Yazanlarda |
|
şeyma Uzman Uye
Katılma Tarihi: 03 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 179
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Malik kardeşim,
Yaşattılar kelimesi benim kelimem değildi,o fotoğrafı hazırlayanların bir sözüydü..O zaman size şöyle söyliyeyim.Siz bir kurşun yarası alın,ya da başka ciddi bir rahatsızlığınız olsun.Doktora gitmeyin ve ölümü bekleyin..O zaman hastaneler de olmasın,doktorlar olmasın,hemşireler olmasın vd..Konuyu saptırmanıza gerek yok.Yaşamında ölümünde Allahtan olduğunu herkes bilir.Bir fotoğrafa bu kadar takılmak pekte mantıklı değil açıkçası..
selametle..
__________________ FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Malik kardeşim,
Yaşattılar kelimesi benim kelimem değildi,o fotoğrafı hazırlayanların bir sözüydü..O zaman size şöyle söyliyeyim.Siz bir kurşun yarası alın,ya da başka ciddi bir rahatsızlığınız olsun.Doktora gitmeyin ve ölümü bekleyin..O zaman hastaneler de olmasın,doktorlar olmasın,hemşireler olmasın vd..Konuyu saptırmanıza gerek yok.Yaşamında ölümünde Allahtan olduğunu herkes bilir.Bir fotoğrafa bu kadar takılmak pekte mantıklı değil açıkçası..
selametle..
selam bacı, konu sapmasın diye not diye düştüm zaten ama farklı anlaşıldı, doktor hemşire muhabbetine döndü, neyse hakkınızı helal edin,o notu düşmemiş farz edin, yazmasaydım daha iyi olurdu,
benim asıl üzerinde durduğum nokta bu kadar övgü ile bahsedilen bir savaşın ne için yapıldığıdır, bu savaş gerçekten bir savunma namuz savaşımıydı yoksa bir taktik hatası ve iyi niyetli insanların kullanılması mıydı? neyi hayırla yad ettiğimizi bilelim,
selam ve dua ile
|
Yukarı dön |
|
|
iblissavar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 subat 2007 Gönderilenler: 363
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
huluengin@hurriyet.com.tr
Çanakkale açıkları
İTİLÁF
devletlerinin 18 Mart 1915 günü başlatıp, 8 Ocak 1916 gecesine kadar
sürdürdüğü Çanakkale-Gelibolu harekátı, Cihan Harbi’nin kaderinde
belirleyicilik taşımaz.
İşte en son söylenecek şeyi kasten en baştan söyledim ki, nokta, satırbaşı ve paragraf.
* * *
EVET evet, tarihi nalıncı keseri gibi yontmaya kalkışan bizim "neo-ittihatçılar"ın hamaset uydurmasyonuna boş verin, yukarıdaki gerçek nesnel bir vakıadır.
Çünkü,
Almanya’nın Belçika’ya saldırdığı 2 Ağustos 1914’ten, aynı ülkenin
teslimiyet mütarekesi imzaladığı 11 Kasım 1918’e dek, Harp’in kaderi
daima Batı cephesinde oynandı.
İkinci cephe Rusya dahil, diğer hiçbir muharebe alanı hayatiyet taşımadı. Taşıyamazdı.
Zira, "motor hasım" durumundaki ülkeleri bir yanda Berlin; diğer yanda ise Paris ve Londra başkentli "düvel-i muazzama" devletleri oluşturuyordu.
Söz
konusu Rusya’ya ek olarak, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan
imparatorlukları gibi İtalya, Bulgaristan, Sırbistan vs. de ancak
ikincil ve taktik nitelik arzettiler.
* * *
NİTEKİM bunun
içindir ki, Prusya kurmayı gibi Fransız, İngiliz kurmayları da bunu
daha ilk andan itibaren tüm savaş stratejisini o Batı cephesi ekseninde
inşa ettiler.
Alman karargáhının 1870’deki yarma harekátını
tekrarlayarak derhal Paris’e inmek planından başlayın ve karşı tarafta
müttefik başkomutanlığın bölgesel yayılma operasyonlarını reddetmesine
bakmasına uzanın, dört yıl boyunca bütün "ağırlık" hep aynı yerde odaklandı.
Dolayısıyla
da, ulusumuz açısından ne denli önem taşırsa taşısın, Anafartalar,
Conkbayırı, Mecidiye 1.Cihan Harp’in gidişatında tayin edici bir rol
oynamadı.
Müttefikler, savaşı bizim Filistinler’de, Leh ovalarında, Alp geçitlerinde kazanmadılar,
Dixmude, Marne, Verdun, Somme, Chemin des Dames falan, "devler"in geniş bir sınır sathı boyunda burun buruna geldiği ve milyonların öldüğü muharebelerde kazandılar.
* * *
ŞİMDİ bunları söyledim ya, biliyorum ki o "neo-ittihatçılar"dan bazıları "sen şehit kanıyla sulanmış Çanakkale’yi nasıl ’küçümsersin’" diye duman attırmaya kalkışacaktır.
Hayır, ben öz ve be öz ecdámın da yattığı Çanakkale’yi tabii ki "küçümsemiyorum".
Tıpkı, ötekilerin Tanenberg, Mazurya, İsonzo muharebelerini küçümsemediğim gibi.
Ancak bunlar nesnel olguyu, yani 1915’deki Çanakkale-Gelibolu "zorlaması"nın özünde stratejik anlam ifade etmediği ve edemeyeceği gerçeğini değiştirmez.
* * *
ÇÜNKÜ
varsayalım ki, Petrograd’ın yakarmaları karşısında ve sıkışmış bir
Rusya’yı ferahlatmak için Londra ve Paris’in zoraki kabullendiği
Çanakkale harekátı başarıya ulaştıydı.
Dolayısıyla da, İtiláf zırhlılarının taretleri Sarayburnu’na çevrilmişti. Eee, sonra?
Teslim bayrağı mı çekecektik? Belgrad’sız Sırbistan bile çekmedi, biz mi çekecektik?
Payitaht’ın
başka yere taşınacak olması, aynı zırhlıların mayınlanmış ve
tabyalanmış İstanbul Boğazı’nı da el kol sallayarak geçip Kırım’a demir
atacağı anlamına mı gelecekti?
Hadi mucize kábilinden attılar diyelim, Çarlık’a hangi stratejik yardımı getirecekti ki?
Operasyona zoraki ve yarım ağız "he" diyen İngiliz Savunma Bakanı Lord Kitchener ve Fransız Başkomutan Mareşal Joffre,
daha ilk andan itibaren, güçlü kara cephesi açılmadığı takdirde
harekátın ancak sembolik değer taşıyacağını; fakat kendilerinin de
hiçbir şekilde Batı’dan Trakya - Balkan - Karadeniz yönüne asker
kaydıramayacaklarını bildirmemişler miydi?
Kaldı ki, Almanya
1917 Bolşevik teslimiyetinden sonra bile aynı Batı’da yenildiğine göre,
belki kısa bir süre kazanmak hariç, Şavaş’ın mukadderatında ne değişmiş
olacaktı?
Dolayısıyla, Çanakkale 1. Harp’in genel gidişatı açısından bir "kuru sıkı salvo"; o salvoyu atan İtiláf devletleri açısından ise bir "deliliktir" ki, bunu yarın işleyeceğim.
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|
Yukarı dön |
|
|
iblissavar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 subat 2007 Gönderilenler: 363
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Radikal'den Haluk Şahin'in yorumu: "..Bir
18 Mart'ı daha geride bıraktığımız 2007 ilkbaharında, Mehmet Akif'in
deyişiyle 'şu Boğaz harbi' hakkında üç temel yorumun çekiştiğini
söyleyebiliriz:
1)
Cihadist görüş: Ülkemizde İslamcılığın kabarmasıyla birlikte yükseliş
gösteren bu görüşe göre, Çanakkale savaşları Hıristiyan Batı'ya karşı
kazanılmış bir 'cihat'tır. Müslümanların iman gücüyle, din adamlarının
ve evliyaların da desteğiyle kazanılmıştır. Akif'in de 1919'da yazdığı
ünlü şiirinde bu görüşe yakın durduğunu söylemek yanlış olmaz.
Ne var ki, hayat o kadar yalın değil: 'Tek dişi kalmış medeniyet
denen canavar'la birlikte Boğaz'a saldıranlar arasında pek çok
Müslüman, Osmanlı saflarında çarpışanlar arasında ise birçok
gayrimüslim vardı. Üstelik, cihat yaptığı öne sürülen ordunun komutanı
bir Alman idi!
2) Nasyonalist görüş: Eskiden 'milliyetçi' ya da 'ulusalcı'
diyerek işin içinden sıyrılıyorduk, ama bu iki kesim son aylarda o
kadar farklılaştılar ki, artık aynı isim altında anılmak istemiyorlar.
Çanakkale konusunda her ikisini birleştiren öğe 'Türklük.' Bu savaş, öldü sanılan 'Türk'ün ayağa kalktığı ve liderini
bulduğu bulduğu tarihsel olay olarak önemseniyor ve 'milli şahlanış'
olarak betimleniyor. Bu iki ana görüş arasında şiddetli bir çatışma olduğunu tahmin
edebilirsiniz. Daha çok futbola ilişkin fikirlerinden tanıdığımız Erman
Toroğlu bu çatışmayı bir yazısında şöyle dile getirmişti: "Çanakkale
destanını Türk milleti yazmıştır... Türk milleti, Arap milleti boyunduruğundan Çanakkale destanı ile sıyrılmaya başlamıştır."
3) Hümanist görüş: Benim kendime daha yakın bulduğum bu bakış
açısına göre, Çanakkale savaşları, tıpkı Troya savaşı gibi, Anadolu
halklarının istilacılara direndiği savaşlardan birisidir, belki de en
büyüğüdür. Bu toprağın insanları vatanları tehlikeye düşünce kendi
aralarındaki ayrımları bir yana bırakıp müstevlilere karşı birlikte
mücadele etmişlerdir. Özünde dayanışma, özveri ve saygı vardır. Tabii,
kan, şiddet ve acımasızlıkla iç içe....."
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|
Yukarı dön |
|
|
kamer Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 kasim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Papatya Yayınları 'Destanlaşan Çanakkale' kitabının yeni baskısını yayınladı.
Japonların kendi çocuklarına nasıl bir milli şuur kazandırdıklarının da anlatıldığı bu kitaptan çarpıcı bir Çanakkale olayı aktarmak istiyorum bugün sizlere.
İnanıyorum ki bu mesaj yüklü olayı siz de benim gibi merakla okuyacak, uzun zaman düşünmekten kendinizi alamayacaksınız. Bir zihniyetin yasaklamaya kalkıştığı Çanakkale ziyaretlerini Japon eğitimciler, nasıl bir milli şuur kazanma mekânı olarak tavsiye etmekteler Özal'a bir görelim.
Mustafa Turan'ın 'Destanlaşan Çanakkale' kitabından aynen özetlediğim olay şöyle cereyan eder:
-Eğitim alanında uzman Japon heyeti, zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler'in de içinde bulunduğu bir heyetle Başbakan Turgut Özal'ın huzuruna çıkar ve davet üzerine geldikleri ülkemizde inceledikleri eğitimimizin gençlerimiz üzerindeki verimsiz sonuçlarını şu soğuk cümle ile ifade ederler:
-Gençlerinizde milli şuur eksiktir! Bu eğitimle gençlerinize milli şuur vermeniz de mümkün değildir!.
Şok etkisi yapan bu tespitten sonra sorular arka arkaya gelir.
-Siz Japonlar gençlerinize milli şuuru nasıl veriyorsunuz, nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz? Bizimkinden çok mu farklı?. Japon heyetinin sözcüsü şu bilgiyi verir:
-Biz der, eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:
-İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız... Sonra çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki'ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Artık birlik beraberlik içinde çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin...
Bu örneklerle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda milli bir şuur ve heyecanla okumalarını sürdürürler..." Japonların bu tespitlerini sundukları sırada geriden bir ses duyulur:
-İyi de bizim sizin gibi Hiroşima ve Nagazaki'miz yoktur ki.. demek isterler.
Japon eğitimci hemen cevap verir:
-Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi yerleriniz bizimkilerden çok daha etkilidir, dedikten sonra şunları ilave eder:
-Bir metrekareye bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı tarihî savaş alanları sizde. Çocuklarınızın ve gençlerinizin şoke olması için yeter de artar bile. Dünyanın en gelişmiş ve güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur kazanmalarına yetecek örneklerle doludur. Bu sebeple gençlerinizi Çanakkale'ye götürüp gezdirmelisiniz. Bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidirler.. Daha sonra onlara demelisiniz ki: Sizler de birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, düşmanlarınız yine gelirler, Çanakkale'yi işgal etmeye kalkışırlar, yurdunuzda özgür yaşamayı size layık görmezler... Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız, ülkenizi kalkındırır, ilerleyen ülke haline getirirseniz, düşmanlarınızın sizi etkileri altına alma cesaretleri yok olur. Özgürlüğünüzü korursunuz.. İki büklüm değil, başınız dimdik yaşarsınız!..
Mesaj yüklü birçok olayı 'DESTANLAŞAN ÇANAKKALE' kitabında okuyucusuna duyurmuş bulunan Mustafa Turan Bey, verdiği çarpıcı örneklerle takdire layık bir hizmette bulunmuştur, diye düşünmekteyim.
Ahmet ŞAHİN-ZAMAN
__________________ Kamer/17-22-32-40:Ant olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık.O hâlde var mı ibret alıp düşünen?
|
Yukarı dön |
|
|
iblissavar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 subat 2007 Gönderilenler: 363
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
huluengin@hurriyet.com.tr
Nasıl bir Çanakkale
WINSTON
Churchill’in táli cephe takıntısı, İtilaf devletlerinin hezimetinden
sorumlu olduğu 1915 Çanakkale’siyle sınırlı değildir. Fikr-i sabit otuz
yıl sonra tekrar depreşti.
Aynı talebi bu defa da, 2. Savaş’ın Normandiya’sına paralel olarak
ABD’li müttefiğine sundu. Israrla, Adriyatik yahut Balkan kıyılarına da
operasyon düzenlenmesini savundu.
Aslına bakarsanız da, "genç" Churchill birincisinde ne denli yanıldıysa, "olgun" Churchill ikincisinde o denli öngörülü davrandı.
* * *
ÖYLE, çünkü İngiliz Başbakan’ın esas hedefini, zaten mukadder olan Hitler yenilgisi ertesinde Sovyetler’in Doğu ve Orta Avrupa’ya el koymasını engellemek oluşturuyordu .
Dolayısıyla, Kızıl Ordu yaya bırakmasın diye güneyden de harekát talep ediyordu.
Ancak, Londra liderinin haklılığı çok kısa zamanda ispatlansa dahi, Stalin’i "kuzu" (!) sanan naif Amerikalılar buna yanaşmadılar. Teklif reddedildi ki, sonucunu zaten biliyoruz.
Ve, Winston Churchill ’in Roosevelt - Einsenhower ikilisine tezi onaylamaması büyük ölçüde, otuz yıl önce sorumlusu olduğu 1915 Çanakkale macerasından kaynaklandı.
* * *
O Çanakkale ki, "neo-İttihatçı"ların yalan
yanlış uydurduğu hamáset bir yana, tabii ki bizim açımızdan kesin bir
zafer; İtiláf devletleri açısından ise kesin bir hezimet oluşturur.
Ancak, bunların her ikisi de "t-a-k-t-i-k" nitelik taşırlar. Asla stratejik değildirler!
Yani,
Boğaz muharebelerinde yenmiş veya yenilmiş olmamız Savaş’ın nihai
sonucunu değiştirmeyecekti. Dersaadet yine mağlup, İtiláf başkentleri
ise yine galip safta yer alacaktı.
Dolayısıyla, hem
müttefiklerin 18 Mart’ta gerçekleştirdiği deniz fiyaskosu; hem de 5
Nisan’da başlatıp 8 Ocak 1916’da pılıyı pırtıyı topladıkları diğer
fiyasko kara çıkartması, çok önemli birer "sembolik değer hariç, tamamen "kuru sıkı" salvo atışına tekábül ederler.
Her iki taraftan da yüzbinlerin pisi pisine öldüğü korkunç bir "kasaplık macerası"dır.
Zaten
tarihi inceleyenler bilirler ki, Somme’den Tannenberg’e ve İsonzo’dan
Kanal’a, siyasi - askeri hezeyanlar her cephede en az Çanakkale’deki
kadar ucuza insan harcanmıştır.
Dolayısıyla da, Anafartalar, Conk Bayırı, Kara Tepe "bize özgü" istisnalar değildir.
Tam tersine, "kıyam" nitelikli Cihan Harbi’nde bir genel "k-a-i-d-e"dir.
* * *
AMA
doğru, Somme siperlerinin yahut Mazurya göllerinin vahşetini;
düşmanımız ANZAC askerlerinin feláketini; tüm tarafların yaşadığı
dehşeti ve tüm tarafların sergilediği kahramanlığı bilmeyenlere
Çanakkale bir "mucize"ymiş gelir. Oysa ortada mucize yoktur.
İsteyen
harp belgeleriyle denetleyebilir, çünkü bir; tıpkı zırhlılara karşı
olduğu gibi kara birliklerine karşı da yer, manevra ve ikmal
kábiliyetine sahiptik.
Çünkü iki; tüm muharebe boyunca hep hasmımızdan daha fazla ihtiyat gücümüz oldu.
Nihayet
çünkü üç; çıkartmanın çok kötü hazırlanması bir yana, İtiláf
bünyesindeki muhalifleri tarafından ciddiye alınmadığı için hiçbir
zaman ciddi takviyeyle desteklenmedi.
O halde, savunmamızda "mucize" keşfetmek kendi kendine gelin güvey olmaktır.
* * *
ANCAK tek bir "mucize" vardır ki, o da yukarıda değindiğim sembole tekabül eder.
Birinci olarak Çanakkale, "Türk" ve "vatan" kavramlarının kolektif hafızaya ilk kez kitlesel biçimde yerleşmesinde; yani "ulus" bilincinin oluşmasında hayati rol oynamıştır.
Tabii ki sonsuz önemli bir şeydir, ama efsaneden soyutlanması vakti de artık gelmiştir.
Sonra aynı Çanakkale, hasmımız durumundaki Avustralya ve Yeni Zelanda’nın da söz konusu "ulus" bilinciyle donanmasını sağlamıştır. Bu da onlar açısından çok önemlidir.
Ama semboller manevi işlev görse de maddi tarihin nesnelliğini değiştiremez.
Ve işte, ne azı, ne fazlası, o maddi tarih içinde de "nesnel Çanakkale"nin yeri budur!
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|
Yukarı dön |
|
|
|
|