Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili İbrahimim.Dediğini yaptım ve konuyla ilgili Kur"an araştırmamı aşağıya kopyaladım.Eleştirilerinizi bekliyorum.
Selam ile.Naci Çelik
Hz. Yahya İsa Hz. Zekeriya İmran
Kur‘an’da, kendisine iki ayrı isimle dikkat çekildiği, en kolay anlaşılan peygamberlerden, bir diğeri de, Hz. Yahya’dır.
«Ey Zekeriya, biz sana bir oğlan müjdeleriz, ismi Yahya’dır. Daha önce ona hiç kimseyi BENZER yapmadık.» (19/7)
Ayetin vurguladığı benzerlikten maksadın, Hz. Yahya’ya verilen kendine özgü peygamberlik mucizeleri olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, peygamber isimleri ile ilgili söz konusu ayrıntıyı bilmeyen İslam alimleri, Hz. Yahya’ya verilen, aşağıda vereceğimiz ayetlerin vurguladığı, en önemli mucizelerden birinin, Hz. İsa’ya da verilmiş olduğunu gördüklerinden, ayetin vurguladığı benzerliğin, sadece, isim benzerliği olduğunu düşündüler.
«Ey Yahya, Kitab’ı kuvvetle tut (dedik) ve ona çocuk iken hikmet verdik.» (19/12 S. Ateş çevirisi)
«(Meryem) Çocuğu gösterdi. Dediler ki: “Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?”
(Çocuk) “Ben Allah’ın kuluyum, dedi. (O) Bana Kitab’ı verdi, beni peygamber yaptı.» (19/29, 30)
İlk verdiğimiz ayet, Yahya ismine dikkat çekerken, ikinci verdiğimiz ayetler, İsa ismine dikkat çekmektedirler.
Ayetlerden, her iki isme de, çocukken kitap verildiği ve peygamberlikle görevlendirildiği açıkça anlaşılıyor. Kanaatimce İslam alimleri, iki isim arasındaki bu ve biraz sonra açıklayacağım mucize benzerliklerinden dolayı, konu başında verdiğimiz ayetin vurguladığı benzerliği, isim benzerliği zannettiler. Halbuki, ayetin vurguladığı benzerlik, sadece isim benzerliği olmayıp, peygamberlik benzerliğidir de.
Çünkü, sonsuz kelime hazinelerinin sahibi olan Yüce Allah’ın, daha önce, herhangi bir elçisine verdiği bir ismi, ikinci kez veya mükerreren bir başka elçisine vereceği veya vermek zorunluluğunu hissedeceği düşünülemez. Yüce Allah, insanlığın bildiği veya kullandığı bir ismi de elçilerine vermez.
“Ey Zekeriya, biz sana bir oğul müjdeleriz, ismi Yahya’dır. Daha önce ona hiç kimseyi BENZER yapmadık.”
Bizim “benzer” diye tercüme ettiğimiz kelimenin orijinali “semiyy” kavramıdır. Bütün Kur‘an meallerinde ADAŞ diye tercüme edilen, söz konusu kelime ile ilgili, Sayın Süleyman Ateş, Kur‘an-ı Kerim Tefsiri’nde şöyle demektedir:
“Yüce Allah, Zekeriya’ya, Yahya adlı bir çocuğu olacağını, ondan önce kimseye bu adın verilmediğini vahyettiği bildirilir. “Semiyy” isimlendirilmiş anlamına geldiği gibi, benzer anlamına da gelir. Birinci takdirde ayetten Yahya adının daha önce kimseye verilmediği, ikinci takdirde de Yahya’nın benzerinin gelmediği anlaşılır.”
Sayın Ateş’in tespitini teyit eden bir rivayetin, Fahrettin Razi’nin Tefsir-i Kebir’inde de yer aldığını hatırlatalım. Bu durumda, “semiyy” kavramı için, iki anlam söz konusu olmaktadır:
1. İsim benzerliği 2. Özellik benzerliği
Kur‘an’da sadece bir yerde daha geçen “semiyy” kavramının; diğer geçtiği yerde (19/65) Yüce Allah’a dikkat çekmesinden, söz konusu deyimin, her iki anlamı da içerdiği anlaşılmaktadır.
Çünkü, gayri ihtiyari de olsa, bütün toplumlar nezdinde, Yüce Allah’ın bütün sıfatlarını içeren Allah ismi, nevi şahsına münhasır olmak üzere, dokunulmazdır, kutsaldır. Allah ismi, Allah’tan gayri hiç kimseye atfedilmez. İnsanlık, yaratma veya yoktan var etme gibi, insan iradesini aşan bütün işlerin, Allah’a ait olduğunu da, ister istemez tescil eder.
Bize göre, söz konusu ayette, Hz. Yahya’ya atfen geçen semiyy kelimesi, Hz. Yahya’nın ismini de içermekle birlikte, öncelikle, Hz. Yahya’ya verilen temel peygamberi özellikleri vurgulamaktadır.
Zaten, dikkat edilirse, bütün peygamberlerin kendine özgü, kendisiyle özdeşleşen veya nevi şahsına münhasır, belli özellikleri vardır. Ancak, müslümanlar peygamberleri gerçek kimlikleri ile tespit edemedikleri için, söz konusu özelliklerini de ayırt edememişlerdir.
Şimdi, Yahya isminin en belirgin özelliklerinden bazılarını vurgulayan, bir grup ayeti verelim:
«Ey Yahya, Kitab’ı kuvvetle tut (dedik) ve ona çocuk iken hikmet verdik.
Katımızdan bir rahmet (bir acıma duygusu) ve temizlik de (verdik, o günahlardan) korunan oldu.
Validelerine iyilik ediciydi, baş kaldıran bir zorba değildi.
Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selam olsun.» (19/12, 13, 14, 15)
Yukarıda verdiğimiz ayetlerin vurguladığı, Yahya ismine ait özellikleri, İsa isminin de taşıdığı, aynı surenin aşağıdaki ayetlerinden anlaşılıyor:
«(Meryem) Çocuğu gösterdi. Dediler ki: “Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?”
(Çocuk) “Ben Allah’ın kuluyum” dedi, (O) bana Kitab’ı verdi, beni peygamber yaptı.
Beni bulunduğum her yerde yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz kılmayı, zekat vermeyi emretti.
(Beni) Validesine iyilik eder (kıldı), beni baş kaldıran bir zorba yapmadı.
Doğduğum günde, öleceğim günde ve diri olarak kaldırılacağım günde bana esenlik verilmiştir.”
İşte Meryemoğlu İsa. Şüphe edip ayrılığa düştükleri şey, “gerçek söz”e göre budur.» (19/29-34)
Ayetlerden, her iki ismin de çok temel iki özelliği, belirgin bir şekilde sezilmektedir:
1. Her iki ismin de, çocukken kitap verilip peygamberlikle görevlendirilmesi.
2. Her iki ismin de, öldükten sonra diri olarak kaldırılması.
Sadece bu iki benzerlik, Yahya ismi ile İsa isminin, aynı peygambere ait, iki ayrı özel isim olduğunu anlatmaya yeter.
Aksi takdirde, konu başında verdiğimiz ve Hz. Yahya’ya benzer hiçkimsenin olmadığını vurgulayan ayetle, yukarıda verdiğimiz, Hz. İsa’nın benzerliklerini vurgulayan ayetler birbiri ile çelişir.
Yahya ve İsa isimlerinin, çok dikkat çekici bir benzerlikleri de, Kur‘an’ın, her iki ismin de Allah’tan bir KELİME olduğunu vurgulamasıdır.
«Melekler demişti ki; “Ey Meryem Allah seni kendisinden bir KELİME ile müjdeliyor: İsmi Meryem oğlu İsa Mesih’dir; dünyada da, ahirette de yüzde (şerefli) ve (Allah’a) yakın olanlardandır.» (3/45 S. Ateş çev.)
«Zekeriya, mabette durmuş namaz kılarken melekler ona; Allah sana, Allah’ın tasdik ettiği bir KELİME’yi, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya’yı müjdeler, diye ünlediler.» (3/39)
Her iki ayette, her iki ismin, Allah’tan bir KELİME olduğunu vurguluyor.
Ancak, İslam alimleri, Yahya ismine dikkat çeken kelimeyi, “Allah’ın tasdik ettiği bir kelime”, yerine, “Allah’tan bir kelimeyi tasdik edici” olarak anlamlandırmışlardır.
Çünkü, İslam alimleri, her iki ismin de, aynı dönemde, aynı topluma gönderilmiş, iki ayrı peygamber ve Yahya isminin, İsa ismini tasdik edip, desteklemek üzere görevlendirilmiş olduğunu zannettiler. Halbuki Kur‘an, Hz. İsa’ya yardım edip, destek çıkan havarilere bile dikkat çekerken, Hz. Yahya’nın, Hz. İsa’ya nasıl destek olduğundan hiç söz etmemektedir. Ayet, aşağıda vereceğimiz ayetlerin tasvir ettiği ve Hz. Zekeriya’nın yaptığı duayı, Yüce Allah’ın tasdik ettiğini vurgulamaktadır.
«Kaf ha ya ayn sad.
Bu Rabbinin, kulu Zekeriya’ya rahmetini anıştır.
Rabbine gizli bir seslenişle yalvarmıştı.
“Rabbim” demişti. “Ben, bende kemik gevşedi; baş ihtiyarlık aleviyle tutuştu.
Rabbım sana dua ile hiçbir zaman bahtsız olmadım.
Doğrusu ben arkamdan yerime geçecek yakınlarımın (iyi hareket etmeyecekler)inden korktum; karım da kısır.
(Ne olur) katından bana bir veli lütfet.
Ki (O) bana ve Yakupoğullarına mirasçı olsun, Rabbim, onu beğendiğin bir insan yap”.» (19/1-6 S. Ateş çevirisi)
Ayetlerden, ömrünün sonuna yaklaşan Hz. Zekeriya’nın, yüce Allah’tan, içinde bulunduğu toplumu irşat edip, onlara önderlik edecek ve kendi yerine geçecek bir halef istediği anlaşılmaktadır.
Aynı ayetlerden, Hz. Zekeriya’nın, karısının kısır oluşundan, Yakupoğullarına mirasçı olmaktan söz edişinden, yerine geçecek kişinin, kendi zürriyetinden olması gerektiği de anlaşılmaktadır. Ancak, adetten kesilinceye kadar, karısının bir erkek çocuk doğurmadığını görünce, toplumunun başsız kalacağından ve en önemlisi, nübüvvet kapısının kapanacağından endişelenerek, Yüce Allah’a yalvarmaya başladı. Çünkü, Hz. Zekeriya, bir halefinin olması için, o yaşına kadar alması gereken bütün tedbirleri almıştı ve çocuğu da oluyordu. İslam alimlerinin, yukarıda verdiğimiz ayetlerin dikkat çektiği olayı, “karım da kısır” diye yorumlaması, büyük bir anlam hatasıdır. Çünkü, Kur‘an’dan anlamlandırıldığında, mütercimlerin “kısır” diye anlam verdikleri deyimin “kesildi, kesilmek” anlamını içerdiği anlaşılıyor.
Ayrıca, söz konusu ayetten veya ayetlerden, bu tür bir anlam çıkartmak akılcılıktan ve bilimsellikten son derece uzaktır.
Çünkü, içinde bulunduğu toplumun halifesi konumundaki bir peygamberin, kendisi kısır olmadığı halde, ömrünün sonuna yaklaşıncaya kadar, bir halefinin olması için tedbir almamiş olduğu düşünülemez. Hz. Zekeriya’nın, zannedildiği gibi, karısı kısır olsaydı, Hz. Zekeriya, beş on yılda, karısının kısır olduğunu anlar ve başka kadınlarla evlenmek suretiyle çocuk sahibi olmaya çalışırdı.
Bize göre, Hz. Zekeriya ve eşinin, evliliklerinin normal dönemlerinde çocukları oluyordu ve Hz. Zekeriya, yukarıda verdiğimiz ayetlerin tasvir ettiği duayı yaptığı sırada da, kendi zürriyetinden bir evladı var idi. Ancak, Hz. Zekeriya, söz konusu evladının konumunu dikkate alarak, bir halefinin olmadığını düşünüyordu.
Şimdi, söz konusu evladın doğumunu, kim olduğunu, nasıl yetiştirildiğini tasvir eden ayetleri verelim.
«Allah Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı.» (3/33 S. Ateş çev.)
Bütün alemlere üstün kılınan, dört aileden birinin reisi olan İmran’ın, dünya yaşamından, Kur‘an’ın hiç söz etmediği düşünülebilir mi?
«İmran(Zekeriya)’ın karısı demişti ki: “Rabbim, karnımda olanı tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin”.» (3/35)
Ayetin dikkat çektiği İmran ve karısı, biraz sonra açıklayacağımız gibi, Hz. Zekeriya ve eşidir.
İmran’ın karısının, karnında olanı daha doğmadan, tam hür olarak Allah’a adamasından, doğacak çocuğun, peygamber adayı erkek bir çocuk olmasını çok istediğini vurgulamaktadır. Çünkü peygamberler, Allah’tan başka, hiçkimseye karşı bağımlı ve sorumlu olmazlar. Aşağıda vereceğimiz ayetten de, Zekeriya-İmran’ın karısının, doğumdan sonra büyük bir hayal kırıklığına uğradığı da anlaşılmaktadır.
«Onu doğurunca – Allah onun ne doğurduğunu bilirken yine şöyle dedi: “Rabbim onu kız doğurdum, erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum”.» (83/36 S. Ateş çevirisi.)
“Rabbim onu kız doğurdum, erkek, kız gibi değildir.” Ayetin bu ifadesinden, annenin bir hayal kırıklığı yaşadığı açıkça anlaşılıyor.
“Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.” Ayetin bu ifadesinden de, annenin, doğurduğu çocuğu tamamen Allah’a ısmarlıyarak, yine de, adağını yerine getirdiği vurgulanıyor.
«Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriya da onun bakımını üstlendi. Zekeriya, onun yanına, mihraba her girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. “Ey Meryem, bu sana nereden?” derdi. (O da) “Bu Allah katından” derdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.» (33/37 S. Ateş çevirisi)
Ayetin, baba Zekeriya’dan, bakıcı diye söz etmesinin hikmeti; çocuğun tam hür olarak Allah’a adanmış olmasıdır.
Kur‘an’ın, peygamberlere iki ayrı isim verdiğini bilmeyen İslam alimleri, Hz. Meryem’in annesinin, doğuracağı çocuğu, tam hür olarak Allah’a adamasının hikmetini de anlayamadıkları için, Hz. Zekeriya’nın, Hz. Meryem’in öz babası olduğunu tespit edememişlerdir.
“Zekeriya da onun bakımını üstlendi.” Ayet bu ifade ile, ayrıca, çok önemli bir ilahi yasaya da dikkat çekmektedir. Şöyle ki: Her doğan insan, aslında hür ve müstakil bir Ademoğlu olarak doğar. Onun gerçek sahibi ve gerçek koruyucusu, Alemlerin Rabbi Yüce Allah’tır. Anne-babalar, Yüce Allah’ın, onlara verdiği ebeveyn şefkati sayesinde, çocuk veya yavrularını büyük bir ihtimamla gönüllü olarak,bila bedel bakıp, büyütürler.
“Zekeriya, onun yanına, mihraba her girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. “Ey Meryem, bu sana nereden?” derdi. (O da) “Bu Allah katından” derdi.
Hz. Zekeriya; ayetin de vurguladığı gibi, elinin altında büyüyüp genç bir kız olan evladı Hz. Meryem’e rağmen, Yüce Allah’a, kendi yerini alacak, kendi züriyetinden bir halefinin olması için hâlâ sürekli dua ediyordu.
«Orada Zekeriya, Rabbine dua etmişti: “Rabbim” demişti, “Bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin”.» (3/38 S. Ateş çevirisi)
Çünkü, Hz. Zekeriya, zürriyetinin devamı için, mutlaka bir erkek evladının olması gerektiğini düşünüyor idi.
«Zekeriya, mabette durmuş namaz kılarken, melekler ona; Allah sana, Allah’ın tasdik ettiği bir kelimeyi, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya’yı müjdeler,” diye ünlediler.» (3/39)
Meleklerin, Hz. Zekeriya’ya müjdeledikleri peygamber, biraz sonra Hz. Meryem’e de müjdelenecek olan aynı peygamberdir. Çünkü, Yahya, Hz. İsa’nın Allah katındaki ilk adıdır.
«Melekler demişti ki: “Ey Meryem, Allah seni, kendisinden bir kelime ile müjdeliyor: Adı Meryemoğlu İsa Mesih’dir, dünyada da ahirette de yüzde (şerefli) ve (Allah’a) yakın olanlardandır”.» (3/45 S. Ateş çevirisi.)
Yüce Allah, Hz. Zekeriya’nın duasını,onun peygamberlik görevini ve zürriyetini, kızının babasız doğurduğu torunu vasıtasıyla devam ettirerek tasdik etti.
İslam alimlerine, Hz. Yahya’nın, Hz. Zekeriya’nın eşinden doğma, ayrı bir peygamber olduğunu çağrıştıran bir ayeti yorumlayarak konuyu bitirelim.
«Zekeriya da, Rabbine: “Rabbim beni tek bırakma, sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti.
Onun duasını kabul ederek, ona Yahya’yı hediye ettik.
Onun eşini(zevc)de ıslah ettik.» (21/89, 90)
İslam alimleri, ayetin dikkat çektiği zevc’in (eş), Hz. Zekeriya’nın karısı olduğunu düşündüler. Kur‘an, zevc deyimini karı-koca çiftleri vurgulamak için kullandığı gibi, Allah’tan gayrı, her şeyin çiftlerini vurgulamak için de kullanmaktadır:
«Her şeyi çifter çifter yarattık ki, düşünüp anlayasınız diye.» (51/49)
Ayet, “Onun eşini (zevc)de ıslah ettik” derken, Hz. Yahya-İsa’ya verilen kutsal ruha ve o ruhun büründüğü bedene ve o bedenin de özellikli olduğuna dikkat çekmektedir. Ayet, ayrıca insanın da ruh ve bedenden müteşekkil “bir çift” yaratık olduğunu da vurgulamaktadır.
Hz. Yahya-İsa’nın, çocukken peygamberlikle görevlendirilen yegane peygamber olması, mesih (dokunmak) suretiyle körleri iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi, çamurdan yaptığı surete üfleyerek hayat vermesi ve en önemlisi, diriyken, yani, bedeni ile birlikte göğe kaldırılması, onun beden yapısının, diğer peygamberlerin ve tüm insanların, beden yapısından farklı olduğunu vurgulamaktadır.
«Onu İsrailoğullarına (şöyle diyen) bir elçi yapacak: Ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratır, ona üflerim. Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir; körü ve alacalıyı iyileştiririm; Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim...» (3/49 S. Ateş çevirisi)
Hayat iksiri taşıyan bir nefesin, sıradan bir nefes ve o nefesi üreten bedenin, sıradan bir beden olduğu düşünülemez. “Onun eşini de ıslah ettik.” Ayet bu ifade ile, Hz. Zekeriya’nın karısına değil, Hz. Yahya-İsa’nın, dünya yaşamında büründüğü bedenine ve beden yapısına dikkat çekmektedir.
|