Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KUR’AN'A GÖRE NAMAZ'IN İFASI
NAMAZ / ES-SELAT الصَّلاَ 77; :
Istılah anlamda “es-salat / namaz” ; İslâm dininin temel rükünlerinden biri olan, Allah tarafından emredilen fiili bir ibâdetinin adı olarak kullanılır. Namazın İkamesi (Namazı Ayakta Tutmak)
Kur’an’da namaz kılmayı emreden âyetlerde “kaame” fiilinden türeyen “أَقِم الصَّلاَ 77;َ ekıymu’s-salâte” , “يُقِيمُو 606;َ الصَّلاة 14; yukıymûne’s-salâte” (Hud 114.Bakara 3) gibi ifâdelerin kullanılması oldukça dikkat çekicidir. 2/Bakara sûresi, 3. âyette de, Kur’an’ın hidâyet ve yol göstericisi olacağı takvâ sahibi kimselerin özelliği belirtilirken “yukıymûne’s-salâte” ifâdesi kullanılır. “Kaame” fiilinde, yine namaz kılmayı ifâde eden “sallâ-yusallûne”den farklı olarak bir takım ilave anlamlar vardır. “İkaame” ; bir şeyi kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, dosdoğru yapmak, özenle ve şartlarına riâyet ederek uygulamak, devamlı ve itibarlı hale getirmek anlamlarına gelir.
Dolayısıyla, “namazı ikaame etmek ona engel olacak engelleri ortadan kaldırmak, başkalarına namazı hatırlatmak, emretmek ve öğretmek de namazı ikaame kapsamına girer. “Ehline, ailene namazı emret; kendin de ona devam edip sabret.” (20/Tâhâ, 132) Namazı itibarlı ve devamlı hale getirmek, insanları namazdan alıkoyan her türlü psikolojik ve fiilî baskıya karşı direnmek, mücâdele etmek ve namazı sürekli koruyup muhafaza etmek de yine namazın ikamesi ile alakalıdır.
Namazı Ayağa Kaldırmak: "Namazı ikame edin" ibâresinin anlam çağrışımlarından biri, belki de birincisi; "namazı ayağa kaldırın!"dır. Çünkü namazlar ölü gibi, yerde sürünüyor. Namazların başı dik değil, başı eğik. Namaz, insanın Allah karşısındaki esas duruşunu sembolize eden muhteşem bir simge. Ama, Allah'a karşı esas duruşu olmayanların başını nasıl dik tutsun namaz? Namazın başını dik tutmayanların başını neden dik tutsun namaz?
“(Lokman, oğluna) ‘Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve (bu hususlarda) başına gelene sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.” (31/Lokman, 17). “Sabırla ve namazla yardım dileyin; şüphesiz bu, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.” (2/Bakara, 45)
Namaz; bir anlamda irade ve sabır eğitimidir. Bitmeden, tükenmeden, bir ömür boyu, her türlü psikolojik hal ve ortamda namaza devam edebilmek, Allah’tan hakkıyla korkan salih kulların vasfıdır. İşte böylesine kesintisiz bir namaz; mü’mini sabırlı, iradeli, azim ve sebat sahibi bir insan haline getirecektir.
Namaza devam etmek, sadece zor ve güç anlarda önem kazanan bir husus değildir. Huzur ve refah ortamında da namaza devam edebilmek, şüphesiz bir sabır ve sebat işidir. Hatta diyebiliriz ki; rahat, huzurlu ve imkânların bol olduğu ortam ve zamanlarda namazı muhafaza edebilmek, sıkıntılı ve meşakkatli anlarda namaza devam etmekten daha güç bir iştir. Aşağıdaki âyetler, böylesi ortamlarda mü’minin namaz konusunda gösterebileceği gevşekliğe dikkatimizi çeker:
“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleşik kılıp iktidar sahibi yaptığımız takdirde, namazı ikaame ederler.” (22/Hacc, 41). “Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alışveriş, Allah’ı anmak, namazı ikaame etmek ve zekatı vermekten kendilerini alıkoymaz.” (24/Nur, 37). Allah Teâlâ, kullarının hangi hallerde gevşeyip namazı ihmal edebileceklerini en iyi bilendir. İşte bu âyetlerde, iktidar sahibi olmanın, maddî olarak kuvvetli olmanın, alışveriş ve ticaretle meşgul olmanın, Allah’ı anmayı unutturabileceğine ve namazı ihmale sebep olabileceğine işaret vardır. Bu yüzdendir ki, Allah böyle ortada kalma ihtimali olan namazlara özellikle titizlik gösterilmesini istemiştir:
Namaz; ömür boyu, her türlü hal ve ortamda sürekli devam eden bir sabır eğitimidir
Namaz; mü’minin günlük faaliyetleri hakkında, düzenli olarak Rabbi'ne hesap vermesini sağlayan bir otokontrol mekanizmasıdır. Namaz; duâ, tevbe, istiğfar, zikir, şükür, hamd, tesbih, tenzih gibi ögeleriyle mü’mini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibâdetler bütünüdür.
Camiler, mü'minlerin eğitim ve öğretimini, birlik ve dayanışmasını, istişare ve organizasyonunu sağlayan mekânlardır. İslâmî hayâtın mihveridir.Tabiki tağutların kontürolünde ve onların tayin ettiği memurlar bundan müstesnadır.
NAMAZ’IN İFASI
Kuran'da namaz kelimesi genellikle "es-salat" kelimesi ile ifade edilir. "Bağlantı kurmak,desteklemek,yaslamak ve değer vermek" tipinde manalara sahip olan "salat" kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz için de kullanılır. “es-Salat” kelimesi “ikame” fiiliyle birlikte kulanıldığında ve bazende sadece “EL” takısı getirilerek es-salat şeklinde kullanılır.
Kuran'daki namazın anlaşılması sadece Kuran'ın kıstaslarını belirlediği İslamiyet açısından büyük bir öneme sahiptir. İslam dinin tek kıstas kaynağı, kafadaki namaz fikrine göre belirlenmeyecektir. Kuran ile namaz adına bilinenler arasında fark varsa, çözüm dinin kaynağını değiştirmek değil, namaz adına bildiklerimizi düzeltmektir. Dinin tek kıstas kaynağı olan Kuran'ı elimize aldığımızda, Kuran'ın namaz adına gerekli tüm bilgileri içerdiğini görürüz. Kuran'da en detaylı şekilde anlatılan ibadet namazdır. Fakat bu, günümüzde namaz adına anlatılan her detayın Kuran'da geçtiği manasına gelmez. Mezheplerin teferruatlaştırıcı zihniyeti her konuya olduğu gibi namaza da elini atmış ve Kuran'da, yani dinde, olmayan teferruatlar namaza eklenmiştir.
Kur’an'da geçmeyen hususların belli bir şekilde yapılıpta buna farz denmesi yanlıştır,bunlar yapılırsa namaz olmaz diye anlamamalıyız. örneğin namazda illaki Fatiha Suresi'ni okumak farz değildir.Fakat Kur’an'ın ilk suresi olan Fatiha'yı, Kur’an'ın bu bölümünü, namazda okumak tabi ki güzeldir.Yani namazda şunu yapmak farz değildir diye belirtmek, o hususa karşı olmak değildir. Sadece Kur’an'da geçmeyen bir hususun farzlaştırılması yanlıştır. Yukarıdaki örneğimizi düşünürsek yanlış olan,Fatiha Suresi'ni okumak değil,Fatiha Suresi'nin her ayağa kalkışta okunmasının farz olduğunu söylemektir.farz olan, namazda Kur’an dan okumadır.Kur’an’dan bir sure olan fatihayı da okusak emir yerine gelir,başka bir sure de okusak gene emir yerine gelir.
Bir bakıma, bütün Kur'an/tüm ayetler, Fatiha suresinin açılımıdır.Namazda fatiha suresinin okunmasının hükmü:
Kur’an'ın ilk ve özeti konumundaki Fatiha suresini namazda okumak güzeldir ve Resulullahın kendi insiyatifiyle,namazda okuduğu en ideal bir uygulamadır.
NAMAZ’IN KILINIŞI
1 – Namaz’ın dışındaki yerine getirilmesi gerekenler;
A - ABDEST VE BOY ABDESTİ
Kuran'da abdest, sadece ve sadece namazın bir şartı olarak anlatılır. Ayrıca camiye girerken, Kuran okurken, namaz dışındaki her hangi bir ibadet için abdest ve gusül alınması şart değildir. Kuran'da abdest ve boy abdesti birazdan vereceğimiz iki ayette geçer. Bu iki ayet dışında Kuran'da abdest ve gusül ile ilgili hiçbir ayet yoktur. Yani abdest ve gusül ne için gerektiği, ne zaman gerektiği, su olmazsa ne yapılacağı sadece bu iki ayetten anlaşılacaktır. “Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda; Yıkayınız: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi. Sıvazlayınız: başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, veya biriniz ayak yolundan geldi ise, ya da kadınlara dokunduysanız(eşlerinizle cinsi münasebette bulunduysanız) ve de su bulamamışsanız: Temiz bir toprakla yüzünüzü ve ellerinizi sıvazlayın. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki; şükredersiniz.”5/Maide Suresi 6
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de yolculuk hali müstesna yıkanıncaya (gusül edinceye, boy abdesti alıncaya) kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız veya biriniz ayak yolundan gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş(eşlerinizle cinsi münasebette bulunduysanız) da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah affedici, bağışlayıcıdır.” 4/ Nisa Suresi 43
Şimdi sorularımızı sorup bu iki ayete göre cevap verelim:
Abdest ve Boy Abdesti Niçin Lazımdır?
Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki; abdest de, boy abdesti de bir tek namaz için lazımdır. Maide Suresi 6. ayetin başında abdestin namaz için alınması gerektiği söylenir. Nisa Suresi 43 ayette de cünüp olanın yıkanmadan namaz kılamayacağı anlatılır.
Abdest Ne Zaman Alınır?
İki ayetin de son kısımlarına dikkat ederseniz, bize suyun gerekli olup da suyu bulamadığımız hallerde ne yapmamız gerektiği açıklanır. Suyun bize gerekli olduğunun açıklandığı hal ile, abdesti neyin bozduğu da açıklanmıştır. Burada "ayak yolundan geldiğinizde" diye çevirdiğimiz ifade bize abdestin ayak yolundan gelince alınması gerektiğini göstermektedir. "Ayak yolu" diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça'sı “ غَائِط Ğait”tir. Arapça bu kelime “çukur yer” anlamında olup, "ayak yolu, tuvalet" kelimelerine karşılık gelmektedir.Yani abdestin çukur yerlere yapılanlardan sonra alınması gerekmektedir. Bunun dışında tarif edilen hiçbir şeyle, ne kanın akması, ne deve eti yenmesi abdesti bozmaz. Ayetten abdesti neyin bozduğu açıktır. Kişiler "ayak yolunda", çukur olan yere ne yapıyorsa abdesti o bozar.
Abdest Nasıl Alınır?
5/Maide Suresi 6. ayetin başında abdesti nasıl almamız gerektiği anlatılır. ayrıca da bir şey gerekmez. İsteyen ağzını ve burnunu çalkalar, kulağını hilaller, dualar okur.
NOT : Namaza kalkacağınızda yıkayınız yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve sıvazlayın başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı.)
Ayet Burada ayakların topuklara kadar yıkanmasını mı? yoksa sıvazlanmasını mı istiyor? Bunu üç şıkla açıklamaya çalışalım:
(1):Sıvazlanmasını istiyor diyenler derler ki, nasıl ki, yüzünüzü yıkayından sonra dirseklere kadar ellerimizi yıkamayı anlıyorsak aynı şekilde ayakların topuklara kadar ibaresi de başın sıvazlanmasından sonra geldiği için ayakların da topuklara kadar sıvazlanması gerekir.ayrıca meşhur olmayan ikinci kıraate göre “ أَرْجُلِ 03;ُمْ ERCULİKUM”şeklinde okunur.Buda sıvazlanması demektir.Birde sıvazlanması gerekir diyenlerin başka bir delilide Arapça dil kuralına göre atıf vavı kendine en yakın olana atfedilir.Buda kendine en yakın olan kendinden önceki başın sıvazlanması olduğuna göre ayaklarında topuklara kadar sıvazlanması gerekir derler.
(2):Yıkanması gerekir diyenler; Ayetteki “وَ vav” atıf vavıdır. Arapça kaide kurallara göre atıf matufa gider. Şöyle ki, eğer ayakların topuklara kadar sıvazlanmasını isteseydi “ أَرْجُلَ 03;ُمْ ERCULEKUM”değil de“ رُؤُوسِك 15;مْ RUUSİKUM” gibi “ERCULİKUM” esreyle belirtilirdi. Halbuki matuf üstündür, matufunaleyh’inde üstün olması gerekir. Eğer baş gibi sıvazlanması gerekir diyebilmemiz için başın SİN harfinin harekesi Si değil SE olması yani üstün olması gerekirdi. Halbuki matuf baş değil yüz yıkanmasıdır. Çünkü yüz, “ VUCUHEKUM” H harfinin harekesi üstündür.
Eğer ayakların topuklara kadar sıvazlanması istenseydi başınızı sıvazlayın gibi sadece ayaklarınızı derdi, topuklara kadar (tıpkı ellerinizi dirseklere kadar gibi) demezdi.
Mantıken de genel olarak ayakların ayakkabı da terleyip koktuğundan yıkanması aklen daha uygundur demişlerdir.
(3):İkisinide kapsar diyenler derlerki; Bu Allahın muhayyer bıraktığı,yani abdest alırken isteyen ayaklarını topuklara kadar yıkasın isteyen sıvazlasın.Nitekim uygulamada da peygamberin ikisinide yaptığı, bunun delili de peygambere dayandırılarak günümüze kadar gelen fiili uygulamadır.Böylece dileyen yıkar,dileyen sıvazlar veya dileyen ayağı kokuyorsa yahut kirliyse yıkar ,değilse sıvavlar.
Boy Abdesti (Gusül) Ne Zaman Alınır?
Cünüp olunca gerekli olan yıkanmadır. "Gusül" zaten Arapça "yıkanma" demektir.Suyun gerekli olduğu diğer halin iki ayette de "kadınlara dokunma" olduğu söylenir.Yani boy abdesti kadınlarla cinsel beraberlikten sonra alınır. Zaten cünüp olunduğunda boy abdesti alındığını söylemiştik. Cünüplük, "cenb" kökünden türemiştir. Bu kelimenin kökünde "birine yakın diğerine uzak olma, beraberlik” manaları vardır. Buna göre "cenabet" terimi beraberliğin en ileri seviyesi olan birleşmenin sonucuna ad olmuştur. Ayetin içinden boy abdestinin ne zaman alınması gerektiğine dair vardığımız sonucu "cünüp" kelimesinin manası da doğrulamaktadır. İsteyen istediği zaman, rahat ettiği zaman boy abdesti alır, fakat Kuran’dan çıkmayan bir hüküm ne farz, ne vacip, ne sünnet, ne de her hangi başka bir başlıkla kimseye yüklenemez. 5/Maide Suresi 101. ayetinde açıklanmayan her şeyin affedildiği söylenmektedir. Bu yüzden Kuran’da açıklanmayan her hususta serbest olduğumuz dışında hiç kimse bu açıklanmayanlara ilave bir cevap araması uygun değildir.
Boy Abdesti Nasıl Alınır?
Boy abdestinin cünüp iken alınması gerektiğini daha önce söylemiştik. Cünüpken ne yapmamız gerektiği iki kelime ile anlatılır. 5/Maide Suresi'nde " طَّهَّرُ 08; " kelimesi "temizlenin", 4/Nisa Suresi'ndeki " تَغْتَسِ 04;ُو " kelimesi "yıkanınız" demektir. Boy abdesti için şuradan şuraya kadar yıkanın, ağzınızı, burnunuzu üçer kez çalkalayın, toplu iğne başı kadar kuru yer bırakmayın, sağ omzunuzdan başlayarak üçer kez su dökün ifadeleri geçmez. Böyle sınırlamalar olmadığından "gusul" kelimesinden sadece "yıkanmak" anlaşılır.
"Tahare" kelimesi ile de bu yıkanma işleminde kirlerden arınmanın önemi anlaşılır. Bunu yerine getiren boy abdesti almış olur. Bir anne beş yaşındaki çocuğuna "Yıkan" dese, o çocuk bunu anlayıp yıkanır. Oysa koskoca adamlara "Yıkan" deniyor, fakat onlar "Nasıl yıkanıcam? Toplu iğne başı kadar kuru yer kalırsa ne olur? önce hangi omuzuma su dökücem?" diye sorup Allah'ın ayetini anlamıyorlar. üstelik bu anlamamanın kendi anlayışsızlıklarından kaynaklandığını da anlamıyorlar. Bir de Allah'ın kitabını eksik ilan edip, bu garip soruların açıklandığı kitapları dinin tam ve eksiksiz kaynağıymış gibi rehber ediniyorlar.
Su Bulunamazsa Ne Yapılır?
Normalde bir insanın su bulamama ihtimali çok azdır. Kuran'ın bu durumu açıklaması Kuran'ın gereğinde nasıl tüm detayları verdiğinin bir delilidir. Tüm bu durumlarda kişi suyun eksikliğini temiz bir toprağa veya herhangi temiz birşeye teyemmüm ederek giderir. Temiz toprağa eller sürülerek yıkanamayan yüz ve eller sıvazlanır. Böylece namaza hazırlık suyun olmadığı zaman da sağlanmış olur.
Her iki ayetin de sonunda geçen Allah'ın bize güçlük çıkarmak istemediğine, bağışlayıcılığına, affediciliğine dair ifadeleri abdesti ve boy abdestini bir sürü gereksiz detaylar ve zorluklara boğanlar lütfen tekrar okusunlar. B - NAMAZDA KIYAFET VE YER TEMİZLİĞİ
Kuran’da namaz için özel bir kıyafet geçmez. 7/Araf Suresi 26. ayette insanların avret yerlerini örtecek giyim, güzellik ve süs kazandıracak giyim tarzı söylenir. Bundan beş ayet sonra 7/Araf Suresi 31’de mescit yanında (namaz kılınan bölgede) süslenmeden bahsedilir.Müddessir suresi 4.ayette de elbisenin temiz tutulması emredilir. 2/Bakara Suresi 125 ve 22/Hac Suresi 26. ayetlerden namaz kılınacak bölgenin temizlenmesinin ve temiz tutulmasının önemi anlaşılır.
C - KIBLEYE DÖNMEK
2/Bakara Suresi 144,149 ve 150. ayetlerde Müslümanlar'ın nerede olursa olsunlar Mescidi Haram'a, Kabe'nin olduğu yöne dönmeleri söylenir. Bu, namaza düzen de veren bir uygulamadır. özellikle toplu kılınan namazlar bu sayede daha düzgün ve düzenli olur. 2/Bakara Suresi 115. ayette nereye dönersek dönelim Allah'ın orada olduğu söylenerek, Kabe'ye dönmeye yanlış manalar yüklenilmesi önlenir. Müslümanlar kıbleyi biliyorlarsa (Mescidi Haram yönünü) oraya dönüp namazı kılar. Eğer yönü bulamazlarsa Allah'ın her yerde olduğunu bilip ibadetlerine devam ederler (2/Bakara Suresi 115).
D - NAMAZ VAKİTLERİ
Kuran'da namaz kelimesi "es-salat" kelimesi ile ifade edilir. "Bağlantı kurmak,desteklemek,yaslamak ve değer vermek" tipinde manalara sahip olan "es-salat" kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz için de kullanılır. “Salat” kelimesi “ikame” fiiliyle birlikte kulanıldığında ve
Kuran'da namazın, vakitleri belirlenmiş bir farz olduğu geçer (4/Nisa Suresi 103). Namaz vakitlerinin açıklanmasından kastımız, farz olan namazların açıklanmasıdır. Namaz övülmüş bir ibadettir. Allah'a yönelmenin, Allah'ı hatırlamanın bir şeklidir. Bu yönüyle namaz her an kılınabilen, her an yerine getirilebilen bir ibadettir. Fakat her kılınan namaz, farz namaz değildir. örneğin gece yarısı fazladan namaz kılınabilir, fakat bu gece yarısı kılınan namazın farz olduğunu göstermez. Peygamber de, Peygamber’in yakınları da şüphesiz birçok kereler namaz kılmışlardır. Kuran'ın tek kıstas kaynak olduğunu unutan taklitçi zihniyetliler bu namazların kimisini farz, kimisini sünnet ilan etmişler; Kuran’dan dini anlamak yerine, Peygamber yakınlarının hareketlerini kendilerince yorumlayarak din oluşturmuşlardır. Kuran'dan delillendirilmeyen namazların belirli dönemlerde belirli kişilerce, halifelerce, hatta Peygamber tarafından kılınmış olması mümkündür. çünkü Kuran namazı över ve farz namazların haricinde de namaz kılınması elbette ki iyidir. Fakat Kuran’da adı ve vakti belirlenmeyen namazların, farz namaz olarak algılanması hatadır. Bu noktadan olaya baktığımızda sorun, hadislerin yorumlanış şeklindeki hatalardan kaynaklanmıştır. Şimdi dinin tek kıstas kaynağı olan Kuran'dan farz olan namazları isim ve vakitleriyle birlikte öğrenelim.
SABAH (FECR) NAMAZI
"Salatı Fecir" yani "Sabah namazı" ismi 24/Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. "Fecir" gecenin karanlığında güneşin ilk ışıklarının çıkışını ifade eder. Bu bir süreçtir ki güneşin doğuşuna kadar devam eder. Nitekim varlığı adından belli olan bu namazın, 11/Hud Suresi 114. ayette vakti de tam belli olmaktadır.
“Gündüzün iki tarafında,ve gecenin yakınlarında namaz kıl. Güzellikler çirkinlikleri giderir. “11/ Hud Suresi 114
Arapça'daki "nehar" "gündüz", "leyl" "gece" demektir. " طَرَفَيِ النَّهَا 85;ِِ Tarafeyinnehari" ifadesi gündüzün iki tarafını ifade eder. "Taraf" ise; "uç, dıştan bitişik bölüm” manalarına gelmektedir. Kuran'da geçtiği diğer ayetlerde de aynı anlamda kullanılır.Herkesin bildiği gibi Gündüzün 3 ucu bulunmaktadır,tıpkı bir üçgen gibi Gündüzün başlangıcını güneşin doğuşu,birinci uc günün ortası ikinci uc, güneşin batışı üçüncü uc olarak alırsak günün iki ucunda sabah ve öğle namazları vardır. اللَّيْل 16; زُلَفًا مِّنَ zülefen minelleyl" ifadesi Yatmadan önceki vakitine işaret eder, aynı zamanda gecenin gündüze yakın zamanları olduğu vurgulanır.
Yani sabah namazı, ismi ile 24/Nur Suresi 58. ayette geçer. Bu isim aynı zamanda sabah namazının vaktini de tarif eder. Ayrıca 11/Hud Suresi 114. ayette sabah namazının vakti günün ilk ışıklarıyla başlar ve günün başlangıcı olan güneşin doğuşuyla biter.
“Güneşin (tepeden)sarkmasından, gecenin kararmasına kadar (ki zaman diliminde )namaz kıl.Ve Fecir vakti Kur’an (okumaya büyük önem ver,çünkü) fecir(sabah) vakti (namaz içinde ve dışında bilinçli bir şekilde anlıyarak okunan) Kuran’a tanık olunur. 17/ İsra Suresi 78
“Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret/yılma / diren ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.”(50/Kaf 39) Bu ayettede sabah ve öğle namazına işaret vardır.
VUSTA (ÖĞLE =ZUHR ) NAMAZI
Namazları koruyun. vusta (orta,daki) namazı (özellikle koruyun)…. . 2 /Bakara 238
“Övgü O'nundur. Göklerde ve yerde, günün sonunda, öğleye erdiğinizde.” 30/Rum Suresi 18
Güneşin günün tam tepede insanın sırtını görecek derecede hafif meyletmesine Zuhr / Öğle denir.Öğlenin vakti akşam vaktinin başlamasına kadardır.
Ayrıca Nur suresi 58.ayettede öğle namazına işaret vardır.
“Ey iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir(Sabah) namazından önce, Zuhr(öğle) [1] vakti elbisenizi çıkardığınızda, işa(akşam) namazından sonra. çıplak olabileceğiniz üç vakittir bunlar.24/Nur Suresi 58
Namazları koruyun. vusta (orta’daki,) namazını ise özellikle ….. 2 /Bakara 238 .
“Namazları koruyun.”ibaresinde es-salat’ın çoğulu es-salavat kullanılmış.Arapça gramerde çoğul enaz üçten oluşur,ortası ise 1- 2 -3 ikidir..Günün bir ucundaki namaz Fecr / sabah namazı, günün diğer ucundaki namaz da İşa /Akşam namazı olduğuna göre ortadaki de öğle namazıdır.
VUSTA(orta)namaz’ının vakti günün güneşin tam tepede insanın sırtını görecek derecede hafif meyletmesiyle başlar, taki gecenin kararmasına kadar devam eder.işte bu Zuhr/Öğle (vusta) namazı vaktidir.
“Güneşin (tepeden)sarkmasından, gecenin kararmasına kadar (ki zaman diliminde )namaz kıl….17/ İsra Suresi 78
orta namazını sabah ve akşam namazın ortasında aramak lazımdır. Nitekim Kaf suresi 39.ayetide buna işaret etmektedir.
AKŞAM/GECE (İŞA) NAMAZI
İşa namazının ismi de 24/Nur Suresi 58. ayette geçmektedir.
İşa namazının vakti : gece kararması olan Akşamla başlar karanlığın çöküp aydınlığın ilk başlangıcı olan fecri sadıka kadarki zaman dilimini içine alır. Sözlükten “işa” kelimesinin anlamına bakanlar, karanlığın çöktüğü,gözlerin karanlıktan dolayı göremediği yani bizim dediğimiz vakte "işa" denildiğini görürler.[2] 12/Yusuf Suresi 16 ve 79/Naziat Suresi 46. ayette de aynı kelime geçmektedir.
"zülefen minelleyl"ifadesinden tavsiye edilen ise akşam yatmadan önce kılınmasıdır. "yatmak" kökeninden gelen "yatsı" kelimesinden kasıt "işa namazının" yatmadan önce kılınan son farz namaz olması Ayette buna işaret vardır:
Gecenin bir bölümünde ve secdelerinin ardından da O'nu tesbih et.(50/Kaf 40)
Son namazı kılmak için mescide giden, topluca namazı kılan kişi bu namazdan sonra mescide gitmeyeceği için muhtemelen üzerini değiştirecektir. Ev kıyafetine bürünecektir. (Evdeki çocukların çıplaklığın mümkün olduğu vakitlerde izinsiz odalara dalmamalarını öğütleyen bu ayetten bir sonraki ayette, bu çocukların ergenlik yaşına gelince, her zaman özele saygı gösterip, izin alarak ebeveynlerinin odalarına girmeleri öğütlenir.)[3]
Namazdaki birçok husus tamamen mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur. Peygamber'in hem çok uzun hem de çok kısa namaz kıldığına; uzun rüku, uzun secde ettiğine dair de birçok hadis vardır. Ama mezhepler, rükuları üç "Subhane rabbiyel azim", secdeleri üç "Subhane rabbiyel ala" ifadeleriyle belirlemiş, taklitçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Allah'ın serbest bıraktığını gereksiz yere sınırlamışlardır. Normalde namazın süresinin kişinin şahsi insiyatifine bırakıldığı, Kuran'dan anlaşılacağı gibi hadisler doğru yorumlansaydı da anlaşılabilirdi.
Yatsı namazını kılacak kişi ben üç vakit namazı yatsı namazında birleştirdim dese de bir tek yatsı namazını kılmış olur. çünkü namazı, farz kılan, vakit namazı yapan, kılınan rekat sayısı değil, belli bir vakitte kılınır oluşudur. Allah'ı zikretme (hatırlama), Allah'ı hamd ile tespih etme (överek yüceltme, yönelme) ile ilgili ayetlerdeki hamd,tespih, zikretme faaliyetlerini düzene koymak için bunu namaz kılarak yapmak güzel bir yöntemdir.
[1] Öğleyle birlikte namaz kelimesinin geçmemesi;herkesin üstünü çıkarmaması,öğle namazını cemaatle veya öğle yemeğinden önce veya sonra veya öğle dinlenmeden önce veya dinlendikten sonra kalkıp kılması gibi geniş bir yelpaze serbestliğinden olsa gerek.
[2] Ragıb El-İsfehani EL-MÜFREDAT İşa maddesi
[3] Her nekadar üç vakit namazı isim ve vakitleriyle delillendirdiysekde şunuda unutmayın Bizim öğle namazı için gösterdiğimiz ayetlerin bir kısmını, ikindi namazı için delil gösterilmiş,akşam/gece namazı için gösterdiğimiz ayetleri de bir kısmını Kur’an dışında kendilerince isimlendirdikleri yatsı namazı için delil gösterilmiştir.Böylece beş vakit namazın farz olduğu iddia edilmiştir.bunlardan üçünün ismini Kur’an’dan, ikisinide rivayetlerden almışlardır.Bununla beraber ümmet beş vakit üzerine ittifak etmiş değil.Kur’an ve Resulullahın uygulamasını değişik yorumlayanların bir kısmı, sabah,öğle ve akşam olmak üzere üç vakit namazın farz olduğunu söyler.Bununla beraber büyük bir çoğunluk ise sabah,öğle,ikindi,akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit namazın farz olduğunu ,fakat bu beş vakitin öğle ile ikindi,akşam ile yatsı namazlarının birbirlerinin üzerine cem-i takdim,cem-i tehir ederek üç vakit de kılınabileceğini kabul eder.
Namazın elli vakit olduğunu Hz.Musa vasıtasıyla beş’e indiği ile ilgili uydurulan hadis ise korkunçtur.Bu hadise göre güya Peygamberimiz miraçta Allah'ın huzuruna çıkar ve Allah namazı elli vakit farz kılar, daha sonra Hz. Musa'ya rastlayan Peygamberimiz'i Hz. Musa, bu kadar namazın çok olduğu, ümmetin buna güç yetiremeyeceği şeklinde uyarır, sonra Peygamberimiz Allah'tan indirim ister, Allah da namazın sayısını indirir. Yolda Hz. Musa yine bu kadar namaz vaktinin de çok olduğunu söyler. Bu git gel böylece namaz beş vakte inene kadar dokuz kez gerçekleşir. Nitekim namazın sayısı beşe gelince Hz. Musa yine indirimi tavsiye etse de Peygamberimiz artık utandığı (!) için namaz indirimi durur. Bu hadise göre Allah insanların kaç vakit namaza güç yetireceğini bilmez, Peygamberimiz ise hiçbir şeyden haberi olmayan bir garibandır. Hz. Musa ise hem Peygamberimiz'in akıl hocası, hem Allah'ın hükmünün düzelticisi, hem de bizim kurtarıcımızdır. Allah ve Peygamberimiz'e iftira olan böyle hadisler yerine Kuran'da doğruyu arayanlar, namaz hakkında gerekli bilgiye kavuşacaklardır. Kuran'la yetinmeyip dini pratiklerini uydurma hadislere dayandırmaya çalışanlar ise örneğini gördüğümüz gibi mantıksızlıklar, iftiralar, çelişkiler içinde kalacaklardır.
Namazın içindeki yerine getirilmesi gerekenler
Namazda kıyamda durmak.
Rukuya eğilmek
Secdeye varmak.
Hani Evi (Kâ'beyi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kıldık. «İbrahim'in makamını namaz yeri edinin», İbrahim ve İsmail'e de, «Evi'mi tavaf edenler, itikafa çekilenler, ve rükû ve secde edenler için temizleyin» diye ahid verdik.(2/Bakara suresi 125)
“…….Kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut.(22/HAC suresi 26)
Kıraat etmek.
…..Kuran'dan kolayınıza gelecek şekilde okuyun…(Müzemmil suresi 20)
“Güneşin (tepeden)sarkmasından, gecenin kararmasına kadar (ki zaman diliminde )namaz kıl.Ve Fecir vakti Kur’an (okumaya büyük önem ver,çünkü) fecir(sabah) vakti (namaz içinde ve dışında bilinçli bir şekilde anlıyarak okunan) Kuran’a tanık olunur.” 17/ İsra Suresi 78
“Kur'an okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun! Umulur ki, rahmete erdirilirsiniz!.7/Araf 204
Cemaatla kılınan namazlarda İmam Kur’an’ı kıraat ettiğinde ,cemaat okunan kıratı dinler ve bir şey de okumaz.
KAZA NAMAZI VAR MI?
Bir kez daha belirtmek istiyoruz ki hangi namazların farz olduğu Kuran'dan çıkar. Farz namazlar Allah'ın bizi belli vakit dilimi içinde her gün kılmaya mecbur ettiği namazlardır. Kuran, 4/Nisa Suresi 103. ayette bize namazın vakitli farz olduğunu, Mearic Suresi 23. ayette bu farzın hayat boyu sürekli gözetilmesi gerektiğini söylemektedir. Kuran'da kaza namazı diye bir kavram yoktur.Bunun için daha önce Namaz kılmamış olan, Allah'a bunun için tövbe eder ve titiz bir şekilde namazlarını kılmaya devam eder. Allah oruçta tutmadığımız günler sayısınca başka günlerde oruç tutmamızı söylemiş, bunun kapısını açmıştır. Allah istese namaz için de aynısını yapardı. Bu yüzden kimse namaza başlayacak kişileri geçmişteki şu kadar... namazı kaza etmen gerek diye yanlış yönlendirmesin.
Bizim bu yazıdaki amacımız namazın farzını, farz olmayandan ayırmaktır. Allah'ı anmak, hatırlamak için kılınan her namaz makbuldür. Namaz günde beş vakit de kılınır, on vakit de kılınır, kırk vakit de kılınır. Namazın farz olan vakitleri bize mecbur olduğumuz alt sınırı belirtir, üst sınır ise serbesttir. Sonuçta her konuda olduğu gibi namazda da Kuran'da ne yazıyorsa din yalnızca odur. Allah kitabında hiçbir eksiklik bırakmamıştır.(6/Enam 38)
NAMAZIN KAPSADIKLARI
Namaz Allah'ı zikretmek (hatırlamak) için yapılan bir ibadettir . Fakat Allah'ı zikretmekten farklı olarak namaz belli vakitlerde farz kılınmıştır, abdestli olarak yerine getirilmelidir ve belli hareketleri de kapsar. Namaz öyle bir ibadettir ki savaş sırasında bile yerine getirilir. 4/Nisa Suresi 102. ayette savaş durumunda bir gurubun namaz kıldığını, diğer gurubun ise nöbet tuttuğunu görüyoruz. Secde edildikten sonra diğer gurup ilk grubun yerini alıp namazını kılmaktadır. Burada savaş tehlikesinin olduğu bir durumda bile namazın secde de dahil olmak üzere (secde kişinin en savunmasız halidir) yerine getirildiğini, fakat nöbetleşe, silahları bırakmadan, düşmana fırsat verilmeden bunun yapıldığını görüyoruz. Eğer savaşta dahi vakitli farz olunan namaz böyle yerine getiriliyorsa, normal zamanında namazın kıyamı, rükusu ve secdesi ile yerine getirilmesinin önemi daha iyi anlaşılır.
Kuran evvelki nesillerin de uyguladıkları namaz alışkanlıklarını şehvetlerine uyma sonucu bıraktıklarını söyler .Yani Peygamberimiz zamanında, namaz "es-salat" denildiğinde namazın ne olduğu ve hareketleri kişiler tarafından anlaşılırdı. Aynen günümüzde de namaz denilince, namaz kılmayan kişilerin bile namazın hareketlerini, Allah'a yönelmeyi ve ibadet etmeyi anladıkları gibi. Kuran'da hareketli ibadet manasında üç kelime geçer. Bunlar "kıyam(ayakta durma)", "rüku(eğilme)", "secde(yüz üstü yere kapanma)"dir. Kuran'da İbrahim Peygamber'in makamının namaz yeri edinilmesi, evin temiz tutulması geçer 22/Hac Suresi 26. ayette ise evin kıyam, rüku ve secde edenler için temiz tutulması emredilerek namazın üç hareketinin ne olduğu bir arada gösterilmiş olur.
Namazın en önemli bölümü ve özelliği ise namazda Allah'ın hatırlanmasıdır(zikredilmesidir). Nitekim 20/Taha Suresi 14. ayetten namazın kılınmasındaki gayenin, Allah'ın hatırlanması olduğunu anlarız. Kuran bize tanıtılırken, Kuran'ın "zikir" yani hatırlatma olduğu söylenir. Böylece biz namaz kılarken, edeceğimiz duada, Allah'a yakarışta, rehberimizin Kuran olduğunu anlarız. örneğin Allah'ın bağışlayıcılığı, merhameti, her şeyi yaratması, cenneti, cehennemi, bilgisinin sonsuzluğu hep Kuran'dan öğrenilir. Namazda da merhametli, bağışlayıcı... bir Allah'ın karşısında olduğumuzu bilir, ona göre Allah'ı zikreder(hatırlar), ona göre Allah'a yöneliriz. Kuran'ın bize verdiği mesaja, öğrettiği hatırlama şekline göre Allah'a yönelirsek, böylece Kuran'a göre namaz kılmış oluruz.Birde okuduğunun manasını anlamadan her harekette aynı sözleri tekrarlayarak namaz kılanlara, kıldıkları namazların kaçında, söylediklerinin ne kadarının farkında olduklarını bir düşünsünler,İnsan, yaratılışı gereği ezberden okuduğu sözleri düşünmeden tekrarlayabilir. Her gün, hep aynı ayetler bilinmeyen bir dilde tekrarlanınca, Allah'ı zikretme(hatırlama) yerine bilinçsizce tekrarlar yapılmış olur. Birçok kişinin namaz kılarken akıllarına başka şeyler geldiğini söylediklerine tanık olursunuz. Tabi ki ezber bir namazda akla namazla alakası olmayan çok şey gelebilir. Çünkü beyin ezberde olan bir şeyi söylerken düşünmek zorunda olmadığı için başka şeyler düşünebilir. Allah içkili kişilerin bile namaz kılmalarını istemiş fakat onlara bir şart koşmuştur:
"Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın" (4/Nisa Suresi 43).
Böylece Allah sarhoşların ne söylediklerinden habersiz oldukları için namaz kılmalarını istemediğini bildirmiştir. Peki ayık kafalıyken hem bilmediği bir dilde, hem de ezbere Arapça Kuran okuyup ne dediğini bilmeyenlerin durumunun bu sarhoşlardan farkı nedir? Bunların namazlarında yerine getirmedikleri unsur olan "Ne söylediklerini bilmek", sarhoşların yerine getirmediği unsurla aynı değil midir?
Kuran'da sabırla, namazla Allah'tan yardım dilemek geçer. Peki bilinçli bir şekilde namaz kılmayan kişi kendi özel derdiyle ilgili özel duygularını nasıl dile getirip de Allah'tan yardım dileyecektir. Allah namazın gayesinin kendisinin hatırlanması olduğunu söyler. Mezheplerin anlattığı namaz şekliyle ayaktayken ellerin bilekten tutulması, rükuda sırtın açısı, secdede önce alnın, sonra burnun yere konuşu, oturuşta bir ayağın dik, diğerinin yatık oluşu gibi Kuran'da olmayan nice teferruatlar harfiyen yerine getirilir. Ama Allah'ın hatırlanması; bu ezbercilik, teferruatçılık yüzünden gölgelenir, engellenir. Düzgün kılınan namazla:
1-Allah hatırlanmakta, kişi ne söylediğinin farkında olmaktadır.(20/Taha14 2- Namazda huşu (kalpsel ürperti, derin saygı içinde) olmaktadır. (23/Müminun Suresi 2). 3- Namaz kişiyi çirkin davranışlardan ve fiillerden alıkoymaktadır (29/Ankebut 45).
Düzgün kılınmayan bir namaz birçok kişi tarafından iyi bir niyetle yapılmış olabilir. Fakat sonuç yine de papağanvari bir tekrarlama ve sarhoşvari bir şekilde ne söylediğini bilmeden bir namaz olmaktadır.
Ayrıca Cin Suresi 18. ayete göre namaz kılınan yerlerde Allah dışında kimseye yakarılmamalıdır. Peygamberlerden, evliyalardan, ölmüşlerden yardım istemek Müslümana yakışmaz. Müslüman bir tek Allah'a yalvarır, gücün bir tek Allah'ta olduğunu bilir.
NAMAZDA REKAT SAYISI MESELESİ?
Kuran'da rekat diye bir kavram geçmez. Allah istese Kuran'da namazların rekat sayılarını belirtirdi. Namazda Allah'ın anılması, kıyam, rüku, secde, kıraat gibi şartları gördük. Rekattan kastedilen kıyam, rüku,secde ve kıraatten oluşan düzenin kaçar defa tekrarlandığıdır.İki rekat demek iki namaz 3 rekat 3 namaz 4 rekat dört namaz…. demekdir
Belli sayılardaki rekatların farz telakki edilmeleri, mezheplerin bir yorumu sonucudur. Sahabeler, hatta Peygamber efendimiz namazlarda bir düzen olsun diye belli rekatlarda namaz kılmış olabilirler. Namazlarda şaşırılmamasını sağlayan, toplu ibadetlerde kolaylık getiren bu tip uygulamalar yapılmış olabilir. Nitekim namaza başlarken elleri kaldırıp namaza başladığını göstermek, namaz bitince sağa, sola selam vererek namazın bittiğini göstermek gibi uygulamalar da böyledir.
Bu uygulamalar belli amaçlara yönelik yapılabilir. Kuran'da bu uygulamaları yasaklayıcı bir ifade yoktur.
Abdestte su bulunmayınca ne yapılması gerektiğini açıklayan Allah, eğer namazda rekat sayısı şeklinde bir farz olsaydı, onu da açıklardı. Bazıları Nisa Suresi 101,102,103. ayetlerdeki savaş zamanı kılınan namazda namaz kısaltılmasında bir günah olmaması ifadesinden, namazın iki rekat olduğunu çıkarmaktadır. "Eğer ki kısaltılmış namaz bir rekat kılınıyorsa, tam kılınması iki rekattır" demektedirler. Peygamber'in burada iki gruba namaz kıldırdığı için iki rekat olarak kıldırmasını da delil olarak göstermektedirler. Bizce namazı kısaltmaktan kasıt, rekat olarak kısaltmak değil, zaman olarak kısaltmaktır.Eğerki farz olan iki rekat olduğu halde bir rekat kılınıyorsa buna kısaltma değil eksiltme denir. çünkü daha evvel dediğimiz gibi, bir rekatlık namaz saatlerce sürebilir. İki rekat namaz 5 dakikadan kısa bir sürede bitirilebilir. Savaşta düşmanın vereceği zarar kaç secde, kaç rüku yapıldığıyla değil, namazın vakit olarak ne kadar sürdüğüyle alakalıdır.
Müslümanlar'ın namazı kısa kılmasında bir sakınca olmadığı ifadesi namazın belli bir uzunlukta olmasından dolayı değildir. Fakat tahminimiz savaştaki tehlike durumunda namazı çabucak kılan Müslümanların "Namazı baştan mı savdık?" gibi endişeye kapılmalarından dolayı, savaş halinde namazı kısa kılmalarında bir sakınca olmadığı söylenmiştir. Zaten peygamber efendimizden de vakit namazları şukadar rekattır,şukadar rekat kılın diye bir emir de rivayet edilmemiştir.Sadece Allah’ın namaz kıl emrini insiyatifini kullanarak kılan Resulullahın,namaz kılışını gören sahabiler, vakit namazlarında Resulullah şu kadar rekat namaz kıldı diye rivayet edilir.Bu gerçeklerden yola çıkarak rekat konusu Resulullahtan günümüze kadar nesilden nesile uygulamalı bir şekilde tevatüren görüntülü ve sesli bir şekilde aktarılmıştır.Ümmet ittifakla şuanda farz namaz vakitlerinde cemaatla kılınan rekat sayısını Resulullah’tan günümüze hiçbir değişikliğe uğramadan geldiğini kabul eder,çünkü herhangi bir değişik uygulama vuku bulmamıştır denir.piyasadaki gelenekçi kabullerdeki uygulama,kendi isimlendirmesinden başka bişey değildir. Resulullahın, rekat sayısı belirtilmeksizin namaz kıl emrini insiyatifini kullanarak cemaatte bir düzen olsun diye rekatları aynı belli sayıda kıldırdığı kabulü dahi doğru okunduğunda bunun en ideal vasat şeklini ortaya koyduğunu gösterir, farz olduğunu değil,ikisinin arasındaki inceliği anlamadan Resule atfedilen belli sayıdaki rekat uygulamasını herhangi bir Kur’an’i delil olmaksızın farz diye isimlendirilmeleri isabetsiz bir görüşten başka bir şey olmasa gerek..Allah’ın namaz kıl emrini insiyatifini kullanarak cemaate belli sayılarda kılan Resulullahın bu uygulaması,Tahrim ve Abese suresinde olduğu gibi vahiyle müdahale edilmediğine göre Allah’ın muradına uygundur.Netice müminler kendi aralarında cemaatle namaz kıldığında,imam kaç rekat/namaz kılarsa cemaat ta tabi olduğundan o kadar sayıda namaz kılar.tek başına kılındığında ise o vaktin içinde kaç rekat/namaz kılacağı kendi insiyatifine kalmıştır.O vaktin içinde farz olan namaz kılmaktır,namazda kıyam,ruku,secde ve kıraati Kur’an’dan oluşur,bunları yerine getirdimi emir yerine gelir,tıpkı hac emri gibi .Aynısının tekrarı ise insiyatife kalmıştır.
CUMA GÜNÜ ALLAH’I ANMA VE NAMAZ
Konuya girmeden önce şu gerçeği belirteyim ,Kur’an’da Cuma namazı diye bir namaz yok . Kuran'da Cuma (toplantı) günü Allahı anma (hutbe /Allahın zikri olan kitabullahı (38/1)haftanın bu gününde gündemleştirip ,ferd ve toplumsal problemleri çözüme kavuşturma) ve namaz, Cuma Suresi 9-10-11.ayetlerde belirtilmektedir.
9-Ey iman edenler! Cuma günü (toplantı günü) namaz için çağrı yapıldığında Allah'ı hatırlamaya (zikretmeye) koşun. Alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
10-Namazı kılınca yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çokça hatırlayın, umulur ki kurtuluşa erişirsiniz.
11-Oysa onlar bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona yönelirler de seni ayakta bırakırlar. De ki; "Allah katında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. (62/Cuma Suresi 9-11 )
Buna göre:Cuma günü (Cuma hem günün özel ismidir, hem de toplantı anlamına gelir) çağrı vusta namazı için yapılınca iş güç bırakılıp Allahı anmaya gidilir.Anmadan(hutbeden)sonra öğle namazı(es-salat-il vusta)kılındıktan sonra dağılınır. Namazları koruyun. vusta (orta’daki,) namazını ise özellikle ….. 2 /Bakara238 . “Güneşin (tepeden)sarkmasından, gecenin kararmasına kadar (ki zaman diliminde )namaz kıl….17/ İsra 78
Ayetten Cuma günü toplu halde Allahı zikr etme vakti; namaz için çağrının yapılmasıyla başlar ve namazın kılınmasıyla biter.Bu vakit namazının, çalışma vaktinde kılındığını anlıyoruz. Nitekim asrı saadetten günümüze kadar gündüz öğle vaktinde bu namaz kılınmıştır.
Cuma suresinin 10. ayetinden namaz kılınca herkesin işine döndüğünü anlıyoruz. Buna göre Cuma'nın tatil günü olması şeklinde bir şeyin Kuran’da olmadığı anlaşılır. Bununla beraber Cuma günü veya vaktinin tatil edilmesi başkalarının yanında çalışanlar için daha uygun olur.
Bu ayetlerden namazların da topluca kılınabileceğini görüyoruz. Cuma günü kitabullahın toplanan müminlerin haftalık gündemlerini belirlemesinde kadın erkek ayrımı yapılmaksızın ifa edilir. Aslında hadislerde bile böyle bir ayrım yoktur. Birçok hadiste bile erkeklerle kadınların topluca Cumayı ifa ettiğini söylerken Emeviler'in keyfi uydurmalarıyla bunun önüne set çekilmiştir.
ŞARTLARINA GELİNCE:Cuma’nın önemli şartlarından biri ,tağutun güdümünde / kontrolünde ve tayin ettikleri din saptırıcılarından beri bir şekilde ve güven içinde ifa edilecek bir ortam (bkz. 2/Bakara 195,239,256. 4/Nisa Suresi 60,101,102,103.) diğeride müminlerin içlerinden seçtikleri hiçbir ücret almaksızın Allah’ın rızası gözeten bir emirin öncülüğüdür…(bkz.Nisa Suresi 59.Hud suresi 51,Yasin suresi 21.)
Cumanın/Toplantının Zikrullah/Allah’ın anılması/hutbe bölümüyle Müslümanların bir nevi haftalık bakımları yapılıyor. İnançları ve amelleri revize ediliyor. İleriki hafta için işlerini programlıyorlar. Aralarındaki ihtilaflar, yaşamlarında ortaya çıkmış aksaklıklar, yapılması lazım gelen işler, dertler, tasalar, eleştiriler her şey, orada Allah için hiç kimsenin kişisel çıkarına alet olmadan , her Müslüman’ın katılımı ile özgürce, sansür edilmeden, Cumaya/Toplantıya fesat karıştırılmadan istişare edilip karara bağlanıyor.
Ayrıca bu toplantı vesilesi ile Müslümanlar, konuşup, tanışıyorlar. Dostluklar tazeleniyor. Bilgileri, bilinçleri artıyor. Kenetleniyorlar. Güç birliği yapıyorlar ve bu güçlerini dost düşman herkese gösteriyorlar. (Koyun sürüsü gibi camiye dolup, uyuklayıp uyuklayıp dağılmıyorlar.
Sahih sünnette ve tarihî belgelere bakılırsa Peygamber efendimizin mescidi/camiyi her türlü kamu hizmeti ve sosyal aktivite için kullandığı görülür. Bu gün de mescitler/câmiler kongre, konferans, sergi solunu, kütübhane gibi tüm sosyal ve kültürel aktivitelere açık olmalıdır. Kesinlikle, mescitler/câmiler uyuma ve uyutma mekanları, mahalleri ve merkezleri olmaktan çıkarılmalı, İslâm’daki orijinal kimliğine kavuşturulmalıdır. Yâni mescitler/câmiler bilgilenme, bilinçlenme ve aydınlanma yerleri olmalıdır.))
EBU MÜCAHİDE
__________________ ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
|