Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
TEFHİMÜ-L KUR'AN'DAN
Nisâ Suresi 43. Ayet ve Tefsiri
Ey iman edenler, sarhoş iken,65 ne dediğinizi bilinceye66 ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç-67 gusül edinceye kadar68
namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz
ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara dokunmuş69 da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün.70 Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
65. Bu, şarap içme ile ilgili ikinci emirdir. Birincisinde (Bakara: 219)
içkinin kötü bir şey olduğu ve Allah'ın bundan hoşlanmadığı
bildirilmişti. Bunu gözönünde bulundurarak bazı müminler içki içmekten
kaçınmaya başlamışlardı. Bununla birlikte büyük çoğunluk içkiyi
bırakmamıştı ve bazen namaza sarhoş gelip, okurken şaşırıyorlar ve
anlaşılmaz şeyler söylüyorlardı.
Bu ikinci emir büyük bir ihtimalle H. 4.
yılın başında nazil olmuştur ve kişinin içkili iken namaz kılmasını
yasaklamaktadır. Bunun sonucu müslümanlar içki içtikleri zamanları,
namazlara denk gelmeyecek şekilde ayarlamaya başladılar. Bundan bir
süre sonra da içkiyi tamamen yasaklayan ayetler nazil oldu. (Maide: 90-91).
Arapça
metindeki "sekr" (sarhoşluk) kelimesi, bu emrin sadece içkili iken
değil, her türlü sarhoşluk anı için geçerli olduğunu ifade eder. Bunun
yanısıra, sarhoşluk veren bir şey aslında haramdır, fakat eğer sarhoş
iken namaza yaklaşırsa, o zaman iki kata büyük bir günah işlemiş olur.
66.
Aynı nedenle, Hz. Peygamber (s.a) namaz sırasında uykusu gelen ve
uyuklayan kişinin namazı bırakıp uyuması gerektiğini söylemiştir.
Bazı
kimseler bu ayetten yola çıkarak, Arapça metnin anlamını bilmeyen
kişinin namazının hiç kabul olmayacığını iddia etmişlerdir. Bunun
gereksiz bir zorluk olmasının yanısıra, Kur'an bunu kastetmiyor. Kur'an
"Onun anlamını anlamadıkça" veya "söylediğiniz şeyi anlamadıkça"
demiyor, fakat "ne okuduğunuzu bilmedikçe" diyor. Yani kişi namazda
iken ne okuduğunun farkında olmalı ve şiir mi yoksa Kur'an mı okuduğunu
hissetmeli, kısacası kendinde olmalıdır.
67.
Arapça cenabet kelimesi sözlükte "uzak ve yabancı olmak" anlamına gelir
ve ecnebi kelimesi ile aynı köktendir. Şer'î ıstılahta ise, cinsel
birleşmeden sonra veya rüya görme sonucunda meninin akmasıyla
temizlikten uzaklaşma hali anlamına gelir.
68.
Abdullah İbn Mes'ud, Enes İbn Malik, Hasan Basri ve İbrahim Nehaî gibi
bazı müfessirler ve fakihler, "Yolcu olmanız müstesna" ifadesinden yola
çıkarak bir kişinin cünüp iken, çok acil ve önemli bir işi olup da
mescidin içinden geçmesi müstesna, mescidlere giremeyeceği sonucuna
varmışlardır. Hz. Ali (r.a) İbn Abbas (r.a) ve Said İbn Cübeyr (r.a)
gibi bazı müfessirler ise bundan, kişinin yolculukta iken su
bulamadığında temiz toprakla el ve yüzlerini meshederek cünüplükten
temizlenebileceği hükmünü çıkarmışlardır. Mescide cünüp iken girme
konusunda ise bu sonraki grup, kişinin ancak abdest aldıktan sonra
girebileceği görüşündedir. Yolculukta cünüp olup da, su bulamayınca
temiz toprak ile teyemmüm etme konusunda alimler arasında fikir birliği
vardır. Fakat birinci grup bu görüşlerini hadislere dayandırır, ikinci
grup ise 43. ayetin bu kısmından bu sonuca varır.
69.
"Eğer kadınlara dokunmuşsanız" ifadesinin farklı yorumları vardır. Hz.
Ali, İbn Abbas, Ebu Musa Eş'arî, Ubey İbn Ka'b, Sa'id İbn Cübeyr, Hasan
Basri (Allah hepsinden razı olsun) ve diğer birçok fakih "kadınlara
dokunmak"la "cinsel ilişki"kastedildiği görüşündedirler. İmam Ebu
Hanife ve onun gibi düşünenlerle Süfyan-ı Sevri bu tefsiri kabul
etmişlerdir. Buna karşıt olarak Abdullah İbn Mes'ud, Abdullah İbn Ömer
ve (bazı kaynaklara göre) Hz. Ömer (Allah hepsinden razı olsun)
"kadınlara dokunmak" sözüyle, sözlük anlamı olan "el ile dokunma"nın
kastedildiği görüşündedirler. İmam Şafiî de bu görüşü benimsemiştir.
İmam Malik gibi bazı fakihler ise bu iki görüşün ortasında bir yol
benimsemişlerdir. Onlara göre, eğer bir erkekle bir kadın cinsel haz
duyarak birbirlerine dokunurlarsa, abdest almak zorundadırlar, fakat
hiçbir şey hissetmeksizin vücutları birbirlerine dokunursa bu durumda
abdest almaları gerekmez.
70. Teyemmüm: Eğer kişi
namazdan önce abdest almak veya gusletmek ihtiyacında ise ve su da
bulamamışsa Teyemmüm'e başvurmalıdır. Veya eğer kişi hasta ise ve su
ile abdest alıp guslettiğinde hastalığının artma tehlikesi varsa, o
zaman da su bulunduğu halde teyemmüm yapar.
Teyemmüm, sözlük
anlamı olarak "bir şeye niyet etmek" anlamına gelir. Yani eğer su
bulunamazsa veya su kullanmak zararlı ise, o zaman abdest ve gusül için
temiz toprağa niyet edilmelidir. İmam Ebu Hanife, İmam Şafiî ve İmam
Malik gibi birçok fakih, teyemmümde ellerin temiz toprağa vurulup, yüze
sürülmesi ve tekrar toprağa vurulup, dirseklere kadar kollara sürülmesi
gerektiği görüşündedirler. Bu metod Hz. Ali, Abdullah İbn Ömer, Hasan
Basri, Şa'bi ve Salim İbn Abdullah gibi sahabe ve tabiundan bazıları
tarafından belirlenmiştir. Fakat Ata, Mekhül, Evzaî ve Ahmed İbn Hanbel
gibi bazı fakihler, elleri toprağa vurup yüze sürmenin ve elleri
dirseklere kadar değil, bileklere kadar meshetmenin yeterli olduğu
görüşündedirler. Ehli Hadis de genellikle bu yolu takip eder.
Teyemmüm yapabilmek için toprak şart değildir, herhangi bir şey veya kuru bir toprak parçası da bu vazifeyi görür.
"Eller
temiz toprağa sürülüp, el ile yüze ve kollara sürülerek nasıl
temizlenebilir?" diyerek teyemmümmü kabul etmeyen bazı kimseler vardır.
Onlara bu olaya psikolojik yönden bakmaları tavsiye edilebilir.
Teyemmüm, uzun bir süre su bulamasa da, kişide kendisini temizleme ve
namazın kutsal olduğu duygusunu canlı tutmaya yarar. Bu şekilde bir
müslüman, İslâm hükümleri tarafından belirlenen temizlik ve paklığı her
an gündemde bulundurur ve namaz için temiz ve pak olmak gerektiğinin
idraki içinde olur.
Selam;
Bu türlü yorumları okudukça iyiden iyiye sinirim tepeme çıkıyor.
Neymiş ?
Kişi okuduğunun anlamını bilmese de olurmuş. Önemli olan onun şiir mi yoksa Kuran mı okuduğunun farkında olmasıymış.
Şimdi bunu, Kuran'dan bi haber birisi söylese gülüp geçilir. Ancak, Kuran'ın "mübin" oluşunu "delil" ve "övgü" olarak dile getirdiğini bilen yahut bilmesi gereken birisi söyledi mi buna gülünemez.
Düşünün, bir Kitap var. Kendisinin mübin oluşunu "övgü" ve "delil" yapıyor, sen de diyorsun ki, "boşver onu, anlayıp anlamamanın ne önemi var, sen yeter ki Kuran okuduğunu bil"
Sonra bunu diyen "Alim" olup din öğretiyor.
Hani adama sormazlar mı, "Yahu bu Kuran'ın arapça indirilmesine ne gerek vardı. İbranice yahut Çince indirilseydi ya... Onun muhatapları da onu okusalardı. Zaten önemli olan anlamak değil ne de olsa. Onun şiir değil de Kuran olduğunu bilsinler, yeter..."
Neymiş ?
Cünübün anlamı aslında şu imiş te, "Şer'i ıstılahta" şu imiş...
İşte başımıza ne geldi ise bu "şer'i ıstılah" diğer bir deyişle "kavramlaştırma" yüzünden geldi. Sözde alimler ve çeviriciler, başka değil, ancak bu "kime ait olduğu belli olmayan" şeri ıstılah anlamını salık verirler. A'dan Z'ye, baştan sona, yepyeni bir Kuran çıkarırlar karşınıza.
Bir cephesi ile elçinin izine, öbür cephesi ile bir başka şeye dayanır.
Hatta elçinin "Tanrısı'nı" da onlar tarif ederler. Elçi "unutur", onlar unutmaz.
Şimdiye kadar hangi mealde "yolculuğu" yukarıda değinilen diğer anlamı ile okudunuz.
Bak, Abdurrahman hoca da ona değiniyor. Eğer cünüpseniz, salat'ın semtine bile uğramayın. Ancak, bir iş, bir çıkış, zorunlu bir sebeple yani salat için değil, bir başka sebeple oradan geçmeniz müstesna.
Neden ? Çünkü "salat", ayık adamın işi. Görenin, işitenin, basiret sahibinin işi...
Neymiş ?
"Sekr" sadece içki sarhoşluğu değilmiş. Hangi mealde bu çeviriyi / bu anlamı gördünüz ? Hangi "hoca" , hangi "alim" sizi bu hususta uyardı ?
Neden, bir çok anlamdan sadece ve illaki bir kısmısı "tercih" edilip din diye sunulur ?
Din, Allah'ın "pürüzsüz" bir Arapça ile indirdiği Kuran'dan mı anlaşılacak, yoksa kimin koyduğu ve kavramlaştırdığı belli olmayan "şeri ıstılah"tan mı ?
Bu "tercih" kimin tercihi ?
Sahi, Allah bu İsrailoğulları'nın "tahrif" [Kelimelerin anlamlarını ait olduğu yerden kaydırma, başka bir anlama taşıma] olgusunu ne diye anlatıyor ki...
Kime anlatıyor ? İsrailoğullarına mı? Yani sırf, suçlarını yüzüne vurmak için mi ?
Hakikaten Kuran bir "muhakeme" / "yargılama" kitabıdır da biz aslında mahkeme zabıtlarını mı okuyoruz ?
Yoksa o bir "uyarı" mıdır ?
Uyarı ise, "uyarılan" kimdir ?
Daha dün "riba"yı okudum. "Faiz"in, "riba" için bir "şeri ıstılah anlamı" olduğunu hiç okumuşmuydunuz ?
Riba'nın, infakın konusunu oluşturan şey yani ihtiyaç fazlası yani "biriktirmek" olduğunu...
"Biriktirmek de alış veriş / ticaret gibidir" diyenlere karşı Allah'ın, "Hayır öyle değil, Allah alış verişi helal, servet biriktirmeyi yasak kıldı" dediğini.
İncil'in de aynısını söylediğini. Mal üzerine mal yığmanın gerçekte hiç bir şeyi arttırmadığını ama Allah'ın verdiğinden yapılan infakın / zekatın / sadakanın artırdıkça arttırdığını...
Yani demem o ki, bu Kuran diye okuduğumuz (mealler) "başka bir Kuran" (10/15) ...
Dikkat edin, vesselam...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
"yol bulub/geçip yıkanıncaya kadar şeklinde çevirmiştim" çünkü ayetin ilerisinde zaten yolculuk/alâ seferin durumu var. Yukarıdaki "Yazdığınız eleştirinin aynısını düşündüğüm için böyle çevirmeyi uygun gördüm." Bu işin farkına varan Zemahşeride "cevablamaya çalışmış" dedim. Bu cevab verememiş demek bana göre. Sarhoşluk konusunda yazılanlara ise zihinsel bir durum söz konusu olduğu için hayır demedim. Uyuşturucu almış veya uyuşturulmuş zihin arasında bir fark görmüyorum.
Ma yuridullahu liyecale aleykum min harecin velakin yuridu liyutehhirekum veli yutimme nimetehualeykum leallekum teşkurun
Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki
nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredenlerden olursunuz. (5/6)
bu kısım ile ilgili dikkatinizi çekmek isterim bende...
vahyden haberi olmayanlar sorumlu tutulamazlar diye biliyorduk... yani vahyden haberli olmak insana fazladan sorumluluk mu yüklüyor... iç haberi olmayanlar daha mı avantajlı o zaman...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Bir de "SeBîL" kelimesinin Kur'an'ı Kerim'de "somut bir yol"u yani insanların "ayaklarıyla bastığı yolu" betimlemediğine, dikkatinize çekerim. Kelimenin "SuBuLên" formu somut yol anlamındadır.
"Bir yol" bazen "imkan, çare" anlamındardır. (3:97, 4:15)
“Ey iman etmişler, beyni kapatmış halde, o ne dediklerinizin (vahametini anlayıp) fark edinceye kadar, dolayısıyla boyun eğmemekten tamamen yıkanıp arınıncaya / uzak duruncaya kadar, bir yola gitmeniz dışında, salata / Kuran’la birlikteliğe yaklaşmayın! Hasta olmanız durumunda yada sefer halinde defi hacetten gelip yada kadınlarla temas ettiğinizde suyu bulamadıysanız başka bir temiz maddeye yönelin ve elinizi yüzünüzü(yani kendinizi) silin /temizleyin! Gerçekten Allah (kusurlardan) vazgeçen ve örtendir.”
Ben bu ayetin münafıkların durumu ile bire bir ilişkili olduğu düşüncesindeyim. Maide 6’nın da münafık müminlerin durumuyla bire bir alakalı olduğu ayetin sonuç bölümünden ve onun devamındaki 7. ayetten anlıyorum. “…Allah göğüslerin içindekileri çok iyi biliyor!” . Ayet böyle son buluyor. Konu bir abdest konusuysa şayet 6. ayetin sonundaki verilmek istenen mesaj ve 7. ayetin yaptığı uyarı bağlantısız, alakasız kalmaz mı?
Sekr hali beynin dumura olmuş, kilitli, çalışamaz halidir. Cünüp de bir şeye yabancı, uzak durmak, boyun eğmemek/ itaat etmemektir. Sekr ve cünüp olma halleri birbirinin sonuçlarıdır. Eller ve yüz hemen her dilde ayrı ayrı da bir arada da kişinin kendisini ifade etmekteler. Yıkama fiili de mecaz anlamda da kullanılmaktadır. Örneğin: “Bu işten elini iyice yıka” veya “bu işten elini yüzünü tamamen yıka!” dediğimiz gibi.
Allah bizleri Kitabının doğrularına ulaştırsın. Her şeyin tam doğrusunu en iyi kendisi bilir.
Ey emniyete/güvene ulaşmak isteyenler, dengeniz yerinde değil iken/fikirleriniz oturmadan, ne dediğinizi bilinceye/fikirleriniz netleşinceye kadar yani anlamaktan uzak /belirginleştirememe bir konumda iken-anlama yolunda/ sürecinde olmanız hariç- zihinsel kirlerden yıkanıpmutmainleşinceyekadar destek için çağırıldığınız dersleri/vahiy bildirimlerini uygulamaya yanaşmayın. Eğer içinizde sıkıntı varsa veya hala bir araştırma üzerinde iseniz ya da biriniz isabetsiz çirkeften bir fikirle geldiyse vedekadınlarıdayoklamış/onlarla da istişare etmişdegenedesu(çözüm) bulamamışsanız, (bu durumda, mevcut vahiy verilerinden yola çıkarak) temiz huzurlu bir yönelişle kendinizi ve elinizdeki imkanlarınızı seferber edin . Şüphesiz, Allah, affedendir, mağfiret edendir. (4/43)
Abdurrahman bey’in çevirisi:
“Ey iman etmişler, beyni kapatmış halde,o ne dediklerinizin (vahametini anlayıp) fark edinceye kadar, dolayısıyla boyun eğmemekten tamamen yıkanıp arınıncaya / uzak duruncaya kadar, bir yola gitmeniz dışında, salata / Kuran’la birlikteliğe yaklaşmayın! Hasta olmanız durumunda yada sefer halinde defi hacetten gelip yada kadınlarla temas ettiğinizde suyu bulamadıysanız başka bir temiz maddeye yönelin ve elinizi yüzünüzü(yani kendinizi) silin /temizleyin! Gerçekten Allah (kusurlardan) vazgeçen ve örtendir.”
Benim çevirim:
“Ey (Allah’ın birliğine) iman edenler! Salâta yaklaşmayın; Uyuşturucu almışken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cunubken de –bir yol bulup- yıkanıncaya kadar. Eğer hastaysanız veya yolculuktaysanız, veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlar(la) cinsel ilişkiye girmişseniz ve hemen bir su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin: Yüzlerinizi, ellerinizi mesh edin. Gerçekten Allah, Afuv’dür, Ğafûr’dur(4:43).
Ben şimdilik bu bahsi kapatıyorum,
Hatırlatıcı ve Abdurrahman bey’e ve katkı yapan kardeşlerimize teşekkür ediyorum,
Alîm olan Allah(a.c)'dir. Cehd bizden tevfik O'ndan
Ma yuridullahu liyecale aleykum min harecin velakin yuridu liyutehhirekum veli yutimme nimetehualeykum leallekum teşkurun
Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki
nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredenlerden olursunuz. (5/6)
bu kısım ile ilgili dikkatinizi çekmek isterim bende...
vahyden haberi olmayanlar sorumlu tutulamazlar diye biliyorduk... yani vahyden haberli olmak insana fazladan sorumluluk mu yüklüyor... iç haberi olmayanlar daha mı avantajlı o zaman...
diyelim ki çok iyi bir öğretmen ve doktor kırsal bir bölgeye gidiyor... daha önce oraya böyle iyi ve bilgili insanlar gelmemiş... oradaki insanların cahilliklerinden dolayı bir sürü sorunları var... bir çok hastalık salgın halde yayılmış... bir sürü gerekesiz inanç ve hurafeden dolayı insanlar sömürülüyor... yanlışbilinenler den ötürü acı çekip duruyorlar...
oraya gelen bu doktor ve öğretmen o insanların tüm sorunlarını çözecek şeyleri onlara bildirmeye başlıyorlar... onlara temizlik alışkanlıkları kazandırıyor her türlü pis ve zararlı şeylerden uzaklaşmalarını öğütlüyor yoksa hastalıklardan ve sorunlardan kurtulamayacakları konusunda uyarılar yapıyorlar... batıl inançları yıkıp dosdoğru bilgiler vererek çektikleri bir çok sıkıntıdan kurtarıyorlar... sırtlarındaki bilgisizlik adaletsizlik ve bir sürü hastalık yüklerini kaldırıyorlar...
bunları yaparken de şunu diyorlar ...
Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki
nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredenlerden olursunuz. (5/6)
bu durumda hiç doktor ve öğretmen görmeyen ler daha mı avantajlı...
bunların öğrettikleri şeyler o köylülere artı yük sıkıntı kaynağı mı olmuş...
bu yararlı ve kurtarıcı bilgiler onları bağlar bizi bağlamaz denir mi...
o köylülerin vazifesi sahip oldukları bu değerli bilgileri ulaşabildikleri herkese ulaştırmak değil midir...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Ey emniyete/güvene ulaşmak isteyenler, dengeniz yerinde değil iken/fikirleriniz oturmadan, ne dediğinizi bilinceye/fikirleriniz netleşinceye kadar yani anlamaktan uzak /belirginleştirememe bir konumda iken-anlama yolunda/ sürecinde olmanız hariç- zihinsel kirlerden yıkanıpmutmainleşinceyekadar destek için çağırıldığınız dersleri/vahiy bildirimlerini uygulamaya yanaşmayın. Eğer içinizde sıkıntı varsa veya hala bir araştırma üzerinde iseniz ya da biriniz isabetsiz çirkeften bir fikirle geldiyse vedekadınlarıdayoklamış/onlarla da istişare etmişdegenedesu(çözüm) bulamamışsanız, (bu durumda, mevcut vahiy verilerinden yola çıkarak) temiz huzurlu bir yönelişle kendinizi ve elinizdeki imkanlarınızı seferber edin . Şüphesiz, Allah, affedendir, mağfiret edendir. (4/43)
Abdurrahman bey’in çevirisi:
“Ey iman etmişler, beyni kapatmış halde,o ne dediklerinizin (vahametini anlayıp) fark edinceye kadar, dolayısıyla boyun eğmemekten tamamen yıkanıp arınıncaya / uzak duruncaya kadar, bir yola gitmeniz dışında, salata / Kuran’la birlikteliğe yaklaşmayın! Hasta olmanız durumunda yada sefer halinde defi hacetten gelip yada kadınlarla temas ettiğinizde suyu bulamadıysanız başka bir temiz maddeye yönelin ve elinizi yüzünüzü(yani kendinizi) silin /temizleyin! Gerçekten Allah (kusurlardan) vazgeçen ve örtendir.”
Benim çevirim:
“Ey (Allah’ın birliğine) iman edenler! Salâta yaklaşmayın; Uyuşturucu almışken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cunubken de –bir yol bulup- yıkanıncaya kadar. Eğer hastaysanız veya yolculuktaysanız, veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlar(la) cinsel ilişkiye girmişseniz ve hemen bir su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin: Yüzlerinizi, ellerinizi mesh edin. Gerçekten Allah, Afuv’dür, Ğafûr’dur(4:43).
Selam,
Bence burada şu soru önem arzediyor:Çıkarım yada çevirim sahiplerinden Bayboraya sorsak "Bu çıkarımınızı/çevirinizi yaşamınızda nasıl kullanıyorsunuz?"diye.Muhtemelen vereceği cevap "5 vakit namazımı kılarken"olacaktır.(Yanılıyorsam düzeltsin)
Aynı soruyu Hatırlatıcı arkadaşımıza sorsam yanıtı ne olur?Ben bunu asıl olanın amel olmasından hareketle soruyorum.Yani çıkarımın hayatta karşılığı var mı yok mu?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma