Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Ehl-i Beyt, sözcük anlamiyla ‘ev ehli’ (yani ayni
evin çatisi altinda yasayanlar) demektir. Istilahi anlamda Ehl-i Beyt
deyince akla hemen Muhammed (a.s)’In ev ahalisi veya ona kan bagiyla
bagli olanlar gelmektedir. Bu yazimizda Ehl-i Beyt kavramina Kur’an
bütünlügünde anlam vermeye çalisacagiz. Zaten en dogru olan da Ehl-i
Beyt’i Kur’an’dan tanimaktir. Kur’an’daki Ehl-i Beyt’i taniyabildigimiz
an, tarih boyunca bazi sahabelere yapilan saldirilarin ve tek kanaldan
Hadis-i Serif kabul etmenin dogru olmadigini anlayabiliriz. Kendi
anladiklari anlamdaki Ehl-i Beyt kavramnn arkasna siginarak diger
müslümanlara üstünlük saglamaya çalisan bazi müslümanlarin bu
tutumlarinin Kur’an’a ters düstügünü bir din kardesleri olarak
kendilerine hatirlatmak üzerimize bir borçtur. ‘Ama yine de hatirlat,
hatirlatmak mü’minlere fayda verir’ (51/55). Eger bu konuda biz yanlis
düsünüyorsak kendilerinin de bizi uyarmasi üzerlerine bir borçtur.
Ehl-i Beyt kavrami simdiye kadar hep dar anlamda ele alinmistir. Bu
yaklasim biçimi, çok sayida müslümani yanlis sonuçlara, yanlis hükümler
vermege götürmüs ve gereksiz yere müslümanlarin aralarinin açilmasina
neden olmustur.
Bu yazimizda Ehl-i Beyt kavramini Özel Ehl-i Beyt ve Genel Ehl-i Beyt
olarak iki kategoride ele alacagiz. Ehl-i Beyt kavramini simdiye kadar
bizim gibi iki grupta ele alanlarin olup olmadigini bilmiyoruz. Biz
burada sadece Kur’an’dan anladigimiz Ehl-i Beyt’i anlatmaya
çalisacagiz.
ÖZEL EHL-I BEYT
Simdiye kadar yapilan geleneksel Ehl-i Beyt tanimlarini Özel Ehl-i Beyt
kavraminin karsiligi olarak aynen alabiliriz. Yani (Özel) Ehl-i Beyt,
Peygamberimizin kizi, damadi ve torunlarinin da dahil oldugu ailesidir.
(Büyük Türkçe Sözlük, M. Dogan)
Görüldügü gibi bu Ehl-i Beyt sadece Muhammed (a.s)’a kan veya göbek
bagiyla bagli olanlari kapsamaktadir. Simdiye kadar; Muhammed (a.s)’in
sülbünden gelmeyenlerin (göbek bagiyla ona bagli olmayanlarin), hatta
hanimi Hz. Aise’nin bile Ehl-i Beyt’ten olmadigi iddia edilmistir.
Böylece gerçek Ehl-i Beyt’i aslinda bütün mü’minlerin olusturdugu hep
gözlerden kaçirilmistir. Peygamberlere kan bagiyla kafirlerin ve
müsriklerin de bagli olabilecegini herhalde bilmeyenimiz yoktur.
Peygamberlere kan bagiyla bagli olan kafir veya müsriklere Lut (a.s)’in
karisini, Nuh (as)’in oglunu ve Ibrahim (a.s)’in babasini örnek
gösterebiliriz.
GENEL EHL-I BEYT
Sözcük anlamiyla Ehl-i Beyt, ‘aile üyeleri, ev halkidir’ dedik. Bu,
hangi aile ve hangi evdir? Bu aile, Muhammed (a.s)’a (daha dogrusu onun
getirdigi Kur’an dinine) inanan insanlarin olusturdugu Islam ailesi ve
Islam evidir. Islam’a inanan herkes ayni zamanda otamatik olarak Ehl-i
Beyt’e (Islam ailesine) de girmis olmaktadir. Ehl-i Beyt’ten (Islam
ailesinden) olmayan kisi, peygamber çocugu, peygamber karisi veya
peygamber babasi da olsa hiç degeri yoktur. Ehl-i Beyt’e girmeye ancak,
peygambere Allah (c.c) tarafindan indirilen Kitab’a inanan ve
hayatlarini ona göre tanzim etmeye çalisan mü’minler hak kazanirlar.
Her geminin bir kaptani oldugu gibi, her ailenin de bir reisi vardir.
Islam ailesinin reisi Hz. Muhammed (a.s)’dir. Onun hanimlari, Islam
ailesinin (bütün mü’minlerin) anneleridirler. ‘Peygamberin esleri,
mü’minlerin anneleridir’ (33/Ahzap: 6). Yine bu Islam ailesinin
fertleri kardestirler. ‘Muhakkak ki mü’minler kardestirler’
(49/Hucurat: 10). Ayni anne-babadan dogmamis olmakla beraber Islam
evinde kardes olunabilmektedir. ‘Eger tevbe ederler, namazi kilarlar ve
zekati verirlerse, dinde sizin kardeslerinizdirler’ (9/Tevbe: 11).
Bütün mü’minler, Muhammed (a.s)’in reisligindeki Islam beytinin
(evinin) ehli (Ehl-i Beyt’i)dirler.
Muhammed (a.s)’in Ehl-i Beyt’i oldugu gibi, önceki peygamberlerin de
Ehl-i Beyt’leri (getirdikleri dine inananlari) vardi. (Nuh): ‘Rabbim
beni, babami-anami, inanarak evime gireni... bagisla’ dedi. (71/Nuh:
28). Bagislanabilmek o zaman Nuh (a.s)’in evine girmek gerekiyordu ve
girmeyenlere de bagislanma yoktu. Nuh (a.s)’in tastan veya tahtadan
yapilmis olan evine kafirler ve müsrikler de girebilirdi. Fakat bu
giris onlari mü’min yapmaz ve affedilmelerini de saglamazdi. Ayrica,
evine kafir veya müsrik olarak girenler için Nuh (a.s)’in af dilemesi
de dinen zaten caiz olmazdi. Onlar için ancak hidayet dileyebilir;
ancak hidayete erdikten sonra onlar için af dileyebilirdi: ‘Akraba bile
olsalar, cehennem halki olduklari belli olduktan sonra (Allah’a) ortak
kosanlar için bagislanma dilemek; ne bir peygamberin, ne de mü’minlerin
yapacagi bir is degildir.’ (9/Tevbe: 113-114)
Evet, Muhammed (a.s)’in Ehl-i Beyt’i (ev halki) onun dinine inanan
bütün mü’minlerdir. Nuh (a.s)’in Ehl-i Beyt’i (ev halki) da Nuh
(a.s)’in dinine iman eden mü’minlerdir.
(Oglu suda bogulacagi zaman), Nuh, Rabbine seslendi: ‘Rabbim! Oglum
benim ailemden (Ehl-i Beyt’imden)dir (onu da kurtaralim ki suda
bogulmasin). Senin sözün elbette haktir ve Sen hakimler hakimisin!’
dedi. (11/Hud: 45).
(Rabbi): ‘Ey Nuh, dedi. o senin ailenden (Ehl-i Beyt’inden) degildir.
O, yaramaz bir is yapti. Bilmedigin bir seyi benden isteme. Sana
cahillerden olmamani ögütlerim!’ (11/Hud: 46). (Nuh): Dedi ki: ‘Rabbim,
bilmedigim bir seyi senden istemekten sana siginirim. Eger beni
bagislamazsan, bana acimazsan, ziyana ugrayanlardan olurum!’ (11/Hud:
47)
Yukaridaki ayetlerde de gördügümüz gibi Nuh (a.s), Ehl-i Beyt kavramini
simdiki yanlis anlayan müslümanlar gibi ‘Ya Rabbi! Oglum benim
ailemdendir’ diyor ve Allah (c.c) da ona cevaben: ‘Hayir, o senin
ailenden (yani senin Ehl-i Beyt’inden) degildir diyor. Bundan sonra Nuh
(a.s) hata ettigini anliyor ve Allah’tan af diliyor. Evet, göbek
bagiyla peygambere bagli olmak, onun sülbünden gelmek kisiyi
peygamberin Ehl-i Beyt’inden yapmaz; bunun tersine peygambere gönül ve
iman bagiyla bagli olmak, peygamberin getirdigi dine tabi olmak kisiyi
peygamberin Ehl-i Beyt’inden yapar.
Örneklendirmeye devam edelim: Hz. Ibrahim (a.s)’in babasi Azer bir
putperest idi ve Ibrahim (a.s)’in Ehl-i Beyt’inden olamadi. Lut
(a.s)’in karisi kafir idi ve hergün kocasi olan Lut (a.s)’in yataginda
yatmasina ragmen Lut (a.s)’in ev halkindan (yani Ehl-i Beyt’inden)
olamadi. Peygamberimiz (a.s)’in amcalari Ebu Talip ve Ebu Leheb de kan
bagiyla Muhammed (a.s)’a bagli olmalarina ragmen onun Ehl-i Beyt’inden
olamadilar.
Genel Ehl-i Beyt’i sadece mü’minler olusturur. Genel Ehl-i Beyt’te peygambere kan veya göbek bagiyla bagli olma sarti aranmaz. Zaten bu bahsettigimiz baglarin Allah
katinda hiç bir degeri yoktur. Özel Ehl-i Beyt’te ise Lut (a.s)’in
karisi veya Nuh (a.s)’in oglu gibi inançsizlar da bulunabilir. Durum
böyle olunca, peygambere iman bagiyla bagli olan Genel Ehl-i Beyt’in
öncelenmesi gerektigi gerçegi ortaya çikar. Genel Ehl-i Beyt, Özel
Ehl-i Beyt’in mü’minlerini de kapsar. Özel Ehl-i Beyt ise genel Ehl-i
Beyt’i kapsamaz. Peygamber (a.s)’in soyundan olan bir anne-babadan
dogmus olmak kisiye diger mü’minler karsisinda bir üstünlük saglamaz.
Burada kisinin hür iradesini kullanarak tercihi söz konusu degildir.
Kimse kendi anne babasini kendisi seçmemistir. Diger mü’minlerin ne
suçu vardi da, peygamber soyundan gelen bir anne-babadan dünyaya
gelmediler? Fakat bu mü’minlerin üzülmelerine gerek yoktur. Eger iman
etmis ve geregini de yerine getiriyor iseler Allah katinda yüksek
dereceleri oldugu gibi (4/95 9/20 20/75 46/19), gerçek Ehl-i Beyt’ten
olanlar da kendileridirler. Tesadüfen peygamber soyundan gelmek kisiyi
Ehl-i Beyt’ten yapmaz ve bu yolla bir üstünlük de kazanilmaz. Özel
Ehl-i Beyt’in fertleri de her normal mü’min gibi Allah’in emir ve
nehiylerine riayet etmekle mükelleftirler. Kur’an’a göre üstünlük ancak
takva iledir:
‘Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadindan yarattik ve
birbirinizi tanimaniz için sizi milletlere ayirdik. Allah yaninda en
üstün olaniniz, günahlardan en çok korunaninizdir. Allah bilendir,
haber alandir.’ (49/Hucurat: 13).
Biz müslümanlar, Ehl-i Beyt kavraminin içini hristiyanlar gibi degil
de, Kur’an’in bize ögrettigi gibi doldurmaliyiz. Sia inancinda çok
önemli bir yer isgal eden 12 Imamin peygamber soyundan geldigi ve
onlarin masum ve kutsal olduklari üzerinde çok durulur. Yukarida da
okudugunuz gibi, kisinin peygamber soyundan olup olmamasi hiç önemli
degildir. Önemli olan, kisinin dini yasayip yasamadigidir. Bu konuyla
ilgili olarak Amerika Müslümanlarinin lideri olan I. Muhammed’in görüslerine yer verelim:
‘Biz, 12 imam anlayisinin ve bunun gibi mistik anlayislarin ve hatta
kan bagi ile ilgili yapilan iddialarin Islami olmadigina inaniyoruz. Ve
bu tür düsünce ve iddialarin Islam dünyasina disardan gelmis oldugunu
düsünüyoruz. 12 imam anlayisi Islam’dan ziyade, Incil kaynaklidir.
Kanbagi ile ilgili yapilan iddialarin ya da peygamberin soyundan
olanlarin otamatik olarak kutsal insanlar olduklari ve yüceltilmeleri
gerektigi düsüncesi gayr-i Islami’dir. Simdi sözlerimin yanlis
anlasilmasini istemem; Siileri seviyorum ve onlarin Islam’a oldukça
derinden bagli insanlar olduklarini düsünüyorum. (I. Muhammed’le
rüportaj. Hak Söz Dergisi, Istanbul, Ocak-Subat sayisi 1994, Sayfa 33).
‘Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden kiri (günah ve çirkinligi) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor’ (2/Bakara:125 22/Hac:26)
Yine bazi müslümanlar var ki ‘Allah Ehl-i Beyt’i temizledi, bunun için
sadece bu temiz insanlar kanaliyla gelen Hadis-i Serifleri kabul
edebiliriz’ demektedirler. Böyle demekle bilerek veya bilmeyerek Hz.
Aise, Hz. Ebubekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman gibi diger güzide sahabeleri
sanki pis yerine koymaktadirlar. Bu büyük bir haksizliktir. Kur’an’a
göre necis (pis) olanlar; müsrikler, kafirler, münafiklar, fasiklar ve
seytanlardir. Mü’minler ise her zaman temizdirler. Allah elbette Özel
Ehl-i Beyt’in mü’min olanlarini temizlemistir. Gerçi yukaridaki ayette
Allah’in (Özel) Ehl-i Beyt’i temizlediginden degil, temizlemek
istediginden bahsediliyor. Allah Kur’an’da sadece peygamber (a.s)’a
kan veya göbek bagiyla bagli olanlari temizlemek istediginden degil,
bütün mü’minleri temizlemek istediginden de bahsetmektedir: ‘Allah sizi
temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki,
sükredesiniz.’ (5/Maide: 6).
‘Eger Allah’in lütfu ve rahmeti olmasaydi, hiçbirinizi asla temizlemezdi.’ (24/Nur: 21).
‘Rabbimiz, onlara kendi içlerinden, senin ayetlerini kendilerine
okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti ögretecek, onlari (sirkten ve
kötülüklerden) temizleyecek bir elçi gönder’...(2/Bakara:129).
Yine Allah (c.c) bazi insanlari da temizlemeyecektir (bkz: 2/174 3/77).
‘Temizlenen kendisi için temizlenmis olur’ (35/Fatir: 18).
Ayetlerden de anlasilacagi gibi, ‘temizlenmek’le ‘mü’min olmak’ ayni
anlama gelmektedir. Temizlenmek sadece peygambere kan veya göbek
bagiyla bagli olanlara mahsus bir sey degildir. Cennete girmek isteyen
herkes temizlenmek (mü’min olmak) zorundadir, çünkü ‘Allah, temizi
(mü’mini) pisten (müsrik ve inkar edenden) ayiracaktir.’ (3/Al-i Imran:
179). Cennet, temizlenenlerin mükafatidir (20/Taha: 76).
Allah Ehl-i Beyt’i elbette temizlemek ister. Bunun için ayet: ‘Önce
yakinlarini uyar’ (26/Suara: 214) demektedir. Yakinlarimizin yanlis
hareketlerinin zararini bazen biz de çekeriz. Örnegin, hem insanlara
dinimizi anlatacagiz, hem de çocuklarimiz, hanimimiz Islam'a ters isler
yapacaklar. Böyle bir durumda bize halkin diyecegi sudur: ‘Önce
karini-kizini veya oglunu düzelt, ondan sonra bize din anlat.’
Peygamber (a.s)’in mesajina yakinlarinin dengesiz hareketlerinin leke
getirmesini Allah’u Teala ta bastan önlemistir. ‘Ey peygamber
kadinlari, siz, kadinlardan herhangi biri gibi degilsiniz. Eger
korunuyorsaniz, sözü yumusak (kivrak) bir eda ile söylemeyin ki,
kalbinde hastalik bulunan kimse tamah etmesin.. (33/Ahzap: 32). ‘Ey
peygamberin kadinlari! Sizden kim açik bir edepsizlik yaparsa onun
azabi iki kat yapilir. Bu, Allah’a göre kolaydir.’ (33/Ahzab: 30).
Peygamber (a.s)’a yakinlari destek olurlarsa isi kolaylasmis, köstek
olurlarsa da isi güçlesmis olur. Allah (c.c)’in, Kur’an mesajinin rahat
yayilabilmesi ve insanlar üzerinde maya tutabilmesi için peygamber
hanimlarina iki kat ceza veya ecir vermesi çok normal ve gereklidir de.
(Allah, Ibrahim'e): "Ben seni insanlara önder yapacagim" demisti.
(Ibrahim): "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. (Allah):
"Zalimlere ahdim ermez (soyundan gelecek olan zalimler için söz
vermem)" buyurdu. (bkz: 2/124)
Dogrusu, insanlarin Ibrahim'e en yakin olani, ona uyanlar, bu
peygamber (Muhammed) ve mü'minlerdir. Allah da mü'minlerin dostudur.
(bkz: 3/68)
Allah bizden, Özel Ehl-i Beyt’ten (peygambere kan ve göbek bagiyla
bagli olanlardan) olup olmadigimizdan degil, Genel Ehl-i Beyt’ten
(peygambere ve getirdigi Kitab’a iman ve gönül bagiyla bagli olup
olmadigimizdan) soracaktir.
Örneklendirmeye devam edelim: Hz. Ibrahim (a.s)’in babasi Azer bir putperest idi ve Ibrahim (a.s)’in Ehl-i Beyt’inden olamadi. Lut (a.s)’in karisi kafir idi ve hergün kocasi olan Lut (a.s)’in yataginda yatmasina ragmen Lut (a.s)’in ev halkindan (yani Ehl-i Beyt’inden) olamadi. Peygamberimiz (a.s)’in amcalari Ebu Talip ve Ebu Leheb de kan bagiyla Muhammed (a.s)’a bagli olmalarina ragmen onun Ehl-i Beyt’inden olamadilar.
selam alperen,
astığınız yazıyı daha önce ilgili sitede okumuştum.yazının tamamına yakın bir kısmı benim de katıldığım düşünceler.yalnız yazıda da belirtildiği gibi "hatalı bir cümlemiz varsa kardeşlerimiz bizi uyarsınlar,bu onlar üzerine bir borçtur" deniyor.ben de buna binaen âcizâne müslüman bir kardeşiniz olarak,yazının sahibini ve yazıyı asan değerli alpereni hatalı olduğunu düşündüğüm cümleyi tahlil ederek uyarmanın bir kardeşlik borcu olduğunu düşündüm ve mevzuyu ele alma ihtiyacı hissettim.şöyle ki:
Ebu Talib'in imanı geçmişten günümüze kadar Ehl-i Beyt mektebi ile diğer mektepler arasında tartışma konusu olmuştur.ama şunu da takdir edersiniz ki;ebu talip(r.a.) ile ebu lehebi(aleyhin lâ'ne) aynı kategoride değerlendirmek ehli vicdan bir insanın yapacağı bir kıyas olmasa gerek.çünkü ebu lehebe bizzat Allahu teala tebbet suresinde lanet etmiştir:
1- Ebu Leheb'in iki eli kurusun, kurudu da!
2- Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi.
3- Alevli ateşte yanacaktır.
4- Karısı da odun hamalı olarak.
5- Boynunda sağlam hurma lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır.
oysa ki böyle birşey ebu talip için sözkonusu olmamıştır.aksine bu değerli insanın hayatı hz.muhammed'i(s.a.)müşriklerin ileri gelenlerine karşı sürekli savunmakla geçmiştir.bu bilgiyi bütün tarih ve siyer kitapları
vermektedir.
Bir çokları onun (Allah'a sığınırız) imansız dünyadan göçtüğüne inanmaktadır. Ama mü'minlerin gönlünde onun imanlı bir müslüman olarak dünyadan göçtüğü hususunda asla şek edilmemektedir.
Mezkur şahıslar Resulullah'ın (s.a.a) bu fedakar koruyucusunun küfrüne hükmederken hadis ve tefsir kitaplarında naklettikleri zayıf ve mechul rivayetlere dayanmışlardır.
Şii alimleri ile bazı insaflı Ehl-i Sünnet alimleri Ebu Talib'in imanını ispat etmek için bir çok kitaplar, makaleler ve risaleler yazmışlardır. Böylece muhaliflerin ithamlarına cevap vermeye çalışmışlardır ki, bu kitaplardan çoğunun ismi bibliyografi bölümünde yer almıştır.
İslam araştırmacılarına göre Ebu Talib'e istinad edilen bu asılsız iddialar, Beni Ümeyye'nin, Hz. Ali'ye olan düşmanlığı yüzünden uydurulmuştur.
Muhalifler Ali'ye (a.s) dil uzatamayınca babasına saldırma yoluyla Hz. Ali'nin şahsını düşürmeye çalıştılar.
Beni Ümeyye tarafından uydurulan iftiralar yüzünden nurlu çehresi gizli kalan bu saygın şahsiyetin, imanı sayesinde ulaştığı makamını aşikar etmeğe ve onun hayatının çeşitli boyutlarına ışık tutmaya çalışmak istiyorum.
Siyer-i Nebi'de(bildiğiniz gibi siyer alanı hadis olayından çok farklı bir sahadır.detaya girmeyeceğim.merak eden araştırırsa anlar.farklı olmadığını iddia eden varsa da delilleriyle bunu ortaya koyar.)İbn-i Ebi-l Hadid şöyle diyor: Ebu Cafer Muhammed b. Habib'in Emali adlı kitabında şöyle okudum: Ebu Talib Rasulullah'ı (s.a.a) gördüğünde ağlayarak şöyle derdi: "Onu gördüğüm zaman kardeşim Abdullahı hatırlıyorum" Ebu Talib çok zamanlar Rasulullah'ın yattığı yerin düşmanlar tarafından öğrenilmesinden korkuyordu ve bu sebeple Rasulullah'ı yerinden kaldırıp oğlu Hz. Ali'yi onun yerine yatırıyordu.[16]
Aşağıda vereceğim bilgilerin tamamı da siyer kitaplarında tarihi bir vesika olarak bulunmaktadır.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Ebut Talib, Kureyş'in, Resululah'ı (s.a.a) öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi:
"Allah'a andolsun ki, beni defnetmedikleri müddetçe sana dokunamazlar, sen benim hayrımı dileyerek davet ettin, sen sadıksın (söylediğin doğrudur) ve eminsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin."
Ebu-l Futuh Razi bu hususta şöyle diyor: Bu sözler Ebu Talib'in imanını açıkça göstermektedir. Zira "Sana iman ettim ve seni tasdik ettim" sözü ile "Sen sadıksın" sözü arasında hiç bir fark yoktur."[27]
Kureyş, Resulullah'ı öldüremeyeceğini ve Ebu Talib'in Resulullah'ı (s.a.a) himayeden el çekmeyeceğini anlayınca Peygamber'i öldürmek için kendilerine teslim edinceye kadar Haşim oğulları'yla alış-verişi keseceklerine dair kendi aralarında bir vesika imzaladılar. Böylece Resulullah, Haşimoğulları ve Muttalib oğulları'ndan olan yakınlarıyla birlikte bir vadide muhasara altına alındı.
Bu muhasara tam üç yıl sürdü. Bu müddet zarfında Resulullah, Ebu Talib ve Hatice tüm mallarını harcadılar ve büyük bir sıkıntı ve yokluğa düştüler. Allah-u Teala, Resulüne Kâ'be binası içine asılı olan vesikayı, Allah kelimesi müstesna hepsini böceklerin yeyip yok ettiklerini vahyetti.
Resulullah da durumu Ebu Talib'e bildirdi. Daha sonra hep birlikte gidip Kabe'nin yanında oturdular. Kureyşliler şöyle dediler: "Ey Ebu Talib artık sözünü hatırlamalı kavminle dostluk kurmalı ve yeğenin hususundaki tutuculuğundan el çekmelisin." Ebu Talib onlara şöyle dedi: "Ey kavmim! Vesikayı getirin belki sıla-i rahim etmek ve kini ortadan kaldırmak için bir yol buluruz."
Vesikayı getirdiler Ebu Talib onlara şöyle dedi. "Bu sizin imzaladığınız vesikadır. Bu vesikaya hiç dokundunuz mu?" Onlar "Hayır" dediler. Ebu Talib daha sonra şöyle dedi: "Allah-u Teala Resulüne bu vesikanın Allah kelimesi dışında tamamen yok edildiğini vahyetmiştir. Şimdi eğer doğru söylüyorsa ne yapacaksınız?" Onlar, "Ondan el çekeriz." dediler. Ebu Talib de "Eğer o yalan söylemişse o zaman da öldürmek için sizlere teslim ederim." dedi. Onlar da "insaflı konuştun, iyi dedin" dediler.
Vesikayı açtıklarında Allah kelimesi dışında tüm yazılanların yok edildiğini gördüler.
Ama buna rağmen inadla, "Bu yeğeninin büyüsüdür." dediler.
Ebu Talib şöyle dedi: "O halde niçin biz muhasaraya teslim olalım? Halbuki siz buna daha layıksınız." Ebu Talib daha sonra beraberindekilerle Kâbe perdelerinin içine girdi ve şöyle dedi:
"Allah'ım bize zulmedenlere, bizimle akrabalık ilişkilerini kesenlere ve bizlere layık olmadığımız şeyleri yakıştıranlara karşı yardım et bize
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Şeyh Saduk şöyle diyor: Ebu Talib mümin idi. Ama Resululah'a (s.a.a) tam manasıyla yardımcı olmak için imanını gizlemiş, şirki zahir kılmıştır.
Allame Seyyid Muhsin Emin ise şöyle diyor: Resulullah meb'us olunca Ebu Talib ona iman etti, sözlerini onayladı. Ama bunu aşikar etmiyordu. Peygamber'e yardımcı olabilmek için imanını gizledi. Aksi takdirde Resulullah'ı (s.a.a) ve İslam dinini gereğince savunamazdı. O, imanını gizleyerek bu önemli görevi yerine getirdi. İmanını açığa vurmuş olsaydı Kureyş'in nefretini kazanırdı. Kureyş onu sadece yeğenini savunmakla suçluyordu. Ama imanını açığa vursaydı artık kendisine saygı göstermezlerdi. Ebu Talib'i sadece yeğenini koruyor diye mazur görüyorlardı.[65]
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Ehl-i Beyte muhalif olanlardan bir grup "Onları Peygamber'e (s.a.a) yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışır hem de kendileri ondan uzaklaşırlar." ayetinin Ebu Talib hakkında nazil olduğunu iddia etmişlerdir. Zira müşrikleri Resulullah'a (s.a.a) eziyet etmekten alıkoyar ama kendisi iman etmezdi.[66]
Ebu Talib'in şahsiyet ve sözleri ve Ehl-i Beyt imamlarının açıklamalarında anlaşıldığı üzere bu gibi isnatlar Beni Ümeyye'nin Ehl-i Beyt'e olan düşmanlıkları neticesinde hadis olarak uydurdukları iftiralardır.
Taberi ayet hakkında üç görüşü naklettikten sonra şöyle yazıyor:
"En iyisi "Onlar Resulullah'a (s.a.a) itaatten alıkoyuyor kendileri de ona tabi olmuyorlar" şeklinde tefsir edilmesidir. Zira önceki ayetler Resululllah'ı tekzibeden ve ondan yüzçeviren müşrikler hakkındadır."[67]
Bu ayetin Ebu Talib hakkında nazil olduğunu söyleyen rivayetler ise bir çok açıdan reddedilmiştir.[68]
Bazı rivayetlerde şöyle yeralmıştır: "Ebu Talib ölmek üzere olduğunda Resulullah (s.a.a) yanına giderek; "Ey Amca, lailahe illallah de ki, Allah nezdinde hüccet olsun" dedi. Orada hazır olan Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebi Umeyye; "Ey Ebu Talib, sen Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çeviriyorsun?" dediler. Ebu Talib de bunun üzerine "Ben Abdulmuttalib'in dini üzereyim." dedi. O zaman da Resulullah şöyle buyurdu: "Ben de nehyedilinceye kadar senin için dua edeceğim." O zaman da şu iki ayet nazil oldu: "Yakınları bile olsa kendilerine (hak) açıklandıkdan sonra müşrik olanlar için Peygamber ve Allah'dan yarlıganma dilemesi (doğru) olmaz."
Ebu-l Futuh Razi bu ayetin üstünde belirtilen ve yukarıdaki ayeti açıklamak için verilen rivayete cevab olarak şöyle yazıyor: Bu rivayet batıldır. Zira bu ayetler Resulullah'ın (s.a.a) vefatına yakın bir zamanda nazil olmuş Ebu Talib ise çok önceleri ölmüştü.[70]
ama devre hakim emevi anlayışı Allah ayetlerini kendi kabilelerinin işine gelecek şekilde yorumlamayı âdet edinmişti.ve bunu zamanla halka da benimsetiyorlardı.(bu anlayışın tesirlerinden kurtulmak o kadar zordur ki,yüzyıllar sonra bile günümüzde "kuran nesli"gibi bir siteye yazı yazanları bile bazı noktalarda etkileyebiliyor.Allah cümlemizi bu tesire kapılmaktan muhafaza buyursun.)aynı zihniyet Allahın ayetinde açıkça "arabiyyun"(araplar diye hitap ve ardından arapların eleştirilmesi sözkonusu)kelimesini buradan kasıt bedevilerdir diye çeviriyorlardı.
bu şuna benziyor.farzı muhal kuran türkçe indi ve türkler şeklinde bir hitap var.bu hitapta da türkler ağır bir şekilde anlayışsızlıkla eleştiriliyor.biz bunu açıklarken işimize gelmediği için,gururumuza yediremediğimizden diyoruz ki:burada kastedilen türkler değil,konar göçer yaşayan yörüklerdir.ilgili âyetin tefsirini de işte bu anlayışla yapıyorlar.
Kaldı ki, bu hadisin ilk bölümüyle son bölümü arasında çelişki vardır. Zira, hadis Abdulmuttalib'in dini üzere olduğunu söylemiştir. Abdulmuttalib ise hanif müslüman idi.
Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Ali'ye yaptığı vasiyette şöyle yeralmaktadır:
"Abdulmuttalib'in uyguladığı beş sünneti İslam da tasvip etmiş ve uygulamaya koymuştur. Bu beş sünnet şunlardır:
1) Oğulun babasının hanımıyla (üvey anneyle) evlenmesini yasaklaması.
3) Zemzem kuyusunu açarak onu hacıların sekayesi (hacıların sudan istifade ettiği yer) olmasını sağlaması.
4) (Kasıtsız olarak) bir insanı öldürmenin diyetini 100 deve olarak belirlemesi.
5) Kâbenin etrafının yedi kez tavaf edilmesi."
Abdulmuttalib asla putlara tapmadı ve putlar adına kesilen bir hayvanın etini de yemedi. O şöyle buyurmaktaydı: "Ben ceddim İbrahim'in (a.s) dini üzereyim."[9]
Zeyni Dehlan şöyle yazıyor: Ahmed b. Hanbel, Tirmizi Teyalisi İbn-i Ebu Şeybe ve Nesai'nin Hz. Ali'den aktardıkları üzere bu ayetin nüzul sebebi şuydu ki, yeni müslüman olmuş insanlar müşrik olan babaları için dua ediyorlardı. Bu yüzden mezkur ayet nazil oldu.
Zemahşeri de ayetin Ebu Talib hakkında nazil olduğunu kabul etmiyor ve şöyle diyor: “Ebu Talib hicretten önce ölmüştür. Bu ayetler ise Medine'de nazil olan son ayetlerdendir.”[72]
Ehl-i Sünnet yoluyla nakledilen bazı rivayetlerde yeraldığı üzere Resulullah'a (s.a.a): "Acaba Ebu Talib'e bir yararın dokundu mu? Zira o seni himaye ediyor ve senin için müşriklere gazab ediyordu" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Evet Ebu Talib topuklarına kadar ateşten bir çukur içindedir. Eğer benim şefaatim olmasaydı muhakkak o cehennemin en derin çukurunda bulunurdu."[73]
Bu hadis de önceki hadis gibi uydurulmuştur. Seyyid Fehhar'ın naklettiği dört rivayette imam Rıza (s.a) ve imam Sadık (a.s) bu hadisi reddetmiş ve onun yalan olduğunu açıklayarak Ebu Talib'in iman etmiş olduğunu söylemişlerdir.[74]
Bu hadisin senedini Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu da kabul etmemişlerdir.[75]
Bu hadiste şefaat meselesi sözkonusudur. Rivayetlerden de anlaşıldığı üzere şefaat muvahhidlere yani müminlere mahsustur. Yani şefaat şehadete bağlıdır. Dolayısıyla kafirlere şamil olmaz.[76]
Buna binaen tevhidi şehadet olmadığı takdirde Peygamber kimseye şefaat edemez ve azabının azalmasını istemez. Dolayısıyla bu hadisi kabul etmek mümkün değildir.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
İbn-i Hacer şöyle yazıyor: Eğer Ebu Talib müslüman olsaydı Resulullah (s.a.a) cenazesinde namaz kılardı.[77]
Halbuki Zeyni Dehlan gibi bir çok Ehl-i Sünnet alimlerinin de kabul etitiği üzere o zamanlar henüz cenaze namazı teşri olmamıştı.[78]
Bu yüzden Resulullah Hz. Hatice için de cenaze namazı kılmadı.[79]
İbn-i Sa'd şöyle nakletmektedir: Ebu Talib, Resulullah'ın (s.a.a) zamanında vefat etti. Cafer ve Ali ona varis olmadı. Ama Akil ve Talib ona varis oldular. Zira müslümanlar kafirlerden ve kafirler de müslümanlardan miras alamaz."[80]
Abdulcelil-i Kazvini buna cevab olarak diyor ki: Ehl-i Beyt mektebine göre kafirler müslümana varis olamazlarsa da müminler kafirlerden miras alabilirler. Zira küfür miras almaya engel olur ama iman engel değildir. Dolayısıyla Ali (a.s) Ebu Talib'e varis olmuştur. Kaldı ki, Ebu Talib'in kendisi de mümin idi.[81]
BİBLİYOGRAFİ
1- Kur'an-ı Kerim
2- ez-Zeria.
3- Şerh-i Nehc'ül Belağa.
4- el-Kamil Fi't Tarih.
5- Sire-i İbn-i İshak.
6- İsabe.
7- Tabakat'ül-Kübra.
8- Menakib-u Âl-i Ebi Talib
9- Muteşabih'ul Kur'an ve Muhtelifih
10- Meâlim-ul Ulema
11- Bena-ul Makalet-il Fatımiye
12- el-İstiab.
13- Umdet-ut Talib.
14- Revzet-ul Vaizin.
15- Sire-i İbn-i Hişam.
16- Tefsir-i Ebu-l Futuh.
17- A'yan'uş Şia.
18- el-Gadir
19- Sahih-i Buhari.
20- Hediyet-ül Arifin.
21- Esn-el Metalib Fi Şerhi Hutbet-i Ebi Talib.
22- Mu'cem'ül Buldan.
23- Ebu Talib Mumin-i Kureyş.
24- Fihrist-i Esma-i Ulema-i Şia.
25- el-Haraic vel Ceraih.
26- Kısas'ul Enbiya.
27- Şerh-ul Mevahib-il Leduniye.
28- A'lam.
29- Keşşaf.
30- Esn-el Metalib Fi Necat-i Ebi Talib.
31- Hisal.
32- Mean-il Ahbar.
33- Emali.
34- Ehl-ü Beyt fil Mekebet-ul Arabiye.
35- Mecma-ul Beyan.
36- İhticac.
37- Tarih-ul Umem vel Mulük.
38- Tefsir-i Taberi.
39- el-Huccet Ale'z Zahib İla Tekfir-i Ebi Talib.
40- Tefsir-i Razi.
41- Tefsir-i Kurtubi.
42- Nakz.
43- el-Künye vel Elkab.
44- Yenabi'ul Mevedde.
45- Kafi.
46- Kifayet'ut Talib.
47- Bihar-ül Envar.
48- Ed-Derecat-ur Refia Fi Tabakat'iş Şia.
49- İhtisas.
50- Emta'ül Esma.
51- İman-u Ebi Talib.
52- Tergib ve Terhib Min Ehadis'iş Şerif.
53- Rical'ün Necaşi.
54- en-Nedim.
55- Tarih-i Yakubi.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
EMEVİLERİN SUNNİ MÜSLÜMAN KARDEŞLERE KABUL ETTİRDİĞİ AÇIK OLAN EBU TALİB'İN(r.a.)İMANSIZ ÖLDÜĞÜNE DAİR KAFİRLİK İSNADININ ASILSIZ VE MESNEDSİZ BİR İDDİA OLDUĞUNU HANİF MÜSLÜMAN KARDEŞLER OLARAK KABUL ETMEMİZ GEREKTİNİ DÜŞÜNÜYORUM.
ON İKİ İMAM MEVZUUNDA DA ŞUNU İFADE ETMEK İSTERİM:
BU SAYGIN ŞAHSİYETLERE KUTSALLIK ATFETMEK,ONLARI GÜNAHTAN BERİ KILMAK,MASUM YAPMAK VEYA PEYGAMBER MESABESİNE YÜKSELTMEK DOĞRU DEĞİLDİR.
FAKAT ŞUNU DA UNUTMAMAK GEREKİR Kİ:BU İNSANI-KAMİLLER,TÜM HAYATLARINI İSLAMİ MÜCADELEYE ADAMIŞLAR VE KENDİ İSTEDİKLERİ FETVALARI VERMEDİKLERİ İÇİNDE ZAMANIN EMEVİ VE ABBASİ HALİFELERİ TARAFINDAN TAMAMI ZEHİRLETİLEREK ŞEHİD EDİLMİŞLERDİR.(12.İMAM HARİÇ)BU BİLGİLER TARİHEN SABİTTİR.
DOLAYISIYLA SEVGİ VE SAYGIDA KUSUR EDİLMEMELİ VE RAHMETLE ANILMALIDIRLAR.AKSİNİ DE İDDİA EDEN YOKTUR SANIRIM.
HÜRMETTE KUSUR EDİLMEMELİ DEMEK ONLARI KUTSALLAŞTIRALIM DEMEKLE AYNI ŞEY DEĞİLDİR MALUMUNUZ OLDUĞU ÜZERE.
SEVGİ VE MUHABBETLE.ASTIĞINIZ YAZI İÇİN AYRICA TEŞEKKÜR EDERİM.
ALLAHIN SELAMI TÜM MÜSLÜMANLARIN ÜZERİNE OLSUN.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Zeydiyye (Arabic: الزيديةaz-Zaydiyya, Zaidi veya bazen Zeydi; Batı'da Beşciler olarak da bilinir.). Zeydi fıkhının takip eden kişiler Zeydi olarak adlandırılırlar ancak Zeydi Vasıti denilen ve caferi bir grup da bulunmaktadır.
Zeydilik Zeyd İbn Ali'nin takipçisi olan Şia mezhebidir.
Zeydi fıkhının izdeşleri diğer Şii mezheplerinde olduğu gibi ilk dört İmamı kabul ederler ancak beşinci imam olarak Muhammed el Bakır yerine kardeşi Zeyd İbn Ali'yi kabul ederler.sonuçta yazınızda da belirttiğiniz gibi isim değişse de imam sayısı 12 de kalmakta.oysa imamlık mevzuunda muhammed bakırı red etmelerinin tam olarak açıklamasını ben bilmiyorum.
Aynı zamanda imam zeyd, diğer şia ekollerinden farklı olarak hz.ali'den önceki ilk üç halifenin halifeliklerini kabul edip onlardan saygıyla bahseder.bu bağlamda bazı islam tarihi uzmanları onu ve mezhebini sunnilere daha yakın görür.fıkıhta da birçok noktada hanefi mezhebine yakındır.sunni itikadında ayıran en önemli sebep ise hz.muhammedten sonra insanların en üstünü hz.ali'dir demeleridir.
Zeydiler fıkıh bakımından Sünni mezhebi Hanefiliğe, Şafiliğe ve Caferi okullara çok yakındırlar
İlk Zeydi devleti Taberistan'da (Kuzey İran) M.S.864'de kurulmuş ve liderlerinin 928'de Samaniler tarafından öldürülmesine kadar da varlığını sürdürmüştür. Kırk yıl sonra devlet Gilan'da (Kuzeybatı İran) yeniden kurulmuş ve 12.yüzyıla kadar da ayakta kalmıştır.
Zeydiler Yemen'de hakim dini gruptur ve Zeydi liderler yönettikleri topluluklar tarafından "Halife" ünvanıyla anılırlar. Yemen'in yöneticisi al-Hadi Yahya bin al-Hussain bin al-Qasim ar-Rassi, Hz.Muhammed'in torunu olan bir Halife olarak bilinirdi. Sistem 20.yüzyılın ortalarına 1962'deki devrime kadar böyle sürmüştür.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma