HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Yaratılış Adem-Havva, Melek-İblis-Yasak A Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Azure
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 28 mayis 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 80
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Azure

Selam,

Sırf şu sembol olayına sizi uyarmak için üye oldum.Allahın sembollerle işi olmaz.kuranda da hiçbişey sembol
olarak anlatılmamıştır.bişey neyse o'dur.herşey göründüğü/anlaşıldığı gibidir ama bazıları bunları anlarken yanlışlığa düşerler.Allah ise o konunun gerçeğini doğrusunu getirir.sembolizm tamamen ötedenberi gelen uydurukculukdur ve işleri kendilerine göre eğmelerine bükmelerine yarar.zaten arapların da ilahları birer sembolden başka bişey değildi.gerçeği yok ama sadece sembolu var.kuran ise sembolleri siler gerçeği açıklar.
zaten insanların beyinsiz olanlarından başka kimse sembollerle ilgilenmez.ancak esas tehlikeli sembolizm inkar edenlerdeki değil ortak koşanlarınkidir.hiç olmaz sa inkarcılar taptıklarının sadece sembol olduğunu bilirler ama ortak koşanlar ne yazık ki Allahın hükümdarlığının bir kısmı onlarınmış gibi davranırlar.
ve ibadetleri sadece bir şekilde dönmüştür.namaz kılarlar ama aslında sadece eğilip kalkıyorlardır başka insanlara yardım ederler ama yaptıkları yardım sadece kendine yaramayan bişey veya karşıdakine yaramayacak olan kadardır.
Yukarı dön Göster Azure's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Azure
 
daslicht
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 08 ocak 2006
Yer: Almanya
Gönderilenler: 10
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı daslicht

Selamlar dostlar...

sevgili azure.semboller hakkinda yorumlarinin cok kati oldugunu dusunuyorum.tarih boyunca semboller insanlar tarafindan farkli seylerin arkasinda olan gizli ogretinin saklanmasi icin kullanilmistir.sembol denince insanin aklina bu ogreti gelebilir ancak yaraticinin herhangi bir sembolu kullanmaya ihtiyacinin olup olmadigini veya ne amacla kullanmak istemis olabilecegini bilemeyiz.benim aklima sadece - kullari icinden ancak alimler Allah'tan ( geregince) korkar ( ve tabii kurani anlayabilir)- ayeti geliyor .eger ilmi olmayan her ayeti anlayabilseydi farkli bir ifade kullanilirdi. bence bu gercekten onemli bir konu ve diger arkadaslarin yorumlri yardimci olablir.

gercek isigin altindadir.aramak lazim.... 

Yukarı dön Göster daslicht's Profil Diğer Mesajlarını Ara: daslicht
 
Azure
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 28 mayis 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 80
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Azure

selam,

sembol -lü
isim Fransızca symbole
     Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, remiz, rumuz, timsal, simge:
       "Baykuş ve karga uğursuzluğun, merkep bönlüğün, domuz pisliğin, kaz alıklığın, aslan cesaretin, at zekâ ve adaletin, kufuryok sadakatin, bülbül aşkın, kelebek gençliğin işaret ve sembolü olmuştur."- A. Haşim.

işte sembolun anlamı.kurandaki anlatımlar semboliktir derseniz işin içinden çıkamazsınız.kurandaki anlatımlar anlamsaldır.yani bişeyin yaptığı iş yüklendiği anlam kastedilir.maddesi cismi falan bizim anladığımız şekilde olmayabilir.biz böyle olduğunda bunu sembolleştiririz ama gerçekte o sembol değildir.yani ip dediğinizde bunun maddesi şekli falan önemli değildir mesela, ip görevi yapan, yaptığı yüklendiği anlamı şey ipse o iptir.
işte böyle bir anlatım yani.
Yukarı dön Göster Azure's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Azure
 
blindpoint
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 mayis 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 275
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı blindpoint

slm 2 niziede katılıyorum ama orta yolu bulmak için en azından anladığımızı düşünmek için ortak payda bulmalıyız dostlar bence göreceli kavramlara kişisel anlam yükleme me liyiz ( sembol ,zaman gibi) kastedilen sembol misal anlamındamı yoksa birebir sembolmu yani önce birbirimizi ne kadar anlıyoruz? bende o zaman kuran semboliktir ,demek misaller üzerine kuruludur anlamındadır aynı şekilde kuran da sırda sembolde yoktur sadece gerçek vardır ve insanların fıtratı özellikleri sembole sebep verebilir ,dersem yanlış olmaz herhalde böyle göreceli bi kavram için sabit anlam yüklenemeyiceğine göre...

bişey dikkatimi çekti noktasız bu kadar uzun cümle gördünüzmü ? yanlışlıkla olmuş :))))

 

Yukarı dön Göster blindpoint's Profil Diğer Mesajlarını Ara: blindpoint Ziyaret blindpoint's Ana Sayfa
 
gocahmet541960
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 18 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı gocahmet541960

Akik Yazdı:

  --- Y A R A T I L I Ş ---

Yaratılış Adem-Havva, Melek-İblis-Yasak Ağaç-Kovulma

 

وَلَقَدْ خَلَقْنَ  كُمْ ثُمَّ صَوَّرْن  اكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلَ ئِكَةِ اسْجُدُو  لِآدَمَ فَسَجَدُ ا إِلَّا إِبْلِيس  لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِ    ِينَ

7.11  Sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere "
Âdem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ancak İblis etmedi, secde edenlerden olmadı.

* Allah Ademi yarattıktan sonra meleklere Adem için secde emri vermiştir. Bu secde emri Adem in bizatihi halife makamını alması sebebiyledir. İlgili ayete bakacak olursak :

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَ;ئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْض; خَلِيفَةً قَالُوا أَتَجْعَ ُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِ ُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّح  بِحَمْدِ َ وَنُقَدّ  سُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُ نَ

2.30 Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada fesad etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."

* Bu ayetle ilgili sorulan sorulardan birisi de , Meleklerin daha Adem yaratılmadan , yeryüzünde bozgunculuk , kan dökecek olmasını nereden ve nasıl bilmeleri ile ilgilidir. Bu soruya bazı araştırmacılar , Adem yaratılmadan önce yeryüzünde insansı adını verdikleri , ilk ilkel insan prototipinin var olması düşüncesidir. Kanımızca bu düşünce araştırmaya açık olup , biz kendi düşüncemizi aktarmayı uygun gördük.

* Ayrıca Melekler bildiğimiz üzere sadece Allah ı , zikretmekle ve görevlendirildikleri amelleri/işleri yapmakla yükümlüdürler. Asla ve Asla ALLAH ın emri dışına çıkma gibi bir durumları yoktur. Lakin kendilerine NEFS verilmemiştir. Oysa burada geçen cümlede Meleklerin ALLAH 'a karşı sitem içeren sözleri ilginçtir. Belki İblis daha ilk andan itibaren , kıyasa başlamış , isyan tohumlarını Meleklere böyle bir sözü söylemeleri için telkinde bulunarak atmıştı. Fakat düşünce daha Fiiliyata geçirilmemişti. ALLAH onun halinden habersiz değildir.

 

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَ ئِكَةِ اسْجُدُو  لِآدَمَ فَسَجَدُ ا إِلَّا إِبْلِيس  كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتّ   ;خِذُونَه&   وَذُرِّي َتَهُ أَوْلِيَ ءَ مِنْ دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّال ;مِينَ بَدَلًا

18.50 Hani, biz meleklere "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu veliler mi ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!

* Bu ayetten de anlaşılacağı üzere İblis yaratılış olarak Meleklerden değil , Cinlerdendir. Cinler ve İnsanlar yaratılış olarak farklı maddelere sahip olsalar bile aralarında büyük bir benzerlik olduğu da aşikardır. Şöyle ki ;

1- Cinler ve İnsanlar Allah'a kulluk için yaratılmışlardır.
2- Cinler de İnsanlar gibi Kıyametten sonra hesap vereceklerdir.
3- Cinler de İnsanlar gibi Kitaba muhataplardır.
4- Cinlerinde İnsan topluluğunda olduğu gibi erkek ve dişileri vardır. Ömür denilen hayat çizgisi içinde doğum , üreme ve ölüm sünetullahına tabiidirler.

 

وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْن ا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَكِنْ حَقَّ الْقَوْل  مِنِّي لَأَمْلَ َنَّ جَهَنَّم  مِنَ الْجِنَّ ِ وَالنَّا ِ أَجْمَعِ  نَ

32.13 Biz dileseydik, her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan dolduracağım."

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِن سَ إِلَّا لِيَعْبُ ُونِ

51.56 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

وَإِذْ صَرَفْنَ  إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِ ُونَ الْقُرْء انَ فَلَمَّا حَضَرُوه  قَالُوا أَنْصِتُ ا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِ ْ مُنْذِرِ  نَ

46.29 Bir zaman, cinlerden bir topluluğu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onu dinlemeye hazır hale geldiklerinde: "Susup dinleyin!" dediler. Dinleme bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler.

وَقَالَ الَّذِين  كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا الَّذَيْ ِ أَضَلَّا َا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِن سِ نَجْعَلْ ُمَا تَحْتَ أَقْدَام نَا لِيَكُون ا مِنَ الْأَسْف لِينَ

41.29 O küfre sapanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağıda kalanlardan olsunlar."

وَجَعَلُ ا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّ ِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّ ُ إِنَّهُم  لَمُحْضَ ُونَ

37.158 Allah'la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini/cinler de bilmiştir, bunların Allah'ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.

* Velhasıl bu örneklemeyi daha da çoğaltabiliriz, Konunun özünden ayrılmamak için kısaca değindik , ve ilgili ayetleri daha da açıklayıcı olması için yukarıda verdik. Sonuç olarak : İblis in de cinlerden olması sebebi ile , yeryüzünde İnsan dan önce cinlerin yaratıldığını söyleyebiliriz. Ve İblis de Cinlerin temsilcisi olarak Adem in yaratılışına şahit tutulmuş ve secde emrine muhatap kalmıştır. İşte burada İblisin Nefsi ile kıyas yöntemine gittiğini görmekteyiz. İblis belkide kendisi için hayırlı / yada şer olacak en büyük imtihanın eşiğindedir. Belki de yaratıldığından hemen sonra içinde ki kibirlik duygusunu barındırmış , fakat kendisine karşı herhangi bir imtihan aracı olarak olay yada kıyas sunulmadığından o en büyük olayla karşı karşıya kalıncaya kadar , bu düşüncesi fiiliyata geçmemişti.

إِلَّا إِبْلِيس  اسْتَكْب رَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِ ِينَ

38.74 İblis etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu.

قَالَ يَاإِبْل يسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيّ  أَسْتَكْ َرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِ نَ

38.75 Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa büyüklerden mi oldun?"

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَ ِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْ َهُ مِنْ طِينٍ

38.76 İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."

* 76. ayetten de anlaşılacağı gibi ALLAH İblis in secde etmemesinin nedenini sorunca , İblis in kıyas yöntemine gittiğini görüyoruz. Ve kendi nefsi ile kibirlenerek , Adem'e secde etmeyi kendi öz benliğine yediremiyor. Ve kendince kendini Ademin üstünde müstağni görerek , ondan hayırlı/üstün olduğunu söylüyor. Lakin bir önemli noktada İblisin cinlerden olmasına rağmen , Meleklerle aynı topluluk içinde yer alması ve Belki de kendine verilen İlim yada Rahmet ile Cinlerin temsilcisi olması hususudur. Konumuza ilgili ayet ile devam ediyorum.

قَالَ فَاهْبِط  مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَنْ تَتَكَبّ رَ فِيهَا فَاخْرُج  إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِ ِينَ

7.13 (Allah):"İn oradan! Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Şüphesiz sen alçaklardansın." buyurdu.

* Bunun üzerine ALLAH İblise verdiği Rahmetin karşılığında onu itaat edici olarak göremediğinden dolayı , onu yüksek olan makamdan kovuyor.Lakin dediğimiz gibi Meleklerle aynı makamı paylaşan İblis'in ALLAH 'a karşıda belli bir yakınlığı olduğu anlaşılıyor. Kanımızca bu makam Arş olabilir , fazla uzatmadan önemli bir noktayı açıklamak gerekiyor burada, Tam bu noktada genel kanı İblisin makamdan kovulduğu ve yeryüzüne indiği hususu ile ilgilidir. Halbuki; birazdan da açıklayacağımız gibi , bu genel kanı yanlıştır.

قَالَ أَنْظِرْ ِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُ نَ

7.14 "İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver." dedi.

* İşte İblis in bu sözüne karşılık ,

قَالَ إِنَّكَ مِنَ الْمُنْظ رِينَ

7.15  "Süre verilenlerdensin." dedi.

* ALLAH İblise istediğini veriyor. Yani İblis henüz oradan inmiş değildir. İnme ve kovulma olayı o an için tehir edilmiştir. Burada sorulan diğer bir soruda İblis in İnsanların diriltileceği günü nereden bilmesi ile ilgilidir ki : Bu da yine değindiğimiz gibi Cin ve İnsan topluluklarının aynı Sünettulaha tabii olmaları ile ilgilidir, Yeryüzünde İnsanlardan önce cinler olduğuna göre , ve onlarda ancak Allah a kulluk ve ibadet için yaratıldıklarına göre ; Onlar içinde yazılmış belirli bir hayat ve hesap gününde tekrar dirilme olacağı kesindir. (En azından ayetlerden anladığımız kadarı ile )

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْ َنِي لَأَقْعُ َنَّ لَهُمْ صِرَاطَك  الْمُسْت ;قِيمَ

7.16 "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım." dedi.

ثُمَّ لَآتِيَن َهُمْ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيه مْ وَمِنْ خَلْفِهِ ْ وَعَنْ أَيْمَان هِمْ وَعَنْ شَمَائِل هِمْ وَلَا تَجِدُ أَكْثَرَ ُمْ شَاكِرِي 

7.17 "Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın."

* İblis in telafuz ettiği ''Dosdoğru yol kavramı'' nı burada açıklamaya değer buluyorum. Daha Adem yaratılmışken / yada Adem yaratılmadan önce cinler için geçerli olan değişmez ve Allah katında ki halis din kavramını İblis in bu sözünden anlayabiliriz. Yani değişmez kayyum din , yaratılıştan kıyamete değin vardır , var olacaktır. Lakin ayetlede sabittir ki , insanların büyük çoğunluğu bunun farkına varamıyacaktır. Sonra 17. ayettende anlaşılmaktadır ki : İblis in insanlara vesvese yoluyla musallat olacağı , ve insanların büyük çoğunluğunu isyana ve şirke sürükleyecek olmasıdır. Yalnız o an için İblisin bu söyledikleri ancak bir görüş ve sanmadan ibarettir.

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِ ْ إِبْلِيس  ظَنَّهُ فَاتَّبَ ُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِنَ الْمُؤْم نِينَ

34.20 Yemin olsun, İblis onlarla ilgili sanısında isabet etti. İnananlardan bir grup dışındakiler ona uydular.

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْءُوم ا مَدْحُور ا لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَأَمْلَ َنَّ جَهَنَّم  مِنْكُمْ أَجْمَعِ نَ

7.18 Allah buyurdu: "Çık oradan. Yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım."

* İkinci kovulma emrine muhatap kalıyor İblis , ve ardından ALLAH ın , İblise uyanların akibetinin cehennem olacağı hakkında ki kelamı...

وَيَا ءَادَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُ َ الْجَنَّ َ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَ  وَلَا تَقْرَبَ  هَذِهِ الشَّجَر ةَ فَتَكُون ا مِنَ الظَّالِ  ِينَ

7.19 "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, dilediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de zalimlerden olursunuz."

* Ve şu meşhur ağaç ... (İleride deyineceğiz)

ف َوَسْوَس  لَهُمَا الشَّيْط ;انُ لِيُبْدِ َ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَ  مِنْ سَوْآتِه مَا وَقَالَ مَا نَهَاكُم ا رَبُّكُم ا عَنْ هَذِهِ الشَّجَر ةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْ ِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِ ;ِينَ

7.20 Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: "Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir."

وَقَاسَم هُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِ ِينَ

7.21 Ve onlara, "ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti.

Adem ve Havva yaratıldıktan sonra ilk yalanla muhatap kalmaları neticesindedir ki aldanışları kolay olmuştur. Lakin daha alemde çift kavramını kendilerinde görmektedirler, eş (erkek-dişi) olarak

* Belki de alemlerde yalan üzerine ilk yemin eden yine İBLİS ...

فَدَلَّا ُمَا بِغُرُور  فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَر ةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُه مَا وَطَفِقَ  يَخْصِفَ نِ عَلَيْهِ َا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّ ِ وَنَادَا ُمَا رَبُّهُم ا أَلَمْ أَنْهَكُ   َا عَنْ تِلْكُمَ  الشَّجَر ةِ وَأَقُلْ لَكُمَا إِنَّ الشَّيْط انَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُبِينٌ

7.22 Nihayet onları kandırarak aşağı çekti. O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?"

قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَ  أَنْفُسَ َا وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَ ْنَا لَنَكُون نَّ مِنَ الْخَاسِ ِينَ

7.23 "Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız."dediler.

* Burada ağaçtan bahis soy ve nesep kavramıdır. Nitekim ağaç misalinin verilmesi , şecereyi en iyi tanımlamak hususu ile ilgili olmasıdır. Bir çok farklı medeniyette yaratılış hikayeleri genın tree kavramı ile anlatılır ve bir çok uygarılığın kalıntılarında yaratılış ağaç olarak resmedilmiştir. Zaten cennette yasak meyve kavramı gibi bir kavram ayette de geçmiyor. İblis in çirkin yerlerini onlara açmak için vesvese vermesi, Adem ve Havva nın öz benliklerine cinsel dürtüleri sokmak için olmasıdır. İşte bu ana kadar kendi öz benliklerinde gizlenmiş olan bu istek ve dürtü, Ağaçtan tatmak misali ile anlatılan / cinsel birleşme olayı ile kendilerinde açığa çıkmıştır.

Nitekim çirkin yerleri kendilerine açıldı derken , daha önceden gizlenmek terimi ile anlatılan olgunun , Adem ve Havva nın bu dürtüden mahsun olmaları kavramı ile alakalıdır. Başka bir bakış açısı ile bakacak olursak, belki de Adem ve Havva nın öz benliklerine NEFSİN bir tekamülüdür. Bu konu tartışılabilir. Bizim anladığımız öz benlik kavramı ile anlatılan kelamın, NEFS ile eşit anlamlar taşıdığıdır. Ve sonuç olarak bahçe yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeleri ise , yaptıkları durumun fenalığını anlamaları neticesinde , yine utanma duygusunun açığa çıkmış olmasıdır.

* Yine burada açıklamaya değer bulduğumuz bir nokta da : Daha ALLAH ın en başta İblise olan sözlerinde '' Onlardan sana uyan'' demekle , işin sonucunun tarafından hüküm verilmiş olması ile ilgilidir. Lakin ALLAH için nasıl mekan kavramı abes teşkil ediyorsa aynı şekilde zaman kavramı da abes teşkil etmektedir. Zaten bu ayetlerinde tam olarak anlaşılamaması , zaman kavramına endeksli olarak düşünülmesindendir. Halbu ki ALLAH bundan münezzehtir ve cenette ki zaman kavramı ile Madde / dünya sında ki zaman kavramı çok farklıdır. ALLAH ın İblisle ve aynı şekilde Ademle olan münasebetlerinde aynı an içinde olması büyük ihtimaldir. (En doğrusunu ALLAH bilir.)

قَالَ اهْبِطُو  بَعْضُكُ ْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الْأَرْض  مُسْتَقَ  وَمَتَاع  إِلَى حِينٍ

7.24 Buyurdu: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir süreye kadar mekân tutmanız ve nimetlenmeniz öngörülmüştür."

قَالَ فِيهَا تَحْيَوْ َ وَفِيهَا تَمُوتُو َ وَمِنْهَ  تُخْرَجُ نَ

7.25 Buyurdu: "Orada hayat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız."

فَأَزَلّ هُمَا الشَّيْط انُ عَنْهَا فَأَخْرَ َهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَ  اهْبِطُو  بَعْضُكُ ْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الْأَرْض  مُسْتَقَ ٌّ وَمَتَاع  إِلَى حِينٍ

2.36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır."


* Ve son olarak ALLAH ın kesin hükmü gelmiş , İblis ve İnsan düşman olarak yeryüzüne inmiştir.

 

 



__________________
agmmek
Yukarı dön Göster gocahmet541960's Profil Diğer Mesajlarını Ara: gocahmet541960 Ziyaret gocahmet541960's Ana Sayfa
 
emre
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 04 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı emre

Konu ile ilgili anladıklarım şunlar:

 

Âdem peygamber, “Kuran’da -(resmî sırada)-adıyla geçen ilk insandır/peygamberdir."

Âdem ile anlatılan genel olarak insanlık tarihi; peygamberler ve gönderildikleri cahiliyye toplumlarıdır.

 

“Âdemoğulları” ile sadece Âdem’in öz çocukları ya da erkek çocukları anlaşılmamaktadır. 

Kuran’da ayrıca "İsrailoğulları" diye bir kavim geçer.Burda da anlatılmak istenen bu kavim İsrâil(Yakup) adındaki peygamberden türedi anlamında değildir.

“Sebe” denilince “Sebe kavmi”  anlaşılmaktadır (Sebe Suresi).

Ebu kelimesi “ata” anlamındadır. Sadece öz baba anlamında kullanılmaz.

 

Ebu kelimesinin yan ve mecaz anlamları da vardır.

Örneğin Arapça Ebu Hureyre (Kedicik babası)

 

“âdem”(küçük harf ile) hem "insan" anlamında hem de "erkek" anlamında

kullanılmaktadır.

Genel olarak meal ve tefsirlerde, Âdem kıssasında “O ikisi” (hüma)zamirleri, “o iki cins: erkek cinsi ve ona eş olan cins” şeklinde değil de “o iki kişi (Âdem ve eşi)“ olarak çevrilmiştir.

Bu çeviri hatasını takip eden bazı yorumcular Âraf Suresi 190. ayetin çevirisinde Âdem peygamberi müşrik yapmışlardır. (Tibyan Tefsiri , müellifi:Ayıntabî Mehmed Efendi ,Araf Suresi 190.ayetin tefsiri) Diğer bazı çevirmenler de diğer ayetlerdeki "o iki"zamirini değil de sadece Âraf Suresi’nin 190.âyetindeki “o ikisi” zamirini “o iki cins","o erkekler ve o kadınlar” şeklinde anlamışlardır.Doğru anlam da budur.Çünkü Âdem Peygamber de müşriklerden olmadı.

Eğer “adam ve eşi” ifadesi ile ya da “o ikisi” zamirleri ile “Âdem ve Havva” anlaşılsa idi, o zaman Âraf Suresi 190.ayetin çevirisinde Allah’a şerik koşan Âdem olurdu. Bu durumda Kuran’ın eleştirisi anlamsız olurdu. Nitekim Kuran bu zihniyet sahiplerini kınar. Bakara 102’de “Süleyman kâfir olmadı.”

Ve Kuran bize peygamberler arasında ayrım yapmamamızı öğütler.

 Rahman Suresi’nde “siz ikiniz” zamirini ( Kümâ) ,”siz iki kişi” olarak değil de “siz iki topluluk” anlamında “sizler” olarak tercüme etmektedirler. 

 

Arapça'daki "o iki"  ve "siz iki" zamirleri ile türler/cinsiyetler/

gruplar da ifade edilebilir.;yani bu zamirler "o iki (cins)"

"siz iki (topluluk/sınıf/kesim)" anlamlarına da gelmektedir.

 

Arapça’nın özelliği ve o zamanki toplum yapısı göz önüne alındığında kadın ayrıca zikredilmezse sadece erkek anlaşılıyordu.
Bu sebeple Kuranda “Mümin erkekler ve Mümin kadınlar” şeklinde ifadeler vardır.


Bu sebeple “âdem ve zevci”=“ adam ve karşıt cinsi” gibi bir anlamda “erkek ve kadın” ifade edilmektedir. “O ikisi” şeklindeki ifadelerde “o iki cins”; erkekler ve kadınlar” şeklinde anlamaya engel bir durum yoktur.
Âdem kıssasında ve Sebe’ Suresi 15.ve 16.ayetlerdeki “cennet” ifadeleri dünyadaki verimli, bol yeşillikli, gölgeliklerle dolu olan bahçeler, bir nevi yağmur ormanları anlamındadır. Mealler, Sebe’ Suresi 15. ve 16.ayet metinlerinde geçen “cennet” sözcüklerini "bahçe" şeklinde çevirmişler.âdem kıssasındaki “cennet” sözcükleri de Sebe’ Suresi 15. ve 16. ayetlerdeki "cennet" sözcükleri gibidir.

  İhbit (inmek), sözcüğü ile ilgili bir açıklama:

2. sure 61.ayetteki “ihbitu” sözcüğü cennetten “inmek” anlamında yorumlanmamışken, aynı kelime (ihbitû) 2.36. âyette “ cennetten inmek” gibi bir anlamda yorumlanmıştır.

Kıssadaki “cennet” sözcüğüne de uhrevî bir anlam yüklenerek Âdem peygamber arzda ( yeryüzünde) yaratılmamış gibi bir anlam oluşmaktadır. Halbuki bu durum, Bakara Suresi 30. ayetle çelişir.

 

Ayete göre: Âdem peygamber de arzda /yeryüzünde ; yani dünyada yaratılmıştır.Başka bir yerlerden falan gelmemiştir. Daha kıyamet kopmamış, ne yeni evren kurulmuş, ne de mahkeme yapılmıştır.Bedenli diriliş kıyamet günüdür.

 

Kuran nimetlerden bahseder. Bu kelime ile “yiyecek, içecek, özellikle ekmek” aklımıza gelebilir. Fatiha Suresi’nde “İslam dini” bir nimettir.

 Nimet olsun, israf olsun; yeme içme ile somutlaştırılır.

İsa peygamberin sofrası da bu anlamda ele alınabilir. Nitekim bazı tefsirlerde sofra “yemek sofrası “olarak ele alınmamıştır.

 

Soyut zekâya kavuşan insan, soyut kelimelerinin ardında tanrılar tanrıçalar aramış, bir yandan da Yüce Allah’a inandığını iddia etmiştir. Kuran bu durumun akla ve fenne aykırı olduğunu,

İnsanın “isim koyma” yeteneğinin bir şirk nedeni olarak gerekçe gösterilemeyeceğini vurgular. Ve somutla soyutu birbirinden ayırır.

 

Eski insanlar “Şans yüzüme güldü.” derken “Şans” adında bir tanrıçanın olduğunu,

Aşk’tan bahsederken “aşk” tanrıçasının olduğunu vb. iddia ederlermiş. Kuran bu tür isimlerin gerçek birer kişi olmadıklarını vurgular.

Bu isimleri kullanırız, fakat bu isimlerle putperstler gibi hayalî kişilere gönderme yapmayız.

 

İsimlendirme yeteneği:

[13.33] …………De ki: «Adlarını söyleyiniz! Yoksa O'na, o Hâlık-ı Kainat'a yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vereceksiniz. Yoksa sözün zahiri ile mi kendinizi aldatıyorsunuz?» Belki kâfir olanlara kendi desiseleri süslenilmiş oldu ve doğru yoldan alıkonuldular ………

 

Âdem peygamberin kavmi ağaca ( o zamanki putlar genelde ağaçtan yapılırdı, ağaca çaputlar falan bağlanırdı) yaklaştı, Cahiliyye Döneminde Arabistan’da 'puta tapanların' evlatlarını katl edişlerinde (6.sure 137.ayet) ve kız çocuklarını diri diri gömüşlerinde (81.sure 8-9.ayetler)nasıl cesetler görünmüş oluyorsa, eski insanlar da ağaç (putlar) nedeniyle birbirlerinin cesetlerini görüyorlar. Fakat burada bir konuyu vurgulamak istiyorum. Ağaca yanaşan Âdem değil, âdem; yani genel olarak insan türü. Âdem peygamber onlara Allah’ın emrini iletiyor.Başlangıçta dinlemiyorlar. Her iki cinsiyete ait cesetler. (Putlara insan kurban) .

(5.sure31.ayette “ceset”, “naaş”, “beden” olarak çevrilen kelime, 7.20 ve 7.27 de “avret yerleri”, “üreme organları”, “cinsel organlar” şeklinde çevrilmiştir.)

 

7.20  “ebedî” olmak, “melek” e dönüşmek öğretisi, şeytânî bir öğretidir.

Cahiliyye Toplumlarında putperestler hem insan kurbanlarının hem de öldükten sonra kendilerinin ruhsal bir canlı olarak yaşama devam edeceklerine, ebedî yaşayacaklarına, putlara tapanların meleğe, kötülerin cine dönüşeceklerine yemin ediyorlardı.

Diğer yandan da bedenli dirilişi/ Diriliş gününü reddediyorlardı.

          14.sure 44.âyet…………..Peki, vaktiyle hiç zeval bulmayacağınıza yemin edenler sizler değil miydiniz?

Fizilali’l-Kur’an 14:44 ……………..Peki, vaktiyle sürekli yaşayacağınıza, hiç ölmeyeceğinize yemin edenler sizler değil miydiniz?

 

Sonunda yalanın,yanlışlığın farkına varış ve Âdem peygambere dönüş.

 

Âdem peygamber af diliyor.Onlarla birlikte oradan ayrılıyor…

 

Âdem peygamberin başından geçenler ve onun af dileyişi ,

Musa peygamberin başından geçenler ve onun af dileyişi gibi anlaşılabilir:

Musa peygamberin de kavmi Allah’a karşı gelince cezaya çarptırıldı. Çölde yönlerini kaybettiler. Musa peygamber çölde onlarla… Halbuki Musa peygamber onlarla aynı suçu işlememişti. Fakat onlara peygamberlik yapmalıydı.Sorumluluğu vardı, onları eğitmeliydi.

Yine benzeri bir olay: Musa “buzağı heykeline tapınmamasına rağmen” 7.sure151’de bu nedenden ötürü Allah’tan yarlıganma diliyor.

[7.151] Musa dedi ki; «Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin kapsamına al, sen merhametlilerin en merhametlisisin.»

 


"Secde" düşmanlık yapmamak anlamında ele alınabilir. “Ademe secde” nin, tapınma anlamındaki "secde" ile alakası yoktur. Örneğin namazdaki "kıyam"= “ayakta durmak” demekken "kıyam etmek” başka bir anlama geçer.


Hz. Muhammed zamanında 'puta tapan insanlar' meleklere(evrendeki enerji/güç/kuvvet) olduğu gibi kabul etmiyorlar; bunları yöneten bir takım ruhani/ışınsal/nurani bireyler varmış gibi hayal ediyorlar ve bu bireylere yani hayal ürünü birey meleklere tapıyorlardı.Onlara Allah’ın kızları diyorlar, isimler veriyorlar, ağaçları oyarak putlar yapıyorlardı. Hatta kız çocuklarını bile diri diri toprağa gömüyorlardı. Örneğin onların Lat,Uzza,Menat gibi adlar verip tapındıkları üç melekleri vardı.
“Melekler âdeme secde etti” ayetinde insana şöyle bir ders veriliyor:
Ey insan sen evrende gördüğün güç ve kuvvetler karşısında eziklik çekme, bu güç ve kuvvetler sana secde etmiş; sana boyun eğmiştir.Bunları istediğin gibi kullan….
Bir de şöyle bir anlam da çıkıyor: Melekler(güç ve kuvvetler)insana boyun eğmekte iken insan niçin bunların karşısında eziklik duyar da bu güç ve kuvvetlere tapınır!

 

Kişileştirme (Dedi,dediler...Der,derler....)

.

Her dilde cansız ve şuursuzları kişileştirme vardır.

Bu kapı yağlanmak istiyor. (Aslında kapı böyle bir şey demez.Ama sen şuurunla onu konuşturabilirsin.)

Araba gitmem diyor.(Aslında araba konuşmamakta;ama sen onu şuurunla konuşturmaktasın.)

Kış kapıyı çaldı.

Hava hüzünlü.

Makineyi tamir etmek için açtığında yanmış olan parça “Ben buradayım.” der.

Kuranda Kişileştirme

22.18 Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun? İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah'ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Doğrusu Allah ne dilerse yapar.

33.72 Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.

 

Kuranda ,ortamı,gidişatı konuşturma

18.86  Nihayet Batıya ulaştığında, güneşi adeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu. Orada yerli bir halk bulunuyordu. Biz: «Zülkarneyn!» dedik, «ister onlara azab edersin, ister güzel davranırsın.»

 

Mevdudi ,TefhimülKuran'da 18.sure86.ayetin tefsirinde şu bilgiyi veriyor:

“ ‘Dedik ki’ ifadesi, Allah'ın direkt olarak bu sözleri vahyettiği ve Zü'l-Karneyn'in bir Peygamber veya Allah'dan ilham alan bir kimse olduğu anlamına gelmez. Bu Zü'l-Karneyn'in bir ülkeyi fatih olarak ele geçirdiği ve ele geçirilen ülkelerin halklarının tamamen onun merhametine kaldığı bir dönemle ilgilidir…”

 

“Dedik ki” ifadesinin öyle bir anlamı da varmış. Fakat bu anlam nedense meal ve tefsirlerde –özellikle  İblis ile ilgili bölümlere- yansıtılmamıştır. Bu durum insanların zihninde, sanki Allah İblis’le birebir vahiysel bir diyalogda bulunmuş gibi bir anlayışın doğmasına neden olunmuştur.

Yine aşağıdaki âyette kâfirlerin Allah’la girdikleri diyalogda onların îman etmiş oldukları değil; aksine onların zır câhil oldukları, ne istediklerinin şuurunda olmadıkları örneklenmektedir.

SÂD [38.16] Şöyle dediler: "Rabbimiz, bizim payımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!"

[38.16] Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler.

Kuran’a göre Allah kimi seçeceğini bilendir. İblis gibi kâfirlerden peygamber seçmemiştir.Ya da peygamber seçtiği bir kul daha sonradan kâfir olmamıştır. Ve Allah, özel vahyini sadece peygamber seçtiklerine yapmıştır.

Kuran’a göre İblis  “kâfirlerden idi”.  Yani “îman edenlerden değil idi”.

38.sure 16.ayet göz önüne alındığında kâfirlerin Rabbe yönelik usluplar kullandıkları  anlaşılıyor. İblis’inde Rabb’e dediklerini de bu anlamda anlıyorum. İblis’in kullandığı bu ifadelerden onun Rabb’e iman ettiği

değil, kâfir olduğu, dolayısı ile zır cahil olduğu anlaşılmaktadır.

İblis sözleriyle dalga geçerek meydan okumak istemişti.Çünkü o bir mü’min değil, bir kâfir idi. Fakat Allah, onun o kötü fikirlerinin kıyamete kadar, onun ismiyle bütünleşmesine hüküm vermiş. İnanan da inanmayan da, tanıyan da tanımayan da her kötü durumda ona gönderme yapacak ve o bir lânetli/kötü fikirleri nedeni ile kınanan olarak kalacak.Gerçek anlamda değil; fakat mecaz anlamda sadece ifadelerde (kötü fikirleri ile) yaşayan bir ölümsüz.


SEBE' [34.19] Ama onlar, tutup şöyle dediler: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır!" Böylece kendilerine zulmettiler de biz de onları efsaneler haline getirdik; hepsini darmadağın ettik. İşte bunda, gereğince sabreden, yeterince şükreden herkes için elbette ibretler vardır.

Yukarı dön Göster emre's Profil Diğer Mesajlarını Ara: emre
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

 Selam Emre,

  Bu konu hakkında orijinal söylemlerde bulunmaya çalışıyorsun ama tam olarak zihninde toparlayamamış gibisin.Bu nedenle bu konu hakkında daha derli-toplu çalışma bekliyor,başarılar diliyorum.



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

El Beqara'da Adem Aleyhis Selam Hazretleri'nin(Adem'in neslinin) fesat çıkarıp kan dökeceğini melekler nasıl mı bilmiş.Kimilerinin buna yanıtı şöyle:

Melekler Lewh-i Mahfuz'a=Nur-i Muhammed'e bakmışlar!..

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım



KUR’AN’DA HZ. ADEM*


Adem kelime olarak sâmî dillerine mensup bir kelimedir. İbranca “âdâmâh” sözü “ekili alan” demektir ve kök olarak “âdem” “kızarmak” mastarından gelmektedir. Verimli toprağın renginin kızıl olmasına yapılan bir analojiyle “kızıl toprak” anlamındadır. Nitekim Arapça’da da “toprak ve yeryüzü” anlamına gelmektedir. İsim olarak, semavî dinlere mensup topluluklar tarafından ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanılan ve künyesi “ebu’l-beşer” (insanlığın atası) olan bir şahsiyetin adıdır ki buna da Hz. Adem denmektedir.


Hz. Adem hakkında yanlış inançlar ve efsaneler oldukça çoktur. Özellikle: Allah’ın yeryüzüne toprak almak için, sırasıyla Cebrail, Mikail ve İsrafil adındaki büyük melekleri gönderdiği ve onların istenen toprağı getiremeyip sonra Ölüm meleğini gönderdiği onun her çeşit topraktan birer avuç getirdiği ve Allah’ın bu toprakları çamur yaparak 80 yıl şekilsiz bıraktığı, güneşte kuruttuğu ve sonra şekil vererek 120 yıl daha ruhsuz bırakarak bilâhere ruh verdiği ve böylece canlanıp ilk insanın meydana geldiği ve adının Adem olduğu, eşi Havva’nın onun kaburga kemiğinden yaratıldığı, Cennet’te zina ettikleri, yılan hikayesi, başka bir gezegenden yeryüzüne düştükleri, Adem’in Serendib adasına, Havva’nın Hicaz’a düştüğü vs. hususundaki söylentilerin İslâmî hiçbir mesnedi yoktur. Bu hususta bu rivayetleri haklı çıkaracak ne bir ayet ve ne de sahih bir hadis mevcuttur. Bu rivayet ve efsanelerin kaynağını Yahudi, Süryani ve diğer hristiyan menşe’li kaynaklar oluşturmaktadır. Muharref Tevrat’ın “Hilkat” bahsinin Yahudi ve Süryaniler tarafından yapılmış yorumlar zamanla İslâm toplumuna girmiş ve yapılan tefsir ve kısas-ı enbiya ile ilgili kitaplarda yer alan “isrâiliyat” denen menkabeleri vücûda getirmiştir.


Yaratma mı, halife tayini mi?


Kur’ân’da insanın yaratılışı ile Hz. Adem’in “Allah’ın halîfesi” olması meselesi ayrı ayrı konuları içermektedir. Kur’ân “Biz insanı çamurdan yarattık” (Hicr, XV/26) ayetiyle hem Hz. Adem’in hem de bugünkü insanın maddi varlığının orjininin toprak olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan bakıldığında “Adem” kelimesi ile “İnsan” kelimesi Kur’ân’da sinonim bir görünüm arz etmektedir, bu husus daha ziyade “Allah’ın halîfesi” kavramında gerçekleşmektedir. Bu itibarla Kur’ân Adem’in bütün insanlığın ilk biyolojik babası olduğu konusu üzerinde hiç durmaz. Adem’in halifeliği konusu, onun şahsında bütün insanlığın halifeliği ve diğer yaratıklara mümtaz kılınması konusudur.


وإذ قال ربك للملائكة إني جاعل في الأرض خليفة قالوا أتجعل فيها من يفسد فيها ويسفك الدماء ونحن نسبح بحمدك ونقدس لك قال إني أعلم ما لا تعلمون


(Bakara, II/30)


“Hani Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife tayin etmekteyim” dediğinde onlar da: “Orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı tayin ediyorsun? Halbuki biz Seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediklerinde Allah da “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”


إذ قال ربك للملائكة إنى خالق بشرا من طين


(Sa’d, 38/71)


“Hani Rabbin meleklere: “Ben çamurdan bir beşer yaratmaktayım. ” dedi.”


Bu durumun farkında olmayan hemen hemen her müfessir veya mütercim (Bakara, II/30)’da Hz. Adem’in insanın biyolojik babası olduğundan bahsedildiğini düşünerek kontekse aykırı şöyle tercüme etmektedirler:


“Hatırla o vakte kim Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım” demişti. Melekler de “Orada kan dökecek fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz’” dediler. Allah ta “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”


Öncelikle bu ayette yaratma söz konusu değildir. Zira fiil olarak “ce’ale halifeten” “bir halîfe tayin etmek” demektir. Yaratma çoktan bitmiş beşeriyet yeryüzünde faaliyet icra ediyor, artık halifelik tayininden bahsedilmektedir. Halbuki Hz. Adem’i insanlığın biyolojik babası sayanlar, bu ön yargı ile ayete yaratma manası vermektedirler. Aynı nedenle bu olayı, Cenab-ı Hakk’ın gelecekte yapacağı bir iş olarak anlamışlardır. Halbuki “câilun fi’l-ardı halifeten” “halîfeyi tayin etmekte olan” ya da “tayin eden” demektir.


Yeryüzünde bu ayetin insanın yaratılışı ile ilgili olduğunu zannedenler, meleklerin sözlerine de yukarıda görüldüğü gibi istikbal manası vermişlerdir. Kaldı ki bu ayette yedi adet muzari fiil (şimdiki ve geniş zaman kipi) ile yine şimdiki zaman anlamında bir adet ism-i fail olan kelime vardır. İşte tarihi meal ve tefsir yanılgısını devam ettirenler bu fiillerin üçü ile ism-i faili hiçbir sebebi olmaksızın gelecek zaman kipiyle tercüme edip diğerlerine şimdiki zaman manası vermişlerdir. Böylece aynı ayet içinde geçen bu fiillerin arasındaki zaman ahengini bozuyorlar ve güya Allah’ı zaman konusunda bir tenakuzda bırakıyorlar. Halbuki mana, hal sigasıyla (muzari=şimdiki zaman kipi) “orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı halîfe tayin ediyorsun?”dur. Çünkü insanın yaratılması daha önce gerçekleşmiş ve melekler insanların bu fiilleri yapmakta olduklarını söylemektedirler.


Hz. Adem ilk insan mı?


Bu konudaki yanılgıların bir sebebi de Kur’an’da “Beni Adem” tamlamasının sıkça kullanılmasıdır. Buradan hareketle Adem’in insanlığın ilk babası olduğu sonucuna varılmıştır. Halbuki Kur’ân’da yine aynı tabirle “Beni İsrâil” ifadesi de yer alır. Buna rağmen o kavim tamamen neseb itibariyle İsrail (=Hz. Yakup)’un oğulları değildirler. Aynı şekilde “Beni Adem” tabirine de neseb bağı anlamı verilmesi doğru değildir. Zira Arapça’da “Beni” tabiri onu takip eden onun sünnetinde olan için kullanılır. Keza Kur’an’da müslümanlara hitaben Hz. İbrahim için “Babanız İbrahim” (Ebîkum İbrahim) tabiri kullanılmaktadır. (Hac, 22/78) Buradan Hz. İbrahim’in bütün müslümanların biyolojik babası olduğu anlamı çıkarılmamaktadır. Baba tabiri de önder, lider vs. anlamındadır.


Hz. Adem’in biyolojik anlamda ilk insan olduğu ön yargısına sebep olan diğer bir yanlış ise, Hz. Adem’in ve eşi Havva’nın (Havva’nın adı Kur’an’da geçmez) yaratılışı ile ilgili olduğu iddia edilen ayetlerin yorumları hakkındadır. Adem’in ilk insan olduğunu iddia edenler, şu ayete yanlış bir anlam vermektedirler.


يا أيها الناس اتقوا ربكم الذي خلقكم من نفس واحدة وخلق منها زوجها وبث منهما رجالا كثيرا ونساء


(Nisa, 4/1)


“Ey insanlar sizi bir tek nefisten ve ondan da eşini yaratan ve her ikisinden de çok sayıda erkek ve kadınlar çıkaran Rabbinize gerekli saygıyı gösteriniz.”


Bu ayette insanların tek bir nefisten yaratıldığı söz konusudur. Fakat müfessirlerin çoğu, hatta hepsi “nefs-i vâhide”den Adem, “zevceha” tabirinden de Havva’nın kast olunduğunu söylerler. Halbuki ayette buna delâlet eden hiçbir sarahat yoktur. Çünkü “nefs-i vâhide” Adem’in müradifi değildir. Adem özel isim olarak “marife” nefs vahide ise “nekire”dir. Adem müzekker (erkek), bu tabir ise müennestir (dişi). Öte yandan (A’raf, 7/l89-190) ayetlerinde aynı ifadelerle “nefs-i vâhide”den bahsedilmektedir. Nefs-i vâhideden yaratılan ve eşi de ondan var edilenin Allah’tan salih bir evlat istedikleri, Allah’ın kendilerine istediklerini vermesine rağmen o ikisinin Allah’a bir çok şirk koştuğu ifade edilmektedir. Şu halde “nefs-i vâhide”yi “Hz. Adem” olarak yorumlamak mümkün değildir. Nefs-i vâhide, insanı meydana getiren prensip, su veya nutfe (sperm) anlamındadır. (bkz. İ. Yakıt, Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi, S. D . Ü . İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, s. 9 vd). Zira Kur’an, bu ayetlerde Adem’in yaratılışından bahsetmemektedir.


إن مثل عيسى عند الله كمثل آدم خلقه من تراب ثم قال له كن فيكون‏


(Ali İmran, 3/59)


“Muhakkak ki İsa meselesi Allah katında Adem meselesi gibidir. Onu da topraktan yarattı. Sonra da “ol” dedi, o da olur.”


Kur’an’ın Hz. Adem’in yaratılışından bahsettiğini sananlar ayete “Allah Adem’i topraktan yarattı” manasını vermişlerdir. Onlara göre bu ayette Hz. Adem’in ilk insan oluşuna delil vardır. Halbuki ayet cümle semantiği açısından ele alındığında böyle olmadığı görülecektir. Söz konusu ayette ehl-i kitabın Hz. İsa’ya uluhiyyet atfetmesi ele alınmıştır. Onlar sadece babasız olması hasebiyle İsa’ya uluhiyet atfediyorlardı. Allah da onlara mademki sizin indinizde sadece babasız olan İsa’ya uluhiyet atfediyorsunuz da yine size göre hem anasız hem babasız olan Adem’e niye uluhiyet atfetmiyorsunuz? diyerek topraktan gelen bir varlığa uluhiyet atfedilemeyeceğini beyan etmektedir.


Ayette geçen “indallah” tabiri de çok önemlidir. Bu ifade yukarıdaki meselenin bir, “indelbeşer” yani insanlar tarafından yorumlandığını bir de, “indallah” yani Allah katında gerçek yorumunun bulunduğunu ve insanlarınkinden farklı olduğunu gösterir. Bu kayıtla beraber ayette vurgulanmak istenen şey, her insanın orijini olan toprağın Hz. Adem ve Hz. İsa’nın da orijini olduğudur. Böylece “halakahu” ibaresindeki “hu” zamiri Hz. İsa’ya racidir. Yani “Onu (İsa’yı) da topraktan yarattı”. Topraktan yaratılan hiç bir kimseye de uluhiyyet isnadı mümkün değildir. Ayrıca ayet Hz. Adem’in anasız-babasız yaratılması ile de ilgili değildir. Nitekim şu iki ayet de Hz. Adem’in ilk insan olmadığına işaret eder.


كان الناس أمة واحدة فبعث الله النبيين مبشرين ومنذرين


(Bakara, 2/213)


“İnsanlar tek bir topluluktu. Daha sonra Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi. ”


Ayette insanların kök birliğine sahip tek bir topluluk olduğu, sonra da kendilerine peygamberler gönderildiği ifade ediliyor. Hz. Adem ilk peygamber olduğuna göre ondan önce insan cinsinin bulunması zorunlu hale gelmektedir.


إن الله اصطفى آدم ونوحا وآل إبراهيم وآل عمران على العالمينR 07;


(Al-i İmran, 3/33)


“Allah Adem’i, Nuh’u, İbrahim ve İmran sülalelerini âlemler üzerine seçmiştir”.


Görüldüğü üzere ayet, Adem’in “seçildiğini” ifade ediyor. Adem benzerlerinden oluşan bir topluluk içerisinde bulunmalı ki seçilme imkanı mevcut olsun. Yani ayete göre, İbrahim sülalesi ile İmran sülalesi diğer sülalelerin arasından seçilmiştir. Nuh da diğer nuhların yani kendi benzerlerinin arasından seçilmiştir. O halde Adem de diğer ademlerin (yani kendi benzerlerinin) içinden seçilmiş olmalıdır. Bu da onun ilk insan olmadığını, aksine, bir toplulukla beraber yaşarken seçildiğini ve peygamber olarak gönderildiğini gösterir.


Görüldüğü gibi (Bakara, 2/30)’da anlatılan “halifelik” meselesi, insanın yani beşer cinsinin yaratılışından tamamen farklıdır. Bu ayetlerde, insanlığa hilâfet makamı verilmiştir. Adem bunun temsilcisidir. Yani Adem’in şahsında halifelik temsil edilmektedir. Anlaşılması gereken bunun ne olduğudur. Adem kıssası, Kur’ân’da birkaç yerde anlatılırken, bu kıssa içinde yer alan Adem ise, halifeliği temsil eden bir karakterle sunulmaktadır. Ancak, Kur’ân bu hususta bize çok açık ve geniş malumatlar vermemektedir.


Öncelikle ayetlerden, meleklerin bu makamı elde etme isteğinde oldukları anlaşılmaktadır. Onlar, “Biz seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” sözleriyle hilafete daha lâyık olduklarını imâ ediyorlar. İnsanın fesat çıkarıcı ve kan dökücü olmasıyla, kendilerinin tesbih ve takdis edici olmalarını kıyaslayarak hilâfete talip olmaktadırlar. Fakat Allah, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diyerek halifeliğin tesbih ve takdis ile olmadığını ifade etmektedir. Diğer yandan Cenab-ı Hakk’ın Adem’e “Esma’’yı talim edip, melekleri bununla imtihan etmesi ve onların da “Esma”yı bilememeleri ise hilâfetin, takdis tesbih ve ibadet ile olmayıp ilim ile olduğunu göstermektedir. Kur’ân halifelik hakkında kesin bir şey söylemese de bu hususta birçok yorum yapılmıştır. Bize göre halifelik hükümranlık anlamında olup, o da “Esma”yı talim hakikatinde gizlidir.


Esmanın Öğretilmesi


Adem’e öğretilen isimler konusuna müfessirler oldukça zengin yorumlar getirmektedirler. Onlardan bir kısmına göre, “Esma”dan maksat “müsemmiyat”tır. Yani bütün varlıkların adlarıdır. Mevlâna Celaleddin’e göre Esma’dan kasıt: Zahirde cisimler, bâtında isimlerdir. Diğer bir görüşe göre, Allah’ın insana istisnasız bütün ilimleri yapma kapasitesini vermesi ve bu kabiliyetiyle insanın onu her yerde kullanabilmesi ve her varlığa adını verebilmesidir. “Esma”yı talimin yer aldığı ayette bazı hususlar dikkati çekmektedir.


Adem’e “Esma”yı öğreten, bizzat Allah’tır. “Allame Ademe’l-esmâe” “Adem’e isimleri öğretti”. Bu iş için öğretti fiili kullanılmıştır ki; “tef’îl” kalıbı bir işin tedricen ve zaman içerisinde yapıldığını gösterir. Esma’ya “kulleha” bedelinin getirilmesi, ona isimlerin tümünün öğretildiğine delâlet ediyor.


Bir diğer durum ise, Allah’ın meleklere “Bunların isimlerini bana haber verin” derken “hâulâi” işaret zamirini kullanmasıdır ki; bu zamir, haber verilmesi istenen şeyin orada göz önünde olduğu intibaını veriyor.


Ayrıca “aradahum” ifadesindeki “hum” zamiri müzekker kullanılmış olup ayette geçen açık bir mercii de yoktur. Bu karinelerden arzedilen şeylerin, müsemmiyat olduğu ve bunları gören meleklerin, onların isimlerini bilemedikleri anlaşılmaktadır. Onların “Senin bize öğrettiklerinden başka bizde bir ilim yoktur” demelerinden, bunun bilgiye ait ve Allah tarafından bildirilmesiyle bilinen şeylerden olduğu ortaya çıkıyor ki; biz, Esma’yı öğrenmenin Adem için bir vahiy olabileceğini düşünüyoruz.


Burada akıl ve vahiy bilgisinin bir bileşkesini görmekteyiz. Şöyle ki; varlıkların isimlerini bildirmek, ancak onları tanımak ile mümkündür. Tanımak ise onları tanımlamaktır. Tanımın oluşması için önce zihinde tasavvur oluşmalıdır. Dolayısıyla duyu ve akıl vasıtasıyla zihinde oluşan tasavvurlar, varlıkların zihinsel formlarıdır. Buradan hareketle hangi formun hangi varlığa ait olduğu ve ne olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla akıl, bu varlık hakkında hükmünü verecek ve tanımını yapacaktır. Böylece varlığı belirleme, onu tanıma ve onu diğerlerinden ayırıcı olan isminin verilmesiyle mümkündür. Bu özellik kesin bilginin veya ilmin temelidir. Zaten meleklerin cevabından onlarda bu hususun eksikliği görülmektedir. Onlar, varlığı tasavvur etseler de tanım yapamıyorlar. Yani ilim üretme yeteneğine sahip değiller. Aklî ve vahyî kaynaklı bu husus sadece insana verilmiş olup, insan bu iki kaynakla ilmin ve teknolojinin yolunu açmış ve tabiata ve içindekilere hükmetme yetkisini kazanmaya yani halifeliğe layık olmuştur.



Secde


Meleklerin Adem’e secde etmeleri konusunda kaynaklar, asıl secdenin Allah’a yapıldığı Adem’in ise sadece bir kıble olduğu görüşündedirler. Ancak secde, itaat anlamına da geldiğinden bütün varlıkların insanoğlunun emrine verildiği anlamını da bulabiliriz.


Kur’ân’da, bu konu yedi yerde geçmektedir. Bu ayetleri özellikleri itibarıyla iki grupta mütaala edebiliriz. İlk grup ayetlerde (Hicr, 15/30 ve Sa’d. 38/73) “Beşer’’ lafzı kullanılmıştır. İkinci grupta ise, (Bakara, 2/34; A’raf, 7/11; İsra, 17/61; Kehf, 18/50; Taha, 20/116) kendisine secde edilmesi gereken kişinin, ismi sarih şekilde “Adem” olarak zikredilmiştir. Bu iki ayet grubu arasındaki bir diğer fark, ilk grupta beşere akli melekeler anlamında ruh üfürme tabiri geçerken, ikinci grup ayetlerin sonrasında cennetle ilgili mevzulardan, (yasak ağaç, Adem ve eşinin Şeytan tarafından aldatılması, v. s .) bahsedilmektedir.


Birinci gruba Hicr Suresi’nin 15/28-31. ayetlerini örnek olarak verebiliriz.


وإذ قال ربك للملائكة إني خالق بشرا من صلصال من حمأ مسنون فاذا سويته ونفخت فيه من روحى فقعوا له ساجدين فسجد الملائكة ‏كلهم اجمعون‏ إلا إبليس أبى أن يكون مع الساجدين


“Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde balçıktan bir insan türü (beşer) yaratmaktayım, ona insan şekli verip, ruhumdan üfürdüğümde ona secdeye kapanın” demişti. İblis hariç meleklerin hepsi secde ettiler, o, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.”


İkinci ayet grubuna örnek olarak da Tâhâ Suresi’nin 20/116 ayetini zikredebiliriz.


وإذ قلنا للملائكة اسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس أبى


“Meleklere Adem’e secde edin demiştik, iblis hariç hepsi secde ettiler. O çekindi.”


İşte bu temel farklılıklar Kur’an’da iki secde emrinin olduğunu göstermektedir. Söz konusu secdelerden biri tekvini, diğeri ise teklifidir. (Kevnî ve şer’î) Şeytan her iki secdeye de aynı gerekçelerle itaat etmemiş ve yüz çevirmiştir.


Yukarıda ifade edildiği üzere meleklerin itaat edip şeytanın ise isyan ettiği bu secde olayı iki defa vuku bulmuştur. Mevzuyu bu şekilde ele almak fenomenolojik olarak namazdaki iki secdenin hikmetini de açıklayacaktır. Aynı şekilde Kur’ân’da yer alan tilavet secdelerinin de bir kısmı tekvini, bir kısmı da teklifidir.


Sa’d Suresi’nde geçen “ruhun üfürülmesi” olayı insan türüne aklî melekeler verilmesidir. Yani ruhî bir meleke olan insan aklı önünde varlıkların ve meleklerin secdesidir. Bu birinci secdedir. İkinci secde çok sonra Hz. Adem’in şahsında gerçekleşen halifelik olayındadır. Yani Adem’e öğretilen isimlerin bir diğer tabirle insana öğretilen ilmin önünde yapılan secdedir. Kısaca ilahi kaynaklı olan insan aklı ve ilminin önünde meleklerin secdesi iki kere vuku bulmuştur. Buradan Tanrı’nın Kur’an’da evrensel anlamda iki secde emrinin olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı da evrensel bir ibadet olan namazın her rekatinde iki defa secde edilmektedir.


Şeytan’ın her iki secdeye isyanında şu hususlar dikkati çekmektedir. (İsra, 17/61)de قال أأسجد لمن خلقت طينا “Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?” sorusu ile sanki Allah’ın bu emrinin yanlış olduğunu ima etmektedir. İkinci yanlışı ise:


قال ما منعك ألا تسجد إذ أمرتك قال أنا خير منه خلقتني من نار وخلقته من طين‏


(A’raf, 7/12)


“Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten onu çamurdan yarattın.” Sözüyle insanın orijini ile kendi orijinini mukayese etmesidir: Her ne kadar Kur’ân bu olayı anlatırken “ateşin topraktan daha üstün olduğu” öncülünü zikretmese de, Şeytan söz konusu iddiada bulunarak kendisinin Adem’den daha üstün olduğu sonucuna varmakta ve bunu da secde etmeyişinin gerekçesi saymaktadır.


Şeytanın, secdeden yüz çevirmesi Kur’an’da fısk ve küfür ile nitelendirilmiştir.


Şeytanın fıskı (Kehf, 18/50) tekebbüründen dolayı, küfrü (Bakara, 2/34) ise Allah’ın emrini yersiz bularak O’na cevr isnad etmesinden dolayıdır. Yani şeytan “çekinmesi, kibirlenmesi ve secde etmemesi” sebebiyle kâfir olmuş değildir. Onun küfrü, Allah’ın emrini beğenmeyerek, ona zulüm isnat etmiş olmasındandır. Bir diğer ifadeyle Allah, ona göre, emri ters veriyordu. Asıl secde kendisine yapılmalıydı. Zaten “Ben ondan daha hayırlıyım” ifadesinin altında yatan fikir de bu idi.


Öte yandan meleklerin tabiatı konusunda da fikir yürütülmüştür. Bazı hadislere göre hava, rüzgar gibi birtakım tabiat kuvvetleri melek kategorisinde ele alınmıştır. Hal böyle olunca Adem’e secde eden melekler veya bir diğer tabirle insana secde eden meleklerin tabiatı ve fonksiyonları temyiz edilmeyerek “bütün melekler” dendiğine göre, buradan bütün varlıkların insanın emrine ve hizmetine verildiğini anlamak mümkündür.


Cennet


Adem’in vahiy aldığı ve imtihan edildiği cennet hakkında tefsirlerde bir çok mülahazalar bulmak mümkündür. Bir kısmında söz konusu cennetin ahirette müminlerin gireceği cennet, hatta bunun “cennetül-adn” ve “cennetül-huld” olduğu gözlenmekte iken, bir kısmı da bunun yeryüzünde bir mekan olabileceği fikrine yer vermektedir.


Cennet, Kur’ân’da 147 defa geçen bir kelime olup bunun 117 si Ahiretteki cennet için kullanılmıştır. Geri kalan kısmı ise yeryüzünde bir bahçe anlamına gelmektedir. Gerek bu anolojiyi yapanlar gerekse ölümden sonra müttakilere vadedilen cennetle Adem’in cennetini mukayese edenler onun yeryüzünde, hatta Adem’in yaşadığı yerin adı olduğunu savunmuşlardır. Nitekim söz konusu cennetin dünyada olduğunu savunanlar şu maddelerle ifadeye çalışıyorlar:


1-Adem’in halife tayin edilmesi yeryüzünde olmuştur.


2-Allah’ın Adem’ i yaratıp sonra semaya çektiğine dair bir haber yoktur.


3-Ahiretteki cennete Şeytan’ın girmesi veya orada olması düşünülemez.


4-Ahiretteki cennette yasak söz konusu değildir.


5-Ahiretteki cennette herhangi bir yükümlülük yoktur, teklifi bir yer değildir.


6-Ahiretteki cennette emre itaatsizlik söz konusu değildir.


7-Ahiretteki cennette zaten ebedilik vardır. Ayrıca ölümsüzlük aranmaz.


8-Ahiretteki cennette, yalan, vesvese, aldatma ve isyan yoktur.


9-Ahiretteki cennete girenlerin herhangi bir şekilde oradan çıkmaları söz konusu değildir.


Adem’e ve eşine verilen “Ey Adem sen ve eşin Cennette oturun” (Bakara, 2/35) emri zaten Adem ve eşinin orada olduğunu gösterir. Yani dışarıdan oraya girmedikleri, orada oldukları ve oturmaya devam etmeleri gerektiği anlamına gelir.


Bütün bu hallerde belirtilen sebeplerden dolayı Adem’in cennetinin Ahirette gidilecek cennet olmadığı ve onun yeryüzünde bir bahçe olduğu anlaşılmaktadır.


Adem’in cennetinde de her türlü nimetin var olduğu hatta çeşitli sıkıntılardan ve problemlerden emin olduğunu şu ayetlerden anlıyoruz:


إن لك أن لا تجوع فيها ولا تعرى وأنك لا تظمأ فيها ولا تضحى


(Tâhâ, 20/118, 119)


“Muhakkak ki senin için orada acıkmak, çıplak kalmak, susamak ve güneşten yanmak diye bir şey yoktur.”


Ayrıca Adem, bulunduğu cennette ölümsüz olmayı da arıyordu. Nitekim şu ayette görüleceği gibi şeytan Adem’in bu düşüncesinin gerçekleşmesine yardımcı olmak bahanesiyle telkinde bulunuyor:


فوسوس إليه الشيطان قال يا آدم هل أدلك على شجرة الخلد


وملك لا يبلى


(Taha, 20/120)


“Şeytan ona vesvese verdi. “Ey Adem, sana ölümsüzlük ağacını ve çökmeyen saltanatı, göstereyim mi? dedi.”


Ayrıca görülüyor ki Şeytan da içeride istediği gibi dolaşıp, rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir.


فوسوس لهما الشيطان ليبدي لهما ما ووري عنهما من سوآتهما وقال ما نهاكما ربكما عن هذه الشجرة إلا أن تكونا ملكين أو تكونا من الخالدين وقاسمهما إني لكما لمن الناصحين فدلاهما بغرور فلما ذاقا الشجرة بدت لهما سوآتهما وطفقا يخصفان عليهما من ورق الجنة وناداهما ربهما ألم أنهكما عن تلكما الشجرة وأقل لكما إن الشيطان لكما عدو مبين


(A‘raf, 7/20-22)


“Şeytan kendilerine gizli olan çirkinliklerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi ve “Rabbiniz size bu ağacı, ancak melek olmayasınız veya ebediyyen kalanlardan olmayasınız diye yasakladı.” dedi ve “Elbette ben sizin hayrınızı isteyenlerdenim” diye her ikisine de yemin etti. Şeytan o ikisini hataya düşürdü ne zaman ağacı tattılar, ikisinin de çirkinlikleri ortaya çıktı. Bunun üzerine her ikisi de cennet yaprağıyla üzerlerini kapatmaya başladı. Rableri kendilerine; “Ben sizin ikinize de şu ağacı yasaklamamış mıydım ve Şeytan her ikinizin de apaçık bir düşmanıdır dememiş miydim.” diye seslendi.


Bütün bu ifadeler Adem’in cennetinin ölümden sonraki cennetle doğrudan bir alakası olmadığı arzda bir yer olacağı fikrini kuvvetlendirmektedir.


Ayrıca Adem’in cennette ölümsüzlük araması, ölümü daha önce tanıdığı anlamına gelir ki; bu da Adem’in ilk insan olmadığı konusunda bize bir fikir verir. Zira Adem ilk insan olsaydı, ölümü görmeden ölüm ve ölümsüzlük hakkında bir bilgiye sahip olmadan nasıl ölümsüzlük teklifinin peşine düşerdi


Adem’in cennetinin yeryüzünde olduğunu savunanların başında İbn Abbas, Vehb b. Mühebbih, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife ve arkadaşları, İbn Kuteybe, Ebu Müslim el-İsfehani gibi meşhurlar...


ilahiyatçı profesör İsmail Yakıt'ın ''Kuran'ı anlamak'' isimli eserinden alıntı...



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
efrayim58
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 13 subat 2007
Gönderilenler: 1098
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı efrayim58

 

      Efrayim

      Sevgili akik

       Adem ve Havva yaratıldıktan sonra ilk yalanla muhatap kalmaları neticesindedir ki aldanışları kolay olmuştur. Demişsiniz.

       Kitabımızda Havva varmıki tartışmanın belkemiğini Havva'dan oluşturmuşsunuz.Temelsiz evin detaylarıyla uğraşılır mı?

        Tevrat'a göre tartışacaksak... Tamam.

         Kuran-ı Kerim'e göre tartışacaksak... Tamam değil.

         Tevrat ve İncil'de yer alan, Kuran-ı Kerim'de yer almayan Havva için, 10 BÖLÜMLÜK TARTIŞMA AÇILMIŞ ÇOK ŞAŞIRDIM.

           Sevgi ile, 

Yukarı dön Göster efrayim58's Profil Diğer Mesajlarını Ara: efrayim58
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats