Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Haksöz Dergisi - Sayı: 29 - Ağustos 93 Kavramlar |
|
Cin
Cengiz Duman
"Süleyman Peygamberi Anlamak 1 ve 2 " makalesinde geçen "CİN" kavramıyla ilgili bir kaç hususa değinmek gerektiği kanaatindeyiz. Dikkat
edilirse makalenin ana konusu Hz. Süleyman(a) kıssası ile ilgilidir.
Dolayısıyla ele alınan kavram ve olaylar da bu kıssanın çerçevesi ile
sınırlı tutulmuştur. Fakat yanlış anlaşılmaya engel olmak için Süleyman
(a) kıssasında geçen "cin" kavramının Kur'an'daki genel kullanımını
özetlemek istiyoruz: a-
Kelime Manası: C-N-N kelimesinden gelir; gizledi, örttü, muhafaza etti
anlamlarını taşır. Bahçeye, toprağı güneşten saklamasından dolayı
"cenne"; kalkana ,savaşçıyı muhafaza ettiğinden "cunne" veya "mecenne";
ana rahminde korunan, gizlenen çocuğa "cenin" denmiştir. Bütün
bu manalardan hareketle, gözden ve idrakimizden gizli olduklarından
ayrı bir varlığa da cin denmiştir. Biz bu varlığın mahiyetine ancak
Kur'an aracılığı ile vakıf olabiliyoruz. b-
Kur'an'da Cin: Cinler, Allah'ın yarattığı ve insanların karşıtı olan
varlıklardır. Yaratılış bakımından da insanlardan farklıdırlar: "(Allah) İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru çamurdan yarattı. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı," (55/Rahman, 15) "Andolsun
Biz, insanı balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. Cinleri de,
daha önce, nüfuz eden alevli ateşten yarattık." (15/Hicr, 26-27) Kur'an
cin kelimesini yukarıda verdiğimiz sözlük anlamında çeşitli yerlerde ve
yine farklı varlıklar için kullanmıştır. Bunlara -metin içinde
verdiğimiz örneklere ilaveten- bir kaç misal verecek olursak: 1- Melekler için; "Allah ile cinler arasında bir soy bağı icad ettiler." (37/Saffat,158) Burada
söz konusu olan müşriklerin, melekleri Allah'ın kızları addetmeleridir.
Müşrikler, meleklerin Allah'ın kızları olduğuna inanıyorlardı: "Ve Allah'a kızlar isnad ediyorlar." (16/Nahl, 57) "Rahman çocuk edindi, dediler. O münezzehtir," (21 /Enbiya, 26) "Şimdi
sor onlara, Rabbine kızlar, onlara da oğlanlar mı? Yoksa biz melekleri
onların gözleri önünde dişi mi yarattık? "(37/Saffat, 149-150) Saffat
suresinin yukarıda verdiğimiz ayetlerinin devamında, "Allah ile cinler
arasında bir nesep uydurdular.." (ayet, 158) denmekte ve burada
kastedilenlerin melek olduğunu anlamaktayız. Zira
biliyoruz ki Arap müşrikler cinlerin insanlarla ilişkide olduğuna
inanıyorlar, işin doğrusu cinlerden korkuyor ve onlara pek de iyi gözle
bakmıyorlardı. Dolayısıyla Allah'a nispet edilen cinlerden kastedilen
meleklerdir. Meleklerle
cinlerin aynı varlık için kullanıldığına, Adem'in yaratılışını anlatan
ayetlerde de şahit oluyoruz. Rabbimiz meleklere, Adem'e secde
etmelerini emretmekte fakat aynı emre muhatap olan birisi secde
etmemektedir: "Rabbin
meleklere: "Ben bir insan yaratacağım... Ona secde edin demişti.
İblis'in dışında bütün melekler secde ettiler. O, secde edenlerle
beraber olmaktan çekindi." (15/Araf, 28-31) "... Sonra da meleklere "Adem'e secde edin" dedik. İblis'ten başka hepsi secde etti, O secde edenlerden olmadı." (7/Araf, 11) Burada
emir melekler topluluğunadır ve İblis de o topluluğun bir ferdidir.
Normalde Adem'e secde etmesi gerekirken, asi olmuş, Allah'a itaaten
imtina etmiştir. Sebep olarak da yaratılış farklılığını göstermiştir: "? Beni ateşten O'nu çamurdan yarattın, ben O'ndan üstünüm..." (7/Araf, 12) Daha
Adem'in yaratılış arefesinde de zaten meleklerin bir kuşkusu mevcuttu.
Rabbimiz yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklere haber verince
melekler aceleci bir tavırla şöyle demişlerdi: "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi yaratacaksın? " (2/Bakara, 30) Akabinde hatalarını anlamışlar ve İstiğfar etmişlerdi. İkinci
bir emirde, yine topluca itaat etmişler fakat İblis itaatten çıkmıştır.
Bu itaatsizliğinin ardından Kur'an onun bir diğer yönünü de bize
bildiriyor: "Meleklere: 'Adem'e secde edin! demiştik. İblisten başka hepsi secde etmişti. O CİNLERDEN İDİ...." (18/Kehf, 50) Buradan şu kanıya varabiliriz: Melekler
ve cinler aynı cinstendir. Fakat melekler Allah'a itaatten dışarı
çıkmayan, O'na kullukta kusur etmeyen sadık kullardır. Bunların karşıtı
ise cin şeytanlardır. Burada nev (tür) anlamında cin, aynı zamanda
olumsuz olarak da kullanılmıştır. Bu
husus tıpkı Nas (insan) gibidir. Kur'an'da İnsan hep olumsuz yönüyle
zikredilmiştir. Tıpkı Cin gibi. İnsan (Nas) daha sonra tavır ve
tutumlarına göre sıfatlar alır: Mü'min, Kafir. Mü'min hep olumlu olarak
geçer. Kafir ise hep olumsuz kutbu temsil eder. Fakat her ikisi de
sonuçta insandır. Ama insan (Nas), dediğimiz gibi yalın olarak
kullanıldığında olumsuz yönleriyle anılır. 2- İnsanlar için; Cin kelimesi, tanınmayan, bilinmeyen, yabancı insanlar için de kullanılmıştır. "Bir
zamanlar, cinlerden bir grubu Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik.
Ona geldiklerinde: 'Susun' dediler. Kur'an'ın okunması bitince
uyarıcılar olarak kavimlerine döndüler. Ey
kavmimiz, dediler, biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini
doğrulayan, Hakka ve doğru yola götüren bir Kitab dinledik. Ey
kavmimiz, Allah'ın davetçisine uyun. O'na inanın ki, günahlarınızdan
bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun." (46/Ahkaf,
29-31) Rasulullah
Muhammed bir beşerdi (41/6; 18/110). Ve o, insan nevine gönderilmiş bir
elçiydi. Kendisi dışında (insan olmayan) varlıklara gönderilmesi söz
konusu olamazdı. Zira müşrik Araplar, Rasulullah'ın risaletine bu
noktada itiraz ediyorlar ve şöyle diyorlardı; "Bu
peygambere ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle
beraber uyarıcı olarak bir melek indirilmeli değil mi? dediler." (25/
Furkan, 7) "...(Müşrikler):'Bir insan mı bize yol gösterecek' deyip inkar ettiler..." (64/ Teğabun, 6) Fakat
Allah'ın sünneti gereği her türe kendi cinsinden elçi gönderilir. Hatta
tür bir yana her kavme dahi, dilinin anlaşılabilmesi için kendi
içlerinden biri rasul olarak gönderilir. Yabancı birinin kendinden
olmayan, başka bir dili konuşan kavme elçi olarak gönderilmesi,
inkarcılara mazeret teşkil edeceğinden, vaki olmamıştır. Kur'an
müşriklerin bu saçma itirazlarına şu ayetle cevap verir: "De
ki, eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara
bir meleği elçi gönderirdik. " (17/İsra, 95),(Bkz. 6/19) Bütün bunlardan şu sonuca varmak istiyoruz: Rasulullah
bir beşerdi ve O, beşer (insan ) soyundan olanlara Rasul olarak
gönderilmişti. Yaratılışı farklı, insanlar için gayb olan bir varlık
alemine de elçi olması söz konusu değildir. Dolayısı ile O cinlere de
gönderilmiş bir elçi değildi. Bu
sebeple Ahkaf suresinde geçen cin topluluğunu (yabancı) insanlar
anlamına hamlettik. 30. ayet bu insanların olup bitenlerden haberdar
olduklarını, tevhidi mücadeleyi yakından takip ettiklerini, Musa (a)'ya
indirilenle, Muhammed (s)'e indirilen arasında bir mukayese
yaptıklarını açık bir şekilde göstermektedir. Bütün
bu açıklamalarımızdan hareketle, Süleyman (a) kıssasında geçen cin
kavramını, insanlar için kullanılan manasına hamlettik. Rabbimiz nasıl
ki cinlerin şerrinden kendisine sığınmamızı istiyor ve cinlerin O'nun
izni olmadan insanlar üzerinde bir tasarrufları olamayacaklarını
bildiriyorsa, aynı şekilde insanların da cinler üzerinde bir
tasarruflarının olamayacağı kanaatindeyiz. Ama şurası unutulmamalıdır
ki bu sadece kişisel bir görüştür. Ve biz nihai olarak ancak Kur'an'ın
bildirdiği kadarıyla bilgi sahibi olabiliriz ve O'nun bildirdiğine
olduğu gibi iman ederiz. Olayın
detayı hakkında ancak yorum yapılabilir, fakat 'kesin' olarak iddiada
bulunulamaz, zira konu bizce gaybdir. Aynı şekilde bu kıssada anlatılan
'Hüdhüd' ve 'Karınca' hadisesi de böyledir. Burada
dikkat edilmesi gereken, bu kıssalardan hareketle, Kur'an'ın
öngörmediği, Allah'ın razı olmadığı bir takım hurafe ve bidatlere kapı
açmamaktır. Aslolan, kıssanın vermek istediği asıl mesajdan sapmamak ve
teferruata dalarak, mesajı kaybetmemektir.
(Cin
konusunda daha fazla bilgi için bakınız: İnanç ve Amelde Kur'ani
Kavramlar, Muhammed el-Behy; Yöneliş Yayınları, s.133-155., 2. baskı.,
İst-1988. )
http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=495
|