslümana hala, dayı, amca ve teyze kızlarının kendisine helal olduğu da bildirilmektedir. Bu bakımdan İslâm hukuku, Hıristiyan ve Yahudi hukuklarından farklıdır.

Hıristiyanlar, soyu yedi göbeğe kadar bir yerlerde kendi soyu ile birleşen bir kadınla evlenemezler. Yahudilere göre ise bir kimse öz yeğeni ile, yani kızkardeşinin veya erkek kardeşinin kızı ile bile evlenebilir.

3) Kendilerini Peygamber'e (s.a) hibe eden, yani hiçbir mehir almaksızın Peygamber'le (s.a) evlenmeye hazır olan ve Peygamber'in (s.a) de kendisinden hoşlandığı Müslüman kadınlar. Bu izin üzerine Hz. peygamber (s.a), H. 7. yılda Hz. Meymune ile evlendi, fakat mehrini ödemeden ilişkide bulunmaması gerektiğini düşündü. Bu yüzden Hz. Meymune hiç talep etmediği halde ona mehir verdi. Bazı müfessirler, Hz. Peygamber'in, kendisini hibe eden hiçbir kadınla evlenmediğini söylerler. Fakat bu onun kendisini hibe ettiği halde hiçbir kadınla mehirsiz evlenmediği anlamına gelir.

89. Eğer bu cümle bir önceki cümleye bağlı olarak kabul edilirse, mehir vermeksizin kendini hibe eden bir kadınla evlenmenin diğer Müslümanlara caiz olmadığı anlamı çıkar. Fakat bütün pasajla bağlantılı olarak ele alındığında, dörtten fazla evlenmenin diğer Müslümanlara değil, sadece Hz. Peygamber'e (s.a) caiz olduğu anlamı çıkar. Bu ayet aynı zamanda, bazı emirlerin sadece Hz. Peygamber (s.a) için geçerli olduğunu ve diğer müminler için bir sorumluluk getirmediğini göstermektedir. Kur'an ve Sünnet gözden geçirildiğinde bu tür birçok emirle karşılaşılır. Mesela Teheccüd namazı Hz. Peygamber'e (s.a) farz, diğer Müslümanlara ise nafiledir. Hz. Peygamber (s.a) ve ailesinin sadaka kabul etmesi haramdır, oysa diğer müminler için böyle değildir. Peygamber'in (s.a) bıraktığı miras paylaşılmaz, oysa diğer müminlerin bıraktıkları mirasla ilgili hükümler Nisa Suresi'nde yer almıştır. Kendisine aralarında adaletle davranması emredildiği halde, dörtten fazla kadınla evlenme izni verilmiştir. O kendisini hibe eden bir kadınla, mehir vermeksizin evlenebilir ve onun eşleri ölümünden sonra Müslümanlara haramdır. Bu hususta müfessirlerin saydığı bir başka özel durum da, Müslümanların ehl-i kitaptan kadınlarla evlenmesi helâl olduğu halde, peygambere bunun haram olmasıdır.

90. Allah'ın peygamberini genel hükümden istisna etmesinin nedeni budur. "Senin için hiçbir darlık olmasın," sözleri onun, dört kadınla evlilik sınırlaması nedeniyle bir güçlük çekmemesi için kendisine istediği kadar kadınla evlenme izni verilen çok şehvetli bir erkek olduğu anlamına gelmez.

Böyle bir anlamı ancak Hz. Peygamber'in kendisi 25 yaşında iken 40 yaşında bir kadınla evlenip onunla 25 yıllık mutlu ve huzurlu bir evlilik hayatı yaşadığını unutan ön yargılı bir kimse çıkarabilir. O öldüğünde Hz. Peygamber (s.a) yine yaşlı bir kadın olan Hz. Sevde ile evlenmiş ve üç-dört yıl kadar başka kadınla evlenmemiştir. Hiçbir makul ve dürüst insan kalkıp ta onun 53 yaşından sonra şehvetinin güçlendiğini ve bu yüzden birçok kadınla evlendiğini söyleyemez. Aslında "hiçbir darlık olmasın" sözlerini onaylayabilmek için bir taraftan Allah'ın Peygamber'ine (s.a) yüklediği büyük sorumluluk gözönünde bulundurulmalı, diğer taraftan bu büyük görevi yerine getirirken içinde bulunduğu ortam ve şartlar anlaşılmalıdır. Bu iki noktayı, önyargısız bir zihinle kavrayan herkes, eşler konusunda niçin ona sınırsız serbestlik verilmesi gerektiğini ve dört eş sınırlamasında onun için ne tür bir "darlık" olduğunu anlayacaktır.

Hz. Peygamber'e (s.a) emanet edilen görev, sadece İslâmi yönden değil genel bakış açısıyla da medeniyyetten uzak, kültürsüz, geri ve kaba bir topluluğu, medenî, ileri ve ahlâken gelişmiş bir toplum haline getirme, eğitme ve şekillendirme göreviydi. Bu amaçla sadece erkekleri eğitmek geçerli değildi, kadınların da eğitilmesi gerekiyordu. Fakat onun öğretmekle görevlendirildiği medeniyet ve sosyal hayatın ilkeleri, iki cinsin serbestçe birarada olmasını yasaklıyordu ve onun bu ilkeyi çiğnemeksizin direkt olarak kadınları eğitmesi imkansız bir şeydi. Bu nedenle kadınları eğitmek için tek yol, onun çeşitli yaşlarda ve farklı zihni kapasiteye sahip birçok kadınla evlenip onları eğitip öğreterek kendisine yardımcı yetiştirmesi, daha sonra onları, genç, orta yaşlı ve yaşlı kadınların dini eğitiminde ve onların ahlâken eğitilmesinde görevlendirmesiydi.

Bundan başka Hz. Peygamber (s.a) İslâm öncesi cahiliye hayat tarzını ortadan kaldırıp, onun yerine İslâmî hayat tarzını uygulamada göstermekle görevlendirilmişti. Bu görevin yerine getirilebilmesi için, cahiliye sistemini savunanlarla bir çatışma içine girmek kaçınılmazdı ve böyle bir çatışma garip gelenek ve adetlerin ve kabile sisteminin yürürlükte olduğu bir toplumda gerçekleştirilecekti. Bu şartlar altında, diğer Arapların yanısıra, Hz. Peygamber'in (s.a), düşmanlıklara son verip dostluk bağlarını güçlendirmek için farklı kabile ve ailelerden kadınlarla evlenmesi gerekiyordu. Bu nedenle evlendiği kadınların seçiminde, onların kişisel özelliklerinin yanısıra bu gaye de önemli bir rol oynamıştır.

Hz. Peygamber (s.a), Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ile evlenerek, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'le arasındaki bağı daha da güçlendirmiştir. Hz. Ümmü Seleme, Ebu Cehil ve Halid bin Velid'in de mensub olduğu bir ailedendi ve Ümmü Habibe, Ebu Süfyan'ın kızıydı. Bu evlilikler bir dereceye kadar bu ailelerin düşmanlıklarını yumuşatmıştır. Öyle ki, Ümmü Habibe ile evlendikten sonra Ebu Süfyan, savaş alanında Hz. Peygamber'in (s.a) karşısına hiç çıkmamıştır. Hz. Safiyye, Hz. Cüveyriye ve Reyhâne, Yahudi kabilelerine mensuptu. Hz. Peygamber (s.a) onları azat edip nikahladıktan sonra Yahudi kabilelerin düşmanlıkları nispeten azalmıştır. Çünkü Arap geleneğine göre, bir kimse bir kabileden bir kadınla evlenirse, sadece kadının ailesinin değil, bütün kabilenin damadı kabul edilirdi ve bir damada karşı savaş açmak ise onur kırıcı bir davranıştı.

Toplumu birçok yönden ıslah etmek ve yürürlükte olan cahiliye adetlerini ortadan kaldırmak da Hz. Peygamber'in (s.a) görevleri arasındaydı. Bu amaçla da bir evlilik gerçekleştirmiştir. Bu olayın ayrıntılarına yine bu surede (Ahzab) değinilmiştir.

Bu sebepler yüzünden Hz. Peygamber'in (s.a) evlilik hususunda hiçbir sınırlama içinde olmaması gerekiyordu ki, kendisine emanet edilen büyük görevin gerekli kıldığı zamanlarda dilediği sayıda kadınla evlenebilsin.

Bu, çok kadınla evliliğin sadece özel kişisel zorunluluklar dahilinde caiz olduğunu ve bu zorunluluklar dışında evliliği helal kılan başka amaçlar olamayacağını savunan kimselerin büyük bir hata içinde olduklarını da göstermektedir. Hz. Peygamber'in (s.a) evliliklerinden hiçbirinin sebebi ne karısının hasta oluşu, ne kısır oluşu, ne erkek çocuk sahibi olmak istemesi, ne de yetimlere bakmak gibi sebepler değildi. Bu sebepler olmaksızın Hz. Peygamber (s.a) ya eğitim gereği, ya toplumu ıslah etmek için, ya da sosyal ve politik bazı amaçlar yüzünden evlilikler yaptı. Mesele şudur: Allah bizzat çok kadınla evliliği bugün bazı kimselerin söylediği sebeplere hasretmediği halde ve Allah'ın Rasûlü bunlardan başka birçok sebepler yüzünden evlilikler yapmış olduğu halde, nasıl olur da başka bir kimse kanunla sınırlamalar getirebilir ve bu sınırlamaların şeriate uygun olduğunu söyleyebilir? Aslında bu sınırlamaların getirilmesinin asıl sebebi, çok kadınla evliliği kötü ve yanlış kabul eden batı tarzı anlayıştır. Bu anlayış, haram olan birşey ancak zaruri durumlarda helal olabilir şeklinde bir düşünceye yol açmıştır. Batıdan ithal edilen bu fikri İslâm'a maletmek için ne denli çalışılırsa çalışılsın, bu fikir Kur'an'a, Sünnet'e ve bütün İslâm literatürüne ters düşer.


Yukarı dön Göster efrayim58's Profil Diğer Mesajlarını Ara: efrayim58
 
efrayim58
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 13 subat 2007
Gönderilenler: 1098
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı efrayim58

        Efrayim

        Sevgili dostlar.

        Ahzab 50,bir tefsir ve düşündürdükleri konulu bölümüme hala katkı yapmadığınız görülmektedir. Katkılarınızı beklerim.

       Sevgi ile,

 

     

Yukarı dön Göster efrayim58's Profil Diğer Mesajlarını Ara: efrayim58
 
aşık74
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 20 agustos 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 15
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aşık74

Güncel !!!



__________________
La ilahe illa allah...
Yukarı dön Göster aşık74's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aşık74
 
Apollonius
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 05 aralik 2009
Gönderilenler: 19
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Apollonius

Aşağıdaki yazıyı peygamberimizin özel konumu ile ilgili açıklama içerdiği için koyuyorum


PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EŞLİLİĞİ


İslâm dininde normal şartlarda çok eşliliğin olmadığı, çok eşliliğin ancak olağanüstü
koşullarda, kamu otoritesinin kararıyla, hep birlikte uygulanacak özel bir durum olduğu
Nisa suresinden anlaşılmaktadır (bu konuda ayrıca bir çalışmamız mevcuttur).
Peygamberimizin çok eşliliği ise, Nisa suresinde belirtilen genel hükümler dışında bazı
kişiye özel ayrıcalıklara; hepsi Kur'an'da belirtilmiş görevlere dayanmaktadır.
Kendilerini yakından ilgilendirdiği hâlde maalesef Müslümanlar bu konuda iyi araştırma
yapmamışlar, yeterli ve doğru bilgiye sahip olamamışlardır. Her konuda olduğu gibi bu
konuda da uydurma rivayetler yapacağını yapmış, çok eşliliğini delil göstererek
peygamberimizin otuz erkek gücünde olduğu yalanına pek çok kimseyi inandırmışlardır.
Peygamberimizi yüceltmek adına uydurulduğunu düşündüğümüz bu tip yalanlar neticesinde
İslâm dışı kesim de peygamberimizi kadın düşkünü, şehvetperest birisi olarak tanımış ve
öyle değerlendirmiştir. Bu durum İslâm'ı tanıtmak ve anlatmak gayreti içinde olan her kişi
için büyük önem arz etmektedir. Allah'ın izni ve yardımıyla aynı gayret içinde olan bir
Müslüman olarak biz de bu önemli konunun iç yüzünü anlatmayı ve kardeşlerimizi doğru
bilgilerle teçhiz etmeyi kendimize görev addetmiş bulunuyoruz.

Peygamberimizin gençliği, bekârlığı :
Peygamberimiz, erkeklerin 12-14 yaşları arasında ergenliğe eriştiği (bulûğa erdiği, yani
cinsel yönden olgunluğa eriştiği) bir iklimde doğup büyümüştür. O dönemde çevresinde
zinanın, fuhşun yaygın olmasına, iffetsizliğin kol gezmesine rağmen peygamberimiz gayet
mazbut bir hayat sürmüş, onun iffetsiz, kadına düşkün, şehvetperest davranışlarda
bulunduğu hiç görülmemiş, duyulmamıştır. Peygamberimizin bu özellikleri, doğulu-batılı tüm
tarihçiler ve araştırmacılar tarafından da leke kondurulmadan kabul edilmiştir.

Peygamberimizin evlilik hayatı:
Peygamberimiz ilk evliliğini, 25 yaşında, sağlıklı, dürüst, güvenilir bir genç olarak,
Mekke'nin soy-sop bakımından köklü ve zenginlik bakımından önde gelen ailelerinin genç
kızları ile evlenebilecek durumda iken, kendisinden on beş yaş büyük, başından iki evlik
geçmiş dul bir kadın olan Hadice ile yapmıştır. Hadice'nin ölümüne kadar yirmi beş yıl
devam eden bu beraberlikte peygamberimiz başka bir kadınla evlenmemiş, tıpkı
bekârlığındaki gibi hayatını, iffetine toz kondurmadan, lekesiz olarak sürdürmüştür.
Allah'ın elçisi olarak görevini ilân ettiğinde, bu davadan vazgeçmesi için kendisine
liderlik, mal mülk ve Mekke'nin en güzel ve zengin kızlarını teklif edenlere ise, herkesin
bildiği o meşhur cevabı vermiştir:
"Bir elime gökteki Ay'ı, bir elime Güneş'i koysanız, bu davadan vazgeçemem."
Peygamberimiz gerek bekârlık dönemi için ve gerekse Hadice ile evli olduğu dönem için hiç
kimse ve hiçbir kesim tarafından olumsuz eleştirilere konu edilmemiş, edilememiştir.
Hadice öldüğü zaman üzerindeki ağır elçilik görevine bir de öksüz kalan çocukların
sorumluluğu eklenmiş, peygamberimiz yapayalnız kalmıştır.

Peygamberimizin bundan sonraki evlilik hayatı ise, üstlendiği görevin gereklerine bağlı
olarak, kendi iradesi dışında çok eşli hâle dönüşmüş, ama bu durumdan ne kendisi ne eşleri
mutlu olmuşlardır. Peygamberimizin hem kendisinin hem de eşlerinin özverilerini gerektiren
bu çok eşli hayatı, en doğru şekilde Kur'an ayetlerinden öğrenilebilir. Dolayısıyla bu
konuda başka hiçbir kaynak aramaya gerek yoktur.
Peygamberimizin çok eşliliği konusunun daha iyi anlaşılması için önce tüm Müslümanların
evliliklerini düzenleyen, evlenme ile ilgili genel kuralları koyan ayetleri okumakta yarar
vardır:

Nisa; 22-24: Kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak geçen
geçmiştir. Çünkü bu, çirkin bir hayâsızlıktır ve öfke duyulan bir iğrençliktir. Ne kötü
bir yoldu o!
Size, anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, halalarınız, erkek
kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan anneleriniz, sütten kız
kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, birleşme yaptığınız kadınlarınızın eski
kocalarından doğup evinizde bulunan üvey kızlarınız -birleşme yapmadıysanız bir sakınca
yok size-, kendi sulbünüzden olan oğullarınızın hanımları, ve iki kız kardeşin arasını
birleştirmeniz -eski yapılıp geçenler hariç-, haram kılındı. Allah çok affedici, çok
merhametlidir.
Malik olduğunuz cariyeleriniz hariç, nikâhlı kadınlarla da evlenmeniz size haram kılındı.
Bunlar Allah'ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında iffetlerinizi koruyup fuhuşta
bulunmamak üzere mallarınızla evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse
onlardan ne ile faydalandıysanız, farz bir görev olarak ücretlerini ödeyiniz. Zorunlu
ödemenizden sonra, rızalaştığınız şeyde size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah en iyi
bilen ve hikmet sahibi olandır.

Bakara; 221: Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir cariye -
sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da-, müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri
de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir köle -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa
da-, müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle
cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp
düşünürler.

Maide; 5: Bu gün size temiz olan şeyler helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size
helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Müminlerden özgür ve iffetli kadınlar ile
sizden önce kendilerine kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta
bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini/ mehirlerini
ödediğiniz taktirde- size helal kılındı. Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun
yaptığı boşa çıkmıştır. O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır.

Yukarıdaki ayetlerde açıklanan kurallar dışında Kur'an'da,
- Bakara suresinin 230. ayetinde; ikinci kez boşanılmış bir eşle normal şartlarda
evlenilemeyeceği,
- Ahzab suresinin 6. ayetinde; Peygamberin eşlerinin Müminlerin anneleri olduğu,
dolayısıyla onlarla da evlenilemeyeceği,
- Nur suresinin 3. ve 26. ayetlerinde; zina edenlerin ancak zina edenler ya da şirk
koşanlarla evlenebileceği, pisliğe batmış olanların, pisliğe batmışlar ile, temizlerin
kendileri gibi temizler ile evlenebilecekleri
açıklanmakta, ayrıca Teaddüdü zevcat/ çok eşlilik konusunda da yukarıda belirttiğimiz gibi
ancak olağanüstü koşullarda çok eşliliğin uygulanması gerektiği bildirilmektedir.
Bunlar İslâm'ın, evlilikle ilgili tüm ümmete şamil genel kurallarıdır, yani Müslümanların
tamamını muhatap almaktadır.
Bunlardan başka Kur'an'da, sadece peygamberimizin kendisine yönelik, yani kişiye özel
kurallar da mevcuttur:

Ahzab; 50-52: Ey peygamber! Gerçekten biz sana, mehirlerini verdiğin eşlerini,
malik olduğun cariyelerini (savaş esirlerinden payına düşmüş bayanlar),
amcanın kızlarından, halanın kızlarından, dayının kızlarından ve teyzenin kızlarından
seninle birlikte hicret etmiş olanları,

ve kendisini peygambere hibe eden peygamberin de nikâhlamak istediği Müslüman kadını ,
MÜMİNLER İÇİN OLMAKSIZIN SADECE SANA ÖZGÜ OLARAK HELAL KILDIK.
Biz kendi eşleri ve malik oldukları cariyeler konusunda senin dışındaki müminlere neyi
farz kıldığımızı bildik (yukarıdaki genel evlilik kurallarını bildiren ayetler işaret
ediliyor).
Bu durum (sana özgü olarak getirilen çok eşlilik ve diğer özel maddeler), SENİN İÇİN BİR
GÜÇLÜK OLMASIN DİYEDİR. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. Ayrıldıklarından,
istek duyduklarına dönmende senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp
hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın olan
budur. Allah kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah her şeyi bilendir, Halim'dir.

Bundan sonra başka kadınlar ve bunları başka kadınlar ile değiştirmek -güzellikleri hoşuna
gitse bile- sana helal olmaz. Ancak malik olunacaklar (harp esiri olarak payına
düşecekler) başka. Allah her şeyi gözetleyip denetleyendir.

Bazı tefsir (!) ve mealler, 50. ayetteki "Ve kendini peygambere hibe eden
peygamberin de nikâhlamak istediği mümin kadını" ifadesini "Mehir istemeden seninle
evlenmek isteyen mümin kadın" olarak açıklamışlar ve ayetin devamında durum zarfı olarak
geçen "Müminler için olmaksızın sadece sana özgü olarak" ifadesini de bu kısma bağlayarak,
sadece Peygamberin mehir ödemeden hanım nikâhlayabileceğine, Peygamberden başkasının ise
mehirsiz eş nikâhlayamayacağına kail olmuşlardır.
Halbuki Nisa
suresinin 24. ayetindeki "...miktarın tespitinden sonra, karşılıklı rızalaştığınız bir şey
konusunda üstünüze sorumluluk yoktur. ..." şeklindeki ifade ile yine Nisa suresinin 4.
ayetindeki "...eşler gönül rızalarıyla size mehirlerinden bağışlarlarsa, onu da afiyetle,
iç huzuruyla yiyin." şeklindeki ifade, açık olarak eşlerin birbirlerine bağışlarda
bulunabileceğini bildirmektedir.
Yani evlenen herkes kendi rızası ile mehir
konusunda anlaşma yapabilir ve böyle bir anlaşma ile kadınlar kocalarına mehirlerinden
hediye verebilirler. 50. ayetteki "kendini hibe eden mümin kadın" ifadesi ile de, "bu işe
baş koyan, malını mülkünü, ömrünü peygamber uğrunda harcayacağını peygambere söyleyen
mümin kadın" kastedildiği anlaşılmalıdır. Nitekim peygamber eşleri arasında böylelerinin
varlığı bir gerçektir.


50. ayette üzerinde durulması gereken bir diğer husus da "Müminler için olmaksızın sadece
sana özgü olarak" ifadesidir. Bu ifade cümle içinde "Durum Zarfı" olarak kullanıldığından,
ayette kendisinden evvel geçen tüm maddeleri kapsamaktadır. Yani ayetin anlamı "bu
sayılanların nikâhlanması suretiyle ortaya çıkacak çok eşlilik durumu sadece sana özgüdür,
müminlere değil" demektir.
50. ayetteki bir başka maddede ise peygamberimiz diğer Müslümanlara nazaran kısıtlanmakta;
diğer Müslümanlara amca, hala, dayı, teyze kızları ile nikâhlanmak serbest bırakılmış
iken, peygamberimizin bunlar arasından sadece kendisiyle hicret edenleri nikâhlayabileceği
bildirilmektedir.
Peygamberimizle ilgili bu farklılıkların gerekçesi, aynı ayette, onun "güçlük çekmemesi"
olarak açıklanmıştır. Peygamberimizin çektiği veya çekmesi muhtemel güçlük ve sıkıntıların
neler olduğu düşünüldüğünde, bütün bunların onun görevlerinden kaynaklanan güçlük ve
sıkıntılar olduğu görülmektedir:

Tebliğ görevi ve zorlukları:
İslâm kuralları sadece erkekleri ilgilendirmemekte, kadınlara da bildirilmesi, anlatılması
ve öğretilmesi gerekmektedir. Bu kurallar içinde öyleleri vardır ki, kadınlar arasında
konuşulup anlatılması daha rahattır. Böyle konuların kadınlara anlatılıp öğretilmesinde,
öğretmelerin kadın olması ile daha yararlı sonuçlar alınacağı şüphesizdir. Çünkü hem
kadınlar zihinlerinde oluşan soruları bütün açıklığı ile bir erkeğe sormaya utanabilirler,
hem de peygamberimiz özel hayatla, cinsellikle ilgili konuları kadınlara anlatmada
sıkıntıya girebilirdi.
Nitekim uygulama da bu yönde olmuş, kadınlara özgü kuralları Müslümanlar, peygamberimizin
eşlerinden öğrenmişlerdir.

Sosyal güçlükler:
Kur'an'ın indiği dönemde, Araplar arasındaki bir geleneğe göre evlâtlıklar öz evlât gibi
telâkki ediliyordu. Hayatın gerçeklerine aykırı olan bu geleneğin ve bu gelenekten
kaynaklanan bazı tabuların İslâm'da yeri olmadığı için yıkılması gerekiyordu. Bunun en
kestirme ve en etkili yolu ise, bu tabuların peygamberimizin kendi hayatında yaşanarak
yıkılması idi. Böyle bir uygulamanın örneği de; peygamberimizin Cahş kızı Zeynep'le olan
evliliğidir. Bu evlilik, evlâtlıkların öz evlât olmadığını ve evlâtlık olan bir kimseden
boşanmış kadının, evlâtlığın babası konumundaki bir kimse ile evlenebileceğini topluma en
kısa yoldan anlatmış ve en etkili şekilde öğretmiştir.
O dönemde yine kötü ve yıkılması gereken bir gelenek de, harp esiri cariyelerin alınıp
satılması, insan yerine konulmayıp hor görülmesiydi. Yine Peygamberimiz, bir savaş esiri
olan Cüveyriye ile evlenerek bu yanlış geleneği yıkmış, onların da her insanın sahip
olduğu onura sahip oldukları gerçeğinin toplum tarafından anlaşılmasını sağlamıştır.

Siyasal güçlükler:
Peygamberimiz, aşağıda eşlerinin isimleri sayılırken görüleceği gibi, kendisinden yaşlı,
cinsel yönden tükenmiş, kadınlık işlevi kalmamış, farklı kabile ve milletlere bağlı
kadınlarla evlenmek suretiyle, o kabile ve milletler ile akrabalık bağları kurmuştur. Bu
akrabalık, hem bir barış ortamı sağlamış hem de İslâm'ın en uzak noktalara kadar
uzanmasını sağlamıştır. Bu yöntem, sağladığı barış ve siyasî güç sebebiyle Avrupa
krallarının, Rus çarlarının, Osmanlı padişahlarının uygulamayı hep sürdürdükleri bir
siyaset olmuştur. Osmanlı devletinin yükselme döneminde, padişahlar tarafından yeni
fethedilen şehirlerin tekfurlarının kızlarıyla o şehre tayin edilen idarecilerin
evlendirilmeleri, hep bu siyaset gereğidir.
Yukarıda görüldüğü gibi, peygamberimizin çok eşliliği, onun görevlerinden kaynaklanan
zorunluluklar sebebiyledir. Bizim görüşümüze göre iş kendi iradesine kalsaydı, kesinlikle
çok eşli olmak istemezdi. Çünkü o, çok eşlilik hayatında mutlu olmamıştır; eşlerin
kıskançlıkları, kaprisleri onu hep üzmüştür. Meselâ, Ahzab suresinin 51. ayeti inince eşi
Ayşe isyan etmiş ve "Görüyorum ki Rabbin senin hevana hizmet ediyor." diyerek, durumundan
memnun olmadığını iğneleyici bir dille belirtmiştir. Ayrıca Tahrim suresinin ilk beş
ayetinden de, eşlerinin peygamberimizi üzdükleri açıkça belli olmaktadır.
Hatta peygamberimiz, Ömer'in kızı Hafsa'yı, geçimsizliği nedeniyle bir ara
boşamış, sonra tekrar nikâhlamıştır. Kısaca "Düzen olan yerde düzen
olmamıştır."


Peygamberimizin eşleri yüzünden üzülmesi, sadece eşlerinin kıskançlığından,
geçimsizliğinden kaynaklanmamıştır. Peygamberimizin eşleri, bulundukları konumun
ağırlığını fark edememişler, sıradan kimseler gibi başlarına buyruk yaşamaya yönelmişler,
çevrenin etkisiyle şatafatlı, debdebeli lüks hayat yaşamayı arzulamışlardır. Tabiri caizse
"Bir Numaralı Kadın" olup, hayatın tadını çıkarmak istemişlerdir. Onların bu isteklerine
hep karşı çıkan peygamberimiz, kendisini son derece üzen bu davranışlara tepki olarak
onları evlerinde yalnız bırakmış, bir ay yanlarına uğramamıştır.

İşte bu gibi olaylar, Yüce Allah'ın müdahalesini gerekli kılmış ve Rabbimiz,
peygamberimizin eşlerine münhasır, sadece onları ilgilendiren ayetler indirmiştir:

Ahzab; 28-34: Ey Peygamber! Eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü
çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım (size boşanma bedeli ödeyeyim). Ve
güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim.

Eğer siz Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah,
içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır."

Ey peygamberin kadınları! Sizden kim açık bir çirkin utanmazlıkta bulunursa, onun azabı
iki kat olarak artırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

Ama sizden kim Allah'a ve elçisine gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona
da ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.

Ey peygamberin kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer sakınıyorsanız,
artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder.
Sözü maruf bir tarzda söyleyin.

Evlerinizde vakarla oturun, ilk cahiliye kadınlarının süslerini açığa vurması gibi, siz de
süslerinizi açığa vurmayın; namazı ikame edin, zekâtı verin, Allah'a ve elçisine itaat
edin. Ey ehli beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri gidermek ve tertemiz kılmak ister.

Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Hiç şüphesiz Allah,
lâtiftir, haberdar olandır.

Ayetlerde görülen odur ki, peygamberimizin eşlerine verilen görev, yatak
odası ile mutfak arasında hayat geçirmekten ibaret değildir. Onların görevi; bu işe baş
koymak, bu büyük davaya özveri ile hizmet etmek, bu davanın neferi olmak, fitneye fesada
fırsat vererek başkalarına açık vermemek, evlerinde duydukları ayetleri, hikmetleri
insanlığa açıklamak, anlatmak ve öğretmektir. Ayrıca, İslâm'ı hayatının her anında
uygulayan bir insan olan peygamberimizin gece yaşantısında bu uygulamaları nasıl
yaptığının halka aktarılması da, gece vaktinde gelen vahylerin yazılmasında, saklanmasında
peygamberimize yardımcı olmak da, yine onların görevlerindendir. Kısaca peygamberimizin
eşleri, bugüne göre hem sekreter hem zabıt kâtibi hem de basın sözcüsü konumunda olmak
durumunda kalmışlardır. (Allah onlardan razı olsun.)


Peygamberimizin eşleri :

Hadice:
Huveylid kızı Hadice, ticaretle uğraştığından Tacire, temiz ahlâklı olduğundan da Tahire
diye anılan ve kendisine de Ümmü Hind (Hind'in annesi) denilen bir Ümmî, yani Mekke'lidir.
Daha önce başından iki evlilik geçen ve birinci evliliğinden bir oğlu, ikinci evliliğinden
de bir kızı olan Hadice, peygamberimizle, o henüz elçilik görevi almamışken, Abdullah oğlu
Muhammed iken ama herkesin güvenini kazanarak Emin lakâbını almış bir delikanlı iken
evlenmiştir.
Peygamberimizin, kendisinden on beş yaş büyük olan bu itibarlı kadınla yaptığı evlilik,
Hadice 65 yaşında ölene kadar 25 sene sürmüştür. Hadice'nin önceki evliliklerinden olan
iki çocuğuyla birlikte yedi çocuklu olan bu aile, dost ve düşmanların ortak kabulü ile,
temelindeki evlilikte karşılıklı sevgi ve saygının esas olduğu örnek bir ailedir.
Peygamberimizden sonra Müslüman olan ilk insan ve ilk Müslüman kadın olan Hadice,
peygamberimize büyük ve ağır görevinde hep destek olmuş, her zaman onun yanında yer
almıştır. Peygamberimizin Hadice ile evli kaldığı bu dönem ile ilgili olarak hiç olumsuz
eleştiri yapılmamış, yapılamamıştır. (Allah ondan razı olsun.)


Sevde:
Zem'a'nın kızı Sevde de ilk Müslümanlardan olup, o da Ümmî/ Mekke'lidir. Putperestlerin
baskısı sonucu kocasıyla birlikte Habeşistan'a hicret etmiş ama kocasının orada ölmesiyle,
elli yaşında dul kalmış ve himayeye muhtaç hâle gelmiştir. Çünkü akrabaları henüz Müslüman
olmamışlardı ve o Müslüman olduğu için de ona düşmanlık besliyorlardı. Sevde de onların
yanına dönemiyordu.
Sevde'nin bu durumunu bilen Müslümanlar onu, Hadice'nin ölümünden sonra yedi çocukla bir
başına kalan peygamberimize eş olarak önerdiler. Bazı kaynaklar Sevde'nin nikâhta
peygamberimize şu sözleri söylediğini kaydetmektedir:
"Ben seninle, erkeğe arzu duyduğum için değil, sırf Peygamber hanımları arasında Allah'ın
huzuruna çıkabilmek için evlendim. Bana buna göre davran, ey Allah'ın Rasulü!"

Peygamberimizin bu evliliği beş yıl devam etmiş ve Sevde'nin ölümü ile son bulmuştur. Bu
tarihte peygamberimiz elli beş yaşındadır.

Ayşe:
Peygamberimizin evlilikleri içinde en çok irdelenen ve eleştiriye konu olan, Ayşe ile olan
evliliğidir. Bu konuda, Ayşe'nin henüz evlenecek yaşta olmadığı hâlde küçük bir çocuk iken
peygamberimizle nikâhlandığı, üç yıl büyümesinin beklendiği ve ondan sonra gerdeğe
sokulduğu hikâyesi bir hayli yaygındır.
Peygamberimizin küçük bir çocukla nikâh kıyması bakımından dikkat çeken bu hikâyenin
esasının iyice araştırılması ve bu konunun üzerinde önemle durulması lâzımdır. Aslında bu
konu İslâm tarihinin temel kaynak kitapları olan; İbni İshak, İbni Hişam, İbni Sa'd,
Taberî, Mevlâna Şibli gibi eserlerde genişçe yer almaktadır. Ayrıca çağımızda da Ali
Himmet Berki ve Osman Keskioğlu tarafından hazırlanan "Hatemül Enbiya Hz. Muhammed ve
Hayatı" adlı eserde genişçe incelenmiştir. Bu kaynaklardan öğrendiğimiz tarihî gerçek ise
şudur:
Ayşe, peygamberimizle nişanlanmadan önce, Mut'im oğullarından Cübeyr ile nişanlıdır. Yani
evlilik çağındadır ve peygamberimizle evlendiğinde küçük bir çocuk değildir. Yukarıda
adını verdiğimiz tarihî eserlerden bazısı, peygamberimizin, Cübeyr ile nişanlı olan
Ayşe'yi babası Ebu Bekr'den istediğini, Ebu Bekr'in de peygamberimize, Mut'im oğullarıyla
konuşacağını ve ancak onlar nişanı bozarlarsa o zaman Ayşe'yi kendisine verebileceğini
söylediğini, putperest olan Mut'im oğullarının ise, Müslüman olan Ayşe'nin oğullarını da
kendi dinine döndüreceğinden korkarak, bu nişanı bozmak arzusunda olduklarını
yazmaktadırlar.
Birinci olarak; Ayşe'nin, Mut'im oğullarından Cübeyr ile nişanlı olduğu tartışmasızdır.
Çünkü eldeki tüm tarihî kitaplar bu bilgiyi vermektedir. İkinci olarak ise, bu
nişanlılığın ise İslâmiyet'ten sonra olması mümkün değildir. Çünkü, mümin bir kadının,
müşrik bir erkekle evlenmesini yasaklayan Bakara suresinin 221. ayeti, Müslüman olan ve
peygamberimizin en yakın arkadaşı ve dostu olan Ebu Bekr'in kendisi gibi Müslüman olan
kızını bir müşrike vermesini engellemektedir. Dolayısıyla Ebu Bekr, kızı Ayşe'yi, Mut'im
oğullarına, kendisi Müslüman olmadan evvel nişanlamış olmalıdır. Demek ki Ayşe, daha o
zamanlarda bile evlilik çağında olan bir kızdır ve yörenin iklim şartlarına göre en az 12-
14 yaşlarındadır. Diğer taraftan eldeki tüm tarihî kaynakların mutabık oldukları ve Ana
Britannica ansiklopedisinin de 23. cildinin 185. sayfasında yazdığı gibi Ayşe,
peygamberimizle hicretten önce nişanlanmış, hicretten sonra nikâhlanmıştır. Bazı kaynaklar
hicretten evvel nikâhlanıp, hicretten sonra gerdeğe girdiğini yazsalar da, yine tüm
kaynaklarda yer alan aşağıdaki metin, bu iddia ile uyuşmamaktadır:
"Medine'nin havası Mekkeli Müslümanlara çok dokunmuştu. Mekkeli Müslümanlar hep
hastalanmışlardı. Hasta olanların içinde Hz. Âişe de vardı. Hastalık geçince Ebu bekr, Hz.
Muhammed'in huzuruna gelip şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasülü! Neden NİŞANLIN ÂİŞE'Yİ KENDİ
EVİNE ALMIYORSUN ?" Hz. Muhammed cevaben "MEHİR YÜZÜNDEN EY EBU BEKR, ŞU ANDA ÂİŞE'YE
MEHİR ÖDEYECEK DURUMDA DEĞİLİM. dedi....."
Görüldüğü gibi metninde açık olarak Nişandan söz edilmektedir. Ayrıca, nikâh anında tespit
edilip muaccel (peşin) veya müeccel (vadeli borç) olarak verilebilecek mehirin henüz
tespit edilmemiş olması da nikâhın hicretten hemen sonra kıyılmadığını göstermektedir.
Sonuç olarak yukarıdaki kaynakların verdiği bilgilerden anlaşılıyor ki Ayşe, peygamberimiz
ile evlendiğinde, çocuk yaşta olmayıp, nişanlısından ayrılmış bir genç kızdır.
Peygamberimizin bu evliliği hem kızıyla evlenerek kendisini şereflendirdiği Ebu Bekr'in
İslâm'a daha fazla maddî ve manevî yardımını sağlamış hem de Ayşe'nin herkes tarafından
bilinen İslâm'ı anlama ve anlatma yönündeki dirayeti sayesinde, peygamberimizin elçilik
görevini yaparken duyduğu rahatlık için isabetli bir karar olmuştur.

Hafsa:
Ömer kızı Hafsa, okuma yazma bilen ve Habeşistan'a göç eden cefakâr Müslümanlardandır.
Kocası Hunays b. Huzâfa Bedir'de şehit olunca Hafsa dul kalmıştır. Onun bu durumuna çok
üzülen babası Ömer, sahabenin ileri gelenleri arasından ona uygun bir eş aramıştır.
Sonuçta Hafsa ile peygamberimiz evlenmiş, böylece Ömer gibi güçlü bir kişi ile akrabalık
bağları kuran peygamberimiz, elçilik görevinde büyük bir destek daha sağlanmıştır.

Huzeyme kızı Zeynep:
Kocası Bedir'de şehit olan ve altmış yaşında dul kalan Zeynep'e evlilik teklifini bizzat
peygamberimizin kendisi yapmış ve bu evlilik iki yıl sonra Zeynep'in ölümü ile son
bulmuştur.

Ümmü Seleme:
Habeşistan'a hicret eden Müslümanlardan olan ve okuma yazma bilen Ümmü Seleme, kocasının
Uhud'da yaralanıp, iki ay sonra o yara sebebiyle ölmesi sonucu Dört çocuk ile dul
kalmıştır. Himayeye muhtaç olan Ümmü Seleme, sahabenin ileri gelenleri tarafından
kendisine yapılan evlenme tekliflerini yaşlı oluşunu bahane edip reddetmiştir.
Peygamberimizin elçi göndererek yaptığı aynı yöndeki teklifi de yaşlılığını, çocuklarını
ve kıskanç bir yapıda oluşunu bahane ederek reddeden Ümmü Seleme, peygamberimizin;
"Yetimleri zaten yanıma alacağım. Kıskançlığının gitmesi için Allah'a dua edeceğim.
İhtiyarlığın ise bir engel değil." Sözleri üzerine nikâhlanmaya razı olmuştur.

Cahş kızı Zeynep:
Peygamberimizin Cahş kızı Zeynep ile evliliği, her Müslüman tarafından inceden inceye
bilinmelidir. Çünkü bu evliliğin her yönü hikmet ve ibretle dolu olup, önemi sebebiyle de
Kur'an'da yer almıştır. Dolayısıyla bizlere ölçü ve ışık olmalıdır. Ayrıca bu evlilik, bir
takım gerçekleri çarpıtarak Müslümanların zihinlerini bulandıran isteyen İslâm düşmanları
tarafından bu amaçlarına alet edilmek istendiğinden, Müslümanlarca iyi öğrenilmelidir.
Öncelikle şu husus bilinmelidir ki, bu uygulamanın kahramanları saygıya ve övgüye lâyık
kişilerdir. Çünkü bu evlilik, İslâm Devriminin teorideki öğretilerinin hayata geçirilen
ilk uygulamasıdır. Bu evlilik ile Arap toplumunda iki tane yanlış ortadan kaldırılmış ve
iki tabu yıkılmıştır.
Birinci olarak; Müslüman kadınların cahiliye döküntüsü inançları sebebiyle, Müslüman da
olsalar, itibar etmedikleri, hor gördükleri, evlenmek istemedikleri köleler, toplum içinde
hür kişilerle aynı seviyeye getirilmiştir. Hatırlanacak olursa yukarıda başka bir vesile
ile sunduğumuz Bakara suresinin 221. ayeti, Müslümanlara şu tavsiyelerde bulunmakta idi:

Bakara; 221: Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş bir cariye -
sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri
de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle -sizin çok hoşunuza gitmiş
olsa da- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise kendi
izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp
düşünürler.

Ama bu ayetin önerisinin hayata geçirilmesi, uygulanması lâzımdı ki ayetin amacı
gerçekleşsin. İşte peygamberimiz bu amacı gerçekleştirmek için, halasının kızı olan
Zeynep'i, kölesi (sonradan evlâtlığı) Zeyd ile evlendirmek istedi. Ama Zeynep toplumda yer
etmiş tabulara göre gururuna dokunan bu işe pek sıcak bakmadı ve peygamberimizin ısrarına
rağmen bu evliliğe razı olmadı. Tam bu sırada Allah'ın emri geldi ve tartışmalar bitti:

Ahzab; 36: Allah ve elçisi bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan
bir kadın için o işte, kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve elçisine
isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Emir büyük yerden gelince itaat şart oldu ve hür Zeynep ile Müslüman köle Zeyd evlendi.
Böylece İslâm'ın insanları eşit kabul ettiği, İslâm toplumunda insanların hür ya da köle
olarak ayrıma tâbi tutulamayacağı, İslâm toplumunda hür ve itibarlı bir Müslüman kadın ile
Müslüman bir kölenin evlenebileceği, bu somut olayla tüm dünyaya gösterilmiş oldu.
Bir müddet sonra Zeyd ile Zeynep ayrıldılar. Bu dönemde peygamberimiz Zeyd'i hem azat etti
ve hem de evlât edindi.

İkinci olarak da; gerçeklerin tersine olarak toplum yaşamındaki her alanda evlâtlıkların
öz evlât olarak kabul edilmesi yanlışı ortadan kaldırıldı. Bu konuda da Yüce Allah'ın bir
tavsiyesi mevcut idi:

Ahzab; 4, 5: Allah, bir adamın göğüs boşluğu içinde iki kalp kılmadı. Ve kendilerini
annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi de sizin
anneleriniz yapmadı. Evlâtlıklarınızı da sizin öz çocuklarınız saymadı. Bu, sizin
ağzınızla söylemenizdir. Allah ise hakkı söyler. Ve doğruya yöneltir/ iletir.
Evlâtlıkları babalarına nispet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer
babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata
olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt
göstererek yaptıklarında sakınca vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Aslında İslâm'a göre de evlâdın eski karısının nikâhlanması mümkün değildir. Ama evlâtlık,
yukarıdaki Kur'an hükmüne göre öz evlât sayılamayacağından, evlâtlığın eski karısı da,
evlâdın eski karısı hükmünde olmamakta ve bir kimsenin evlâtlığının eski karısı ile
nikâhlanmasında bir sakınca bulunmamaktadır. İşte peygamberimiz ile Zeynep'in evlenmesi,
evlâtlıkların öz evlât gibi telâkki edilmemesi gerektiğini çok çarpıcı bir şekilde ortaya
koymaktadır. Toplumdaki bu yanlışı ortadan kaldıran ve bu tabuyu yıkan ilk uygulama da
yine Rabbimizin talimatı ile olmuştur:

Ahzab; 37-40: Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet
verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın!" diyordun; insanlardan çekinerek
Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi içinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, kendisinden
çekinmene çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle
evlendirdik; ki böylelikle evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman,
onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine
getirilmiştir.

Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygamber üzerine bir güçlük yoktur. Daha önce gelip
geçenlerde de olan Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.

Ki onlar, Allah'ın verdiği elçilik görevini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek
korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah
yeter.

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Ancak o, Allah'ın elçisi ve
peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Görüldüğü gibi, olayların gelişimi tarafların iradeleri dışında olmaktadır. Yaşananlar,
takdir edilmiş olan kaderdir. Ama bir tabunun yıkılmasının, bir yanlışın düzeltilmesinin
örneği olma şerefi de, Kur'an'da belirtildiği gibi yanlış kuralların yıkılışının fedakâr
ve örnek kişiliklerinde uygulanması sebebiyle, Zeyd ile Zeynep'e aittir. Ayrıca Zeynep,
Allah'ın talimatlarına itaatinin ve gösterdiği özverinin bu dünyadaki karşılığını,
Allah'ın elçisine eş ve Müslümanlara da Ana olmak şerefiyle almıştır.

Ümmü Habibe:
Ümmü Habibe, Mekke'nin amiri, bir dönem İslâm dininin ve peygamberimizin düşmanı, Bedir'in
Uhud'un düzenleyicisi, meşhur Ebu Süfyan'ın kızıdır.
Habeşistan'a göç eden Müslümanlardan olan Ümmü Habibe, kocasının Habeşistan'da Hıristiyan
dinine geçmesi sebebiyle onu terk etti. O zamanlar İslâm'ın en büyük düşmanı olan
babasının yanına, kabul edilmeyeceğini bildiğinden dönemeyen ve Habeşistan'da yapyalnız
kalan Ümmü Habibe'yi peygamberimiz Medine'ye getirtti ve onunla evlendi. Böylece de en
büyük düşmanına damat oldu. Ama onunla kurulan akrabalık bağları, Müslümanlara gelebilecek
zararları tam olarak ortadan kaldırmasa da önemli ölçüde azalttı. Mekke'nin fethinde de
büyük rol oynayan bu evlilik, yine İslâm'ı yayma ve destek sağlamaya yöneliktir. Aşağıdaki
ayet, bu olaylardan sonra inmiştir:

Mümtehine; 7: Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık beslemekte
olduklarınız arasında bir sevgi bağı kılar. Allah güç yetirendir. Allah, çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Haris kızı Meymune:
Daha önce iki kez evlenmiş olan ve ikinci kocasının ölümü sonrasında hayatını hizmetçi
olarak peygamberimize vakfetmek isteyen Meymune, peygamberimizin evlendiği son kişidir.
Peygamberimiz, gösterdiği özveri karşılığında bu kimsesiz kadın ile nikâhlanmış ve onu
müminlere anne yaparak şereflendirmiştir.

Cüveyriye:
Benü Müstalik savaşında kocası ölen ve ganimet taksiminde peygamberimizin payına düşen
Cüveyriye, Kabile reisinin kızıdır. Esirlik ona zor gelmiş, peygamberimiz de onu
hürriyetine kavuşturmuş ve ona evlenme teklif etmiştir. Bu teklifi memnuniyetle kabul eden
Cüveyriye ile peygamberimizin evliliği, şu sonuçları doğurmuştur:
- Manzarayı gören diğer Müslüman mücahitler de kadın erkek, tüm esirlerini serbest
bırakmışlardır.
- Peygamberimizin bu hareketi ile esirleri küçük görme tabusu yıkılmıştır.
- Cüveyriye'nin kabilesinin tümü Müslüman olmuştur.

Safiye:
Esas adı Zeynep olup, Hayber'de bir Yahudi kabilesinin başkanı Huyey'in kızıdır. Hayber
savaşında kocası ölen Safiye de, Cüveyriye gibi esir düşmüş ve ganimet taksiminde
peygamberimize isabet etmiştir. Peygamberimizin cariyesi olmuş ve kendisine "ganimet payı"
anlamında "Safiye" denmiştir.
Peygamberimiz hürriyetini bağışlayıp, isterse kavmine dönebileceğini söylemesine rağmen o
peygamberimizi tercih etmiş, Müslüman olmuş ve müminlerin annesi olma şerefine ermiştir.
Bu evlilik sayesinde de, çevredeki Yahudilerin kinleri ve düşmanlıkları hafiflemiştir.

Mariya:
Bilindiği gibi peygamberimiz, elçiler göndererek çevrede bulunan hükümdarları İslâm'a
davet etmekte idi. Bu davetlerden biri de Mısır hükümdarına yapılmış ve o günkü Mısır
hükümdarı peygamberimize bir jest olarak iki kız kardeşi; Mariya ile Sirin'i hediye olarak
göndermişti. Sirin, peygamberimiz tarafından şair Hasan bin Sabit ile evlendirilmiş,
Mariya'yı da peygamberimiz kendisine eş olarak nikâhlamıştır. Bu evlilikten İbrahim adında
bir erkek çocuk doğmuş ama küçük yaşta ölmüştür.
Bu evlilik, İslâm dininin yayılmasında çok büyük rol oynamıştır. Bizans sınırları
içerisine yapılan tüm seferlerde Mısır devleti hep Müslümanlar tarafını tutmuş; ya
doğrudan desteklemiş ya da tarafsız davranarak İslâm kuvvetlerine dolaylı yardımda
bulunmuştur. Mısır'ın da İslâm dini ile müşerref olmasında peygamberimizin Mariya ile
evlenmesinin rolü çok büyük olmuştur.



NETİCE :
Yukarıdaki açıklamalarımızdan görüldüğü gibi peygamberimiz, bekârlığında da, evliliğinde
de iffet örneği olmuş bir kişidir. Hayatının hiçbir döneminde, kadın düşkünü olarak
nitelenmeyi gerektirecek bir davranışta bulunmamış, hele şehvet, onun Allah'tan aldığı
emir doğrultusunda hep uzak kaldığı bir özellik olmuştur. Bazı İslâm düşmanı iftiracıların
onu küçük düşürmek maksadıyla ortaya savurdukları seks manyaklığı ise ancak, onun otuz
erkek gücünde olduğu yalanını uyduran sözde Müslümanların hastalıklı beyinlerinde
yarattıkları hayalî kişilik için söz konusudur. Eşlerinin kimlikleri ve kişilikleri de
yakından tanınınca durumun böyle olduğu daha da açığa çıkmaktadır.
Peygamberimizin çok eşliliği; yapmakta olduğu elçilik görevinde, maddî, manevî, siyasî,
sosyal alanlarda yardım ve destek sağlaması ve bu görevde zorluk çekmemesi için sadece
kendisine tanınmış bir ayrıcalıktır. Başkalarını hiç ilgilendirmemektedir. Sünnet
olarak da başkaları tarafından tatbik ve taklit edilemez.


Hakkı Yılmaz
Yukarı dön Göster Apollonius's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Apollonius Ziyaret Apollonius's Ana Sayfa
 
yeni islam
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 09 temmuz 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 90
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yeni islam

Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir

Ah,Efrayim ah.Sana meramımı nasıl anlatsam bilmem ki.Hakkı Yılmaz,her zaman yaptığı gibi,son derece zorlama yorumlarla bir şeyler söylemeye çalışmış.Ama akıl ve mantıktan,en önemlisi Kur"an"dan uzak geleneksel yorumların dışına,gene de çıkamamış.

Sevgili Efrayim.Savaş esirleri edinmeyi kesinlikle yasaklayan bir Allah veya bir kitap,(8/67,68,69,70)kadınların ganimet olarak(cariye) sahiplenilmesine veya alıkonmasına izin verir mi?

Müslümanlar,Kur"an"ın dikkat çektiği cariye(meleket eymanüküm)olayını,miras paylaşımını,akrabalığı ve en önemlisi,hemen ölüm ötesini anlamadan bu veya buna benzer ayetleri okuyamaz,anlayamaz.

Bu ayetle ilgili Hakkı Yılmaz da dahil, tefsirlerin,din adamlarının,rivayetlerin söylediği her şey,birer palavradır,paçavradır.Söylenen veya anlatılanların,ayetin sahnelediği şey veya şeylerle hiç ilgisi yoktur.

Bu ayetin asıl amacı,peygamberin eşlerini vurgulamak değil.Bu ayetin asıl ve genel amacı,peygamberin ev halkından(Ehli Beyt)olan kadınları vurgulamaktır.

Ayetin dikkat çektiği akraba kızları,peygambere en çok inanan ve de cansiperane destek olmaya çalışan amcasının,halasının,teyzesinin,dayısının kızlarıdır.Bunlar peygamberin eşleri falan değil.Bunlar peygamberin akrabalarıdır.Çünkü Kur"an akraba evliliğini kesinlikle yasaklamaktadır.

Ayetin dikkat çektiği,kendisini peygambere hibe eden kadın da,aynı surenin,37.ayetinin söz konusu ettiği ve peygamberin kendisiyle evlendiği kadındır.Ve bu kadın,geri zekalı rivayetlerin iddia ettiği gibi peygamberin halasının kızı falan değildir.Vaktiyle peygamberin mahiyetinde bulunmuş bir kölenin boşadığı,köle bir kadındır.

Burada peygambere mahsus kılınan şey de,söz konusu kadınla,peygamberin ücretsiz(boşanma teminatı vermeden)evlenmesidir.

Selam ile.

Yukarı dön Göster yeni islam's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yeni islam
 
aşık74
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 20 agustos 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 15
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aşık74

Selamlar kardeş.

Ayetin dikkat çektiği akraba kızları,peygambere en çok inanan ve de cansiperane destek olmaya çalışan amcasının,halasının,teyzesinin,dayısının kızlarıdır.Bunlar peygamberin eşleri falan değil.Bunlar peygamberin akrabalarıdır.Çünkü Kur"an akraba evliliğini kesinlikle yasaklamaktadır.

demişsiniz.

Ama sanki ayet in meal inde direk evlenebilirsin gibi anlaşılıyor !

Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık.

Bu kısımdan ne anlamalıyız peki ? Yardımcı olursanız sevinirim,çok kafama takılan bir ayet bu..

selamlar...



__________________
La ilahe illa allah...
Yukarı dön Göster aşık74's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aşık74
 
yeni islam
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 09 temmuz 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 90
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yeni islam

Sevgili aşık74.

Kur"an kelimelerinin bazıları muhkem,bazıları da muhkemlerin benzerleridir.Örneğin:Hillan,helalün,ehelle,ehelü,ehellena,ehlelna,uhulle.v.s.Bu kelimelerden biri asıldır.Diğerleride onun benzerleridir.3/7.Yani kelimelerin hepsi de eş anlamlıdır.Kelimeler,bazı ayetlerde mubah olmayı,bazı ayetlerde inmeyi,bazı ayetlerde konaklamayı,bazı ayetlerde serbest olmayı falan vurgulamaktadır.Kelimelere hangi ayette,hangi anlamın yükleneceği,ayetlerin konteksine göre yapılmalıdır.

Eğer Kur"an"da geçtikleri ayetlerden incelersen,kelimelerin,mubah kılınmak,inmek,konaklamak gibi anlamları da olduğunu rahatlıkla görebilirsin.Söz konusu ayette geçen ehlelna kelimesi,öncelikle konaklamayı,yani peygamberle birlikte ikamet etmeyi vurgulamaktadır.

Ayrica,değil bir peygamber,sıradan bir müslüman bile,herkesle ikamet edemez,bazı hallerde yanında bile duramaz.Örneğin,bir müslüman,mecbur kalmadıkça,bir müşrikle birlikte ikamet edemez,etmemelidir.Çünkü Kur"an bunu yasaklamaktadır.

Bana göre ayetin verdiği en önemli mesaj,bir peygamberle birlikte ikamet etmenin,ne kadar büyük bir olay olduğunu vurgulamaktır.Peygamberle birlikte ikamet etmek,her kula nasip olacak bir olay değldir.Çünkü söz konusu ikamet,Muhammedin mekke veya medinedeki ikameti ile sınırlı değildir.Ölüm sonrası,yani şu anda da süren ve ebediyete kadarda sürecek olan bir ikamettir.

Bana göre peygamberin akrabaları olan söz konusu kadınlar,bu büyük şerefe herkesten önce nail olmuş müslümanlardır.Nerde Ali,nerde Ebubekir,Osman,Ömer.v.s.Eşleri,bu kadınlardan ve ikinin,ikincisi kişiden başka,hiç kimsenin peygamberle birlikte çekilmiş,bir resmi yok.

Zavallı din adamları,ayetin dikkat çektiği kendisini peygambere hibe eden,peygamberinde kendisini almak istediği kadının,aynı surenin,37.ayetindeki kadın olduğunu bile anlamamışlardır.Demem o ki,bu adamların hangi çevirisine,hangi yorumuna veya hangi anlayışına itibar edebilirsin?

Selam ile.

Yukarı dön Göster yeni islam's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yeni islam
 
aşık74
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 20 agustos 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 15
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aşık74

Size hak veriyorum.Cevabınız içinde ayrıca çok teşekkür ederim.

O zaman bu konumda bizim doğru çevirilmiş meal sıkıntılarımız var ?

Peki hangi kişinin meal i en doğruya yakın meal dir ?

Tavsiye ederseniz çok sevinirim.

selamlar sevgiler...



__________________
La ilahe illa allah...
Yukarı dön Göster aşık74's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aşık74
 
yeni islam
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 09 temmuz 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 90
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yeni islam

Çeviriler geleneksel anlayışlar doğrultusunda yapılmaktadır.Bana göre Türkiye de çeviri sorunu pek yoktur.Sorun anlam veya ayetleri anlamlandırma sorunudur.Yani ayetlerin verdiği mesajlar veya ayetlerdeki ilahi murad,doğru algılanamamışsa,yapılacak çeviriler veya dini anlayışlar da sorunlu olmaktadır.Bu sorun,Araplar içinde geçerlidir.

Bana göre,Suleyman Ateş veya Diyanet çevirileri,en isabetli çevirilerdir.

Selam ile.

Yukarı dön Göster yeni islam's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yeni islam
 
aşık74
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 20 agustos 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 15
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aşık74

Teşekkür ederim :)

__________________
La ilahe illa allah...
Yukarı dön Göster aşık74's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aşık74
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats