HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Cennette oturak alemleri, huriler yok. Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Mürselat
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 31 temmuz 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 71
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mürselat

selam muhliskul

bildiğim kadarıyla forum kuralları içerisinde bilim yanlsı yazılar yazma zorunluluğu yok.takip ettiğim süre içerisinde sizin şahsınıza ve cin13 ün şahsına yönelik aşağılayıcı,hakaret edici bir iletide yok.kuzum o halde senin derdin ne Allah aşkına ikide bir küskünleri oynuyorsun.varsa itirazın yaz bizlerde değerlendirelim..kabak tadı vermeye başladın kusura kalma ama.

selamlar



__________________
Allah ve melekleri, Resule namaz kılıyor. Ey iman edenler, siz de resule namaz kılın...... çok ilginç bir çeviri oldu değilmi. böylelikle salatın ne anlama geldiğinide öğrenmiş olduk :))
Yukarı dön Göster Mürselat's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mürselat
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

HÛRUN ÎYN VE QÂSİRÂTUTTARF

Konuyla lgili Âyetlerin bir çevirisi:

37/40-49:

40- إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْل 14;صِينَ :

41- أُوْلَئِ 03;َ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُو 05;ٌ :

42- فَوَاكِه 15; وَهُم مُّكْرَم 15;ونَ :

43- فِي جَنَّاتِ النَّعِي 05;ِ :

44- فِي جَنَّاتِ النَّعِي 05;ِ :

45- يُطَافُ عَلَيْهِ 05; بِكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ :

46- بَيْضَاء 14; لَذَّةٍ لِّلشَّا 85;ِبِينَ :

47- لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُ 08;نَ :

48- وَعِنْدَ 07;ُمْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; عِينٌ :

49- كَأَنَّه 15;نَّ بَيْضٌ مَّكْنُو 06;ٌ :

38/49-54:

49- هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتّ 14;قِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ :

50- جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّ 81;َةً لَّهُمُ الْأَبْو 14;ابُ :

51- مُتَّكِئ 16;ينَ فِيهَا يَدْعُون 14; فِيهَا بِفَاكِه 14;ةٍ كَثِيرَة 13; وَشَرَاب 13; :

52- وَعِندَه 15;مْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; أَتْرَاب 12; :

53- هَذَا مَا تُوعَدُو 06;َ لِيَوْمِ الْحِسَا 76;ِ :

54- إِنَّ هَذَا لَرِزْقُ 06;َا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ :

36/56-57:

56- هُمْ وَأَزْوَ 75;جُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَا 74;ِكِ مُتَّكِؤ 15;ونَ : Onlar ve eşleri bahçelerde koltuklarda yaslanmışlar.

Dikkat! Bu ayet bu güzel vasıflarla methedilen güzel kadınların/o dilberlerin onların eşleri olduğunu söylüyor. Bunlar yeniden inşa edilmiş eşleridirler. Hangi kadın bu vasıflarda böylesine güzel olmak istemez!

57- لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَة 12; وَلَهُم مَّا يَدَّعُو 06;َ : Orada onlar için meyve temenni ettikleri var.

38/49-54:

49- هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتّ 14;قِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ : İşte bu unutulmaması gereken bir zikir/hatırlatmadır ve elbette korunanlar için güzel bir gelecek var:

50- جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّ 81;َةً لَّهُمُ الْأَبْو 14;ابُ : Kendileri için kapıları açık, içlerinde çeşit çeşit meyve ve içecek bulunan ikamet edilecek cennetler…

51- مُتَّكِئ 16;ينَ فِيهَا يَدْعُون 14; فِيهَا بِفَاكِه 14;ةٍ كَثِيرَة 13; وَشَرَاب 13; : Orada yaslanmış olarak türlü türlü meyve ve içecekler isteyecekler. 

52- وَعِندَه 15;مْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; أَتْرَاب 12; : Yanlarında da bakışlarını eşlerinden ayıramayan güzel  eşler.  

53- هَذَا مَا تُوعَدُو 06;َ لِيَوْمِ الْحِسَا 76;ِ : İşte bu, o hesap günü için size va’dolunan.

54- إِنَّ هَذَا لَرِزْقُ 06;َا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ : İşte bu bizim kesitisiz rızıklandırışımız.

44/51-55:

51- إِنَّ الْمُتَّ 02;ِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ : Elbette müttakiler emin bir mekanda ;

52- فِي جَنَّاتٍ وَعُيُون 13; : Cennetlerde, pınarlarda,

53- يَلْبَسُ 08;نَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَ 76;ْرَقٍ مُّتَقَا 76;ِلِينَ : İnce ve kabartma brokar elbiseler giyerek karşı karşıya,  

54- كَذَلِكَ وَزَوَّج 18;نَاهُم بِحُورٍ عِينٍ : Evet aynen böyle. Bir de onları güzel (yüzlü) gözlü güzel bayanlarla eşleştirdik.

55- يَدْعُون 14; فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَة 13; آمِنِينَ : Orada güven içerisinde her çeşit meyveyi çağırır getirtirler.

52/17/24:

17- إِنَّ الْمُتَّ 02;ِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيم 13; : Şüphesiz korunanlar cennetler ve nimetler içinde,

18- فَاكِهِي 06;َ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُم 18; وَوَقَاه 15;مْ رَبُّهُم 18; عَذَابَ الْجَحِي 05;ِ : Rab’lerinin kendilerine verdilkleriyle şen şakraktırlar. Çünkü Rab’leri onları ateşin azabından korumuştur.

19- كُلُوا وَاشْرَب 15;وا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُ 08;نَ : Yiyin için, sağlık olsun yaptıklarınıza karşılık!

20- مُتَّكِئ 16;ينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُو 01;َةٍ وَزَوَّج 18;نَاهُم بِحُورٍ عِينٍ : Dizili tahtlara kurulmuşlar. Onları çok güzel gözlü (dilberler) ile eşleştirmişiz. (Bu huril’în denilen güzeller onların eşleridirler.)

21- 22- 23 : …..

24- وَيَطُوف 15; عَلَيْهِ 05;ْ غِلْمَان 12; لَّهُمْ كَأَنَّه 15;مْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُو 06;ٌ : Ve korunmuş/esirgenmiş/ ışıl ışıl inciler misali çocuklar çevrelerinde dolaşır. (İncilere, meyvelerin değil de cıvıl cıvıl o güzelim çocukların benzetildiğine dikkat!)

55/46-58:

46- وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَا 06;ِ : Rabb’inin konumundan çekinmiş olanlar için çifter bahçe..

48- ذَوَاتَا أَفْنَان 13; : Renk renk/çeşit çeşit...

52- فِيهِمَا مِن كُلِّ فَاكِهَة 13; زَوْجَان 16; : Onlarda her çeşitten çifter meyveler..

54- مُتَّكِئ 16;ينَ عَلَى فُرُشٍ بَطَائِن 15;هَا مِنْ إِسْتَبْ 85;َقٍ وَجَنَى الْجَنَّ 78;َيْنِ دَانٍ : Yüzleri kabartma kumaştan minderlere kurulmuşlar, bahçelerin devşirme zamanı da oldukça yakın…

56- فِيهِنَّ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; لَمْ يَطْمِثْ 07;ُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُ 05;ْ وَلَا جَانٌّ : Oralarda kendilerinden başkasının daha önce dokunmadığı iffet timsali güzeller…(Fİ HİNNE; oher bir cennetteki yerlerde; çadırlarda, tahtlarda, minderlerde, konaklarda vs.)  

58- كَأَنَّه 15;نَّ الْيَاقُ 08;تُ وَالْمَر 18;جَانُ : Adeta onlar (o güzeller pırıl pırıl/işıl işıl)) yakut u mercan..

60- هَلْ جَزَاءُ الْإِحْس 14;انِ إِلَّا الْإِحْس 14;انُ : Kesinlikle iyilik yapmanın karşılığı iyiliktir.

55/62-76:

62- وَمِن دُونِهِم 14;ا جَنَّتَا 06;ِ : Aşağılarında iki cennet daha,

64- مُدْهَام 17;َتَانِ : yem yeşil;

66- فِيهِمَا عَيْنَان 16; نَضَّاخَ 78;َانِ : İçlerinde kaynağından fışkıran oldukça bol iki pınar. 

68- فِيهِمَا فَاكِهَة 12; وَنَخْلٌ وَرُمَّا 06;ٌ : O iki bahçede meyveler; hurmalar ve narlar… 

70- فِيهِنَّ خَيْرَات 12; حِسَانٌ : Onlarda (o dört cennette/ cennetlerdeki  yaygılarda, çadırlarda, tahtlarda) güzel yaratılışlı;

72- حُورٌ مَّقْصُو 85;َاتٌ فِي الْخِيَا 05;ِ : çadırlarda mestur/ (eşlerine) meftun nazeninler,

74- لَمْ يَطْمِثْ 07;ُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُ 05;ْ وَلَا جَانٌّ : Onlara kendilerinden önce kimsenin dokunmadığı güzeller.

76- مُتَّكِئ 16;ينَ عَلَى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَ 85;ِيٍّ حِسَانٍ : Yeşil çimenlerde, oldukça güzel rengarenk halıların üzerinde oturmuşlar... 

56/12-38:

12- فِي جَنَّاتِ النَّعِي 05;ِ : Mutluluk ve bolluk bahçelerinin içinde..

13-14:…

15: عَلَى سُرُرٍ مَّوْضُو 06;َةٍ : Dokuma sergilerin/yaygıların üstünde,

16- مُتَّكِئ 16;ينَ عَلَيْهَ 75; مُتَقَاب 16;لِينَ : onların üstünde karşılıklı kurulmuş/oturmuş/yayılmış olarak,

17- يَطُوفُ عَلَيْهِ 05;ْ وِلْدَان 12; مُّخَلَّ 83;ُونَ : Ölümsüz çocuklar etraflarında dolanıyor,

18- 19-20-21 :…

22- وَحُورٌ عِينٌ : Ve iffet timsali güzeller..

23- كَأَمْثَ 75;لِ اللُّؤْل 15;ؤِ الْمَكْن 15;ونِ : Korunan/mahfaza içinde saklı tutulan inciler gibi…

24-25-26 :…

27- وَأَصْحَ 75;بُ الْيَمِي 06;ِ مَا أَصْحَاب 15; الْيَمِي 06;ِ : Ve ashabul’yemin…

28- فِي سِدْرٍ مَّخْضُو 83;ٍ : Dikensiz Arabistan kirazları arasında,

29- وَطَلْحٍ مَّنضُود 13; : dizi dizi muzlar içerisinde,

30- وَظِلٍّ مَّمْدُو 83;ٍ : Kalıcı gölgelerde/cennetlerde,

31- وَمَاءٍ مَّسْكُو 76;ٍ : Akar sularda,

32-  وَ فَاكِهَة 13; كَثِيرَة 13; : bol meyveler içinde..

33-  لَّا مَقْطُوع 14;ةٍ وَلَا مَمْنُوع 14;ةٍ : kesintisiz, engelsiz..

34- وَفُرُشٍ مَّرْفُو 93;َةٍ : Ve üst üste serili yaygılarda..

35- إِنَّا أَنشَأْن 14;اهُنَّ إِنشَاءً : Biz onları (o güzelleri) yeniden yarattık..

36- فَجَعَلْ 06;َاهُنَّ أَبْكَار 11;ا : onları el değmemiş bakireler yaptık,

37- عُرُبًا أَتْرَاب 11;ا : yaşıt (eşlerine) aşıklar olarak.

38- لِّأَصْح 14;ابِ الْيَمِي 06;ِ : Cennet ehline.

Selâmetle.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

KÂSİRÂTUTTAF VE HÛRUN ‘ÎYN

(mavi yazılar Hasan Akçay’a ait)

 

Özenle ve izanla okursak "حور مقصورات hûrun maksûrat"tan kastın meyva denen RIZIKLAR olduğunu anlarız: hurmalar, narlar. Çadırlarda, yığınlarca. Ama Allah’ın Kuran’daki sözlerini ön yargılarla okuyup o uhrevî rızıkları (38:54) "çadırlar içinde erkekleri eğlendiren HÛRİLER" diye çarpıtırsak bu güzelim şiiri baltalarız.
Hele bir de ağaçlara ait olup
AĞAÇLARIN YAKINDAKİ UÇLARI demek olan "
قاصرات الطرف kâsirâtut tarf"i (56) "bakışları kısa (eşlerinden başkalarına bakmayan öyle) DİLBERLER ki, daha önce onları ne insan ne de cin kanatmamıştır" diye çarpıtırsak Allah’ın o güzelim bahçelerini iğrenç oturak alemleri yapılan yerler yapıp çıkarız. (Hasan Akçay)

37/48- وَعِنْدَ 07;ُمْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; عِينٌ : Ve yanı başlarında  son derece iffetli (eş)ler var.

38/42- وَعِندَه 15;مْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; أَتْرَاب 12; : Ve yanı başlarında son derece iffetli bâkire (eş)ler var.

55/56- فِيهِنَّ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; لَمْ يَطْمِثْ 07;ُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُ 05;ْ وَلَا جَانٌّ : Oralarda kendilerinden önce hiçbir kimsenin dokunmadığı son derece iffetli (eş)ler var.

55/72-  حُورٌ مَّقْصُو 85;َاتٌ فِي الْخِيَا 05;ِ : Çadırlarda iffetlerinden dolayı eşlerinden başkasına bakamayan eşler var.

44/54- كَذَلِكَ وَزَوَّج 18;نَاهُم بِحُورٍ عِينٍ : Durum böyle. Ve biz onları son derece güzel (eş)lerle eşlendirmişiz.

52/20- مُتَّكِئ 16;ينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُو 01;َةٍ وَزَوَّج 18;نَاهُم بِحُورٍ عِينٍ : Dizili tahtlara oturmuş haldeler. Ve onları çok güzl (eş)ler ile eşlendirmişiz.

56/22- وَحُورٌ عِينٌ : Ve çok güzel eşler…

“ AĞAÇLARIN YAKINDAKİ UÇLARI “  İlginç! “Ağaçların uzaktaki uçları” için ne derler acaba! Bunu da öğrenip bize de öğretseler!

KASR: Kısmak, (elinde olmadan) yetişememek, geri kalmak, güç yetirememek, yapamamak…

قَاصِرَا 78;ُ  QÂSİRÂT, qâsiratun’in sâlim müennes çoğuludur. Sâlim müzekker çoğul akıl taşıyan varlıkların erilleri için, sâlim müennes çoğul da akıl taşıyan varlıkların dişilleri için kullanılır, genelde akılsız varlıklar için kullanılmazlar. Bu çoğul tekilinin sonuna (varsa sonundaki yuvarlak TE harfi kaldırıldıktan sonra) uzun ELİF ve açık TE harflari eklenerek yapılır.  Örnek 33/35:

  إِنَّ الْمُسْل 16;مِينَ وَالْمُس 18;لِمَاتِ وَالْمُؤ 18;مِنِينَ وَالْمُؤ 18;مِنَاتِ وَالْقَا 06;ِتِينَ وَالْقَا 06;ِتَاتِ وَالصَّا 83;ِقِينَ وَالصَّا 83;ِقَاتِ وَالصَّا 76;ِرِينَ وَالصَّا 76;ِرَاتِ وَالْخَا 88;ِعِينَ وَالْخَا 88;ِعَاتِ وَالْمُت 14;صَدِّقِي& amp; #1606;َ وَالْمُت 14;صَدِّقَا& amp; #1578;ِ وَالصَّا 74;ِمِينَ وَالصَّا 74;ِمَاتِ وَالْحَا 01;ِظِينَ فُرُوجَه 15;مْ وَالْحَا 01;ِظَاتِ وَالذَّا 03;ِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّا 03;ِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِر 14;ةً وَأَجْرً 75; عَظِيمًا ayetindeki örneklerde görüldüğü gibi. Ayrıca 66/5 : عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَك 15;نَّ أَن يُبْدِلَ 07;ُ أَزْوَاج 11;ا خَيْرًا مِّنكُنّ 14; مُسْلِمَ 75;تٍ مُّؤْمِن 14;اتٍ قَانِتَا 78;ٍ تَائِبَا 78;ٍ عَابِدَا 78;ٍ سَائِحَا 78;ٍ ثَيِّبَا 78;ٍ وَأَبْكَ 75;رًا

Bir de bu ayette yeralan EZVÂC  ve  ETRÂB  kelimelerine dkkat edin! Hasan Akçay’ın iddia ettiği gibi bunların bir takım meyve, pınar gibi nesneler olmadığını, أَزْوَاج 11;ا EZVÂC’ın kadın eşler, ve أَبْكَار 11;ا EBKÂR’ın da bâkireler olduğunu görüyorsunuz.

  طَرْفُ  TARF kelimesini طَرَفًا , طَرَفَيِ , أَطْرَاف 14; TARAF, TARAFEY(N), ETRÂF kelimeleri ile karıştırmamak lazım. TARF, TA-RA-FE fiilinin mastarı olup fiil olarak manası, Göz kırpmak. kirpiklerini kırpıştırmak.

 TARF; göz, bakış demek. Meselâ, Mé eşéra bi TARFin: göz ucu ile bile bakmadı. Nezara bi TARFin xafiyyin: (korkusundan veye hayasından) gözünün büyük çoğunluğunu kapatıp geri kalan kısmıyla baktı.

Fî TARFETil ‘ayn ve Bi TARFATil’ayn: Göz açıp kapayıncaya kadar. KéridéttuTARF: Göz açıp kapayıncaya kadar/ kaşla göz arası. İMRAETUN QÂSİRAT-UT-TARF: Kocasından başkasına bakmayan kadın. “NİSéUN QA^SİRÂTUT-TARF” bir övgü sıfatıdır. Kocalarından başkasına bakamayan/göz kırpamayan kadınlar için Arap söyler. Örneklerde de görüldüğü üzere Arap QÂRİRÂTUT-TARF tamlamasını iffetli kadınlar için övücü bir sıfat olarak kullanıyor.

Merhum Elmalılı, QÂSİRÂT-TU-TARF nazarı kısan nazeninler. – iş bu kasiratüttarf ta’biri birkaç ma’na ile tefsiri kabil bir medih sıfatıdır. Birincisi, nazarlarını yalnız zevclerine kasreden, başkalarına atfınazar eylemeyen sevgili sadakatli, vefalı dilberler demek olur. İkincisi, bakanın nazarını kendisine cezb-ü kasreden, bir gören gözü başkasına bakmak istemiyecek derecede kendisine  bağlayan güzel dilberler. Üçüncüsü, gamzeleri kendi önlerine kırılmış, şuraya buraya bakmaz, edeb ve haya, vekar ve nezahetle mümtaz demek de olabilir. Nitekim İmrulkays şöyle demiştir: 

Min-el-qâsirât-it- TARFi lev debbe mehûl

Min-ez-zerri fevqa-l-enfi minhé le eseran.

“O kasiratı tarftanki bir karıncanın nazarı burnunun üstünde dolaşsa müteessir olur.”

Not: İmrulkays, cahiliye dönemi en büyük Arap şairidir. Muallaka-i Seb’a’nın en güzel şiiri ona aittir.

Zerre: Küçücük karıncaya denir. İffetinden dolayı, burnunun üstünde bir küçücük karıncanın bakışı dolaşsa ondan bile etkilenecek kadar haya ve iffet sahibi kadını Bedevi böyle tanımlıyor; KÂSİRÂTUTTARF.

Kuran’da طَّرْفِ ‘ın Hasan Akçay’ın dediği gibi“taraf/uc anlamına olmadığını görmek için geçtiği 27/40, 14/43, 42/45 ayetlerinin çevirilerine bakmak yeterlidir. Bu ayetleri fazla yer kaplamasın diye buraya almadım. Kendiniz ulaşabildiğiniz meallere bakabilirsiniz! Hiç birinde bu kelimenin, Yaseen ve dolayısıyla Hasan Akçay’ın iddia ettiği gibi bir anlamı olmadığını göreceksiniz. Hasan Akçay’ın meal aşinalığının ötesinde bir Arapça dil ve gramer bilgisinin olmadığını biliyorum. Bunu daha önce birkaç kere kendisi söyleme gereğini duymuştu. Öyle sanıyorum ki, Yasen de yeterince Arap dilini bilmiyordur. Kendi ana dili olsa da. Kendi ana dilimi değil mi onu da bilmiyorum! Her konuşan dili biliyor demek değildir. Türkiye’deki her Türk Türkçe’yi konuşur belki ama, her konuşan konuştuğu Türkçe’nin kurallarını ve edebiyatını bilmiyordur.

Ayetlerin ilgili kısmını Arapça metin olarak buraya kopyalıyorum:

أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدّ 14; إِلَيْكَ طَرْفُكَ…  27/40.

…لاَ يَرْتَدّ 15; إِلَيْهِ 05;ْ طَرْفُهُ 05;ْ… 14/43.

…وَتَرَاه 615;مْ يُعْرَضُ 08;نَ عَلَيْهَ 75; خَاشِعِي 06;َ مِنَ الذُّلِّ يَنظُرُو 06;َ مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ… 42/45.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

"Hûriler bunun neresinde?" demiştik. Meallere göre bu ayetin içinde imiş. Ayet 56. Çünkü KÂSİRÂTUT TARF kısık bakışlı dilberler imiş.

Süleyman Ateş’in meali:

Onlarda bakışları kısa (eşlerinden başkalarına bakmayan öyle) DİLBERLER de var ki, bunlardan önce onları ne insan ne de cin kanatmamıştır.
 
Yani o "dilberler"in kızlığını cennetteki erkekler bozup "kanatacak"mış. Cennet işte böyle oturak alemleri yapılan bir yermiş. Oysa Arapça metinde DİLBERLER anlamına gelen hiç bir kelime yok. Ayrıca, KANATMAMIŞTIR denmiyor; DOKUNMAMIŞTIR (
لم يطمثهن) deniyor.

Bakıyorum Hasan Akçay Arap Dil Bilimci gibi… Yukarıda da izah ettiğim gibi bu bir medih sıfatı. Arapça’da “gözü kocasından başkasını görmeyen/göremeyen iffetli kadın” için bir övgü sıfatıdır. Dilde (özellikle Arapça’da) mavsuf çok kere hazfedilir ve onun yerine sadece sıfatı kalır. Bunun örnekleri çoktur. Burada da durum bundan ibarettir. Muhammed Hamdi Yazır ve Süleyman Ateş gibi Koca adamlar bunu kendiliklerinden uydurmadılar her halde! Onlarda Arap Dil Bilimcilerin yazdıkları kaynaklara dayanıyorlardı.

Dokunulmayanın açıklaması ise Sâd sûresinde (Sûre 38). Okuyalım:
49.Sakınanlara güzel bir gelecek var.
50.Kapıları onlara açık Adn bahçeleri.
51.Orda yaslanıp bol bol meyva ve içecek isteyecekler.
52.Ve yanı başlarında
قاصرات الطرف اتراب
KÂSİRÂTUT TARFİ etrâbâ.
53.Hesap günü için size söz verilen işte bu.
54.
ان هذا لرزقنا ما له من نفاد Bizden size tükenmeyen rızık (رزقنا
).
 
Görüldüğü gibi
قاصرات الطرف KÂSİRÂTUT TARF "Erkekler gelse de bizi kanatsa!" diye bekleyen hûriler değil Allah’ın رزقنا "Rızkım" deyip sunduğu meyvalardır.

Ve onlar KADINLAR dahil bütün cennet ehline sunulmaktadır. Cennet ehli kadınlar kendilerine sunulan kanatılmaya hazır hurileri ne yapsın?

Bilmeyene anlatmak oldukça zor. Bu Âyetleri dikkatle inceleyelim.

38/49-54:

49- هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتّ 14;قِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ : İşte bu unutulmaması gereken bir zikir/bir hatırlatmadır ve elbette korunanlar için güzel bir gelecek vardır.

50- جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّ 81;َةً لَّهُمُ الْأَبْو 14;ابُ : Kendileri için kapıları açık, içlerinde çeşit çeşit meyve ve içecek bulunan ikamet edilecek cennetler;

51- مُتَّكِئ 16;ينَ فِيهَا يَدْعُون 14; فِيهَا بِفَاكِه 14;ةٍ كَثِيرَة 13; وَشَرَاب 13; : Orada yaslanmış olarak türlü türlü meyve ve içecekler isteyecekler. 

52- وَعِندَه 15;مْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; أَتْرَاب 12; : Yanlarında da bakışlarını eşlerinden ayırmayan güzel hanımlar(ı). 

53- هَذَا مَا تُوعَدُو 06;َ لِيَوْمِ الْحِسَا 76;ِ : İşte bu, o hesap günü için size va’dolunanlardır.

54- إِنَّ هَذَا لَرِزْقُ 06;َا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ : İşte bu bizim geçindirmemiz; öyleki ona yokluk yoktur / o asla yok olmaz.

Daha önce hiç bir insan ya da cin DOKUNMAMIŞTIR onlara. Çünkü öteki dünyanın rızıkları onlar. Bu dünyada yoklar ki dokunulup tadılsınlar. Cennetteki kadın ve erkekler kendilerine o rızıklardan her verilişinde "Bu, daha önce de bize verilen rızık. Ama BENZERLERİ verilmişti," diyecekler (2:25). Dikkat, aynıları değil متشابها benzerleri. Çünkü bu dünyada UHREVÎ rızık yok.

لَمْ يَطْمِثْ 07;ُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُ 05;ْ وَلَا جَانٌّ Bu ifade, cennette de olsa, meyve vs eşya için kullanılmaz.

Tatmak ve yemek için, “TA’M; TU’M” mastarından “TA-‘İ-ME-YAT’AMU fiili, “yedirmek” için de “İT’ÂM” mın türevleri AT’AME-YUT’İMU kullanılıyor. Kuran’daki kullanımına ilgili âyetlere bakıverin lütfen!

TAMESE (peltek se ile) fiili: 1- Dokundu, 2- TAMESET/TAMUSET ELMERETU= HÂDAT: Kadın hayız oldu. FE HİYE TÂMİSUN: HÂİDUN: O hayızlı/ hayız görüyor. 3- (Kızın) bikrini/kızlığını bozdu. TAMS: Hayız/ âdet, hayız kanı/ âdet kanı. 

Uhrevî ortamda mesafeler kısadır; yiyecek ve içecekleriniz elinizin altındadır. Onlara bulunduğunuz yerden uzanıverip ulaşacaksınız.
Cennet yaşamıyla ilgili bu kolaylık örneğin İNSAN sûresinin 14. ayetinde de açıklanıyor. Süleyman Ateş’in meali: Cennetin gölgeleri üzerlerine yaklaşmış VE MEYVALARI AŞAĞIYA EĞİLDİKÇE EĞİLMİŞTİR, ve zullilet kutûfuhé tezlîla.

 

Mesafeler nasıl kısaltılır? Uçarsınız, uçakla gidersiniz, füzelerle fırlatılırsınız vs. “Onlara bulunduğunuz yerden uzanıp ulaşacaksınız.” Peki nasıl olacak? Bu anlayış Kurân’dan mı  kaynaklanıyor? Kuran’da âhirette mesafelerin kısalığından, oturduğunuz/ yattığınız yerden uzanıp ulaşacağınızdan bahis var mıdır? Ben bilmiyorum. 76/12-13:

مُّتَّكِ 74;ِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَا 74;ِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِ 10;رًا : Orada tahtlara kurulmuşlar ve ne güneş nede şiddetli soğuk orada görmüyorlar.
وَدَانِي 14;ةً عَلَيْهِ 05;ْ ظِلَالُه 14;ا وَذُلِّل 14;تْ قُطُوفُه 14;ا تَذْلِيل 11;ا  : Üzerlerine gölgeleri sarkmış olarak. Onları (bahçeleri) derlenme/meyvelerini koparmak son derece kolaydır.     

Onlara ağaçların gölgeleri yaklaştırılmıyor. Ağaçların gölgesinde yaşıyorlar. Ağaçlar onları sürekli gölgeliyor. Bahçelerdeki meyveleri koparmak, toplamak da zor değil, oldukça kolaydır. Bu demek değildir ki oturdukları, yattıkları yerden uzanıp istedikleri meyveyi koparıyorlar. Bu anlayış hikayelerin/uyduruk rivayetlerin cennet tasvirlerine dayanıyor; isteyince hemen ağaçlar yanlarına geliyor, dalları onlara eğliyor vs.

"قاصرات الطرف اتراب Kâsirâtut TARFİ etrâbâ"daki الطرف tarfi meyva ağaçlarının dal "uç"larıdır. 11:114’teki طرفي TARAFEYİN gibi.  طرفي النهار TARAFEYİN NEHAR gündüze ait iki "uç"tur. Gün batımı ve gün doğumu.

Yukarıda طَرْفُ TARF ile alakalı yeterince bilgi verildi. 
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

"Kâsirâtut tarfi ETRÂBÂ"daki ETRÂB ise, örneğin NEBE 33’te görüldüğü üzere, BİR BİRİNE DENK anlamına gelir. O bahçelerin uhrevî meyvaları olgunluk açısından "اترابا bir birine denk”tir; üzüm salkımındaki danelerin bazısı ham, bazısı kurumaya yüz tutmuş değildir. Hepsi bir birine denktir. Manav deyimiyle, STANDART:
33.Ve bir birine denk daneler (
وكواعب اترابا ve kevâibe etrâbâ).
Ne yazık ki mevcut meallerde bu da "kendileriyle yaşıt, göğüsleri çıkmış genç kızlar" diye çarpıtılıyor (Diyanet). Pes! Ne farkı var bunun o müstehcen mırıldanıştaki "lingo lingo şişeler, tombul tombul memeler"den?
Oysa Allah’ın sözlerinde KIZLAR anlamına gelebilecek hiç bir kelime yok; ÇIKIK GÖĞÜSLER ya da TOMBUL TOMBUL MEMELER asla yok.

(Sûre 78) Nebe 32′de geçen حدائق واعنابا hadâika ve e’nâbâ ifadesindeki عنابا e'nâb, tıpkı Yâ Sîn 33-34’teki gibi, üzüm demek: Ölü toprak onlara bir kanıt. Can veririz ona; ordan ekin çıkartırız; yerler. Ve orda hurmalıklar ve üzüm bağları veririz.

Nebe 33’teki KEVÂİB "kâ’be"nin çoğulu.
KA’BE (tekil): 1 üzüm danesi.
KEVÂİB (çoğul): daneler.

Kevâibe ETRÂBÂ: BİR BİRİNE DENK daneler. Hepsi aynı olgunlukta. Bazısı ham, bazısının içi geçmiş değil. Standart.

Uydur! Bilmeyenler de yutsun! Kaynak, var mı kaynak? Kuran’da أَتْرَاب 11;ا عِنَبًا  İNEBEN ETRÂBEN ifadesine rastladınız mı? Ka’be’nin 1 üzüm tanesi anlamına olduğunu Arapça bir luğatta, bir eserde gördün de mi bu kadar emin konuşuyorsun?

KA’BE (tekil): 1 üzüm danesi. KEVÂİB (çoğul): daneler. Kevâibe ETRÂBÂ: BİR BİRİNE DENK daneler.” 

Peki, nerden biliyorsun KA’BE’nin1 üzüm danesi olduğunu? Bilmiyorsun tabi. Tek kaynak  Kuzey Afrikalı Yaseen! Yasen dedi: Bir önceki ayetin içeriği (78/32) bahçeler ve bağlar. “Kevaib” kelimesinin tekili “kâbe”dir. Bu Kuran’da geçen Kabe’nin dışında tek bir üzümü anlatmak için de kullanılır. Bu nadir rastlanan bir anlam da değildir. Bulunduğum yerde (Kuzey Afrika); hala üzüm için bu kelimeyi kullanıyoruz. Artı ayette çevirmenlerin hayal ettiği gibi bir isim yok (kız, kadın vs..) Kevaib ancak “etraben” (hep aynı olan / bozulmayan) sıfatını niteleyen özne olabilir.

Kuzey Afrika’da bu kelimeyi üzüm anlamına kullanıyorlarmış! Bu Yaseen bey efendi neden hiçbir kaynak eseri kaynak olarak sunmamış/sunamamış! Ya kılı kırk yarıp sık dokuyan, bilemediği konularda, sırf kafasına uymuyor diye, ehli de olsa, herkesi acımasızca tırpanlayan Hasan Akçay bu görüşü(nü) destekleyecek bir kaynağa ulaştı mı, doğruluğunu tashih ettirdi mi? Yoksa sapıyla beraber mi salkımı yuttu? عِنَبً  İNEB (üzüm)  nire,  كَعْبَةِ nire! كَوَاعِب 14; nire, أَعْنَاب 11; nire! Hem ka’be’nin çoğulunun “kevaib” olduğunu nirden biliyorsun? J)

KE-A-BET (kuûben ve kuûbeten ve kiâbeten): elcériyetu : Nehede sedyuhé, ey intebera ve eşrafe, fe hiye keâb ve kéib: Kızın göğsü şişti/kabardı (balkon yaptı). Ve hiye keab ve kéib. Ve o (o kız) keâb ve kéib’dir. Yani göğüsleri iyice belirginleşmiş, tomruk olmuş kıza bu ad verilir. Çoğulu da kevéib’dir. Göğüsleri belirginleşmiş/şişmiş kızlar anlamına  Kuran’da kullanılan bu ifade kadının göğüslerini teşhir etmiyor. Türkçe’de karşılığı bulunmadığından belki çevirilerden kaynaklanıyor bu göğüs teşhiri. Örneğin en uygun ve olgun yaştaki kızları kastederek söylenen “kızlar” sözcüğü, “tombul tombum memeleri hop hop eder yürekleri” deyişinde olduğu gibi aklınıza bir hinlik sokmaz. Arab’ın dili böyle. Bir kelime ile, bir tek isimle bir yaştakini, bir başka isimle bir başka yaştakini ifade edebiliyor. Az sözle çok şey anlatabiliyor. Bizdeki kuzu, toklu, şişek gibi. 

Ku’b: Meme/ göğüs.

كَعْبَةِ Ke’be’nin çoğu ise ke-‘a-bét’tir (heceleyerek yazdım). Küp, kübik yapı, ka’be, türbe anlamlarına gelir. Yani kevâib değildir.

الْكَعْب 14; : Ennéhid: Yuvarlak (meme, göğüs). Çoğulu: Ki’Âb, ku’ûb: Kemikte mafsal, aşık kemiği, kamışta mafsal/boğum; Yüsek/belirgin olan her şey; şeref, asalet.E'lellâhu ke’behum: Allah onların şerefini/şanını yüceltti. Zehebellâhu ke’behum: Allah onların şerefini yok etti. Raculun ‘âliyulka’b: Şerefli/itibarlı kişi. Halk arasında belirgin olan, itibar gören ileri gelen, öne çıkana ka’b denir. Göğüs de ilerde olmasıyla bu anlamı çağrıştırıyor.

Etrâb أَتْرَاب 12; tekili “tirb”: akran, yaşıt. Genellikle müennes / dişi için kullanılır.

38/52- وَعِندَه 15;مْ قَاصِرَا 78;ُ الطَّرْف 16; أَتْرَاب 12;

56/37- عُرُبًا أَتْرَاب 11;ا  

78/33- وَ كَوَاعِب 14; أَتْرَاب 11;ا  

ETRÂB,yaşıt olanlara denir.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Şimdi çarpıcı kanıt olan FÎHİMÂ (فيهما)-FÎHİNNE (فيهن) için Rahmân sûremize dönelim.
 
46.Rabbinin makamından korkana İKİ bahçe var.
48.Güzelliklerle dolu.

50.O İKİ YERDE ((
فيهما FÎHİMÂ) akan iki pınar.
52.O İKİ YERDE ((
فيهما FÎHİMÂ) her meyvadan ikişer.
 
54.Astarları kalın ipek olan döşeklere yaslanırlar. O "iki  bahçe"nin devşirmelikleri yakın mı yakın.
56.O İKİDEN ÇOK YERDE (FÎHİNNE) bunlardan önce hiçbir insan ya da cinin dokunmadığı “yaklaştırılan uçlar” (FÎHİNNE “kâsirâtut tarfi” lem yatmushunne insun kabl ehum ve lâ cân.)
 
FÎHİMA ve FÎHİNNE ayırımı açık ve net.
 
50.O İKİ YERDE (FÎHİMA). Yani anılan pınarlar o İKİ bahçededir.
52.O İKİYERDE (FÎHİMÂ). Ve meyva ağaçları o İKİ bahçededir.
56.İKİDEN ÇOK YERDE (FÎHİNNE)
قاصرات الطرف. Yani nerde قاصرات الطرف?
 
İkiden ÇOK olan her ne ise onların içinde. 54’e bakınız. O iki bahçenin DEVŞİRMELİKLERİ yakın mı yakın. Devşirmelikler: meyva ağaçları. İKİDEN ÇOK olan, onlar. Bu kadar açık ve net. KÂSİRÂTUT TARFİ meyva ağaçlarının içinde. Kanatılmayı bekleyen tombul memeli dilberler değil MEYVA onlar; RIZIK. Yakut ve mercan gibi. Nâdir.

 فِيهِنَّile elbette o iki bahçe kastedilmemiş, o tüm bahçelerdeki tüm oturma yerleri kastedilmiş. Ağaçlar kast edilmiyor. Zira ağaçlar hiç bir cümlede zikredilmemiş.

54’e verdiğin yanlış manayı da düzeltelim: “O iki bahçenin devşirmesi/hasadı yakın/hasat zamanı yaklaşmış.” “Meyveleri/devşirmelikleri” değil. Evet sayın Hasan Akçay, bu kadar açık ve net. Qâsirâtuttarf çok iffetli kadın eşler, MEYVA değil. RIZIK, hiç değil. Yakut ve mercan gibi ışıl ışıl, güzel mi güzeller. Meyveler, yiyecekler yakut ve mercana benzetilmezler. Çünkü bunlar kalıcı değil, zamanında tüketilmezse solar, kurur, çürür, bozulur. Meyve sandıkta, kasada, mahfaza içinde özenle  korunmaz,saklanmaz. Bak Kuran’a ayrıca vildân ve ğilmân, mahfazadaki incilere benzetilmişler. Anne babalar çocuklarını özenle korur ve sakınırlar onları. Çünkü çocukları onların en değerli varlıklarıdır. Nitekim konumuz olan bu güzel hanımlar da bu çok değerli ve nazik incilere parlak al al yakut ve mercanlara benzetilmişlerdir. 52/24, 76/19, 56/23.

  
60.İyiliğin karşılığı iyilik değil mi?

60.İyilik yapmanın karşılığı elbette iyiliktir.

62.İkisinin yanı sıra iki bahçe daha.
64.Yemyeşil.
66.O İKİ YERDE (FÎHİMA) akan iki pınar.
68.Meyvalar, hurmalar, narlar.
70.O ikiden çok yerde (FÎHİNNE) güzelim kazanımlar.
72.Çadırlarda, yakın mı yakın, TERTEMİZ.
74.Daha önce insanların ve cinlerin asla dokunmadığı.
 
FÎHİMA-FÎHİNNE ayırımı burda da karşımıza çıkıyor. 66’da FÎHİMÂ var, O İKİ YERDE. Yani anılan iki pınar "o iki bahçe"nin içindedir. Hurma ve nar ağaçları da öyle. Ama 70’te FÎHİNNE var, O İKİDEN ÇOK YERDE. O halde HAYRÂTUN HİSÂN "ikiden çok olan ağaçlar"ın içindedir yani mecâzen: meyvalar; lafzen: güzel kazanımlar.

Hayır, öyle değil. Yaptığınız ilim (bilgiye dayalı) değil, belki filim. Sizin yaptığınız bir senaryo çalışması. Ayetlerin hiç birinde ağaçlar “EŞCÂR” lafzı yok. Hatta Kuran’ın bütününde dahi yok, çoğul şekliyle. “XAYRÂT” ile “HİSÂN” burada o hanım hanımcıkların birer sıfatlarıdır. Arkasından gelen ve ondan bedel olan çadırlardaki “hûrun meqsûrât” da o kadınlardır. O iki cennetteki değil; iki, iki, ikişerlerin hepsndeki, o her iki ve her dört cennetteki tüm bahçelerde, her cennet ehline düşen bütün bahçelerdeki mükemmel güzel/iyi kadınlardır onlar.

“72.Çadırlarda, yakın mı yakın, TERTEMİZ.” Komik mi komik! Çadırlarda meyveler! Hadi olsun! “yakın mı yakın”. ne demek oluyorsa! “Çadırlarda meyveler, uzak mı uzak!” Oldu mu?

“XAYRÂT” her çeşit hayır; iyi işler, Salih ameller, iyilikler için kullanılır ve ülkenin zenginlikleri, doğal kaynakları için de kullanılır. “Hisân” kelimesi, “hesen” ve husnâ’”nin çoğuludur. Hisân “Güze/iyi kadın ve erkekler” anlamınadır. Ama burada “hesnâ’nın çoğulu olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü “xayrât” ve “maqsûrât” dişil çoğullardır. Xayrâtun: Ahlakı/huyu güzel olanlar. Hisân: Yüzü/kendisi güzel olanlar. Xayrâtun hisân: Ahlakı ve yüzü /kendisi güzel olan kadınlar. 

72’deki HÛRUN MAKSÛRÂTUN Fİ’L HİYAM ise o kazanımlar hakkında verilen EK BİLGİDİR. Tıpkı 48 ve 64’teki gibi.

Ne alaka ne alaka! Ek bilgi olamaz. Az yukarıda da dediğim gibi bedeldir, tıpkısının aynısıdır.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

46.Rabbinin makamından korkana İKİ BAHÇE var.
48.Güzelliklerle dolu.
62.İkisinin yanı sıra iki bahçe daha.
64.Yemyeşil.
70.O ikiden çok yerde (
فيهن) güzelim kazanımlar.
72.Çadırlarda, yakın mı yakın, TEMİZ.
74.Daha önce insanların ve cinlerin asla dokunmadığı.
 
Burada sözlerle şu resim çiziliyor:

"Şol cennetin" KADIN ve erkek ehli, ÇADIRLARDAKİ ipek astarlı döşeklere karşılıklı oturmuş, mutlu mesut hoşbeş etmekte. Yanı başlarında TERTEMİZ, bir birine denk, leziz meyvalar. Yığınlarca. Meyvaların mesafesi böylece KISALTILMIŞ (maksûrât). Cennet ehli uzanıverip ulaşmakta onlara.

Gerçekten aklınıza şaşıyorum. “Çadırlarda yanı başlarında meyveler”! Meyveyi dalından koparıp yiyeceksin. Hadi önceden meyveleri toplamış çadırlarda yığmışsınız diyelim, “mesafeleri kısaltılmış…”ı anlayamıyorum. Ne demeye geliyor bu? Ağaçları da çadırlara alsanız daha da güzel olmaz mı? “Cennet ehli uzanıverip ulaşmakta onlara.”! Zahmet oluyor ama, “uzanmadan ulaşıverseler” olmaz mı?


HÛR "ak"tır, TERTEMİZ. Örneğin İsa nebinin yanındaki yardımcılar AK idi. AK giysiler içinde. O yüzden AK GİYSİLİLER anlamında HAVÂRİYYÛN olarak anılırlar. Havâriler şöyle dediler: "Allah’ın yardımcılarıyız biz. Allah’a iman ettik. Müslümanız. Tanık ol!" (3:53). TERTEMİZDİ havariler.

Acaba! Bilmeyen okuyucu da “helal olsun Hasan Akçay, nede  güzel anlatmışsın! Allah razı olsun senden, teşekkür ederim…” der ve ona şükranlarını, hayranlığını iletir. Hani kimi değerli bu form üyesi, düşünmeden, okur okumaz tebrik ve teşekkürlerini iletmişti ya!

Halbuki, “hûrun ‘înun”, bir diğerini pekiştiren iki kelimeden oluşmuş pekiştirme bir övgü sıfatıdır. Arap bu sıfatı çok güzel olan kadınlar için kullanıyor.

Hûr, “ehvar” in çoğuludur. Fiil olarak: huvirat-il’aynu: İştedde beyédu beyédihé ve sevédu sevédihé: Akı oddukça ak, siyahı da oldukça siyahtır gözünün. Bu güzel gözün sahibine de “ehvar” denir. “Hûrun ‘Înun” da çoğul olrak bu çok güzel gözlerin sahiplerine denir.

‘Îyn’e gelince:

Fiil olarak; ‘ayine: Azume sevédu aynihi fî siatin: Gözünün akı oldukça büyük/geniş....

El’e’yen, müennesi aynâ’, çoğulu ‘îyn : Ellezî azume sevédu aynihi fî siatin: Gözünün akı oldukça ak olan.

“Hûrun ‘Înun” da, bu çok güzel gözlerin sahiplerine denir.

Allah’ın Resulü İsa’nın havarileri diye çevirdikleri “Havariyyun” kelimesinin manası üzerinde de biraz durmakta fayda var. Tekili Hevârî’dir.

Elhavârî: Elqassâr litahvîrihî ey tebyîdıhî: Bembeyaz ettiğinden dolayı kassâr denir (Onun içi çamaşır suyunun adı da kassârdır). Nâsih: Nasihat veren. Elhamîm: Samimi, sıcak, çok candan arkadaş. Ennâsır ve qîle nâsirul'enbiyâ’: Yardımcı. Ve nebilerin yardımcısına havârî denir. Ve minhu elhavâriyyûn ve hum rusulu esseyyid elmesîh: Havâriyyûn (havariler) de bundan olup Hz Mesih’in elçilerine denir. Qîle summû kezâlike li xulûsi niyyetihim ve niqâi serîratihim: Denilir ki; bu şekilde isimlendirilmeleri, niyetlerinin saflığı ve gönüllerinin pâklığından dolayıdır.

Demek ki, elbiselerinin beyazlığından dolayı onlara Havâriler denmemiş! 

76.Yemyeşil yastıklara ve güzelim yaygılara yaslanırlar.

Birileri de yem yeşil değil de bembeyaz olanını sever yastığın! Ne olacak şimdi?

76. Yemyeşil sulak bahçelere oturmuşlar.

78.Kutludur senin ağırlayan, görkemli Rabbinin adı!
Sadak allahu’l azîm Yüce Allah doğru söyler.

Ama Yaseen ve dolayısıyla Hasan Akçay için aynı temennide bulunmamız mümkün değildir.
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Öteki sûrelerin konuyla ilgili bölümleri.
 
SÂFFÂT(Sûre 37)
48.وعندهم قاصرات الطرف عين Yanlarında pınarların mesafece kısaltılmış uçları.

Yapma, gözünü seveyim yapma! Gerçekten komik oluyorsun. “Yanlarında mesafeleri kısaltılmış pınarlar” denmez. Bunun tersi de “Yanlarında mesafeleri uzatılmış pnarlar”olur. “yanlarında…” dedikten sonra mesafenin “kısası uzunu” mu denir?

Sâffât 48’in Arapça metninde DİLBERLER anlamında hiç bir kelime yok. "Dilberler"e ait GÖZLER diye kurgulanan IYN ise "ayn"ın çoğulu, tıpkı onun başka bir çoğulu olan UYÛN gibi.

ayn: bir gözعينا يشرب بها عباد الله bir göz ki Allah’ın kulları ondan İÇERLER (76:6)
aynâ: iki göz
وابيضت عيناه من الحزن üzüntüden iki gözüne AK DÜŞTÜ (12:84)
uyûn: ikiden fazla göz - فاخرجناه_ 05; من جنات وعيون Uzaklaştırdık onları bahçe ve pınarlardan (Şu’ârâ 57)

  
Görüldüğü gibi AYN "göz"dür ama yerine göre İNSAN gözüdür (12:84) yerine göre SU gözü (76:6). Sâffât

48’de DİBERLER yok ki dilberlere ait İRİ GÖZLER olsun.

Evet, dilberler anlamında bir kelime yok ama dilberlerin sıfatları var orada. Yukarıda izah ettiğim gibi. İyn, direk görme organı olan göz anlamına gelmiyor. Ne anlama olduğunu yine yukarıda anlattım. Daha öncede söyledim; Kuran, gözler için hep “e’yun”, pınarlar içinse  hep “’uyûn” kullanmış. Bir tekinde dahi birini öbürünün yerine kullanıldığını göremezsiniz. Bunu fark etmemiş olduğunu düşünemiyorum Hasan Akçay’ın. Gözün de pınarın da tekili, ikilisi aynıdır ama çoğulları farklıdır. Arapça dilinin bir farklılığı da budur. Farklı nesneler için aynı kök harfleri içeren farklı çoğullar bulundurur. Bana tekil ve ikilisinden delil getirmeyin lütfen! Çoğulundan bir tek örnek bulabilir misin, varsa onu delil olarak getirin!

Anlaşılan,
Sâffât 48'deki "ıyn"in İRİ GÖZLÜ DİLBERLER olduğu fî tarihinde birileri tarafından öne sürülmüş; sonraki müfessirler ilkin, arabanın ön tekerlerini izleyen arka tekerler gibi onları izlemiş; sonra, kendileri de rivayetler uydurup o yanılgıyı pekiştirmişler.
 
Hakkı Yılmaz’ın açıklaması şöyle:

Eldeki bilgi ve belgelere göre hatayı Hasan Basrî başlatmış ve ardından yüzlerce yalan ve tutarsız rivayet ile bu fikir desteklenmiştir. 

Bu yazdıklarına Hakkı Yılmaz’’ı kaynak gösteriyor Hasan Akçay. Hakkı Yılmaz’ı bilmeyen, bu satırları okuduğunda Hakkı Yılmaz’ı da bu görüşte sanır.

Bakalım Hakkı Yılmaz “QÂRÂTUTTARF” ve “HÛRUN İYN” için ne demiş ve bu ifadeleri nasıl çevirmiş.

Hakkı Yımaz’ın 'Tebyîn’ adlı çalışmasından alıntıdır:

38/49-54. İşte bu bir öğüttür/şereftir/hatırlatmadır. Şüphesiz ki takvâ sahipleri için güzel bir dönüş yeri; içlerinde yaslanarak birçok meyve ve içecekler istedikleri, ve de yanlarınada hepsi de aynı yaşta bakışları dikililerin olduğu (gözleri karşılarındakinden başkasını görmeyen hizmetçilerin bulunduğu) kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır. İşte bu hesap günü için size vaat edilendir. –Hiç şüphesiz ki işte bu, Bizim rızkımızdır; ona hiç tükenmek yoktur. Tebyînnü’l Kur’an İşte Kur’an. C: 2. s:421.

56/15-26. Onlar yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde (çevrelerinde), kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler, kadehler –ki onlar ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir-, beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; süreklileştirilmiş (hep aynı bırakılmış) çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler vardır… c:3. s:655.

Bu ayet grubundaki bazı ifadelerin anlamları çarpıtılmış ve kadınların âdeta erkeklere sunulan birer zevk objesi oldukları yönünde kanaatler oluşturulmuştur. …. C:3. s:656.

Oralarda, daha önce ne bir insan ne de bir cinn tarafından dokunulmamış/elle, gözle değilmemiş, bakışlarını sadece eşlerine dikenler vardır. (Rahman/56)

Oralarda iyilikler, güzellikler vardır. (Rahman/70)

Çadırlara kapanmış parlak gözlüler (eşler). (Rahman/72)

Onlardan önce onlara ins ve cinn dokunmamış. (Rahman/74)

Bu eşlerin ne cinsiyetle ne de cinsellikle alakası vardır. Âyetlerde geçen dokunulmamış sıfatından, Rabbimizin cennete girmeye hakk kazananları âhirette kimsenin bilmediği yeni yaratılmış eşlerle eşleştireceği anlaşılmaktadır. (Hakkı Yılmaz Beyden başka da anlayan olmamış! H.s.) Bu eşlerin insan tarafından bilinmeyen cinsten oldukları söylendiğine göre (Nerede söylenmişse!H.s.), “dişi” olarak nitelenmeleri de doğru bir yaklaşım değildir.

Bilgisiz veya art niyetle yapılan çarpıtmalardan biri de, bu eşlerle ilgili olarak dinî kültürümüze yanlış geçmiş olan huri sözcüğü hakkındadır. …

Ardı ardına dizilmiş koltuklar üzerine yaslanmış olarak. Ve biz onları parlak iri gözlülerle eşleştirdik. (Tur/20)

Onları parlak gözlülerle eşleştirdik. (Duhân/54)

Yanlarında gözlerini onlara dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurtalar gibidir onlar. (Saffât/48-49) c:3. s:660.

…….

Hûr ve ‘ıyn sözcükleri birlikte “hûrun ‘ıynun” gibi kullanıldığında, anlamda “iri, parlak, geniş gözlüler” demek olur. ….. Bize göre hûri sözcüğü ile ilgili bugünkü yanlış inanç da, sıfatların kişileştirildiği bu yanlış çeviriden kaynaklanmaktadır. Bu yanlış çevirinin dayandığı yanlış anlayış ise hûr ve ‘ıyn sözcüklerinin dişi olarak algılanmasıdır ki, eldeki bilgi ve belgelere göre bu algılama hatası ilk olarak Hasan Basrî ile başlamış, arkadan da yüzlerce yalan ve tutarsız rivâyetle desteklenmiştir.

Hakkı Yılmaz Beyden yaptığımız alıntı burada bitti.

….

Evet Hakkı Yılmaz’ın görüşü böyle. Bu görüş doğru yanlış, ki ben ona katılmıyorum, ayrı bir tartışma konusudur. Ancak Hasan Akçay’ın, Hakkı Yılmaz’ın oldukça uzun olarak yaptığı ilgili açıklamalarından, konu ile ilgili görüşünü yansıtacak hiçbir pasajını ve ilgili ayet çevirilerinden hiç birini alıntılamamış olması, uygun düştüğü için, sadece bir cümlesinin bir bölümünü, kendi tabansız iddiasına, ki buna görüş dahi denemez, destek yapmak üzere almış olması etik değildir.      

DÛHÂN(Sûre 44)
51.Sakınanlar güvendedir
52.Bahçelerde, pınar başlarında.
53.İpek giysiler içinde, karşılıklı.
54.
كذلك وزوجناهم بحور عين İşte böyle temiz pınarlar denk düşürürüz onlara.

Uydu mu yani şimdi? Âhirette cennetlik insanlar pınarlara denk düşürülecekler!

Bakalım Allah زَوَّجْن 14;ا Zevvecné nin anlamı denk düşürürüz midir?

33/37. فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْن 14;اكَهَا
Zeyd ondan ilişkisini kesince seni onunla denk düşürdük. 

Oldu mu! Zeyd’in eşi pardon dengi, Allah’ın Resulü’ne tam da denk düştü! İyi de Zeyd’in boşadığı bir kadındır ve insandır. İnsan insana denk düşer. Irmak insana nasıl denk düşüyor ona aklım ermedi!

ÂKIA(SÛRE 56)
22.
وحور عين Ve tertemiz pınarlar.

Kuran’da pınarlar için “’uyûn” kelimesi kullanılmış hep. Niçin onun önüne de bir kez “hûr” konup “hûrun ‘uyûn” denmemiş!?

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Abdurrahman hocam, zahmet edip ayrıntılı bir eleştiri yaptığınız için teşekkür ederim. Ama üslubunuz çok bilmiş, alaycı ve itici bir üslup. Size yakıştıramadım. Neden bu kadar düşürüyorsunuz kendinizi? Siz iyi bir insansınız.

Kanıt diye ortaya sürdüğünüz argumanlar ise ne yazık ki akıl yürüterek ürettiğiniz zanlardan ibaret. Örnek olarak en son söylediğinizi alayım: "zevvecna"yı "evlendirmek"ten başka anlama gelemezmiş gibi göstermeniz...

 

Uydu mu yani şimdi? Âhirette cennetlik insanlar pınarlara denk düşürülecekler!

Bakalım Allah زَوَّجْن 14;ا Zevvecné nin anlamı denk düşürürüz midir?

33/37. فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْن 14;اكَهَا
Zeyd ondan ilişkisini kesince seni onunla denk düşürdük. 

Oldu mu! Zeyd’in eşi pardon dengi, Allah’ın Resulü’ne tam da denk düştü! İyi de Zeyd’in boşadığı bir kadındır ve insandır. İnsan insana denk düşer. Irmak insana nasıl denk düşüyor ona aklım ermedi!

 

 

 

 

Niye denk düşmesin? Bakın, Sâd 58'deki ezvâc, cehennemdeki cezalar anlamındadır zevceler değil yani evlenmek ile ilgili bir anlam taşımıyor.

 

هذا فليذوقوه حميم وغساق İşte! Tatsınlar onu; kaynar su ve irin (57).

واخر من شكله ازواج Ve ona denk başkaları (58).  

 

Cehennemdeki cezaların benzeri olan kaynar su ve irin cehennemliklere denk düşer, uyar da cennetteki ödüllerin benzeri olan tertemiz pınarlar oradaki insanlara neden denk düşmez, uymaz?

 

Bazan siz de haklı olabilirsiniz ama kendinizi Arap dilinin tek otoritesi saymanız insana "Acaba?" dedirtiyor. Yazımın kaynağı olan makale ana dili Arapça olan bir zata ait ve o zat* "zevvecna"yı denk düşürürüz diye algılamış. Arap dilini ondan daha iyi bilmeniz sizin bir kuruntunuz olmasın? 

 

Konu Arapçadır ama sizin olduğunuz yerde ana dili Arapça olan yaseen'e söz düşmüyor. Maşallah...

 

Dinî kitaplar basan bir basımevine gitmiştim. Fırsat bu fırsa deyip bana "brifing" verdiler. Dediler ki "Said Nursi hazretleri kitaplarını Allah'tan aldığı bir işaretle yazdı." Sordum: "Buna din alimleri ne diyor, örneğin ilahiyat profesörleri?" Cevap: "Üstadımızın olduğu yerde din alimlerine söz düşmez." Maşallah...

_______________________

 

*Yargı günü Allah evlendirme memurluğu yapmayacak; erkeklere ak pak huriler beğenip nikahlamıyacak. Allah adil hükmünü vermiş zaten: inananlar cennette bu dünyadaki eşleri ve akrabaları ile birlikte olacak (36:56, 2:25, 4:57, 59:21. (Hasan Akçay olarak bir ayet te ben ekliyeyim: Râ'd 23).

 

4:54'teki ZEVVECE ya eş yaptı, ya eşleştirdi, ya da lutfetti anlamına gelir. Allah'ın, iki farklı varlığı eşleştirdiğini göstermez bu;  nimetlerden bir türünün (tertemiz pınarların) bir önceki ayette lüfedilen (ipek giysilere) katıldığını gösterir. İnananlar, ipek giysilere (44:53) uyan tertemiz pınarlara kavuşacak (44:54) ve bol bol meyva ve huzur bulacak orada (44:55).

Kökü Ze We Ce olan ezwece, çoğuldur ve illa ki evlendirmek anlamına bağı değildir. (Yaseen Sâ'd 58 ile ilgili bu açıklaamsını yukarda ben de yapmışım. Onun için paragrafın devamını Türkçeye çevirmiyorum.)   

 

From the root “za wa ja”, we can find the noun “azwaaja” in plural which does not always carry the meaning of “spouses”. Verse 38:58 shows an alternative meaning similar to the one we are exploring in verse 44:54 (of the verb form), but in the negative form. It is about “compounding”/”increasing”/”doubling” the retribution of hell of the transgressors, the hellish drink and the bitter food with similar/same kind of penalties.    

On the day of judgement and requital, God will not perform wedding ceremonies or rule in divorce issues. He will not pick up and match fair maidens/pure companions with earthly beings. God made the just rule that believers will be with their spouses and righteous descendents (verses 36:56, 2:25, 4:57 and 59:21).

The verb “zawwaja” in verse 44:54 could mean “matched”, “paired” or “granted”. This is not about joining two different types of beings together, it is about granting one type of God’s gifts (pure springs) further to what was granted in the previous verse (Silk and Satin clothing). The believers will be granted pure springs 44:54) to go with the garments of silk satin (44:53) and furthermore, they will have plentiful fruits in serine tranquillity and peace (44:55).

From the root “za wa ja”, we can find the noun “azwaaja” in plural which does not always carry the meaning of “spouses”. Verse 38:58 shows an alternative meaning similar to the one we are exploring in verse 44:54 (of the verb form), but in the negative form. It is about “compounding”/”increasing”/”doubling” the retribution of hell of the transgressors, the hellish drink and the bitter food with similar/same kind of penalties.

 

*

Nebe 33’teki KEVÂİB "kâ’be"nin çoğulu.
KA’BE (tekil): 1 üzüm danesi.
KEVÂİB (çoğul): daneler.

Kevâibe ETRÂBÂ: BİR BİRİNE DENK daneler. Hepsi aynı olgunlukta. Bazısı ham, bazısının içi geçmiş değil. Standart.

Uydur! Bilmeyenler de yutsun! Kaynak, var mı kaynak? Kuran’da أَتْرَاب 11;ا عِنَبًا  İNEBEN ETRÂBEN ifadesine rastladınız mı? Ka’be’nin 1 üzüm tanesi anlamına olduğunu Arapça bir luğatta, bir eserde gördün de mi bu kadar emin konuşuyorsun?

KA’BE (tekil): 1 üzüm danesi. KEVÂİB (çoğul): daneler. Kevâibe ETRÂBÂ: BİR BİRİNE DENK daneler.” 

Peki, nerden biliyorsun KA’BE’nin1 üzüm danesi olduğunu? Bilmiyorsun tabi. Tek kaynak  Kuzey Afrikalı Yaseen!

 

 

 

Evet, Abdurrahman hocam; yaseen sizden daha inandırıcı. Sizin Arap diline dair bilginiz beni düş kırıklığına uğrattı. Bunu ilk kez söyleyen benim galiba hanifdostlar forumunda.   

 

Nûr 60'taki "lâ yercûne nikahen"deki "nkh"yı kocaya varmayı ummak ve çocuk yapabilmek diye yanlış anladığınızı görünce de düş kırıklığına uğradım; yaseen'in öyle bir yanlışına hiç tanık olmadım. 

 

Yanıldığınızı söyledim. Ben olsam kolaydı. "Arapça bilmiyorum!" der kurtulurdum. Ama siz susmakla yetindiniz. Kişinin kendisine yabancı olan dilin otoritesi olması zor zenaattır; hocam. İngilizce öğretmeniyim, anlarım bunu. 

 

Neyse, yaseen'in açıklamasını veriyorum. Sonra tercüme ederim, Allah isterse. Yalnız, altı çizik ifadeye lütfen dikkat eder misiniz. Adam kanıt olarak "yaşamın gerçeği"ni koyuyor önümüze:

 

Ben Kuzey Afrika'lıyım; orda "kevaib"in bilinen anlamı budur: 'UNKÛD. Yani salkım. Onun bir danesine KA'BE denir.  

 

 

In some translations or Quranic dictionaries, we found one of the worst and most insulting descriptions of the word “kawa3ib” –verse 78:33- to imply it is describing women/companions’ breasts.

The previous verse (78:32) mentions gardens/orchards and grapevines. The singular form of “kawa3ib” is “ka3ba”, this word does not only describe the shrine that God cited in the Quran (el ka3ba); in its simplest form it also means a singular or an individual grape.

 

“Ka3batu 3inab”= one “individual” grape.

 

This is not a rare hidden meaning, where I come from (North Africa); it is still how the fruit of grapes “3inab” is described (in a bunch (3unqood) and a single grape (ka3ba). It is easy to notice again that there is no noun in verse 78:33 to imply magnificent women/voluptuous spouses –but “kawa3iba” could be the noun to the attribute “atraban”-.

 

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

"Ezwâc, Eşdeş , benzeş olanlar. 8 eş hayvan> 4 çift hayvan: Sığır = öküz ve inek yani erkek ve dişisi= zevcân= iki eş. Deve > dişi ve erkeği= zevcân= iki eş. Keçi > erkek ve dişisi = iki eş. Koyun > erkek ve dişisi = iki eş. Toplam = semâniyetu ezvâc / 8 eş.

Bir biriyle eşleşenler bir biriyle benzeştir. İnsan insanla eşdeş/benzeştir. İnsan hayvanla, eşya ile; veyve, ağaç, pınarla eşleşmez. Israr etmeyin inadınızda, bazen geri adım atmasını da bilmelisiniz.

Dünyada Allah'a evlendirme memurluğunu münasip görüyon da Âhirette mi O'na yakıştıramıyon.

Saptırmayın lütfen! Ben "tezvîc" fiilini "evlendirmek" olarak çevirmediğim halde neden gerçeği saptırıyorsunuz? "Eşleştirme" dedim. Sâd 58'de biri diğerine eş (ezvâc) yapılanlar nedir? Bu zikredilenlere eşdeş olanlar/cins olarak başka azaplar; cehennemler, boğucu içecekler, irinlere eşdeğer cinslerdir. Burada ezvâc "cinsler" anlamınadır.  Bir cins azap başka bir cins azabla eeşleştirilmiş. Öylesine saptırıyorsunuz ki manayı, hayret! İnsan azapla eşleştirilmemiş. Her cins kendi cinsiyle eşleştirilir. Umarım anladınız.

Uslubuma gelince, sertliğinin farkıdayım. Anlayışınıza ters gelen bütün görüşleri Kuran'ı tahrif, Kuran'a boca edilmiş birer "pislik", böyle görüş sahipleri muhterem zevâtı da kendi hevalarına tabi birer sapık gibi suçlamanıza karşılık olarak takındım bu sert eleştirel uslubu. Bunu da acımasız hakaretâmîz eleştiri uslubunuzu belki bırakırsınız diye yaptım. 

Selam ile.  

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 

<< Önceki Sayfa 37 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats