Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
HARUT ve MARUT Harut ve Marut isimlerinin geçtiği Bakara suresinin 102. ayeti, “o ne güzel kuldu”
ifadesiyle Rabbimizin övgüsüne mahzar olmuş Süleyman peygambere atılan
iftiraları bertaraf etmekte ve o çok değerli peygamberin üzerine
atılmış çamurları temizleyip, onu kendisine sürülmeye çalışılan
karalardan arındırmaktadır.
Ayetin meali şöyledir: Bakara; 102: Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup
durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o
şeytanlar kâfir idiler; insanlara sihri ve Babil’de iki meleğe/ iki
krala; Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi
(Harut ve Marut), “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç
kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin
arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı. -Ne var ki, onlar onunla
Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler- Onlar kendilerine
zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Ant olsun ki, onu satın
alanın ahirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı.
Ve öz benliklerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş
olsalardı. Aslında
bu ayet, bağımsız bir ayet olmayıp, Yahudilerin kınandığı Bakara
suresinin 97-103. ayetlerinden oluşan bir pasajın parçasıdır. Bu ayet,
bir çok yanlış davranışlarda bulunmuş olan Yahudileri, tüm yanlışlarına
ilâveten “Bir de şeytanların (Süleyman peygamberin emri altında
gönülsüz olarak çalışan yabancı işçilerin) yalanlarına kandıkları ve o
tertemiz peygamberi kâfirlikle suçladıkları için kınamaktadır. Ayetin
esas mesajı budur.
Yahudilerin,
Süleyman peygamberin emrinde çalışan insan şeytanlara uyarak ona
kâfirliği reva gördüklerinin kanıtı ise, Kitab-ı Mukaddes’te
bulunmaktadır: Kitab-ı Mukaddes 1. Krallar bölüm 11: 1. Kral Süleyman firavunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli bir çok yabancı kadın sevdi. 2. Bu kadınlar RAB`bin İsrail halkına, "Ne siz onların arasına girin, ne
de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi
ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır" dediği
uluslardandı. Buna karşın, Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. 3. Süleyman`ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. 4. Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB`be adayan babası Davut gibi yaşamadı. 5. Saydalılar`ın tanrıçası Aştoret`e ve Ammonlular`ın iğrenç ilahı Molek`e taptı. 6. Böylece RAB`bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB`bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB`bi izlemedi. 7. Yeruşalim`in doğusundaki tepede Moavlılar`ın iğrenç ilahı Kemoş`a ve Ammonlular`ın iğrenç ilahı Molek`e tapmak için bir yer yaptırdı. 8. İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı. 9-10. İsrail`in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, "Başka ilahlara tapma!" demesine karşın, Süleyman RAB`bin yolundan saptı ve O`nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman`a öfkelenerek, 11. "Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için
krallığı elinden alacağım ve görevlilerinden birine vereceğim" dedi, 12. "Ancak baban Davut`un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil, oğlun kral olduktan sonra yapacağım. 13. Ama oğlunun elinden bütün krallığı almayacağım. Kulum Davut`un ve kendi
seçtiğim Yeruşalim`in hatırı için oğluna bir oymak bırakacağım." Kendi
elleriyle yazdıkları uydurma kitaplarından da görüldüğü gibi Yahudiler,
Bakara 102. ayette bildirildiği üzere Süleyman peygamberi “o bir kâfirdir” iftirasıyla karalamak isteyen şeytanların oyununa gelerek onun kâfirliğini kabul etmişlerdir ve hâlâ da etmektedirler.
Bu
durum, yani Süleyman peygamberin kâfirleştiğine dair ifadelerin Kitab-ı
Mukaddes’te yer alması; Yahudilerin, şeytanların iftiralarına
inanmaları yanında, Kitab-ı Mukaddes’in Allah kelâmı olmadığını ve Musa
peygamberden asırlar sonra uydurulup tertip edilmiş olduğunu da
göstermektedir.
Süleyman
peygambere iftira eden şeytanlar, Sad suresinin 37. ayetinde konu
edilen şeytanlar olup, bir çok ayette “cinn” olarak ifade
edilmişlerdir. Bu şeytanların, halk arasında genel kabul görmüş şeytan
ile bir ilgisi yoktur. “Şeytan” sözcüğünün sözlük anlamı; “haktan uzak
olan” demektir. Kavram olarak ise “şeytan”; “Hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve tipik adıdır”.
İşte, Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar (cinnler); Süleyman
peygamberin emrinde zoraki çalıştırılan ve karakter tanımlarına uygun
davranışlarda bulunarak, onun hakkında sürekli gerçek dışı ve hakka
aykırı plânlar kuran, yalanlar üreten ve iftiralar yayan işçilerdir.
(Daha fazla detay “Cinn” ve “Şeytan” başlıklı yazılarımızda mevcuttur.) Bakara
suresinin 102. ayeti, hem bu insan şeytanların neler yaptıklarını bize
bildirmekte hem Yahudilerin bu şeytanların uydurduklarına inanmalarını
eleştirmekte hem de o saygıdeğer Elçi’nin kâfir olmadığını ilân
etmektedir:
“Ve onlar
(Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere
uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler…”
Kur’an’dan öğrendiğimize göre bu şeytanlar, Süleyman peygambere yaptıkları iftiranın yanında, başka şu işleri de yapıyorlardı:
“insanlara sihri ve Babil’de iki meleğe/ iki krala; Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı.”
Görüldüğü üzere şeytanlar insanlara iki şeyi öğretiyorlardı;
- Sihir ve - Babil’deki iki melik/ melek’e indirilmiş (vahyedilmiş) şeyler.
Sihrin
bir göz boyama tekniği olduğu bellidir (A’raf 116, 117) ama “Harut ve
Marut kimdir?” ve “Onlara neler indirilmiştir?” sorularının cevapları
belli değildir.
Ayete göre Harut
ve Marut’un sihir ve sihir öğretmenliğiyle ilgileri yoktur ve onların
bildiği ve öğrettiği şeyler sihirden başka bir şeyler olmalıdır. Çünkü,
ayette şeytanların öğrettikleri, iki madde halinde yer almaktadır. Eğer
Harut ve Marut da sihir öğretselerdi, ayette sihir ile Harut ve
Marut’un öğrettikleri arasına “ve” bağlacı konmaması gerekirdi. Harut ve Marut Kur’an’da,
Harut ve Marut’un kim oldukları ve onlara neler indirildiği
bildirilmemesine rağmen bu kişilerin rivayetlerdeki tanımları çok
ilginçtir: “Harut
ve Marut iki melektir. Onlar insanlarla alay ediyorlardı. Onları
sınamak için Allah kendilerini, cinsel vb. günahlar işlememe emriyle
yeryüzüne gönderdi. Yeryüzünde bir güzel kadın onları yoldan çıkardı.
Ceza olsun diye onlar Babil’de bir kuyuya kapatıldılar, ayaklarından
asıldılar. Orada onlar kendilerinden istekte bulunanlara sihiri
öğretiyorlardı.” (Sonra ne oldular ki!) Harut
ve Marut ile ilgili, bunların “Cebrail” ve “Mikail” olduğu yolunda veya
“iki şeytan” olduğu yolunda, tutarsız bir çok açıklama yapılmış olup,
Arap, Fars ve İbrani toplumlarında bu isim ve bu isme benzer isimlerle
ifade edilmiş bir çok efsane kahramanı mevcuttur. (Bu konunun detayı
için TDV.nın İSLAM ANSİKLOPEDİSİ içinde yer alan “Harut ve Marut”
maddelerine bakılabilir.)
Harut
ve Marut ile ilgili peygamberimiz kaynaklı sağlam bir bilgi yoktur.
Zaten olması da mümkün değildir. Müslümanlar arasında dolaşan yanlış
inancın ise, İsrailiyat kaynaklı olduğu ve özellikle de Ka’b ül Ahbar
tarafından uydurulduğu, başta Taberî olmak üzere bir çok düşünür
tarafından ileri sürülmüştür. Kadı İyâd, İbn Hazm, Ebû Bekir İbn
ül-Arabî, Kurtubî, İbn Kesîr, İbn ül-Cevzî, Fahreddin er-Râzî ve Taberî
bu rivayetleri tenkit etmişler, uydurma veya zayıf olduğunu ifade
etmişlerdir.
Harut ve Marut ile
ilgili olarak bildiğimiz ise, bu iki kral peygamberin Babil’de
yaşadıkları ve kendilerine bir şeylerin indirilmiş (vahyedilmiş)
olduğudur. Ayetteki “melekeyni (iki melek)” ifadesi, İbn Abbas, Hasan-ı
Basrî, Ebü`l-Esved ve Dahhâk tarafından “melikeyni (iki kral)” diye
okunmuştur. Biz de konuya en uygun anlam olan bu anlamı tercih
etmekteyiz. Yani bize göre Harut ve Marut, Babil’de yaşamış iki kral
peygamberdir. İlerideki bir tarihte, pek çok konuda olduğu gibi yine
“ELİN GÂVURU”, BABİL UYGARLIĞINA AİT TABLETLERİ BULUR VE DE DEŞİFRE
EDEREK BİZE ALTIN TEPSİDE SUNARSA, belki o zaman bizler de Harut ve
Marut’un kimler olduğu ve neler öğrettiklerini bir bir öğrenebiliriz
(!). Binlerce Mucizeyi onlardan öğrendiğimiz gibi… Ayette,
Harut ile Marut’un karı-koca arasındaki uyumsuzluğa, geçimsizliğe ve
ayrılığa neden olan şeyleri öğrettikleri belirtilmektedir: “İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı.” Burada
işaret edilen şey sihir değildir. Yani “O ikisi”, mutlu bir ailenin
nasıl kurulacağını ve hangi şartlarda yuvanın dağılacağını
öğretiyorlar, insanlar da bu iki kral peygamberden öğrendikleriyle
yuvalarını sağlam tutuyorlardı. Ayrıca bu iki kral peygamber insanlara “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma! (sakın bu bilgileri kötüye kullanmayın” diye öğütte de bulunuyorlardı: “Halbuki o ikisi (Harut ve Marut) “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi.” Ayetin
sonrasında Yahudilerin yanlış davranışlarının açıklanmasına devam
edilmekte ve bu pasaj, Bakara suresinin 103. ayetindeki yine Yahudilere
yapılmış olan sitemle son bulmaktadır: “-Ne
var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar
veremezler- Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni
öğreniyorlardı. Ant olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi
olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve öz benliklerini sattıkları
şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş olsalardı.” Bakara;
103: Ve eğer onlar iman edip takvalı davransalardı,
Allah katında elde edecekleri sevap daha hayırlı idi. Keşke bilmiş
olsalardı. Sonuç
olarak bu konuda biz, Harut ve Marut hakkında, Kur’an’da verilen
yukarıdaki bilgiler dışında bir zanna kapılmamayı ve ileride
bulunacağını umduğumuz arkeolojik belgeler ortaya çıkıncaya kadar da
Allah’ın verdiği bilgi ile yetinmeyi tavsiye ediyoruz.
Hakkı YILMAZ
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|