Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Merhaba.

HÜSEYİN dost, bir kerede bir soru lütfen ya da en çok iki. Yoksa ben bu soruların hepsini bir kerede cevaplamaya kalksam upuzun bir makale olur. Şimdilik ilk soruyu alıyorum. Bundan sonra seçim sizin.

1-İlk ev Mekkede mi Bekke de mi?
1- Bekke neresidir? Bugünkü Mekke nin peygamberimiz dönemindeki ismi Bekke midir? Bekke başka bir yer mi?

Bekke ve Mekke aynı kent. Bizim "Men menem men Türkmenem!" diyen Türkmenlerimizin "men"i ve her halde buradaki herkesin "ben"i gibi. M ve B eş çıkaklıdır. Önemli olan bu. İkisini de alt ve üst dudaklarımızı birbirine dokundurarak çıkarırız.

O yüzden bazı kimseler, örneğin Türkmenler, ben yerine men; başka bazı kimseler ise men yerine ben derler.

Dilin doğasını bilenler Mekke yerine bazan Bekke denmiş olmasını doğal karşılarlar. Örneğin benim köyümde "bahane"ye "mahana" ya da maana denir. "Bu aaşam ille gel ha! Maana gabul etmen."

Ben Kuran'daki dilin o dönemin halk dili olduğuna inanıyorum. Fuzulî'nin ve Bâki'nin saray diline inat, Yunus Emre'nin ve Karacoğlan'ın halk dili gibi. Kuran bu açıdan incelense halk söylemine dair başka örnekler de bulunabilir. Örneğin 7:69'daki "sad"lı besteten ile 2:247'deki "sin"li besteten gibi. 

Sevgi ile,
Hasan Akçay

Yoksa Bismillahirrahmanirrahim yerine Mismillahirrahmanirrahim diyen biri de doğru demiş olur.

Anlam farkı yaratmayan telaffuz farkları hoş görülüyor. "Olmaz öyle şey!" diye köpürmenin lüzumu yok. Gerçek yaşamda oluyor ve hoş görülüyor. MEKKE -> BEKKE, MEN -> BEN, BAHANE -> MAHANA gibi.  

Ama HEY GEL! -> HEY KEL! örneğinde görüldüğü üzere anlam farkı yaratan telaffuz farkları başka. Bİ öyle bir kelime. İşlevsel bir anlama sahiptir. Eğer farklı telaffuz edilirse o işlev yerine gelmez. Ve bu hoş görülemez.   

BİSMİLLAH -> MİSMİLLAH olmaz, olamaz... ama ("sin"li) BESTETEN -> ("sad"lı) BESTETEN olur, oluyor. Allah'ın gerçeği bu. Buna "Olmaz öyle şey!" demek gerçeğe "Olmaz öyle şey!" demektir.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Merhaba HÜSEYİN kardeş. Nasılsınız?

Köşesindeki karataşın neye benzediğini biliyor musunuz?
Doğuracakmış gibi duran açılmış bir vulva (kadın cinsel organı). Bu karataş kabenin güneydoğusunda ve kış güneşinin doğduğu yere bakar. Putperestlerin tanrısı allat ta bir bereket tanrısıydı ve sembolü güneşti. E nede olsa kabe Araplar için bayağı bereketli olmalı. Bütün bunlar tesadüf mü?

Hayır, bence tesadüf değil şunun bunun kurgusudur. Oysa ben şunun bunun kurgusunu değil "Kuran'da Allah ne diyorsa o"nu esas almaktan yanayım.

Kuran'da Allah o kara taşın adını bile anmıyor. Allah'ın gerçeği budur. O kara taştan söz etmek zorundaysam ben bunu dobra dobra söylerim.

Yok cennetten gelmişmiş te,

yok mis gibi kokarmış ta,

yok doğum yapmakta olan kadının cinsel organını simgelermiş te...

Geçiniz Allah aşkına. Allah'ın anmaya bile değer görmediği bir taşı vulva kurgularıyla, mitleşen boş umutlarla abartanlar kervanına nolur siz katılmayın.

Mescidi Haram'da insanlara sordum: KABE NEDİR?
 
-Bir kimsenin taptığı, kutsal saydığı yer.
YANİ O, ALLAH MIDIR?

-Hayır, elçidir.
 
-Hacerül Esved bir melekti (taşa dönüşüp oraya yerleşti). Allah ona kıyamet günü dil verecek, insanlar için tanıklık ettirecek.
 
-Kabeyi ilk gördüğünüzde yaptığınız dua kabul olur. Bunun için tavaf alanına biriyle gidin. Alana inen merdivenlere kadar başınız yerde o birinin yardımıyla yürüyün, "Tamam!" demesiyle başınızı kaldırın; bütün ihtişamıyla karşınızda duran Kabe'ye bakarak duanızı edin.
 
-Abdulmuttalib, develerini Ebrehe’den geri isterken, Kabe’yi niye dert etmediğini şöyle açıkladı: "Kabe’nin sahibi var; onu O korur. Ben develerin sahibiyim."
 
-Kabe'nin kıble yapılıp namazların ona dönülerek kılınması İmam Ali orada doğduğu içindir… Fatıma bint Esed, İmam Ali'ye gebeyken Kabe'ye gitti. Allah ona, oğlunu içerde doğursun diye, Yemen köşesini açıverdi. Fatıma oradan içeri girdi. O gün bugündür Yemen köşesi dikiş tutmaz. Çelik çivilerle bir arada tutulmaya çalışılır. http://en.wikipedia.org/wiki/People_reported_to_be_born_in_t he_Kaaba

Bu mudur? Yapmayın Allah aşkına.

O kara taş basit bir taştır. "O ev"in duvarlarındaki öteki taşlar gibi Kubeys tepesinden getirilmiştir. Onlardan tek farkı rengidir. Daha sert bile değildir ki kırılıp param parça olmuş, parçaları bir araya getirilip tellerle tutturulmuş, köşedeki yerine o sayede konabilmiştir.

Aslında bir "nişan taşı"dır. Allah'ın "O evi tavaf etsinler!" buyruğuna uyan insanlara tavafın başlama ve bitme noktasını göstersin diye İbrahim nebinin mescidinin o köşesine sonradan konmuştur. 

O köşeye ilk konulduğunda elbet gümüş çerçevesi (vaginanın dudakları?) yoktu. Öteki taşlar o köşenin aşağısına yukarısına nasıl yerleştirildiyse o da oraya öyle yerleştirilmişti.

İnsanlar onu elleye okşaya aşındırdılar; bir insan başı sığacak kadar oydular. 

Şimdi bazı kimseler onu öpmek için başlarını oyuğa sokuyorlar ve pis bir görüntü... ve burunlarının direğini kırarcasına pis kokan bir salya sümük birikintisi karşılıyor onları.  

Güzelim hac ibadetini yolundan saptırıp şirk batağına saplayanların ve Allah'ın, örneğin 2:258'de, nemrudça diye tanımladığı inatlaşmayı hac diye pazarlayanların ortak hobisi: gerçeğe sırt çevirip habire kuruntu üretmek.

Birisi hadislerle, siyerlerle pazarlıyor kendi kuruntusunu; ötekisi allat öyküleriyle. Olan, güzelim gerçeğe oluyor. 

Sevgi ile,

Hasan Akçay