Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Nedense Mehmet ALTAN'ın, Amerika Ve Fransa'nın Cezayir üzerinde oynadığı güç savaşlarını konu alan yazısını okuyunca birden aklıma bizdeki Danıştay Baskını vesilesiyle oluşturulmaya çalışılan Laikçi-İslamcı çatışması geldi.
Bush önceki gün yaptığı açıklamada zamanında Rusya'nın komünist yayılmacı politikasına karşın Yunanistan ve Türkiye üzerinde ne gibi etkilerinin olduğunu açıklamıştı. Yeşil Kuşak projesi Amerika'nın kapitalist emelleri üzerine bina edilmişti. Kenan Paşa'nın Din Kültürü dersini zorunlu ders yapmasının arkasında bile bu temel espri yatmaktaydı.O günlerin öncesinde sağcı-solcu birsürü genç öldü. Kuklacılar ise Amerika ve Rusya idi. Acaba bu danıştay baskınındaki Kuklacılar kimler?
Bakın Abbas Medeni liderliğindeki FIS'ın iktidar koltuğuna neredeyse oyların tamamını alarak oturmasından sonra Fransa destekli ordu tarafından alaşağı edilmesinin arkasında ne gibi bir GÜÇ OYUNU varmış.
Ordu-dinci çatışması mı ABD-Fransa çatışması mı?
Uçakta Cezayir'le ilgili bilgileri okurken, bir satır beni ürpertiyor: "İççatışmalardayüzellibinkişiöldü." İç çatışmalar, 1990 ila 2000 arasındaki on yılı kapsıyor. Hatta 1990'dan öncesi ve 2000'den de sonrası var. Görünürde, çekişme "dindevleti" kurulmasını isteyen İslami Selamet Partisi (FIS) ile ordu arasında yaşanıyor. Cezayir'in bağımsızlığını kazandığı 1962'den beri ülkenin tek hakimi Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) partisi, "kurucuparti" olmanın öyle bir rantını yiyor ki nihayetinde ülkede sefaletten ve yolsuzluktan nefes alınmaz hale geliyor. Hem sistem çürüyor, hem de toplum...
Bu çürümeye tepki olarak ortaya İslami
Selamet Cephesi (FIS) çıkıyor. Sistemin tıknefesliğine karşı radikal
dinci bir söylem geliştirdikçe desteği de artıyor. Seçimlerde önce
nispi, sonra mutlak bir başarı gösteriyor. 1990'da ordu yeniden duruma müdahale ediyor. Cezayir çalkalandıkça çalkalanıyor. Binlerce insan ölüyor. Terör tırmanıyor. İki binli yıllar sonrası bu ölümcül kargaşa azalıyor. Cezayir durulmaya başlıyor. Halbuki, temel sorunların ağırlığı sürmekte... Öncelikle ülkenin tek ürünlü bir ekonomik yapıya sahip olması büyük bir sorun. İhracatın yüzde 97'si petrole dayalı. Toplam üretimin 45'i de akaryakıt. Devlet bütçesinin yüzde 65'ini de petrolden elde edilen gelir oluşturmakta... Kısacası her şey petrol ve doğalgaz. Ama petrol zenginliğiyle ters orantılı bir sefalet var; 32 milyon nüfusta 12 milyon insan ayda 200 Euro ile yaşamakta... Aktif nüfusun dörtte biri işsiz... İşsizlerin üçte ikisi otuz yaşın altında... Halbuki,
petrol fiyatlarının artmasıyla Cezayir'in kasaları para dolmakta...
Nitekim 2004'te 32 milyar Euro'luk bir rezerv fazlalığı oluşmuş. Bu
tarihsel bir rekor olarak kabul ediliyor. Bu avantaj bugün de sürüyor.
Cezayir gezisi sırasında, yetkililere FIS'ın
sessiz sedasız ortadan nasıl kaybolduğunu sordum? Hoş, bu örgütlenmenin
tortularının bulaştığı kargaşa taşrada hala bir şekilde sürüyor. Zaman
zaman ölüm haberleri gazetelere yansıyor. Ama daha önceki dönemlerle
kıyaslanmayacak bir istikrar var şimdi. Peki, ne oldu da istikrar sağlandı? Cezayir'in istikrarının sağlanmasından söz edilmese de ABD'nin rolü var. ABD,
Afrika'da etkisini artırıp bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarına
iyice göz koyunca, Cezayir'i de defterine yazmış. Cezayir'in Fransa ile
ayrıcalıklı ilişkileri, ülkenin Avrupa'ya olan yakınlığı ve bölgedeki
stratejik hesaplar Cezayir'i de uluslararası satranç tahtasının dalgalı
bir unsuru haline getirmiş. Fransa orduyu, ABD FIS'ı desteklemiş, Cezayir üzerinde kol güreşi yapmışlar, bu arada bu "yüksekçıkarlar" için günahsız yüz elli bin kişi ölmüş. Amerika istediğini elde ettiğinde de şiddetin tırmanmasını önlemiş.
Cezayir, olayları çok boyutlu analiz etmek gerektiğini anlatan olağanüstü güzel bir örnek. Tek parti rejiminin ve "cumhuriyetikuranparti"
olmanın avantajını kullanarak çürümeyi hızlandıran elit bir sınıfın
ortaya koyduğu başarısız bir sosyal yapı var. Bu, karşıtını kışkırtmış.
Bir reaksiyon doğurmuş. Depremli bir yapı üremiş. Ama bu
çalkantıların bir de dış etkenleri var. ABD'nin bölgeye girişi gibi...
Nitekim ABD bugün Cezayir'in İtalya'dan sonraki ikinci müşterisi...
Fransa üçüncü sıraya düşmüş. Ekonomik ilişki yanında ABD'nin
Afrika'daki varlığı Cezayir sayesinde biraz daha pekişmiş. Bu da
olayların dış sebebi...
Cezayir'de insanlar ölürken herkes dincilerle ordu savaşıyor sanıyordu, halbuki arka planda Fransa ile ABD çekişmesi vardı. Cezayirli yöneticilerin de işbirliğiyle "yabancıgüçler" binlerce Cezayirlinin ölümüne yol açan bir çatışmayı körükledi. "Din" için ya da "laiklik" için öldüklerini sanan binlerce Cezayirli aslında ne için öldüklerini hiç bilmediler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma