Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde UlulElbab için gerçekten
ayetler vardır.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.
Ve derler ki:Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın.
Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Al-i İmran Suresi, 190-191)
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde UlulElbab için gerçekten
ayetler vardır.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.
Ve derler ki:Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın.
Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Al-i İmran Suresi, 190-191)
olay bu kadar basit aslında yüreğine sağlık..
__________________ bekir
dediğin gibi Allah'ım
aynen; yar, rab...
Tüm Ortadoğu ve batı kültürlerinde, biliriz ki Tanrının yarattığı ilk insan Âdemdir.
Âdemin eşi olarak da, bir gün Âdem uyuklarken, bir kaburga kemiği alınarak bu kemikten Havva yaratılmıştır.
Biliriz ki Âdemin cinsiyeti erkek iken, Havva’nın cinsiyeti dişi olup, her ikisinin de göbek deliği
bulunmamaktadır.
Çünkü her ikisi de doğrulmamış, Tanrı tarafından yaratılmışlardır.
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ülkemizde bile bu Eski Ahit öyküsüne, bu şekliyle, inanılmaktadır.
Ama bu öykünün bir Eski Ahit öyküsü olduğu, bir Tevrat öyküsü olduğu bilinmeden inanılmaktadır.
İşin ilginç tarafı bu öykünün Kuransal bir öykü olduğu bile sanılmaktadır.Hatta bundan herkesler
eminlerdirde.
Bu sanı aslında 1400 senedir pişirilen ve insanların önüne konan bir çorbadır.
Bu çorbanın neden bu şekilde pişirilmiş olduğu bilinmiyor. Ama şöyle bir gerçek var;
Kuran, kendinden önce gelmiş tüm semavi kitapların doğrulayıcısı olarak indirilmiştir.
Bunu Kuran kendi diliyle bize şu şekilde aktarır:
2:91- Onlara, "Allah'ın indirmiş olduğuna inanın" denildiğinde şöyle konuşurlar: "Biz, bize indirilene
inanırız." Ve ondan ötesini inkâr ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulayıcı bir gerçektir.
Söyle onlara: "Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah'ın peygamberlerini niye öldürüyordunuz?"
2:97- De ki: "Kim Cebrail'e -ki o, Allah'ın izniyle Kuran’ı kendinden öncekini doğrulayıcı, insanlara yol
gösterici ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir- düşman kesilirse,
Madem Kuran kendinden önceki kitapları doğrulamaktadır, o halde neden Tevrat-Kuran arasında ve İncil-Kuran
arasında tezat teşkil edecek bilgiler mevcuttur?
Kuranın değiştirilemezliği ve korunmuşluğu daha değişik bir tartışmanın konusudur, ama burada “orijinal”
Kuranın değiştirilmemiş olduğunu kabul ettiğimiz anda ve buna inandığımız anda karşımıza aksi kanıtlanması
zor bir iddia çıkmaktadır.
Bu iddia da Tevrat’ın da İncil’in de orijinal metnine sadık kalınmamış olmasıdır.
Yani Tevrat’ın da İncil’in de orijinal metinleri bir yerlerde gizlenmektedir.
O halde, madem ki Kuranın değiştirilmemiş olduğunu kabul etmekteyiz, ki bu değiştirilmemiş olma durumu bir
sürü veriyle ve takip edilen yöntemler dolayısıyla çok kolaylıkla ispat edilebileceği gibi, Kuranın bizatihi
kendisi bunu mükemmel bir şekilde haykırmaktadır,
(15:9- Hiç kuşkusuz, o Zikir'i/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak(hafızun)
olan da biziz), kabul etmemiz gereken diğer gerçek ise, Kuranın doğrulayamadığı bu kitapları tamamladığı ve
düzelttiği gerçeğidir.
İşte bu aşamada sizlere oldukça ilginç bir ayetten bahsetmek, bu ayete dikkatleri çekerek değinmek
istiyorum.
Nisa:1- Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı halekaküm min nefsiv vahıdetiv ve haleka minha zevceha ve besse
minhüma ricalen kesırav ve nisaa vettekullahellezı tesaelune bihı vel erham innellahe kane aleyküm rakıyba
(Meal: Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan onun eşini de vücuda getiren ve o ikisinden birçok
erkekler ve kadınlar üreten Rabbimize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler
dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah,
Rakib'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.)
Bu ayete paralel olarak, yine aynı şekilde aynı anlamları taşıyan ve aynı kelimeleri kullanan, ama sadece
"ceale" sözcüğüyle farklılaşan Araf:189 ayeti vardır.
Araf:189 da buraya kopyalarsak;
Araf:189 - Hüvellezi halekaküm min nefsiv vahidetiv ve ceale minha zevceha li yesküne ileyha felemma
teğaşşaha hamelet hamlen hafifen fe merrat bih felemma eskalet deavellahe rabbehüma lein ateytina salihal
lenekunenne mineş şakirin.
(Meal: O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın.
Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden
Rablerine şöyle dua ettiler: "Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden
olacağız.")
görülür ki aynı nefsden yaratma bolümü iki ayette de aynıdır. Fakat eşin ortaya konmasına iş geldiğinde
birinci ayette “yaratmak” fiili kullanılırken neden ikinci ayette “yapmak”(ceale) fiili kullanılmaktadır?
Yukarıda verilen tercümeler, bu ayetlerin klasik tercümeleri olup, beş aşağı on yukarı tüm meallerde aynı
şekilde meallendirilmişlerdir.
Buraya Nisa:1 ayetinin türkçe transliterasyonunu gözden kaçırmamak için tekrar koyalım:
Nisa:1- Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı halekaküm min nefsiv vahıdetiv ve haleka minha zevceha ve besse
minhüma ricalen kesırav ve nisaa vettekullahellezı tesaelune bihı vel erham innellahe kane aleyküm rakıyba
Nisa:1'in Türkçe tercümesi şu şekilde yapılabilir:
Nisa:1- Ey insanlar! Rabbinizi dinleyin ki, O, sizi tek bir nefsten yarattı, ondan (o nefsden), o dişinin
eşini de yarattı, ikisinden pek çok erkek ve kadın üretti ...... ve adına birbirinizden isteklerde
bulunduğunuz ALLAH'a saygı gösterin; akrabalara da... ALLAH elbette sizi Gözetlemektedir.
Aynı şekilde bu tercümeyi şu şekilde yapmak da mümkündür:
Nisa:1- Ey insanlar!Rabbinizi dinleyin ki, O, sizi tek bir nefsden yarattı, o nefsden de o nefsin eşini
yarattı ve ikisinden pek çok erkek ve kadın üretti ........
Yaratanın yazım şekillerine hayranlık duymamak elde değildir.
Zira bu iki tercüme şekli, ayeti bir kere daha düşünmemize kapı açmaktadır.
Ayet yukarıdaki şekilde değil de “Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı halekaküm min nefsiv vahıdetiv ve
haleka zevceha…….” denmiş olsaydı, yani “minha” eksik yazılmış olsaydı, klasik anlaşılan anlama aynen
uyulacaktı. Halbuki bu sözcük var olduğu müddetçe, bu sözcükten dişil bir kelime olan “nefs” sözcüğü
anlaşılabileceği gibi, “o dişinin” manası da anlaşılmaktadır.
Bu yöntem Arap gramerinin bir şekli değildir. Ben buna Kuran Arapçası grameri demek istiyorum.
Bu gramer, yani Kuran Arapçası grameri, o kadar ilginç bir yöntem ortaya koyar ki, eğer bir kelime veya
sözcük, hitab ettiği insan ve cinlerin düşünce sistemlerinde bir çelişki uyandıracak ise, o çelişkiyi
ortadan kaldırmak amacıyla, Kuran, kendisi o sözcüğü kendi içerisinde bambaşka bir konuyu açıklarken ortaya
koyuverir, öyle ki, siz o ayeti okurken “bu ayetin burada ne işi var” demekten kendinizi alamazsınız.
Nitekim böyle bir ayet, Al-i İmran suresi ayet 59’da karşımıza dikilir.
3(Al-i İmran):59- İsa'nın durumu Allah katında, Âdem’in durumu gibidir ki onu topraktan yarattı, sonra ona
"ol" dedi. Artık o, olur.
3(Al-i İmran):59- İnne mesele ıysa ındellahi ke meseli adem halekahu min türabin sümme kale lehu kün fe
yekun
Buradaki durum oldukça enteresandır.
Çünkü bu surede İsa’nın ne şekilde dünyaya geldiği ve nasıl henüz beşikteyken konuşmaya başlayacağı annesi
Meryem’e haber verilmektedir.
Yani Allah katında zaten İsa’nın durumu anlatılmaktadır. Evet burada aslında bir taşla iki kuş
vurulmaktadır. Hem isanın da aynı Adem gibi “topraktan” yaratıldığı belirtilmekte ve aynı anda Adem’in de
babasız yaratıldığı ifade edilmektedir.
Bu ifade şeklini de Embiya:91’den anlamaktayız:
21(Embiya):91- Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın ki onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini(ha) ve
oğlunu(vebne-ha) âlemler için bir mucize (ayet) yaptık.
21(Embiya):91- Velletı ahsanet ferceha fe nefahna fıha mir ruhına ve cealnaha vebneha ayetel lil alemın
İsa’nın yaratılışı bakire Meryem’in rahmine KutsalRuh tarafından atılan topraktan oluşmuş bir öz
münasebetiyle olmuştur. Ademin durumu da aynı şekilde olmuş, önce dişi yaratılmış, sonra kutsal ruh
topraktan bir özü (23(Muminun):12-Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.) dişinin
rahmine atmış ve böylece Âdem yaratılmıştır. Âdemin yaratılışında ona öz ruhtan da üflenmiştir.
Dikkat edilecek olursa, ilk yaratılan dişinin yaratılışında, ona öz ruhtan üflenmemektedir.
Daha sonra bu ikisinden pek çok erkek ve kadın üremiştir denmektedir. Sanki öz ruh sonraki nesillere sadece
erkek kromozomundan geçmektedir. Ve de sadece erkek çocuğa geçmektedir.
Belki de soyun erkek üzerinden devam etmesi bu sebepledir, kim bilir? Bu arada dişinin nefsani bir varlık
olduğunu, erkeğin ise hem nefsani hem de rabbani bir varlık olduğunu üzülerek söylemek mecburiyetindeyim.
Klasik kabullere göre bu tercüme şu şekilde yapılmaktadır ki bu da insanı yanlış anlamlara sürüklemektedir.
Nisa:1- Ey insanlar! Rabbinizi dinleyin ki, O, sizi tek bir nefsten yarattı, ondan da onun eşini yarattı,
ikisinden pek çok erkek ve kadın üretti…..
Bu şekilde bir tercümeden tabii ki Rabbin bizi bir tek nefsden yarattığını ve o ilk yaratılandan da, o ilk
yaratılanın eşini yarattığını anlamaktayız. Bu manayı anlamamız için yetişmiş olduğumuz kültür de yeterince
bizleri etki altında bırakmaktadır. Eski ahit Yaratılış bölümünde bakın nasıl bir anlatım vardır.
Tekvin2:21-24-RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden
birini alıp yerini etle kapadı./ Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın Yaratarak onu Adem'e getirdi./
Adem, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir" dedi, "Ona 'Kadın denilecek, Çünkü
o adamdan alındı."/ Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.
Hâlbuki Kuran ayetlerinde bu durum Eski Ahitteki gibi anlatılmamıştır.
Mademki Kuran tüm diğer semavi kitapların tamamlayıcısı ve düzelticisidir, o halde Kuran anlatımı bizi en
layıkıyla bağlamalıdır.
Burada anlatılan odur ki, ortada bir “nefs” vardır. Ve kabaca, ilk yaratılan da, eş de o aynı nefsden
yaratılmaktadır.
Fakat burada yaratılan nedir. Aynı nefsden yeni nefsler mi yaratılmaktadır, yoksa aynı nefsden bedenler mi
yaratılmaktadır?
Nisa:1 ayetinin tercümeleri ele alındığında her iki tercüme de aslında doğrudur.
Öncelikle bir bütün nefsden, bir nefs yaratılmakta ve yine o aynı nefsden(minha) – ki nefs kelimesi Arapçada
dişi bir kelimedir ve “ha” eki ile belirtilmektedir - yaratılan nefsin zevcesi yani eşi yaratılmaktadır
(zevceha).
Bu yaratılış yeryüzü boyutunda olan bir yaratılış değildir. Şimdi bu iki eşin bedenlenmeleri gerekmektedir.
İşte Yüce Yaratan burada mucizevî bir kelime oyunuyla bizlerin nefislerinin aynı “bütün” nefsden
yaratıldığını ama bizleri bedenlerken ilk başlangıçta beden olarak kadının yaratıldığını,
devamında o kadının eşi olarak – o kadından- erkeğin yaratıldığını ve bu her ikisinden de pek çok erkek ve
kadının ürediğini bizleri düşündürerek belirtmiştir.
Nisa:1 ayetinin tercümesi sadece 3(Al-i İmran):59 dikkate alındığında dahi şu şekle gelmektedir.
Nisa:1- Ey insanlar!Sizi tek bir nefsden yaratan, o nefsden de o dişinin eşini yaratan, ikisinden pek çok
erkek ve kadını yayan/üreten (besse) Rabbinizi dinleyin.
Adına birbirinizden isteklerde bulunduğunuz Allaha saygı gösterin, akrabalara da. Allah elbette sizi
gözetlemektedir.
Nisa:1- Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı halekaküm min nefsiv vahıdetiv ve haleka minha zevceha ve besse
minhüma ricalen kesırav ve nisaa vettekullahellezı tesaelune bihı vel erham innellahe kane aleyküm rakıyba
Surenin adı Nisa-Kadınlar suresidir ve bu anlatılanlar bu surenin birinci ayetinde yerlerini bulmuşlardır.
Bu aşamada ister istemez şu tespiti yapmak mümkündür. Allah yeryüzüne bir halife atayacaktır,
(2:30- Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle
konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysa ki bizler, seni hamd
ile tespih ediyoruz; seni kutsatıp yüceltiyoruz."Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin
bilmediklerinizi bilmekteyim.")
bu halifenin adı Ademdir, (2:31-Ve Adem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle
buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.")
cinsiyeti kadındır.
Bu tespit doğru olabilir mi? Bunu ancak Kuranın kendisinden öğrenebiliriz. Bakın Araf suresi ayet 12’de
nasıl bahsedilmiştir:
7(Araf):12-Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan
hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
7(Araf):12- Kale ma meneake ella tescüde iz emartük kale ene hayrum minhu halakteni min nariv ve halaktehu
min tıyn.
İblis “ben ondan hayırlıyım” derken bu cümledeki ondan zamiri, Ademi işaret etmektedir. Zamirler Arapçada,
ulandığı ismin cinsiyetine göre değişik formlar alırlar.
Türkçede kelimelerin cinsiyetleri olmadığı için tercümelerde isimlerin cinsiyetlerinin farkında olmayız.
“Ondan” işaret zamiri Arapçada “min-hu” olarak Ademi işaret etmektedir.
Ve erkek olarak işaret etmektedir. Adem dişi olsaydı o durumda “min-ha” denecek idi. Dolayısıyla Adem
erkektir.
Buradan da ancak şu anlaşılabilir. Evet ilk yaratılan insan dişidir. Ama yeryüzüne atanan halife Ademdir, ve
cinsiyeti erkektir.
Ne kadar ilginçtir ki, anne karnındaki ambriyo, fötüs evresine gelene kadar çeşitli evrelerden geçer.
Bu evreler arasında bebeğin cinsel organları da evrelerden geçerlerken, öncelikle dişi cinsel organ gelişim
gösterir, bebek dişi olacaksa, cinsel organ vagina olarak kalmakta ve gelişmektedir.
Aksine bebek erkek olacaksa, vagina zaman içerisinde penise dönüşmekte ve bebek erkek olarak doğmaktadır.
Anne karnında bebeğin cinsiyetinin tespiti bu yüzden belli bir süre sonra yapılmaktadır. Yani her bebeğin
bedenlenişinde de önce dişi sonra erkek unsurlar ortaya çıkmaktadır.
Konumuzu tartışmaya başlarken bu ayete benzeyen bir de Araf:189 ayetinden bahsetmiştik.
Şimdi Araf:189 ayetine gelinecek olursa, buradaki anlatımın biraz değişik olduğu dikkat çekecektir.
Her birimizin aynı bütün nefsden yaratıldığımız (halekaküm) söylenmekte ama o aynı nefsden(minha), sükunet
bulması için (yeskune) o dişinin (ha) eşinin(zevce) yapıldığı/vücuda getirildiği(ceale) dile getirilmekte ve
devamında dişinin eşine sarıldığı ve hafif bir yükle yüklendiği ifade edilmektedir.
Burada eşin yaratıldığı değil yapıldığından (ceale) bahsedilir ki bu anlatım tamamen fiziksel dünyada vuku
bulmuş olup bedenlenme ve hamile kalma işlemleri üzerinedir.
Araf:189-Hüvellezi halekaküm min nefsiv vahidetiv ve ceale minha zevceha li yesküne ileyha felemma teğaşşaha
hamelet hamlen hafifen fe merrat bih felemma eskalet deavellahe rabbehüma lein ateytina salihal lenekunenne
mineş şakirin.
Araf:189-O'dur sizi bir tek nefsten yaratan. Sükunet bulması için o nefsten de o dişinin eşini yaptı.
Ardından, (eşi) o dişiye sarıldı, hafif bir yükle yüklendi ve bir süre sonra ağırlaştı. Her ikisi Rab'leri
ALLAH'a: "Bize kusursuz bir çocuk verirsen şükredenlerden olacağız," diye yalvardılar.
İlk dişi ile, ondan olup da aynı zamanda onun eşi de olan Âdemin birlikteliğinden pek çok erkek ve kadın
üremiştir. Bu üreyen erkek ve kadına Kuran Âdem oğulları (beni ademe) ünvanını vermiştir.
(beni Âdem, Âdem oğulları demek olduğu kadar Âdem yavruları, Âdem çocukları manasına da gelmektedir?).
Bu özel bir addır. Kanımca bu ad bu varlıklara, kendi aralarında üreme izni verildiği için uygun
görülmüştür.
Bu varlıkların kendi aralarında üremelerinde, kan karışması açısından herhangi bir sorun olmamış, Allah bu
izni vermiştir kanısındayım.
Bu durum Nuh tufanına kadar bu şekilde devam eder. Nuh tufanından sonra ise bu varlıklara artık Âdem
oğulları değil, insan diye hitab edilmiştir.(Araf suresinin okunmasında bu durum rahatlıkla
anlaşılabilmektedir).
Bu aşamadan sonra bir dişi ve bir erkekten doğanlara “insan” diye hitap edilmektedir. (49(Hucurat):13- Ey
insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi
milletlere, boylara ayırdık.
Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, kötülüklerden en çok korunanınızdır. Allah her şeyi bilir, her
şeyden haberdardır.)
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Peki madem kur'an korundu ise neden önceki suhuflar korunmadıda kuran nüshaları korundu?Sizce bu adilmidir?Madem önceki toplumlara okunan''zikr''idiyse ve bu değerliyse bu neden korunmadı?Eğer korunmadı ise kuranda neden onaylanıyor ve ehli kitab'a bunlarla amel etmeleri isteniyor?Ayrıca bakara suresinde herkim Yahuda oslun,nasara olsun ,sabii olsun Allaha ve ahiret gününe iman edip salih ameller bulunursa cennete girileceği söyleniyor?Bu paralelde madem böyle neden islamdan başka din arayanların kabul edilmeyeceği söyleniyor?
Anlamak için soruyorum.
Teşekkür ederim
sayılarımla
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
Korunma daha çok muhataba yani resule transferle ilgili diye düşünüyorum.
Mushaflaşma ve sonrası için koruma görevi muminlere verilmiştir.
Onlar kitablarını korumakla mükelleftir.Eğer daha önceki nesiller veya
kitab ehli bu görevini yerine getirmediyse elbette sorumludurlar.
Zikr hatırlama/hatırlatmadır ve unutmanın zıttıdır.
Bildiğiniz gibi insan beyni herşeyi Zıttı ve Benzeri ile kıyaslama Algoritması üzerine
programlanmıştır.
Bu bağlamda Sünnetullah gereği herşeyin bir Zıttı yaratılmıştır.
Zıttı ve Benzeri olmayan yegane varlık/olgu Allahtır.
Bakara suresinde geçen ve ister yahudi,ister nasiri isterse Sabii olsun...diye
başlayan Ayette çok önemli bir koşul var;
"Allaha ve ahiret gününe iman edip salih ameller bulunursa cennete girileceği"
söyleniyor.Şartlı bir Ayettir ve söz konusu şartlarda zaten İslam tanımını işaret
ediyor.
Bu şartları taşıyan herkeste benim kardeşimdir.Yani Allaha ve Onun birliğine iman
eden,
Ölüp yok olmayacağını bilakis yeniden diriltilip hesaba çekileceği bilinci içinde
Salih işler yapan kişi hangi Sıfatla anılırsa anılsın Allaha TESLİM olmuş,dolaysı ile
İSLAM olmuş veya MUSLİMAN olmuştur.
Bununla birlikte kimsenin de Allahın işine karışmaya,itiraz etmeye Haddi,Gücü ve
İmkanı yoktur.
O dilediğini dilediği gibi cezalandırır veya mükafatlandırır.
Allah kendi Sünneti dışında Mutlak SORUMSUZDUR.
Kullarına hesap vermesi herhalde düşünülemez.
Sevgiler...
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Beklediğim bir cavabtı.Ekseriyet kuranı yüzeysel okuyor.Neye niiçin inandığını sorgulamadan taklitçi bir biçimde yaşıyor.Bu tür soruların sorulması hakikatin ortaya çıkması adına faydalı olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma