HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Musa ve Salih Kul Kıssasının yeni açılımı Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Bu yazı MERHAMETLİ nickli üyeye aittir.

60. Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: "Ben iki denizin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim" demişti.

61.Bunun üzerine "iki denizin toplandığı yere vardıklarında ikisi de Hûtlarını (balıklara has olan doyumsuzlukları,ihtirasları) unuttu/terk etti. O zaman o [hût], denizde, yolunu çekip gitmek edindi.

62.Bu şekilde geçtikleri zaman o [Mûsâ], delikanlısına: "Getir kuşluk yemeğimizi; gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk" dedi.

63. O [Delikanlı]: "Gördün mü? O Kaya'ya sığındığımız vakit doğrusu ben hûtu unuttum/ terk ettim ve onu anmamı muhakkak şeytan unutturdu/ terk ettirdi. O [Hût], şaşılacak bir şekilde denizde yolunu edindi" dedi.

64.O [Mûsâ], "İşte bu, aradığımızdı! " dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.

65.Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

66.Mûsâ ona: "Doğru yol konusundaki sana öğretilenden bana da öğretmen için sana tabii olabilir miyim?" dedi.

67–68.O [Âlim kul]: "Şüphesiz sen benimle beraber sabra takat yetiremezsin. Ve kavrayamadığın bilgiye nasıl sabredeceksin! " dedi.

69.O [Mûsâ]: "İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem" dedi.

70.O [Âlim kul]: "O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana öğüt olarak ondan söz açıncaya kadar."

71.Bunun üzerine ikisi [Bilgin kul ile Mûsâ] yürüdüler; nihayet gemiye bindiklerinde o [Âlim kul] gemiyi yırttı; parçaladı. O [Mûsâ]: "İçindekileri boğman için mi onu yırttın; parçaladın? Kesinlikle sen, şaşılacak bir şey yaptın! " dedi.

72. O [Âlim kul]: "Ben, ‘Şüphesiz sen benimle beraber olmaya sabredemezsin?' demedim mi?" dedi.

73.O [Mûsâ]: "Unuttuğum şeyle beni cezalandırma ve işimden dolayı bana güçlük çıkarma! " dedi.

74.Yine gittiler. Nihayet bir delikanlıya rast geldiler; O [Âlim kul] onu öldürüverdi. O [Mûsâ]: "Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın! " dedi.

75. O [Âlim kul]: "Ben sana ‘Kesinlikle sen benimle birlikte asla sabredemezsin' demedim mi?" dedi.

76.O [Mûsâ]: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Kesinlikle tarafımdan özre erdin [kovarsan darılmam]." dedi.

77.Bunun üzerine yine gittiler. Nihayet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O [Âlim kul], onu doğrultuverdi. O [Mûsâ]: "İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın" dedi.

78–82.O [Âlim kul]: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabra takat getirmediğin şeylerin te'vîlini haber vereyim:
"Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri gasp edip alan bir kral vardı. Delikanlıya da gelince; onun anne–babası Mü'min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin' istedik. Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu
[duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabra takat getiremediğin şeylerin te'vili! "

 

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH ADINA…(MERHAMET,RAHMET VE BAĞIŞLAMANIN YEGANE KAYNAĞI VE GÜZELLİKLERİN SAHİBİ ADINA!!..)

60. ayetten başlayıp 82. Ayete kadar süren Musa A.S. ve Alim  Kul kıssası ibretlik neler anlatır bizlere?

60.Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: "Ben iki denizin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim" demişti.

60. ayetle başlayan kıssanın ilk bölümü Musa ve yol arkadaşı delikanlı (Feta) arasında geçtiği ifade edilen bir diyalog şeklinde anlatılır: Anlatım şekli adeta 2 farklı karakterin konuşturulduğu bir diyalogla sunulmasına rağmen aslında anlatılmak istenen monolog diyalog yani kişinin kendisiyle olan iç hesaplaşması, kendi kendisiyle olan konuşmasıdır. Burada konu edilen Musa’nın yüreğinde ve zihninde kopan fırtınalardır. Musa  kendi  öz benliği ile konuşturulmaktadır. Musa,kendi doyumsuzluğuna ve hırsına ket vurmak adına kendi benliği ile yola çıkmış görünmektedir ve konuştuğu o genç (feta) Musa’nın kendisidir aslında.

İki denizin toplandığı yere kadar durmayacağını ifade edişi, bilginin dimağına varana değin kendinde olan bu hırs ve doyumsuzluğun sona ermeyeceğini ancak bu Hut (hırs ve doyumsuzluk) un ancak bu iki denizin toplandığı yerde teskin olacağını ifade etmektedir. İşte bu iki denizin toplandığı yer vahyin doğduğu yer olsa gerektir. Bir diğer ifadeyle bilginin toplandığı hırstan tevazuya geçişin gerçekleştiği yerdir iki denizin toplandığı yer. Senelerce gidebileceğini anlatması ise, hidayete açılan yolculuğun bir ömür boyu durmaksızın devam etmesi gereken bir yolculuk olduğunu anlatır. Hidayeti aramak bir anlık aranıpta bulunan ve tamam olan bir hal değil hayatın bu hidayet üzere her anının anlamlı kılınması ve rüşde erdiren yol üzere durmaksızın ilerlemeyi anlatır. Bu ifadenin tam karşılığı Cin 14‘de ifade edilmektedir: Müslüman olanlar, işte onlar hidayeti arayanlardır”



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

61.Bunun üzerine "iki denizin toplandığı yere vardıklarında ikisi de Hûtlarını (balıklara has olan doyumsuzlukları,ihtirasları) unuttu/terk etti. O zaman o [hût], denizde, yolunu çekip gitmek edindi.

 

61. İki denizin toplandığı yere vardıklarında Musa ve gençliği (benliği) var olan o hırs ve doyumsuzluklarını (Hut) unuttular. Adeta hutlar deryada kayboldu gitti.(Yani hırs ve doyumsuzluk ilahi vahyin karşısında tevazu ve alçak gönüllükle yok oldu gitti. Bir diğer ifadeyle vahyin tecelli ettiği, Rabbani ilhamın tecelli ettiği yerde beşeri hırs ve arzulara yer kalmamıştı.

62.Bu şekilde geçtikleri zaman o [Mûsâ], delikanlısına: "Getir kuşluk yemeğimizi; gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk" dedi.

63.O [Delikanlı]: "Gördün mü? O Kaya'ya sığındığımız vakit doğrusu ben hûtu unuttum/ terk ettim ve onu anmamı muhakkak şeytan unutturdu/ terk ettirdi. O [Hût], şaşılacak bir şekilde denizde yolunu edindi" dedi.

64.O [Mûsâ], "İşte bu, aradığımızdı! " dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.

62.63 ve 64. Musa delikanlısına(feta’sına) yorulduklarını ve acıktıklarını bu sebeple beraberindeki kuşluk azığını getirmesini istemektedir. Aslında burada sanatsal bir anlatımla Musa’nın kendi nefsiyle olan mücadelesi anlatılmaktadır. Acıkma şeklinde ifade edilen aslında  nefsinin ihtirası,sıkıntıları, hırs ve doyumsuzluğudur. Bu doyumsuzluğun frenlenebilmesi, bu sıkıntıların sukuta erebilmesi için manevi bir azığa ihtiyaç vardır. Ancak bu sıkıntı, karamsarlık hali bu doyumsuzluk bu esnada giderilemez çünkü kuşluk azığı (hut) sığınılan kayalıkta unutulmuştur. Yani Musa ilk ihtiras ve hırsın kendisini galebe çaldığı o esnada sığındığı kayalıkta bu hut tan kurtulmayı başarmış, onu terk etmişti. Çünkü farkında olmadan sığındığı kayalık vahyin kaynağı idi.Lakin yolculuğun sonraki safhasında unutulan hırs ve doyumsuzluk, karamsarlık halleri yeniden depreştiğinde ilk unutulan yer aklına geldi. İşte bu ilk unutulmanın tezahür ettiği yer vahyin kaynağı,iki denizin toplandığı yerdi.Ve Musa gerisin geri bilgeliğin var olduğu, ilahi mesajın muştulanacak olduğu yere döndü.

65.Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

65. Orada, derken bir kul buldular Rab katından kendisine rahmet verilmiş ve ilim öğretilmiş bilge bir kul.

Musa Hut’ unu unuttuğu/terk ettiği yerde bilge kişiyi buluyor. Bir başka ifade ile Musa ve yanındaki genç(feta) olarak tasvir edilen benliği sığınılan kayalığa geri döndüğünde feta (Musanın iç dünyası,nefsi,benliği) yerini alim kula devretmektedir. Kul Musa ilahi mesajın kendisine muştulanacağı yerde kendisine Rabbin katından bir rahmet verilmiş bir ilim öğretilmiş elçi konumunda ki Musa ile monolog diyaloğa  geçmektedir. Bu diyalog, peygamber olarak görevlendirilecek birisinin ledünni ilim ile hangi aşamalardan geçerek besleneceğinin ikili anlatımı olsa gerektir.

66. Mûsâ ona: "Doğru yol konusundaki sana öğretilenden bana da öğretmen için sana tabii olabilir miyim?" dedi.

66. Doğru yol konusunda tabiiyet  vahy ile beslenmedir. Vahy; yol bilmez iken yol gösteren bir nurdur. Beşeri vasıfların beraberinde var olagelen ihtiras ve doyumsuzluk (hut); yerini hoş görü,tevazuu ve tatmine, mutmainliğe bırakmalıdır. Mutmainliğin gerçekleşebilmesi de kalben itaat ve okuma ile gerçekleşecektir. Musa da evrendeki var olan Yaratıcının yasalarını (sünnetullah) evrenin diliyle okumaya işte bu noktada İki denizin toplandığı yerde başlamaktadır. Çünkü Musa ihtiraslarının,doyumsuzluğunun esaretini ve karamsarlığını gençliğinde sıkça yaşamış birisidir.İşte elçiliğe hazırlanan bir kulun nalınlarını çıkarması yanında Hutlarını da terk etmesi olmazsa olmazlardandır.Hutların unutulduğu ve nalınların çıkarıldığı bu süreç vahyin gönüllere kazındığı süreçtir. Evrensel yasalar evrensel dil ile Musa ya sunulmakta ve Musa da sunulanları kelimeleştirmektedir.

67–68.O [Âlim kul]: "Şüphesiz sen benimle beraber sabra takat yetiremezsin. Ve kavrayamadığın bilgiye nasıl sabredeceksin! " dedi.

67.68 Vahy ile muhatabiyet , sabır ve takatı gerektiren bir süreçtir. Başlangıçta kavranılamayan aşkın bilgiye karşı sabretmek gerekmektedir. Monolog diyalogla sunulan bu temsilde Elçi Musa, henüz kendi içindeki ihtiras, karamsarlık  ve doyumsuzluklarla mücadele etmekte olan kul Musa’ya bu haleti ruhiye içerisindeyken Rabbin evren ayetlerinin tecelli edişine sabır ve takat gösteremeyeceğini çünkü içteki var olan ihtiras ve karamsarlık halinin aşkın bilgiyi anlayıp idrak edebilmeyi engelleyeceğini ifade etmektedir. Aşkın olanın, afaktakilerin enfüste anlamlı olabilmesi için ruhen mutmain ve huzurlu olmak gerekmektedir.

69.O [Mûsâ]: "İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem" dedi.

69. Ve Musa’nın ifadesi; sabırlı olacağı ve hiçbir şeye itiraz etmeden itaat edeceği üzerinedir. Zahiren olacak olanlardan bihaber olan her ferdin böyle bir söz ile yola koyulabileceği aşikardır. Yani günümüzde hemen herkes bilmediği bir konu ile alakalı da olsa sabırlı olacağını,fikir beyan etmeyeceğini olan bitene karşı itiraz etmeden tabii olacağını söyleyebilir. Kul Musa’da bu tarz bir söz verme işini söyleyerek bir ölçüde nefsinin dizginlerini eline alacağını, karamsarlığa düşmeyeceği,ihtiraslarının esiri olmayacağını ifade eder tarzda bir söz vermektedir.

70.O [Âlim kul]: "O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana öğüt olarak ondan söz açıncaya kadar."

70. Görülmektedir ki; itaatteki ölçü hiçbir sualin sorulmamasıdır. Ta ki öğüt olarak açıklanacak olanlar gerçekleşinceye kadar.

70. ayette anlatılmak istenen, Rabden gelene itaat hiçbir şekilde itiraz etmemeyi gerekli kılmaktadır. Yani afakta tecelli eden Rabbin ayetlerinin müşahedesi Musa’nın enfüsünde şekillenecek, bir diğer ifade ile Musa’nın alt beyninde tefekkür edilen evren kitabının ayetleri üst beyine aktarılacak ve üst beyinde birikenler (ikra ) Elçi Musa’nın diliyle kelimeleşecektir. Elçilere afakta sunulanlar enfüslerinde tevil edilecektir. Ancak bunun için şek ve şüphe götürmeyen bir itaat ve sabır gereklidir.

71 nci ayet ile başlayan vahy ile terbiye 78 nci ayete değin sürmektedir. Bu süreçte Musa’nın iç benliğiyle olan hesaplaşması, beyninde kopan fırtınalarla olan mücadelesi  görülmektedir, zaman zaman ihtiras ve karamsarlığına, doyumsuzluğuna boyun eğiş ara ara ikazlarla düzeltildikten sonra son noktada itiraz ede geldiği  hakikat ile yüzleştirilmektedir Musa. Evreni yine evrenin diliyle (sembollerin anlatımıyla) okuması anlatılmaktadır Musaya. 71-78 ayetler arası anlatılanlar sünnetullah’ ın işleyişinin sembolik anlatımıdır. Musa’nın evrenin dilini okuması ve okunanların kelimelerle ifadesi ise 78 den 82 ye kadar ki pasajda açılım getirilen te’vildir.

Allah hiç şüphesiz en doğrusunu bilendir.

Kehf suresinin  71. Ayetinden itibaren Bilge Kul ve Musa arasında geçtiği bildirilen kıssayı tefekkür edelim inşallah;



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

71.Bunun üzerine ikisi [Bilgin kul ile Mûsâ] yürüdüler; nihayet gemiye bindiklerinde o [Âlim kul] gemiyi yırttı; parçaladı. O [Mûsâ]: "İçindekileri boğman için mi onu yırttın; parçaladın? Kesinlikle sen, şaşılacak bir şey yaptın! " dedi.

Musa, bilge kul ile olan yolculuğunda bindikleri geminin bilge kul tarafından tahribatına şahit olmaktadır. İşte bu cereyan eden hadise Musanın vahy ile sınanıp terbiye edilişinin  başlangıcıdır. Alim Kul tarafından gerçekleştirilen gemiye hasar verme hadisesi,  insafsızca,zalimane  bir davranış gibi görünmekle birlikte arka planı iler ki bölümlerde açıklanacak önemli bir te’vile işaret etmektedir aslında.

Kıssanın ayette geçen bu bölümü üzerine; Bilgin Kul'un kendisi o çevreyi tanıdığı gibi, gemi sahipleri ve yolcular da "Bilgin Kul"u tanıyor ve ona güveniyor olmalılar ki, onun gemiyi yaralamasına engel olmamışlardır.Ne "bilgin kul", ne de o yöre hakkında bilgisi olmayan Mûsâ peygamber ise bu işe karşı çıkmıştır.” Denilebilir.  Bu  cihetten değerlendirildiğinde Bu hadise gemi sahipleri ve yolcular haricinde Musa’yı derinden etkilemiştir. Yaşanan hadiseye kendi iç benliğinde bir anlam verememekte ve doğrudan gözlemlediği bu hadise karşısında sessizliğini daha fazla koruyamamış olan Musa, sabırsız ihtiras dolu söylemiyle yapılan işe itiraz etmektedir. Halbuki vahyi terbiye kesinlikle itirazsız bir kabulü, teslimiyeti gerektirmektedir.

             Vahy ile muhatabiyette duygusallığa yer yoktur. Rabden gelen emirin üzeri hiçbir dünyevi ihtirasla,karamsarlık ve  doyumsuzlukla örtülemez. Bu hadise bir anlamda Rab tarafından evrensel vahyin Musa’ya ilk sunumudur da aynı zamanda.

             Şura 51 de geçtiği üzere;  Ve bir beşer için, bir vahiy ile veya perde arkasından yahut bir Elçi gönderip de izniyle dilediğini vahy etmesi dışında Allah'ın kendisiyle konuşması olmaz. Şüphesiz O, Alî'dir Hakîm'dir. Rabbin bir beşer ile hangi şartlarda konuştuğu açıklanmaktadır.

             Dolayısıyla cereyan eden hadise vahyin evrensel donelerle sunumu (sembol diliyle anlatımı) te’vili ise elçi aracılığıyla anlatım şeklinde gerçekleşmesidir. Bu sahnede  Bilgin kula atfen bu olayda herhangi bir olağanüstülük, esrarengizlik söz konusu değildir. Kulun gaybı bilmesi gibi bir durum da söz konusu değildir.

             71. nci ayeti, sembol diliyle anlamaya çalıştığımızda yukarıda bahsini ettiğimiz anlamdan çok daha farklı anlamların çıktığını müşahede etmiş bulunmaktayım. Bu anlamlar, kıssalarda sembollerin ve o sembollerin dilinin (evrenin dili)  kelimelere ne tür zenginlikler kattığını görebilmeme  imkan tanımıştır.

             Yine bu kıssanın başında da ifade edildiği üzere monolog anlatım (kişinin kendisiyle konuşması) Musa’nın iç benliği,gençliği ile olan konuşmasının ardından  Alim vasfıyla ifade edilen vahy ile muhatab kul Musa (peygamber Musa) ve onun öncesinde beşer bir kul Musa diyaloğu şeklinde cereyan etmektedir. Bu diyaloğun ilk pasajında; Bir süre yürümenin ardından gemiye binmek, sembol dilinde ;darlık, ihtiras,sıkıntı ve hatta doyumsuzluk hallerini yaşayan birisinin huzura sükunete ermesini anlatır. Dolayısıyla Musa derya da (vahyin,ledünni ilmin  kaynağında) gemiye bindiğinde yani ledünni ilm ile beslenmeye başladığında iç ihtiraslarından, doyumsuzluk ve ruhsal sıkıntılarından kurtulmaya başlamaktadır. Geminin sanatsal olarak yaralanması akıp giden yaşam içerisinde ihtirasların yok edilmesini anlatır. Sual yerindedir. İçindekileri boğmak için mi gemiyi tahrip ettin? Evet beşeri vasıfların bir kenara bırakıldığı ve ihtirasların ve nefsin dizginlerinin sımsıkı tutulduğu,nefsi arzulara geçit verilmediği, ihtirasların boğulduğu andır bu an. Şaşılacak bir iş şeklindeki tasvir ise,Beşer Musa’nın elçi Musa olma noktasında ki ledünni ilim ile beslenme ve tefekkürün tezahür edişindeki bu olağan üstülüktür. Çünkü bir beşerin Necm suresi ayetlerinde ifade edildiği gibi sidret-ül müntehada ,cennetül me’va dan beslenmesi sıradan birisi için şaşılacak bir iştir.

72.O [Âlim Kul]: "Ben, 'Şüphesiz sen benimle beraber olmaya sabredemezsin?' demedim mi?" dedi.

         Musanın, Bilge kul ile çıktığı yolculukta meydana gelen ilk olaya karşı gösterdiği tepkinin bir sonucu olarak sabırsızlığı gözler önüne serilmektedir. Vahy ile muhatab olan elçiler Rabbisiyle olan birlikteliğinde olağanüstü sabır göstermeleri gerekmektedir. Aynı zamanda bu 71 ve 72 nci ayetlerde de bizlere elçilerin de beşer oluşlarına ilişkin bir tanımlamayı da anlatır.

             72. Ayette Alim kulun;  "Ben, 'Şüphesiz sen benimle beraber olmaya sabredemezsin?' demedim mi?"   şeklindeki ifadesi aşkın bilginin ledünni ilmin Allah katından bir rahmetin ancak evrensel mesajın perde arkasının görülebilmesiyle anlaşılır olacağını da ifade eden bir söylem ihtiva etmektedir. Dolayısıyla Alim Kul (Musa) kendisine verilen ledünni ilim ile kendi evrene dair  tefekkürünü birleştirerek bir başka ifade ile hayatı, yaşananları gözlemleyerek/okuyarak hareket  etmektedir. Dolayısıyla kendi içselliğinde bir takım sorunları henüz çözümleyememiş bireyler; hayatı anlamada, evrende her gün inen Rabbin ayetlerini okumada bir takım tatminsizlikler  ve huzursuzluklar, ihtiraslar  yaşayacaklardır. Asıl olan yüreklerdeki mutmainlik olmalıdır.

73.O [Mûsâ]: "Unuttuğum şeyle beni cezalandırma ve işimden dolayı bana güçlük çıkarma! " dedi.

Bu ayet; bir önceki ayetle bağlantılı olarak değerlendirildiğinde yapılan anlaşma bir sual ile Musa’ya hatırlatılmakta ve anlaşmaya  uygun hareket sergilemeyen Musa’nın eğitim sürecinde aldığı ilk eksi olarak değerlendirilebilir. Ve bu olumsuz hali kurtarmak adına Musa özrünü ifade etmektedir. Bu aynı zaman da bir insanın kendi benliğiyle iç hesaplaşması gibidir de. Elçi olarak seçilenler asla nefislerinin,benliklerinin esiri olmamalıdırlar.

Musa unutkanlığın ne tür bir sıkıntıya neden olduğunun farkındadır. Bir diğer ifade ile; kendi nefsiyle, kendi hutuyla/doyumsuzluk,ihtirasıyla yaşadığı bu olay karşısında adeta evrensel mesajı okumaya  1-0 mağlup başlamıştır. Bu sıkıntıdan ötürü bu manevi seyahatin sekteye uğramamasını da istemektedir. Çünkü iki denizin birleştiği (toplandığı)  yerden gelenler hayatın gerçekleridir. Hayatın özüdür. Bu bilgilenme yolculuğu devam etmelidir. Ve sonraki ayetler de vahy ile beslenme yolculuğunun devam ettiğini ifade etmektedir.

74.Yine gittiler. Nihayet bir delikanlıya rast geldiler; O [Âlim Kul] onu öldürüverdi. O [Mûsâ]: "Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın! " dedi.

Bilgin Kul ile Mûsâ yola devam ederler. Nihayet bir delikanlıya (ğulam ) rastlarlar. Bilgin Kul bu delikanlıyı öldürür. Bunun üzerine Mûsâ Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın! diyerek olayı kınar. Bunun üzerine Bilgin Kul, Mûsâ'ya Ben sana 'Kesinlikle sen benimle birlikte asla sabredemezsin' demedim mi? diyerek seyahat şartlarını hatırlatır. Mûsâ da eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Kesinlikle tarafımdan özre erdin [kovarsan darılmam] diyerek tekrar son özrünü bildirir.(Tebyinul Kur’an C:7,sayfa:155)

 74 ncü ayet de sembol diliyle farklı mesajlar içermekte olduğu kanaatindeyim : Allahın kulu Musa ve vahy ile muhatab olan Elçi Musa’nın monolog diyaloğunda sahne de bir fetadan farklı olarak ğulam girmektedir. Erişkin genç (ğulam) bu sahnede öldürülüverir. Gencin(ğulamın) öldürülmesi, genç musa da ki ihtiras ve hırsın,doyumsuzluğun,nefsi düşünmenin yok edilmesinin temsili anlatımıdır. Genç yaşta birinin gençliğin vermiş olduğu tez canlılığın ve doyumsuz halin çekilip alınması tabir yerindeyse körpecikken nefsi  arzuların ve ihtirasların öldürülmesi anlaşılacak bir şey değildir. Ancak vahye  dayalı bu tür bir yolculukta nefsi düşünmeye, ihtirasa ve tatminsizliğe yer yoktur. İşte beşer Musa bu içselliğinin öldürülmesiyle adeta bir Elçi olarak yeniden doğmaktadır. "Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Suali, nefsin arzu ve ihtiraslarına son verilmesinin karşılıksız bir hal olduğunu anlatır. Musa kendi içinde kopan fırtınalara rağmen o gemiye bindiği andan itibaren sükunete ve huzura erdiğini görmekte ve olanları hayretle izlemekte ve anlaşılmaz olarak telakki etmektedir. Halbu ki nefsin öldürülmesi sonucu Musa Alim Kul vasfıyla tanımlanmaktadır. Çünkü vahy ile beslenmektedir.

75.O [Âlim kul]: "Ben sana ‘Kesinlikle sen benimle birlikte asla sabredemezsin' demedim mi?" dedi.

76.O [Mûsâ]: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Kesinlikle tarafımdan özre erdin [kovarsan darılmam]." dedi.

75 nci ayette yine Alim Kul vasfıyla Musa, beşeri vasıflarıyla orada bulunan Allahın kulu Musa’ya bu vahy yolculuğunun şartlarını hatırlatmaktadır. Burada soru şeklinde gelen “bu yolculukta kesinlikle sen benimle birlikte sabredemezsin demedim mi? “ şeklinde ki ifade vahy ile muhatabiyetin ne denli sabr  ve itaati gerektirdiğini bir kez daha ifade etmektedir. 2. Vahy ve 2. Kez evrensel mesajın kul Musa tarafından okunamaması ve vahy karşısında 2-0 lık mağlubiyet. Ancak sabırsızlığın farkında olan kul Musa, tecelli eden vahye karşı başlangıçta olan bitene bir anlam veremiyor olmasına rağmen de duyarsız değildir. İki denizin toplandığı yerden kendisine ilham olunanlar bu ledünni ilme dayalı seyahatin devam etmesi gerektiğini söylemektedir kendisine. Sabrın ve gereksiz sualin tekrardan sorulmamasının altı bir kez daha çizilmekte ve hattı zatında bu soruların devamlılığı halinde bu seyahatin noktalanacağı yol arkadaşlığının sona ereceğini de anlatılmaktadır.  Aslında vahy ile olan muhatabiyet ve vahye dayalı yolculuğun sonlanacak olduğu yer esmaların anlamlı kılındığı (te’vilin yapıldığı) kendisine sunulan ayetlerin hayatın içinde önemli mihenk taşları olduğunun anlatılacağı yer olacaktır.



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

77.Bunun üzerine yine gittiler. Nihayet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O [Âlim kul], onu doğrultuverdi. O [Mûsâ]: "İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın" dedi.

77 ayette Peygamber Musa ve beşer Musa devam ettikleri yolculuklarında vardıkları köy halkından gereken ilgi ve alakayı, misafirperverliği  göremedikleri anlatılmaktadır. Buradan çıkarılabilecek ilk sonuç; Alim Kul Musa ve kul Musayı o yörede kimse nin tanımıyor oluşudur. Ancak her ne olursa olsun yoldan gelen bir yabancıya hemen her yerde yiyecek ikram edilir Tanrı misafiri genel anlamda boş çevrilmez. Ancak bura da Musa ve Bilge Kulun misafir edilmeyişi neyi anlatmaktadır?,Yıkık olan duvar neyi temsil etmektedir acaba? Yıkık duvar zararı, ziyanı temsili olarak anlatır. Yıkık duvarın tamir edilmesi ise felaketin, zarar ve ziyanın sona ereceğine işaret olduğunu düşünmekteyim. Yıkık duvar, o yörede ki insanların vahy den bihaber oluşlarını, hayır ve hasenatın iyi, güzel ve erdemli kul olmanın neyi ifade ettiğini bilmediklerine bir kinaye olmaktadır. Yıkık duvar, vahy ile terbiye olmamışlığı, viraneliği, karanlığı  ve kokuşmuşluğu anlatır. Bu nokta da yıkık olan duvarın örülmesi  o ahalinin üzerine çökmüş olan şirk ve küfür karanlığının vahy ile  Rabbin ayetleriyle  tek  Rabbe kulluğa davet edilmek suretiyle tevhide,aydınlığa erişmeyi  ifade etmektedir. Yıkık duvarın örülmesi, o ahalinin üzerine çökmüş olan karanlığın sıyrılmasına, ve aydınlığın etrafı kuşatmasına bir teşbih olmaktadır. Burada  ayetin son paragrafı “İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın” şeklinde ki ifade ancak elçilerin tebliğ süreçlerinde karşı karşıya kaldıkları bir durumu anlatır. Elçiler ecirlerini/ücretlerini Rablerinden isterler. Onların görevi vahy edileni toplumlara bir karşılık beklemeksizin iletmektir.

             İşte bu pasajın sembollerin diliyle anlatmak istedikleri Allahu alem bunlar olduğunu düşünmekteyim. Son cümle kul Musa’nın Elçi Musa’ya bir beşerin gösterecek olduğu dünyevi bakış açısını anlatır cinstendir. Yapıp ettiğinin bir karşılığının, bir bedelinin olması. Evet hayatı dünya ve ahiret şeklinde 2 ye bölmenin ne denli sakat bir düşünce olduğunu da ifade eder bu ayet. Vahyi ile başlayan süreç esmaların okunması ve hayatın içinde bir tesbih ile akıp gitmesi ve zikrin devamlılığı,nihayetinde salatın anlamlı hale gelmesini sağlayacaktır. Salat; kişinin hayat-memat sürecinin hayatındaki yansımasıdır. Salat, üflenen ruha  sahip çıkabilmektir.

78–82.O [Âlim kul]: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabra takat getirmediğin şeylerin te'vîlini haber vereyim:
"Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri gasp edip alan bir kral vardı. Delikanlıya da gelince; onun anne–babası Mü'min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin' istedik. Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu
[duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabra takat getiremediğin şeylerin te'vili! "

78 nci ayetle başlayan ve 82. Ayetle sonlanacak olan pasajda Alim kul ile Musa’nın süregelen yolculuklarının sona erdiği ve yollarının bu andan itibaren ayrıldığı ifade edilmektedir. Kul Musa, tecelli eden vahye karşı sabır ve takat gösteremediği hususlar hakkında artık bilgilendirilecektir. Evet bu andan itibaren Kul Musa ile Elçi Musa arasında cereyan eden vahyin te’vili konusu bir anlamda vahye dokunmayı anlatmaktadır. Hayatın içinden sunumlarla sembolize edilmiş olan vahy sembollerin diliyle te’vil edilecek ve Musanın diliyle kelimeleşecektir.  Kuran da Alim Kulun ifadesiyle te’vili yapılan pasaj metne sadık kalınarak anlatılmaya çalışılacaktır:

İlk vahy ve ilk te’vil; "Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri gasp edip alan bir kral vardı.

 Ayette geçtiği şekliyle değerlendirdiğimizde gemiye verilen hasar, geçimlerini bu gemiyle sağlamakta olan miskinlerin elinden bu gemiyi almasından endişe edilen krala karşılık bir tedbir mahiyetindedir. Çünkü orada yaşayan bu kral sağlam gemileri gasp etmektedir.

Sembollerin diliyle ayetin te’viline bakacak olduğumuzda ise çok daha farklı mesajların verilmek istendiği görülecektir:

Daha önceki pasaj da 71 nci ayetin açılımında da ifade ettiğimiz üzere derya üzerinde yüzmekte olan  “gemiye binmek” deyimi sanatsal anlatımla  Ledünni ilm ile beslenmeye başmak olarak ifadelendirilebilir. Çünkü Vahyin kaynağı teşbihsel bir anlatımla derya (deniz) olarak anlatılmıştır.

Konunun daha da berraklaşması için ayette geçen miskin kelimesine bakmak da yarar vardır; Miskîn sözcüğü "sakin olmak, hareketsiz durmak" anlamındaki سكن - sekene sözcüğünün türevlerindendir. Lisanü'l-Arab adlı eserde sekene sözcüğünün esas anlamının واضع - eğilen/boynunu büken, tevazu gösteren demek olduğu belirtilmektedir. [10-4] Cilt 4, Syf. 630–635, Sekene maddesi.   Bu iki anlam bir arada düşünülürse, miskîn 'in gerek fakirlik yüzünden gerekse başka bir etken nedeniyle hareketsiz kalmış, serbest hareket imkânını kaybetmiş, boynu bükülmüş kimse" olduğu anlamına ulaşılır.

Bu tarifin ardından tekrardan ayete döndüğümüzde Gemi, denizde çalışarak geçimini sağlayan boynu bükülmüş,fakir kimselerin geçim kaynağıdır. Bu geminin kusurlu hale getirilmesi tamamen elden alınıp gasp edilmesini önlemek amaçlıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, "Bilgin Kul"un gemideki hasarı kendi iradesi ile yapmış olmasıdır. Bu hususu kendisi de فاردت ان اعيبها - Ben onu kusurlu hale getirmek istedim diyerek beyan etmiştir. Burada gaybı bilme gibi olağan dışı, sır bir durum söz konusu değildir. (Tebyinul Kuran C:7)

2. vahy ve 2 nci te’vil ; Delikanlıya da gelince; onun anne–babası Mü'min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin' istedik.

  İfadelere dikkat edilirse, öldürme olayında Bilgin Kul'un yalnız olmadığı görülür. Olayda "Bilgin kul" ile beraber başkaları da vardır. Kıssaya geleneksel açıklamalar doğrultusunda bakanlar, bu Âyetlerdeki korktuk ve istedik şeklindeki çoğul fiillerin öznelerini uyduramamışlardır. "Bilgin kul "un "Hızır" veya "melek" olduğu iddia edilince, "korkanlar "ın da –hâşâ– Allah ile Hızır veya Allah ile melek olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.

Âyetlerden anlaşıldığına göre, delikanlıyı öldürme olayı resmi otoritenin; toplum olarak yasalara göre verdikleri bir karar gereği olmuştur. "Bilgin Kul" bu kararın infaz memurudur. Bu nedenle, olayı açıklarken فخشينا - korktuk ve فاردنا - istedik ki şeklinde çoğul bir ifade kullanmıştır. Eğer delikanlının öldürülmesi o delikanlının yaşadığı kentte yasal bir icraat olmasaydı, hem delikanlının yakınlarının hem de şehir halkının [kamu otoritesinin] "Bilgin Kul"a gerekli tepkiyi göstermeleri ve onu cezalandırma yönüne gitmeleri gerekirdi.

Görüldüğü gibi, "delikanlının öldürülmesi" olayının bilinmeyecek, yadırganacak, batın ilmi ile açıklanacak herhangi bir yanı yoktur. Normal, yasal bir uygulamadır. Ne var ki, Mûsâ, o yörenin yabancısı olduğundan bunu bilmemektedir. Mûsâ peygamber Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın? diyerek bir insanın sadece kısas ile öldürülebilineceğini ileri sürmüştür. Hâlbuki şer'an [yasal açıdan] insan sadece kısas için öldürülmez; Allah'a savaş açanlar da öldürülür:

(Maide: 33) Allah ve Rasûlüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/arka arkaya kesilmesi, ya da yeryüzünden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir zillettir. Ahirette de onlar için büyük bir azap vardır.

Dikkat edilirse, 80. Âyette Delikanlıya gelince, anne-babası Mü'min kimselerdi. Onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk denilmektedir. Bu ifadeden de delikanlının Mü'min anne ve babasını dinden çıkarmak için çaba sarf ettiği [Allah ile savaştığı] anlaşılmaktadır. Yani bu durumda Maide Sûresinin 33. Âyetine göre onun öldürülmesi meşru bir olaydır. (Tebyinul Kur’an C:7)

istenen Musa’nın gençliğinde öldürdüğü adamı hangi sebeple öldürdüğüne dair bir ders mahiyetindedir. Bir insan hangi gerekçeye binaen öldürülebilir?

3.vahy ve 3 ncü te’vil; Bilgin Kul, duvarı doğrultma işinin içyüzünü açıklarken Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [ duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım demektedir.

Görüldüğü üzere, Bilgin Kul, Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi فاراد ربّك diyerek işin Allah tarafından yaptırıldığını açıklamaktadır. Ayrıca "Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım demek suretiyle de sadece duvar olayını kendi görüşüyle yapmadığını beyan etmektedir.

Demek oluyor ki, Bilgin Kul'a bu üç olaydan sadece üçüncü olay vahiy ile bildirilmiştir. Yani "Bilgin Kul"un kendi bilgisi ve iradesiyle gerçekleştirmediği olay sadece duvar doğrultma işidir.

Âyetin orijinalindeki وما فعلته عن امرى - ve mâ fe'altühü an'emrî ifadesi, tefsir ve meallerin ekserisinde [hemen hemen hepsinde] ve ben bunların hiç birini kendi görüşümle yapmadım diye çevrilmiştir. Bu çeviriye göre, üç olaydan hiç birinde "bilgin kul"un kendi görüşü ile davranmadığı, her üç olayda da aldığı vahiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Oysa bu çeviri yanlıştır. Doğru çeviri Ve ben onu [duvarı doğrultmayı] kendi görüşümle yapmadım şeklindedir.(Tebyinul Kuran C:7)

Değerli dostlar; Kehf suresinin 78-82 nci ayetleri arasında geçmekte olan te’vil’e atıf kıssasının 70 nci ayetinde yapıldığını görüyoruz;

70.O [Âlim kul]: "O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana öğüt olarak ondan söz açıncaya kadar."

Bu ayetten anlaşılması gereken; Rabbe teslim olmuş bir Elçinin kendisine fısıldanan, inzal olunanlar üzerine ve inenlere bağlı evrene dair sunumlar hakkında hiçbir sualin sorulmamasıdır. Asl olan sabır ile itaatkar olmak, balığın (hut/benlik,ihtiras,karamsarlık,doyumsuzluk) emrine tabii olmamaktır. Bir başka ifadeyle de Rab’den gelene uymak gelenler hususunda hiçbir şekilde soru sormamayı kendine şiar edinmektir. Çünkü o indirilenler ve evren kitabında sahneleneler öğüt olarak açıklanacaktır. Elçiler evreni Rabden gelen bir öğretiyle evrensel dili kullanarak okurlar. Evrenin okunması bazen bir balık, bazen bir gemi, bazen bir feta, bazen bir ğulam (genç delikanlı) ve bazen de yıkık virane bir duvarla sembolize edilir. Evren kitabında sahneye konulanlar elçilerin kendilerine üflenen ruha sahip çıkmalarının bir sonucu olarak perdenin açılmasını anlatır. Örneğin bir tiyatro oyununa giden izleyiciler perde denmeden önce, perdenin öteki tarafında ne tür bir dekor ve ne tür bir sunumun var olduğundan habersizdirler. Perde dendiğinde ise oyunun dekoru ve karakterleri ortaya çıkacaktır. Gerek dekor ve gerekse karakterlerin uyumlu oyunları ve bunların izlenmesi ve algılanması ne ise izleyenler tarafından evren sahnesinde ki perdenin kalkması ve perde arkasının izlenmesi de böyle bir şeydir.

İzlenen tiyatro da oynan oyun ketebeyi ve oyunun dekorları esmayı oyunu oynayan aktörlerin sözleri vahyi bunların izlenmesi ve algılanması ise karea yı anlatır. Esmalar karea edildiğinde anlamlıdırlar. Evren kitabının sahnesinde sunulanlar (esmalar) evrenin diliyle karea edildiğinde izleyenler vahyi anlamış olacaklardır.

78-82 nci ayetler içinde te’vili  yapılanlar Peygamber Musa’nın perde arkasından aldıklarıdır. 78 nci ayete kadar ki ilk bölümde ise açılımı getirilen te’vil Kul Musa’nın perde arkasından ala geldikleridir. Rabbin yeryüzündeki mimikleri Kul musa için bir anlam ifade etmiş Peygamber Musa için ise farklı bir anlam ifade etmiştir. Allah’ın ketebesi değişmez lakin kelimeleri değişir. İşte evren kitabında sunulanların ketebesi Sünnetullah’ın bir gereği olarak değişmediğine göre, her 2 Musa karakteri için değişenler kelimelerdir. Kendisine üflenen ruha sahip çıkanlar Rabbin mimiklerine dokunurlar. Yeryüzü Rabbin mimikleri ise dokunmalar evrene dair olmalıdır. Kul Musa Rabbin mimiklerine dokunurken algıladıkları onun itirazlarıyla kelimeleşirken Elçi Musa’nın Rabbin mimiklerine dokunmasıyla kelimeleşenler ise Kul Musa’nın itirazlarına cevap niteliğindedir.

Allah, doğrusunu en iyi bilendir.

Yazılanları, yapılan te’villeri beğenmeyen dostlar, sıra dışı gören arkadaşlar için ise sözün bittiği yer olacak şu cümleleri söylemeyi uygun buluyorum:

Yazılanları Bir delinin akıllıca sözleri ve bir akıllının delice düşlerişeklinde de düşünebilirsiniz.

Esen kalınız.              

13/01/201

Merhametli

                                                                                 



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats