Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Mâide 101: İnananlar! Eğer açıklanırsa sizi üzecek şeyleri sormayın... Allah sizi onlardan bağışlamıştır.
--
Örneğin "Abdest uzuvlarına baş dahildir; o halde abdestte baş açılacak (5:6); tamam da abdestin dışında da açılacak mı; sürekli başaçık olmak farz mı?" diye sormayın; Allah sizi sürekli başaçık olmaktan bağışlamıştır. Yine örneğin eğer göğüs yırtmacı açıksa üzerine başörtüsü vurulacak (24:31); tamam da göğüs yırtmacı kapalıysa, örneğin balıkçı yaka kazak giyilmişse onun üzerine de başörtüsü vurulacak mı; sürekli başörtülü olmak farz mı?" diye sormayın. Allah sizi sürekli başörtülü olmaktan bağışlamıştır. Allah'ın emri bu. "Allah'ın dini"nde inanan kadın özgürdür; ister başörtülü olur ister başaçık. Ama "şunun bunun dini"nde asla özgür olamaz; başını örtmek zorundadır. Sözün özü bu. Özelde başörtüsü, genelde tesettür Allah'ın emri değil kendilerini Allah'tan büyük gören bazı ulemanın emridir. Onlardan biri olan Hayrettin Karaman bakın nasıl açıklıyor bunu: Nûr 31'de geçen ziynetin –ki, örtülmesi gereken yerler demektir- örtülmesi hükmü bütün asırlarda "İslam alimleri"nin ittifakı ile ortaya konmuştur; el, yüz, ayak konularındaki detayı dışında bir ihtilaf, bir tartışma olmamıştır.(YENİ ŞAFAK, 26 Haziran 2005
Nasıl diyeceğimi bilemiyorum. "Nûr 31'de anılan ZİYNETLER inanan kadının vücududur!" demek "ahlaksız bir iddia"dir; akla, izana, imana aykırıdır. Şu resimlere bakar mısınız:
-
Görüldüğü gibi iki türlü ziynet var: (1)vücut (örneğin göğüs çatalı, memeler), (2)takılar (örneğin altın zincir, kolye).
Yüce Allah "Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar!" buyuruyor. Ordaki ziynet örtülecek. Tamam... da hangi ziyneti kastediyor? "Memelerini örtsünler!" mi diyor, "kolyelerini" mi? Cevap bunun hemen arkasından gelen ilahî buyrukta: Ve ziynetlerini kimseye açmasınlar. İlla إِلَّا FAKAT şu şu şu kimselere başka. Yani onlara açabilirler; "caiz"dir. O kimselerin içinde inanan kadının akrabası olmayan erkekler var. Örneğin: inanan kadının ihtiyaçsız erkek tâbileri: (fabrikası olan müminelerin işçileri, ev ve bahçe hizmetçileri, devlet adamlarıyla evli müminelerin özel korumaları...)
yeminlerinin sahip oldukları: (tesettür ulemasına göre, kadınların erkek köleleri) İnanan kadın örneğin kolyesini, teninden uzaklaştırıp kazağının üzerine takarak, yakın çevresindeki o yabancı erkeklere gösterebilir. Tıpkı yukardaki iki resimde görülen sağdaki kızın yaptığı gibi. Tamamen sakıncasızıdır bu; ahlakîdir. Allah'ın caiz kıldığı işte bu. Ama tesettür uleması "Hayır! diyor; "caiz olan, inanan kadının o erkeklere vücudunu yani örneğin memelerini açıp göstermesidir!" S Ateş: ... mâlikesi, kölenin mahremidir. Evin içinde bunlardan kaçmak güçtür (Ahzab 55 yorumu). S Ateş: Âyette anılan mahremler, kadının her yerine bakabilirler (Nûr 31 yorumu).
Dikkat. Ahzab 55'te anılan ma meleket eyman uhun Peygamber eşlerinin erkek köleleridir. Yani inananların o anaları erkek kölelerine vücutlarının her yerini açıp gösterirlermiş.
Asla! Asla! Asla! Allah'a ait olamaz bu ahlaksız icazet; tesettür ulemasının icazetidir. Resmen ar damarları çatlamış.
"Ar damarı çatlamış"lığı bakın ta nerelere vardırıyorlar. Mevdudi'nin "Tefhimu'l Kur'an"ından, Nûr 31 dipnot 44: …bir defasında Hz Peygamber (s.a) kölesi Abdullah b. Müsa’de el-Fezarî ile kızı Hz. Fatıma’nın evine gider. O zaman Hz. Fatıma’nın üzerinde ayaklarını açıkta bırakan bir entari vardı; başını örtse ayakları, ayaklarını örtse başı açıkta kalıyordu. Hz. Peygamber (s.a) kızının utandığını görünce, “Zararı yok, yalnızca baban ve kölen var!” buyurdular. (Enes b. Malik’ten Ebu Davud, Ahmed, Beyhaki). Anladık mı; Hz Fatıma erkek kölesini görünce ne yapmış? (1)Açıktaki ayaklarını örtmüş entarisiyle. (2)Ama başı da açıkmış; yoksa ayaklarını örtünce başı niye açılsın? Entarisiyle başını örtmüş… Bir kadın entarisiyle başını örtmeye çalışırken nereleri açılırsa Hz Fatıma’nın oraları açılmış. Aklınızı işletin; nereleri açılır? En iyisi, kendiniz bir deneyin. Aynanın önünde entarinizle başınızı örtün. Nererleriniz açılıyor? Hz Fatıma utanmış. Hz Peygamber, "Zararı yok; yalnızca baban ve kölen var!" buyurmuş. Bir ahlak abidesi (68:4) olan Hz Muhammed, ailenin erkek kölesinin önünde sevgili kızının oralarını açmasını caiz ilan etmiş.
Tesettür uğruna Allah’ın Elçisine ve onun kızına atılan şu iğrenç iftiraya bakın.
CEYB yaka açıklığı mıdır, göğüs yırtmacı mı?
- CEYB budur.
Kişi, elini koynuna sokarken "yaka açıklığı"ndan gırtlağına değil "göğüs yırtmacı"ndan memelerinin olduğu yere götürür. Allah, Musa nebiye "Edhıl yedeke fi ceybik!" buyurdu (27:12). İstisnasız bütün meallerde bunun Türkçesi: Elini koynuna sok! KOYNUNA, "memeler"inin olduğu yere, GÖĞSÜNE.
İtiraz: La havle ve lâ kuvvete illâ billâh… Bunalınca söyleyin çok iyi geliyo Neresiymiş kadının ziyneti yaka açıklığı haricinde? Ayette ziynet olarak atıfta bulunulan yer yaka açıklığı. Göğüsler değil; kollar, bacaklar, kalçalar, saç baş, kaş göz değil. Lütfen Hasan Bey!
Cevap: Nûr 31'de anılan "ziynetler"in vücut anlamına geldiği kabul edildikten sonra İNANAN kadının bütün vücudu zynettir. Eller, ayaklar ve yüz onların açıkta olanlarıdır. Vücudun öteki bütün parçaları kapalı ziynet.
Açıktaki ziynetler herkese açıktır. Sokaktaki insanlara da inanan kadının hizmetçi ve özel korumaları gibi yakın çevresindeki zevata da. Biz o ziynetleri konuşmuyoruz. Onlar sorun değil.
Yaka (?) açıklığından görülen ama Nur 31'de kapatılması emredilerek kapalı ziynetlere eklenen kısım dahil, kapalı ziynetleri sokaktaki insanlardan saklamak farz, ama ayette listelenen zevata göstermek "caiz"dir.
Ama tesettürcüler ayetin icazetle ilgili bu bölümünü saklarlar. Çünkü tesettür uğruna üretilen "ahlaksız icazet"tir o. Din İşleri Yüksek Kurulunun açıklamasına dikkat ederseniz aynı hinliği orda da göreceksiniz:
1. Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları,
2. Kadınların vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını aralarında dinen evlilik caiz olan erkekler (yani NAMAHREM erkekler, H A) yanında vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri, 3. Başörtülerini saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları Dinimizin, Kitap, Sünnet ve İslam alimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecibedir.
http://derinanadolu.tripod.com/02-03-11-fetva.htm
Madde 2'ye dikkat eder misiniz. "Ziynetlerini kimseye göstermesinler ancak şu şu şu kimselere başka!" diyen Allah'ın sözlerinden "ama şu şu şu şu kimselere başka" bölümünü kesip atmışlar. Tıpkı fıkradaki bînamaz zatın "Namaza yaklaşmayın içkiliyken!" anlamındaki ayetten "içkiliyken" bölümünü kesip atması gibi.
Tesettür alıp satanların yazdıklarına dikkat edin. Çoğu Nûr 31'i o ifadeye kadar verir, orda zınk diye dururlar. Hep erkeklerden yana hep erkeklerden yana çarpıta çarpıta erkekler klübü haline getirdikleri dinde kadınların inancını paşa gönüllerince istismar etmek için verdikleri "ahlaksız icazet"i böyle gözden kaçırırlar.
Başörtüsü-çarşaf-burka zulmünün temelinde böyle bir sürü yalan yatıyor. Örneğin:
1.Tesettür inanan kadının ahlak zırhıdır. YALAN. Tesettür "ahlaksız icazet"tir. 2.İnanan kadın Nûr 31'de listelenen zevatla evlenemez; onlar ona "mahrem"dir. YALAN. 3.Ahzab 59'da anılan CİLBAB onu giyenleri namuslu kadınlar olarak tanıtır. YALAN.
İtiraz: Allah takılara niye taksın?! Cevap: Allah'ın takılara taktığı yok. Onlara insanlar takıyor; işi abartıp "takı teşhirciliği"ne kadar vardırıyorlar. Örneğin cinselliği kalmamış olup oturan kadınlar (Nûr 60).
-
Cinsel açıdan duvar gibi duyarsız olan o yaşlı kadınların memeleri sarkıp göbeklerine inmiş, derileri pörsümüş, itici bir hal almıştır. Bunu telafi etmek için takıp takıştırır, abartırlarsa daha itici hattâ iğrenç olurlar. Allah onları uyarıyor:
Giysilerini atmaları günah değildir, ama ziynet teşhirciliği yapmasınlar.
Burada geçen "ziynet"in TAKI olduğu kesin çünkü o kadınların vücutları teşhir edilemiyecek kadar iticidir. O yüzden kapanırlar, sağdaki kokona gibi. Ama vücutlarının iticiliğini gidermek için takıp takıştırırlar. İşte bu haram.
Yasaklanan, "TAKI teşhirciliği"dir. Yoksa inananların, ziynetlerini uygun şekilde takınmaları Allah'ın tavsiyesidir: Adem oğulları! Her mescidde ziynetlerinizi takının ama aşırı gitmeyin, Allah aşırıları sevmez.
YALAN 1: Allah'ın Nûr 31'de de "Saçınızı, göğüs çatalınızı örtmeniz farz ama örneğin erkek işçilerinize açmanız caizdir!" dediği kocaman bir yalan.
Neymiş? Tesettür, inanan kadının ahlak zırhı imiş. O olmasaymış inanan kadın "adım adım zina"ya gidermiş. H Karaman (Niçin örtünüyoruz? http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0238.htm):
3. Ayetlere göre her iki cins de iffetlerini korumak, adım adım zinaya doğru gitmemek için daha baştan tedbir alacaklar...
Yalan! İnanan kadının örneğin erkek işçileri, köleleri ve ihtilam gücüne ermiş olan yabancı çocuklar... cinsel duyarlığa sahiptir. Sokaktaki erkekler ne ise onlar da odur. İnanan kadının onlara vücudunu açmasını caiz ilan etmek... Tesettür ulemasının emrettiği bid'atın temelinde işte bu ahlaksız icazet var.
TESETTÜR ahlaksız icazettir.
Aklı başında hiç bir mümine uymaz o icazete; uymuyor. Yoksa İslam fuhuş dini olurdu. Allah inanan kadınlardan razı olsun. Bu tepki gözönüne alınınca ortaya çıkan gerçek şudur: İNANAN KADINLAR reddediyor tesettürü.
YALAN 2: "Nûr 31'de listelenen zevat inanan kadına mahrem olup onunla evlenemezler" iddiası...
Çalınan ahlaksız icazet minaresine kılıf uydurmak için ortaya atılıyor bu yalan. Öyle ya, eğer onlar inanan kadının babası ve erkek kardeşi gibi iseler inanan kadının adım adım zina olmasın diye kapalı tuttuğu yerlerini görebilirler. Baba ve erkek kardeşle zina yapılmayacağına göre...
Hesap bu. Ama çarşıya uymuyor.
MAHREM, evlenilmesi yasak demek. Örneğin ana oğula, erkek kardeş ablaya mahremdir. Tanımlamak gerekirse MAHREMLER bir kimsenin "karşı cinsten birinci dereceden akrabaları"dır. Buna göre Nûr 31’de listelenenler, tesettürcülerin öne sürdüğü gibi, inanan kadına mahrem olabilir mi; mümkün mü bu? Örneğin kadınların ihtiyaçsız erkek tâbileri? Hayır! Çünkü akraba değiller. Yine örneğin kadınların hemcinsleri? Hayır! Çünkü karşı cinsten değiller. Bunu daha kolay görmeniz için bir tablo sunuyorum. Tablonun solundaki sütunda inanan erkeğe birinci dereceden AKRABA olan kadınlar var. Yüce Allah Nisâ 23’te onları tanıtırken şöyle diyor: Sana mahrem olanlar -hurrimet aleyküm. O halde bunda kuşku yok – la raybe fih. Onlar mahremdir. Sağdaki sütunda ise Nûr 31’de anılıp ta tesettür dininide mahrem ilan edilen kimseler var. Ama bu mümkün değil çünkü ya karşı cinsten değiller ya da akraba değiller. Lütfen inceleyin. Nisâ 23‘e göre, erkeğe mahrem olanlar----Nûr 31‘e göre, kadına mahrem olanlar erkek için . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . kadın için
cariyeler YOK ------------------------- erkek köleler var. avretten anlamayan çocuklar YOK------- o çocuklar var ihtiyaçsız kadın tâbiler YOK ------------ ihtiyaçsız erkek tâbiler var. karı YOK ----------------------–------- koca var. erkekler YOK -------------------------- kadınlar (nisâ ihin) var.
ağabeyin kızı var --------------------- amca YOK. ablanın kızı var ----------------------- dayı YOK. süt kardeşi var ----------------------- süt kardeşi YOK. üvey kız var ----------–--------------- üvey baba YOK. gelin var ----------------------------- damat YOK. süt anne ---------------------------------------------- iki kız kardeş bir arada -----------------------------------
ana ---------------------------------- oğlu kız ----------------------------------- baba abla --------------------------------- ağabey hala --------------------------------- ağabeyin oğlu teyze ------------------------------- ablanın oğlu kaynanası --------------------------- kayın babası Sorun kendinize: Kadınların ihtiyaçsız erkek tâbileri onlara mahrem midir? Örneğin fabrika sahibi bir kadın, işçilerinden biriyle evlenemez mi? İthalat-ihracat işleri yapan Mekke'li Hatice kendisi için çalışan genç Muhammed'le evlenmedi mi? Tesettür ulemasına göre kadınların köleleri olan erkekler onlara mahrem midir yani inanan bir kadın, kölelerinden birisini azad edip eş alamaz mı? Azad edilmiş bir köle olan Zeyd, Zeyneb'le evlenmedi mi? Ve kadınların avretlerinden anlamayan çocuklar
(1)kadının kendi çocukları değiller. (2)ihtilam gücüne ermiş olabilirler. Nur 59: Çocuklarınız ihtilam gücüne erince de...
Evet, inanan kadının akrabası olmayan erkekler onlar. İnanan genç kızlar onlarla evlenemez mi ki evlenmeden önce onlara vücutlarını açmaları caiz olsun?
TAKI anlamındaki "ziynetler"den, her halde zeka özürlü oldukları için, anlamazlar. Onları kadının üzerinde görmekten etkilenmezler. "Bu kadın, görmemişin biri; takı teşhirciliği yapıyor!" demezler. Ama ihtilam gücüne ermiş oldukları için kadın vücudundan anlarlar.
YALAN 3: "Ahzab 59'da anılan CİLBAB onu giyenleri MÜSLÜMAN ve namuslu kadınlar olarak tanıtır" iddiası.
Bir kere "MÜSLÜMAN KADINLAR OLARAK tanıtır" iddiası Kuran'a kesin olarak aykırı. Çünkü Mâide 5'e göre inanan erkeklerin gayrimüslim kadınlarla evlenmesi helaldır. O eşler de "nisâi'l muminîn"dir yani inananların kadınları; cilbabı onlar da giyecek.
İkincisi, Mümtehine 10'a göre kafir ailelerinden İslam toplumuna kaçıp gelen sığınmacı mümineler sınanacak. Onların içtenlikle iman etmiş olduğu ortaya çıkarsa inanan erkeklerle evlenmelerinin önü açılacak. Yani? Kesinlikle iman etmiş ve gerçekten MÜSLÜMAN olmuşlarsa bile sınanma süresince inananların kadınları değil o mümineler; cilbab giyemezler.
Özetle cilbablı gayrimüslim kadınlar var; cilbabsız müslüman kadınlar var.
Cilbabın onu giyeni NAMUSLU KADINLAR OLARAK tanıttığı iddiasına gelince, Allah'ın ayetinde yok bu ifade. Allah yalnızca "Onların tanınması için uygun olan budur" diyor; "Onların NAMUSLU KADINLAR OLARAK tanınmalsı için uygun olan budur!" demiyor:
Nebi! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle. Cilbablarını sıkıca giysinler. Onların tanınması için ve taciz edilmemesi için (lâ yu'zeyne) uygun olan budur... (33:59).
"Tanınmak"tan kastedilenin ne olduğu ise siyak ve sibaktan açık ve net bir şekilde anlaşılıyor: İNANANLARIN KADINLARI OLARAK tanınmaları... Çünkü İNANANLAR İslam devleti demek. Tıpkı Türkiye Devleti gibi.
Siyaka bakınız. Taciz edilen, İslamdır:
Allah'ı ve O'nun elçisini taciz edenleri (yu'zûne) Allah dünya ve ahirette lanetledi. Aşağılayıcı bir ceza hazırladı onlara (57). İnanan erkekleri ve inanan kadınları yapmadıkları şeyler yüzünden taciz edenler (yu'zûne) iftirayı ve apaçık bir günahı yükleniyorlar (58).
Anlaşılan Medine'li münafıklar inanan erkekleri ve inanan kadınları tenhada yakalıyor; onlara "İslam oldunuz da başınız göğe mi erdi?" diye laf atıyor, hattâ taş atıyorlar. Mutaffifîn 29-31'de buna atıf var:
O suçlular inanırlara gülerlerdi. Yanlarından geçerken "Sapıklar!" diye laf atar, kaş göz ederlerdi. Ve eve varınca bunu ballandıra ballandıra anlatırlardı.
Elbet cinsel tacizde de bulunuyorlar; örneğin inanan kadınlara çimdik atıyorlar. Yakayı ele verince de "Biz onların mümine olduğunu bilmiyorduk ki!" bahanesine sığınıyorlar.
Cilbab işte onların elinden bu bahaneyi almak için giyilecek. Münafıklar bilecek ki üzerlerinde cilbab olanlar "inananların kadınları"dır.
Türkiye Devletinin Diyanet İşleri Başkanı ailesini de yanına alıp Türkiye'li hacı adaylarının başında hacca gider. Bakın, ona verilen talimat Ahzab 59'daki ilahî buyruğun aynısıdır:
Başkan! Eşine, kızlarına ve Türkiye'li hacıların kadınlarına söyle. Ay yıldızlı giysilerini sıkıca giysinler. Onların tanınması için ve taciz edilmemesi için (lâ yu'zeyne) uygun olan budur.
Ay yıldızlı giysi Türkiye'li hacıları namuslu kadınlar olarak mı tanıtacak? Yani üzerlerinde ay yıldızlı giysi bulunmayan İranlılar, Malezyalılar, Keşmirliler... namussuz kadınlar mıdır? Geçiniz.
Hira mağarasını görmek için Nûr Dağı'nı tırmanırken bir kadın dikkatimi çekti. Üzerindeki ceket tıpkı bizim efelerinki gibi işlemeli idi. Kadının boynuna astığı kimlik kartında ULDUZ yazıyordu. Parmağımı uzattım: "Bu ne demek?" Gülümsedi: "Benim adım o! YILDIZ!" Meğer Türkî imiş ULDUZ Hanım.
Ulduz Hanımın üzerinde ay yıldızlı pardesü gibi bir cilbab yoktu; o halde namussuz muydu? Geçiniz.
Türkiye'li hacı anaların ve hacı bacıların üzerinlerindeki ay yıldızlı giysi onları TÜRKİYE'Lİ KADINLAR olarak tanıtır. Ay yıldızlı kadınların arkasında Türkiye var demek bu. Tacizciler Türk hükümetine hesap verecek. Göze alabiliyorlarsa taciz etsinler!
Tıpkı bunun gibi Medine'li müminelerin üzerlerindeki cilbab da onları İNANANLARIN KADINLARI olarak tanıtır. Cilbablı kadınların arkasında İslam devleti var demek bu. Tacizciler İslam devletine hesap verecek. Göze alabiliyorlarsa taciz etsinler.
Ayetin sibakında Allah, elçisine bunu hatırlatıyor:
Münafıklar, kalblerinde hastalık bulunanlar ve yalan haberlerle kenti bulandıranlar geri durmazlarsa seni üzerlerine salarız. Çevrende artık çok az kalabilirler; kovulurlar ve yakalandıkları her yerde öldürülürler. Bizim eskiler için de yasamız bu idi. Sen Bizim yasamızda değişme bulamazsın (33:60).
Allah tacizcilere elbet boyun eğmez. "İnanan kadınların cilbabsız olması münafıkları tahrik ediyor; münafıklar haklıdır; o halde inanan kadınlar cilbab giysinler!" demez.
Allah'ın dininde suçu kim işlerse cezaya o çarpılır. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın (2:178). Hür birisi suç işlerse cezaya onun kölesi çarpılmaz; kendisi çarpılır.
Münafık erkekler inanan kadınları taciz suçu işlerlerse cezaya, inanan kadınlar çarpılmaz; çarpılıp ta çarşaf-burka hapsine tıkılmaz Allah'ın dininde.
Cilbab asla böyle bir zulüm değil, münafıkların elinden "Biz onların mümine olduğunu bilmiyorduk ki!" bahanesini almanın aracıdır. Cezayı yerken bahanesiz kalsınlar diye. Yüce Allah ayetin siyakında buna dikkat çekiyor:
İNANANLARI yapmadıkları şeyler yüzünden taciz edenler - Vellezîne yu'zûne'l müminîne ve'l müminâti bigayri ma'ktesebû (58).
Başka bir kanıt, Yûsuf sûresindedir. Orada taciz eden kadındır, taciz edilense erkek. Ama cezayı erkek çeker. Bu elbet adaletsizliktir; zulümdür. Ve Yüce Allah bunu ayet 35'te açık ve net olarak belirtir:
Bunca delili gördükten sonra bile Yûsuf'u bir süreye kadar zindana tıkma kararı onlara egemen oldu.
..... Yûsuf tacize uğruyor-Yûsuf hapiste
Allah'ın bu uyarısı görüle görüle yüzyıllardır tacizci erkeklerin cezası kadınlara çektiriliyor. Yani Hz Yûsuf'u kara zindana tıkanlar ne idiyse inanan kadınları başörtüsü-çarşaf-burka zindanına tıkanlar odur. ZALİM.
CİLBAB sürekli değil yalnızca tanınmak ihtiyacı ortaya çıkınca giyilir. Örneğin hacda giyilir. Bakın, Allah'ın bu gerçeği bile fütursuzca eğilip bükülüyor; "Cilbab sürekli giyilecek!" fetvaları verliliyor.
Hayır!
Ahzab 59'da cilbabın emredilmesi asla tesettür değil. Tıpkı Nûr 31'de takı teşhirciliğinin yasaklanması nasıl asla tesettür değilse. Tesettürün amacı kadını erkeklerin gözlerinden kaçırmak olduğu halde cilbabın amacı kadını tanımazdan gelenlerin tanımasını sağlamak için gözlerine sokmaktır.
Allah'ın Ahzab 59 ve Nûr 31'ideki sözlerinin tesettüre, başörtüsü-çarşaf-burka zulmüne zerre kadar izin verdiği yok. Tesettür, Allah'ın sözlerini hep erkeklerden yana hep erkeklerden yana eğip bükmek suretiyle İslamı bir ERKEKLER KLÜBÜ derekesine indiren tesettür ulemasının emridir.
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|