Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Hiram Katılmıyorum Sözlerine Muta Kardeş Resulullah'ı İlah Olarak gördüğünden Böyle Birşey Yazdığını Düşünmüyorum Resulullah'a Olan Sevgisinden Söylemiştir Ve Dier Cümlende Sen Kurban Olsana Demişsin Annesi Ve Babasını Kendi Canından Çok Seven Biri Böyle birşey diyemez Mi????
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam
Bir insanın bir insana kurban edilmesinin izahını anlayamıyorum.
Rabbimiz bize Allahtan başkası adına kurban edilen hayvan etlerini bile yemeyi yasaklamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mutlak hükümdar olan Rabbimiz bizleri yarattığı halde insanlardan bir kısmını kendisi için kurban edilmesini istememiştir aksine evlatlarını öldüren ve bu işi edindikleri ilahları memnun etmek için yapan müşrikleri yermiştir.
Bu yüzden bir insanın lafta bile olsa kurban edilmesi istemini doğru bulmuyorum.Bu şekilde söylemleri rahatsız edici buluyorum.
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Bir insanın bir insana kurban edilmesinin izahını anlayamıyorum.
Rabbimiz bize Allahtan başkası adına kurban edilen hayvan etlerini bile yemeyi yasaklamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mutlak hükümdar olan Rabbimiz bizleri yarattığı halde insanlardan bir kısmını kendisi için kurban edilmesini istememiştir aksine evlatlarını öldüren ve bu işi edindikleri ilahları memnun etmek için yapan müşrikleri yermiştir.
Bu yüzden bir insanın lafta bile olsa kurban edilmesi istemini doğru bulmuyorum.Bu şekilde söylemleri rahatsız edici buluyorum.
Katılyorum kardeş.. hatta "yaradana kurban olayım" derler. Bu sözü duyar duymaz "Allah senden kurban olmanı istemiyor" derim.
İbrahim, "ölümüm ve dirimim Alemlerin Rabbi olan Allah için demiştir.
*Bir başkasını Allah için kurban etme destek gören bir davranış değildir.
(EN'ÂM suresi 137. ayet) Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah'a ortak koştukları kişiler, öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini onlar aleyhine karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla baş başa bırak.
(EN'ÂM suresi 140. ayet) Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.
*İbrahimin durumu ise sadece bir imtihandı.
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
Vakit konusunda 2ya da 3 vakit kılanların çok büyük yanılgılar içersinde olmadığını düşünüyorum.
"ve" bağlacı her iki durum içinde düşünülebilirse, diğer ayetlerle uyuma bakacağız demek ki. İlk aklıma gelen eğer 2 vakitse cuma namazı hangi vakit oluyor? fecr mi? İşa mı?
101 Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı?duayı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki,inkârcı nanakörler sizin için açık bir düşmandırlar.
102 Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış/dua etmemiş olan diğer grup gelip seninle birlikte namaz kılsınlar/dua etsinler. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.
103 Namazı/duayı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı/duayı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz/dua, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Selamlar,
Bu üç ayeti İslamı hiç bilmeyen henüz islamla tanışmış olup ellinde sadece kuran olan bir insanın bakış açısıyla değerlendirmek istiyorum.
Salat hangi vakitlerde yapılır bilmiyor
Salatta neler yapılır bilmiyor
Rekat nedir bilmiyor
Bu sorularının cevabını kuran nasıl veriyor?
Salat hangi vakitlerde yapılır?
11/114. Gündüzün her iki tarafında ve gecenin zülefinde namaz kıl! Muhakkak ki, Hasenat/Güzellikler seyyiâtı/kötülükleri giderir. Bu bir öğüttür/ hatırlatmadır, öğüt/hatırlatma isteyenlere
17/78 Gündüzün güneş dönüp/kayıp, gecenin karanlığı bastırıncaya kadar(ki zamanda) namaz kıl; ve de fecrde (namaz içinde okunan) Kur'anı da... Muhakkak ki; fecr/sabah (namazı içinde) okunan Kur'an şahitlidir.
Selamlar,
Savana yazdı: "Bu üç ayeti İslamı hiç bilmeyen henüz islamla tanışmış olup ellinde sadece kuran olan bir insanın bakış açısıyla değerlendirmek istiyorum."
Ben İslamla tanışalı topu topu 4-5 ay oldu. Çevremde dindar olan veya Kur'an okuyan herhangi biri bulunmadığından İslam hakkındaki bilgim de yok denecek kadar azdı. Yaşadığım yerde İslam hiçbir zaman bir gündem konusu olmadı. Hayatım boyunca namaz kılan tek bir kişi haricinde kimseyi gözlemlemedim, bu namaz/salat denen şey nasıldır hiç bilmedim (o bir kişi de sağanak yağmurun altında beton zemine seccadesini sermiş, namaz kılan bir adamdı, çok etkilenmiştim). Doğru veya yanlış tek bildiğim namazın kılınırken yere kapanılan bir işlem olduğuydu. Kıyam-rüku-secde-rekat gibi kelimelere tamamen yabancıydım :). İlk başlarda ne öğrendiysem tamamen kendi çabamla Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyarak öğrendim. Bu konularda fazla önyargıya sahip olmamak avantajıma olmuştur diye umuyorum.
17/78: Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır. (Ali Bulaç)
17/78: Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. (Diyanet Vakfı)
17/78: Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı gözet. Sabah Kuran'ını da gözet. Sabahleyin Kuran (okuması) tanık olunur. (Edip Yüksel)
17/78: Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına kadar namazı güzel kıl; bir de kıraatıyle seçkin olan sabah namazını; çünkü sabah Kur'an'ı gerçekten şahitlidir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
17/78: Güneşin sarkmasından (aşağı kaymasından) gecenin kararmasına (yatsı vaktine) kadar namaz kıl ve sabahın Kur'an'ın(ı, uzunca Kur'an okunan sabah namazını) da (unutma). Çünkü sabah Kur'an (okuması) görülecek şeydir. (Süleyman Ateş)
17/78: Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir. (Yaşar Nuri Öztürk)
Arapça bilen arkadaşlar bu ayet konusunda yardımcı olurlarsa çok sevinirim. Eğer mealler doğruysa ben bu ayetten sadece namazın kılınacağı zaman dilimini değil, kılınış süresini de anlıyorum. Şöyle örneklendireyim; bir öğretmen öğrencisine "güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar ders çalış" derse o çocuk güneşin sarkmasıyla dersine çalışmaya başlar, gecenin kararmasıyla da çalışmasını sonlandırır. Bu zaman dilimi içerisinde herhangi bir süreyi kendisine keyfi çalışma zamanı olarak seçmez. Yani ayet sadece namazın kılınacağı zaman dilimini değil, aynı zamanda süresini de veriyor bence. Güneşin aşağı sarkmasından gecenin kararmasına kadar ne kadar süre geçmişse işte bu namazın süresi oluyor. Henüz uygulamaya geçirmedim ama ben bu ayeti ne kadar uğraşsam da başka şekilde anlayamıyorum. Bilmiyorum yanılıyor muyum, ne de olsa daha çok yeniyim. Ve eğer yanıldığımı anlarsam tabii ki bu fikrimden dönerim.
Konuya bu şekilde bakınca savaş sırasında kısaltılanın da salatın/namazın süresi olduğunu sanıyorum.
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
17/78: Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir. (Yaşar Nuri Öztürk)
Selam swan
Ben bu ayetten şunu anlyorum.Güneşin batmaya başladığı andan güneşin batıp gecenin kararmasına kadar geçen süre içinde namazın yerine getirilmesi gerektiğini.Yani namazın kılınması gereken vakit belirtilmiş.Tüm bu süre boyunca namaz kılmak değil ,tüm geçen bu süre dilimi içinde namaz ibadetinin yapılabileceğini.Saat 1 den akşam 8 e kadar geçen zaman dilimi içinde namaz kılmamız gerekli örneğin siz namazınızı gün içinde saat2 de veya 5 de veya 7de kılabilirsiniz.Bu zaman dilimi içinde hangi saatte uygun olursanız o saatte namazı kılmak gibi
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
17/78: Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir. (Yaşar Nuri Öztürk)
Selam swan
Ben bu ayetten şunu anlyorum.Güneşin batmaya başladığı andan güneşin batıp gecenin kararmasına kadar geçen süre içinde namazın yerine getirilmesi gerektiğini.Yani namazın kılınması gereken vakit belirtilmiş.Tüm bu süre boyunca namaz kılmak değil ,tüm geçen bu süre dilimi içinde namaz ibadetinin yapılabileceğini.Saat 1 den akşam 8 e kadar geçen zaman dilimi içinde namaz kılmamız gerekli örneğin siz namazınızı gün içinde saat2 de veya 5 de veya 7de kılabilirsiniz.Bu zaman dilimi içinde hangi saatte uygun olursanız o saatte namazı kılmak gibi
Henüz kafamda tam olarak netleşmedi ama ben bu zaman dilimini güneşin batmasından (güneşin dik açısından değil de ufuktan aşağı sarkmasından) havanın tamamen kararmasına kadar geçen zaman dilimi olarak algılıyorum. Bu da yarım saatten biraz fazla bir süre demek. Böyle bir anlayışa nasıl vardığımı açıklamaya çalışayım.
11/114:
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. (Ali Bulaç)
Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır. (Diyanet Vakfı)
Gündüzün iki ucunda, gecenin yakın kısmında namazı gözet. İyilikler kötülükleri silip götürür. Bu, öğüt alacak olanlara bir öğüttür. (Edip Yüksel)
Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın sa'atlerde namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür. (Süleyman Ateş)
Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namazı/duayı yerine getir. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür. (Yaşar Nuri Öztürk)
Farklı meallerdeki iki tarafında ve iki ucunda ifadeleri bana anlam olarak farklı geldiğinden araştırma yapma gereği duymuştum. Uzun bir zaman sonunda doğru veya yanlış ayetteki kelimelerin gündüzün iki dış ucunu ifade ettiğine, "geceye yakın saatler"in bu ifadenin bir açıklayıcısı olduğu sonucuna vardım. Kur'anın kendi kendisini açıklayıcı özelliğini göz önüne alırsak bu ayet bana 17/78 ile de oldukça bağlantılı göründü. Çünkü gündüzün geceye yakın dış uçlarından biri de güneşin batmasından havanın tamamen kararmasına kadar geçen zamandır.
4/103: Namazı/duayı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı/duayı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz/dua, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur. (Yaşar Nuri Öztürk)
Namazın vakti belirlenmiştir diyor. Kur'anda belirli bir vakit olarak şüpheye yer vermeyecek şekilde adı geçen, herkesin kabul ettiği SABAH ve AKŞAM namazları. Öğle saat 2'de veya 3'te kılınan bir namaz ne sabah namazı olur ne de akşam namazı.
Eğer 17/78 sizin anladığınız gibiyse zaten namaz süresi belirtiliyor olması pek mümkün olmaz. O takdirde günün tamamını namaz kılarak geçiriyor oluruz . Benim anladığım ise "güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir" ifadesinin bir vaktin yanı sıra bir süreyi de belirtiyor oluşu. Yanılıyor olabilirim tabii çünkü bugüne kadar kimsenin namazın belirli bir süresi olduğunu iddia ettiğini duymadım. Eğer kesin olarak yanılıyorsam lütfen beni Kur'andan delillerle yanlışlayınız çünkü dışarıdan öğrenmeye açık birçok insan takip ediyordur bu forumu, kimsenin benim yanılgılarımı benimsemesini istemem .
Sana, Seni hiç görmeden inandım... / Ve.. Seni, "Rabb"'im olduğun için sevdim... / O kadar "Yüce"sin ki Seni görmeden bile gözlerim kamaşıyor.. / Bana bu cümleleri söyleten aklı ve dili de sen verdin.. / Öyleyse al alnım Secdede, Al Senin olsun.. / Öyleyse Al Dilim Senin Güzel İsimlerinde, Al Senin Olsun.. / "Ey Rahman" "Ey Rahim" Biliyorsun Ben zaten seninim./ Ve.. Bağışla ki Cennette de Sana böyle Sesleneyim./ Ve.. Annemi, Babamı ve Ailemi de bağışla ki daha bir coşkuyla Seni haykırayım../ Rızkımı Genişlet ki bir yetim doyurayım.. / Ülkemi Vahyin ile donat ki daha huzurlu olayım...
Selam;
Celalet ve ikram sahibi, Aziz ve Rahim Rabbim / Rabbin duanı kabul etsin.
Dirilere en güzel tefsir, en güzel kanıt ölülerdir.
Allah'ın adaletine kanıt gerekmez ya, yazıp çizdiklerinin en güzeli kanıtın / şahidin olsun.
Varsa bir kötülük, bir kalp kırma, bir yanlış Allah affetsin.
İğreti dünyanın her şerrinden, gizliyi de aşikarıda bilen, işiten, gören, Rahmeti umuma yaygın, her şeye elbette Kadir olan Allah'a sığınırım.
Allah rahmet eylesin.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
selam,degerli kardeslerim,uzun uzun yazilari okdukdan sonra,gercekden aklima takilan soru:namazin ,kacar Rekat kilacagimizi,bulamamiz,benim kafamida cok kurcaliyor!mademki Kuran da hic bir eksik yok,bunda hemfikiriz,bu sorunu arastirmak bulmak,görevimizdir,diye düsünüyorum.
Günümüzün ilâhiyatçılarından bir kısmı din adına Kur’ân’ı yeterli görmemekte, din için verecekleri fetvaları başka yerde aramakta, Kur’ân’ın dışındaki görüşleri din olarak okutup fetva vermektedirler. Bu yanlıştan dönmenin yolu şudur: Mâide 3’e göre, Yüce Allah, Kur’ân’ı tamamladı, dinini de tamamladı. Kur’ân’ın dışında kalan her şey beşerî boyutlu olduğundan dini kültüre girer, dinin kendisidir diye tanıtılamaz. O zaman konuyu bir “din”, bir de “din kültürü” diye ikiye ayırmamız gerekiyor. Din adına ne varsa Kur’ân’da vardır ve bu da yeterlidir. Derslerde okutulan; “Kur’ân’da olmayanı sünnette, sünnette olmayanı icma‘da, onlarda olmayanı ictihatta aramak gerekiyor” öğretisi, baştan aşağı yanlıştır ve Kur’ân’a hakarettir. Bu ne anlama gelir? “Kur’ân eksiktir, yetersiz kalmaktadır; din adına ihtiyaçları cevaplandırmamaktadır. Sünnet daha yeterlidir. Sünnet de eksik kalmakta, icma ve ictihatlar, onların eksiklerini tamamlamaktadır” anlamına gelir. Bu iddianın ucu tehlikeli yerlere gider. Allah, “ben tamamladım” diyor, biz “tamam değil, başka şeylere ihtiyaç vardır, eksiklerini onlarla doldurmalıyız” diyoruz. Şimdi bu ifade hakaret değil midir? Din adına Kur’ân’ı anlamayanların eksikliğini Kur’ân’a atmaları, ona iftira etmelerinden başka bir şey değildir. Bu tür ifadeler veya yaklaşımlar, اِنْ اَتَّبِع 15; اِلَّا مَا يُوحٰىٓ اِلَيَّۚ اِنّ۪يٓ اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ “Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabb’ime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım” (Yûnus 10/15) dedirten Yüce Allah’a ters düşmek değil midir? Demek ki, Hz. Peygamber’in uyduğu ilâhî vahy yetersiz miydi? O zaman Hz. Peygamber, eksik kulluk etmiş, eksik bir dine tâbi olmuş, eksik bir din ile muamele etmiş olmaz mı?
Dikkat edersek, Yüce Allah âyetin sonunda Hz. Peygamber’e vahyettiğinden başka bir şeye tâbi olmayı isyan olarak nitelendirmektedir.
c) اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَ 77;ً وَذِكْرٰ 09; لِقَوْمٍ يُؤْمِنُ 08;نَ “Çünkü bunda inananacak bir toplum için kesinlikle rahmet ve öğüt vardır.” Yüce Allah, Kur’ân’ı rahmetinin ve merhametinin tezahürü olarak göndermiştir. İnsanlara acıdığı ve onlara merhamet etmek için göndermiştir. Bir taraftan onlara merhamet, bir taraftan da öğüt vermek için göndermiştir. Kur’ân’da sadece inanmış bir topluma değil de, aynı zamanda inanmaya müsait olan, yani inanacak bir topluma rahmet ve öğüt vardır. İnanmış toplum zaten rahmet ve öğüdünü almıştır.
52. قُلْ كَفٰى بِاللّٰه 16; بَيْن۪ي وَبَيْنَ 03;ُمْ شَه۪يدًا 54; يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰو 14;اتِ وَالْاَر 18;ضِۜ وَالَّذ۪ 10;نَ اٰمَنُوا بِالْبَا 91;ِلِ وَكَفَرُ 08;ا بِاللّٰه 16;ۙ اُو۬لٰٓئ 16;كَ هُمُ الْخَاسِ 85;ُونَ “De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Bâtıla inanıp Allah’ı inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar onlardır.”
a) Âyette geçen بَيْن۪ي وَبَيْنَ 03;ُمْ “benimle sizin aranızda” ifadesi kiminle alakalıdır? Bir tarafta Hz. Peygamber, diğer tarafta kitap ehli vardır. Ama yorumunu yapmakta olduğumuz ‘Ankebût 52’ye göre, bunlar kâfir olmuş kitap ehlidir.
b) كَفٰى بِاللّٰه 16; بَيْن۪ي وَبَيْنَ 03;ُمْ شَه۪يدًاۚ “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter.” Kitap ehli ile olan tartışma, iyi netice vermeyince yapılacak iş, Allah’ı şahit koşmaktır. Çünkü Hz. Peygamber’in müracaat edeceği daha üst bir makam yoktur. Referans olarak Yüce Allah’ı göstermek mecburiyetindedir. Bunu böyle yapmasını Yüce Allah ona emretmektedir.
c) يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰو 14;اتِ وَالْاَر 18;ضِۜ “O, göklerde ve yerde ne varsa bilir.” Neden, Yüce Allah şahit olarak yeterlidir? Her şeyin görüntüsünü ve içsel yapısını tam anlamı ile bilen O olduğu içinşahit olarak Yüce Allah yeterlidir. Bilmek, yani bilgi yeterlilik demektir. Sonsuz bilgiye sahip olan, her şeyi bilen şahit olmaya da yeterlidir.
Buradaki bâtıl kelimesi, “sahte tanrılar, geçersiz ve uydurma şeyler ve fikirler” anlamlarına gelmektedir. Bakara 256’ya göre Tâğût, yani insanı Allah’tan uzaklaştıran her şey bâtıldır, Tâğût’tur. Geçersiz, sahte olanlara tanrı gibi inanıp Allah’ı tanımayanlar manen iflas etmişlerdir. Çünkü كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ 56; “Allah’ın zâtı hariç, her şey helâk olacaktır” (Kasas 28/88) ilkesini bir tarafa atıp sahte tanrılara ve fikirlere tapmak gerçekten iflastır.
Netice olarak diyebiliriz ki, Yüce Allah, ‘Ankebût 46-52. âyetleri arasında dünya ilâhiyatçılarına ve ilâhiyat bilimine çok şey kazandırmaktadır. Öncelikle kiminle, nasıl tartışılacağına açıklık getirip metot koymaktadır. Kendi âyetlerini kimlerin bile bile inkâr edeceğine cevap vermektedir. Kur’ân’ı Hz. Peygamber’in yazmadığına delil getirmekte ve Kur’ân’ın yeterliliğini vurgulamaktadır.
Hz. Peygamber’den mucize isteyenlere, mucize olarak Kur’ân’ın yeteceğine dikkat çekmektedir. Kur’ân âyetlerinin, tarafsız bilim adamlarının gönlüne nüfuz edeceğini, Kur’ân’ın rahmet ve öğüt dolu olduğunu vurgulamaktadır. Din adına Kur’ân’ın yeterliliğine işaret etmekte ve kimlerin manen iflasta olduklarını da öğretmektedir. Tartışanların arasına şahit olarak Allah’ın yeteceğini söylerken müslümanlara bir yığın öğüt vermiş olmaktadır. (Tefsîr XIV, 495-498).
selam,degerli kardeslerim,uzun uzun yazilari okdukdan sonra,gercekden aklima takilan soru:namazin ,kacar Rekat kilacagimizi,bulamamiz,benim kafamida cok kurcaliyor!mademki Kuran da hic bir eksik yok,bunda hemfikiriz,bu sorunu arastirmak bulmak,görevimizdir,diye düsünüyorum.
Selam;
Düşündürücü alıntı için teşekkürler. Ayette, yanlız vahye tabi olmamanın karşılığının "isyan" olarak nitelendirildiğine gerçekten dikkat etmemişim. Bazen ayetleri okuyoruz da göremiyoruz.
Fakat, yukarıya alıntıladığım yazın hakkında aşağıdaki tartışmamızı incelemeni öneririm.
Kuran'ın eksiksiz olması demek, her aradığımızı orada bulacağız anlamına gelmez. Kuran'ın eksiksizliğinden, Kuran'ın yeterliliğini anlamamız gerekir.
Evet, Kuran din için yeterlidir. Din, Kuran ile kemal bulmuştur.
Bir şeyi Kuran'a dayandırma hususunda da haddi aşmamak gerekir.
Sayın Hakkı Yılmaz, hikmet kelimesini izah ederken bunların sakınılması gereken şeyler olduğunu özetlemiş ve Kuran'ın "hikmet dolu" olmasının sebebini de buna dayandırmıştı.
Kuran hem sakınılacak şeyleri öğretir, hem de yapılması gereken şeyleri.
Beşer hukukunda bile, emir ve yasakların açıkça anlaşılabilir olması aranır.
Kimse, açıkça anlaşılamayan, erişilip öğrenilemeyen bir emir yahut yasaktan sorumlu tutulmaz. Kuran da, bu hususu muhtelif ayetleri ile teyid etmektedir.
Mesela Kuran; yenilip içilmesi haram olan şeyleri "açıkça" bildirmiştir. Bunlar, hiç bir çıkarıma / özel gayrete ihtiyaç bırakmayacak derecede açıktır.
Emir ve yasaklar ile Kuran'ın bilgi edinmemiz, üzerinde tefekkür etmemiz amacı ile sunduğu verileri birbirinden ayırmak zorundayız.
Emir ve yasaklar haricinde kalan kısımlar, birbirini tefsir / tevil ederek açıklayabilir. Kuran'ın bu yönü onun tefekkür edilmesi gereken bir Kitap olduğunu vurgular.
Fakat, emir ve yasakların açık olması gerekir. Mesela, Kuran'ın neden yabancı dilde bir Kuran olarak indirilmediğinin gerekçesi açıklanırken bu hususa vurgu yapılır ve insanların "ayetleri açıklanmalı değil miydi" diyeceği anlatılır. Allah, olası bu itirazı haklı görmüş ki, Kuran'ı arapça bir Kuran olarak indirmiş. Zira, en temel emir ve yasak olan iman ve küfür ancak anlaşıldığında müeyyide doğurur.
Bunun gibi, tüm emir ve yasakların "açıkça anlaşılabilir" olması işin doğası gereğidir.
Açıkça anlaşılabilirlik, ortalama bilgi ve kültür seviyesinde bir insanın kendi anladığı dilde bir metni okuduğunda anladığı şeydir.
Emir ve yasaklar, tüm ayetlerin bir edebiyatçı grameri ile incelenerek birbirinden çıkarımlar, zincirleme yollamalar yolu ile elde edilirse, bunların "açıklığından" bahsedilemez.
Beşer hukukunda bile mesela ceza hukukunda "kıyas" yasağı vardır. Zira, ceza hukukunda kıyas uygulamacıya kanunda açıkça yazmayan yeni yeni suçlar ve müeyyideler oluşturma imkanı tanır. Böyle olduğunda yasanın açıklığından / kanuniliğinden bahsedilemez. Hiç bir yorum, kanun hükmü niteliği taşımaz. Birisi yorum, birisi hükümdür.
Kuran'ın temel mesajı, insanların ancak güç yetirebildikleri ve haberdar edildikleri şey ile mükellef tutulacaklarını haber vermektedir.
Bu bakış açısı altında mesela hiç kimse, Musa kıssasının tamamını bilmekle mükellef değildir. Musa kıssasını kendisi için bir öğüt kabul edecek kimse, çeşitli ayetleri okuyacak, aralarındaki bağlantıları, ilişkileri düşünecek ve kendisi için bir öğüt çıkaracaktır. Fakat bu husus tamamen ihtiyaridir. Yani zorunlu değildir. Fakat, Allah'ın emir ve yasakları böyle değildir. Allah'ın emir ve yasakları yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede açıktır. Nihayet, her kul, kendi akıl düzeyi ve içinde bulunduğu şartlar çerçevesinde anladığından mesuldür. Zira, Allah hiç kimseyi güç yetirebildiğinin üzerinde bir şeyle mesul tutmaz.
Tüm bu açıklamaların ışığında, namazın bir "emir" olduğu ve bu yönü ile apaçık açıklanması gereken şeyler arasında bulunduğunu unutmamalıyız. Kuran, eksik olmadığını yani "yeterli" olduğunu vurguladığına, dinin tamamlandığını bildirdiğine göre artık namazın zorlama çıkarımlarla tarifi yerine, açıkça anlaşılan ne ise onunla yetinmek gerektiği kanaatindeyim.
Bu prensibin tüm emir ve yasaklar için de benzer şekilde tatbik edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Yazımın başında bahsettiğim tartışmamızın linki aşağıdadır.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
. Ama Kuranda olmayan bir hükmü peygamber vermiş gibi savunuyorsunuz ve peygamber Kuranın üstünde bir konuma çıkıyor ki bunun adı da Allah muhafaza başka birşey.
Ben burdan sorayım. Kişinin dili dönmüyorsa arapçaya, ezberleyemiyorsa sureleri türkçe okuyarak namaz kılamazmı bunu konuşuyorduk. Ben kılabilirden yanayım ama siz duayı türkçe yapabilir ama namaz evrensel olduğu için orijinal arapça olmalıdır dediniz. Buna dayanağınız nedir, bunu merak ediyoruz. Bir de şöyle sorayım, diyelim papa namaz kılmaya karar verdi, incil sanırım ibranice, o zaman papa da namazını ibranice kılarsa papanın durumu ne olacak?
Bakınız ısrarla Kur'ana dayanmayan indi görüşünüzü savunuyorsunuz....
Bense Kur'ana ve risalete dayandırıyorum...
Resul olarak söylene herşey Kur'andandır....Ortalıktaki uydurmaları kast etmiyorum
Mücmel ayetlerin açıklanması gibi...
Mesela namazları rekat adetleri bu ayetin içinin doldurulması gibi...
Üstelik bu uygulamanın doğruluğu şuradan da bellidir..
Kur'an Tevrat ve incili tasdik etmiyor mu?
Ve tevratta da recim hükmü yok mu...
Bu nedenle hem tevrat hemde risaletin söylemi uyuşuyor...
Yani ben kendiliğimden söylemiyorum oysa siz kendiliğinizden söylersiniz....
Diğer meselye gelince.....
Tabii ki özrü olan bunu yapabilir biz ideal durumdan bahsediyoruz...
Allah her lisanı bilir bütün lisanları da o yaratmıştır..
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma